SAYFA DÖRT
CUMHURİYET!
5 Aralık 1970
6
EÇEN yıl Temimi* ayındı Ankarada toplanan 13 nd Türk Dil Kurultayına Istan buldan delege olarak katılmış tım. Bu fırsattan yararlanarak ziyaret etmeyi tasarladığım kim, •elerin başında Yakup Kadri Karaosmanoğlu geliyordu.Çünkü onun Mütareke devrin de, özellikle Milli Mücadele yıl larında ikdamda yazdığı yazı larına vatan ve Mustafa Kemal sevgisinin şavkı vurmuştu. Ve Türk basınının, Türk edebiyatı- u n bu büyük emekçisi altmış yılı aşkın bir süredir kullandığı kalemin onurunu koruyabilmiş ti.
Yakup Kadri, 12 n d Dil Ku rultayında Başkan seçilmişti. Küreliye çıktığında yorgunluğun dan, rahatsızlığından, yaşlılığın dan söz ederek, gerektiği biçim de Başkanlık görevini yerine getiremezse mazur görülmesi di leğinde bulundu ve sözlerini şöy le bitirdi: «Bütün bu nedenlere rağmen bu görevi yine de yük- leniyorum. Çünkü DU Kurultayı na geldiğim zaman, Atatürkün beni göreve çağıran sesini du yuyorum.» (Alkışlar...)
işte böyle bir devrim heyeca nı ve Atatürk sevgisiyle seksen yaşında Kurultaya katılmıştı Ya kup Kadri...
Kendisinden konuşmak için randevu almak güç olmadı. Çan- kayadaki dairesinde karşılıklı o- turduğumuzda takvim, 9 Tem muz 1969 çarşambayı, saat de on biri gösteriyordu.
K
aporta): Mustafa BAYDAN —
“ Atatürk’ten başka hiç
kimseden iyilik görmedim»
Teype aldığım bu konuşmamız İki saat kadar sürdü. Üstad, sor duğum sorulardan bazılarını ce vaplarken bunları belgelere da yandırmak gereksinmesini duy du. Bunun İçin de bazı gazete koleksiyonlarım gözden geçir memi İstedi. Bunun üzerine ben de bu röportajı yayınlamadan önce, muhtemel bir hatâyı önle me düşüncesiyle bir kopyasını kendisine göndereceğimi söyle dim.
Üç ay sonra gerekil İnceleme
mi yaptım ve 38 daktilo sayfası tutan röportajı kendisine gön derdim. Fakat tlstad, cevap o- larak yazdığı mektupta, hazırla nan yazı üzerindeki gerekli de ğişiklikleri, rahatsızlıkları dola yısıyla ancak benim yardımım la yapabileceğini belirttiğinden tekrar Ankaraya gittim ve röpor ta] üzerinde satir satır durduk. Ben ayrıca bu İkinci ziyaretten yararlanarak kendisine bir kaç soru daha yönelttim.
Bu İki konuşmadan sonra bir
Ankara gezisi daha yaparak bü yük romancımızı İki saat daha dinlemek olanağım elde ettim. Bu arada bazı mektuplaşmaları mız oldu, işte bu yazı dizisi, bir kaç ay ara Ue yapılmış Uç uzun konuşmanın ve bazı mektuplaş maların karışımıdır. Sorular ve cevaplar, konuşuldukları sıraya göre değil, uyandıracakları umu lan ilgi derecesine göre sıralan mıştır.
Bu ölçüye göre aşağıdaki so ru Ue röportajımıza başlıyoruz:
« — Bazıları diyorlar kİ, Y a kup Kadri, kendilerinden yakın lık ve İyilik gördükleri aleyhine yazı yazmaktan çekinmemiştir, örneğin Bektaşiler kendisini a- ralanna almışlar, sonunda «Nur- baba» meydana gelmiştir, itti h a t l a r tedavi için İsviçre’ye göndermişler, sonunda «Hükiim Gecesi» yazılmıştır. Aynı biçim de ’ ilik ve dostluğunu gördüğü İnönü için de «Politikada 45 Y ıl» adında tatlı-sert bir anı kitabı yayınlamıştır.»
Bektaşi .tekkeleri
«9
t
¿ Ja i » l - U ' * */ ¿t?«»»* ¿. *o 0 * /•r /« EDDEDERÎM İyilik gör düğümü. Ben Atatürk’ ten başka hiç kimsedenYakup Kadri’nin Mustafa Baydar’a gönderdiği mektuplardan birinin fotokopisi.
İyilik görmemişimdir. O’na kar şı hayranlığıma da hiç gölge dü şürmedim.
«Bektaşi tekkeleri bir darüla ceze değildir ve ben de hayatım da şunun bunun yardımına muh taç olacak duruma düşmemişlm- dlr. Bizde tekkeler genellikle müritlerin ianesiyle yaşar ve Bektaşi tekkesi bunlâr arasında bir istisna teşkil edemez. Bu münasebetle benden ve ailem erkânından hayli yardımlar gör müştür. Bektaşi şeyhleri zaten fukara insanlardı, müritlerinin verdikleri ianelerle geçinirlerdi, başkalarına herhangi bir yar dımda bulunamazlardı.
«Ben Bektaşîliğe fikrî bir me rakla girmiştim. Merakımın se bebi de Tasavvuf Edebiyatı ol muştur. Ve gittim, orada Tasav vu f Edebiyatına dair, hiçbir he yecan. hiçbir bilgi bulamadım. Baba’lann çoğunun cahil oldu ğunu gördüm ve aradığını bula-
mıytn bir adamın hayal kırık lığı 11e ayrıldım'.
İttihat ve Terakki
Kadri tarafından yapılmış ol ması çok muhtemeldir. Bu tah minimi Ankara’da kendisine söylediğim zaman üstad, hayır dememiştir.
22 Nisan 1027 tarihli Milliyet* te «Hüküm Gecesi», okuyucuya aynen aşağıda olduğu biçimde sunulmuştu:
«Hüküm Gecesi, şimdiye ka dar nev’i hiç tecrübe edilmemiş siyasi bir romandır. Bunda in sanların kalbine hâkim ihtiras ların en müthişi, en mühlikl o- lan politika ihtirasının mütenev vi eşkâli ve muhtelif mizaçlar» göre envai tecelliyatı inceden İnceye tetkik ve tahlil ediliyor.
Bundan başka bizim memleke te mahsus bir muhalefet zihni yetinin mâlûl ve menfi psikolo jisi de bu romanın belli başlı alâkalarından birini teşkil eyle mektedir.
Hüküm Gecesi hem tarih« hem içtimaiyat, hem fikriyat, hem de edebiyattır.
Bu müheyyiç «ekran» üzerin de imparatorluk tarihinin son sahifelerine ait nice vakalar ve şahsiyetler en canlı ve keskin taraftarıyla adetâ bir reemlge çit yapmaktadırlar. Diğer cihet ten o devrin içtimai hayatında ki İlletler, buhranlar ve yekdiğe rine zıt fikir cereyanlarının mü sademeleri bugünkü genç ve gürbüz Türkiye’nin nasıl bir anarşiden doğmuş olduğunu bi ze göstermek suretiyle milli ha yatımızın en ibretâmiz sahnele rini teşkil etmektedir.»
Y A R I N : ____________
Ben hiç kimsenin
yetiştirmesi
değilim
« İ T T İ H A T VE T E R A K K İ’ye ■ gelince... Evet, o da yalnız İZ iy a Gökalp’in sayesinde. Ziya Gökalp beni çok severdi. Tam onun istediği Türkçeyi yaz dığıma kani idi. Benim, tedavi için İsviçre’ye gitmeme yardım eden o olmuştur.
«Zaten İttihat ve Terakki ikti darının yardımı olmaksızın her hangi bir şahıs, o harp zama nında Avrupa seyahatine çıka mazdı. H er şey ordan geliyor du. Ve buna da Ziya Gökalp ta vassut etmişti. Ziya Gökalp’in aleyhine de bir tek kelime yaz dığımı hatırlamıyorum, bir tek kelime.
«Hastalandığı vakit de gelip Atatürk’e kendisiyle ilgilenme si için ilk başvuran ben olmu şumdur. Kendisine yardımlar edildi.
«Ziya Gökalp’e karşı ben bağ lılığımı, fik ir bağlılığımı ve hür metimi muhafaza etmişimdir ve etmekteyimdir.
Hüküm Gecesi
<
« | | t)K Ü M GECESİ» İttihat- i H ç ı l a r aleyhinde değildir j « tamamen. Daha ziyade ; muhalifler aleyhindedir. Muha- < lifleri orada rezil ediyorum ve romandaki muhalif tip için di- , yorum ki: «ittihatçı olduğu hal de kendini muhalif zannetti.»
«Gerçi ben Partiye dahil de ğildim. Ama o partiye hissi bir meylim vardı. V e Mahmut Şev ket Paşa’nm suikastini tertip e- , denleri, bir genelevde âdice cümbüşler yapan bir serseri kli ği halinde göstermişimdir. İtti hatçıları ise yalnız mutaassıp partizanlar şeklinde göstermi şimdir. Bu da o devri yaşamış olanlar tarafından yalanlana maz sanırım.
«İttihatçılara, hassaten Müta reke esnasında düştükleri vakit dostluk göstermişimdir. Ama lenkidlerim olmuştur.
«1923 seçimlerinde Atatürk’ün emri üzerine Kara Kemal ile işbirliği etmişizdir. Bütün lider leri öldürüldüğü zaman mersiye yazmışımdır. Milliyetçilikleri do layısiyle, bütün yaptıkları hata lara rağmen sevmişimdir.
«Sonra, yazdığım «Hüküm Ge cesi» hassaten politikacılığa kar- ı şı bir nefreti, bir iğrenmeyi ifa de eder. Bugün hâlâ öyle politi kanın aleyhindeyim.»
« — Yani bir devrin panora masını çizdiniz...»
« — Evet... Bu, objektif ve re alist bir eserdir, ne gördümse yazdım (1).
(1) «Hüküm Gecesi» Nisaıı 1927’de MİUİyet’te tefrika edil meye başlamıştı. Bu zamanda Yakup Kadri Karaosmanoğlu da bu gazetenin fıkra yazarları ara sında bulunuyordu. Gazetede yayınlanmasından bir-iki gün ön ce eser, okuyucuya Y a k jp Kad- H’nln üslûbunu andıran bir hi çimde sunulmuştu. Bu özetin X,
sayfa
dört
CUMHURİYET
6 Aralık 1970
i t i SMET PAŞA’ya gelince... Atatürk demiyorum ta bii... Ben Milli Mücade leye iştirak ettiğim zaman yetiş miş, hayatım kalemiyle kazanan bir adamdım. Beni o zaman bir bir kaç bin kişi tanıyor idiyse bu memlekette, İsmet Paşayı an cak ordu kadroları içinde bir kaç yüz kişi ya tanıyordu, ya tanımıyordu. İsmet Beylikten Paşalığa yeni geçmişti. İsmi henüz yaygın bir hal almamış tı. Memlekette isim ve şöhreti olan bir zat değildi. Kendisi ile ilk defa nasıl tanıştığımı anla tayım:
«Temmuz 1921 de İstanbul ba sınının bir temsilcisi olarak An- karaya gelmiş, orada Mustafa Kemal'le görüşmüştüm. Bura dan da Garp Cephesine giderek İsmet Paşa ile görüşecektim.
«Büyük bir heyecan içinde ka rargâha ulaştık, fakat kendisini bulamadık. Evinde aradık yine bulamadık. Bunun üzerine kart larımızı emirberlerinden birine verip bizi Kütahyaya götürecek tneni beklemek üzere istasyona döndük.
«Eskişehir istasyonunda bir a. çağı bir yukarı dolaşıyoruz. Tam bu sırada idi ki bizim he yetten Saruhan mebusu Reşat Beyle beraber genç, narin ve kı sa boylu bir zabit bana doğru ilerledi, gülerek elini uzattı:
« — İsmet., dedi ve dünyada ez görülen İki sevimli, zeki göz le gözlerimin içine bakarak ilâ ve etti: Evime gelmişsiniz, vakıa
Röportaj: M u s t a f a B 3 A Y D A R
"Ben, hiç kimsenin
yetiştirmesi değilim
İ İ
misafir kabul edecek bir halde değildim, fakat sizin olduğunu zu bilseydim, odamın bütün pe rişanlığına rağmen teşrifinizi ri ca ederdim.*
«İstasyon Müdürünün odasın da yanyana oturduk. Kendisine İkinci İnönü zaferinin İstanbul- daki tesirlerinden bahsetmek is tedim. Beni sevinçle dinledi ve sözü İstanbul basınına getirerek dedi ki:
O gayri müsait şartlara rağ men gösterdiğiniz milli heyecan bizi çok mütehassis ediyor. Ar tık bundan sonra düşmanları mız anlamalıdır ki, lstanbulla Anadolu halkı arasında hiç bir ihtilâf yoktur. Biz kuvveti bu
mânevi birlikten alıyoruz. Yo lumuz üstündeki bütün müşkülâ tı bu birlik sayesinde ezeceğiz.
«İsmet Paşa, bu sözlerinden sonra —belki de iltifat olarak— bana dedi ki:
Yeni Mecmua’da Erenlerin Ba ğından adı altında çıkan yanla rınızı okuyabilmek için perşem beleri iple çekerdim. Orada mi tolojiden bahsediyordunuz. O yazılarınızdan çok istifade etmi şimdir.
«Trenin hareket etmek üzere olduğunu haber verdikleri za man, Dönüşte inşallah tekrar gö rüşürüz diyerek birer birer el lerimizi sıktı.
«Dönüşte tekrar görüştük. Ka
rargâhındaki odasında, masanın Uze.rine yığılmış kâğıtlarla meş guldü. B ir hayli çalıştıktan son ra, samimi bir tavırla, geldi ya
nıma oturdu:
Sizi beklettim, acıktınızsa he men gidip yemek yiyelim dedi. «Vakit geçti, fakat ben bu baş başa kalıştan âzami istifa- ' deyi çıkarmak istiyordum. Ken disine üst üste bir çok sualler sordum. Ben sordukça o gülüm süyordu.
«Kabil değil, cevap vermem, diyordu. Her sözüm lüzumun dan fazla dikkate değer olacak tır. Vakıa sormak sizin hakkınız dır, çünkü bir gazetecisiniz, ce vap vermemek de benim vazi
femdir, çünkü bir cephenin ku- mandamyım.
«İlk defa İsmet Paşayı İnönü Muharebesi dolayısiyle büyük bir kahraman olarak ben selâm ladım, ben övdüm. Atatürkten önce ilk defa İsmet Paşayı ben tebrik ettim.
«İşte size, Büyük Zaferden al tı ay kadar önce, daha ufukların karanlık olduğu günlerde İsmet Paşaya hitaben yazdığım ve Mü tarekenin o karanlık günlerinde İkdam gazetesinde çıkan yazım dan bazı parçaları okuyayım:
İzmir’de...
6
ARP CEPHESİ Kumandam İsmet Paşa’ya açık mektup- «Muzaffer toplarınızın şenlik günlerinde davul sesleri gibi gür lemeye başladığı şu günde, hiç bir şey, bana, sizi hatırlamak ve size hitap etmek kadar tatlı ve ulvi görünmüyor.«E y genç çehresi tarihe, İlk defa, olarak «İnönü» adım ver diğimiz zaferlerin çift aydınlığı ortasında çıkan kahraman! Son görüştüğümüz gece Sivrihlsarm sert kayaları dibinde, o berrak ay aydınlığında bana söylediği niz sözü bir an unutmadım. O gecenin üstünden günler geçti, haftalar geçti, aylar geçti. O gö çenin üzerinden İstanbul kapı larının zorlanması ve dünyanın mukadderatını elinde tutan bir devlet adamının bizi en acı si temlerle tehdit etmesi gibi feci vak’alar geçti. Fakat bütün bun lara rağmen sizin o sözünüz ru-- humda bir vahyin ezeli ürper tisi halinde kaldı. O geceden he ri kalbim bir tunç parçası gibi dir ve bu tunç parçasının üze rinde «tzmirde görüşeceğiz» müj desi kazılıdır.
«Bu müjdeyi oraya hangi a- teşle ve hangi çelikle kazdınız, bilmiyorum. Fakat, o dakikada hatırlıyorum ki, sesiniz ateşten daha sıcaktı ve bakışlarınız çelik ten daha keskindi. Ayın ışığında, vücudünüz bana tabiat üstü bir şey gibi göründü, o dakikada sizi bir Cibril sanmam için yal nız kanatlarınız eksikti.
«Ben, harb fenninin ne demek olduğuna vâkıf değilim. Lâkin bildiğim bir şey varsa, o da, bun dan dokuz ay evvel, sizin bana «İzm ir’de görüşeceğiz» demiş ol manızdır. Ben yalnız buna inan dım. buna inanıyorum, daima buna inanacağım. Yanıbaşınızda bir tunç sağlamlığı bağlıyan kal bime, bundan sonra artık başka
b c s t, bcrşkf* aüm, - b m f i n
nüfuz edemez.
«İstanbul’da, bir kırık tekneye benziyen bu vatan parçasının üs tünde. dalgaların sağa sola attığı bir yığın kazazede gibiyiz. Ufuk larda kara bulutlar var, gökyü zünde henüz hiç bir yıldız gö zükmüyor. Fakat benim kalbim tâ içinden bir ışıkla aydınlan- maktadır, öyle bir ışık ki, gittik çe hem ısıtıyor, hem şenlendiri yor.
«Yanınızda bir tunç sağlamlığı alan kalbim gittikçe bir külçe haline giriyor ve onun üstünde «İzm ir’de görüşeceğiz» sözünü teşkil eden kelimeler şenlik gece lerindeki mahyaların allı, yeşilli | elvanı ile alevden harfler halin de çizgileniyor. Bağrımın içinde yaktığınız bu şenlik kandillerin den dolayı sizin ebedî minnetta- rımzım. Bundan böyle onları hiç bir nefes söndüremez; onlara ka za ve kaderin meş’um eli bile dokunamaz. Biliyorum ki ordu nuzun ber ferdine böyle sönmez, sarsılmaz bir îman verdiniz.»
Yakup Kadri, bu tarihsel anı- ,yı böylece tazeledikten sonra pa rantez içinde şu bilgiyi de ver mekten kendini alıkoyamadı:
«Bilmem bilir misiniz? İkinci İnönü Muharebesinin kazanılma sında Tümen Komutam Fethi Bey’in çok büyük rolü olmuş tur.
«Ordumuzun umumî çekilmesi sırasında, bu duruma bir türlü râzı olamıyan ve ulusal duygula rı galeyana gelen bu kahraman komutan, ne olursa olsun diyerek yan taraftan düşman hatlarına yıldırım hıziyle hücum etmiştir.
«B ir süre sonra, bir kısım Türk askerinin, gerilerine sarktığını gören Yunan kuvvetleri, kuşatıl dıklarını zannederek hemen geri çekilmeye başlamışlardır.
«İşte bu komutan, zaferden sonra emekliye sevkedllmiştir.
Şahsı dostluk
f 6 İS M E T PAŞA, bazılarının H zannettiği gibi ne politika ■ mesleğinde, ne diplomasi kariyerinde benim için herhangi bir kayırmada ve himayede bu lunmamıştır. Ve bulunamazdı Atatürk sağ olduğu müddetçe.
«Ben hiç kimsenin yetiştirme si değilim
«İsmet Paşaca şahsî bir dost luk dolayısiyle bağlanmışımdır.
İsm et İn ön ü ve Y ak u p K a d ri
Ve itiraf ederim ki aramızdaki bu bağ, hâlâ çözülmüş değil dir.
«Ben İsmet Paşa’nm politikacı tarafım beğenmem. Bunun sebep leri de «Politikada 45 Y ıl» adlı kitabımdaki birçok müşahedeler den anlaşılabilir. O kitapta ne demişim: «İsm et Paşa’yı ne silâh arkadaşları, ne Meclis sevmezdi.»
«Demokrat Parti devrinde, İs met Paşa’mn kimse kapısının ipi ni çekmezken bir ben giderdim.
«İsmet Paşa’yı -ben avutmak için giderdim. Elimden gelen her
K araosm an oğlu , T ü rk D il b iri sırasında ya n y a n a ... Y ıl: gayreti sarfetmişimdir. O vakit sefirdim ben, ihtiyacım yoktu o- na. Bilâkis ona gitmek benim için tehlikeli bir şeydi, kendi he sabuna. Çünkü iktidarda bulunan hük-lmet beni muhafaza etmişti, yerimden etmemişti. İktidarda bulunan hükümet, Demokrat Par ti Hükümeti idi ve onlar önün de ben, İsmet Paşa’ya gidiyorum, diye âdetâ gösteriş yaparak gi derdim.
«Umuyorum ki İsmet Paşada da bana karşı bir sempati var dır. Nitekim bu kitap
(Politika-K uru m u n daki tören lerd en 1969
da 45 yıl) çıktıktan sonra, bana pek hararetli dostluk nümayişle ri göstermiştir ve göstermekte devam ettiğini sanıyorum.
«Hâlâ da İsmet Paşa’nın zekâ sının, kültürünün hayranıytmdır, ahlâkının değil ama. Zekâsının ve kültürünün.
Y A R I N : __________
İsmet
Paşa
ve
Atatürk ilkeleri
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi