• Sonuç bulunamadı

"Şarkı sözlerim On Emir değil ki!"

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share ""Şarkı sözlerim On Emir değil ki!""

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

2

LfT-m LfT-m I

sovle

' c o b V y . j . > v o s

Milliyet

Cumartesi

18 Mayıs 2002

3

Şarkı sözlerim

Emir değil ki!”

"Türk Lokumuyla Tatlı Rüyalar" adlı ilk solo albümünü çıkaran

Mazhar Alanson: "İnsanlar neden benden hayat dersi almak

istiyor, merak ediyorum. Şarkılarda her şeyi anlatıyorum zaten."

î

“Abi buraya da bir şarkı yazar m ısın?”

"Bir ara her gittiğim yerde benden orası için şarkı rica eder oldular.

Ben pek çok yer geziyorum ama her yere şarkı yazmadım ki"

■ Röportajlarınızda bir gün “Tasavvufla ilgileniyorum” diyor, ertesi gün “Ne tasavvufu” diyorsunuz...

Yok. O günkü şeyime bağlı. Siz tasavvuf hakkında detaylı soru sorarsanız öyle anlatırım.

■ Peki siz Cerrahilik’le mi ilgileniyorsunuz?

Yok öyle bir şey. Ben her yere girip çıktım. Ama bir taraftan da Amsterdam’a gittik, kulüplere işte. Benim gittiğim o yer Türk Musiki Tanıtma Vakfı. Açıkçası oradan müzik olarak çok

faydalandım. Onlar Kültür Bakanlığı’na da Yunus Emre’leri falan veriyorlar çünkü. Burada da geçmişime ait bir makam, melodi araştırdığım zaman gittim. Gerçekten müzik olarak şey yaptım. Dini olarak o kadar ilgilenmedim. Ama o

dönemde baktım ki Mevlana’yla Yunus Em re’yle o televizyonlarda gördüğünüz “şeyleri” aynı kaba koyuyorlar. Ona da canım sıkıldı. Hatta bir sufi prodüksiyonum vardı. Paris için yapmak istiyordum onu. Sonra burada olup biten siyasi şeyler yüzünde vazgeçtim onu da yapmaktan. Şimdi mesela Ecevit falan var, daha rahat yaparım.

■ Pardon sizin bir yere gidince orası için “şarkı yapasınız” mı geliyor?

Çok matrak bir şey oldu bir ara. Her gittiğim yerde benden rica eder oldular. Marmaris’e gidiyorum, “Abi buraya da bir şarkı yazar mısın?” diyorlar. Başka bir yere gidiyorum, yine

soruyorlar. Ben çok yer gezdim ama çok yere yazmadım ki.

■ Gidip şarkı yaptığınız Hindistan çok acayip bir yer galiba. Bir kadın gelip size sokakta “Biraz gülümseyin lütfen” demiş. Nasıl yani?

Bir kadın yanımdan geçerken “Biraz

gülümseyin” dedi. Öyle sohbet açıldı, isviçreliymiş.

Türk olduğumu söyleyince bana Yunus Em re’den “Bana seni gerek seni”yi söyledi. Ben şok oldum tabii. Meğer burada bulunmuş yıllarca, evlenmiş.

O da bana öyle “bombilibilibilibom” dedi işte. Deli bir kadındı. Tek başına şarkılar söylüyor hep.

u

Hindistan’da bir şey yok”

■ Hindistan acayip bir yer yani...

Sürekli “Her şey içinizde” deyip durdular. Cem’le gittik, o kadar para harcadık. Ha, her şey içimizdeymiş onu öğrendik yani. 30 bin küsür tanrıları var, şaşırmışlar. Gençler şimdi heveslenip giderlerse, anne babalara sesleniyorum: Gidip dönmemek var yani. Yok yok. Hiç prim de vermiyorum, buraya o guru kadınları falan geliyorlar ya. Yani ben mistik bir şeyler arıyor olsam benim memleketimde mevcut. Bir numara yok ya orada. Üstelik valla sivrisinek bir ısırıyor 10

sene yarası geçmiyor.

■ Numerolojiyle ilgileniyorsunuz sanırım,

ilgileneyim dedim fakat handikapları var bu ebced dedikleri şeyin. Numaralara takıldığınız zaman bütün numaralara bakmaya başlıyorsunuz şizofrenik bir şey yaratıyor. Oteldeki oda

numarasma bakmaya başlıyorum. “Kafayı

yemeyeyim, Mazhar boş ver” dedim. Öyle her gün kendilerine tarot açan tarotçular gibi... Vazgeçtim.

■ Sizinki daha çok Kabala’ya benziyor.

Belki... O konularda entelektüel değilimdir.

■ Cem Yılmaz’la dostluğun en cazip tarafı ne?

Zeki olduğu için kelimelerle oynuyor, bana da jimnastik oluyor. Benim çevremde başka bir şeyler konuşuluyor. Çok beyin çalıştıracak şeyler

konuşmuyorlar.

H

ayran olduklarınız bir nevi paranoya yaratırlar ya sizde, öylesine salladıkları bir lafı, attıkları bir bakışı günlerce takıp kafaya, sürünürsünüz.

Bu, ağzından çıkan her laf “On Emir” muamelesi gören biriyse biter,

mahvolursunuz. Benim Mazhar Alanson’un karşısında olduğum gibi...

Yıllarca biriktirdiğim sorularımı, şöyle bir savurdu cevaplarıyla genellikle. Hem zamansızlıktan hem heyecandan, panikle sorularımı sorarken durup “Sizin burcunuz ne Mefaret Hanım?” deyince nasıl ters yüz olduğumu ve aklımdan neler geçtiğini bilge Alanson bile tahmin edemez. Acaba sorular çok saçmaydı da, o da bana “Bir burcumu . sormadığın kaldı, onu da sor da bitsin bu

işkence” mi demek istiyordu? Yoksa heyecanlanınca kekeleyen bir burç vardı da, ben ondan mıyım diye mi soruyordu. Gerçekten düşündüm bunları. “Türk Lokumuyla Tatlı Rüyalar” adlı ilk ve muhtemelen tek solo albümünü çıkaran Alanson’un, konuştuğumuz dilde yapılmış en iyi pop albümü olduğuna emin olduğum “Ele Güne Karşı”mn altında da imzası var. Belki de her şey bu yüzden. En azından, her terk edildiğimde imdadıma yetişip daha çok ağlamamı sağlayan parçalar yaptığı için, o önemsemese de, Allah, M. F. ve Ö.’yü başımızdan eksik etmesin.

■ SizMFÖ’nün ilk albümünü yapmaya çalışırken, prodüktör size albümü çıkarma sözü veriyor ama sonra vazgeçiyor. Siz onu Bodrum’da yakalıyorsunuz. Ve “Albümü çıkarmazsan seni öldürürüm” diye ciddi ciddi tehdit ediyorsunuz. Fuat Güner'in anlattığı bir hikaye sanırım bu. Doğru mu?

maktas@milliyet.com.tr

Hayır hayır, öyle değil. Sadece Nebioğlu’nda bir gece çocuklara “Gidin konuşun” dedim. Biz reklam yaptık, bütün paramızı o prodüksiyona yatırdık. O ise sipariş ettiği halde istemedi. “Öldürürüm” demedim. Fuat biraz Arnavuttur,

abartabilir!

■ İnsanlar hep sizi baştacı ediyor. Saygı duyuyorlar. Sizden hayat dersi almak istiyorlar. Neden sizce?

Ben de onu merak ediyorum. Açıkçası uğraşamıyorum. Bazı insanlar gençleri etraflarına alıp yardım ediyorlar, ben yapamıyorum. İyi iş yapıyorumdur, onu örnek almak istiyorlardır! Ben şarkı sözlerimde her şeyi söylüyorum zaten. “Yapma” var ya albümde. “Söylediğini sözler

felsefe sanıldı, aşığım dedim neşteryarasıydı ”

diye. Bazı insanlar kendilerini satmasını iyi bilir, yüceltir yaptığı işi. Ben yaptığım işin arkasında durabilirim, insanlar bugün bir parça, bir kelime peşindeyken ben 13 parça yaptım, hepsi de birbirinden farklı, hepsi dinlenebilir.

■ İnsanların sizi bu kadar sevmesi müziğinizden mi yani yalnızca?

Hayır. İnsan olarak kendimi eğitmeye çalışıyorum. Tasavvufla meşgul oldum. Hindistan’a gittim. Kişiliğimle ilgili arayışlarım oluyor. Ama bu öğretilerin hepsi egonu yenmen üzerine kurulmuş sistemler. Bizim meslekte ego önemlidir. Ben egomu kırpmaya çalışıyorum, beni dinleyen çocuklar onu hissediyorlar. Çünkü tamamen yenemiyorsunuz bizim meslekte asla egoyu. Adam arkadaşının kravatını düzeltir, sonra çıkıp alkışını dinler onun. Kıskançlık bu işin kuralıdır. İşte öyle bir yere kendileri getiriyorlar. Sanatçı kendini bir yere koymamalı.

■ Bu öğretiler faydalı olmalı. Siz nasıl bu kadar hırssız, dingin olabiliyorsunuz?

Hırsım var, çok da sakin değilim ayrıca. Öyle bir imaj yaratılmak istendi gazeteciler tarafından, “moody” diye. Bu röportajlar koşuşturma içinde oluyor ama öyle yazanlar Ankara’ya geldiklerinde beni sakin

görüyorlar. Hep öyleyim sanıyorlar. Ya ben bu konuları bilemiyorum.

■ Avrupa’da faşizmin hortlamasından sonra herkes “68 ruhu” hakkında yazılar yazdı. Siz de o kuşaktansınız. O dönemi nasıl geçirdiniz? Ayaklanarak mı, müzik yaparak mı?

68 ruhu başka bir şeydir. ABD’de, Vietnam Savaşı yüzünden toplumda olan bir değişimin bize yansımasıdır. Biz onu taklit ettik. Biz o sırada birkaç yaş küçüktük ve çok fark ediyor. Ama ben 68 kuşağı sayılmam. Ayaklanma, Che Guevara’ya benzeme şeyleri falan tuhaftı. Burada kocaman bir ordu vardı. Kimse onu hesaba katmadı. O zamanlar için çok sert şeyler yaşadık. Sanıyorum biz de eve kapanıp şarkı yapmışız işte. Romantik çocuklar! ■

“İnsan mutluyken aşk şarkısı yazamaz”

■ Siz bir sürü muhteşem aşk şarkısı yazıyorsunuz. Ama bir yandan da “Hayatta bir kez aşık olunur” diyorsunuz. Üstelik evlisiniz. Nasıl oluyor? Bütün bu aşk şarkıları hayali mi? Belki de oluyorumdur da söylemiyorumdur. Belki de gizliden oluyorumdur. ■ Oluyor musunuzdur? Oluyorumdur. ■ Neden hepsi “kavuşamama” şarkıları?

Aşk dediğin zaten ayrılınca başlar. Yan yanayken ooh, her şey çok rahattır. Bütün hikaye ayrılık üstünedir zaten.

■ Mutlu mutlu olunca aşık olunmaz mı?

Aşık olunur da ama o sırada şarkı yazılmaz, ayrılınca yazılır.

■ Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz’la yeni bir şeyler yapacağınızı duyduk...

Cem’e bir prodüksiyon yapmak istiyorum. Yılmaz

Erdoğan’la Ahmed Arif şiirleri ve benim müziklerimle bir projemiz var.

■ Yeni MFÖ albümü ne zaman çıkacak?

Fazlasıyla zamanı geldi. Altı ay kapansak çıkar yani.

■ Sizin nasıl bir arkadaş çevreniz var?

Ben arkadaş çok seviyorum. Yalnız kalmayı sevmem.

Ama çalışmak için kesinlikle yalnız kalmak isterim, senin röportajı demin kalabalıkta yapamaman gibi. Ama yalnızlık ömür boyu değildir! Ama o da şarkıdır! işte ama şarkılarda dediklerim de On Emir değildir!

■ Ama insan o şarkıları terk edilmiş, yalnız oturup dinlerken On Emir gibi geliyor.

Ayrılık şarkıları di mi? Acı ayrılık şarkıları di mi? “Yandım”ı beğendiler.

Ben onu Tarkan alıp yorumladı diye önce bir çekindim ama onu öyle beğendiler.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Yakın dönem batı resminin pentür değerlerini özümleyen ölçülü bir görüşle çoğu yaşadı­ ğı çevreye, Paris sokaklarına, ev içlerine

Comme on le voit, ce sont encore des collégiens ; ils font leurs études à l ’Institut The- resianum, à Vienne, où ils retourneront, une fois leurs vacances finies.. Ce

«Alman kaynaklarından veri­ len bir Münih haberine göre Hitier, Prens Humbert’in şerefine hususî bir öğ­ le yemeği vermiş ve yemekten sonra bir­ kaç

Bu derlemede vazovagal senkop tanısı olan bir hastanın “Öz Bakım Eksikliği Hemşirelik Kuramı”na göre hemşirelik bakımı incelenecektir.. OREM ÖZ

On yedi yaşında sol akciğer üst lobda kistik lezyonu bulunan kadın olgu, hemoptizi, daha önce sol akciğer alt lobda kistik lezyon olduğu bilinen yirmi dört yaşında erkek olgu

GDO’ya yönelik Tutum Ölçeği Likert tipi ölçek olarak hazırlanmış olup taslak ölçeğin ülkemizin 12 farklı üniversite ve bölümlerinde öğrenim gören 400 öğrenciye

Yaklaşık 2 hafta önce sıvı elektrolit dengesizliğine bağlı halsizlik şikayetiyle İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroloji Servisi'nde

İlk tahsili­ ni Erzurumda yapmış, İstan- bula gelerek Meclisi Vâlâ maz­ bata odasına girmek suretiyle memuriyet hayatına atılmış, zekâsiyle kendisini