• Sonuç bulunamadı

Tevfik Fikret’in Şiirlerinde Duyguların “Müşahhas Çehre” Olarak Tasviri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tevfik Fikret’in Şiirlerinde Duyguların “Müşahhas Çehre” Olarak Tasviri"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Süheyla Yüksel

*

THE DESCRIPTION OF EMOTIONS AS “PERSONALIZED FACE” IN THE POEMS OF TEVFİK FİKRET

ÖZ: Tevfik Fikret, şair olmanın yanı sıra ressam olarak da tanınmaktadır ve man-zumelerinde her iki kimliğini de görmek mümkündür. O, şiirlerinde bazen bir portre, bazen bir tabiat manzarası çizer bazen de duyguları ve kavramları insan çehresinde resmeder. Resmi çizilen bu duygular ve kavramlar şairin psikolojisini yansıtır, şiir anlayışındaki değişiklikleri gösterir. Fikret’in şiirlerine böylesi bir dikkatle bakıldığında, ilk önce, “şefkat” ve “sefalet”in resmini görmek mümkündür ve şair bu yıllarda hayata ve olaylara duygularının penceresinden bakmaktadır. Tevfik Fikret, dış dünyayı eleştirel bir bakışla değerlendirdiği yıllarda toplumdaki “duygusuzluk” ve “duyarsızlık”ın resmini çizmiştir. II. Meşrutiyet’in ilanının ar-dından şair, gençliğe güvenini ve inancını dile getiren şiirler yazmış, “vatan”ı bir insan çehresinde somutlaştırarak gençlere emanet etmiştir. Meşrutiyet sonrasında devam eden haksızlık ve yanlışlıklar karşısında düşüncelerini dile getirmekten çekinmeyen Fikret, bütün bunlara sebep olan manevi açlığı yine insan çehresinde görmüştür.

Anahtar Kelimeler: Tevfik Fikret, portre, şiir, anne, baba, kız kardeş.

ABSTRACT: Known as a poet, Tevfik Fikret is also recognized as a painter and it is possible to see his both identities in his poems. He sometimes draws a portrait or a landscape in his poems and sometimes paints emotions and concepts as human face. These painted emotions and concepts reflect the poet’s psychology and also

Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 12, Ekim 2015, s. 187-197. * Doç. Dr., Cumhuriyet Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.

(2)

the changes in the conception of his poetry. When the poems of Fikret are carefully examined, firstly it is possible to see the pictures of “compassion” and “poverty” and the poet sees life and events through his emotions. In the years that Tevfik Fikret interpreted outer life with a critical view, he portrayed the insensitivity and insensibility in the society. After the declaration of the Second Constitution, the poet wrote some poems expressing his hope and trust on the youth and entrusted the youth to the “country” which he personalized as a human portrait. Fikret, being not afraid to stand up to the unjustice and wrong issues, thought that the reason for the spiritual hunger was again in the human face.

Keywords: Tevfik Fikret, portrait, poetry, mother, father, sister.

...

Giriş

Şiir; sevgiyi, nefreti, özlemi, öfkeyi, sevinci kısacası bütün duyguları ve hayalleri kelimelerle, resim ise aynı duygu ve hayalleri çizgilerle ifade eden güzel sanatlardır. Tevfik Fikret, her iki sanat dalında eserler vermiş hatta resimsel üslûbuyla bir bakıma güzel sanatların bu iki şubesini birleştirmiştir. Fikret, “Resim Yaparken” isimli şiirinde resmi “mevc-i hiss”e “şekl-i irtisam” vermek olarak tanımlamış fakat “mevc-i hiss”e sadece resimlerinde değil şiirlerinde de “şekl-i irtisam” vererek, “Ne İsterim”de, “Ömr-i Muhayyel”de hayalî bir mekânı, “Hasta Çocuk”ta, “Balıkçılar”da, “Ramazan Sadakası”nda yaşanan bir dramı, “Aveng-i Tesavir” serisinde doğrudan bir kişiyi resmetmiştir.

Fikret’in şair kişiliği ile ressam kişiliği birlikte değerlendirilirken ilk önce akla gelen “Aveng-i Tesavir”deki şiirlerde “tasvir”, bir üslûp özelliği değil şiirin yazılış amacıdır. Bu şiirlerde bazen portresi çizilen şairin edebî şahsiyeti ile çehresi arasında bağlantı kurulur. Mesela Fuzûlî anlatılırken, önce onun gözlerindeki hüzne, soluk dudaklarına dikkat çekilir ve eserlerine bu mükedder çehrenin yansıdığı anlatılır. Bazen de portresi çizilen şairin çehresinde onun iç dünyası görülür. Nef’î’nin “rûh-ı asabî”sinin “alnının çîn-i bülendinde” görünmesi gibi. Cahit Kavcar, Tevfik Fikret’in güzel sanatlarla ilgisini değerlendirdiği bir yazısında bu konuya “Türk şiirine gerçek portre Fikret’le girmiştir. Bu portrelerde çizilen kişi bütün özellikleriyle belirtildiği için, tasvirin başkası ile karıştırılması düşünülemez. Onlarda, dışa ait yönlerde bir ressam fırçasının izleri, içe ait kısımlarda güçlü bir gözlemcinin görüşleri dikkati çeker”1 cümleleriyle açıklık getirir.

Bütün bunların yanı sıra Tevfik Fikret’in şiirlerinde bireyselden evrensele doğru

(3)

genişleyen zengin bir duygu dünyası vardır ve bu geniş dünya içerisinde bir annenin şefkatini, bir babanın kaygısını, bir öksüzün ezilmişliğini, sefaletin yorgunluğunu gör-mek mümkündür. Şair, bu duygu ve kavramları dile getirirken ressam kimliğini şiirle birleştirmiş ve bu duygu ve kavramları portreler halinde okuyucusuna aktarmıştır. Çünkü Fikret, Rıza Tevfik’in ifadesiyle “Her şeyden ziyade fıtraten ressam ve portreist”tir.2

Bu yazıda, Tevfik Fikret’in şiirlerinde birer portre olarak somutlaştırdığı duygulara ve bunların yol göstericiliğinde şekillenen üslûp değişikliklerine dikkat çekilecektir.

Şiire Başlayış ve Sevgilinin Portresi

Mekteb-i Sultanî’de öğrenciyken şiirler yazmaya başlayan Tevfik Fikret’in ilk şiirleri eski edebiyatın kelime kadrosunu ve duyuş tarzını yansıtır. Söz konusu şiirlerde resmedilen sevgili de Divan edebiyatı sevgilisinden farklı değildir. Mesela, Mekteb-i Sultanî’nin dördüncü sınıfındayken, yazdığı ve Tercüman-ı Hakikat’te yayımlanan bir gazelinde (10 Rebiyülâhir 1301-8 Şubat 1884) yer bulan,

Sende ey şûh-ı perî-peyker o cȃdû gamzeler3

Çekmedik dil mi bıraktı şîşe-i teshîrin

beyitinde sevgilinin yüzü çok da fazla bir anlam ifade etmez.

Tercüman-ı Hakikat’teki ilk deneyimlerinden sonra Fikret isminin edebiyat dünya-sında sıkça duyulmaya başlanması Mirsȃd mecmuadünya-sında yayımlanan şiirleriyle olur. Önce Muallim Naci’nin daha sonra İsmail Safa’nın sermuharrir olduğu, 1891 yılında çıkarılan ve altı aylık bir ömrü olan Mirsȃd mecmuasında Tevfik Fikret, “Mekteb-i Mülkiye mezun-larından şair-i güzide-sühan Mehmet Tevfik Bey” olarak tanıtılır. Mirsȃd’da ve daha sonra Malumat mecmuasındaki şiirlerinde, eski edebiyatın etkisinden yavaş yavaş kurtulmaya başlayan Fikret’in bu yıllarda hayata ve olaylara karşı iyimser olduğu bilinmektedir. Ni-tekim bu iyimserlik şiirlerine de yansır. Sözgelimi, Mirsȃd’ın 11. sayısında yayımlanan “Ȃh, Bilsen Ne Ȃfet Olmuşsun” (23 Mayıs 1307-4 Haziran 1891) isimli şiirde sevgilinin yüzü “sabah-ı ümmîd”e benzemektedir, sevgili de “mücessem letȃfet” olmuştur:

Yine vechinde bir sabȃhat var, Ki mümȃsil sabah-ı ümmîde; Yine hȃlinde bir şetȃret var, Ki muȃdil safȃ-yı cȃvîde: Bir mücessem letȃfet olmuşsun!

2 Bölükbaşı, Tevfik Fikret: Hayatı-San’atı-Şahsiyeti, s. 23.

3 Tevfik Fikret, Bütün Şiirleri, (haz. İsmail Parlatır - Nurullah Çetin), Ankara 2004. Bu yazıdaki şiir

(4)

1890’lı yılların ilk yarısında, hayata ve olaylara karşı takındığı iyimser tavrı “sabah”, “ümit”, “şetȃret”, “safȃ” gibi kelimelerle şiirine de yansıttığı görülen Tevfik Fikret’in bu şiirinde Divan şiirinin kelime kadrosundan uzaklaştığını da söylemek mümkündür fakat şairin psikolojisinde, 1896 yılından itibaren karamsarlık ve kötüm-serliğe doğru bir değişme görülür. Bu değişme, sadece şairin ırsî yapısıyla değil devrin siyasal ve sosyal olaylarıyla da açıklanmaktadır.4

Duygusal Bakış: “Kaybolan Hayallerin”,

“Şefkatin” ve “Sefaletin” Portresi

Tevfik Fikret, Servet-i Fünûn dergisinin yazı işleri müdürü olduğu, 1896’dan 1900’e kadar devam eden yıllarda, karamsar bakışını tabiata, çevresine yöneltir, farklı imajlarla şiirlerine yansıtır, duygularını anlatırken onları somutlaştırır ve birer portre olarak okuyucuya sunar.

Tevfik Fikret’in portresini çizdiği ilk duygu “şefkat”tir. “Hasta Çocuk”ta (1 Şubat 1311-13 Şubat 1896) yer bulan bu portre, şairin muhayyilesinde çocuğu için kaygılanan bir anne olarak şekillenmiş ve okuyucuya,

Zavallı anne soluk bir likȃ-yı şefkattir

dizesiyle aktarılmıştır.

Ruşen Eşref, bu şiirin Halûk’un hastalığı üzerine kaleme alındığını yazar5. Bununla birlikte şair, bir baba olarak kendi duygularını değil, annenin duygularını anlatmayı tercih etmiştir. Bu tercihin sebebi, doya doya yaşayamadığı ve belki de daima yoklu-ğunu hissettiği anne şefkatine olan özlemi olmalıdır.

Bu şiirde, hasta çocuğu “Fikret”, başında kaygıyla bekleyen valideyi ise, Fikret’in yıllarca hasretini çektiği annesi olarak düşünmek mümkündür. Şairin anne özlemini açık açık değil, üstü kapalı olarak ifade etmesini ise, Freud’un rüyalar için yaptığı “bu malzeme dolaysız bir biçimde dışa vurulabilseydi, bizi uyandıracak kadar rahatsız ve şoke edici olabilirdi”6 tespitiyle yorumlayabiliriz.

“Hasta Çocuk”, Fikret’in daha sonra farklı bakış açılarıyla ele alacağı “çocuk” temasını işlemesi açısından da dikkat çekicidir.

Çocuk, Fikret’in şiirlerinde; anne ile beraber veya yalnız, bir misyonu yüklenmiş olarak ya da yalnızca evlat kimliğiyle, daima saflığı, temizliği temsil eder. Mesela,

4 Kaplan, Tevfik Fikret: Devir-Şahsiyet-Eser, s. 41-46.

5 Ruşen Eşref (Ünaydın), Tevfik Fikret Hayatına Dair Hatıralar, s. 108. 6 Eagleton, Edebiyat Kuramı, s. 167.

(5)

“Mai Deniz”de akşamki dalgalı hâlinden eser kalmayan deniz sabahleyin,

Bir çocuk ruhu kadar pür-nisyan,

Bir çocuk ruhu kadar şimdi münevver, lekesiz

uyumaktadır. Çocuk, “Tecdid-i İzdivaç”ta kopmak üzere olan bir evliliği kurtarır, “Yağmur”da ise boş sokaklarda hayalet gibi “Şitȃban ü pûşîde-ser bir sabî” olarak merhamet hissi uyandırır.

Fikret’in, “Hasta Çocuk”tan iki yıl sonra yayımlanan “Ramazan Sadakası” (15 Kânunusani 1313-27 Kasım 1897) isimli şiirinde ise çocuk, “Yağmur”da olduğu gibi acınacak hȃldedir. Bu şiirde dilenen fakat “efendiler”in “pür-vakar ü bî-ȃrȃm” geçerek görmedikleri ve yağmurun “asabi darbelerle” gelip kamçıladığı bir çocuk resmi vardır ve “likȃ-yı zelil-i hayȃt” olarak anlatılan bu çocuk, sefaletin portresidir:

Soğuk, soğuk... Asabî darbelerle yağmur Ufukta parçalanan bir sehȃba hiddetle Gelip likȃ-yı zelil-i hayȃtı kamçılıyor.

Benzer bir resmi “Halûk’un Bayramı” (12 Şubat 1313-24 Şubat 1898) şiirinde de görmek mümkündür. Bu defa, güzel giysileri içerisinde mutlu olan Halûk’un dikkati, bir öksüze çekilir ve sefaletin sarı yüzü, yine bir çocuk resmi olarak çizilir.

Çıkar o süsleri artık, sevindiğin yetişir; Çıkar, biraz da şu öksüz giyinsin, eğlensin; Biraz güzellensin

Şu rûy-ı zerd-i sefalet... Evet, meserrettir Çocukların payı; lȃkin senin sevincinle, Sevinmiyor şu yetîm, ağlıyor... Halûk, dinle!

Tevfik Fikret, Halûk’u, ona yüklediği birçok görevle anlatırken, bu şiirde olduğu gibi başka şiirlerinde de baba-oğul imajıyla karşımıza çıkar. Bu imajlarda koruyucu fakat aynı zamanda ikaz eden, yol gösteren ve eleştiren bir baba vardır. Yukarıdaki şiirde de önce bayramlık giysileriyle mutlu bir çocuk olarak anlatılmaya çalışılan Halûk’a, şiirin sonunda adeta sosyal bir görev yüklenmiştir.7

Diğer taraftan Fikret, içinde yaşadığı toplumu; duyarsızlık, miskinlik ve çürü-müşlükle itham ederek acımasızca eleştirirken çocukları daima ayrı tutmuştur. Bu ayrı tutuş, yukarıda yer verilen şiirlerde olduğu gibi, şairin hem üslubunda hem de şiirlerde çizilen çocuk resimlerinde görülmektedir.

Bu örnekler, Tevfik Fikret’in daha sonra sosyal meselelere doğru şekillenecek

7 Tevfik Fikret’e yöneltilen eleştirilerin birçoğu oğlu Halûk Fikret üzerinden olmuştur. Bu konuya, Orhan

(6)

olan merhamet, acıma hislerinin santimantal ifadelerle bir portre şeklinde şiirlerinde yer aldığını gösterir. Hâlbuki Tevfik Fikret dikkatini iç dünyasına da yöneltir ve his-settiklerinin resmini çizer ve bu çizimler bazen bir portre şeklinde karşımıza çıkar.

“Mehd-i Ȃmȃlim” şiirinde (7 Kânunusani 1314-18 Ocak 1899) şair, emellerini “veremli çehre-i muğber” olarak resmetmiştir:

Bu gün birer mütehassir, veremli çehre-i muğber Soğukluğunda içimde doğup üful eden ȃmȃl, Bütün o lahd-ı siyȃhın zılȃl-i girye-verinde Gelir vücuda, parıldar, söner...Bu lem’a-i pȃmȃl Leyȃl-i muzlimenin vahdet-i sükûn-eserinde Gunûde makberelerden çıkan parıltıya benzer.

Fiziksel olarak hasta, psikolojik açıdan kırgın bir portrenin çizildiği bu dizeler, aynı zamanda şairin gittikçe artan karamsarlığının da resmidir.

Eleştirel Bakış: “Duygusuzluğun” ve “Duyarsızlığın” Portresi

1900’lü yılların ilk beş senesi Fikret’in özel hayatı açısından acılarla doludur. Küçük yaşta kaybettiği annesinden ve sürgünde olduğu için göremediği babasından tek yadigȃr kalan kız kardeşi Sıdıka Hanım’ı 1902’de kaybetmiş, bu ölüm karşısındaki isyanını, o gece kaleme aldığı “Hemşirem İçin”de dile getirmiştir. Kadın temasının, bireyselden toplumsala doğru genişletilerek işlendiği bu şiirde şair, kardeşi Sıdıka Hanım’a acır, onu “zarif ve ȃkil” bir “kızcağız” olarak tavsif eder.

Şair bu ölümden iki yıl sonra bir akşam, babasının menfasında öldüğü haberini alır, hafızasında kaldığı kadarıyla babasının resmini çizer ve altına,

Melek babacığım:

Benim gözümde bu gün hȃiz-i şehȃdetsin, Şehîd-i sıdk u hamiyyet, şehid-i izzet-i nefs

beyitini yazar.8 Düşünce Dergisi’nin “Nüsha-i Mahsusa”sında9 yer alan bu resimde “pȃk ü muhteşem pîşânî-i vakarıyla” bir ihtiyar portresi vardır.

Fikret; annesinin ölümünden yıllar sonra ama bu defa iki yıl gibi kısa bir zaman diliminde, kız kardeşi ve babasını kaybederek iki ölüm deneyimini art arda yaşamış ve anlaşılan odur ki bu acıları bilinçaltına atmıştır. Şairin duygu dünyasını derinden etkileyen bu iki ölümün izleri onun şiirlerinde uzun süre görülmez fakat kız kardeşinin

8 Salih Nigȃr Kerȃmet, Fikret’in Hayatı ve Eseri, s. 73. 9 Düşünce Dergisi Nüsha-i Mahsusa 1918, s. 170.

(7)

ölümünden sekiz, babasının ölümünden altı yıl sonra kaleme aldığı “Ferdȃ” isimli şiirinde, her iki isim birer portre olarak karşımıza çıkacaktır.

Tevfik Fikret’in kız kardeş ve baba acısına tanıklık yapan 1900’lü yılların baş-langıcı, aynı zamanda şairin sanat hayatının da farklı bir mecraya yöneldiğine şahitlik eder. Tanpınar’ın,

Artık o ferdi ve hızlanan bedbinisine bir türlü kıvamını bulamamış melȃline veyahut üstü kapalı imalarına veda ediyordu. Hayatın önünde –ona bugün kendisini tanıdığımız çehreyi veren hakikî vaziyetini almağa hazırlanıyordu. Aynı sene açıktan açığa Son Nağme ile Servetifünun’daki şairliğini kapatırken, elden ele dolaşan Sis manzumesi ile gizli fakat büsbütün başka bir faaliyet devrini açtı.10

cümleleriyle açıkladığı bu değişim, şiirlerindeki portrelere de yansır.

Daha önce fakir, kimsesizlere dikkat çeken, onlar için merhamet talep eden Fikret, bu yeni dönemde dikkatini bütün topluma yöneltir. Toplumu, içinde bulunulan durum karşısında duyarsız ve tepkisiz olmakla suçlar; şair artık yalnız karamsar değildir, hid-detlidir de. Hiddeti kelimelerine de akseder; artık “rûy-ı zerd-i sefalet” yerini “donuk, paslı çehre”ye bırakmıştır.

“Donuk, paslı çehre”, Fikret’in duyarsızlığı, miskinliği sebebiyle eleştirdiği top-lumu resmetmek için çizdiği portrenin hȃkim vasıflarıdır. Halûk’a hitapla başlayan “Sabah Olursa” (8 Eylül 1321-21 Eylül 1905) isimli şiirinde,

Bu memlekette de bir gün sabah olursa, Halûk, Eğer bu memleketin sislenen şu nȃsiye-i Mukadderȃtı kavî bir elin, kavî, muhyî Bir ihtizȃz-ı temȃsıyla silkinip şu donuk, Şu paslı çehre-i millet biraz gülerse... O gün

dizeleriyle anlattığı bu toplumun “çehre”si donuktur çünkü yaşananlara tepki gös-termez; paslıdır çünkü unutulmuş ve bezgindir. Şiir sanatını “zihnin yaptıklarının betimlenmesi”11 olarak düşünürsek diyebiliriz ki 1905’te saraya, hafiyelere karşı muhalif olan Fikret, çevresinde aynı tepkiyi görememiş ve sadece şiirlerinde değil zihninde bu tepkisizliğe isyan etmiştir. İşte “Sabah Olursa”da yer bulan paslı ve donuk çehre, aslında Fikret’in zihnindeki isyanın betimlenmesidir.

Fikret’in “Sabah Olursa” isimli şiiri, bünyesinde umutsuzluğu ve umudu birlikte taşır. Şairin umutsuzluğunun sebebi, toplumun içinde bulunduğu kötü şartlar ile top-lumun cahilliği, ilgisizliği ve bilinçsizliğidir; umudunun kaynağı ise büyümekte olan Halûk’tur.

10 Tanpınar, Tevfik Fikret: Hayatı, Şahsiyeti, Şiirleri ve Eserlerinden Parçalar, s. 14. 11 Phillips, Hep Vaat Hep Vaat Edebiyat ve Psikanaliz Üzerine Denemeler, s. 29.

(8)

Bu şiirden üç yıl sonra yazılan “Dün Gece” (12 Haziran 1324 -25 Haziran 1908) şiirinde ise “paslı çehre” olarak resmedilen hayatın kendisidir ve şair denizden bu paslı çehreyi temizlemesi için yardım ister:

Sen ey semȃya ma’kes-i reyyan olan deniz, Kanlarla, lȃşelerle bulanmaz miyȃhını Gönder, şu paslı çehreyi silsin; biraz temiz Bir yüzle belki bir iki gün süslenip hayȃt, İğrenmez ȃdemoğlunu gördükçe kȃ’inȃt.

Şiirin yazılışından sadece günler sonra 24 Temmuz 1908’de, Meşrutiyet ikinci defa ilan edilecek, birçok aydın gibi Tevfik Fikret de bu ilanı sevinçle karşılayacak ve bu sevinç üslûbuna, kelime kadrosuna olduğu gibi çizdiği portrelere de yansıyacaktır.

Yeşeren Umutlar : “Geleceğin” ve “Vatanın” Portresi

Tevfik Fikret, II. Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra yazdığı ve “Sis”te söy-lediklerinden vazgeçtiğini dile getiren “Rücû” (11Temmuz 1324-24 Temmuz 1324) isimli şiirinde Meşrutiyet’i ilan eden kadroyu,

Ne sis yüzünde, ne zül; bilȃkis, safȃ vü vakȃr; Doğan güneş gibi sȃfi bir infilȃkın var.

dizeleriyle resmeder. Paslı çehre yerini aydınlık bir yüze bırakmıştır ve bu değişim şüphesiz Tevfik Fikret’in duyuş tarzındaki değişimle de açıklanabilir. Şair, 1896 önce-sindeki iyimser havasına tekrar bürünmüştür fakat o yılların santimantal şairi değildir.

Aynı iyimserlik ve aydınlık sıfatlar “Ferdȃ”da (14 Eylül 1326-27 Ağustos 1910) devam eder. Gençliğin “behîc-i ümîd” (güleryüzlü, şen) olarak görüldüğü bu şiirde daha sonra “zümrüt bakışı, inci şetareti”yle bir “kızcağızın” ve “pȃk ü muhteşem pîşȃnî-yi vakarıyla” aksakallı bir ihtiyarın resmi çizilmiştir. Her ikisi de vatanı temsil etmektedir:

Sönsün mü’ebbeden o cehennem; senin bugün Cennet kadar güzel vatanın var; şu gördüğün Zümrüt bakışlı, inci şetȃretli kızcağız Kimdir, bilir misin? Vatanın... Şimdi saygısız Bir göz bu nȃzlı çehreye –Allah esirgesin,-Kem bir nazarla baksa tahammül eder misin? İster misin, şu aksakalın pȃk ü muhteşem Pîşȃnî-yi vakarına, bir kirli el demem, Hatta yabancı bir el uzansın? Şu makberi, Razı olur musun, taşa tutsun şu serseri?

(9)

Bu portreler, şairin 1900’lü yılların hemen başlangıcında yaşadığı, yukarıda sözü edilen ölümlerin ardından bilinçaltına attığı kız kardeş ve baba acısıyla onlara duyulan özlemin gün yüzüne çıkmasıdır.

“Locke, deneyimi duyulara çarpan dışsal nesnelerin neden olduğu algılamalar ile zihnin yargı yetisinin birleşimi şeklinde formüle etmiştir. Bu formül, deneyimin insana önce duygu halini yaşattığını ardından da düşünme eylemine yönelttiğini gösterir. Yaşanılan deneyimler insanın düşünme yetisine ulaşmasının ardından kişiye ait fikre dönüşerek yeniden somutlaşır ve etkinleşir.12

İşte “Ferdȃ” şiirinde vatanı sembolize eden zümrüt bakışlı, inci şetaretli kızcağız ve pak ü muhteşem alınlı aksakallı ihtiyar; yıllar önce ölümleriyle Fikret’in duygu dünyasına, kardeş ve baba acısı olarak yerleşen iki deneyimin düşünceye dönüşerek bir portre olarak somutlaşmış hâli olmalıdır.

Tükenen Umutlar: “Açgözlülüğün” ve “İrtikabın” Portresi

II. Meşrutiyet sonrası, Tevfik Fikret kendisine önerilen görevleri kabul etmez, Hüseyin Cahit’le birlikte Tanin’i çıkarır fakat “Tanin Cahit’in cür’etkȃr gayretkeş-liği ile ‘İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin siyasi bir organı çehresini’ takınmıştır” ve “Bu kasitkȃr değişikliğe göz yummasına imkȃn olmayan Fikret de ‘Tanin lȃin oldu’ tel’iniyle ‘Ȃşiyan’a çekilmiştir”.13 Tevfik Fikret, Meşrutiyet’in ilanından kısa bir süre sonra yapılan yanlışları eleştirmekten de geri durmaz. Mesela “Doksan Beşe Doğru”yu (6 Kânunusani 1327-19 Ocak 1912) kaleme alır ve büyük tepki görür. Şair yine ka-ramsardır, bu karamsarlık “Rübabın Cevabı”nda (8 Kânunusani 1327-21 Ocak 1912) “uçuk benizler”, “melul nazarlar”la karşımıza çıkar.

Ölümünden üç yıl önce kaleme aldığı “Hȃn-ı Yağma” (Haziran 1328-Haziran/ Temmuz 1912)’da ise Tevfik Fikret çevresinden ve olanlardan o denli tiksinmiş, nefret etmiştir ki bu tiksintiyi somutlaştıracak bir yüz ifadesi bulma gayretine girmez, sadece,

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizden bellidir

der. Şiirin bütününe bakılınca görülür ki kastedilen sadece fizyolojik bir açlık değil; ahlaki, insani, vicdani bir açlıktır, daha doğrusu eksikliktir.

Fikret bu insanların çehresini okuyucunun muhayyilesine bırakmıştır.

12 Eylem Saltık, “Deneyimin Hüzünlü Ağıtı: Tevfik Fikret Şiiri”, Yeni Türk Edebiyatı, S: 8, Ekim 2013,

s. 103.

(10)

Sonuç

Bir ressam olarak portreler de çizen Tevfik Fikret bu ilgi ve yeteneğini “Aveng-i Tesȃvir”deki şiirleriyle edebiyat alanına taşımıştır fakat şairin şiirlerinde çizdiği port-releri yalnız bunlarla sınırlandırmak doğru değildir. Fikret, 1896’dan itibaren yazdığı şiirlerinde zaman zaman şefkat, merhamet, acıma, sevgi, nefret, öfke gibi duyguları bir insan çehresinde somutlaştırmış bir bakıma bu duyguların portrelerini çizmiştir.

1896-1900 arasında karamsar bir psikolojiye sahip olan Tevfik Fikret, bu yıllarda dış dünyaya, daha çok merhamet, acıma gibi duyguların penceresinden bakmaktadır. Bu zaman diliminde Fikret; şefkati bir anne, sefaleti bir çocuk ve doğup ölen emellerini de veremli bir çehre olarak resmetmiştir.

1900’lü yıllara gelindiğinde dikkatini içinde bulunduğu topluma yönelten Tevfik Fikret, yine karamsar ve aynı zamanda kötümserdir. 1900-1908 arasında hȃkim olan bu duyuş tarzıyla Fikret, hayatı ve milleti birer paslı çehre olarak görür.

1908’den sonra bu paslı çehre yerini zümrüt bakışlı, inci şetaretli kıza, vakur duruşuyla dikkat çeken alnı ak ihtiyara bırakır çünkü bu yıllarda Fikret Meşrutiyet’in yeniden ilan edilmesiyle hayata umutla bakmaktadır ve iyimserdir.

1908’den sadece üç dört yıl sonra günlük siyasetin ve sen ben kavgasının bütün ülkeyi felakete sürüklediğini fark eden şair, yine karamsar, kötümser ve aynı zamanda çevresinde yaşananlara karşı öfkelidir. Şair bu duygularını şiirine yansıtırken dikkatini yine eleştirdiği insanların çehresinde yoğunlaştırmıştır.

Tevfik Fikret’in duygularını müşahhas hale getirmek için çizdiği bu portreler, yalnız bir üslûp özelliği olarak değil, şairin hayat karşısındaki tavrını ve şiir sanatının evrelerini yansıtmaları bakımından dikkat çekicidir.

KAYNAKLAR

Bölükbaşı, Rıza Tevfik, Tevfik Fikret: Hayatı-San’atı-Şahsiyeti, İstanbul: İnkılap Kitabevi, 1945. Düşünce Dergisi-Nüsha-i Mahsusa 1918, (Sunuş Abdullah Uçman, Haz. Seval Şahin), İstanbul:

Kitapyayınevi, 2005.

Eagleton, Terry, Edebiyat Kuramı, (çev. Tuncay Birkan), İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2011. Ertaylan, İsmail Hikmet, Tevfik Fikret: Hayatı, Şahsiyeti ve Eserleri, İstanbul: T. Emekli

Öğ-retmenler Cemiyeti, 1963.

Kaplan, Mehmet, Tevfik Fikret: Devir-Şahsiyet-Eser, İstanbul: Dergȃh Yayınları, 1971. Karaveli, Orhan, Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği, İstanbul: Doğan Egmont Yayıncılık ve

Ya-pımcılık Tic. A.Ş., 2007.

Kavcar, Cahit (1982), “Tevfik Fikret ve Güzel Sanatlar”, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergi-ler/40/512/6296.pdf, (Erişim Tarihi: 02.12.2014), s. 131-150.

(11)

PHİLLİPS Adam, Hep Vaat Hep Vaat Edebiyat ve Psikanaliz Üzerine Denemeler, İstanbul: Metis Yayınları, 2007.

SALTIK Eylem “Deneyimin Hüzünlü Ağıtı: Tevfik Fikret Şiiri”, Yeni Türk Edebiyatı, Sayı 8, Ekim 2013: 99-116.

(ÜNAYDIN) Ruşen Eşref, Tevfik Fikret Hayatına Dair Hatıralar, İstanbul: Hilal Matbaası, 1919. TANPINAR Ahmet Hamdi, Tevfik Fikret: Hayatı, Şahsiyeti, Şiirleri ve Eserlerinden Parçalar,

İstanbul: Sühulet Kitabevi, (tarihsiz).

(12)

Referanslar

Benzer Belgeler

Baskı sırasında hücrelerin kesme kuvvetine maruz kalmasına rağmen, basılan retina ganglion hücrelerinin (optik sinir hücreleri) ve gliyal hücrelerin normal hücreler

Çalışma sonucunda, (1) öğretmenlerinin okul müdürlerine güvenmelerinin; öğretmenlerin okul müdürünün, yeterli, etik davranan ve öğretmene destek davranışı

Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi Büşra GÖNENÇ SOLSUN‟un “Aksaray Üniversitesi

[r]

Yöntem: Marmara Üniversitesi Hastanesi Acil Servisi’ne 01.06.2005-31.12.2006 tarihleri arasında başvuran olguların kayıtları geriye dönük olarak tarandı, olguların

Ne muazzam, ne taun j sütunlar, ne ihtişamlı kemerler, j Bana öyle geliyor ki Romaiılar eski medeniyetleri unutturmak için böyle muazzam ve muhte­ şem eserler

Somyada kımıltısız yatan ka­ fa ninenindi: «Padişahımız ikin di divanından sonra Belgrad’a dönmüştü. Odanın içinde bir boydan öbür boya konsol denli

Dolayısıyla ana çekirdekte ve ikincil çekirdek- te bir sızıntı olsa bile, binanın basıncı dış basınçtan daha düşük olduğu için hava sadece içeri sızar, dışa-