Melih Cevdet Anday, Abidin Dino’yla birlikte...
ERMAN ŞAHİN Biz altı Muğlalıydık,
ismet, Hikmet, Erson, Şevki ve ben Birdeşoför, Padılcalı Ahmet Bir pazar günü
Ören de yaşayan ermişi görmeye gittik. Bademler çiçek içindeydi
Ören ’e vardık
Şairin evini zeytin dalları kucaklamıştı Işıklar içindeydi ev
O bizi kapıda karşıladı. Şair ışıklar içindeydi.
u na ıvaraoagıar aan nır kavun götürmüş tük; biraz ayva, birkaç nar. Bizi tek tek ku cakladı. Usulca girdik evine. Evi ışıklar için deydi. Kilimler döşeli sedirlere buyur ettı^ - Evdeki öteki kişi; şairin can yçldaşı, döStafN arkadaşı, ışıklarjçindeki eşi bize bakır bir tepside saygı, s,gygi, dostluk sundu. Ölüm süzlüğe k â d ei kaldırdık.
O 'na hiç soru sormadık. O 'hu hiçyormadık.
Ne Rahatı Kaçan Ağaç 'tan söz ettik Ne Kolları Bağlı Odysseus ’tan.
Ne Yağmurun Altında ’ki Melih Cevdet 'ten Ne de Telgrafhane 'den söz ettik.
d efin, Orhan Ve-
İlilnun ve sayısız Güzelim Annabel
Lee; "Götürdüler el üstünde Koyup gittiler beni, - -:alitede yapılamayan c e v p i ^ M * % Shelley’den, WT B. r a îts ’den, İto u £ d g a r Allan Poe'dan,I^ra
'damLaJ^enta-.^fe C
^Yunânjaf
iriler vardı Biz daha bahtiyardık
meleklerden
Onlar kıskandı bizi, Konuşmadık, sustuk, O ’nu
dinledik.
19 Mart 1946
tarihli Tercüme
Dergisi’nin Şiir
Özel Sayısı’nda
Melih Cevdet’in,
enfes çevirileri
vardı. Bir daha
o kalitede
yapılamayan
çeviriler...
“Bir dergi
çıkaracağız”
Melih Cevdet’i seksenliyılların ikinci yarısmda tanı mıştı Muğlalılar. O yıllarda Muğla Belediyesi Kültür Şenlikleri düzenledi. O şen liklerde bir hafta boyunca ga rip şeyler oldu. Mimar Si
n an ’ın adamları parklarda ^ . çocuklarla çamurdan hey- O r n â l l V e l i m n , kelleryapar, sokak araların- _ , ,
da duvarlara resimler çizdi-
oâDculclttin
rip boyatırlardı. Sabunhane ,Meydam’nda Aziz Nesin,
EyÜboğlU mm
Sokrat gibi oturup gençlereolmadık şeyler anlatırdı !Ba- V e Ş a y i S İZ b Ü y Ü k kardım bir meyhanede Melih
Cevdet’le İlhan Selçuk güpe-
edebiyatçının
gündüz rakı içiyorlar!O yıllar öyle yıllardı. Melih Cevdet doksanlı yıl ların başından sonra Ö ren’e gelmeye başladı. Sonra Muğlalı bir mimar ona orada birevyaptı. Önceleri yazlan gelip kalıyordu eşiyle. Bu yıl kışı da Ören’de geçirdi.
“Bir dergi çıkaracağız...” dedik. Hoşuna gider diye!. “Ben de yazarım...” dedi. Sarhoş olduk! Bize Yap- rak’tan söz etti. Bir de şunu anlattı:
“Adamın biri bana şunları , . . . . .
söyledi: Sizin tek yaprak bir
UCulK. TlOŞUnâ
derginiz vardı! Şairler Yapra- .ğı mıydı, Yaprak mıydı, adı g i d e r d i y e ! . B e n
neydi ?! Siz Garipçilerdiniz.
Üçk'ışiydiniz. Öteki ikisi git tiler. Bakıyorum siz maşal lah!..”
Böyle demiş adam! Evin
önünden geçerken durmuş, şairi bahçede gö rünce bunlan söylemiş!
“Çember sakallı, başında takkesi de var! Beni tanımasına, Garip’ten, Yaprak’tan söz etmesine mi sevinirsiniz; münasebetsizliği ne mi bozulursunuz, komşumuzmuş!!...”
Diye ekledi şair, büyük bir kahkaha attı... Duvarda bir yazı vardı; eski yazı! Ve çer çevelenmişti. Biri onu sordu. Şunları anlattı. “Bunu bana ressam Şefik Bursalı gönder miş. Postadan çıktı. Talik ile yazılmıştır. Çok değerlidir. Farsçadır. Şu Mevlana’nın oldu ğu söylenen ünlü mısralar! O mısralar onun değildir. Şairi belli değildir!”
Sonra ünlü mı sralan Farsça okudu. “... yüz kere tövbeni bozsan yine gel diyor. Mevlana katı bir müslümandır. Tövbesini bozanı, putperesti, kafiri bu kadar rahatlıkla kabul etmez.
Ben bunu yazdım: Abdülbaki Gölpınarlı M illiyet’te, benim yazımdan söz eden bir okur mektubuna verdiği cevapta ‘doğrusu anlaşılıncaya kadar böyle kabul edelim’ ıııbi bir cevap verdi....”
Şairin nefesini dinlerken...
Ulir ara ünlü Tere ümedergisinin Şiir Özel ^ 19 Mart 1946 tarihli
de yazarım” dedi.
Sarhoş olduk!...
“...Evet o sayı çok iyiydi. Ben uzun yıllar o işle uğraş tım. Tercümelerin son kont- rollannı yapardık. Sonraki yıllarda Halk Partili bir Milli Eğitim Bakanı bizi benzer bir iş için davet etti. Yıllar sonra ‘iyi ama biz bu iş için para al mayız’ dedim. Şaşırmıştı! Orada Nusret Hızır da vardı. Önada sordum ‘değil mi ho cam, alır mıydık? ’ O da beni doğruladı. Sonra o iş olma dı...”
M elih Cevdet Ö ren’de ya şıyor. Antik Keremos kenti nin bir mahallesinde. Evi Kerme Körfezi’nin kıyısın da. Karşı kıyıda Knidos var. Az ötesinde, batıdan Halikar- nassos.
Melih Cevdet’ten birkaç bük doğuya gidildiğinde Ok tay Akhal var. Orada Göko- va’da evi var onun da. Orada Nail Çakırhan var. Göko- va’dan az yukarıya Muğla platosuna çıktınız mı Ilhan Selçuk var! Halikam as’ta Mîna Urgan yaşıyor. Daha başkaları var; Halet Çam- bel’den Muzaffer Erdost’a, Ekrem A kurgal’dan Turhan Selçuk’a, Vecihi Timuröğ- lu ’na, bu coğrafyada görü nüp kayboluyorl ar.
Muğla Olim pos’a döndü! Tanrılar, yan Tannlar ortalık ta dolanıp duruyorlar! Sana tın, bilimin, müziğin, mima
rinin Ritanlan, satinleri,
nympheleri Kedrai’de, Stra- tonikeia’da, Gerga, Efes, Af- rodisias yollannda uçuşup duruyorlar.
Örenliler şairin nefesini dinliyorlar. O ’nu hemşehri yaptılar. Belediye Meclisi evinin yüz metre ötesinde, deniz kenarına bir park yapılmasına karar verdi. O parka Melih Cev det Anday Parkı dendi. O parkta küçük bir
Melih Cevdet Anday Malmo ’de şiir okurken..
Melih Cevdet Anday Erman Şahin Te...
forum meydam olacak. O parkta Melih Cev det’in anıtı bulunacak. Evini o parka bağla yan sokağa da Melih Cevdet Sokağı adı ve rildi. Ören Belediye Başkanı “o bizim...” di yor. Örenliler umutlu!...
Ören, Milas’aotuz sekiz kilometre. Orada
antik Keremos kentinde, deniz kıyısındabir ev var. İki katlı, ahşap pencereli, kırmızı kire mitli, zeytin ağaçlan ile çevrili, ışıklar içinde bir ev.
Orada zamanımızın ermişlerinden biri, Melih Cevdet Andayyaşıyor!
MELİH CEVDET ANDAY’IN ÇEVİRİSİYLE ANNABEL LEE
Tda Melih ırm u , Sabahattin Ey
Düyük edet%a$£ipi¡
Senelerce, senelerce evveldi; Bir deniz ülkesinde Yaşıyan bir kız vardı, bileceksiniz
İsmi Annabel Lee;
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten Sevmekten başka beni. O çocuk ben çocuk, memleketimiz
O deniz ülkesiydi, Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee; Göklerde uçan melekler bile
Kıskanırlardı bizi. aün iste bu yüzden göze
teniz ülkesinde, Üşüdü rüzgârından bir
den
1950’lerde tüm gençlik M elih Cevdet’in Edgar Allan Poe’dan çevirdiği Annabel Lee ile yatıp kalkıyordu!
Evet! - bu yüzden (şahidimdir herkes Ve o deniz ülkesi)
Bir gece bulutunun rüzgânndan Üşüdü gitti Annabel Lee. Sevdadan yana, kim olursa olsun,
Yaşça başça ileri, Geçemezlerdi bizi; Ne yedi kat göklerdeki melekler,
Ne deniz gibi cinleri, Hiçbiri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee. Ay gelip ışır, hayalin irişir
Güzelim Annabel Lee; ■ Bu yıldızlar gözlerin gibi
parlar .
Güzelim Annabel Lee;
Orda gecelerim, uzanır beklerim Sevgilim, sevgilim, hayatım, gelirıtm O azgın sahildeki, Yattığın yerde sem. TERCÜME Dergisi Şiir Özel Sayısı 19 M art 1946
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi