• Sonuç bulunamadı

Operet 8 tablo tiyatro hikayeleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Operet 8 tablo tiyatro hikayeleri"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ALTI

fcUMHITRÍYET

19 Ocak 1984

--T İY A T R O H İKAYELERİ

s a

CEMAL SAHİR — 1964’te

BURHAN ARPAD

SSK

U v e r t ü r

Salon karardı. Ranıp ışıkları yandı. Orkestra yeri ay­ dınlandı. Piyanoya asılı ampul, üstiiste yanıp söndü.

Maestro Ernesto Daipino Capocelli, şef değneğini aldı; ses­ siz filmin korkunç adamı Lon Chaney kadar sert profili, yarı aydınlıkta daha bir başka, daha ürpertici ve esrarlı görünü­ yordu. Oğlu Carlo Capocelli’nin parmakları tuşlarda, gözleri babanın şef değneğinde. Birinci keman Lili Capocelli ablanın gözleri de değnekte. Klarinet Saffet Bey, flütçü Haşan Efen­ di, viyolonsel Remzi, kontrbas Mazhar'm bakışları da baba Ca-pocelli’de.

Şef değneği, havada küçük bir yarım yuvarlak çizdi ve «Maestro Ernesto Daipino Capocelli idaresinde büyük operet orkestrası» çalmağa başladı.

Lehar’lr. başladılar. Kalman’ı çaldılar. Oscar Strauss’U, Audran’ı çaldılar. Kalman’ı pek çok tekrarladılar. Çuhacıyan’ı, Muhlis Sabahattin’i, Carlo Capocelli’yi, Cemal Reşid Rey’i çal­ dılar. Nota defterlerinin yaprakları durmadan çevrildi. Carlo Capocelli’nin; Lili Capocelli’nin elleri, parmakları ağrıdı. Saf­ fet Beyin, Haşan Efendinin solukları tükendi. Orkestra hep çaldı.

Sonra, Maestro Ernesto Daipino Capocelli’nııı sert bakış­ ları, orkestra üyelerinde bir bir dolaştı. Piyanonun yanında sallanan ampul yanıp söndü ve perde ağır ağır açıldı. Kırmı­ zı kadife perde, soluk bezden perde, renk renk perdeler, bir bir arkasına açıldı.

Perdeler iki yana çekilerek, perdeler yukarıya doğru top­ lanarak açıldı.

Perde açıldı

/#

Ben de

bir zamanlar...

n

llııifilııııııiH iıım ıııııııııııı'ııılııııııııııııııılııııııııım ıiM im ııııı ti imi

Tarlabaşı yan sokaklarından bi­ ri. Eski yüzlü bir yapının ikinci katında bir oda. İki pencere ara­ sındaki sandalyede oturan aksaç-lı bir erkek, sokağı süzüyor.

Duvarlarda soluk fotoğraflar, gaz sobasının üstünde bir çay­ danlık var. Karyola daracık oda­ nın yarısını kaplıyor.

Çıkmaz sokağın bütün yapıları eski ve sevimsiz yüzlü. Sokağın bitiminde bir duvar yükseliyor Duvarın ayıp örtmeye çalıştığı ev­ lerde boyalı kadınlar müşteri bek liyor.

Ak saçları dikkatle taranmış giyimi tertemiz adamın bakışları, sokaktan uzaklaştı ve fotoğraflar da dolaştı

— En sevdiğim operet, Kalman’-ın Çardaş Fürstin’i; yüzlerce ve yüzlerce hep aynı sevinç, tutkun­ luk ve içten duygularla oynamı şımdır. En sevdiğim rol, Çardaş’ın Edvin’i.

Bakışları durgunlaştı. Sesindeki heyecan düştü. Eski operetleri ka fasından oynuyor sanırsınız. Biraz kulak verseniz, Kapoçelli orkes­ trası eşliğiyle okuduğu operetler duyabilirsiniz

«Ben de bir zamanlar Çardaş kavalyesi Çıganlara emreden zamanın bir prensi Kemanları çaldırırdı telleri kopana kadar Orda... sizin yaptığınız gibi.» Kontes Mariça operetinin teno-| ru, fakir düşmüş delisanlı roiün-dedir. Bir içki âleminde, geçmiş-hatırlamış, başucunda çalan çinge­ ne kemancıyla coşmuştur.

Duvarlardaki soluk fotoğraflar pırıl pırıl olmuştu. Fotoğrafların 1925, 1927, 1929, 1936, 1940 sayılan silinmiş fotoğraflarda gülümsiyen genç ve yakışıklı adam, odaya in­ mişti. Odanın eşyaların, çıkmaz sokağın, duvarın arkasındaki ev­ lerin hüznü gitmişti. Kırk yıl ön­ celerin ünlü operetçisi Cemal Sa-hir «Çal keman, cal keman, çal güzel bir şey!» i ->kuvordu.

Şehzadebaşı 1921, 1922, 1924 ve Ertuğrul sineması, Millet Tiyatro­ su, Ferah Tiyatrosu... Sonra Ka­ dıköy Hâle. Darülbedayi sanatkâr lariyle kısa bir Karadeniz turne­ sinden sonra yine Sahir Opereti

« Herşeyimi operete

verdim...»

J — Vapurdan iner İnmez doğru Sirkeciye, Keteon matbaasına

ko-ItlIlllMIIIIIIIIIIIIIIIMIIIIIIIIIIMIIIMimi

Operet uğruna

herşeyini îedâ

eden idealist:

CEMAL SAHİR

i veslenip ben de Sultan Reşat için bunun bir benzerim tertipledim. ¡Şarkılar okuduk. Ben piyano çal­

dım ve Ahmet Hikmet Beyin «Be­ nim bir yeğenim var!» monologu­ nu kostümlü ve makyajlı olarak i okudum. Davetliler arasında bu-- lunaıı Macar Maarif Nazırı Kont

j

Apoııv büfede karşılaşınca yüzü­ mü okşayıp «Çok güzeldi» dedi ve ¡Başkonsolosumuzla Fransızca bir şeyler konuştu. Enis Behiç Beyden öğrendiğime göre konuşma söy­ levdi

Kont Apony; — Çok istidatlı, ni-için artist yapmıyorsunuz?

Ahmet Hikmet: — Ailesi izin tanbulun tanınmış kişileri, artist- Kont Apony: — Bu «anat mem-ler hep gelmişti. Son perde alkış- ıeketinizde gerekli değil mi, yok lar arasında bir çok defa açıldı. sa?

Karşılıklı localarda oturan İngiliz . . . . . Büyük Elçisi Sir George Clarck İKM1CI 00110111 nOKtöSI ve Alman Büyük Elçisi Graf

Wa-genheim ayakta alkışlamış, sahne Hayatının ikinci dönüm noktası arkasına gelip kut lamıştı.» , bu konuşma oldu. Ahmet Hikmet ' Cemal Sahir ayakta anlatıyordu. Bey daha fazla karşı durmadı ve '•’otoğraflardaki Cemal Sahir, k a r-, Cemal Sahir, Macar Maarif Na­ lındaydı. Hayır, odada değil. Er- ¡»»»»n mektubıyle Peşte konser-. uğrul, Ferah, Millet Hâle, Mısır-1 vatuarı ihzari kısmına yazıldı. Al .oğlu, Fransız, Felek, Süreyya! 41 »V sonra imtihanla birinci sim-1

28 Mart 1922 günü Şehzadebaşında «Sahir Opereti», Kalman îm re’nin Çardaş Opereti prömiyerini oynarken, Primadonna Efraz (Vareski

Silva rolünde) ve Tenor Cemal Sahir (Elvin rolünde) Ror, Hi oraöav fa geçti. 1916 dan 1919 yılına kadar

ahnelermdeydı. Ben y konservatuvara devam etti. Her bir davranıp: «Ben oynarım..» de- tik Macar ezgileriyle,

İsianbullu-•/in ve Silva, romantik bir ayrılış düeti okuyorlardı

yiverdim. jım. Galeride, loca arkasında,

sa-lon kapısının hemen önündeki en ; «ece bir operete gidiyordu. Güzel

son koltuktaydım. kadınlar, yakışıklı erkekler, renk

, „ , . . . . _ . renk dekor ve kostümler, güzel Cemal Sahir ve Nuvart Suat,, ^ romantik melodilerle bü-Çardaş Fürstin’ı oynuyorlardı. E<H yülenmi, ti.. ÇaHaş i)peretinin dün yada ilk oynanış gecesini,

T-arla-1 haçı odasında bile bütün parıltısı.

olamaz, burda! güzellikleriyle hatırlıyor. Tenor tinde çok kalamadı. Peşteyı

i lar için efsaneleşmiş bir operetti

_ , . *• j ^ Cemal Sâhir’in Çardaş’ı büyük

il-bahir opereti doğuyor

gi topladı. En çok oynanan operet

oldu, 30 nisan 1923 de ellinci oyun Cemal Sahir, Türk operet sah : verilmişti,

nelerine ilk adımını böyle atmış Anılar, geçmişin en renkli yan-oldu. Ama, İstanbul operet beye-j[ar)nı ^a getirseler, günün

gerçek-Olamaz Edvin Ma- İleri karsısında kısa ömiirlu olur.

CEMAL SAHİH

— 1921 yılında — Gitme güzel

B i r g a ze te c in in m a rife ti

Israel gezisi sırasında Papa’yı

takip eden bir gazeteci yolda

otomobil kafilesini kaçırmıştı

• • • •

Hao maksadiyle Israel’i zı yaret etmiş olan Papa Paul VI nın bu seyahatini beş yüzden fazla gazeteci, radyo spikeri ve televizyoncu ta­ kip etmiştir. Aradan bir hal tadan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen hâlâ bu zi yaretten bahsedilmekte ve bu arada vukubulan bazı il gi çekici olaylar da nakledil mektedir.

Gazetecilerden biri, bir ara. Papa Paul VI nın ziya reti hakkında ne düşündük­

lerini «nrmalr ürere rnl hn-

i:

şup Sahir Opereti yakında faali­ yete geçiyor» afişlerini ısmarlayı­ verdim. Oysa, en param vardı, ne de hazırlığım. O sıra hastalanan Muvahhdi’in yerine yeni bir jön olarak beni hazırlamak istiyen ar­ kadaşlar iyi de para veriyorlardı. Aralarında kalsaydım, şimdi İs­ tanbul Şehir Tiyatrosu kıdemli sanatçılarından olacak, şu gördü­ ğünüz duruma düşmlyecektim. A-ma olA-madı. Operet tutkunluğu ya kamı bırakmadı. Sultan Hamidin haşkehribarcısı babam Mehmet A-li Beyin yüz bin A-lirasını, varımı yoğumu, hattâ sağlığımı hep ope­ rete verdim.

Keteon matbaasına koşar gibi girmiştim. Bir kaç ay operetsiz e-dememiş, müziksiz sahnede boğu­ şacak gibi olmuştum. Afişleri ıs­ marladıktan sonra, Kalman’ın ye­ ni opereti Kontes Mariça’yı Ma-carcadan çevirdim. Nuvart’ı, Re­ fik Kemal’i, Şevkiyeyi, Şerefi, Sa­ lâh Cehdivi bulup hazırlığa geç­ tim. Provalar ilerleyince, ilk gece yi Fransız Tiyatrosunda vermeyi aklıma koydum. O sıra Türk top­ luluklarının Fransız Tiyatrosu sahnesinde oynaması, pek güçtü Sahne, yabancı truplara, ünlü vir tüozlara, Viyana operet kumpan yalarına verilirdi. Bir tek geceli ğinı yüz yirmi liraya kiralıyabil diğimde sevinçten uçuyordum. Mi loviçlerin, Müller’lerin, Sarab Bernard’Iarın oynadığı sahnede yapacaktım, Kontes Mariça «ilk gece, sini. 1927 sonuydu. Alt kat localar elçilere ayrılmıştı, özel davetiyelerde «Türkivede Türk gençlerinin böyle bir eseri başar­ dığını görmek istemez misiniz?» diye yazılıydı. Gardrobnn bütün elbiseleri, tuvaletleri yeni yaptı­ rılmıştı. Baba Kapoçelli’nin yö­ nelttiği otuz kişilik orkestra sah­ ne önüne sığmamış, bazı enstrü­ manları ilk localara yerleştirmiş­ tik. Gala pek parlak olmuştu,

ts-kalamam... Kıray Ernö ve primadonna Koşarı ... ¡Emmy’yi unutabilir ipi hiç? sevgilim, sensiz _ ya Istanbula dönünce:

yaşamam... — îstanbnla dönünce Direkler-Sonra, yine odaya, dar odanın f ra8,ndayd™ -

kapanık havasına döndük. I kırmızı kadife perdesinin önünde-, ki ilk sırada lıer gece ben

oturu-car operetlerini, Çardaş ın ilk ge- j Cemal Sahir’le kırk yıl gerilere cesini bir türlü urutamıyordu., elele yaptığımız duygular gezisi, Kendi adına bir topluluk kurmak j Tarlabaşındaki yan sokağın kas-için ilk büyük borçlara girdi. Sa I vetli kira odasında bitiverdi Ak-hir Opereti, ilk oyunu Ferah Ti 1 ?am bastırmıştı. Karsıdaki mana-

yatrosu karşısındaki Ertuğrul si-'vın tek ampulü, elmalara ve ror-nemasının daracık sahnesinde ver-: takallara çiğ bir ışık döküvermiş-En çok hatırladığınız parça? j,orj nm,gs |]nej e Darülbedayi san- di. Küçük sinema salonunu, kibrit ti. Duvarın arkasında müşteri bek — Çardaş’tan. Edvin’in «Sevgi- ¡^kârları vardı. Yirmisindeydim. kutusu kadar sahneyi, yıkık dökük üyen evlerin bütün ışıkları yan-fim sensin!» diye başlıyan şarkısı, Kırmızı perdenin iki yana ağır giriş yerini az buçuk işe yarar i mıştı. Tarlabaşınm otomobil ve o-Sunu Nuvart’la yüzlerce defa soy. gIr açılmasını heyecanla bekledim, yapabilmek için nasıl da çırpın- tobüs uğultusu, pencereye dayan-ledim. Başka arkadaşlarla da o-1 Sonunda, İstanbul operet heyeti

Vu?vrt’. A^ ta,rIaUt,rmel0flI h3" ' 1 ° ^ ' a- Taksime doğru yürüdüm. Alana

. U J î,k.’ „AihmıCt B«hlnıı Efendinin re- dapte ıMeçhul> adh bir operetle bakan koca koca yamlaıın damla-— Şu anda yine operet oymyabıl, .ıısorluğuylc, Musahıpzadenın Is- ^ 2921 akşamıydı. Top 1 rl rer)k renk ışıklı reklâmlarla do

şeniz, Sahir Operetini yine canlan-; tanbul Efendisi’ni hazırlıyordu;! İnanmıştı. ileride, alanın

dibinde-dırabilseniz, kimleri seçerdiniz müzikler alaturkaydı. Oyunun baş ¡ ^ ok orada altı ay kajdı. L-ehar:^. tuha{ yüzlü opera yapısına

bak-kadroya? rolü olan Safi Çelebiyi aktör Fa-1 J ar_|_a_ A“_ ^ n: i tim. 1921 yılının Dirasterarasmda,

— Nuvart, Şeref, Lusi, Şevklye, ik Be? oynıyacaktı. Fakat, Fehim "lar4 19““ akşamı. Çardaş Fürs ıcebinden para ödeyip Viyana o-

Refik Kemal, Muammer ve... Efendi onu bir türlü beğenmiyor- , oynadılar,* ar' ,, . peretleri oynıyan Cemal Sahir gö-Durakladı ve içini çekti ön. Bir-provada, öfke ve umutsuz) Birinci savaş yıllarında Kordi

ı ı a ç • iukla: «Olmuyor efendim, olmu-1 Miloviç’in Beyoğlunda yabancıla-— . ' „ , , a” a ,* j ' ' e7aı yor!» diye bağırdı ve öteki artist-İra ve levantenlere sunduğu Çar Namık, Selah Cehdiyi e.. ıere bakıp: «Bu kadar genç arasın jdaş, güzel ve oynak yıldızın ciga-Bu yer yer soluk, ama yer yer bir kişi çıkmıyacak mı şu rolü ) rasını Osmanlı banknotuyla ya-İyine de parıltılı hayali kucakla- [ becerecek?» diye söylendi. Ben, kan vurguncular hikâyeleri, roman

!mak istercesine, yarım yüz yıl ge rilere uzanıverdi

zümde büyüdü.

Cemal Sahir’in Edvin’i, dünya operet sahnelerinin bütün Edvin-lerinden daha unutulmazdı.

YARIN: Tarla Kusu 1964

Macaristan'a gidiş

— 1915 yılında, Direklerarasmda, Feyziye kıraathanesinin önündeki bir lostracı dükkânında ayakkabı­ larımı boyatıyordum. Yandaki kol tukta bir müşterinin bıraktığı Ter cüman gazetesini karıştırırken, Zi iraat Nezaretinin Macaristana öğ­ renci gönderme imtihanı ilânı gö­ züme çarptı. Bu ilân bayatımda en büyük değişikliğe yol açmış­ tır. Ertesi gün hemen Nezarete başvurdum ve yüzlerce kişi ara­ sında imtihanı kazandım. Babam­ dan gizli gittim Macaristana. Yal­ nız, bugün de bütün kahırlarımı ¡çeken ablacığım biliyordu. Sirke­ ci istasyonundan «Padişahım çok yaşa!» sesleriyle uzaklaşan tren, hep gözümün önündedir. Peştede ticaret okuluna gidiyordum. Ge­ celeri de tiyatrolara. Başkonsolo sumuz Ahmet Hikmet re Şehben der de şair F.nis Behiç Beydi, t ranlıların Şahın tahta çıkışı do layısiyle verdiği müsamereden

he-V ' - j ». tV «¿üt ¿ f «iij ¿ ( \¡ i l ^ J

İl

--h* ( * - : j’-’r ✓ VJI»- :j|f - j* * o*-,) sK i

•i <> »s Ofc. yi, A-A-.!

lí JM» jli»; VâlT •İ'** — ji T Jzz »> Tf <e» •¿JJ»»

• J J l»

> -** # ¿yA

S í

JW

Si

¿Lri» IA

r- <a' *-â» )A * Jf» i ' u* ' : J f .._!. . Î . & * * £ 5?.

«Sahir Opereti» nin muhtelit yıllardaki afişleri

(2)

ALTI

CUMHURİYET

20

Ov«n

v .

ÏÏS

TİYATRO

HİKÂYELERİ

ES. B g

Nuvart Suat Hanım

BURHAN

ARPAD:

... . .»<■« !■> ı ..._ _ ı r * - • - r ~ — n . • r ~ ı | ' t T i * - i ¿ í , L i ‘ v---' ^---«T-*

ı.

■' . . . ■ ■ f ! t v ~\â ■rV». İ,

İstanbul Operet Heyeti tarafından neşredilen muhtelif «temsili musiki rehberleri»

TARLA KUŞU

— Bu yazı ve resimlerin

bütün hakları BURHAN

ARPAD’mdır —

Yabancı askerlerin dolaştığı İs­ tanbul sokakları loş, insanların yüzleri asıktır. Ama, İstanbul ya­ kası yangın yerlerini güçlükle aşıp Şehzadebaşma uzanabilenler, bir kaç'saatliğine de olsa, tasalarını, kaygılarını, yabancı askerleri u-nutuveriyorlar.

Dükkânların önündeki sütunlar çoktan yıkılmıştır. Feyziye Kıraat­ hanesi ortadan kalkmıştır. Fakat Dıreklerarası, tiyatroları, saz sa­ lonları, sinemaları, meddah ve ka­ ragözü, arsalara kurulan cambaz çadırlariyle hiç değil ramazanlar­ da, yine canlanmaktadır.

Feyziye Kıraathanesinin yerinde Fmperyal sineması vardır. Şark Tiyatrosunda komik K. Hasaıı E-fendi. Millet’te Komik-i şehir Na-şit Bey heyeti temsiliyesi, Ertuğ-rul salonunda insan azmanı Ma-sist’in filimleri, Ferah’ta Darülbe dayi-i Osmani sanatkârları oyna­ maktadır. Ama. bütün bunlar haf­ tanın bir iki günü içindir, öteki gecelerin çoğu karanlıktır. Ne var ki. yakında bütün Direklerarası bir ay süreyle pırıl pırıl olacak; kıraathaneler, sinema ve tiyatro önleri senlenecektir. On bir avın bir sultanı «Şehri - Ramazan» ı karşılamak için en son hazırlıklar yapılmaktadır.

Son hazırlıklar

1921 -1931 yıllarının

eşsiz primadonnası

NUVART SUAT

laşıyor, toplantı odasını dolduru­ yor ve sonra, yavaş yavaş uzak­ laşıyor.

Kaptanzade Ali Rıza Bey, Dr. Zühtü Bey ve ötekiler, Gedikpaşa Tiyatrosunda Büyük Bengliyan O-peretinde sanıyorlar, kendilerini, i Kâğıthane tablosu gözlerinde can-I lanıyor. Kayık, derede yavaş ya-! vaş ilerlemekte, sonra çayıra ya­ naşmakta ve yaşmağını hafifçe a-ralıyan Fadime, sahneye ayak bas­ maktadır. Sesin geldiği yana doğ­ ru, yürüyor ve kulak veriyorlar; Çek kayıkçı kürekleri yavaş yavaş. Millet Tiyatrosu karanlık ve

bomboş. Atnalı biçimi salonu çev-reliyen üç sıra locaların beyaz ke­ nar süsleri, salondaki koltukların kırmızısı, göz karanlığa alışmadan güç geçiliyor. Tavan penceresin­ den vuran ışık, loşlukta duman duman uzanıyor ve galeriye vuru -yor. Galerinin tahta sıraları da bomboş. Hayır, bir genç kız, tek başına şarkı söylüyor.

Tam bir OsmanlI güzeli

Kaptanzade Ali Rıza Bey, gün­ lerdir aradıkları «ser muganniye» yi Kulmuş olmanın sevinciyle,

) genç kıza yaklaşıyor. Boylu boslu, iri gözlü, her haliyle tam bir Os-| manii güzeli. Genç kız, gülümsi-| yerek ayağa kalkıyor.

Genç kızın adı, Nuvart; babası, Millet Tiyatrosunun büfesini işle-

| tivor. Sahneye çıkmışlığı da var.

I Minakyatı Efendi Kumpanyasında

bazı roller almış, hattâ savaş sıra­

sında Ahmet Fchim Efendiyle

Haydar Bevin Çengi Kız operetin­

de oynamıştır.

Kaptanzade A!i Rıza Beyi ve ar­ kadaşlarını büyüleyen «Bahar Gel-! di» şarkısı, Nuvart adlı güzel, genç

i

ve eşsiz sesli bir primadonnanın i on beş yıl süreyle Türk operet ı sahnelerinde alkıştan alkışa

koş-j

masına yol açtı. Nuvart Hanım. ! İstanbul Operet Heyetinin «Ser ; muganniyesi» ydi. Nuvart Hanım, i Sahir Operetinin eşsiz primadon-| nasıydı. Nuvart Hanım,

operetse-j

ver İstanbulluların gözdesi, ytldı-ı zytldı-ıvdytldı-ı.

Başarı dolu yıllar

i 1921, 1923, 1925, 1927, 1929, 1931,

i Nuvart Suat’in adı, göz kamaştı-

t rıcı güzelliği ve Isesi, büyüleyici

| bakışlariyic gelip geçti. Geçiverdi, j Sonra, Nuvart Suat sahneden u-zaklaştı. Sesinin ve güzelliğinin hayranları uzun yıllar her sahne­ de. her operet .topluluğunda, her

m

Millet Tiyatrosunun sahne arka­ sında, en üst kattaki büyük bir odada toplanmış olan «Musiki-i Os­ mani» nin heyeti idaresi de, yakın­ da kuracakları «İstanbul Operet Heyeti» nin son hazırlıklarını göz­ den geçiriyor. İstanbul Opereti, tarihî komedileri, saz heyeti eşli­ ğiyle oynayacaktır. Çökmüş impa­ ratorluğun parlak geçmişi, göste­ rili giyisiler, renkler ve ışıklarla sahneye çıkacak, hanendeler ve sazendeler bu oyunlarda görev alacaktır. Saz heyetinin başında, Sultan Reşad’ın Müezzinbaşısı İs­ mail Hakkı Bey vardır. Münif E-fendi, heyetin rejisörüdür. Aktör Faik Bey, Hakkı Necip, Agavni Necip Hanım kadroya alınmıştır. Ama. güzel ve genç bir başkadm artist, onların deyimiyle, «bir ser-muganniye» hâlâ bulunamadı.

Gür ve güzel bir ses

O gün yine bunu düşünüyorlar.. Kaptanzade Ali Rıza Bey, birden irkiliyor ve kulak veriyor. Çok güzel, gür ve genç bir hanım sesi, Leblebici Horhor operetinden Fa­ dime’nin giriş solosunu okuyor:

Bahar geldi., ah oldu yaz,

Bülbül güle eyler niyaz. .. ,

Ses, perde perde yükseliyor, yaklstanbul Operet Heyeti Primadonnası Nuvart Suat hanım «Bülbül» operetinde Hacer rolünde

Nuvart Suat Hanım ile Felıim Efendi, 1916 yılında Millet Tiyatrosu sahnesinde oynadıkları Haydar Beyin «Çengi» operetinde ovunda hep onu aradılar. Nuvart tum. Ama, güııün birinde bütün Suat’in Silva’sını, Halavari’sini, j plâklarımı dağıttım. Kendi sesimi Fadime’sini, Ayşe’sini bir türlü u -: dinlemek istemiyordum,

■tutamadılar. Silva’nın: «O dağlar, | _ sahneyi ve opereti çok erken bayırlar vatanimdir, dağlar aşk,

j

ve ç 0k genç yaşta bıraktınız. hicran diyarıdır, gönül zevk bahti- _ Operet sahnesi gençlik, güzel-yarıdır..» ve Tarla Kuşu’ııun «Be- ^ ve taptaze ses ister. Sahnede nitn güzel köyüm,

...Ve bugün

... * - ... — - sen ne, ; kaldığım zamanlar gençtim, güzel-köysün!.,» soloları, Nuvart .Sııat ın ,jjmj sesim çok beğeniliyordu. Sü-çağıl Sü-çağıl sesiyle yıllar yılı ku-

j

tjm gütun yazılarda hep bunlar ■ aklarındaydı. Ama, Nuvart Ha- vaf^I_ j}aba çok kalsaydım, bu gü-nım, bir daha sahneye dönmedi. ^ geçmiş^ bu tatlı anılarımı göl­ geleyecektim. O yıllara yetişmemiş olanlar, bunun neresi güzel

dfye--- - çeklerdi, bu sesi mi güzelmiş, diye

1964 yılı ilk günlerinde, Kurtu-1 dudak bükeceklerdi. İşle bundan

luşta bir apartmanda, iki yaşında- ötürü sahneyi bıraktım. Nuvart ki torununu okşayan Nuvart Ha- jçjn bjjy, e dcmcsinler, diye opereti mm, üzgün ve kırgın, hiç bir şeyi bıraktun En son, Cemal Sahir’in hatırlamak istemiyor:

j

35^ y,ı jübilesinde Çardas’ın

bîrin-Cami yıkılsa da mihrap yerin-

j

perdeSjn{]e oynadım. Eski arka-de kalır, arka-derler. Benarka-de o da kal

madı.

daşlarla güzel günlerimizi saatliğine yaşamıştık. O günden bu Hangi rolünüzü bugün yine , yana bir yjrmi bcş yıl daha geçti,

oynamak isterdiniz? Şimdi, hâtıralarım ve torunumla

Gözlerine bir parlaklık, sesine yaşlyorum; bu kadarı da yetiyor,

canlılık geliyor: Yan odadan torununun ağlaması

— Çardaş’ı, Verescu Silva’yı el- duyu]du Damadı Zafer önen,

kü-bette.. çüğün ağlamasını bastırmak ister

— Çardaş’tan hangi parçayı unu- gibk Lükds Hayat’tan «Çiçekler..»

tamazsımz? ^ şarkısına başladı.

Dalgınlaştı ve urPerrllj Nuvart Suat, «Operet» i 5’ine de

Ne hoş geçen o kadınların b» b ü s b ü t ü n „„utmuş değildi. Zafer

Yasar eğlenir, güler zevkederler! «nen’in sesini dinlerken gülümse-Sahnenin ışıkları kararmış, Sil- d! • . . . . . . . . . ca’nın dertleri kabarmış, Edvin’le - Bir başka gelişinizde sevdiği-olan umutsuz aşkını hatırlamıştır. ııiz bir opereti okuyayım. En çok Dardakiler susmakta ve hüzünle sevdiğiniz bir parçayı,,

onu dinlemektedirler. Şimdi de co- - Sadece bir parça mı Ben bu-şacak, şampanya kadehini «içelim tün operetleri severdim. Hele, Nu-dostlarım!* dive kaldırıp, bir baş- vart Suat’ın okuduklarını,

ka ezgi okuyacak ve sonra... | - Yok, hepsine gücüm de. sesim Sonrası gelmiyor. Nuvart Hanım, de yetmez.

şarkıyı kesiverdi:

— Neler söyletiyorsunuz ban^... Hayır, hayır, bu kadarı yeter.

— Bu parçayı Fathe plâklarına da okumuştunuz!

— Bunu* Çardaş ve Mariça’dan bir çok parçaları, Meçhul opere­ tinden «İsmi herkesçe meçhul,

kal-O halde, Tarla Kuşu’ndan «Benim güzel köyüm» ü...

— Bir deneriz.

Y a r ı n :

(3)

A L T ! c m v r m j R l T E T

21 Ocak 1964

w = a abâr

S 'ît S i TİYATRO HİKÂYELE!

i'V » * - £ ■■ • -- *

U Ç U N C U T A B L O

■ <pKr~" Dikran Çuhacıyan (1840-1898)

Halicin yürekler acısı görünüşü-, ne bakınca, yabancıların «Altın \

Boynuz» deyimini akıl almıyor, j Zira Halicin iyice bataklaştığı yer­ den içerilere uzanan kirli sarı bir su çizgisi,. Osmanlı tarihçilerinin ve Divan şairlerinin tüm övgüle-j rini yalancı çıkarıyor; paslanmış j tenekeden yapılmış gecekondu a-telyeler arasında ne «Sa’dâbgt», hattâ ne de yüzyıl başları «Hıd­ rellez» lerinin kâğıthane safası» var. Şair Nedim’in «Gidelim ser-vü revânım yürü Sa’dâbad’a» diye ı tarih düşürdüğü «Lâle Devri» ül-ı keşi de, «Hıdrellez» lerin Kâğıtha-nesi de yok.

Ne «Sa’dâbad», ne «Hıdrellez», ne de Fadime ile Hurşit Beyin se- j viştiği yüce çınar gölgeleri, ne Leblebici Horhor Ağa ile arkadaş- 1

ları leblebiciler. Oya gibi ince ;

Unlu operet yazarı

Dikran Çuhacıyan

herkese küskün bir

■ ■ R B Ş Ş

fa, Muammer Karaca: Sansar Ha-jsan, ben de Cingöz oldum. Leble-i bLeble-icLeble-iyLeble-i yedLeble-i defa arka arkaya ! uadık ve para durumumuzu

buçuk düzelttik.

Atina temsilieıi

oy a t

Lusi Tokatlı, Atina temsillerini hatırlamıştı:

«Haydin kızlar, etmeyin naz. Haydin kızlar, etmeyin naz!» Sonra vazgeçti:

— Hekimler izin vermiyor; en-faktiis başlangıcı dediler. Size Fadime'nin Bahar Geldi’stni oku­ yum dedim amma..

insan

öldü

* k ı l BURHAN ÂRPADf

kayıklarda yaşmak altından «göz* i

ler süzüp canlar yakan» hanımlar, | sevilmiş artisti Lusi Tokatlı, sol-1

kıyıda bıyık buran leventler, ne muş fotoğrafları, yıpranmış prog-j de yamaçların bahar çiçekleri. Kâ ramları karıştırıyorlar. Benim ka-ğıthane çayırı ve Kâka-ğıthane dere- famın içinde, Leblebici Operetinini

si, Divan edebiyatı antolojilerin- bütün ezgileri: de, Nedim’in şarkılarında ve ga- i

zellerinde bile çoktan «oldu; ama on sekizinci yüzyıl Kâğıthanesi. bütün rengi ve masal yanlarivle, Leblebici Horhor Operetinin hep­ si birbirinden yumuşak, uyuşum-, 'arla dolu ezgilerinde ve o günle-i r:n tazeliğiyle yaşıyor

Bir hâtıra

Dışarıda kar soğuğu var. Çavat-yeler dolusu uskumru, yeşilli kır­ mızılı tablalara sergilenmiş boy boy barbunyalar. Manavlar, ba­ lıkçılar, taze kahve kokusu, yeşil salata ve kırmızı turp sergileri ve çamurlu sokak karışımı bir başka güzellikle sarıbverdim.

Hıristaki pasajında akşamcılar --- —, — --- , .yine tezgâh başında; kukareççi-Işte geldi Sansar Haşan, Sansar |ne anılarının acı tatlı am lariyle' îer, midyeciler, sandviç satıcıları,

Haşan yoruluvermişti. lâkerdacılar ve yığın yığın, kucak |

... ... — Operet yıllarınızdan bir anda kucak çiçek... Çiçekler, akşamın, Bana derler leblebici... neyi hatırlarsınız: ilk ışıklarivle hepsi de bir güzel.

... - 1931 yılında Raşit Rıza ile Yu-ihır göz alıcı görünüvor. Bira bar Sultan Mecidin saatçibaşıosının oğ- da, ... Bu gece biz bize olalım htmsaz nanistaııa gitmiştik; Atinada O-; Haklarının buzlu buğulu görünüşü lu; Italyan operalarının nıuzığıy- b a şın a , u n u t u l m u ş ve nerkese kus

-Ama Hıristaki pasa-i le büyülenmiştir. Arsas operasını muş bir insan olarak. Elli yedi ya-Durdu. Yorulmuştu, Seksen yı­

lın eskitemediği Aşot Madat, sah-acı

nanistaııa gitmiştik;

Olalım efendim mey ile demsaz. jympia tiyatrosunda oynuyorduk, i kadar güzel

Kiiçiik Bengliyan Osmanlı Operet kumpanyasının afiş ve programla­ rında Çuhaeıyan’m eserleri (1910-1923 yılları arasında)

Çuhacıyan öldü. İzmirde tek

şmdaydı. Arkasında ölmez ezgi-«Tnlü «Halk Sa­

natkârı» N aşıt merhumun yarat­ tığı sayısız «tip» 1er arasında Çu -hacıyanın «Leble­ bici Horhor» u da Türk sahnesinde

unutulmaz bir

mevki işgal e -eler. Yandaki re­ simde, Naşit mer­ hum, bu oyunda ki Leblebici Hor­ hor rolünde gii itilmektedir. Çu hacıyan da Naşit de öleli yıllar ve yıllar oluyor, fa­ kat bu operet ile oııuıı sevimli Leb lebicisi hâtıralar­ da yine bütün tazeliği ile yaşa­ makta

Bahar geldi, ah oldu yaz, Bülbül güle eyler niyaz. Haydin kızlar, etmeyin naz, Eğlenelim gelin biraz.

Biz

Ah kayıkçı, yavaş yavaş Çek kürekleri yavaş yavaş Çek kürekçi, etme telâş; Çek kürekleri etme telâş. Cepkenleri sırma işlemeli kürek çiler, gerçekten «aheste çekiyor kürekleri»; viice çınarların

gölge-küdarda Bağlarbaşı Tiyatrosunda | ro

bir amatör topluluğunda gördüğü ilk sahne eserini, «Maskot» opere­

tini hatırlamaya çalışıyor: — Yıllar ne de çok şeyi alıp gö lediği gri yeşil derede, küreklerinj türüyor. Küçük değildim ama, vl-su damlacıkları, yaşmağın iyice, de a7 hatırlıyorum. Hattâ tek

gizlivemediği iri hareli gözler ve|bjr iev akhrnda kaldı; perde açı voncalarla katırtırnaklarının renk

... Fakat. Türkçe temsiller rağbet imin verinde geçen yüzyılın son Ermeni gençleri İtalyanca

oynu-Köroğlu yavrusıtyn* görmedi. Paraca kötü duruma gir-Harında yükselmiş olan Naum’ur vor. Ama, onun büyük başarısı. Be ler, çağının Offcnbach ve Jonann korkmayız, dik. Kadroda Mehmet Karaca. Lu-1 tiyatrosunu bir teki bile diişünmü vazıt ve Gedikpaşa tiyatrolarına Strauss ustalarını andıran gut. Olur olmaz tehlükeyi saymayız si Tokatlı, Sevkiyc May. Muammer vordur. şu sıra. Naum’un tivatro- verdiği Arifin Hilesi, Köse Kah- opereteler bırakarak.

w il I rıH4îîrrl!î!/lfir! Saraca vardı. Durumu kurtarmak sunu da, Naum’un «■ ' 'sunda .va. Leblebici Horhor Ağa operet- bve girerken ar aş a ı.

Yılların alıp götürdükleri

ioin Leblebici Horhor’u Yunan ar >868 kışında ilk opera- ... oynat- 1. ri oldu. Konusunu, e z g ile rim donduruyordu. Sobalaru guç ısıt,--- üstleriyle ortak rol dağıtımıyla -niş olan Diktan Çuhneıvan’ı da [kendi Osmanlı toplumundan alaıı yordu. Ama enim -u a arımc a

. , . __ nvıori'fIf'ri «Bahar geldi, ah oldu yaz...»

var-Aşot Madat, çocukluğunu, Üs- lurkçe Ju n a n ca ^ oyna^.k. Ko PAşo, Mmlat dostumun üsküda, d ,; soğuk ve kan unutturan

ba-leri Yunanlılardaydı. Mehmet j --- Bağlarbaşı tiyatrosunda Maskot har ezgileri.

Lusi Tokatlı,! Milano Konservatuarım (ittirip Is operetini ilk gördüğü yıl, lmpara .* . .. , Kamer Kal ! tanbula dönen Dikran Çuhacıyan torluğun bir başka büyük limanın Hepsi bir rüya,.. Karaca; Hurşit Bey,

Fadime, Şevkiye May:

cümbüşüyle coşmuş Kâğıthane ça­ yırı. Hurşit Bey, sevgilisi Fadime

kızı bekliyor. .

«Leblebici Horhor» un 1902 yılında Beyı-uttaki temsilinde birinci perde

j hp da Maskot başlayınca ürper­ miş, istavroz çıkarmıştım. Kendi­ mi kutsal bir yerde, bir kilisede sanmıştım.

... I Aşot Mada.t yetmiş yıla vakm, Fadime kızı, Hürşit Beyi, Leb-|hep o ilk anda gibi yaşadı; tiyat-lebici Horhor operetinin yüzyıldır royu hep kutsal saydı, perde açı-hep taze ve yumuşacık ezgilerini. ]mca bir daha istavroz çıkarmadı Galatasaray Balıkpazarının yan so|aTrıaı hep saygıyla ürperdi. Yirmin kağında, küçük odadan görünen [cj yüzyılın hemen başında Minag-arka avluya bakarak, hayal ediyo-1 yan ve Reşat Kıdvanın yanında ruz; Aşot Madat, Lusi Tokatlı vej^ahneve ilk adımlarını attı; Bey-ben. Türk sahnelerinin seksen ya- 0glu Konkordiya tiyatrosunda. îb-

şındaki usta tiyatro adamı A şot. n(irrpfik Ahmet Nuri Beyin «İpek-Madat. eski oneret sahnelerimizin ç{ Merhum» vodvilinde oynamıştı

m Ellinci sanat yılı kutlama tere

-indeki sözlerini hatırlıyorum: «Her tîın vent bir sev öğrendik- r ce, daha hiç hir şey bilmediğim) hissediyordum, sanatın büyüklüğü nü görüyor ve korkuyor, fakat on­ dan kaçmıyordum da

Aşot Madat’ın operetçiliği elli

v11 gerilere uzanıyor. Küçük Brtıg-

liyen topluluğuyla, kendi topluluk kariyle... Çoğu zaman rejisör, ara­ da bir Leblebici’dp Horhor Ağa ya da Cingöz rollerinde. Geçen yıl Beyrutta amatörlerle sahneye koy duğu Leblebici Horhor’un fotoğ­ raflarına bakıyor:

— Fadime’ler, Hurşit Bevler. San sar Hasan’Iar, Kamer Kalfalar. Canyakan’Iar gelip geçti; kimisi­ nin viizü, kiminin sesleri bâlâ ak­ lımda.

Uzun uzun düşünüyor ve görün- j mez bir sahne albümünün yaprak- [ larını ağır ağır çevirirmişçesine, i adlar sıralıyor:

— Kiiciik Bengliyan. Baltarar, ( Vhmet Fchim, Naşit özcan, Nu- ■ rcttiıı Şefkati. Celâl Süruri’nin ] Horhor Aga’ları. . Hurşit Beyde, Karayan. Karakas, Ömer Aydın, : Crmal Sahir, Lütfullah Süruri. ! Fadime'de Rozali Bengliyan, No-vart Suat, Lusi Tokatlı, Amelya j Naşit...

g ır b u zd o lab ı

kalitesi nereden a

n l a 5 » l ‘ r

Sinema dünyası

kaliteli film çevirme yarışında

1963 - 1964 sinşma mevsimini ya rıladığımız halde, büyük ümitler besliyerek izlediğimiz ekranlarda gene geçen mevsimlerden farklı bir durum yok! Bu sözümüzden yabancı filimleri kastediyoruz. Yoksa Türk filimerinde yeterli ol masa bile bir gelişme olmadığını söylemek doğru olmaz.

Mevsimin açılışında sinemacıla­ rımızın büyük büyük ilânlarla müjdelediği filmlerden acaba ka çını görebildik? Ancak «Gece», «Sporcunun Hayatı» gibi gerçek sanat kordelâları arasında «Ben Hur», «Spartakiis» gibi süper -pro diiksiyonlar afişlere değer katabil diler. Listelerde ilân edilen «Nava rone'nın topları», «Anna Frank'm Hâtıra Defteri», «Kumsalda», «On Emir», «Seksen Günde Devriâlem», «Eksodüs», «Pazarları Asla», «El Sid», «Pekinde Elli Beş Gün», «Lo lita», «Eklips» gibi filimlerden he­ nüz haberimiz yok. Bunların sa­ nat değerleri için bir şey söylene­ mez? Ancak yakında «West Side Story» (Batı Kesimi Hikâyesi) gi­ bi başarılı bir kordelâmn gösteri­ leceği sinema severleri sevindire: bilir...'

Bu sebeple, bu hafta, gözlerimi­ zi dışarda birbirleriyle yarış et­ mekte olan ve «Oscar» gibi çeşitli

uluslararası armağanlara ş i m d i - --- — ...-

---.---den aday gösterilmekte olan bir-iyer alan «Un Monde Fou, Fou, Fou» ¡evler, yüzlerce otomobilin karart-kaç kalburüstü filme çeviriyoruz; I dur. Stanley Kramer gibi usta i bol halinde birbirine girişi, 15

fi-am yıldızının yer aldığı iiç [saat­ lik bir kordelâ!..

Seyirciyi bütün bu delicel şey­ ler ile güldüren bu komik tarz­ daki filmin amacı Stanley Kra-rner’iıı yermek istediği diinva-vardır: Paranın çılgına çevirebile­ ceği mekanik bir dünya.

«Kardinal»

«Bir Çılgın, Çılgın Dünya» filminin garip bir sahnesinde havada uçan insanlar!

«Bir çılgın, çılgın,

çılgın dünya!»

! bir yöneticisi belirtmek istediği j ana fikri aşağıdaki sansasyonel ; filim unsurları üzerine kurmakta

j dır.

Dünyaca ünlü Amerikan, rejisö-1 sinerama’nın dev ekranı üzerin-

:ni Stanley Kramer’in «Kumsalda» ^ n seyrediyorsunu7 filim

'adlı filminden sonra sinema ale-,

İmini sarsan diğer büyük filmi bu-1 boyunca: Çılgınca uçan bir uçak, günlerde Avrupa ekranlarında her tarafta helikopterler yıkılan

Hollywood’un diğer dev rejisörü Otto Preminger’in çevirdiği «Kar­ dinal» adlı filim, Avrupada en çok j söz edilen filim olmuş ve özellikle j «gala»sı dillere destan bir ihtişam j

taşımıştır. Bu filim önce Rdhıa'da j kilise otoritelerinin huzurunda j gösterildiği zaman bu muhafaza-; kâr çevrede ne gibi bir tepki uyan i dıracağı merak konusu idi- Senar­

yosunda «Kilise ile Nazizmin iş-birlikçiliği» belirtildiği halde, so­ nunda gene de kilise lehine bir parça şerbet uzatması din adamla­ rını kızmaktan alıkoymuştur. Ay­ nı şekilde bu filimde her çevreyi memnun eden bir taraf bulunma­ sı «Kardinal»in çok sürüm yapaca ğma işaret sayılmaktadır.

Raf Vallone ve Romy Schneider İkilisinin bu filimde çıkardıkları oyun da övülmektedir.

«ûharade»

Stanley Donen’in çevirdiği bu fi­ limde ünlü yıldız Audrey Hep­ burn ve Cary Grant, diiosu göze [çarpmaktadır. Denilebilir ki Gary, ; Grant bu filimde, hâlâ 25 yaşm-jdaki genç kızları baştan çıkarabi-. İlecek güçte görünmektedir.

K a p ıs ın d a n m ı? S a ç ın ın k a lın lığ ın d a n m ı? İç g ö v d e s in d e n m i? B ü tü n b u n la r a y rı a y rı m ü h im husus­ la r o la b ilir. A n c a k b ir b u z d o la b ın ın k a lite s in i ta m

o la ra k tayin e d e b ilm e k için, h e rş e y d e n ö n c e , nasıl

. v e k im in ta ra fın d a n im a l e d ild iğ in i b ilm e k g e re k ir.

A R Ç E L İK , te k n ik im k â n ve m a li k u d re t b a k ım ın d a n k e n d i sahas ında m e m le k e tim iz in e n g e liş m iş fa b rik a s ı­

d ır. P iyasaya a rz e d iie n h e r A R Ç E L İK b u z d o la b ın ın

a rd ın d a 9 2 5 m ü h e n d is , teknisyen, işçi v e p e rs o n e lin e m e ğ i v e te c rü b e s i m e v c u ttu r. İşte b ö y le g e n iş te ş k ilâ tlı v e e n m o d e rn ş e k ild e te ç h iz e d ilm iş b ir fa b rik a d a İm a l e d ild iğ in d e n d o la y ıd ır ki A R Ç E L İK b u z d o la b ın ı, en iyi b u z d o la b ın ı a ld ığ ın ız d a n e m in o la ra k ta m b ir k a lp h u zu ru ile seç e b ilirs in iz.

8 ayak peşin: 2500 Hra

Taksitle: 3200 TL. (225 lirası peşin, bakiyesi 175 liradan,17 ay vadeli)

10,2 ayak peşin: 2900 lira

Taksitle: 3700 TL. (300 lirası peşin, bakiyesi 200 Iiradani17, ay vadeli)

ARÇELİK

Genel S a tıcıla rı: BeKo Ticaret A .Ş .; İstiklal cafl.349, Beyoğlu, Tel.: 493500-B ıırla Biraderler ve Şsı.: Hezaren Caddesi 61-63, Galata, Tel,; 444720

NOT: Arabalâj, nakliye ve sigorta masrafları alıcıya lltttr,

(4)

ALTI

CUMHURİYET

22 Ocak 1964

* m

e s

mR zor:

t i y a t r o

h i k a y e l e r i

DÖRDÜNCÜ TABLO

psi bir rüya!..

Celâl Esat Arseven (Bugün)

BURHAN ARPAD

ı ı ı m m ı ı ı ı m ı i ! i ı ı ı

Eskiyen her şey bir çirkin gö­ rünüyor. Yapıdan giyisiye, ötebe­ riden gazeteye kadar. Bereket bu çirkinlik, çoğu dışta kalıyor. Yıl­ ların üstüste yığılması, öteberiden insanoğluna, şaraplardan kitap ve gazetelere kadar her şeye, değer­ ler de katıyor. Elinde bir «ikdam» gazetesi var. Tek yapraklı, kötü kâğıtlı, baskısı da iyi değil. 10

mart 1918 günlü ikdam, yer yer sararmış, kırışmış, hattâ bozulma­ ya başlamış: kırk altı yılın bütün izlerini taşıyor. Yine de çok il­ ginç; az önce Kadıköy vapurunda bağıra bağıra satılan «En son bas­ kı» bütün gazetelerden daha taze, renk renk ve her dilden bütün o dergilerden daha çok çekiyor. Fa­ kat «İkdam» ın beni böylesine çek mesi ne savaş bildirilerinden, ne «Fransada yeni bir casus şirketi» başlıklı ajans Havas haberinden;

«Meclisi Mebusan’da Memurin

maaşatma zammiyat» görüş­

meleri de ilgilendirmiyor. Birinci n ıııııııııııııııın ıııııııııııııııııııııııın ıııın ın ıııın ııl*sa^’^en’n son sütununu baştan ba-;ş a kaplıyan yazıyı okuyorum: Ya-Şzmtn altında: «Sahibi imtiyazımız ¡¡tarafından gönderilmiştir,» notu jjvar. «Viyanadan» diye başlıyor: : «Yedi sekiz avdanberi

Vi-Z yananın (Folksoper) namın-E daki (Ahali) operasında ve-E rilmesi karargir olmuş ve ~ istihzaratı da mümkün oldu-Ü ğu kadar ikmal edilmiş olan - «Şaban operası» şubatın

yir-: miııci çarşamba gününün

: akşamı mezkûr operada

ve-Z riidi.

S Tiirkler için, şarkla alâka Ş dar olanlar için bu opera - bir vakai mühimme idi. Vi-: yananın Folksoper

tiyatro-z sunda bir operanın kabul e-E dilip oynanması ehemmiyet-E siz ve değersiz bir vak’a de

5 ğildir. O bir hars ve mart-E fet eseridir. Ona ne kadar E merak edilse yeri vardır. Za

2 ten, gazeteler de bunu evve-jjj IS bu noktai nazardan mu-r hakeme ettiler. «Türkler bi-- ze takarrüp etmek arzusun-E da bnlunuyorlar,

kendileri-Z ııi bize gösteriyorlar, iptida

Z mabeyin orkestrası geldi.

Z Şimdi de opera işitiyoruz.

z Üçüncüsü de resim sergisi E olacak» diyorlar. Biz

Türk-E 1er meselede pek

alâkadar-- m i l i n i m ! ı m ı ı ı ı ı m ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı i i i ;

46 yıl önce operetler

diyarı Viyana'da bir

opereti oynanan Türk

CELAL ESAT

dik. Acaba ne diyecekler di­ ye endişe içine düşmüştük.» ikdam «Sahibi imtiyazı ve ser­ muharriri» Ahmet Cevdet Beyin yazısının bundan sonrası, Şaban’ı kimin hazırladığını, Viyanada sah neye koyuş hazırlıklarını anlatı-; yor. Ama bu satırlar beni pek il-.

peretlerden, Hoffman’ın Masalla-n ’Masalla-nda Mete Uğur’uMasalla-n başarısıMasalla-na ka dar her konudan söz açıyoruz. Vü­ cut yapısıyla yaşlı, konuşması ve bakışlariyle hâlâ dinç insan, yer­ deki dosyaları bir bir karıştırıyor, sonra, dinlenmek ister gibi biç duruyor:

müzikten, eğlenceden uçar. 1918 şubatında ise bunların hiç biri yok. Celâl Esat Arsever o 1916 şu­ batını hiç unutmaz. Ama ne kötü kışı, ne sokakların ıç karartıcı gö­ rünüşünü. ne de eski parlak Vi-yanayı. Celâl Esat Arseven’in şu­ bat 1918 Viyanası bambaşkadır:

Volksoper sahnesi, kulis, dekorlar ve dekorlar, Viyanalı artistlere başörtü bağlamasını, raksetmesini, dua için ellerini nasıl tutmaları ge rektiğini öğretebilmek için günler ce ve haftalarca tatlı yorgunluklar, ilk gecenin heyecanları, kırmızı ka dile perdeli locaları, yaldızlı gi­ riş yerini, perde açılmadan az ön ce gizlice seyrettiği salon, son sah neyle inip alkışlarla, bir daha bir daha: perde açılışı, ışıklar sönün­ ce uzun uzun daldığı karanlık ve boş sahnenin Fındıklı dekoru, si­ mitçi Şabanla köylü kızı Ayşenin sevişmeleri, Viyana opera sanatçı lamım Radeglia müziğini okuyuş ları.. Hepsi, hepsini 1. Amma hep sini bastıran bir an, bir tatlı ânı daha var. Viyana operetlerinin en güzellerinin bestecisi büyük usta Franz Lehar’ın, «ilk gece oyunun­ dan sonra «Horrn Djlelal Esad bey»e diye ve dostça satırlarla

inı-?*•* i*'*

m-.

IhM m

Ünlü operet bestecisi Franz Lehar’ın Celâl Esat Arseven’e «Şaban» operetinin Viyana’daki temsilinde imzaladığı fotoğrafı de! Mülkiyeyi, Sanayi-i Nefiseyi , dı. 1910 da İstanbul Arkeoloji Mü-bitirip Sultanın zoruyla Harbiye i zesi üzerine Fransızca bir eserim mezunu ve «Yâver-i hazret-i şehri- Paris’te basıldı. Mimarî tarihi, yâri» olduktan sonra başlar ger- Şehircilik, Türk sanatı, Kamus’u çek hayat benim için. Baskıyla mü sanat. Sanat lıigati, Fransızca ola-cadeleler, Parise kaçışım, üçüncü rak Art Tıırc, Sanat Ansiklopedisi Selim piyesinin yazılışı ve oyna - var. Mütareke Kadıköy Belediye nişi, Viyanadaki Şaban ilk gecesi Reisliği ve bir şiire de Dariilbeda. savaş sonu Almanyasmda çevirdiğim yii - Osıtıanî Müdürlüğü yaptım,..» filimler, parasızlıklar, sıkıntılar. ; Çini soba çıtır çıtır yanıyor. Le-Istaııbula dönüşte Hikmet ve Fa- man Arseven operet plâkları çalı-dıl Beylerle kurduğumuz Hâle O- yor. Yüz yıla yaklaşan dev gibi pereti çalışmaları. Bundan ötesim bir ömrü «Hepsi bir rüya!» diye siz de bilirsiniz. Kitaplar, ansiklo- özelliyen Celâl Esad Arseven, siga. pediler, hâtıra yazılarım, çalışma- ra paketine uzanıyor,

larım.

İlk kitaplarım 1895 de çıktı, re. YARIN: Genç kızlar, güzel me­ tim üzerine muhtelif yazılarım-'tekler...

m i m ıııııııııı ııı ıı ııtııı mı ı ı mı ı i ii ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı i i iMi ı ı mı mı ıı ı ı ı ı ı mı ı i ii ı

Gece hayatı bakımından Paris'e taş çıkartmaktadır...

1 o milyon İnsanın

2 bin kilometre karelik bir

sahayı kaplayan şehir:

Tezatlar diyarı

T O K Y O

Z «Şaban» operetinin Viyana’daki temsilinde ikinci

İlgilendirmiyor. Şaban operasını ya-' «Hepsi bir rüya oldu...!» 5zan, müziğine, bestecisi Radeglia: Kadıköy, Hasırcıbaşı 58 numara- •

Ekadar emeği geçen, dekor ve kos- lı beyaz evin alt kat odasında, ya -tüm leri çizen Celâl Esat Arseven, : rım yüz yıldan daha gerileri ya-¡jjyambaşımda. Daha doğrusu ben o-Işıyan Celâl Esat Arseven, çini so jjnun yanındaydım. 1963 yılının son-1 banın tatlı sıcaklığı kadar hoş ve:

■¡günlerinden bir cumartesi. Erken ¡gerçek bir rüyaya dalıveriyor. Şakşam loşluğunun tuhaf bir kış, jgjg klş aylarında Viyana, Bi-¡¡¡parıltısı getirdiği sokakta insanlar! rjnci Dünya Savaşının bütün kö-1 =ve arada bir otomobiller. ; tü yanlarını yaşamaktadır. Sokak - " H o n c i h ir m t/fl nlfİM I : !arda savaş sakatları, üstleri baş-E n c f j i i u n (u y u u ı u u ....„ lan eski insanıarı soıgUn yüzlü 5 Beyaz evin sokağa bakan ilk ¡kadınlar dolaşıyor. Geceleri ka-Ekat odası sıcak; çini soba iyi ısı- ranlık. Yapılar buz gibi soğuk. Oy -tıyor. Duvarlarda yağlıboya re- sa ocak ve şubat, Viyananın en Esimler var. Tıpkı tıpkısı benzerler I neşeli aylarıdır. Noel ve yılbaşı Eden soyutlara kadar. Kalabalığız, i eğlenceleriyle, karnaval eğlence-Slstanbul olaylarından, havalardan, leriyle ve ünlü opera balosuyla gresimden, politikadan, operadan, o [Viyana başka zamanlar sevinçten,

perde dekoru •[

zaladığı bir fotoğrafını arm ağan:

»tmesi. z

Sayın Lenıan Arseven, çayları bıŞ rakip uzaklaştı. Plâk çalıyor. O -Ş peret plâkları, Lehar’ın, K a l-: man’ın operetlerinden. Operet z

plâklarının sesi, biraz cızırtılı da;; olsa, geçmişin tozlarını gideriyor,-parlak yanlarını ortaya çık arıyor;: plâklar, operet melodileri, otuz, o -: tuz beş, kırk yıl ve daha gerilerin;; anılarını getiriverdiler. Celâl Esad-Arseven, sobanın açık kapısından: taşan kıpkırmızı sıcaklığa b a k ı-:

yor: =

H B U

Arseven anlatıyor

— Anlatacak çok şey var., hem: de pek azı anlatmağa değer, belki:

Bankamızın yeni bir hizmeti daha:

GÜNLÜK HESAP

HÜLÂSASI

hesabınızın BAKİYESİNİ her muamele­ den sonra size günü gününe gösterir.

Nezdimlzde bir hesap açarsanız, bu kolaylıktan sız de. istifade edersiniz.

Referanslar

Benzer Belgeler

Y urda dönünce Millî Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğretim Genel M üdür Yardım a lığ ın a getirilm iş, Ankara Hu­ kuk Fakültesi H ususî H ukuk doçenti

Araştırmacılar bu yeni çalışmada laboratuvarda çoğaltılan hücreleri temel alarak, FE65 proteininin hücre çekirdeğinde diğer proteinlerle birleşerek oluşturduğu küresel

Gerek Tezer’de gerek Mak- ber’de kısa, fakat ancak çok iyi bir kavrayışla yapılabilecek izah­ lar ve lûgatçeler, samrım, yalnız eski dili bilmiyenler için

N.ura, irfana, büyüklüklere ve şiir ve edebiyatımız m mümtaz ve âlî şahsiyetlerine hürmet vadisin­ de ve — ebedî tarihimiz huzurun- ; da: — münevver

Benim anlayışıma göre, güne - şinde başka bir güzellik, mehtabın­ da başka bir incelik, rüzgârının ko­ kusunda başka bir koku taşıyan Alemdağının,

In order to infer the meaning of unknown words in the target language, language learners might make use of such words, however; according to Hakan (2006: 23), cognates

Halkın içinden çıkarak sahneye gelen Selim Sel­ çuk, bir zamanlar ağabeyi Timur için alman konser piyanosunda «Amalie pense», «Céline», «Amour perdu» ile

Beş bölümden oluşan kitabın diğer bölümlerinde ise Boğaziçi nde bugün mevcut olmayan yazlık sefaret binaları ile sadece birkaç tane kalmış olan bugünkü