• Sonuç bulunamadı

XIX. Asrın Benzersiz Bir Politekniği Münif Paşa

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "XIX. Asrın Benzersiz Bir Politekniği Münif Paşa"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

[M. Kayahan Özgül, XIX. Asrın Benzersiz Bir Politekniği: Münif Paşa, İstanbul: Dergâh Ya-yınları, 2014, 359 s.]

Kayahan Özgül, Dergâh Yayınları’ndan çıkan XIX. Asrın Benzersiz Bir Politekniği Münif Paşa ile Halid Fahri Ozansoy, Hersekli Ârif Hikmet, Leskofçalı Galib, Yenişehirli Avni, Osman Nevres ve Helvacı-zâde Muharrem Hasbî hakkında yazdığı biyografilere bir ye-nisini daha ekledi.

Kayahan Özgül, Münif Paşa’yla birlikte Os-manlı Devleti’nin 19. yüzyıldaki edebî ve siyasî hayatına ışık tuttuğu eserini, objektif bir bakış açısıyla kaleme alıp yaptığı bütün değerlendirmeleri belgelendirmiş. Bunun için de devrin gazete ve dergilerinden, Münif Pa-şa’dan kalan kişisel evraklardan ve Münif Paşa’nın akrabalarının anlattıklarından isti-fade etmiş. Bu da ortaya son derece zengin bir bibliyografyanın çıkmasını sağlamış. Yazarın “Sözbaşı”nda belirttiği üzere Münif

Paşa, pedagoji, hukuk, ekonomi, tarih, sosyo-loji, psikososyo-loji, mantık, edebiyat, folklor, lin-guistik gibi birçok bil-gi alanından haberdar olmasının yanı sıra devletin pek çok fark-lı kademesinde görev almış, devrin eğitim

ve basın hayatına yön vermiş politeknik bir kişidir. Münif Paşa’nın bu çok yönlü kişiliği Ahmet Rasim, Hikmet Turhan Dağlıoğlu, Ziya Somar ve Dündar Akünal gibi araştırmacıla-rın dikkatini çekmiştir. Ancak Paşa’nın ilgi alanındaki çeşitlilik yapılan çalışmalardan istenilen neticelerin alınmasını engellemiştir. Sonraki yıllarda Münif Paşa’yı sadece belirli açılardan ele alan İsmail Doğan’ın Tanzimat’ın İki Ucu: Münif Paşa ve Ali Suavi (İstanbul, 1991) eseriyle Âdem Akın’ın Münif Paşa ve Türk Kültür Tarihindeki Yeri (Ankara, 1999) Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 11, Nisan 2015, s. 235-240.

MÜNİF PAŞA

Ayşe Sandıkkaya Aşır

*

MUNIF PASHA:

A UNIQUE POLY-TECHNIQUE IN 19TH CENTURY

(2)

eseri yayımlanmıştır. 2004’te de Ali Budak’ın Batılılaşma Sürecinde Çok Yönlü Bir Osman-lı Aydını: Münif Paşa (İstanbul, 2012) adOsman-lı doktora tezi basılmıştır. Özgül’ün bu eseri ise Münif Paşa’yı okuyucuya her yönüyle tanı-tan, yirmi beş yıllık kapsamlı bir çalışmanın ürünüdür.

Eser, “Sözbaşı”ndan sonra “Hayatı ve Eserle-ri”, “FaaliyetleEserle-ri”, “Fikirleri” başlıklı üç ana bölümden oluşmaktadır. Bu bölümlerden sonra “Şiirleri”, “Mektupları” ve “Kitaplarından” alt başlıklarını taşıyan “Ekler” kısmı ile “Bib-liyografya”, “Fotoğraflar” ve “Şahıs Adları İndeksi” bulunmaktadır.

“Hayatı” ve “Eserleri” alt başlıklarından olu-şan ilk bölümün “Hayatı” kısmından Münif Paşa’nın 1824’te Gaziantep’te “ilmî bir ha-nedan” olarak tanınan Arap Tahir-zâdelerin soyundan gelen Nâfi Efendi’nin oğlu olarak dünyaya geldiğini öğreniriz. İlk eğitimini Ga-ziantep’te alan ve bu yıllarda Farsça öğrenme-ye başlayan Mehmet Tahir; Münif Paşa’nın asıl ismidir. O, İbrahim Paşa’nın himayesine giren ailesiyle 1835’te Kahire’ye gider, burada Farsçasını ilerletir ve Arapça öğrenmeye baş-lar. İbrahim Paşa’nın ölümünden sonra Nâfi Efendi, Gaziantep’e dönerken Mehmet Tahir, Şam’a gider ve orada Emeviyye medreselerin-de eğitimine medreselerin-devam emedreselerin-der. 1853’te İstanbul’a gelerek Bâbıâli Tercüme Odası’nda Arapça ve Farsça mütercimi olarak çalışmaya başlar. Burada kendisine “Münif” mahlası verilir ve artık bu mahlas onun ismi olur. Münif Efendi, kısa bir süre sonra Ahmet Kemal Paşa’nın hi-mayesinde önce Berlin’e sonra da Karadağ’a gider. Yaklaşık olarak üç yıl kaldığı Berlin’de hem Almanca öğrenmiş hem de hukuk ve fel-sefe gibi dersler almış, sonraki yıllarda da en çok bu alanlar üzerine çalışmış ve pek çok eser yazmıştır. Karadağ’dan dönünce yeni-den Tercüme Odası’nda çalışmaya başlayan Münif Efendi, 1860’ta Ticaret Meclisi Reis-i Saniliği’ne getirilir. Aynı zamanda Ceride-i Havadis’te muharrirlik yapmakta ve

Ruzna-me-i Ceride-i Havadis’in çıkmasına nezaret etmektedir. Sonrasında Münif Efendi’ye, Mah-keme-i Ticaret Reisi görevi verilir. Kayahan Özgül, bu dönemi şu şekilde anlatmaktadır: Bir müddet sonra da Münif Efendi’nin Mah-keme-i Ticaret Reisi olduğu öğrenilir. Ticaret mahkemesindeki faaliyetleri yahut dinsizlik suçlamaları sebebiyle olsa gerek şeyhülislâmın gazabına uğrar. Ticaret kanununun bir mad-desine göre, bu meclisin riyasetinde bulunan şahısların azledilmesi mümkün olmadığı için Münif Efendi’nin işine son verilemez. Suç işlemek, hüküm giymek, istifa etmek gibi se-beplerden hiçbiri olmayınca Münif Efendi’yi Ticaret Meclisi’nden uzaklaştırmanın tek yolu terfi ettirilmesi olur. Fakat azledilebileceği bir makama terfii düşünüldüğü için Tercüme Odası Mütercim-i Evvelliği uygun görülür (s. 29-30).

Bu görevinden sonra Münif Paşa, önce Dîvân-ı İstînaf’a sonra da Muhtelit Rusya Komisyonu’na reis olarak getirilir. Paşa ile İran’ın İstanbul Sefiri olarak uzun yıllardan beri görev yapan Müşîrüddevle arasında bir dostluk vardır. Saray, bu dostluğu kullanarak hem İran ile ilişkilerini geliştirmek hem de Paşa’yı İstanbul’dan uzaklaştırmak ister ve onu 1872’de Tahran Sefareti’ne gönderilir. O, dört sene kaldığı İran’da izlediği politi-kayla iki devlet arasındaki ilişkilerin olumlu yönde seyretmesini sağlamış; böylece hem sarayın hem de Nâsırüddin Şah’ın övgülerine mazhar olmuştur. Tahran’dan dönünce önce Maarif Nezareti’ne sonra Ticaret Nezareti-ne tayin edilir. Bu görevleri sırasında Sultan Abdülhamit’in güvenini kazanan Münif Pa-şa’ya 1880’de vezirlik payesi verilir. Aynı yıl nezaretteki görevine son verilen Paşa, dört yıl sonra yeniden Maarif Nazırı olarak gö-revlendirilecektir. Altı sene kadar bu görevde kaldıktan sonra 1891’de azledilir ve uzunca bir süre yeniden görevlendirilmeyi bekler. Bu bekleyiş sırasında zaman zaman Sultan Abdülhamit, kendisini saraya çağırarak bazı

(3)

konularda fikrini almaktadır. Yine böyle bir gün Münif Paşa’nın Ermeniler hakkında söy-ledikleri sultanı kızdırır ve olaydan birkaç ay sonra 1895’te Paşa, yeniden Tahran Sefare-ti’ne gönderilir. Tahran’dan kızının hastalığını gerekçe göstererek defalarca dönme talebinde bulunmasına rağmen bu isteği ancak üç yıl sonra yerine getirilir. Bu arada kızını kaybeden Paşa, İstanbul’a dönünce evine kapanır ve yıllarca hastalıklarla mücadele ettikten sonra 1910’da vefat eder.

“Eserleri” başlıklı bölümden öğrendiğimize göre Münif Paşa’nın eserlerinin listesini en doğru şekilde veren Bursalı Mehmet Tahir’in Osmanlı Müellifleri’dir. Bu listeye göre Pa-şa’nın beşi matbu olmak üzere toplam yirmi yedi eseri vardır. Kayahan Özgül de bu bö-lümde Münif Paşa’nın Muhâverât-ı Hikemiye, Dâstân-ı Âl-i Osman, Medhal-i İlm-i Hukuk gibi basılmış olan telif ve tercüme eserleriyle defterlerde kalmış olan eserlerinin kapsam ve mahiyeti hakkında bilgi vermektedir. İkinci bölüm olan “Faaliyetleri” kısmı beş alt başlıktan oluşmaktadır. İlk başlık Cemiyyet-i İlmiyye-i Osmâniyye’dir. Bu bölümde kendi-sinden bekleneni veremediği için Encümen-i Daniş’in yerine kurulan Cemiyyet-i İlmiyye-i Osmâniyye’nin “reis kaymakam-ı evveli” olan Münif Efendi’nin ve diğer üyelerin burada-ki çalışmalarından bahsedilmiştir. Cemiyet, Mecmûa-i Fünûn adıyla ilk Türkçe mecmuayı yayınlar, halka açık dersler verir, kütüphane ve kıraathane kurar. Mecmûa-i Fünun’daki yazıların büyük çoğunluğu İngilizce kaynak-lardan tercüme edildiği için dergi, yeni bir bilgi ortaya koymamakla beraber okuyucuları aydınlatmada önemli bir rol oynamıştır. Dergi-nin başyazarı Münif Paşa, halkı hem Batı’daki gelişmelerden hem de Osmanlı Devleti’nde olanlardan herkesin anlayabileceği bir dille haberdar etmeyi amaçlar. Bu doğrultuda ta-rih, politika, jeoloji, edebiyat ve felsefe gibi alanlarda yazılar yazar. Önce maddî güçlükler,

sonra da yazarların meşguliyeti ve kolera sal-gını gerekçe gösterilerek dergi iki kez kapatı-lınca Münif Paşa, Mecmûa-i Fünun’u, bütün yazılarını kendisi yazarak Mecmua adıyla çı-karır. İlk sayıda yer alan “Bir Yıldız Böceği ile Bir Yolcu” hikâyesi, derginin saraya jurnallen-mesine neden olur. Hikâyede; yolunu şaşırmış bir yolcunun, eli fenerli bir adam zannettiği yıldız böceğinin peşinden gitmesi ve sonunda bataklığa saplanışı anlatılır. Yıldız böceğinin Yıldız Sarayı’nda oturan Sultan Abdülhamit, yolcunun da halk olduğu iması sarayı rahatsız etmiş ve dergi kapatılmıştır.

Batılı anlamda kütüphaneciliği Osmanlı Dev-leti’nde başlatmış olan cemiyet, daha fazla insana ulaşabilmek için hem yerli hem de ya-bancı pek çok gazete ve dergiye abone olarak bir de kıraathane kurar.

İkinci alt başlık ise “Osmanlı Harflerinin Islahı ve Mirza Fethali Ahund-zade” adını taşımaktadır. Ahund-zade’nin Arap alfabe-sinin kaldırılarak Latin alfabesine geçilmesi yolundaki teklifini 1854’te Bâbıâli’ye gönder-diği sıralarda Osmanlı Devleti’nde de okuma yazmayı kolaylaştırmak adına Keçeci-zade Mehmet Fuat Paşa’nın yeni işaretler üzerine çalıştığını görürüz. Fuat Paşa’nın işaretleri, özellikle yabancı kelimelerin okunuşundaki yanlışlıkları önlemek için sözlüklerde kulla-nılmaya başlanırken Ahund-zade’nin o dönem için son derece radikal olan teklifine hiçbir ce-vap verilmemiştir. Münif Efendi de alfabeyle ilgili bazı düzenlemeler yapılması gerektiğini düşünmüş ve bu konuyla ilgili olarak 1862’de cemiyette bir konuşma yapmıştır. Bu konuş-mayı Özgül, şu şekilde değerlendirir:

“Münif Efendi Arap alfabesinin hare-kesiz yazılması halinde doğan okuma ve anlama güçlüklerinden şikâyetçidir. Hâlbuki Latin alfabesinin kullanıldığı Avrupa’da hem bu zorluklar yaşanmaz, hem de okuyup yazmayı öğrenmek çok kolaydır. Arap alfabesini ıslah için iki

(4)

yol vardır; ya harekelerin geliştirilmesi suretiyle yeni işaretler bulunmalı, ya da harflerin hiçbirisi bitiştirilmemelidir.” (s. 101)

Rusya hükümetinin İstanbul’a gitmesine an-cak 1863’te izin verdiği Ahund-zade, alfabe konusunda on yıl öncekine göre daha ılımlı bir yol izlemiş ve harflerin noktalarını kaldır-mak, sesli harflerin tamamını göstermek, yeni işaretler bulmak gibi önerilerde bulunmuştur. Bunlar Cemiyyet-i İlmiyye-i Osmâniyye’de görüşülmüş, teoride doğruluğu kabul edilmiş ancak uygulaması zor olacağı için hayata ge-çirilememiştir.

“Tercüme Faaliyetleri” adını taşıyan üçüncü alt başlıkta Münif Paşa’nın Arapça ve Fars-çanın yanı sıra Fransızca, Almanca, İngilizce ve eski Yunanca bildiğini ve son yıllarında da Çince çalışmaya başladığını öğreniriz. Münif Paşa, Fransızcadan özellikle Fénelon, Fonte-nelle ve Voltaire’in diyaloglarından oluşan Muhâverât-ı Hikemiyye gibi felsefeye dair eserleri çevirmiştir. Muhâverât-ı Hikemiyye, aynı zamanda eserin aslına sadık kalınarak yapılan ilk tercüme olması bakımından da önemlidir. Fransız edebiyatını yakından takip eden Münif Paşa, Victor Hugo’nun Sefiller’i yayımlamasından birkaç ay sonra eseri özet-leyerek Ruzname-i Ceride-i Havadis’te tefrika etmiştir. Alman şairi Heinrich Heine’den de şiirler çevirmiştir. Protestan yapılmak istenen Ermeniler için hazırlanan Ermeni harfli Türkçe İncil’i tashih etmesiyle ve Voltaire’den yaptığı çevirilerle üzerine yapıştırılan “gavur” sıfatını Karl Marx’ın fikirlerinin etkisinde kalmış olan Heine’den çeviri yapmasıyla iyice pekiştirmiş-tir. İngiltere Tarihi çevirisi kanıt gösterilerek Paşa’nın İngilizceyi de iyi bildiği iddia edilir, ancak Paşa’nın eseri İngilizceden mi yoksa Fransızcadan mı çevirdiği kesin olarak belli değildir. Bununla birlikte İngilizceyi yeni öğ-renen birinin seviyesine uygun, basit bir şiir çevirisi vardır.

İkinci bölümün dördüncü alt başlığı olan “Eği-tim Faaliyetleri”nde Paşa’nın özellikle Maa-rif Nezareti’ndeki görevleri sırasında eğitime yaptığı katkılardan bahsedilmiştir. Onun bu dönemde yaptığı işlerden belki de en önem-lisi İstanbul’daki vakıf kütüphanelerinin ka-taloglarını hazırlatmasıdır. Ayrıca yeni usulde eğitim veren Selanikli Abdi Kâmil Efendi’nin kız çocukları için bir okul açmasına izin ve-rir ki bu, kızlar için açılan okulların ilkidir. Başlangıçta bu okullara kayıt çok az olurken Paşa’nın bu okulları desteklemesiyle öğrenci sayısı kısa sürede artar. Yine kızlar için dil, müzik, resim, el işi gibi derslerin verildiği Mekteb-i Âli’nin kurulmasını sağlar. İleri görüşlü bir aydın olan Münif Paşa, ar-keoloji müzesine ihtiyaç olduğunu fark etmiş ve bu yolda Müze-i Hümâyûn’u açmış, hatta onun yeterli gelmeyeceğini düşünerek ek bina yapılmasını da sağlamıştır. Dârülmuallimât’ta yetişen öğretmen adaylarının müfredatlarına pedagoji derslerini eklemiştir. Güzel sanatlara da önem vererek bir dans okulu açılmasını istemiş ancak gelen itirazlar üzerine bu fikrini hayata geçirememiştir. Kısaca Münif Paşa, 1892’ye kadar Batılı tarzda modern bir eğitim anlayışının yerleşmesi için çok çalışmıştır. Ancak aynı yıl kız öğrenciler için düzenle-nen gezide bir kız öğrenciyle yakalandığına ilişkin dedikodu çıkınca Münif Paşa, eğitim sahasından tamamen uzaklaşır.

İkinci bölümün son alt başlığı “Basın ve Ba-sım Faaliyetleri” adını taşır. Halkın eğitimi için basını önemli bir araç olarak gören Münif Paşa’ya göre gazete ve dergiler sadece günlük haberleri vermekle kalmamalı; sarayın aley-hinde olmamak kaydıyla politikadan, eko-nomiden ve bilimsel gelişmelerden de halkı haberdar etmelidir. Bu yüzden o, Bâbıâli’nin koyduğu yasaklara uymayan ve yöneticiler hakkında istediğini söyleyen Beyoğlu yayın-larına, onları halkın gözünde itibarsızlaştır-mak için hücum etmiştir. İlk sayısında “Şair

(5)

Evlenmesi”ni tefrika eden Tercüman-ı Ah-val’i, halkı masallarla oyaladığı gerekçesiyle eleştirir. Ayrıca, Mecmûa-i İber-i İntibah’ı ve Mirat’ı, Mecmûa-i Fünun’un taklidi olmakla suçlamıştır. Paşa’nın bu yayın organlarını eleş-tirmesinin asıl sebebi ise hükümetin aleyhinde yayın yapan gazete ve dergilerin karşısında olduğunu göstermek istemesindendir. Bununla birlikte Paşa, Genç Osmanlılara gizliden gizli-ye bir sempati de duymakta ve onların yaptığı kaçak baskılara göz yummaktadır.

“Fikirleri” başlığını taşıyan üçüncü bölümün ilk alt başlığı “Basın”dır. Bu bölümde Özgül, Münif Paşa’nın nasıl bir basın hayatı istediğini şu şekilde özetler:

“Anlaşılan odur ki, Münif Efendi düzenli olarak her gün çıkabilen, taze haberlerin yer aldığı, devletin resmi politikası hariç yorumlar yapan bir gazete istemektedir.” (s. 161)

İdeolojik görüşlerinin anlatıldığı “Siyaset” alt başlıklı bölümden öğrendiğimize göre o, devrindeki çoğu aydının aksine sarayla müspet ilişkiler geliştirmiş, sarayı kıyasıya eleştirmek yerine hem halkı hem de idarecileri memnun edecek çareler aramıştır. Bu yüzden Özgül, “Münif Paşa saraya sık sık ters düşmesine rağmen, çevresindekiler tarafından hep bir rejim muhafızı, sultanın dostu ve hocası olarak görülmüş; hatta menfaatleri dairesinde dav-ranmakla suçlanmıştır.” (s. 169) demektedir. Münif Paşa, gayrimüslimlerin askere alın-mamasına karşı çıkacak kadar Osmanlıcılık fikrini benimsemesine rağmen Ermenilerin Osmanlı aleyhindeki faaliyetlerini görünce İs-lam birliği için çalışmaya başlar. Hatta bunun için Hoca Tahsin Efendi ile birlikte İttihad-ı İslam Cemiyeti’nin kurulması için uğraşmış ancak her ikisi de “gavur” olarak tanındığı için bu çaba neticesiz kalmıştır. Münif Paşa, Osmanlı aydınları arasında yayılmaya başla-yan sosyalist fikirlere, çalışanla çalışmabaşla-yanı

eşitlediği ve Osmanlı’da büyük gelir denge-sizlikleri olmadığı için karşı çıkmıştır. Münif Paşa’nın en çok üzerinde durduğu konulardan biri olan ekonomiyi bu bölümün üçüncü alt başlığı olarak görürüz. “Bu ilim, devlet ilmidir.” diyen Paşa, ekonomiyi dev-letin bel kemiği olarak görmüş ve sık sık bu konu üzerinde durmuştur.

Üçüncü bölümün dördüncü alt başlığı “Felsefe”dir. Osmanlı Devleti’nin salahiyeti için her alanda olduğu gibi felsefede de iler-lemenin aşama aşama değil de birden olması gerektiğine inanan pek çok aydının aksine Münif Paşa, önce felsefenin temellerinin atılması gerektiğine inanmış ve bu yolda da Muhâverât-ı Hikemiyye’yi yazmıştır. Ayrıca Mecmûa-i Fünun’da Yunan filozoflarını ta-nıttığı “Tarih-i Hükema-yı Yunan” başlıklı tercümesini tefrika eder.

Bu bölümün beşinci alt başlığı ise “Eğitim”dir. Daha önceki bölümlerde de değinildiği gibi Münif Paşa, hem kızların hem de erkeklerin eğitilmesinin devletin ilerlemesi için gerek-li olduğuna inanmış ve bu yolda çalışmıştır. Paşa, yedi yaşına geldiği halde çocuğunu okula yollamayan babanın cezalandırılması, okuma yazmayı daha kolay öğretecek yeni usullerin bulunması, çocukların dayakla ter-biye edilmemesi gibi bugün bile hala güncel-liğini koruyan konular üzerinde durmuştur. Bu bölümün son alt başlığı “Edebiyat ve Dil”dir. Edebiyatla iç içe olan bir aileden gelen Münif Paşa, edebiyat ve dil alanıyla ilgilendiği gibi, konakların birer mektep olma hüviyeti-ni kaybettiği günlerde, konağının kapılarını sanatçılara açarak onları himaye etmiştir. O, kendisini şair olarak görmemesine rağmen bir yönüyle klasik edebiyata bağlı, bir yönüyle de yeniliği arayan şiirler yazmıştır. Halk edebi-yatıyla da ilgilenmiş Dâstân-ı Âl-i Osman’ı hece vezniyle kaleme almıştır. Ayrıca atasöz-lerinden derleme yapmış ve nazırlığı sırasında vilayetlerde kullanılan mahalli kelimelerin

(6)

toplanmasını istemiştir. Bu kelimeler İstan-bul’a ulaşana kadar nazır değişmiş ve yeni nazır ne yazık ki gelen defterleri yaktırmıştır. Türk edebiyatının ilk günlüğü de bilinenin aksine Âli Bey’e değil Paşa’ya aittir. Edebî türlerin çoğunda eser vermesine rağmen hiç tiyatro kaleme almamıştır. O, tiyatronun eğiti-ciliğine inanmakla beraber, halkın tiyatronun büyülü dünyasına kapılıp aktüel olaylardan kopacağından endişe duymuştur. Paşa’nın dil konusundaki görüşlerini Özgül şu şekilde ifade eder:

“Paşa, Türkçede ve dolayısıyla yazma-da iki önemli özellik arar; önce sırayazma-dan okuyucuyu aydınlatabilecek sadeliği

ta-şıması, sonra da münevver okuyucuyu tatmin edecek ve zenginleştirecek bir üst dil olması.” (s. 231)

Eserlerinde de her iki özelliğin bulunmasına her zaman gayret etmiştir.

Üçüncü bölümden sonra gelen “Ekler” kıs-mında, Münif Paşa’nın şiirleri ve mektupları ile kitaplarından seçmelere yer verilmiştir. Bu kısım, Paşa’nın teorik fikirlerini, aynı zamanda uygulamaya koyduğunu görmemiz bakımından önemlidir. Ayrıca eserin sonunda yararlanılan kaynakları gösteren “Bibliyograf-ya”, “Fotoğraflar” ve “Şahıs Adları İndeksi” bulunmaktadır.

Referanslar

Benzer Belgeler

propafenone versus sotalol as an initial choice of treatment in patients with symptomatic paroxysmal atrial fibrillation (AF), according to a double-blind randomized system. In

Araflt›rmaya göre göre dansç›n›n s›çramas›n›n orta noktas›nda en yüksek konumlar›na gelen kollar› ve bacaklar›, dolay›s›yla dansç›n›n bedeninin a¤›rl›k

kesici taraf›ndan tan›n›r ve küçük RNA parçalar›na ayr›l›r RNA’lar RISC kompleksi (birli¤i) taraf›ndan toplan›r Kromozom üzerindeki “sentromer”

Atatürk Kültür Merkezi (AKM), Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarihi Kurumu için talep edilen 216 milyar liralık ödeneğin

NAFLD patients are at an increased risk of developing cardiovascular disease (CVD) since this condition is associated with a number of CVD risk factors including insulin resistance,

Background/aim: The aim of this study was to evaluate and determine the relationships (if any) among pain, depression levels, fatigue, sleep quality, and quality of life in

Milletimin münevverlerine, mensup oldukları Türk kütlesinin, zaten asırlar- danberi var olan şahsiyetini bugünün ilim, teknik ve felsefe sahasında

Filhakika XIX. asnn son çeyreği, Fransa’da bir çok cereyanlar gi­ bi pozitivist hareketin de canlı bulunduğunu, bilhassa 1870 den sonra Comte’ un Fransız