• Sonuç bulunamadı

Biraz eski, biraz yeni Rumelihisarı [Rumeli Hisarı]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Biraz eski, biraz yeni Rumelihisarı [Rumeli Hisarı]"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

By GÜLENAY BÖREKÇİ* Photos HAKAN BİNGÖL / PRINT PHOTOBANK

T r f w m r

T u

f J

(2)

y.

r r j n T W F f f f S !

î

M

fp*"-’—

jşjjlgj: -

sT? ■

?

t

^p 'pif

İ[#(|

tjı

I

jjjj

.

■il!

Sj'

-Sdr

&

JH V

İm

izzet Keribar/Print Photobank Turkey

'I sat in Rumeli Hisan / I sat and sang a song,..' So says the poet Orhan Veli in his poem Song o f Istanbul, which he later said was written in a state o f 'indescribable grief. It tells o f the profound loneliness o f one period in his life, o r perhaps, who knows, all o f it. It seems as if everyone but the poet has a friend o r lover to talk to, tell their troubles and cheer them up, W hile he, the loneliest man o f all, wanders amongst the

graves on th e h ill­ side above Rumelihisarı, talking to th e gulls and p o u rin g o u t his thoughts to them. R um elihisarı does n o t have such melancholy associa­ tions for most o f us though. The gener­ a tio n w h o sp e n t th e ir youth here in the 1980s rem em ­ ber it not as a place o f loneliness, but on th e c o n tra ry , o f deep frie n d s h ip s and th e ta s te o f freedom . In spring izzet Keribar/Print Photobank Turkey

"Rumeli Hisarı’na oturmuşum / Oturmuş da bir türkü

tutturmuşum..." Şair Orhan Veli “tarifsiz kederler içinde”

yazdığı İstanbul Türküsü’ adlı şiirinde, hayatının bir dö­

nemini, hatta kim bilir, belki de tamamını kaplayan de­

rin yalnızlığı anlatıyor. Orta yeri sinema olan bir şehir­

de, ondan başka herkesin, konuşacak, dertleşecek bir

dostu, koluna girip mahzunluğunu unutturacak bir sev­

dalısı vardır san­

ki... O ise, hepsin­

d en daha yalnız

bir adam olarak,

R u m elih isarı’nın

yükseklerinde bir

yerde, mezarlıkla­

rın arasında, mar­

tılarla sohbet et­

mekte, içini onla­

ra dökmektedir...

Gelgeldim Rume­

lihisarı, hüzünden

başka şeyleri de

davet e d e r çoğu

zaman. Sözgelişi,

ilk g e n ç lik le r in i

1980’li yıllarda ya­

şamış tüm bir ku­

şak için b u ra sı

22 S K Y L IF E K A S IM N O V E M B E R 2 0 0 2

. İ

r-,

•’

(3)

yalnızlığın değil

tam aksi, ö zg ü r

keşiflerin ve derin

dostlukların m e­

kânıydı. İlkbahar­

da H isar’ın b a ­

d em leriy le taze

meyvelerinin, he­

le kirazıyla vişne­

sinin tadına d o ­

yum olmazdı. Bu

semtle epey haşır

neşir olan Evliya

Çelebi, Seyahat-

n a m e ’sin d e “di-

yar-ı Acem”de bu

kirazlara “gülnar-ı

Rum" d e n d iğ in i

ve “iki adet kira­

zın bir dövme ri­

yal a ğ ırlığ ın d a ”

geldiğini anlatır.

Bizim güneşli ilkbahar sabahlarındaki küçük keşif gezi­

lerimiz daima en iyi bildiğimiz, kendimizi bir bakıma

‘evimizde’ hissettiğimiz yerde, Ali Baha'nın kahvesinde

son bulurdu. Orada şiir okunur, filmler konuşulur, siya­

set tartışılır, kitaplar veya plaklar değiş-tokuş edilir, âşık

and early summer the green almonds and fresh cherries

o f R um elihisarı w e re a d e lig h t. The 17th century T u rk is h w r it e r Evliya Ç e le b i w ro te th a t these huge luscious cher­ ries w e re know n as 'A n a to lia n p o m e g r a n a te s ’ , and th a t 'just tw o weighed a beaten riyal.' O u r walks on sunny spring m o rn in g s usually ended up at A li Baba’s co ffe e

house, w hich was like a second home to us. There we recited poems, discussed films, argued poli­ tics, exchanged books and records, fell in love, laughed a lot, and occasionally, supposedly, studied.

Years later when I decided to visit the district again, I felt a vague sense o f jealousy. It was no longer ‘mine’ o r 'ours', but İstanbul’un fethi hazırlıkları sırasında, Sultan II. Mehmed tarafından İstanbul Boğazı’nın kolaylıkla de­

netlenebilmesi amacıyla yaptırılan Rumeli Hisarı, gece gündüz çalışılarak tam dört ayda tamamlanmış. Rumelihisarı fortress was constructed in four months by Sultan Mehmed II as part of his preparations for the conquest of Istanbul in 1453.

(4)

Hisar'ın avlusuna 1953’te bir açıkhava tiyatrosu yaptırılıyor (üstte). Rumeli Hisarı, yaz boyunca tiyatrosunda verilen konserler yüzünden günümüzün po­ püler mekânlarından biri haline geldi. / The amphitheatre inside the fortress was constructed in 1953 (above). Concerts are held here throughout the summer months.

olunur, çokça gülünür, ara sıra da güya ders çalışılırdı.

Hisarı yıllar sonra yeniden gezmeye karar verdiğimde

içimde kıskançlığa benzer belli belirsiz bir his vardı. Ar­

tık sadece benim, ‘bizim’ değil, herkesin olmuştu. Ali

Baba’nın kahvesi yoktu ve eskisi kadar dingin bir semt

değildi. Yaz mevsimi boyunca surlarda süren konserler

sayesinde ışıklı, şaşaalı, kalabalık bir yer haline gelmiş­

ti. Ama, işte gördüm ki üzülmeye hiç gerek yokmuş.

Hisar hâlâ aynı Hisar. Ali Babanın kahvesi yerine açı­

lan Deniz Çay Bahçesi, kalbimizi kazanıp buzları eritti.

Balık-ekmek gene çok lezzetli, gözlemeler ve sosisli

sandviçler sahiden iştah açıcı...

Bir dönemin gençliğinin hatıralarında bu kadar kuvvetli

bir yer edinmiş olan Rumelihisarı, Boğaziçi’nde Baltali-

manı ile Bebek arasında kalan nev’i şahsına münhasır

bir semt. Hem Bebek kadar gösterişli, parıltılı ve ener­

jik, hem de Baltalimanı kadar kuytu, sakin ve alçakgö­

nüllü. Rumelihisarı biraz yeni, biraz eski. Biraz hareket­

li, biraz gizemli. Sahilde cıvıltılı ve coşkulu, ara sokak­

larda durgun ve huzurlu. Önde restore edilmiş yalılar,

belonged to everyone. Ail Baba’s coffee house had disap­ peared, and Rumelihisan was no longer the tranquil backwa­ te r that I remembered. N o w throughout the summer con­ certs are held in the great castle whose walls sweep up the hillside overlooking the Bosphorus, and they have trans­ formed the low er part o f Rumelihisan into a brightly lit, lively and crowded place. But I found that there was no need to regret the changes. The castle itself was still the same, and the tea garden which had opened in place o f the coffee

(5)

arka taraflarda renkleri koyulaşmış ahşap binalar var.

Dar sokaklara saptığınızda eski İstanbul ruhunu sürdü­

ren mahalle esnafı çıkıyor karşınıza. Boğaz’ı tepeden

seyretmenize olanak sağlayan merdivenli sokaklar da

Rumelihisarı’na has özelliklerden. Bazı sokakların iki

yanı da duvar ve onlar hepsinin içinde en sakin, en hu­

zur verici olanlar, adeta bir “Ne içindeyim zamanın, ne

de büsbütün dışında” hissi veriyorlar insana. En ünlü

mekânlardan biri, 18. yüzyılda inşa edilmiş olan Yılanlı

house melted the ice and won my heart. The grilled freshly caught fish in hunks o f bread was just as delicious, and there was also tasty gözleme (thin pastries w ith various fillings cooked on a griddle) and hotdogs.

The district o f Rumelihisarı which has such an important place in the memories o f my youth lies on the European shore o f the Bosphorus between Baltalimam and Bebek. It is as exu­ berant and lively as Bebek by the shore and as peaceful and self-contained as Baltalimam in the back streets. The elegant

Sahil cmltili ve coşkulu, ara sokaklar durgun ve huzurlu. Önde restore edil­ miş yalılar, arka sokaklarda renkleri koyulaşmış ahşap binalar eski İstanbul'u anlatıyor. / While the waterfront at Rumelihisarı is animated and crowded, the backstreets are peaceful and quiet. The elegant waterfront houses have been restored, but behind them wooden houses darkened by time preserve the spirit of old Istanbul.

İz ze t Ke rib ar /P ri n t Photoh an k T u rk ey

(6)

Yalı. Taşıdığı ismin hikâyesi enteresan: Vakti zamanında

II. Mahmud kayıkla sahilden geçerken bu yalıyı görüp

çok beğenmiş, hatta satın almak istemiş. Ancak kendisi­

ne nezaret edenlerden biri, yalının sahibini evinden

ayırmayı doğru bulmamış, bu yüzden de alelacele bir

yalan uydurup hünkâra yalının yılanlarıyla nam saldığı­

nı anlatmış ve o gün bugün burası Yılanlı Yalı diye anı­

lır olmuş.

Semt, Türklerin Rumeli yakasında ilk yerleştikleri, me­

zarlık yeri belirledikleri ve cami inşa ettikleri yöre; bu

yüzden pek çok tarihî eser barındırıyor. Şüphesiz bun­

lar arasında en önemli olanı, Rumeli Hisarı. Hisar, İstan­

bul’un fetih hazırlıkları sırasında Sultan II. Mehmed ta­

rafından İstanbul Boğazının kolaylıkla denetlenebilmesi

amacıyla yaptırılmış. Kaynaklardan bir kısmı, bin usta

ile iki bini aşkın işçinin gece gündüz çalışarak dört ay-

Rumelihisarı tarihi eserleri, yeşillikler içindeki ahşap evleri, sahildeki cıvıltılı kahve ve restoranlarıyla biraz eski, biraz yeni. / With its historic buildings, wooden houses shaded by trees, and lively cafés and restaurants along the waterfront, Rumelihisarı is a mixture of old and new.

w aterfront houses have been restored, and in the narrow streets behind them wooden houses darkened by time and oldfashioned shops preserve the spirit o f old Istanbul. The area is so steep that some o f the streets are flights o f steps, and if you climb these you discover marvellous views over th e Bosphorus. O th e r streets are lined by high walls and seem to isolate you in their own world, as if you were nei­ th e r within nor completely outside time.

One o f the most famous buildings here is the 18th century Yılanlı Yah - House o f Snakes. An interesting story is connect­ ed with this name. A bout tw o centuries ago Sultan Mahmud II was passing by in his royal barge when he saw this house, and liked it so much that he decided to buy it. But one o f his companions knew the owner and, reluctant to see his friend lose his house, dissuaded the sultan from this plan by claiming that the house was infested with snakes. Ever since it has been known as the House o f Snakes.

Rumelihisan is the place where the Turks first settled on the European side o f Istanbul and is noted fo r its many historic buildings. Undoubtedly the most celebrated o f these is the hisar (fortress) after which the district is named. W hen Sultan Mehmed II was preparing fo r the conquest o f Istanbul, he had this castle built so as to control shipping along the Bosphorus. Contemporary sources record that a thousand stonemasons and over tw o thousand labourers worked on its construction,

3 0

(7)

da tam am ladığı Ru­

meli Hisarı’nın, Musli-

heddin adlı bir mima­

rın ese ri o ld u ğ u n u

söylüyor. Ancak oriji­

nal planı yaratan biz- Ji

zat Fatih’miş. Surlar ^

üzerindeki üç kuley- J

se, Fatih’in vezirlerin- §

den Halil Paşa, Zağa- 5

nos Paşa ve Saruca £

Paşa tarafından yaptı- ;

rılmış. Yedikule Zin- 1

d a n la rı’n d a n ö n ce t

suçluların hapsedildi- —

ği ve kim i zam an

idam edildiği yer Ru­

meli H isarıym ış. İlk

za m a n lard a içinde,

Fatih Sultan Mehmed

tarafından vakfedilen

bir cam i de varmış.

A ncak g ü n ü m ü z d e

bu cam in in sa d e c e

minare gövdesi duru­

yor. A vlusuna bir

açıkhava tiyatrosunun

yaptırılması ise 1953

yılında gerçekleşmiş.

T arih k ita p la rın d a

pek rağbet edilmeyen

rivayetler de var hisara dair. Evliya Çelebi’nin aktardı­

ğı bir rivayet şöyle... Sultan II. Mehmed, İstanbul’u ele

geçirmeye karar verdiğinde av tutkusunu bahane ede­

rek Bizans imparatorundan şimdiki Rumeli Hisarı’nın

olduğu yere bir av köşkü yaptırmak için müsaade iste­

miş. imparator istenen izni vermiş ama bir koşulu var­

mış; av köşkü ve bahçesi en çok bir öküzün derisi ka­

dar yer kaplayacakmış. Fatih bir öküz derisini incecik

bir bıçakla sırım sırım kestirmiş, sırımları birbirine ek­

letmiş ve bu suretle meydana gelen şeridin çevreleye­

bileceği alana Rumeli Hisarı’nı kondurmuş. Tabii bu

arada fetih hazırlıklarını başlatmayı da ihmal etmemiş.

Dedik ya inanılacak hikâye değil. Zaten ne tesadüftür

ki mitolojideki Dido'nun Kartaca şehrini kurması hikâ­

yesini de fazlasıyla andırıyor...

Akşam olurken denizden hafif hafif esen meltem bizi

kıyıya çağırıyor. Hisar'la çoktan senli benli olduk... Va­

pur düdükleri, şen insan sesleri, bardak tabak şıngırtı­

ları alacakaranlığa karışıyor. Geriye kalan, onca za­

man, koca bir on yıl buradan uzak kalmış olmanın

hüznü. Hepsinden çok da, güzel bir gün geçirmiş ol­

manın mutluluğu...

Güneşli günlerde oltasını kapan sahile koşar (üstte). Kahveler sabahın erken sa­ atlerinden itibaren, konuk­ larını ağırlamaya başlar

(solda).

/ On

fine days

fishing from the shore here is a popular pastime (above). The cafés open early in the morning (left).

which was completed in just fo u r months. The plan was drawn by the sultan himself and the architect was Musliheddin, The three towers at the comers were built by the sultan’s vezirs Halil Paşa, Zağanos Paşa and Saruca Paşa. O f the mosque built by Sultan Mehmed II inside the castle, only the low er part o f the minaret remains today. The amphitheatre here was constructed in 1953. Evliya Çelebi relates the follow ing story about the castle: W hen Sultan Mehmed decided to take Istanbul, using the pretence o f his passion fo r hunting he asked the Byzantine em peror fo r permission to build a hunting lodge on the site. The emperor agreed on the condition that the hunting lodge be not larger than a cow's hide. The sultan had a hide cut up into very narrow strips, which were then joined together and used to measure o u t th e ground plan o f th e fo rtre ss. Meanwhile, o f course, he was busy with preparations for the coming siege. The story is pure legend, o f course, being to o similar fo r coincidence to the myth o f Dido and the founding o f the city o f Carthage,

As evening fell a light breeze began to blow o ff the sea, calling me down to the shore. By now I felt quite at home again. The horns o f the ferries, cheerful voices, and the chinking o f glass­ es and plates mingled in the dusk. A fte r a ten year absence I

had rediscovered Rumelihisarı in a single wonderful day. •

* Gülenay Börekçi, yazar. * Gülenay Börekçi is a freelance writer.

32

S K Y L IF E K A S IM N O V E M B E R 2 0 0 2

Kişisel Arşivlerde Istanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Doku kültürü hücrelerin, dokuların, organların veya tüm bir bitkinin kontrollü beslenme ve çevre şartları altında aseptik kültürüdür (Thrope, 2007). Bitkilerin

Metastaz yeni kan hücresi ya da kan damarı oluşumuna mevcut tümörlere göre daha çok bağlı olduğu için Cherish kansere karşı ilaçlarla yeni kan damarlarının

rebilmek için gözlem koKullarnn iyi olmas, uf- kun açk olmas gerekiyor. Venüs, Mars ve Mer- kür'e göre çok daha parlak olduI undan, bu iki gezegen

Klasik sabunlardan biraz farklı olarak tasarlanan yüksek teknoloji ürünü sabun- ların günümüzde petrol sızıntısını ve zehir- li kimyasal atıkları temizlemek için

Romanın kahramanı irfan böylece -roman boyunca peşinden koşacağı- çingene Nazlı ile tanışır.. Daha sonra iki arkadaş birkaç kez aynı çadırlara

Maamafih Türkler yalnız topu Tophanede dökmezlerdi.. Muhare­ be meydanına arabalarla bakır taşıtırlar, kuşattıkları kaleler önünde de top

Yukarıda, onu bir müddetten beri üzerinde çalışılan (Gönül Kaçanı K ovalar) piyesinde bir sahnenin provasında, yanda da Küçük Sahne'de (Y a z Bekârı) m

Hal­ buki hastanede telâş uyandıracağı zanne­ dilen bu haberi, ben, bir müjde gibi se­ vinçle karşıladım: Çünkü evvelâ, Tevfik Rüştü Araş, çok