• Sonuç bulunamadı

Araştırma görevlisi hekimlerin geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları ile ilgili bilgi ve tutumları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Araştırma görevlisi hekimlerin geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları ile ilgili bilgi ve tutumları"

Copied!
109
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

DİCLE ÜNİVERSİTESİ

TIP FAKÜLTESİ AİLE HEKİMLİĞİ ANABİLİM DALI

ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ HEKİMLERİN GELENEKSEL, TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TIP UYGULAMALARI İLE İLGİLİ BİLGİ VE TUTUMLARI

Dr. Ayşegül TEKÇİ TIPTA UZMANLIK TEZİ

(2)
(3)

T.C.

DİCLE ÜNİVERSİTESİ

TIP FAKÜLTESİ AİLE HEKİMLİĞİ ANABİLİM DALI

ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ HEKİMLERİN GELENEKSEL, TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TIP UYGULAMALARI İLE İLGİLİ BİLGİ VE TUTUMLARI

Dr. Ayşegül TEKÇİ TIPTA UZMANLIK TEZİ

TEZ DANIŞMANI

(4)

DİYARBAKIR-2017

TEŞEKKÜR

Doğduğum günden bu yana yanımda olan ve bugünlere gelmemi sağlayan çok değerli aileme, uzmanlık eğitimime başladığımdan beri destek, deneyim ve tecrübelerini esirgemeyen hocalarıma, tezimin hazırlanma aşamasında beni yönlendirip yardımlarını esirgemeyen Doç. Dr. Tahsin ÇELEPKOLU Hocama, tezimin en başından en sonuna kadar yaptıkları değerli katkılardan dolayı Uzm. Dr. Vasfiye DEMİR, Dr. Ömer GÖÇEN, Dr. Murat ÇELİKTEN, Süheyb TUNCAY ve diğer tüm asistan arkadaşlarıma, bölümümüz bel kemiği niteliğinde olan personelimiz Veli ADIYAMAN’a, değerli hemşiremiz Gülfer SAYIN’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

(5)

ÖZET

Giriş ve Amaç: Dünya genelinde geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tedavi (GTAT) kullanımı her geçen gün artmaktadır. Hekimlerin bu konuda bilgi sahibi olması tamamlayıcı ve alternatif tedavilerin olumsuz etkilerinin azaltılması ve bu tedavilerden maksimum yarar sağlanması açısından son derece önemlidir. Bu çalışma hekimlerin geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tedavi konusunda bilgi ve tutumlarının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.

Materyal ve Metod: Araştırmanın örneklemini Dicle üniversitesi hastanesi dahili ve cerrahi birimlerinde çalışan 200 araştırma görevlisi oluşturmaktadır. Çalışmanın verileri, araştırmacı tarafından literatür taraması sonucu hazırlanan soru formu kullanılarak toplanmıştır. Soru formu katılımcıların sosyo-demografik özelliklerini, geleneksel tamamlayıcı alternatif tıp uygulamaları ile ilgili bilgi ve tutumlarını ölçen soruları içermektedir.

Bulgular: Katılımcıların %66’sı erkek, %34’ü kadındı. Katılımcıların %70’i dahili, %30’u cerrahi tıp bilimlerinde görev yapmaktaydı. Katılımcıların yaş ortalaması 29.21±2.93 yıl (min 24-max 45)idi. Asistan hekimlerin %81’i GTAT yöntemleri ile ilgili kurs, eğitim almak istemektedir. Egzersiz, beslenme düzeni, masaj tedavisinin hekimlerin en çok bildiği GTAT yöntemleri olduğu belirlenmiştir. Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği” 27 Ekim 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yönetmelikde 15 farklı uygulamaya yer verilmiş. Bu yönetmelikte yer alan tedavilerden en çok eğitim alınmak istenen tedaviler akupunktur, müzikterapi, ozon, hipnoz, fitoterapi olarak bulunmuştur. En az eğitim almak istenilenler ise kayropraktik, osteopati, apiterapi, proloterapi, larva uygulaması olarak bulunmuştur.

Sonuç: Ancak sağlık çalışanlarının GTAT yöntemleri hakkındaki bilgi düzeyleri düşüktü. Günümüzde toplumun GTAT yöntemlerine olan geniş ilgisi ve sağlık çalışanlarının GTAT’a yönelik olarak pozitif tutumları göz önünde bulundurularak, bu yöntemler hakkında bilgilendirici eğitim verilmesi düşünülmelidir.

(6)

ANAHTAR SÖZCÜKLER: Geleneksel tamamlayıcı tıp, yönetmelik, asistan hekim, bilgi ve tutum

ABSTRACT

Introduction and Aim: The worldwide use of traditional, complementary and alternative therapy is increasing day by day. Physicians knowledge ofthis issue is extremely important in term of reducing the advers effect of complementary and alternative treatments and providing the maximum benefit from these treaments. This study was conducted in order to assess the knowlewdge and attitudes of physicians about traditional, complemantary and alternative treatment.

Material and Methods: The sample of the research consists of 200 research assistants working in the internal and surgical units of Dicle University Hospital. The data of the study were collected using the questionnaire prepared by the researcher after a thorough literature search. This questionnaire contains questions regarding the participants' socio-demographic characteristics, and that measures his/her knowledge and attitudes about traditional complementary and alternative medicine practices. Results: 66% of the participants were male and 34% of them were female. 70% of the participants were working in the internal unit while 30% of them were working in the surgical unit. The mean age of the participants was 29.21 ± 2.93 years (ranging 24-45 years). 81% of resident physicians indicated that they would like to receive education on traditional, complementary and alternative therapy methods. The study shows that exercise, nutritional adjustment, and massage therapy are the most known methods of traditional, complementary and alternative therapy among the physicians. Regulation on Traditional and Complementary Medical Practices "was published in the Official Gazette dated October 27, 2014 and came into force. There are 15 different applications in the regulation. Among the therapy methods included in the regulation, those of which trainings are most requested can be listed as acupuncture, music therapy, ozone, hypnosis, phytotherapy. On the other hand, chiropractic, osteopathy, apitherapy, prolotherapy, larva application trainings are found to be the least demanded.

Conclusion: However, the knowledge level of the health workers about traditional, complementary and alternative therapy methods was found to be low. Considering the society’s wide interest in traditional, complementary and alternative therapy as well as the psitive attitudes of health workers towards these therapy methods, informative education and trainings should be considered to be offered.

KEYWORDS: Traditional complementary medicine, regulation, resident physician, knowledge and attitude

(7)

TABLO ŞEKİL VE GRAFİK DİZİNİ

Tablo 1: Yaygın Geleneksel, Alternatif ve Tamamlayıcı Tıbbi Yaklaşımlar

Tablo 2: Orantılı tabakalı örneklem yöntemi ile Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ndeki araştırma görevlisi hekimlerin, bilim dalı ve branşlara göre dağılımı Tablo 3: Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin sosyodemografik özelliklerine göre dağılımı

Tablo 4: Katılımcıların, bilgi sahibi olduğu Geleneksel Tamamlayıcı Tıp (GTAT)yöntemlerinin dağılımı

Tablo 5: Dahili bilimlerdeki katılımcıların, bilgi sahibi olduğu Geleneksel Tamamlayıcı Tıp (GTAT) yöntemlerinin dağılımı

Tablo 6: Cerrahi bilimlerdeki katılımcıların, bilgi sahibi olduğu Geleneksel Tamamlayıcı Tıp (GTAT)yöntemlerinin dağılımı

Tablo 7: Katılımcıların bilgi sahibi olduğu yöntemler açısından dahili ve cerrahi bilimlerdeki hekimler arasındaki istatistiksel analiz

Tablo 8: Katılımcıların GTAT yöntemleri ile ilgili sorulara verdikleri yanıtların dağılımı

Tablo 9: Katılımcılara sorulan tablodaki diğer sorularda dahili cerrahi branşlar arasındaki istatistik

Tablo 10: Katılımcıların “Hangi sıklıkla GTAT yöntemlerini önerirsiniz?” sorusuna verdikleri cevapların dağılımı

Tablo 11: Katılımcıların “GTAT yöntemleriyle ilgili bilgi seviyenizi nasıl tanımlardınız?” sorusuna verdikleri cevapların dağılımı

(8)

Tablo 12: Araştırmaya katılan hekimlerin yöntemleri bilme durumu Tablo 13: Araştırmaya katılan hekimlerin yöntemleri kullanma durumu

Tablo 14: Araştırmaya katılan hekimlerin yöntemleri başka birine önerme durumu Tablo 15: Araştırmaya katılan hekimlerin eğitim almak isteme durumu

Tablo 16: Çalışılan bilim dalı ile yöntemleri bilme, kullanma, önerme, eğitim alma durumu arasındaki istastistik

Tablo 17: Cinsiyet ile soru 11’e verilen yanıtların karşılaştırılması Tablo 18: Yaş ile soru 11’e verilen yanıtların karşılaştırılması

(9)

KISALTMA DİZİNİ

ABD: Amerika Birleşik Devletleri DSÖ: Dünya Sağlık Örgütü WHO: World Health Organization

TAT: Tamamlayıcı ve Alternatif Tedaviler

GTAT: Geleneksel Tamamlayıcı ve Alternatif tedaviler NIH: Ulusal Sağlık Enstitüsü

NCCAM: National Center for Complementary and Alternative Medicine (Ulusal Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Merkezi)

NCCIH: The National Center forand Integrative Health( Ulusal Tamamlayıcı ve Bütünleştirici Sağlık Merkezi)

NHIS: Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi GÇT: Geleneksel Çin Tıbbı

CAM: Complementary and Alternative Medicine TENS: Transcutaneus Electrical Nerve Stimulation PAG: Periakuaduktal gri cevher

ACTH: Adrenokortikotropik hormon MDT: Maggot debridman tedavisi OMT: Osteopatik manipulatif tedavi

(10)

İÇİNDEKİLER

Sayfalar

TEŞEKKÜR………...ii

ÖZET………...iii

ABSTRACT………....iv

TABLO ŞEKİL VE GRAFİK DİZİNİ……….v

KISALTMA DİZİNİ………...vii

1. GİRİŞ VE AMAÇ……….1

2. GENEL BİLGİLER………..3

2.1. Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbbın Tarihçesi ………...3

2.2.Geleneksel, tamamlayıcı ,alternatif tıp tanımları………..5

2.2.1.Geleneksel tıp………5

2.2.2.Alternatif tıp………..6

2.2.3.Tamamlayıcı tıp………6

2.2.4.Tamamlayıcı-Alternatif tıp………...6

2.3. Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavilerin Kullanım Amaçları ve Özellikleri…….7

2.4.Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbbın Dünyadaki Kullanımı……….7

(11)

2.6. Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği ve yönetmelikte

kabul edilen uygulamalar………13

2.6.1. Akupunktur………..….……….15

2.6.1.1.Akupunktur Tarihçesi………...18

2.6.1.2.Akupunkturun Temel Etki Mekanizmaları………...19

2.6.2.Apiterapi……….20 2.6.3 . Fitoterapi….. ……….22 2.6.4. Hipnoz…………..………..23 2.6.4.1.Hipnozun Tarihçesi………...24 2.6.5. Sülük uygulaması………...25 2.6.6. Homeopati……….26 2.6.7. Kayropraktik………...………..27 2.6.8. Kupa uygulaması………..………...27 2.6.9. Larva uygulaması……..……….31 2.6.10. Mezoterapi………...31 2.6.11. Proloterapi………32 2.6.12. Osteopati………..32 2.6.13. Ozon uygulaması……….33

(12)

2.6.14.Refleksoloji………...34 2.5.15. Müzikterapi………..34 2.7. Diğer tedaviler………36 2.7.1. Masaj……….………...36 2.7.2. Beslenme düzeni………..37 2.7.3. Multivitamin desteği ………...37 2.7.4. Egzersiz....………38 2.7.5. Dua ………..38 2.7.6 .Kaplıca ………...39 3. MATERYAL METOD………...40

3.1. Sosyodemografik Veri Formu………42

4. İSTATİSTİKSEL ANALİZ………...43 5. BULGULAR………...43 6. TARTIŞMA………60 7. SONUÇ………...69 8. KAYNAKLAR………...72 9. EKLER………....92

(13)
(14)

1.GİRİŞ VE AMAÇ

Tamamlayıcı ve alternatif tedavi, modern tıbbın bir parçası olarak kabul edilmeyen, çeşitli sağlık bakım sistemleri, yöntemleri ve ürünleri olarak tanımlanır. Türkiye’de yapılan çalışmalarda Tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanım sıklığının %22,1 ile %84,1 arasında dağılım gösterdiği bulunmuştur. En sık kullanılan yöntem bitki karışımları olarak bulunurken, hastalık süresi, cinsiyet, ileri evre kanser, sosyoekonomik düzey ve eğitim düzeyinin kullanım sıklığını etkilediği bulunmuştur (1).

Hastaların büyük çoğunluğunun tamamlayıcı ve alternatif tedavileri kullandığı çalışmalarda görülmektedir. Toplum bu ihtiyacını bugüne kadar sağlık çalışanları dışındaki uygulayıcılarla gidermeye çalışmıştır. Ancak 27 Ekim 2014 tarihinde resmi gazetede yayınlanan 29158 sayılı Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği ile pek çok tedavi uygulanabilir şeklinde resmi olarak kabul görmüştür.

Bu doğrultuda, sağlık bakım profesyonellerinin alternatif tedavilerin yararları, yan etkileri, uygulama yöntemleri, kontrendikasyonları konusunda daha fazla donanımlı olmalarına ihtiyaç vardır (2). Ancak ülkemizde yapılan çalışmalarda sağlık çalışanlarının konuyla ilgili yeterli bilgilerinin olmadığı saptanmıştır.

Yapılan çalışmaların az olması, konunun yeterince bilinmemesi, eğitim sisteminde yeterli eğitimin verilmemesine bağlı profesyonel kişi sayısının oldukça az olmasından dolayı ülkemizde TAT uygulamalarına yönelik kesin veri yoktur. Hekimlerin bu konudaki yaklaşımına dair de yeterli veri bulunmamaktadır. Bu çalışma, asistan hekimlerin geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tedaviye ilişkin bilgi ve tutumlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır.

(15)

2. GENEL BİLGİLER

Günümüzde bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de geleneksel- tamamlayıcı- alternatif tıp (GTAT) metodlarına olan ilgi giderek artmaktadır. Bu ilgi özellikle gelişmiş ülkelerde son 20-30 yılda olmuştur. Örneğin bitkisel ürünlerin dünyadaki toplam pazar payının yaklaşık 60-100 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir ki bu oran dünyadaki ilaç yıllık ilaç pazarının yaklaşık % 15-20’sini oluşturmaktadır.

GTAT uygulamalarında Afrika ülkeleri başta olmak üzere, Çin, Hindistan, Japonya, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Küba, Avustralya, Kore, Rusya, İngiltere ve Almanya geleneksel bu tür uygulamaların yaygın olduğu ülkelerdir (3). Avrupa’da 100 milyon kişi GTAT kullanmaktadır, bunların beşte biri düzenli kullanıcıdır. ABD, GTAT uygulamaları için her yıl 60 milyar dolar harcamaktadır. 2000-2010 yılları arasında GTAT uygulamalarını konu alan bilimsel çalışmalarda çok ciddi bir artış söz konusudur (4). 2012 yılında, Harris ve arkadaşları tarafından yapılan son sistematik derlemede 2312 çalışma ele alınmış ve yöntem kalite kriteri standardizasyonu sonrasında 51 çalışma incelenmiştir. Erişkinlerde GTAT kullanım sıklığı %9,8-76,0, çocuklarda %11,8-62,9 olarak belirtilmiştir (5).

Küresel ölçekte, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) desteği ile son 20 yılda GTAT Uygulamalarında bir artış söz konusudur ve sağlık sisteminin önemli kilit bir parçası haline gelmiştir. Bireylerin GTAT Uygulamalarını kullanım nedenlerinin başında; geleneksel, etnik, kültürel etkiler, sağlık politikaları ve hizmetlere erişim sorunları, kronik hastalıkların ömür boyu sürecek tedavisine duyulan tepkiler, kullanılan reçeteli ilaçların olası veya rapor edilen toksisiteleri hakkında bilgi sahibi olmak, uygulanan medikal tedaviden memnuniyetsizlik, uygulanan medikal tedavinin yan etkileri nedeniyle kişinin yaşam kalitesinin bozulması, kişilerin kendi sağlıklarını korumada daha aktif rol almak istemesi yer almaktadır ( 3).

Bitkisel ürünler ve besin desteklerinin kullanımı dünyada en yaygın GTAT uygulamasıdır. Türkiye’de bitkisel tedaviler başta olmak üzere akupunktur, masaj, bitkisel tedavi, beslenme, egzersiz, multivitamin desteği, dua, kaplıca, hacamat, sülük tedavisi gibi pek çok GTAT uygulaması söz konusudur.

Eski çağlardan beri kendine özgü tıbbi metotlarla hastalıklara karşı koyan insanoğlu, bilimin ve teknolojinin ilerlemesi ile eski geleneksel uygulamalardan zamanla uzaklaşmıştır.

(16)

Bunlardan bazıları ise yüzyıllardır tekrarlanarak günümüze kadar ulaşmışlardır. Hastalık ile karşılaşan insanoğlu onunla mücadelesi sırasında deneme, yanılma, gözlem gibi pek çok farklı yaklaşımla hastalıklara karşı koymayı denemiştir. Geçmiş dönem insanlarının deneyimleri ile ortaya koydukları bu yöntemlerden bazıları, tekrarlanarak geleneksel uygulamalar olarak günümüze ulaşmıştır. Bugüne ulaşan tedavi yöntemleri, insan fizyolojisi ve hastalıklarını çözümleyen öncü adımlar olarak adlandırılabilir. Bu yöntemler, batı tıbbının devamlı, kendini değiştiren, geliştiren yönü içinde de büyük merak uyandırmaktadır (6,7).

Geçmiş dönemlerde hekimlerin önce deneme yanılma yolu ile bir araya topladıkları iyileştirici yöntemler ve pratik bilgilerin, bugünkü tıbbi bilgilerle donanımlı yetkin ellerde uygulanması yöntemlere olan ilginin artmasına neden olmuştur.

2.1.Geleneksel Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavilerin Tarihçesi

İnsanlık tarihinden bugüne kadar çeşitli TAT yöntemlerinin kullanıldığı farklı kaynaklarda ifade edilmektedir. TAT uygulamalarının kökeni Eski Çin ve Ayurvedik tıbbına dayanacak kadar eskidir. Eski çağlarda geleneksel iyileştiriciler ve şamanların olduğu toplumlarda, bitkisel tedavilerin kullanımı fosil kayıtlarıyla ortaya konulmuştur (8). İnsanların, bitkilerin özelliklerini deneme yanılma yoluyla ortaya çıkararak, gıdanın yanı sıra tedavi amaçlı olarak kullandıkları bilinmektedir. Milattan önce yaşamış Türk bilim insanları da bitkisel ilaçlarla ilgilenmişlerdir. Anadolu’da çokça karşılaşılan halk hekimliği ve uygulanan geleneksel ilaçlar bugüne kadar ulaşmış alternatif tıp yöntemleridir (9, 10).

İlkçağlarda; ilkel kabilelerde hastalıkların olağanüstü güçler tarafından insanlara gönderildiği ve bu güçlerin insanları iyileştireceği inancının olduğu, Antik Yunanistan’da mitolojik tanrıların insanları hastalıklardan koruduğu inancının yaygın olduğu bildirilmektedir (8, 11). Selçuklular ve Osmanlılar müziği tedavi için ilk defa kullanan uygarlıklardandır. Müzik kötü ruhlardan arınmak, insanlara kuvvet kazandırmak ve sakinleştirmek amacıyla Antik Yunanistan, Mısır ve Roma’da da kullanılmıştır (12). Homeopati, osteopati gibi uygulamalar ise 19. yüzyıldan itibaren tıbba alternatif olarak kullanılmıştır (8).

20. yüzyılın ortalarından itibaren, hastalıkların çoğalması ve endüstrinin gelişmesi ile insanlar doğal ürünleri alternatif ve tamamlayıcı olarak hastalıkların iyileştirilmesinde kullanmaya yeniden başlamıştır (11).

(17)

Bu uygulamaların dünyada giderek artmasından ve bu uygulamaların etkisi hakkında eksikliklerinin olmasından dolayı 1998’de Amerika Birleşik Devletleri’nde Ulusal Sağlık Enstitüsü’ne (NIH) bağlı Ulusal Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Merkezi (National Center for Complementary and Alternative Medicine -NCCAM) kurulmuştur.

Ulusal Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Merkezi’nin (NCCAM) adı sonraki süreçte “Ulusal Tamamlayıcı ve Bütünleştirici Sağlık Merkezi” (The National Center forand Integrative Health-NCCIH) olarak değiştirilmiştir. Temel vizyonu ve misyonu; konuyla ilgili araştırmalara finansal olarak destek sağlama, toplumun tamamlayıcı sağlık yaklaşımları konusunda sorularına cevap verme ve sağlık profesyonelleri ile sağlık politika yapıcılarına kanıta dayalı bilgi sunma olarak açıklanmıştır (13,14).

NCCAM, tamamlayıcı ve alternatif tıbbi tedavileri, beş farklı grupta sınıflandırmıştır (15): I- Zihin-beden uygulamaları

a-Zihin-beden sistemleri b-Zihin-beden metotları c-Dinsel ve spirituel iyileşme d-Sosyal alanlar

II- Alternatif tıp uygulamaları a-Akupunktur

b-Ayurvedik tıp c-Geleneksel Çin tıbbı d-Naturopati

III- Biyolojiye dayalı tedaviler a-Bitkiler

b-Özel diyet tedavileri

c-Farmakolojik, biyolojik girişimler

IV- Manipülatif ve bedene dayalı uygulamalar a-Şiropraktör

b-Masaj c-Osteopati d-Hidroterapi

(18)

V- Enerji terapileri a-Biyoalan

1-Terapötik dokunma 2-Refleksoloji

b-Biyoelektromagnetikler

1-Tıbbi amaçlar için elektromagnetik alanların kullanımı

2.2. Geleneksel, tamamlayıcı, alternatif tıp tanımları 2.2.1.Geleneksel tıp

Pek çok kişi tarafından bilinen ve kullanılan “Geleneksel Tıp” anlayışının tam olarak neyi ifade ettiğine bakmak gerekirse, Dünya Sağlık Örgütünün verdiği tanıma göre, Geleneksel Tıp; “fiziksel ve ruhsal hastalıklardan korunma, bunlara tanı koyma, iyileştirme veya tedavi etmenin yanında sağlığın da iyi sürdürülmesinde kullanılan farklı kültürlere özgü teori, inanç ve tecrübelere dayalı, izahı yapılabilen veya yapılamayan bilgi, beceri ve uygulamaların tümü” olarak özetlenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü dışında Unesco, günümüz tıp anlayışını “modern tıp” olarak isimlendirirken, modern çağda yapılan bilimsel ve teknik buluşların üzerinde en çok uzlaşının olduğu alan olarak günümüz tıbbını göstermektedir. Unesco Geleneksel tıbbı ise, güvenli, etkili, kaliteli uygulama, fiziksel, ruhsal, sosyal iyilik halini içeren sağlık standartlarını geliştirme beklentisi” olarak tanımlamıştır (16).

Geleneksel tıp, Hindistan-Çin gibi pek çok uygarlığın bazı uygulamalarının (“Eski Tıp”), bugüne kadar devam ettirilerek, yaşayan örneklerinin günümüzde de sürdürüldüğü tıp uygulamalarıdır (17). Geleneksel Tıp denince;“temel bir düşünsel dayanağı olduğunu önesürmeksizin, varlığını çağlar boyu sürdüren, yöntemleri deneyimsel gözlemlere dayanan uygulayıcılarının kendine başvuranlara sağladıkları belli orandaki yarara dayanarak ve bundan yola çıkarak evreni anlamaya çalıştığı, teknolojinin az kullanıldığı, günümüz tıbbına göre ekonomik, uygulayıcılarının yöntem ya da kendileriyle ilgili bir kurumsallaşma ve örgütlenme çabasına girmeden, tarihsel süreç içerisinde geçerli olmuş bir düşünme, daha doğrusu bir inanmanın ürünü” akla gelmektedir(18).

(19)

2.2.2.Alternatif Tıp

Her ne kadar alternatif tıp, “tıbbi tedavilerin yerine geçen, ancak uygulamaları modern tıp tarafından tedavi olarak kabul edilmeyen her türlü sağlık hizmetleri”olarak tanımlansa da giderek “kanıta dayalı tıp tarafından kabul edilmeyen her türlü yöntemi” ifade etmek üzere kullanılmaya başlamıştır (19). “Alternatif tıp” başlığı altında anılan teşhis ve tedaviyöntemlerinin, modern tıpta kullanılan yöntemlerin yerine geçtiğini söylemek yanlıştır. “Alternatif ”yöntemlerin modern tıbbî yöntemleri tamamladığı ve desteklediği düşünülmelidir” (20).

2.2.3.Tamamlayıcı tıp

Tamamlayıcı tıp, “tıbbi tedavi ile birlikte, tıbbi tedaviye ek olarak kullanılan tedavi ve bakım sistemi” olarak tanımlanmaktadır (21). Diğer bir ifadeyle tamamlayıcı tıp, geleneksel tıbba paralel yürütülen, destekleyici, tedaviyi güçlendirici, semptomları ve/veya tedavinin yan etkilerini azaltıcı uygulamalardır.

2.2.4.Tamamlayıcı–Alternatif tıp

Tamamlayıcı–alternatif tıp, tıbbın kavramsal çerçevesini çeşitlendirerek ya da geleneksel olarak karşılanamayan talepleri karşılamak suretiyle temel tıbba bir bütünlük katarak oluşan tanı, tedavi ve koruma sistemidir. Birleşmiş Milletler Ulusal Sağlık Örgütü, bu iki kavramı birleştirerek bu alanda en çok kabul gören tanımı yapmıştır: “Tamamlayıcı alternatif tıp, belirli bir zaman diliminde, belirli bir toplum veya kültürdeki politik olarak baskın olan sağlık sisteminin dışında kalan sağlık hizmetlerini, yöntemlerini, uygulamalarını ve bunlara eşlik eden teori ve inançları kapsayan geniş bir sağlık alanıdır” (15).

Geleneksel, tamamlayıcı veya alternatif tıp gibi çeşitli kavramlar kullansak da tüm bu yöntemler/uygulamalar köklü bir geçmişe sahiptir ve zamanında tıbbın kendisidir. Çin tıbbı ve Ayurveda (Hint tıbbı) uygulamaları bazı örneklerde örtüşmekle birlikte uygulamalar çeşitlilik gösterir (22). Yapılan tanımlar dikkate alındığında aynı uygulamanın hem geleneksel hem de tamamlayıcı tıp kapsamında değerlendirilmesi mümkündür. Bu uygulamalarda sınırlar, ülkeden ülkeye veya bakış açısına göre değişebilmektedir. Örneğin, Ayurveda veya

(20)

şiropraktör, şiatsu masajı, enerji terapileri bizim ülkemizde alternatif tıp olarak kabul görürken, Uzak Doğu’da geleneksel tıbbın veya halk tıbbının içinde yer alır (23).

2.3. Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavilerin Kullanım Amaçları ve Özellikleri

TAT kullanımının amaçları genel olarak; tedaviye destek olmak, tedaviyi sağlamak, yaşam kalitesini iyileştirmek, kendini iyi hissettirmek, ilaçların yan etkilerini azaltmak, immün sistemi güçlendirmek, kanser gelişimini veya kanserin tekrarlamasını önlemek, konvansiyonel tedavi yerine kullanmak, hastalık sürecini gerileterek potansiyel bir kür sağlamak, ağrıyı azaltmak, stres ve anksiyeteyi azaltmak, uykuyu düzenlemek, fiziksel ve psikolojik destek sağlamak, son bir çare olarak kullanmak ve hatta ölümün daha insancıl şartlarda gelişmesine katkıda bulunmaktır (24,25). Kanser hastalarının TAT ve konvansiyonel tedavilerle ile ilgili düşünceleri, sahip oldukları inançları, kültürel kökenleri bu tedavileri kullanmalarını büyük oranda etkilemektedir. Hastalar TAT’ları kanserin tedavisi üzerinde kontrol algısını motive etmesi ve etkili olmasının yanısıra güvenilir, zararsız bir tedavi şekli olarak gördükleri için kullandıklarını belirtmektedirler (26).

2.4.Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbbın Dünyadaki Kullanımı

Çin ve Japonya geleneksel ve tamamlayıcı tıbbın en yaygın uygulandığı ülkeler arasındadır. Çin’deki hastanelerin %95’inde geleneksel ve modern tıbbın iç içe olduğu görülmekte olup bu uygulamalar içinde en sık akupunktur kullanılmaktadır. Japonya’da modern tıp uygulayıcılarının aynı zamanda geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını da yapabildiği ve hekimlerin %72’sinin geleneksel Çin şifalı bitki tıbbının Japon kültürüyle şekillenmiş hali olarak tanımlayabileceğimiz ‘‘kampo tıbbı’’nı da uygulayabildiği bildirilmektedir (27). 1998 yılında dünyada kanser hastalarının TAT kullanımı sıklığının %7-64 arasında değiştiği, ortalama %31,4 olduğu belirlenmiştir (28).

2005 yılında Avrupa’da 14 ükeden toplam 956 hastanın katılımıyla bir anket çalışması yapılmıştır. Yapılan çalışmada TAT kullanımının %14,8-%73,1 arasında değiştiği, ortalamanın %35,9 olduğu tespit edilmiştir. Aynı çalışmada TAT kullanım oranı İspanya’da %29,8, İsrail’de %32,4, Danimarka’da % 36, İngiltere’de %29,4 olarak bulunmuştur (29).

(21)

Çocuklarda TAT kullanımı ile yapılan çalışma sayısı erişkinlere oranla daha sınırlı sayıdadır. Yapılan çalışmaların çoğu belirli bir hastalık / kansere yöneliktir. Aralık 2008 sonu itibariyle Pubmed’de yapılan bir literatür taraması sonucuna göre, çocuklarda genel olarak TAT kullanımı %18,4 ile %95 arasında değişmektedir (30). ABD’de kullanım oranı 2003 yılında %1,8 (31) iken, başka bir çalışmada ise bu oran %33 ile %49 arasındadır (32). Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezinin (NHIS) raporuna göre 2002-2007 yılları arasında ABD’de her dokuz çocuktan birinin TAT kullandığı belirtilmiştir (33). İngiltere’de 2001 yılında, 16 yaş altı 1134 çocukta yapılan bir çalışmada, en az bir kez TAT kullanım oranı %17,9 olarak bulunmuştur (34).

Çin’de hastanelerin %95’inde geleneksel ve modern tıbbın iç içe olduğu görülmekte olup, bu uygulamalariçinde de akupunkturun ön planda olduğu, geleneksel tıpla ilgilenen 2500’den fazla hastane, 350000’denfazla sağlık çalışanı olduğu belirtilmektedir. Sağlık sigortasının hem modern hem de geleneksel tıpuygulamalarını kapsadığı ve 170 geleneksel tıp araştırma enstitüsü bulunduğu ifade edilmektedir (35).

Japonya’da sadece modern tıp uygulayıcılarının aynı zamanda geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını da yapabildiği ve hekimlerin %72’sinin geleneksel Çin şifalı bitki tıbbının Japon kültürüyleşekillenmiş hali olarak tanımlayabileceğimiz kampo tıbbını da uygulayabildiği belirtilmektedir. Altı yıllık eğitim veren seksen modern tıp okulunun on sekizinde elektif veya zorunlu olarak tamamlayıcı ve geleneksel tıp okutulduğu, 46 fakültede dört yıllık bir alternatif tıp programı açıldığı ifade edilmektedir (36).

Amerika Birleşik Devletleri’nde, 1991’de kongrenin Ulusal Sağlık Enstitüsünün araştırma yürütmesi için Alternatif Tıp Ofisini kurduğu belirtilmektedir. ABD’de 1997 yılında hastaların tamamlayıcı tıp uygulamalarına başvurma oranının %46,3, harcanan tahmini bütçenin 21,2 milyar dolar olduğu ve %12,2’ sinin cepten ödemelerle karşılandığı bildirilmektedir. Cepten ödemenin 1990’da %64, 1997’de %58,3 oranında olduğu; işçi sağlığı açısından değerlendirilen karyopraktik hariç sigorta şirketlerinin tamamlayıcı tıp uygulamaları için çok yüksek ek ödemeler istediği belirtilmektedir. Eğitim çoğu modern tıp okulunda dört yıllık programlar halinde verilmektedir (36).

Küba’da ise 1959 devriminden sonra geleneksel-tamamlayıcı tıp uygulamalarının ve uygulayıcılarının (doğum yardımcıları hariç) yasaklandığı; 1992’de homeopati ve akupunktur uygulanmalarına başlandığı; 1995’te geleneksel tıp enstitüsü kurularak eğitime başlandığı belirtilmektedir. Enstitü programında tıbbi bitki yetiştirme, uygulayıcı eğitimi, araştırma,

(22)

ulusal sağlık programı entegrasyonun öncelendiği; nüfusun %60’ının geleneksel tıbbı kullandığı ve hekimlerin %60’ının geleneksel tıp eğitimi de aldığı belirtilmektedir (36). Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin on birinde özgün tamamlayıcı alternatif tıp uygulamaları mevzuatı bulunduğu, altı AB ülkesinde bu mevzuatın sağlık yasası içinde bulunduğu, yönetmeliğe kadar Türkiye de dâhil 22 ülkede ise yasal düzenleme bulunmadığı belirtilmektedir. AB ülkelerinde en yaygın uygulamanın homeopati, uygulayıcılarının da hekimler olduğu bildirilmektedir (36).

Etiyopya’da halkın %80’inin geleneksel tıbba güvendiği ve büyük kısmının da modern tıbba ulaşamadığı geleneksel tıp uygulamalarının 1948’den beri yasal ve 1978’den beri de Sağlık Bakanlığı’na bağlı olduğu belirtilmektedir. Uygulayıcılarının genellikle yaşlı kadınlar olduğu geleneksel tıbbın, resmi eğitiminin olmadığı ve uygulamaların sigorta sistemince karşılanmadığı bildirilmektedir (36).

Alternatif veya tamamlayıcı tıp yöntemleri aynı zamanda hastanın inanış, duygu ve tercihlerine empatik yaklaşımları nedeniyle tedavi etkinliğine inanılmış yaklaşımlardır. Bu kapsamda dünyanın farklı bölgelerinde yaygın olarak kullanılan başlıca alternatif, tamamlayıcı ve geleneksel yöntemler tablo 1’de sunulmaktadır.

(23)

Tablo 1: Geleneksel, Alternatif ve Tamamlayıcı Tıbbi Yöntemler ve İlgili Çalışmalar

 Yöntem  Literatür

 Tıbbı Nebevi (İslami Tıp)  Manfred 1978,

Syed 2002

 Anadolu halk hekimliği  Şar 2005, Sezika

2001

 Hacamat (kan alma)  Sert 2015

 Sülük tedavisi  Okka 2013

 Dağlama/koterizasyon  Salman 2010

 Akupunktur  Norheim 1995

 Çin akupunkturu  Cheng X 1987

 Elektro akupunktur  Tekeoğlu 2010

 Lazer akupunktur  Whittaker 2004

 Aurikular (kulak) akupunktur  Lorna 2002

 İğne, intramuskuler stimülasyon  Desai 2013  Transcutaneous electrical nerve stimulation

TENS yöntemi

 Tekeoğlu 1998

 Akupunktur kupaları (Cuppling)  Tham 2006

 Manyetik alan tedavisi  Koşalay İ 2013

 Homeopati  Rossi 2009

 Homeopati Pulsatilla  Lakshmipathy

2012

 Ozon Tedavisi  Bocci 1999

 Oksijen (Singlet Oksijen) tedavisi  Orel 1997, Wang 2004

 Oksiterapi, karboksiterapi  Özmen 2006

 Oksihemoterapi (major ozon)  Bocci 2006

 Hidrojen peroksit terapisi  Özler 2009

 İnfrared (kızılötesi ışın) tedavisi  Tsaia 2007

 Nöral Terapi  Nazlıkul 2010

 Biofoton terapisi  Tafur 2010

 Mezoterapi-lipoliz, elektrolipoliz  Beksaç 2014

 Hipnoz, hipnoterapi  Cheek 1968,

 Ortomoleküler tıp  Bulduklu 2015

 Kolonik yıkama  Mishori 2011

 Masaj  Field 1998

(24)

 Rolfing metodu ile masaj  Jones TA 2004

 Ayurveda (Hint tıbbı)  Naika 2003

 Aromaterapi  Cook 2000

 Geleneksel Çin tıbbı  Wong 1932

 Johrei  Kanai 2012

 Siddha  Subarayapa 1997

 Unani  Patwardhan 2005

 Çigong (qigong) terapisi  Tang 1994

 Yoga  Taylor 2007

 Tui Na  Da Silva 2007

 Meditasyon  Wallace 1970

 Reiki  Whelan 2003

 Feng Shui teorisi  Lam 1999

 Kelime hijyeni  Cameron 2005

 Kriyoterapi  Swenson 1996

 Hipertermi (vücut ısıstma)  Serin 2015

 Detoksifikasyon terapisi  Eric 2007

 Şelasyon terapisi  Mikirova 2011

 Osteopati  Moskolenko 1996

 Diyet takviyesi ile tedavi  Tümer 2012

 Biyoenerji tedavisi  Akyürek 2016

 Terapötik dokunuş, temas  Sağkal 2013

 Parapsikolojik terapi  Pascual 1951

 Aleksandr tekniği  Woodman 2012

 Refleksoloji  Bekhterev 1927

 Feldenkrais metodu  Buchanan 2001

 Kraniosakral terapi  Upledger 1983

 Fitoterapi (bitkilerle tedavi)  Schulz 2001  Apiterapi (arı ile tedavi)  Ludyanski 1994

 Hippoterapi (atla tedavi)  Meregillano 2004

 Delfinoterapi, (yunusla tedavi)  Birch 1997

 Medikal hidroloji  Sidney 1963

 Termal Banyo  Diederich 2005

 Kaplıca tedavisi  Dirisu 1952

 Hidro(buz su buhar ile) terapi  Campion 1997  Balneoterapi (mineralli termal)  Karagülle 2008

 SPA tedavisi  Tubergen 2002

 Talassoterapi (deniz suyu terapisi)  Bologa 2000  Fangoterapi (çamur terapisi)  Şahne 2013

 Peloterapi (kil tedavisi)  Dalgıç 2004

 İnhalasyon terapisi  Demir 2009

 Radon inhalasyon terapisi  Kenji 2015

 İçme terapisi  Demir 2009

 Speleoterapi (tuz mağaraları ile)  Koçan 2012

 Müzikoterapi (müzikle tedavi)  Çoban 2005, Birkan 2014

(25)

 Dinleme ve kabul tekniği  Dündar 2016  Kromoterapi (renklerle tedavi)  Andrews 1995  Martial arts (dövüş sporları) ile  Mark 1995  İridology (iris okuma tekniği)  Berggren 1985  Kristaloterapi (taş ve kristallerle)  Anonim 2016  Moxibustion (yakı) tedavisi  Neri 2004  Makrobiyotik diyet terapisi  Kushi 1985  Plates (kontroloji, denge) tedavisi  Souza 2006  Helioterapi (güneş ışınları ile)  Vähävihu 2008  Paleolitik (antik hayat) terapisi  Lucas 1993  Ürotherapy (idrar ile tedavi)  Eldor 1997  Fototerapi, fotodinamik (ışık ışınlarıyla)

tedavi

 Kutlubay 2011,

Jeffrey 2008  Mesoterapi (mezodermal enjeksiyon

tedavisi)  Atiyeh 2008

 Radyonik tedavi (elektro-manyetik etkileşim terapisi)

 Tamaki 2004

2.5.Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbbın Türkiye’deki Kullanımı

Ülkemizde bu alanda ilk düzenleme 1991 yılında çıkartılan “Akupunktur Tedavi Yönetmeliği” ile oluşturulmuştur. Bu yönetmeliğin amacı “ülkemizde akupunktur tedavisinin, diğer tedavi metotlarında olduğu gibi, bilimsel yöntemlerle yapılmasının sağlanması” olarak belirtilmiştir (37).Yönetmelikte, akupunktur ve uygulama yöntemleri tanımlanmış, ayrıca kimlerin hangi tedavileri uygulayabileceği belirtilmiş, verilecek eğitim ve uygulamanın denetimi için bir “üst kurul” oluşturulmuştur. Daha sonra, 2002 yılında yayımlanan yeni bir yönetmelik ile bu alanda uygulama yapan özel sağlık kuruluşlarına ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiş, “üst kurul”un yerine de “bilimsel kurul” oluşturulmuştur (38). Böylece akupunkturun eğitim süresi ve ders müfredatı belirlenmiştir. Sağlık Bakanlığı’ndan aldıkları ön eğitim izni çerçevesinde bazı üniversiteler akupunktur konusunda eğitim vermeye başlamıştır. Konuyla ilgili yurt içinden veya yurt dışından sertifika almış hekimler, oluşturulan resmi komisyon marifetiyle sınava alınmış ve başarılı olanlara uygulama yetkisi verilmiştir. Bu süreçte, özellikle Avrupa ve ABD’deki hekimler tarafından da uygulanan akupunktur tedavisinin, ülkemizde de hem kabul hem de uygulama alanı bulduğu görülmektedir.

2001 yılında İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsünde Tamamlayıcı Tıp Bölümü kurulmuştur. Sağlık Bakanlığı Kanser Danışma Kurulu bünyesinde Alternatif ve Tamamlayıcı Tıp Danışma Kurulu ise 2003 yılı sonunda kurulmuştur (39).

(26)

Sağlık Bakanlığı'nın, son olarak Ekim 2014 yılında yayımladığı “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği” ile bu alan yeni bir boyuta taşınmıştır.

2.6.Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği ve yönetmelikte kabul edilen uygulamalar

Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Bilim Komisyonu ve Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği ve yer alan tedaviler Sağlık Bakanlığı tarafından “Geleneksel, Tamamlayıcı, Alternatif Tıp Uygulamaları Yönetmelik Taslağı” tartışmaya açılmıştır (40). Aradan geçen kısa süre içinde bu taslak değiştirilmiş, başlığından ve kapsamından “alternatif tıp” çıkarılmış ve “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği” adıyla 27 Ekim 2014 tarihli ve 29158 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir (41).

Yönetmelik’te kabul edilen uygulamalar şöyledir: * Akupunktur * Apiterapi * Fitoterapi * Hipnoz * Sülük uygulaması * Homeopati * Kayropraktik

* Kupa (kuru kupa ve yaş kupa [hacamat] uygulaması) * Larva uygulaması * Mezoterapi * Proloterapi * Osteopati * Ozon uygulaması * Refleksoloji * Müzikterapi

Mevzubahis yönetmelikte uygulamaların tanımına, uygulamaya yetkili personele, uygulanabilecek ve uygulanmayacak durumlara ve uygulama ünitelerinde bulundurulması zorunlu cihaz ve malzemelere genişçe yer verilmiştir.

Tamamlayıcı tıp uygulamalarının, ehil ellerde ve doğru bir biçimde yürütülmesi gerekir, aksi halde hasta yarar beklerken zarar görebilir. Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği, oldukça önemli ve gerekli bir çabadır; çünkü tıp mesafe koydukça bu uygulamaların şarlatanlara kalma olasılığı unutulmamalıdır. Bu tedavi uygulamaları üzerine bilimsel araştırma olanağı sağlanması açısından üniversiteler içindeki çabalar ve bu çabaları

(27)

Bu yöntemleri kullanan kişilerin bilgisi, eğitim ve bilinç düzeyi, kullanma sıklığı, tıbbi tedaviyi yürüten hekimle iş birliği yapması/yapmaması, hekimlerin hastanın kullanmak istediği bu yöntemlere olan mesafesive tutumu gibi pek çok etken sonuca olumlu ya da olumsuz bir etki yapabilmektedir. Hasta –hekim ilişkisinde kopukluklar, kişilerin alternatif sağaltım felsefelerine ilgi ve bağlılıkları, hastaların standart sağaltımlara uyum sağlayamaması ya da bunlardan yarar görememesi, doğal karışımların yan etkilerinin bulunmadığı inancı ve tıbbi tedavinin ulaşılmazlığı ya da ekonomik maliyeti gibi faktörler de hastaların bu arayışlarında temel rol oynamaktadır. Aslında bunların her biri, hem tıp etiği hem de tıp hukuku açısından ayrı ayrı ve ayrıntılı olarak ele alınması gereken konulardır. Bu eğilimin ardında yatan nedenlerden biri olarak yerleşik tıp algısı da belirtilmelidir; günümüz koşullarında tıp, büyük oranda, toksik ve bağımlılık yapan aşırı ilaç kullanımı, sert müdahaleler, insana değer verilmeyen hekim–hasta ilişkileri ve hekimlerin neden olduğu hastalıklar olarak algılanmaya başlamıştır (42). Ayrıca her şeye karşı koyma eğiliminde olan ve ortodoks tıp olarak adlandırılan katı yaklaşım da hastaları alternatif arayışlara itmektedir.

Yönetmelik, insan sağlığına yönelik geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulama yöntemlerini belirlemek, bu yöntemleri uygulayacak kişilerin eğitimi ve yetkilendirilmeleri ile bu yöntemlerin uygulanacağı sağlık kuruluşlarının çalışma usul ve esaslarını düzenlemektedir. Pek çok kişi tarafından tercih edilen bu uygulamalar, tıbbın alternatifi değildir. Sadece tamamlayıcı bir nitelik taşıdığına vurgu yapılmalıdır. Yönetmelikte toplumun her kesimi üzerinde, bilinenin aksine pek çok yan etki oluşturabilecek tamamlayıcı uygulamaların niteliği ve bu uygulamaların hekim tarafından yapılabileceği açıklığa kavuşturulmuştur. Bu yaklaşım, tıp etiğinin öncelikle zarar vermemek ilkesiyle doğrudan bağlantılı görülmüştür. Geleneksel ve Tamamlayıcı uygulamaların yetkilendirilmiş hekimler tarafından ve yönetmeliğin belirlediği uygun nitelikli merkezlerde yapılacak olması, bu uygulamalardan yararlananların zarar görmelerini engelleyecek bir stratejiyle hareket edilmesini sağlayacaktır(43).

Sağlık Bakanlığı 2013-2017 Stratejik Planı’nda GTAT uygulamaları ile ilgili hedefleri: GTAT uygulamalarının kanun ve yönetmeliklerle tam olarak çerçevesinin çizilmesi, GTAT uygulamaları bilim komisyonlarının oluşturulması, uluslararası düzeyde gerekliliklerin tespit edilmesi için uluslararası alternatif, tamamlayıcı ve geleneksel tıp uygulamaları ile ilgili merkezlerin, hizmet ve eğitim modellerinin incelenmesi amacı ile yurt dışı inceleme gezisi yapılması, idari kapasitenin geliştirilmesi amacıyla yönetiminin etkin çalışması için gerekli

(28)

insan kaynağının geliştirilmesi, Bakanlık ve bağlı kurumlar ile bunlara bağlı taşra teşkilatında görev yapan ilgili personele hizmet içi eğitim yapılması, sahanın değişen yapıya uyum sağlaması için belirlenen uygulayıcılar ve uygulama alanlarının oluşturulan mevzuata göre kademeli şekilde faaliyet izni veya ruhsatlandırılması çalışmalarının başlatılması, uygulamalar ile ilgili standart eğitim programlarının oluşturulması ile belirlenen uygulayıcıların uygulama alanları ile ilgili standart eğitim alması şeklinde belirtilmiştir (44).

2.6.Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliğinde yer alan tedaviler 2.6.1. Akupunktur

Akupunktur; latince iğne (acus) ve batırma, delme (punctura) kelimelerinden oluşmaktadır. Türkçeye “iğnelemek” seklinde tercüme edilebilir.

Geleneksel Çin Tıbbında, hastalıkların vücutta meridyen adı verilen kanallarda dolaşan yaşam enerjisinin (Qi) akışındaki bozukluklar nedeni ile oluştuğu varsayılmaktır. Akupunkturla, vücuttaki meridyenler üzerindeki belli noktalara iğne batırmak suretiyle, bozulan enerji akışının düzeltilmesi amaçlanır.

Akupunkturda istenilen sonucu elde etmek için temel unsur, deriyi nereden uyaracağını bilmek ve uygun bir şekilde iğnelemektir. Geleneksel Çin tıbbında insan yaşayan evrenin bir parçası olarak kabul edilir ve her şeyin içinde var olan evrensel gücün, insanın da içinde bulunduğuna inanılır. Qi adı verilen bu yaşam enerjisi, insan vücudunda meridyen denilen kanallarda dolaşır. Akupunktur yöntemi ile bu kanallarda meydana gelen enerji dolaşım engelini ortadan kaldırarak dengeyi sağlamak ve bu şekilde hastalığı önlemek amaçlanır. İnsan vücudunun kendi kendini onarım gücü çok yüksektir. Vücudumuzda bu gücü harekete geçiren belli uyarı noktaları vardır ki, bunlara “akupunktur noktaları” denir. Bu noktalar uyarılarak vücudumuzdaki enerji dolasımı normale döndürülür ve hastalık hali ortadan kaldırılır.

Böylece organizma ilaç tedavisine gerek kalmadan, kendi olanaklarıyla hastalığın ortadan kalkmasını sağlar.

Geleneksel Çin Tıbbı (GÇT), insanoğlunu evrenin ayrılmaz bir parçası olarak dikkate alır. Evrenin içindeki insan da dâhil herşey aynı yasalara uyarlar. Bundan dolayı sağlık ve hastalık, ruhsal, mental ve fiziksel denge veya dengesizlik sonucu ortaya çıkar.

(29)

GÇT teorisi, insan vücudundaki organlara karşılık gelen 12 çift simetrik ana meridyen tanımlar. Ayrıca 8 ekstra meridyen de mevcuttur. Bu tanımlanan temel organlar batı tıbbındaki organlarla benzer isme sahiptir. Ancak bu organların fizyolojik fonksiyonları ve anatomik yapıları birebir örtüşmez. Eski Çin geleneğinde organlar, anatomik yapılardan çok fonksiyonel sistemlerdir. Örneğin, bu geleneksel organlardan “Üçlü Isıtıcı” ve “Perikard” hiçbir surette anatomik representasyona sahip değildir. 12 ana meridyeni oluşturan organlar; akciğer, perikard, kalp, ince bağırsak, üçlü ısıtıcı, kalın bağırsak, dalak, karaciğer, böbrek, mide, safra kesesi, idrar kesesi‟dir. Bütün organ ve meridyenler birtakım kurallara göre birbirleriyle bağlantılıdır.

Yin ve Yang, herhangi bir nesnenin adı olmaktan çok, karşıtlık ilişkilerini açıklayan bir kavramdır. Temelinde, doğa ve evrendeki her şeyin karşıtlık ilişkileri içinde yürüdüğünü kabul eder. Üreme, gelişme ve dönüşüm, karşıtlıkların sürekli çekişip itişen hareketliliği ile gerçekleşir. Yin dâhili enerjinin depolanması ve korunmasıyla ilgilidir, Yang ise enerjinin kullanımıyla ilgilidir. Eğer Yin ve Yang denge halinde ise, canlının sağlığı yerindedir.

Kâinatta bulunan herşey zıddıyla bilinir. Bir şey Yin ise karşıtı Yang olur. Örnekler verecek olursak, YİN; toprak, kadın, gece, ay, kısa, soğuk, iç, ön, alt, inhibisyon, eksiklik, kan. YANG ise; hava, erkek, gündüz, güneş, uzun, sıcak, dış, arka, üst, stimulasyon, fazlalıktır. Yin ve Yang arasındaki etkileşim Qi’yi (Hayat Enerjisi) üretir.

Akupunktur iğneleri ile Qi’ye ulaşılır. Bu uygulama ile Qi’nin çoğaltılması veya azaltılması mümkündür. Bu ikisi dengeli olursa sağlık hali var demektir.

Akupunktur hastalığın belirtilerine değil, nedenine yönelik bir tedavi metodudur. Tedavi esnasında hem organ, hem de o organın hastalanması ile ortaya çıkan psikolojik sorun çözümlenmeye çalışılır.

Hipokrat, canlıların kendi kendilerine iyi olma kudretinden ve iç hekimden bahseder. Paracelcus, “Hiçbir hayat sadece dış hekimin çabalarıyla var olamaz; dış hekim, iç hekime yardımcı olabilir” der.

Yine GÇT’ye göre beş element teorisi, dünyanın yapısını oluşturan temel maddelerin ağaç, ateş, toprak, metal ve su olduğunu ileri sürer. Beş element arasındaki dayanışma ve kontrol, sürekli hareket ve değişim durumunu belirler. GÇT’ye göre doğa olayları, insan vücudu, duyguları gibi evrendeki her şey bu beş elemente göre sınıflandırılabilir. Ve Qi, Sheng ve Ko

(30)

adı verilen iki siklus ile bu 5 element içerisinde de bir dönüşüm ve tamamlanma gerçekleştirmektedir.

Akupunktur organizmanın kendi kendini tedavi ettiği bir metottur ve en önemli özelliği yan etkisinin olmamasıdır. İlaçsız tedavi yöntemi olan akupunktur, Uzakdoğu ülkelerinde üniversitelerde ders olarak da okutulmaktadır.

Akupunktur, alternatif tıp olarak değerlendirilmemelidir; binlerce yıllık gecmişiyle akupunktur tıbbın kendisidir. Bazen primer tedavi olarak bazen de sekonder yani destekleyici veya tamamlayıcı tedavi olarak uygulanmaktadır.

Bu açıdan baktığımızda batı dillerinde kısaca CAM denilen yani “complementary and alternative medicine” tedavi metodları içinde sayılmaktadır.

Akupunktur yaklasık 5000 yıldır vücuda sivri bir cisim batırılarak uygulanmaktadır. Bu, taş çağında sivri taşlar iken sonraları iğneye dönüşmüştür. Günümüzde altın, gümüş ve çelik iğneler duruma göre tercih edilmekte ve kullanılmaktadır. Bu iğnelerin etkinliğini artırmak için iğne ucuna bağlanan moxa ile iğnelerin ısıtılması yöntemi de oldukça eskidir ve Çin’de hala akupunktur- moxibusyon birlikte anılmaktadır. İğnelerin ucuna elektrik akımı verilerek akupunktur uygulamaları (elektroakupunktur) ise nispeten yenidir ve bir benzeri Transcutaneus Electrical Nerve Stimulation (TENS) ile fizik tedavide iğnesiz olarak 1-2 yüzyıldır uygulansa da akupunktur ile birlikte son 50 yıldır anılmaya başlanmıştır. Aşağı yukarı 10 yıldır popüler olan lazer akupunktur uygulaması ise oldukça yenidir, teknolojisi hızla değişmektedir ve özellikle iğne korkusu olanlara ve çocuklara tavsiye edilmektedir. Mevcut tıbbi literatürün hemen tamamı iğneli akupunktur ile ilgilidir ve lazerin etkinliği ile ilgili daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.

Akupunktur vücutta farklı yerlere yapılmaktadır. Ancak genelde vücut gövdesi ile kol ve bacaklar kullanılmaktadır. Bununla beraber mikrosistem olarak kulak, el, ayak ve bas gibi bölgelere yapılan akupunktur uygulamaları da vardır.

Uygulama tekniği acısından günümüzde elektroakupunktur, lazer, infrared ve moxa uygulamaları yapılıyorsa da yapılan çalışmalarda kuru iğne uygulamasına karşı belirgin bir üstünlükleri görülmemiştir.

İnsan vücudundaki belirli akupunktur noktalarına iğneler sayesinde yapılan uyarılarla organizmanın hemen her yerine ulaşabilecek haberler iletilmektedir. Bu iletişim, akupunktur

(31)

noktasını oluşturan hücrelerden lokal hücresel uyarıların sinir terminallerine ve son olarak da beyne ulaşır. Beyin de bu uyaranı gerekli organlara ulaştırır ve ilgili organ ve uzuvlardaki enerji dengesi düzelir. Dolayısıyla hastalık da ortadan kalkmış olur. Vücuda konulan iğneler uygulama alanına göre değişik uzunlukta olup iğneler 15-30 dakikalık seans sonunda çıkarılır. Ortalama bir tedavi hastanın durumuna ve hastalığının çeşidine göre değişmekle beraber 10-15 seans yapılarak tamamlanır. Bazen daha uzun süren tedaviler de yapılmaktadır.

Kulak akupunkturunda ise, kulak bir mikrosistemdir yani vücudun aynasıdır. Vücutta bozulan her fonksiyon kulaktan tespit edilebilir. Kulakta, vücuda ait her organın bir yansıma alanı bulunmaktadır. Bu alan üzerindeki akupunktur noktalarının uyarılması ile organların fonksiyon bozuklukları, ağrılar, hormonal bozukluklar düzeltilebilmektedir. Bu noktalar vücudun aksine kulakta birbirine çok yakın olduğu için tedavinin etkinliğini artırmak için kulak dedektörü ile yer tesbiti yapılarak iğneleme işlemi yapılır. Kulağa hem vücuttaki gibi geçici iğne, hem de haftada bir değişen kalıcı iğne konulabilir.

Binlerce yıldır bilinen ve uygulanan akupunktur tedavisi, maliyetinin çok düşük olması, uygulamasının pratik olması ve hastalara hemen hemen hiçbir yan etkisi olmadan fayda vermesi nedeniyle son yıllarda tekrar gündeme gelmiş ve yaygınlaşmıştır (45-48).

2.6.1.1.Akupunktur Tarihçesi

Çin’de 5000 yıl öncesine ait taş iğnelerle Akupunktur uygulandığına dair kanıtlar bulunmaktadır. M.Ö. 1000 yıllarında Shang hanedanı zamanında arkeolojik bulgular arasında akupunktur iğnelerine rastlanmıştır. Son zamanlardaki kazılarda elde edilen kanıtlar, bu iğneleri ilk kullananların Uygur Türkleri olduğunu, dolayısıyla bu yöntemin aslında Türk kökenli olduğunu göstermektedir.

Akupunkturla ilgili yazılı en eski kaynak Çince olan Sarı imparator Huang Di Nei Jing ve onun veziri arasında gecen konuşmalar tarzında kaleme alınan iç hastalıkları kitabıdır ve yazılım tarihi M.Ö. 200 yılıdır.

Bir Türk hekimi olan İbn-i Sina da 1100 yıllarında akupunktur enerji kanallarından veya meridyenlerden bahsetmiş, nabız muayenesi ile hastalıkların teferruatlı bir şekilde teşhis edilmelerini anlatmıştır. Akupunkturun Avrupa’da kullanılmaya başlanması 17. yüzyıla rastlar ve Pekin”e gönderilen “Cizvit misyonerleri” aracılığı ile olmuştur. Bu dönemde Çince olan klasik akupunktur kitapları Avrupa dillerine tercüme edilmiş ve uygulanmaya başlanmıştır. 1822’de Çin’de akupunktur özellikle sarayda yasaklanmış, ancak halk arasında

(32)

yasamaya devam etmiştir. 1944’de Mao’nun geçmeyen baş ağrılarına akupunkturla şifa bulması sonrası akupunktur yeniden gözde olmuştur. Akupunkturun Amerika’ya girmesi ise eski Amerika başkanlarından Nixon’un 1972’de Çin’e yaptığı gezide beraberindeki heyette bulunan New York Times gazetesi muhabiri James Raston’da apandisit gelişmesiyle başlamıştır. Gazeteci apandisit için ameliyata alınmış, ameliyattan sonra ağrıları akupunkturla giderilmiştir. Bu olay Amerika basınında günlerce yer almış ve bu sayede akupunktur Amerika’ya girmiştir.

Kulak akupunkturunun gelişmesi ise oldukça yenidir. 50 yıl kadar önce Fransız doktor Nogier Mısır’a yaptığı bir gezi sırasında bazı kişilerin kulaklarındaki bir noktanın dağlanmış olduğunu fark eder. Nedenini sorduğunda ise bunun bel ağrısına iyi geldiğini öğrenir. Ülkesine döndüğünde araştırmalarına başlar ve kulakta vücudun her bir bölgesi/organı için bir yansıma alanı olduğunu fark eder ve bu dağlanan noktanın bel bölgesine tekabül ettiğini bulur. Akupunkturla ilgili en eski yazılı kaynak olan sarı imparatorun iç hastalıkları kitabına bakıldığında ise bu noktalarla uyumlu kulak noktalarının tarif edildiği görülmüştür.

1979 yılında DSÖ, akupunktur tedavisini bilimsel bir yöntem olarak kabul etmiş ve etkin olduğu tıbbi durumların listesini yayınlamıştır.

Türklerin akupunkturla tanışmaları bilindiğinden çok daha eskidir. Bundan öte tarihte ilk akupunktur tedavisinin Uygur Türkleri tarafından yapıldığını arkeolojik materyallere ve antik eserlere dayanarak iddia edenler vardır. 1960 yılında Kazan Türklerinden Dr. Kayır Doy İstanbul’da ilk akupunktur polikliniğini kurmuştur.

Daha sonra Sağlık Bakanlığı 1991 yılında konuya el atmış ve bir üst kurul oluşturarak akupunktur hakkındaki araştırmalar ve çalışmalar incelenmiştir. Bunun sonucunda akupunktur bilimsel bir tedavi yöntemi olarak kabul edilmiş ve ilk olarak 1991 yılında Akupunktur Yönetmeliği çıkarılarak bu tedavi yöntemi yasal hale getirilmiştir. Daha sonra bu yönetmelik 2002 yılında yeniden düzenlenmiştir. Oluşturulan Akupunktur Bilim Kurulu, kimlerin bu tedaviyi uygulayacağını, hangi hastalıklarda nasıl uygulanacağını, eğitimin nasıl olacağını konularını esasa bağlamışlardır.

Akupunktur eğitimi için çeşitli fakülte ve eğitim hastanelerine yetki verilmiştir. Ayrıca akupunkturu tanıtmak, geliştirmek ve bilimsel çalışmalara destek vermek üzere akupunktur dernekleri kurulmuştur. Bunlar ulusal ve dünya kongreleri düzenleyerek Türk hekimleri ile

(33)

diğer hekimler arasında bilgi ve tecrübe aktarımı ile akupunkturun hızla yayılmasına hizmet etmişlerdir.

Ve yakın tarihimizde Sağlık Bakanlığı tarafından 27 Ekim 2014 tarihinde yayımlanan Resmi Gazete”nin Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Yöntemleri Uygulama Yönetmeliği ile akupunktur ağrı tedavisi başta olmak üzere birçok klinik tanıda etkin kullanılan tedavi yöntemlerden biri olarak kabul edilmiştir (45-49).

2.6.1.2 Akupunkturun Temel Etki Mekanizmaları

1960’lı yıllardan başlayarak batı tıbbı eğitimi almış geleneksel tıp hekimleri, akupunktur analjezisini özellikle de akupunkturun MSS’deki fizyolojik değişikliklerini araştırmaya başladılar. Batılı ülkelerdeki bu araştırmalar ve diğer çalışmalar akupunktur analjezisi için yolakların, reseptörlerin ve değişik tipte endojen opioidlerin keşfiyle sonuçlandı. Bütün bunların sonucunda akupunkturun etki mekanizmasını açıklayan kapsamlı teori oluştu. Akupunkturun etkilerini şöyle sıralayabiliriz:

1- Analjezik Etki 2- Homeostatik Etki 3- Otoimmun Etki 4- Sedatif Etki 5- Psikolojik Etki

6- Motor Fonksiyonları iyileştirici Etki

Akupunkturun temel analjezik etkisi üzerine düşünülmüş kapsamlı teoriye göre;

1- Spinal inhibisyon: Akupunktur iğneleri, spinal kordun anterolateral traktusuna impuls gönderen Tip I ve Tip II afferent sinirleri veya kastaki A delta liflerini uyarır. Spinal kord düzeyinde enkefalin ve dynorfin salınımı ile ağrı, presinaptik olarak bloke edilir. Böylece spinotalamik traktustan yukarı giden ağrı mesajı önlenir.

2- Supraspinal inhibisyon: Akupunktur, orta beyin yapılarında periakuaduktal gri cevher (PAG) ve raphe nukleus’ta bulunan aktive olmuş hücreler aracılığıyla uyarı verir. Bunlarda sırasıyla dorsolateral traktusa doğru inen sinyal göndererek spinal korda serotonin ve

(34)

monoamin norepinefrin salınmasına neden olur. Bu nörotransmitterler, spinotalamik traktusa doğru olan sinyallerin transmisyonunu azaltarak presinaptik ve postsinaptik olarak ağrıyı inhibe ederler.

3- Kortikal inhibisyon: Hipotalamo-hipofizer aksın stimulasyonu ile hipofizden beta endorfinin kana sistemik salınımı uyarılır. Buna adrenokortikotropik hormon (ACTH) salınımı da eşlik eder. Akupunktur stimulasyonunu muhtemelen en fazla myelinli A-delta liflerinin ilettiği fakat diğer liflerin ve miyelinsiz C liflerinin de katkıda bulunabildiği kabul edilir. Sensoryal sinir liflerinin farklı olmaları sonucu De-Qi hissi değişik çeşitlerde algılanır. Değişik akupunktur uyarı modaliteleri değişik De-Qi hislerine yol açtığından dolayı afferent giriş tipine göre muhtelif beyin network alanları tetiklenir.

Akupunktur sadece MSS’deki depolardan endojen opioid salınımını uyarmaz, aynı zamanda diğer analjezik mekanizmaları da aktive eder. Örneğin, hipotalamik-limbik sistemi modüle ederek ağrıyı önler. “Kapı kontrol teorisini” ortaya koyan Melzack tarafından 90’lı yıllarda, ağrı oluşumunda beynin çok önemli dinamik rolünün olduğu ve bugüne kadar bildiklerimizin, ağrı oluşumunun sadece bir kısmını oluşturduğu ileri sürülmektedir. Daha sonraları ise Melzack “Nöromatriks” teorisini tanımlamış, buna göre; vücudun algısını ve ağrı hissedilmesini sağlayan nöronlardan oluşan nöromatriksin beyinde önceden genetik olarak yapılanmış olup, daha sonra somotosensoryal inputlarla, deneyimlerle şekillenerek kişinin nöral imzasını ortaya çıkardığını ifade etmiştir.

Akupunktur ile aktive edilen bütün yapılar nosiseptif sistem ile ilgilidir ve Melzack tarafından tanımlanan “Nöromatriks” kavramında önemli rol oynamaktadır. Bu kavrama göre, akupunktur, ağrı nöromatriksine gönderdiği mesajlarla dengesini bozar ve böylece ağrının algılanması modifiye edilir (50-53).

2.6.2Apiterapi

Apiterapi, bal arısı (Apis mellifera L.) ürünleri olan bal, polen, propolis, arı ekmeği (bee bread), arı sütü ve arı zehirinin hastalıkların tedavisinde veya önlenmesinde kullanılması olarak tanımlanabilir. Bal, yüksek enerjilive karbonhidratlı bir madde olması, tadı, aroması ve diğer üstün özellikleri nedeniyle insanlar tarafından besin ve enerji kaynağı olarak en iyi bilinen ve tüketilen arı ürünüdür. Çeşitli bal türleri halk arasında birçok hastalığa karşı tedavi amacıyla da kullanılmaktadır.

(35)

Bal, içeriğinde yaklaşık %1 oranında bulunan çeşitli sekonder metabolitlerin gösterdiği pekçok biyolojik aktivitelerden (antioksidan, antiradikal, antibakteriyal, antiviral, anti-inflamatuar, antitümoral vs.) dolayı yaraların tedavisinden üst solunum yolu enfeksiyonlarına, yaşlanmadan kanser oluşumunun engellenmesine kadar giderek artan sayıda pekçok fitobiyolojik aktiviteden sorumlu doğal bir gıda maddesidir.

Arı zehri başta Çin olmak üzere, Amerika’da ve birçok Avrupa ülkesinde tamamlayıcı tıp uygulamalarından biri olarak kabul görmüştür. Bu ülkelerde apiterapi merkezleri kurulmaya başlanmıştır. Apiterapinin en iyi şekilde uygulanan metodu arı zehridir. Özellikle de romatizmal hastalıklarda kullanılmaktadır. Arı sokması taklit edilerek, arı zehri deri içine veya altına uygulanır. Bunun yanında krem veya kapsül formunda arı zehri ürünleri de bulunmaktadır. Zehrin mikroenjeksiyon yoluyla ağrılı bölgeye uygulanması, canlı arının insanı sokması ve akupunktur uygulamalarının tesir mekanizmaları birbirine benzerdir. Akupunktur, beyin ve omurgada ağrı yollarının (opioid ve alfa 2 adrenerjik reseptörleri) bloke edilerek ağrının kesilmesine dayanır. Arı sokması da benzer şekilde ağrı kesici molekül (endorfin) salınımını uyarmaktadır. Bundan dolayı, Çin tıbbında arı zehrinin iltihabî bölge yerine, akupunktur noktalarına uygulanması daha yaygındır (54,55).

2.6.3.Fitoterapi

Fitoterapi, (phytos=bitki, therapy=tedavi) bitkisel tedavi anlamında kullanılır. “Tıbbi bitkisel orijinli hammaddeler ile hazırlanan preparatların konvansiyonel tedaviyi destekleyici olarak uygulanması” olarak tanımlanmaktadır (56).

Bitkisel tedavinin tarihi eskilere dayanmakla birlikte günümüzde bitkisel tıp temeli Çin ve Hindistan’a dayanır. Hastalıklarda bitkilerin kullanılması, on binlerce yıl öncesine, hatta insanlık tarihi kadar eskiye dayanır. Bitkilerin hastalıklarda kullanılabilmesi için, kalite, güvenlilik ve etkililik yönünden araştırılması uygun bir yaklaşımdır. Burada kalite ile kastedilen, kontaminasyonun engellenmesi, kullanılan ürünün içeriğinin daha doğrusu etken maddenin miktarının belirlenmesi yani standardizasyonudur. Bitkilerin kullanımda, diğer ilaçlar ile etkileşimleri ise, hekimin bilmesi ve yönetmesi gereken önemli bir husustur. Başta Almanya olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinde, bitkisel ürünler standardize edilerek eczanelerde ve marketlerde kullanıma sunulmaktadır. Kullanımın sıklığı ve giderek yaygınlaştığı düşünüldüğünde, ülkemizde bu alanın hekimler tarafından sahiplenilmesi zaruridir (57).

(36)

Almanya’da 1978 yılında oluşturulan Komisyon E (German Federal Institute for Drugs and Medical Devices), 300 bitkinin klinik etkilerini değerlendirerek bir rapor hazırlamıştır. Bu rapor sonraki yıllarda genişletilerek bitkisel tedavilerin standardizasyonu sağlanmaya çalışılmışır (58). Bitkisel tedavilerde görülen en önemli sorunlar, bitkilerin değişik aktif maddeler içermesi nedeniyle farklı ilaçlarla etkileşimlerinin ve yan etkilerinin tam olarak bilinmemesidir (59-61). Hastalar tıbbi tedavilerini düzenleyen doktorlarına kullandıkları bitkisel tedavileri ile ilgili bilgi vermemektedirler. Bu durum hastaların tanı ve tedavilerinde karışıklığa neden olmaktadır (59-61). Çin kökenli bitkisel tedaviler, steroidler, arsenik, civa, diazepam, steroid olmayan antiinflamatuarlar ve hidroklorotiyazid gibi etken maddeler içermekte olup ciddi karaciğer hasarı, böbrek yetmezliği ve kardiyomyopatiye neden olabilirler. Hint bitkilerindeki arsenik ve civa, intoksikasyonlara ve arsenik keratozuna neden olabilir (59-61). Meyan kökü ve echinnacea immünomodülatör etki ile kortikosteroid ve immünosüpresiflerin etkisini azaltabilir. Ginkgo biloba, sarımsak, zencefil, soğan, ananas gibi bitkiler trombosit fonksiyonlarını etkileyerek cerrahi işlemler sırasında kanamalara neden olabilir. Fitoöstrojen içeren soya, meyan kökü, melek otu gibi bitkiler özellikle dermabrazyon, lazerle cilt gençleştirme ve skarların tedavisi sırasında pigment değişikliklerine neden olabilir (59). Deri, bitkisel tedavilerin yan etkilerinin en sık görüldüğü hedef organdır. Alerjik deri reaksiyonlarının gelişme riski uzun süreli ve topikal uygulamalarla artar (62). En sık irritan dermatit ve alerjik kontakt dermatit görülmekle birlikte eritrodermi, Stevens-Johnson sendromu, Sweet sendromu, ürtiker, angioödem, anaflaksi ve nekrotik deri lezyonlar bildirilmiştir (60). Aromaterapide kullanılan bitkisel yağların ise en sık görülen yan etkileri fotosensitizasyon ve kontakt dermatit olmakla birlikte çeşitli yan etkilere yol açabilir. Örneğin ökaliptus yağı 30 ml üzerinde alındığında taşikardi, ataksi, kas güçsüzlüğü ve solunum depresyonuna neden olabilir (60-62). Lavanta yağı ve çam ağacı yağı içeren şampuanların erkek çocuklarda jinekomastiye neden olduğu bildirilmiştir (63). Sonuç olarak, günümüzde bitkisel tedavilerin kullanımı yaygınlaşmaktadır. Hastaların bitkisel bir tedavi yöntemi kullanıp kullanmadıkları mutlaka sorgulanmalı ve kanıta dayalı tıpta etkinliği gösterilen bitkisel ilaçların doktor kontrolünde kullanılmalarına izin verilmelidir.

2.6.4.Hipnoz ve Hipnoterapi

Hipnoz, hastanın, terapistin yardımıyla kendi tedavi sorumluluğunu alması esasına dayanan “Zihin-vücut etkileşimleri” başlığı altında incelenen, yüzyıllarla ifade edilen bir tarihe sahip “Beyinsel fonksiyonların çalıştığı, bireysel denetimin açık olduğu, uyku hali olmadan, istekle

(37)

seçeneklerinin yetersiz kaldığı durumlarda ve/veya komplikasyonlarının fazla olması halinde tercih edilmesi uygun olabilecek güvenli bir tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemidir. Hipnoterapi, hipnoz aracılığı ile (hipnoz sırasında) uygulanan tedavilere verilen genel isimdir. Bakışla, sözle veya bazı yardımcı nesneler kullanılarak, telkin ile oluşturulan özel bir bilinç hâlidir.

Hipnoz esnasında, kişi çevreden gelen tüm (ses, ışık, koku vb.) uyaranlara kendini kapatır veya aldırmazken, hipnoz yapan kişinin telkinlerini artmış bir dikkatle dinler, anlar ve gönüllü katılımla uygular.

Hipnoz, yüzyıllardır uygulanan, hastalarla kaynaşmada, anlaşmada ve onları anlamada uzun yıllardır, bir yaklaşım tekniği olarak kullanılmaktadır. Tıpta ve psikiyatride kullandığımız birçok teşhis ve tedavi yöntemlerinden sadece birisidir. Bu çerçevede hekimlerin elinde hastaları için kullandığı bir araç ve alet gibidir.

Hipnoz vasıtası ile belki de hastaların kendi iç dünyalarını anlayarak ve problemlerin kaynaklarını keşfetmeleri daha kısa sürede mümkün olmaktadır. Bunun da ötesinde hipnoz hastaların veya normal bireylerin kişiliklerini geliştirmede, performanslarını artırmada kullanılan ve hipnozitörün bu çerçevede yardım ettiği bir uygulamadır. Hipnoz vasıtası ile hasta hekimine kendi iç dünyasına girmesine izin verir. Hekiminden kendisini keşfetmesini ister (47,48).

2.6.4.1. Hipnozun Tarihçesi

Hipnoz, MÖ 5000 yıllarına kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. İlk kez Fransız Anton Mesmer (1734-1815) hipnotik fenomenin medikal kullanımına dikkat çekerek, hipnozu ilk kez tıp alanında bir tedavi aracı olarak kullanan kişidir. Vücudumuzda manyetik bir sıvı olduğuna inanmış ve bu sıvının akışının iyileştirici etkisi olduğunu savunmuştur (64,65).

Marguis de Puysegur (1751-1825) bu değişik durumu somnambulizm olarak tarif etmiştir. Hastanın uykuda gibi görünürken hiperalert olduğuna dikkati çekmiş, James Braid (1795-1860) uykunun nöropsikolojik bir varyantı olarak "nörohipnoz" diye adlandırmıştır (64,65). Braid, Yunanca uyku anlamına gelen “Hipnoz” terimini ilk kez kullanan kişi olarak modern hipnozun babası sayılmaktadır. Manyetizmanın hipnoz oluşturma fikrini silmiş, hipnoz hakkında ilk kitabı yazmıştır. Kişinin telkine yatkınlığının önemli olduğunu vurgulamıştır. Fiziksel ve psikolojik durumlar için hipnozu kullanmıştır (64,65,66).

Şekil

Tablo   3:  Araştırmaya   katılan   araştırma   görevlilerinin   sosyodemografik   özelliklerine   göre dağılımı
Tablo 4: Katılımcıların, bilgi sahibi olduğu Geleneksel Tamamlayıcı Tıp  (GTAT)yöntemlerinin dağılımı
Tablo 5: Dahili bilimlerdeki katılımcıların, bilgi sahibi olduğu Geleneksel Tamamlayıcı Tıp  (GTAT)yöntemlerinin dağılımı
Tablo 6: Cerrahi bilimlerdeki katılımcıların, bilgi sahibi olduğu Geleneksel Tamamlayıcı Tıp (GTAT)yöntemlerinin dağılımı
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Sempozyumu” (Kırşehir), “Türk Mutfağı Sempozyumu” (Ankara), “Ahilik, Devlet ve Atatürkçülük Sempozyumu” (Ankara), “Geleneksel Seyranî Seminer ve Şenlik- leri”

Bir satıh değerlendirme sanatı olan malakârî tekniği, Osmanlı tür- belerinde ilk kez Yavuz Sultan Selim Türbesi (1522) medhal kemeri- nin karnında kullanılmış ve daha

My classmates and I are getting together after course. My relatives are going to come over. According to the dialogue above, Peter is……… a. refusing Tom’s idea and he

Bu iyileşme görüş bildiren raporlarda çok sık eleştirilen “kendini iyi hissetme, genel vücut iyilik hali, yaşam konforu” gibi du- rumlardan çok öte bir şifa

Öncelikle belirtmemiz gereken şey şu: Tamamlayı- cı ve alternatif bazı yöntemler, örneğin kanser ağrıları- nı önlemek için kullanılan akupunktur tedavisi dikkat-

Ulusal Acil Tıp Kongresi, 4th Intercontinental Emergency Medicine Congress, 4th International Critical Care and Emergency Medicine Congress, Antalya, Türkiye, 18 - 21 Mayıs

layıcı/alternatif tıp bazı ülkelerde her ne kadar geleneksel tıp olarak değerlendirilse de o kültürün parçası olmayan uygulamaları içermesi bakımından geleneksel

Fertilite ve diyet ile ilgili yapilan çalişmalarda, yüksek glisemik indekse sahip olan kadinlarin, düşük indeksli kadinlara göre infertilite orani %92 daha fazladir.. Bu