• Sonuç bulunamadı

Eski defterlerden:Piyer Loti ve bayram

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eski defterlerden:Piyer Loti ve bayram"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

k BATRAM

<l«l y-L ty

i

t stibdat diye adlandırdığım» devrin son yıllarından biri. Bayram pazara rastlamış. İs­ tanbul halkı, yerlisi, yabancı- siyle sayfiyelerde. Herkes gü­ cüne göre Anadolu yakasında, Boğaziçinde ve hattâ Adalarda iki üç gözlü bir evceğiz bulup çoluğu ve çocuğu ile başını sok muş. Şaşmayın sakın, yazlık­ lar o tarihte ateş bahasına de­ ğil, Meselâ İç Erenköyde, Bul­ gurluda, Topkapı dışarsında, ufacık bir ahşap evi on beş, yirmi mecidiyeye mevsimlik tutabilirdiniz. Kiminin de ken di mülkü vardı.

ffrouyMMHûL

# «

Eski defterlerden :

Piyer Loii ve bayram

Ercüment Ekrem TALO Boğaziçi, bilhassa yukarı

kısmı daha itibarlı, daha rev­ naklı, Tarabyadan Mesar bur­ nu iskelesine kadar, yalı bo­ yunca sefaretlerin yazlık sa­ rayları sıralanırdı. Kapitülâs­ yonlar gereğince büyük dev­ letlerden her birinin bir harb gemisi, bir de maiyet yatı, sefirin yazlık sarayda oturdu­ ğu müddetçe Tarabya koyun­ da, rıhtıma bağlı dururdu.

Fransa’nın Vautour adında- ı ki küçücük zırhlısı bu meyan- | da idi. Ufak tefek, gösterişsiz | bir tekneydi bu, ama onu di- ı Serlerinden ayırt eden büyük 1 bir hususiyeti vardı: Süvari­

si. Binbaşı Mösyö Julien Viaud bütün dünyaya şöhret salan bir çok edebî eser vermiş, Pi- erre Loti müstear adı ile Fran sa edebiyatının ileri şahsiyetle rinden biri olmuştu.

Kumandan Viaud Türkiyeye ve Türklere candan âşıktı. Memleketimizi tanımaya Selâ- nikten başlamış. Orada başın­ dan bir de âşıkane macera geç iniş. Yüzbaşılığında birinci de

fa tstanbula gelmiş, bir İki se­ ne kalmış, Türklerden ahbap edinmiş, Eyüp tepelerinden günlerce Halici temaşa etmiş, Payitahtın levanten muhitin­ den mümkün olduğu kadar u- zak kalarak, Türklerin arasın da yaşamağı tercih eylemişti.

Sultanahmet semtinde küçü­ cük bir ev kiralamıştı. Türk eşyasiyle döşediği bu evde sa­ dık emir eri Jean - Pierre ve Ahmet adındaki Edirneli bir hizmetkâriyle kalırdı. Haftada iki, üç gün {»ittiği geminin ku­ mandasını İkincisine bırakmış­ tı. Bundan dolayı kendisine bir şey söyleyen yoktu.

Hakan Abdülhamit de onun hareketlerini, münasebetlerini müsamaha ile karşılıyordu. Hattâ bir münasebetle huzu­ runa kabul edip de öteden be rlden görüştüğü zaman o ka­ dar ho.şlanmıştı ki o mevkide ve o rütbede bir zata istisnaî olarak ikinci rütbeden Mecidi nişanı tevcih etmişti.

Bu, kumandan Viaud'nun

tstanbula ikinci gelişi idi. Ar­ tık onu herkes: «Türklerin bü­ yük dostu Pierre Loti» diye tanıyordu. İstanbul sokakların dan geçerken Esnaf hürmetle selâma duyuyordu. Müslüman olduğuna, gizli din taşıdığına kail olanlar bile vardı. Halbu­ ki o, Türklerin, bilhassa müte­ vazı kütlenin âdet ve an’ane- lerini kendi nefsine tatbik et­ mekten haz duyuyordu.

*

O bayram günü mutad zi­ yaretlerde bulunmak için İs­ tanbul tarafına geçmiştim. Bir kaç kapı dolaştıktan sonra öğle üzeri Divanyolundan dö­ nüyordum ki Tarabya iskele memuru yolumu kesti.

— Kumandana mı, Diye sor­ du.

— Hangi kumandan. — Bizim Mösyö Viyo. — Ne münasebet,

— Nah, şuracıkta, evinde bayram ziyareti kabul ediyor. Ben oradan geliyorum.

Merak ettim. Vaktim de var­

dı. Yüz metre kadar İlerdeki i eve vardım. Kapı ardına kadar açıktı; destursuz giriliyordu. Beş on ayak bir merdivenden çıkıp, kendimi misafir odasın da buldum. Ne göreyim?

Üstat üniformasının üzerine boz renkte bir maşlâh giymiş; başında mavi püsküllü, ciğer kırmızısı bir fes; oturduğu yer minderinin dibinde şıpıtık mer cğn terlikleri çevrili. Elinde o- tuz üçlü bir kuka teşbih. İçeri­ ye girenleri, acaip bir temen­ na ile ve:

— Buyurun efendi Bayram mübarek. Ahmet, şeker, kafe..

Diyerek karşılıyor.

Odada iki kişi daha vardı. Biri, civardaki bir mescidin i- mamı. Diğeri esnaftan. Üstat, bellediği beş on Türkçe kelime ile bunlarla anlaşmağa çalışı­ yordu.

On beş dakika bu sahneyi seyrettim. Ve üstattan ruhsat istiyerck kalktım sokağa fırla­ dım.

Babıâli yokuşuna saptığım sırada yukarıya doğru Ahmet Rasim Beyin geldiğini gör­ düm.

— Nereden? Dedi.

Pierre Loti’nin evindeki

sahneyi anlattım. Adeti veçhi­ le gözlüklerinin üzerinden ba­ na baktı: .

— O herifin ne zıpır oldu­ ğunu biliyorum. Zıpırlıkla e- diplik nasıl bağdaşmış o adam da hayret! dedi ve kim bilir zıpır ediplerimizden hangisiy­ le buluşmak üzere hızlı hızlı yürüdü.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Aliyev (Azerbaycan Bilimler Akademisi Yak~n ve Orta Do~u Halklar~~ Enstitüsü), &#34;Mustafa Kemal ve 1921 tarihli Sovyet-Türk Antla~mas~&#34; raporunda, Kemal'in hayat

Daha sonra ona şehrin her yerinde rastladık, ilk şubesini henüz on yıl önce, ünlü Kızıl Meydan’ın hemen y am başında törenle açan McDonalds’m bu­ gün

1911 yılı başında ücra bir sı­ nır karakolundan yakın arkada şı Ali Canip (Yöntem) e yazdı ğı bir mektupla osmanlıcanm sun’i bir dil olduğunu

Artaki efendinin a- sıl adı Terziyan olmasına rşğmen, halk tarafından faz- lasiyle sevildiğinden Candan diye anılmaktadır.. 1885 senesinde Selanik’te Dünyaya

İbn Sina, bileşik varlık söz konusu olduğunda onun suretini, madde ve suretin birleşmesinden meydana gelen bileşik varlığın suverî illeti olarak görmesine rağmen, madde

Peyami Safa, daha önce de belirttiğimiz gibi sayıları pek az olan ve kendi kendini yetiştiren (oto-didakt) aydınlarımızdan biri olarak üzerinde eğilmeye değer

Her ne kadar araştırma kapsamında örneklem grubundaki farklı etnik aidiyetlere sahip göçmen öğrencilerin daha önceki sosyal entegrasyonu engelleyen

Halifenin huzurunda iki adil kişinin mektuptaki yazının Ebu Nasr Muhammed ait olduğu konusunda şehadette bulunması üzerine Halife Nâsır li-Dinillâh büyük