• Sonuç bulunamadı

Başlık: MODERN PSİKOLOJİNİN BAZI MESELELERİYazar(lar):ALTINTAŞ, HayraniCilt: 30 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000741 Yayın Tarihi: 1988 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: MODERN PSİKOLOJİNİN BAZI MESELELERİYazar(lar):ALTINTAŞ, HayraniCilt: 30 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000741 Yayın Tarihi: 1988 PDF"

Copied!
75
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MODERN PS.İKoLOJİNİN BAZI MESELELERİ

Doç. Dr. Hayrani ALTINTAŞ Psikoloji çok kullanılan umumi bir tabirle nefs veya ruh ilmidir. Ancak, bu tarif çok mükem.mel yapılmış bir tarif değildir. Çünkü nefs ve ruh kelimeleri farklı pek çok manalarda kullanılmaktadır. Halbuki ruhtan bahseden ilme daha ziyade metafizik denilmektedir. Öyle ise, psikolojiyi umumiyede yapıldığı şekilde, nasılolurlarsa olsunlar, zihrii olguların incelenmesi olarak tarif edebiliriz. Bu sebeple psikoloji şuurlu veya şuursuz bütün olayları inceleyen bir ilimdir. Nitekim P. Janet "Psikoloji her şeyi, ama her şeyi inceleyen, temas eden bir ilimdir", diyordu. Bu yönden ıısikoloji çok geniş kapsamlı bir ilimdir. Her yerde psikolojik olaylar vardır; bu sebeple psikoloji, içte ve dışta cereyan eden bütün insani davranışları, ve bu davranışların içteki ve dıştaki sebep-lerini araştırır, inceler. Tabii olm.ayan davranışların iyileşmeleri için tedayi yöntemleri uygular. Bunun için, psikoloji, mümkün olan pek çok insani davranışların incelenmesi ilmi ve sanatıdır, diye de tarif edilir. Bu açıdan psikolojiyi diğer beşeri ilimlerden ayıımak mümkün değildir. Zira, her ilim insanla alakalıdır.

Başlangıçtan bu güne kadar İnsan daima tabii ve iyi (normal) bir hal içinde kalmamıştır. Zaman zam.an tabiiliğin dışında veya kötü (anormal) haller de yaşanuştır. Hele zamaınmızda tabiiliğin dışllida yaşayan pek çok insan vardır. Yani İnsanlar huzur içinde değillerdir. Şairin dediği gibi,

"Afet-i gamden acep dünyada kim azadedir? Herkesin bir derdi var, mademki ademzadedir."

Bunun sebebi İnsanın kendisi ve kendini çevreleyen kiiinat hakkın-daki bilgiye tam manasıyla sahip olamayışındandır. Biz bu makalede tabii ve tabiiliğin dışında (normal ve anormal) kalan İnsani davranış-lardan bir başka ifade ile psikolojiden söz edeceğiz ..

YORGUNLUK

VE ÇÖKME

Yorgunluğu bir tehlike ziü olarak kabul etmek lazımdır. Bu zil duyuhmca, insan, bcdeni için dikkat kesilmelidir. Bedeni ve ruhi

(2)

yön-36 HAYRANİ ALTINTAŞ

den bir ihtiyaç başlamıştır. Dinlenme ve uyku en tabii ihtiyaçlardır. Faaliyetler uzun müddet devam ettiği sürece bunlar elzem hale gelirler. Uyku bir yenileştirme devresidir: çalışmalar anında beyin hücrelerinde biriken zehirli maddeler atılır ve değer kaybı telafi edilir.

Bunun için uykusuzluk gerçek bir zehirlenme ortaya çıkarır.

Beyin

hücrelerinde biriken enerji sarfedilince değer kaybına uğrayan hücrelerde zehirlenme başlar. Uyku esnasında, hücreler, kendilerini, biriken enerji ile yeniler, gıdalarla kazanılan yenileşmeden faydala-mrlar.

Bu sebeple yorgunluk, insan bedenin uyku veya dinlenme ile yenilenme, güç kazanma imkanını bulduğu, dolayısıyla da beyin hücre-lerinin zehirlenrnekten kurtulduğu tabii bir haldir. Onun için insan uyuduktan sonra, uyanınca, kendini rahatlamış ve dinlen"?-iş hisse-der. Sinir hücreleri faaliyetlerini tam yapabilmek için hayatiyetlerini yeniden kazanmalıdırlar . Yani her insanın taze bir güçle, dinç ve kuvvetli olarak ayakta olmak ihtiyacı vardır.

Günümüz insanı yorgundur. Daha sabah kalkar kalkmaz kendini bitkin hissetmektedir. Ne yataktan kalkmak istemektedir, ne de işine gitmek için şevki vardır. "Bugün iyi uy~yamadun. Kendimi iyi hisset-miyorum. "Üzerimdeki yorgunluğu atamadım", gibi sözlerle bunu dile getirmeye çalışır. Aneak böyle bir yorgunluk, normal bir yorgunluk değil, fakat anormal olmasına. rağmen, herkeste bulunan yani salgın halindeki bir yorgunluktur. Bu tür yorgunluk, bir hayat tarzı. haline gelmiştir; uyku veya dinlenme, uzun süreli

bile

olsalar, ortadan kal-dırmamaktadır. Çok iyi bilinmektedir ki, modern hayat yaşayışımızı sarsmakta, hayatımızın tabii seyrini ve ahengini bozmaktadır. Ama günümüzde, yorgunluk ahlaki hayatımızın bir parçası gibi bizi meşgul etmekte ve kötü sonuçlara yol açmaktadır. Yorgunluk, kuvvetten düş-meye, kuvvetten düşın!ı bir şeye aşırı düşkünlüğe, bu aşırı düşkünlük, bitkinliğe, bitkinlik çökmeye; can sİkıntısı ve çarpınmaya, çökme, enerji eksikliğine, çeşitli olaylar karşısında zayıflığa ve geri çekilmeye; can sıkıntısı ise yalancı bir enerji ve fazla etkinliğe ve nihayet saldır-ganlığa yol açmaktadır. Çöküntü, isteksizlik, güçsüzlük, önemsememek, ayıplama ve eezalandırma duruınun yaratıcısı olarak görülürken, can-sıkıntısı veya çalkantı ise büyük bir istek ve kuvvet gelişmesine, yorul-mamaya, hayranlığa ve mükafatlandırılmaya sebep olarak tefsir edil-mektedir. Bu nasıl bir haldU? Bir kimse horgörülmüş olabilir, çünkü yorgundur; bir başka kimse imrenilmiş ve mükafatlandırılınış olabilir, çünkü o tükenmiştir; saçma bir şey. Nasıloluyor yakından görelim:

(3)

MODERN PSİKOLOJİNİN BAZI MESELELERİ 37

Zamanımız çok fazla çalışma devridir; hunun için insan yorgun-luğa karşı durmakta, onu önemsememektedir. Çok çalışmak, mükMat almak, her şeye karşı ve her yönde istekli olmak, dolayısıyala saldırgan olmak, günümüz insanın özellikleri haline gelmiştil". Aşağıdaki sözler sık sık duyulan ifadelerdir: "Bu kadar sakin olması heni sinirlendiriyor". "H~yret! Hiç hir şey yapmıyor". "Sinirleri yokmuş gibi davranması beni kızdırıyor". Ve zamanımız insanının ağzından düşürmediği sözler de şunlardır: "-Haydi haydi, yorgunluk ne demek, huna vaktin yok". "-Yorgun musun, nc demek, bir parça gayret etsen her şey hallolur". "-Benim için yorgunluk diye bir şey yoktur, hep çalışırırn". "- Yorgıı-num diyenleri anlamıyorum, insan çalışmasını bilirse yorulmaz, doğrusu ayıplıyorum, biraz kuvvet ycter" . "-Kendini yorgun ve bitkin hisse-diyorsun öyle mi? Biraz gayret göster, çabala, bak nasıl başaracaksın". "-Niçin bu kadar bitkinsin, biraz istekli olsan sonuca varırsın".

Kendini gerçektcn yorgun hisseden hir kimse, bu saçma sözler karşısında ne yapar?

Hor görülmekten ve ayıplanmaktan korkar, helini doğrultuı;, ça-lışmaya devam eder. Daha ötelere ulaşmak için çabalar. Kendisine, bu yorgunluktan kıutularak onun ötesine geçme imkfınını verecek fırsatları kollar. Kuvvet üstüne kuvvet sarfederek bu yorgunluğun üstünden gelmek ister. Yorgun olması sebebiyle kuvvet sarfctmesi bu şahıs için bir hayali zor ve yort.leu olur. Bu hal, güçsüz kalan kasıarını sarmak suretiyle onları tekrar kullanmaya benzer . Ve yorgun kimse inatla çalışır, ısrar eder, delicesine işe sarılır. Nihayet çok-büyük bir yor-gunluğa ve bitkinliğe düşer.

Normal bir insan şu tarz hir davranış içindedir: Önce tabii bir hayat seyri içindedir; fakat bu seyir devamlı değildir. O, yorgunluk vc dinienlerne gibi iki kutup arasında dalgalanır durur. Çalışır, yorulur, dinlenir, tekrar başlar ve çalışır ... böylece dcvam eder. Yani davranış-larında bir yükselme, sonra azalma sonra dinlenme, sonra tekrar yük. sdmeye başlama ve yükselme vs.. En azla en yüksek, müsbetle menfi, olumlu ile olumsuz arasında dalgalanır.

a) İnsan acele etmeksizin çalışır. Çalışmak insanın tahiatında var-dır. Bu çalışma bedeni, zihni ve sözlü olabilir,

b) Bu çalışma insanda yorgunluk adı verilen tabii bir hissi meydana çıkarır,

c) Faaliyet yavaşlar, nihayet durur. İnsan tanı bir rahatlık içinde dinlenir ,

i

(4)

38 HAYRANİ ALTINTAŞ

d) Gücünü yeniden kazanır, ve tekrar çalışmaya başlar.

Öyle ise, tabii (normal) insan çalışmadan dinlenmeye, ve dinlen-meden çalışmaya geçer. Bu ikisinin arasında yorgunluk bulunur.

Haıımki yorgunluğundan dolayı ayıplanacağına inanan kişi, a) Kötü çalışır, çünkü yorgundur,

b) Daha fazla yorulur,

c) Bu fazla yorgunluğu kalıul etmez, çalışmaya devam eder, d) Çok daha fazla yorulur,

e) Onu da kabüle yanaşmaz, nihayet hitkinlik hali ortaya çıkar. Bitkinlikten hemen sonra iki önemli hal haşgösterir:

1- Çökme,

2-

Çarpınma veya Endişe.

Bazan hiri, hazan diğeri kendini gösterir. çarpıntısız çökme ol. madığı gibi, çökmcsiz çarpıntı da olmaz. Esasen bu hal çökmüş bir kimsenin hususiyetidir; o kimse bu iki hal arasında iner çıkar. Normal (tabii) bir kararsızlık hali içinde iken çıldırmış gibi aşırılıkla:r arasında gider gelir.

Bitkin bir insan, tabii olarak yorulmuş bir insanın karikatürü gibidir. İnsanda, kuvvet yönünden düşüşler derinleşince çöküntü belirir; kuvvet sarf) mühalağalı Lir tarzda artar ve çarpıntı haline gelir. Yani şöyle,

konunun kuralı: - insan çalışır, - yorulur, - dinlenir,

- yeniden çalışmaya koyulur. Ve bunlar çırpınır, endişelenir,

hitkinleşir, artık diıılenemez,

çırpınır ve sonra çöker vs., haline döner.

Bu hal, aralıksız süren ve sonu gelmeyen tahammülsüz bir zincir gibi devam eder gider. Çünkü bitkinlik hir zehir gihidir; bir taraftan uyu-şukluğu (çökmeyi), diğer taraftan da tahriki (çarpınmayı) teşvik eder. Güçtcn düşme veya çökme halinde faaliyet son derecede azalır. yorgunluk ve uykusuzluktan yakınır. Çoğunlukla zayıflama görülür,

(5)

MODERN PSİKOLOJINİN BAZI MESELELERİ 39

zira sindirim faaliyetleri bozulmuştur. Görme zayıflığı, kalb çarpıntıları yanında yorgunluktan doğan titremeler de ortaya çıkabilir. Çüçten düşme veya çökmede, hareket etme yetersizliği yüzünden otam.atik olarak davranış zorlıığu müşahede edilir, Tabii meşgaleleri rahatça üslenme konusunda, meveut enerji yeterli değildir. Küçük, zararsız hir iş, güçten düşmüş kimse için, dağ gibi ağır hale gelir.

Sinir sistemi imkan vermediği içinçökm.üş kimse, güç vc kuvvet isteyen faaliyetler karşısında geriler.

Bütün bunlar tamamen bedenle ilgili gelişmelerdir.

Güçten düşmüş bir kimsenin bu tür davranışlarmı etrafm da bulunanlar nasıl değerlendirir? Etrafı onun kuvvetsiz düştüğünü ileri sürer. Bu doğrudur. Fakat Imrada hatalı bir değerlendirmeye düşülür. İnsanın kendi enerjisinin hakimi olduğuna ve istediği zaman onu ortaya çıkardığına inanılır. Bu, t:ıJIl.amen hatalı bir düşüncedir. Etrafı, güçten düşmüş kimsenin kuvvetinin olmadığını çünkü isteğinin bulun-madığmı şöyler. Bu, daha iyi bir değerlendirmedir. Hatta şöyle dcni-lir: güçsüz düşen insan, kendinde istek bulunmamasından mes'uldür. Fakat bilmezler ki, tabii bir istek halinin bulunması sağlık ve dcnge meselelesidir. Öyle ise istek sahibi olmak yerine, isteği ortaya çıkaracak beden ve sinir sağlığına sahip olmak tavsiye edilmelidir.

İstekli olmak, çok basit bir ifade ilc rahat olınak demektir. Yetersiz bir halde olmak, çökmüş kimseye doğru dürüst hareket etmek imkanını vermez. Tabii (normal) bir kimse için çok küçük olan basit bir çaba, çökmüş bir kimse için korkunç bir şeydir. Bu sebeple çökmüş kimse, yetersizliğini yenebilmek için durmadan kuvvet sarfeder; çünkü acı çekeı., çünkü ayıplanmaktan korkar. Buna rağmen her türlü güeü de reddeder. Bu kimse, daima korkak, maneviyat yönünden zayıf ve ödlek olarak suçlanır. Kendisine karşı anlayışlı davranılmadığından şikayetçi ve çökmüş kimse, daima eksik görülür. Hiç kimse anlamaz ki, çökmüş kimse, kendi isteğiyle böyle davranmaz, fakat böyle davran-maya, tereddüt etmeye, hatta gerilerneye sebep olan, onun içinde bu-lunduğu haldir.

Bunun sonucu olarak çökmüş kimse ayıplanır ve cezalandırılır. Kendini çeviren insanlar onun hakkında. hüküm verirler ve onu ayıp-larlar; çünkü onlara göre, çökmüş kimse .çökütüsünü kendi istcmiştir.

BİTKİNLİK ve ÇÖKME

Çok yorulmuş ve adeta kuvvetten düşmek üzere olan bir kimeye ıHinıa, ya sakinleştiriei veya kuvvctlendirici şeyler tavsiye edilir.

(6)

Sinir-40 HAYRANİ ALTINTAŞ

lerikuvvetlendiren ilaçlar, şuruplar, dinlenme tavsiyeleri, eğlenceler, seyahatler, hatta gerekli ise yalnız kalma, başını dinleme ve ruhi te-daviler. Halbuki bedende ortaya çıkan hastalıkları mesela ülser veya şeker hastalığını hekimler büyük bir ihtimamla tedavi ederler.

Kuvvetten düşme veya çökme, asabi veya psikolojik tansiyonun alçalması demektir. Onun için çökme çok umumi bir tabirdir. Bir sıra devam ed,en halleri kapsayan bir kavramdır. Bu haller, sırası gelince kendi özel durumlarını ifade eden adlar alırlar: asteni veya kuvvetten düşme, nörasteni veya sinir zayıflaması, psikasteni veya zihni kabiliyetıerin noksanlaşması şeklinde görülen akıl hastalığı, musaHat fikir, şizofreni veya zihin ahenksizliği iIt~ beliren akıl hastalığı, ve nihayet deliliğe kadar varan akıl hastalıkları, en basitten en tehlikelisine kadar. Güçten düşme veya çökme hastalığının belirtileri duruma göre çoğalır. Çöküşün sebebi tamamen fiziki olabildiği gibi, buna psikolojik fenomenler de eklenebilir.

Bazı kereler, ~adınlarda, aybaşı hallerinin kesilmesi de çökmenin fiziki sebebi olarak gözükebilir. Fakat her aybaşı halinden kesilmenin çökmenin sebebi olduğu sonucunu çıkarmamak gerekir. Çünkü çök-menin meydana gelmesinde önem,li olan hastalığı hazırlayan sahadır. Bu hazırlayıcı, hipertansiyon ye şeker hastalığınd~ olduğu gibi, bedeni olduğu gibi psikolojik de olabilir. Bu durumda, aybaşı halinin kesilmesi elektrik düğmesi gibi hizmet eder, daha önceden mevcut ve durgunluk halinde olan bir halin ortaya çıkmasın\ kolaylaştırır. Tıpkı bunun gibi, çökmenin sebebi psikolojik, ailevi, ve dini olabilir; hatta uzun süren bir cansıkıntısı, şüphe, endişe ve- korku sonucunda da gözükebilir. Çünkii bunlar bitkinlikle kendini gösteren bir sinir zayıflığının sebebi' olurlar.

Çöken bir insan, bu çöküntünün farkındadır, üzgün ve uyuşuk görünür. Bedeni infiiıHeri en aza inmiştir. Hareket yönünden çok cimridiı; çünkü en küçük bir hareket onu yorar. Ekseriyetle uykusuzluk hali müşahede edilir. Zayıflama da önemli bir belirti olarak kendini gösterir. Yorgunluktan doğan titremeler yanında, başarıları, yüksek tansiyon, şiddetli yorgunluk hissi, devamlı yorgun olduğuna dair musaHat fikir, herhangi bir konu üzerine dikkatini teksif edememe, kararsızlık, tereddüt, sebepsiz üzüntü, garip alışkanlıklar, vesvese, beyin ve boyun ağrıları ilc görme zorlu ğu bilinen belirtilerdir. Bun-lara iıaveten, iradesizlik, içkararması ve hüzün, nihayet deli olmak korkusu sık sık rasnanan durumlardır.

(7)

MODERN PSiKOLOJİNiN BAZI MESELELERI

İriidesizlik:

41

Bu hastalığa tutulan kimse her şeyi yapahileceğini ancak kendi-sinden bir şeyi istemekten m~af tutulmasını ister. Hakikaten, çökmüş kimse için "istemek" çok büyük hiı yüktür. Fakat. bu yetersizlik hissi, kendini düşünceden fiile geçerken gösterir. Hasta şu vcya bu işleri yap-mak ister, bu istek büyük bir şeydir; ancak bu arzunun gerçeklcşmesi ölü kelimelerde kalır. İstek harekete geçmez, durgunluk onu alıp gö-türür. Sonra bir başka istek gelir, sonra bir başkası, ama hiç biri ger-çekleşmez. İstek düşünceyi gerçekleştirmek için bir adım hile atmaz. Pek çok parçalara ayrılmış bir istek mimzarası kaışısında bulunulur. Fakat hu parçalardan her hiri hareketi gerçekleştirme hususunda yetersiz olarak bulunur~ar.

İradesizliğin hafif olınası da muhtemeldir. Bu durumda, fiil istek tarafından gerçekleştirilebilir. Fakat faaliyet yavaş, yorucu ve insanı bitiren kuvvetlerle tamamlanır. "Üstelik işin zamanı da yoktur. Zeka genişliği yoktur, hataları vardır; aynı şekilde sebatı da yoktur, direnme gücünü kaybetmiştir. İradesizlik hastalığına hafif şekilde tutulmuş insan, bir işi uzun müddet devam ettirmek gücünden yoksun olduğu için çok ufak işler yapabilir.

Bu hastalığın çok ciddi bir hal alması halinde, en küçük işler bile yapılması imkansız bir fiil haline gelir. Faaliyetler büsbütün bir kenara itilir. Onlar artık şöyle söylerler:

"Tozları bile alamıyorum, halhuki onları almak istiyorum, çünkü tozları alınadığım için kocamdan utanıyorum, aslında o beni anlıyor, fakat ne yapayım, güçsüzüm, bir bez alıp etrafın tozunu almak bana çok zor geliyor . Yemek yapmak istiyoruın, ama onu hile canım iste-miyor, düşüncelerinı parça parça. Her şey böyle birikiyor, onları yap-mak istiyorum, bu sefer de işler çoğalmış oluyor, bırakıyorum. Hiç gücüm, kuvyetim ve cesaretim kalmadı. Saçımı taramaya bile üşeni-yorum, ne yapacağımı bilemiyorum, ölmekten korkuyorum."

Kendini gücsüz hissetme, bir iş yapamama, ve kendinin hasta ol-duğuna inanma halleri devam eder, gider. Kişinin kendine güveni kalmaz. Küçük işler peşinde koşar durur, ama onları bile yapamaz.

Bunlar tabii (normal) çökme (depresyon) halleridir. Çok ciddi hallerde hiç bir faaliyet yoktur. Çöken kişi kendini yatağa atar, kendisini saran ve ona büyük eziyet veren pek çok psikolojik hisiçinde hareket-siz kalır. Niçin? Çünkü, çökme halinde, şuur ve duyularla alınan her

(8)

42 HA YRANI ALTINTAŞ

şey, yani bütün fenomenler, hasta tarafından şuurlu olarak hissedilir. Bunlar da ona acı verir.

Böylece, hasta çevTesinin karşısında Im isteksizliğinin şuurunda olarak bulunur. Bunu kimi anlar, kimi anlamaz. Anlamayanlar çoğu n-luktadır; bunun için onu teınhdlikle suçlarıar.

Bu hal nasıl tedtıvi edilebilir? İradesizlik çökme halinin belirtisi-dir. Çökme halinden kurtulunca iradesizlik te kaybolur. Şunu unut-mamak liIzımdır, tembel bir kimse yoktur, fakat hasta bir kimse vardır. Gerçek olan budur. İnsanın tabiatında isternek ve çalışmak vardır. Sinir si,.;temleri otomatik olarak çalışır ve kaslar harekete geçer. Bunun için ikisinin veya ikisinden birinin iyi olması laZİmdır. Eğer bir kimse teınbelse (çocuk veya yetişkin olsun) hemen bunun sebebi aranma-lıdır. Bu tembellik, lwdenı veya ruhi veyahut da çeşitli durumlardan kaynaklanan psikolojik bir acının Yeya sıkıntının belirtisidir. Bir şeyler yapma isteği verilirse tembellik ortadan kalkacak ve çalışma geri ge-lecektir.

ıç

KARARMAsı

(MELA~KOLİ)

VEYA HÜZÜN

Bu hal derİıı ye devamlı üzüntüden ibarettir. Kötümserlik her şeyi her yandan kaplar, Fe1"llin bütün hareketleri bıkkmlık eseri olarak gözükür; dudaklar konuşmaz, alın kırışıklıklardan sanki oyulmuş. gi-bidir, sesi çoğu defa işitilmez haldedir. Her şeyeleme vesile olur; en basit olaylar en kötü şekilde tecelli eder, hatta en güzel anlar bile üzül-mek için bahiine olur; hasta korkunç bil' şekilde iyi şeyIerde kötülükler hulur,

Yaşama zevki hüzünlü kimsenin ilk infialidİı'. Onun için, her şeye ilgisizdir, hatta kendi acısına hile. Hcl' sabah, yeni başlayan bir üzüntü kaynağıdır; yokolmak onun en büyük isteğidir. İr£idesizlik ve güçsüzlük şüphesiz her yanını kaplanuştır, en helirgin hususiyeti aldırışsız ve ilgisiz oluşudur. Daha bil' sürü psikolojik fenomenler buna ('klenir: hel' şeyonun için önemsiz olduğundan hüzünlü kimse bu kayıtsızlıktan kendini kusurlu giirür. HüzünIii kimse veya melankolik, diiima kendine musallat olmuş yakışıksız fikirlerle doludur. Sık sık kendini vicdan azab! ve suçlulukla mahkum edcr. Bu hastalığa tutulan ferd, kendini dur-madan en kötii şcylerle suçlar. Miinc'n şiddetli ve merhametsiz acılar çeker. Sabit ve yeknesak bir işkenceye tutulmuş gibidir. Zihnı bütün faaliyetlerini bu vicdan azabı ve suçluluk üzerine teksif etmiştir. Bun-dan başka bir şey de diişüneınez olduğu an yemek yemez, hareketsiz

(9)

MODERN PStKOlOJİNtN BAZI MESELELERI

kalır. Fedde organik bozukluklar görülmeye başlar, iştahı yoktur, sindirimi hozuktur, peklik vardır. Çok ciddi hallerde yemek zorla ye-dirilir. Hasta vicdan azabıyla dolp. olduğundan bazen kendini cezalan-. dırmak ister; intihara kadar varabilecek şekilde kcndini cezalandırmaya

kalkar.

Zihni İştabsızlık:

Hüzünlü olmanın (melankolinin) bir başka şekli, özellikle kızlarda görülen çeşidi, zihni iştahsızlıktır. Nitekin~, hazı genç kızlar, onbeş ila yirmi yaşları arasında, herhangi bir sebep göstermeksizin yemeklerini azaltırlar. Yememe konusundaki inatları iyice yerleşmiştir. Yuınuşa-tıcı her şeyi kötüye kullanırlar ve kendilerine verilen besinleri gizlice kusarak dışarı atarlar. Kötü heslenme gitgide kendini gösterir ve önemli hir zayıflama ınüşahede edilir. Bazı hallerde ölüm arzu edilen bir sonuç olur (öyle zannediliyor ki bunu hasta ister). Bu hastalığın hissi bir infial sonucu ortaya çıkması çok muhtemeldir. Bu halin bazan evli. hanımlarda da görüldüğü olur. Dört veya beş yaşlarında görülen yemek yemerne hali, yeni gelcn bir erkek veya kı:.>;kardeş c karşı duyulan kıs-kançlıktan dolayıdır. Çocuk kcndinin bir kenara itildiğinden korkar ve ebebeynlerinin dikkatini çekmek için hastalık İcad eder.

Büluğ çağına gelen genç kızlarda, hazan, şiddetli bir utanç hissi meydana gelir. Dini veya cinsi konularda daha titiz davranırlar. Bedcni yönden kendini cezalandırma da görülen haller arasındadır. Bir başka halde, büluğ hali, daha önce mevcut bazı marazi hallerin ortaya çık-masına sebep olabilir. Aynı şekilde, anne ve babaya karşı duyulan sev-ginin herhangi bir sebeple kesilmesi de bu halin saiki olabilir; bu çocuksu halolup zamanla kaybolur.

Bu gibi hallerde, ailenin durumu çok yakından incelenmeli, varsa hissi bozukluklar giderilmelidir. İlaçl~ veya ruhi yönden tedaviler ya-pılmalıdır.

Sonuç olarak, hüzün veya melankoli, zihni ve fiziki faaliyeti azal-. tır, ferdi atfılete sevkederazal-. Sessiz olma sık sık görülür. Siije bitkin

görünür, bakışlar belirsiz ve ümitsizdir. Çok ciddi hallerde, en lüzuınlu yiyeceklerin bile reddedilmesi ve intihar görülür.

Bu hastalığın çok çeşitli sebcpleri olabileceği gibi, bu arada, bit-kisel hayatı etkileyen sinir sistemi, yumurtalık ve tiroit bezi ile aHikalı bir durum da sebep olabilir. İlk sebep tamamen fizikidir, zihni durum-lar daha sonra gelir.

(10)

44

Derilme Korkusu:

HAYRANİ ALTINTAŞ

Bu korku, daha ziyade güçtüren düşme (depresyon) hastalığına tutulanlarda görülür. Bu korku bazan musallat bir fikir olarak kişiyi kaplar; acıması~, zalim ve insafsız bir musallat fikir. Bu konu ile ilgüi ne bir şeyokurlar ne de bir füim seyrederler. Güçten düşme durumuna uğrayan kimse beyninde bir boşluk hisseder, düşüncelerini bir araya toplayamaz. Fikirler ekseriyetle bulanıktır. Bu sebeple, yorgunluktan doğan musallat bir fikre kapılmış olması, ve Lu fikrin kendisini delir-teceğine inanması tabiidir. Pek çok hastanın ifadeleri bu yöndedir. Şu husus u belü.tmek yerinde olur ki, bu korkunun gerçeğe yansıyan hiç bir yönü yoktur. Güçten düşme hastalığına tutulanlarda görülen delirme korkusu, son derecede saçma lJir şeydir. Ama unutmamak gerekir ki, bu tür hastalarda en küçük bil' kelime ustalıkla yakalanır ve büyül-tulür. Hastalar meşum en basit telkine açıktır. Böyle bir kimseye delir-mekte olduğu söylense hemen inanır. Ama delirmesi için hiç bir sebep olamadığı siiylense inanmaz. Sıhhatı konusundaki endişeleri onu tama-men kaplamıştır. Organlarının, düşüncelerinin ve fikirlerinin çalışması hususunda, bir türlü atamadığı düşüncelere sahiptir. Bitkinliği onu d£ıima kendini dinlemeye, incelemeye sevkeaer; en küçük bir bozuk-luğu yanlış anlamlara çeker. Hatalar yapar, çünkü yetersizdir. Marazi düşüncenin hiç bir düşmanı yoktur, ama bir dostu vardır: güçten düş-menin (depresyonun) kendisi. Böylece, bu marazi düşünce kendi ken-dine yeşerir. Tıpkı müdafasız bir organda yayılan mikroJ} gibi.

Öyle ise güçten düşnlP hastalığına tutulan kimse neleri kafasına koymuşturda bir türlü ataınamaktadır? Beynine yerleştirdiği ve her an duyduğuna inandığı izlenimleri tekrar tekrar düşünmektedir. Bey-ninde boşluk, baş ağrıları, unutkanlık, düşüncelerini bir noktaya teksif edememe, giriştiği bir iii devam ettiremerne güçsüzlüğü gibi hususlar-dan bir türlü kurtularnamaktadır. Bu hususlar ona musallat olmuşlar, onu yiyip bitirmektedirler. Tabii şüphe ve tereddütlerde mübalağa eden manüeri vardır; durmayan ve tekrar tekrar aklını meşgul eden hususlar hep aynidir. Ama bu hususlar hiç bir zaman insanı deliliğe götürmez.

Güçten Düşmenin Sehepleri:

Güçten düşme çok umumi bir deyimdir. Kuvvetten düşürücü veya çökertici haller arasında müşterek belirtiler vardır. Onun için her hal özel bir haldir; bu sebeple hastanın incelenmesi çok dikkatli yapılmalı-lıdır. Pek çok farklı sebeplerin asahi tansiyonu alçalttığına inanılır. Bununla birlikte, başlıca sebeplerden biri asabi ve zihnı bitkinliğin

(11)

MODERN PSİKOLOJİNİN BAZI MESELELERİ 45

sebebi olarak kalır. Bu halde, depresyonun sebebini aramak, bitkin-liğin sebebini buldurur. Bitkinliğin sebebi nedir? Psikologlar, bitkin- . liğin sebebi, insam bitkin yapan dayranışlardır, derler. O zaman şu soru sorulur: Öyle İse insanı bİtkin kılan davranışlar nelerdir? Ve niçin insanı bitkinleştirmektedirler? Bu hususta ilk akla gelen, aşın dere-cede çalışmadan ötürü meydana gelen bitkinlik yani sürmenajdır.

Öyle ise sürmenaj veya aşırı derecede çalışmadan meydana gelen' bitkinlik nedir? Bu konuda akla hemen bazı talebeler gelir. Sigara dumanları arasında sabahın saat iki veya üçlerine kadar çalışan ve İmtihanlarında muvaffak olmak için aşırı gayret gösteren talebeler. çay veya kahve, yamnda sigara ile yorucu bir gece çalışması. Bunun sonun-da zihni çöküntü meydana gelebilir mi ? Veya niçin bazı talebcler bu zihni çöküntüye maruz kalırlarda bazılanna hiç bir şeyolmaz? Bu imtihana çalışma hazırlıkları mn bazı- zihni ve ahlaki hislerle kanştı-ğım düşünelim. Hazırlandığı bu imtihamn kendisi için son bir şans olduğunu varsayalım. Muvaffak olamama sıkıntısı İçiiıde çalışsın; bu sıkıntı korkudan İleri gelir. Mesala babasından korkmak, mesleki haya-tının geleceğinden kormak, veya ayıplanmaktan, hor görülmekten korkmak gibi. Bunun İçin, çok çalışma sonunda meydana gelen zilınl bitkinliğin (veya sürmenajın) ortaya çıkışında bitkinliği kuvvetlendiren hissi unsurların büyük tesiri olduğ~ muhakkaktır. Bu sebepledir ki, aşırı derecede çalışmadan ötürü meydana gelen zilmi çöküntü şahıslara göre değişmektedir. Enerji sarfiyatının imkanlan aşması halinde, bu zihni çöküntü veya sürmenaj vardır. Bir organı, mesela beyni haksızca yormak onun gücünü azaltmaktır. Bedeni veya zihni aşırı çalıştırmak, seımayeyi saçıp savurmaktadır. Yorgunluk hissi, yaklaşan kötü durum-ların en önemli işaretidir. Bu hissi aşmak, bitkinliğe düşme tehlikesini yaklaştırır. BitkinIik, tedavi edilebilir bir hal olsa bile bitkinliktir. Fakat bu bitkinIik, uzun zaman devam eder ve sık sık tekrar ederse çöküntüye doğru yaklaşılıyor demektir. Uyku ve yemek gibi büyük tamireiler yetersiz olmaya başlayınca, aşın çalışma sonucu zihni çöküntü veya sürmenaj kendini gösterir. Böylece sürmenajın her zaman kul-landığımız güçlerle a~akalı olduğu aşikardır.

Bu hal, zihnl ve bedenl kuvvetleri aşırı derecede kullanmaktan yani manen ve maddeten kendi imkanlarım aşmaktan, k~zandığından fazla sarfiyatta bulunmaktan ileri gelir. Yorgunluğun beyin hücreleri-nin zehiılenmesini bildiren bir işaret olduğunu unutmamak lazımdır. O halde bu bitkinlik hali, koruyucu açıdan dikkate alınmalıdır. Her insan kendi öz kuvvet ve imkanlarını bilmelidir.

(12)

46 HAYRANİ ALTINTAŞ

İnsanı bitkinliğe düşüren bir faaliyetten hemen sonra güçten düşme. (depresyon) halinin başladığını düşünmemek lazımdır. Bu, çok nadiren meydana gelen bir durumdur. Çünkü, bütün psikologlar ve hekimler bilirler ki, güçten düşme hali peşipeşine gelen uzun yorgunlukların neticesinde ve uzun bir zaman sonra kendini gösterir.

Kendisini aşırı derecede kullanmaktan dolayı bedeni yönden bit-kinliğe düşmek, çok sık raslanan bir durum değildir; ama zihni bitkin-lik veya sürmenaj -özellikle talebelerde- çok sık raslanan bir haldir. Zihni faaliyetleri teksifl bir surette yapmak yerine ölçülü bir şekilde gerçekleştirmek ve zaınan zaman zihni dinlendirmek en iyi yoldur. Eğlenmek, spor yapmak, zihni boş bırakmak önleyici faaliyetlerdir. Hissi ve zihni bitkinlikler çok tehlikeli sonuçlar verebilir. Sahit fikirler, zihne musallat olan düşünceler beyni devamlı yorarlar. "Tasaları, üzüntüleri, endişeleri, zihnini karartan düşünceleri bir kenara at; güzel şeyler düşün, zihne;" serbest ol", demek iyi v~ güzel bir tavsiyedir, fakat bütün bunlar yetersizliğin sonucudur. İnsan kendi isteğiyle sabit fikirleri k:abul etmez, musallat düşüncelerin beynini oymasını istemez. Bunun için, ilk önce bu fikirlerin toplandığı yeri ve sebepleri bul-mak gerekir. Bu psikolojinin görevidir.

Öyle ise insanın güeünü bitin~n faaliyetler nelerdir? İnsan dav-ranışIarını sınıflamak boşuna bir iştir. Aneak, bir şey kesindir: insamn yaptığı her çaba bir ortama kendini alıştıırnak, uygun hale getirmek 'gayesini taşır . Ya hayatın yeni bir cephesine yönelinir veya yeni bir hayat düzeni kurulur (evlenilir). Hayatın bu yeni cephesine girerken bir sıra zorluklarla karşılaşılll', önemli m.iktarda da enerji sarfedilir. Fert her zaman kendini tükedip bitireeek faaliyetleri önceden hissetmez. Bunlar-dan bir kısmı şuuraltında bulunurlar. Şuuraltına ait olsun veya olmasın, bu faaliyetlerin yıkıeılığı hiç de az değildir. Psikologlar veya ruh hekim-leri, insanı bitkin kılan ve güçten düşüren unsurlar arasında aile orta-mının en müsaat kaynak olduğuna kanidirIer. Eğitim konusu çok ciddi olarak burada roloynar. Bazı gençler, kendilerinde, hiç duyul-mamış zorluklar hissederler; bu zorluklardan her biri, hissi ve ahlaki özelliktedir. Aile hayatı bütün bir ömür devam eden karşılıklı uyuşma meselesidir. Çeşitli mizaçtaki insanlar bir arada bulunurlar; bu insan- . lar yumuşak ve anlayışlı bir uyuşma gerektirirler. Hiç beklenmeyen aksilikler, zıtlıklar ve uyuşmazlıklar ortaya çıkabilir. Eğer bu anlaş-mazlıklar hemen hallediliyorsa o zaman hiç bir mesele yoktur ve her şey güzel gider; bu, ister ferdin dengeli hayatı ile olsun, ister açıkla-malarla veya öfke ile olsun. Eğer sİnirlerin boşalması mümkün

(13)

MODERN PSiKOLOJiNİN BAZI MESELELERİ 47

yorsa gene iyidir. Fakat, umumiyetle, bu sinirlerin boşalması gerçek-leşmez. Çocuklarla veya gençlerle ebebeyinler arasında sık sık olan budur. Boşalma (öfke veya karşı çıkm.a) gerçekleşmez, çünkü çocuklarla ana-baba arasındaki ahlaki münasebetler buna imkan vermez. İşte o zaman zihinde bazı şeyler durmadan düşünülür durur, zihni yorgunluğu tevlit edecek hissi ve şiddetli teessür yüklü düşünceler. Böylece uzun seneler sürecek yorucu düşünceler ortaya çıkabilir. Şu husllsU itiraf etmeliyiz ki, yanlış öğretilm.iş veya yanlış anlaşılmış dini bilgiler de bu tür has-talıkların gelişmesi için uygu~ zeminlerdir. Her şey dini öğreten kişiye ve öğrenenin kabiliyetine bağlıdır. Pek çok gencin bu yüzden korku ve sıkıntı içinde olduklannı unutmamalıyız. Bunun için dini bilgiler esas kaynaklardan, tam ve doğru olarak gençlere verilmelidir. Falan veya filanın dedikleri din değil, ama Kitap ve Sünnetin dediği dindir. -Yanlış bilgiler gençleri dinden soğuttuğu gibi, bazı ruhi hastalıkların da doğmasına sebep olur. Özellikle büluğ çağında bu hususa çok dikkat edilmelidir.

Bitkinlik ve Çarpınma (Veya Endişe):

Bitkinliğin güçten düşme ve endişeye (çarpınma) meydan verdiği kabul edilir. Endişenin iki büyük belirtisi vardır:

a) Mevcut şartlara karşı infial son derece düzensiz ve açık bir şe-kilde aşırıdır; - .

b) Bu hale maruz halan kerhangi bir frenleme yapma güeü olmak-sızın içtepilerinin oyuncağı olmuş intibaını verir.

Endişe içinde bulunanın davranışları, kontrol edemediği, bir sıra, ani iç boşaltmalat olarak gözükür. Kendine hakim değildir. Tabii hayatın verdiği davranış rahatlığı ve serbestliği kaybolmuştur. Hareketler hızlı ve kısa veyahut sarsıntılıdır; sözler bir sel gibidir. Hareketlerde ve sözlerde irade' dışı gültinç haller (tik) müşahede edilir. Ani yüz ifadeleı'i değişikliği, acı veren spazmlar ve kasılmalar görülür. Elbette bunlar ruhi endişenin derecesine göre gelişen durumlardır. İnsamn kendine hakim olması, iradeli, iihenkli ve rahat hareket etmesi demektir. Eğer bir kimsede irade, istek ve kendine hakimiyet yoksa o zaman bu üç hususu Jrar ve onlara başvurur. Çünkü bunlara sahip olan, onlardan yoksun olduğunu düşünmez. Bu konuda sinir sisteminin ahengini, dengeli hayatımız da oynadığı rolü, sıhhatİmiz için önemini, günlük hayatımızdaki faaliyetini ve eğitimle münasebetini iyi bilmek' lazımdır.

(14)

48 HAYRANİ ALTINTAŞ

Herhangi bir şey düşünüldüğü takdirde beynimizin bir bütün halinde çalıştığına inanılır. Bu doğru değildir. Gene, bir mesele üzerine bütünün dikkatimizi teksif ettiğimiz takdirde beynin çok şiddetli bil' tarzda çalıştığına inanılır. Bu da doğru değildir. Dikkatin bir noktaya teksif edilmesi (yoğunlaştınlması) halinde beynin küçük bir kısmı faa-liyet halindedir; diğer bölümleri, ayrı bir şekilde, uyur veya faaliyet göstermez. Bunun niçin böyle olduğunu göreceğiz. Kendini bir nokta üzerine vermiş, dikkatini teksif etmiş bir kimsenin ondan başka bir şeyi işitmediğini hepimiz biliriz. Onun etrafında bulunan radyo, televizyon ve yapılan konuşmalar sanki yok gibidir. Niçin?

Sinir sistemleri bir uyarı alır almaz hemen, otomatik olarak, iki büyük infiali ortaya çıkarırlar: a) bu uyarıyı onunla ilgilenen sinir . merkezlerine doğrudan gönderirler. Bu, bir uyarının tesiri altında bu-lunan organın faaliyetlerinin gelişmesi demektir. Sinirlerin bu uyarısı o anda gereken kuvvetin meydana çıkması için gerekli zemini de hazır-lar, b) sinir sistemi ayı:ıı zamanda, bu uyan alındığı zaman onunla ilgisi olmayan diğer sinir sistenılerini de abluka altına alır, yani kullanılma-larını durdurur. Bu tesirle ilgili olmayan bütün davranışların durması temin edilmiş olur. Bu, başka olayın meydana gelmesine veya şuura vasıl olmasına mani olan psişik bir olayın tesiridir. Buna inhibisyon da denir. Öyleyse bu hal, bir tür uyku ve tesirsiz hale getirmedir . Yani beynin diğer kısınıları bu olaya iştirak etmezler. Bazı sinir merkez-lerinin uyarılması, otomatik olarak diğer bir kısmının hareketten men edilmesini sağlar. Beyindeki uyarı bölgeleri ne kadar az olursa hare-ketten men edilen bölgeler o kadar çok olur.

Hayal:

Hayal anında, beyin hiç bir süje tarafından uyarılmış değildir. Bu durum bir terk halidir; süje kendi beyninde cereyan eden duyumların seyircisidir. Hayal eden kimsenin dikkati belli hiç bir nokta tarafından çekilmiş değildir. Uyarıların miktarı bir hayli çoktur. Öyle ise beyin açık olup azami derecede uyandırılmıştır, buna karşılık hare-ketten men edilen kısım asgari seviyededir. Hayal zayıflar için bir kaçış yoludur; bununla birlikte, hayalin bir de en üstün şekli vardır, bu da batılıların meditasyon dedikleri derin' tefekkürdür.

Tefekkür:

Tefekkür, sinirlerle alakalı olarak hayale benzer. Te-fekkürle, . düşüncenin bir noktaya temerküz edilmesi (yoğunlaştırıl. ması) çoğu zaman karıştırılır. Hakiki tefekkül' belli bir şeyi kuvvetle düşünmek demek değildir. Aksine, tefekkül' beyni umumi bir konu etrafında dalgalanmaya bırakır. Tefekkül' anında insan pasif (münfail) dir; beyni ise aza.mi derecede duyum alır; Onun için derinliğine bir hayal

(15)

MODERN PStKOLOJİNtN BAZI MESELELERİ 49

olarak da kabul edilir. Beynin dalgalanması sebebiyle çok sayıda sinir merkezi faaliyet halindc olup düşünceler kolayca akarlar.Zihin hiç bir kuvvct sarfetmeksizin murfıkcbeye dalar ve her şeye kolayca uzanır. Bu anda izlcnim. alma yeteneği ve zihin Jlçıkiığı fevkaladedir. Bunun için, tefekkın, insan düşüncesinin muhtemelen en yüksek derccesidir. Bu düşünce, açık, ÇQkgeniş, çok yaygın ve çok rahat bir düşünce şek-lidir. İlhamları, izlenimleri ve sezgileri alahilme kabiliyeti son dcrecede eh'erişli bir halde ikcn, beynin kullanılmaktan menedilmiş kısmı en az seviyededir.

Dikkat:

Dikkat etmek, bir şcyin üzerİne dikkatle cğilmek demek-tir. Burada, zihin bazı şcyler veya bazı noktalar üzerine hassasiyetle eğilmiştir, yani bu noktada sabittir. Bu yöndcn dikkat, zayıf bir düşünce teksifi (yoğunlaştırm.ası) olarak kabul edilir. Zira, djkkat belli bir nok. taya yönelmiş ve uyarılar belli bazı sinir merkezıcrine yönlendirilmiş. lerdir. O halde, diğer bölümlerin çalışmadan menedilmesi birdenbire olur. Dikkatin çeşitli dereceleri vardır. İlkokul çocuğunun dağınık dik-katinden' tutun konferans dinlcyen kişinin dikkatine kadar çcşitlere ayrılır. Dikkatin ileri derecesi düşüncenin yoğunlaştırılması olur. Dü-şünccnin bir nokta üzerine yoğunlaştırılması veya konsantrasyon, fikriyatın tek bir konu üzerinc şiddetle teksif edilmesidir. Çok zor bir problemin çözümlenmesi için sarfedilen fikri gayret bu nevidendir. Zihnin faaliyet halindeki bölümü çok azdır; bu normal bir durumdur, çünkü dikkat bir tek nokta üzerine verilmiş olup bir tek uyarı vardır. Sonuç olarak da, beyinin büyük bir kısmı faaliyetin dışındadır. Çok şiddetli bir konsantrasyon anında beynin büyük bir bölümü faaliyetin dışında olduğu veya uyuduğu için, kişi bu anda etrafında cereyan eden olaylardan habersizdir. Hiç bir şeye dikkat etmez; çünkü zihnin diğer kısmı dışından gelen uyarılan (radyo, gürültü, konuşulan sesler gibi) almaktan uzaktır.

Sabit Fikir:

Eskilerin deyimiyle "fikr.i sabit", musallat fikir gibi, zihnin bir konuda irade dışı ve marazi bir konsantrasyonudur. Düşünce belli bir konu üzerinde sabit olarak kalır. Bu sebeple beynin bazı mer. kezlerinde şiddetli uyarılar vardır. Bu merkezler bitkinlik haline kadar çalışırlar. Sabit fikir, bir tek uyarı taşır; daima aynı olan uyarı. Bu açı-dan, beynin çok küçük bir kısmı aşırı derecede faaliyet halindedir, geri kalan bölüm uyur. Esasen sabit fikrc tutulmuş kimse, bu fikrin dışında olan şcylere daikkat etmek gücünde değildir;

Düşüncenin bir nokta üzerine yoğuıılaştırılmasının yorucu bir iş olduğunu biliyoruz. Bunun böylc olması tabii bir haldir, zira faaliyet

(16)

50 HAYRANİ ALTINTAŞ

halindeki sınır merkezleri şiddetli bir uyarıya maruz kalmışlardu. Onun için çabuk tükenirler. Bunun için, çok çalışan öğrenciler kendi-lerini uykuya çabuk verirler. Bu husus, umumi bir yorgunluktan ötürü değil, fakat çok uzun ve şiddetli bir faaliyet içinde bulunan sinir mer-kezlerinin bitip tükenmelerindendir. Bu bakımdan, zihin bir konu üze-rine çok uzun müddet teks if edilmemeli, ara sıra boşkalmaya, eğlenmeye yönelinmelidir. Şüphesiz, eğlence, zihnin bir nokta üzerine teksif edilmesinin bir başka şeklidir; başlangıçta olan bir 'şekil. Bu yönden eğlerıme de bir başka çeşit uyar:ıdır. Ancak bu uyarı beynin başka kezlerine yönelir, bu merkezler daha önce dinIerıme halinde olan mer-kezlerdir. Bu merkezler gelen uyarılar ile harekete geçince daha önce faaliyet halinde olan ve yorulmuş bulunan merkezler dinlenmeye ge-çerler veya uyurlar.

Düşüncenin bir nokta üzerİne yoğunlaştırılması veya konsant-rasyon zihnin berraklığına mani olur. Zihin berraklığı veya zihnin açık olması demek, geniş ve açık seçik bir idrake sahip olmak, çeşitli sahalara yayılan ve süklın veren bir uyanıklık demektir. Böylesine bir zihin ber-raklığı pek çok sinir merkezinin çalışmasını gerektirir. Zihni berrak olan kimse konsantrasyonun aksi bir noktada bulunuyor demektir. Yanikonsantrasyon zihin açıklığınııı antipotudur.

İnsan, düşüncelerini, zaman zaman bir mesele üzerini teksif eder, çünkü bu, lüzlımlu olur; ancak bu hal, zihni yönden büyük bir güç sarfetmek demektir. Bu güç sarfı da hakimiyet eksikliği demektir; bu ise, sırasında rahatlığın kaybolması, fikri enginliğin eksikliği demektir. Halbuki zihni yönden rahat ve süklın halinde olmak, insan sağlığı için çok lüzlınılu bir ihtiyaçtır. Bir çok problemi kolayca halletmeye yarar. Konsantrasyona ihtiyaç hissettirmez. Zihne uzaktan gelen verileri kısa zamanda kavramaya imkan verir. Diğer yönden, düşünce ve dav-ranışta rahat olmak, şuurun büyük bir bölgesini açık tuttuğundan yorgunluğu önler. Her yönden açık beyne pek çok uyarı gelir ve alınır.

Zihnı kasılmalar: Dikkafalık, inat ve saldırgan fikirler ziIıinde aynı

mekanizmayı ortaya çıkarırlar. Dikkafalık ve inat ,fikri sabite benzerler. Şahıs beynine bir çivi gibi saplanmış nev'i şahsına münhasır kanaat-ların, gayri makul fikirlerin, peşin hükümlerin' tasallutu altındadır. Bu açıdan, dikkafalık, konsantrasyon ve fikri sabitte ortaya çıkan sinir mekanizması gibi, tek bir uyarıdır; bu halde de beynin küçük bir kısmı çalışır, diğer b}iyük kısmı uyur.

İnatçı bir insan, zihin açıklığından ve berraklığından mahrum bir kişidir, şuurlu faaliyet sahası iyice daralmıştır. İnatçılık veya

(17)

dikka-MODERN PSİKOLOJİNİN BAZI MESELELERİ 51

falılık, tabir caizse, irade dışında bir konsantrasyondur vc pratik hiç hir ncticesi yoktur. İnatçı insanlar fikri yönden kısıtlı kimselerdir. Arzuları tamam.en tatmin bulmamıştır; içlerinde halledilmemiş mese- ı lelerin kapladığı duygusal bir hava vardır. Zihinleri bu düşüncelerle adeta kasılmıştır. Bir tek düşüncenin tesiri altında adeta uyı,ırlar, ne yaptıklarının farkında değildirler. Fasit bir daire içinde döner dururlar. Makulolmayan düşünceler içinde oldukları halde, çok iyi ve açık bir şekilde düşündüklerine kilnidirler. İnatçılık, beynin büyük bir kısmını kapladığından başka hiç uyarı oraya ulaşamaz. İnatçının çok geniş bir anlamı varuır. Peşin hükme sahip bir kimse, inatçıdır. Çok az şey bilen ye bunı'ara sarılan kimse de inatçıdır. Aklındaki bir mesele etrafında dönüp duran kimse de inatçıuır. Kendinde "Ben"inden başka bir şey görmeyen de inatçıdır.

Kurtuluş nedir? İnatçılık, dikkafalık gibi' zihnimizi saran, sıkan,

kasan şeylerden kurtulmak için, insan daima kendine sorular sormalıdır. İnatçılık etmiyor muyum? Farkında değilsem bile inatçı değil miyim? Y orgunum belki, onun için böyle ısrar ve inat ediyorum değil mi? Y or-gunluk zihnimin açık ve berrak olmasına mani oluyor, şuurlu hareket euemiyorum? Bunun için zihnml takıldı kaldı, öyle değil miyim? İnat-çılık ediyorum, çünkü bu mesele beni korkutuyor değil mi? Bu konuda ısrar ediyorum, zira bu mesele benim hep geri plana attığım, fakat bir türlü kurtulamadığım. şey; onun içİn böyle davranmıyor muyum? Utangaçlığım.dan, sıkılganlığımdan ötürü gerginleşen sinirli halimle inat etmiyor muyum? Saldnganım çünkü ısrar euiyorum öyle değil mi? Aşağılık duygusu hissediyorum ve kendimi kabul ettirmek isti-yorum, bunun için ısrar ediyorum? Benim düşüncem bana en doğru geldiği için ısrar ve inat etmiyor muyum? Halbuki haksız da olabilirim? Hcr konuda çok şcy bildiğimi göstererek '-Ben" olmamda ısrar ve inat etmiyor muyum? Herkese benlikten kurtulmayı tavsiye ederken, kendimi öne sürerek kendi "Ben"liğimde ısrar etmiyor muyum? gibi.

Çünkü zihin berraklığı azaldığı mÜ,ddetçe ısrar ve inatçılık ortaya çıkar. Böylece, zihni kasılmalardan azilde olmanın, yanlış ve yanıltıcı duygusal davranışlara sebebiyet veren şuur hallerinden uzak bulun-manın ne derece faydalı bil' halolduğunu anlamış bulunuyoruz. Aynı zamanda, zihnin her an açık ve berrak olmasının, tıpkı bir radar gibi ufkumuzdaki her uyarıyı cn güzel şekilde almasının ehemmiyetini kavrıyoruz. Bedeni ve ruhi yönden sulh ve sükfın içinde olmanın, zilıni açıdan ne kadar önemli olduğunu, görüş açımızın geniş olmasının ruhl hayatımız için ne derecede hayatiyet taşıdığını, şuurlu faaliyetlerimizi

(18)

52 HAYRANt ALTINTAŞ

azaltan ve daraltan hissi durumların zararlı olduğunu ve onlardan kur-tulmak gerektiğini ve insani münasebetlerimizi nasıl bozduklarını ve Allah'ın bize verdiği imkanları nas~ kısıtladıklarını görmüş bulunuyoruz.

Güçten düşme ve ruhi endişe (veya çarpınma) nasıl meydana gelir?

Sinir sistemi, bir hükümet gibi, içinde bulunulan ana bağlı olarak, faaliyete veya dinlenmeye (uyku) sevkeden düzenl~yiei olarak, değer-lendirilmelidir.

Bitkinlik halinde sinir sisteminde neler cereyan etmektedir? Bu düzenleyici, yorgunluktan zehirlenmiş olduğundan, gelen bütün uyarı-ları herhangi bir kontrola tabi tutmaksızın geçirir. Pek tabii olarak bu hal topyekün bir düzensizlik yani anarşidir. Beynin iyi çalışmasının, sinir hücrc1erinin iyi ve sıhhatli olmalarına bağlı olduğu gayet ~.çıktır. Bu husus, aynı ,zamanda, sinir sistemi tarafından gerçekleştirilen uygun manevralara bağlıdır.

Eğer bitkinlik hali mevcutsa, bu takdirde bu yönlendirine gayri tabii (anormal) bir tarzda yapılmış olacaktır. Bu halde, konumuzIa ilgili olarak, ikidurum bahis konusudur:

. a) ya gayri tabii olarak sinir tutukluğıı~un çok geniş birşekilde hakimiyeti söz konusudur; bu halde güçten düşme (depresyon) ortaya çıkmıştır;

b) veya aşırı tahrikin anormal hakimiyeti vardır; bu da ruhi en-dişe (çarpınma) demektir.

Endişe halinde, sinir merkezleri aldıkları uyarılara mübalağalı bir şekilde t~pki yaparlar; normal sinir tutukJ.uğu halinde bundan fazlası olmaz. Bu hale maruz kalan kimse faydasız içtepilerin önünü alamaz, onları bastıramaz; bu konuda gücüyoktur. Endişe içinde bulunan kim-senin davranışları, içinde bulunulan şartlar ve uyarılar hiç istemediği halde, yuvasından çıkmış zembereğin ani fırlamas] gibi, bir güçle ha-rekete geçirilmişlerdir.

Bundan başka, ruhi endişe içinde bulunan kimsenin davranışları, onun istekli ve iradeli hareket etmekonusunda yetersiz olduğunu gös-terir. Niçin? Çünkü gerçek irade, hcyin hücrelerinin serbest ve rahat faaliyet göstermelerini intac ettiği gibi, sinir sistenılerinin de ahenkli bir tarzda çalışmalarını temin eder. İşte bu yüzden, endişeli kişi, düzen-siz sinir sistemleri tarafından kumanda edilen pek çok reaksiyonlarını gemıemek yeteneğine sahip değildir. Esasen, bu genıleme olayının beynin faaliyetine bağlı olduğunu daha ileride göreceğiz.

(19)

MODERN PStKOLOJtNİN BAZI MESELELERİ 53

Endişeli kimsenin durumu güçten düşmüş kimseden daha iyidir. Zira, endişe halinde karanlık düşünceler kaybolmuş, yerine aşırı sevinç ve çoşkunluk halinin hisleri hakim olmuştur. Sanki fevkalade bir ha-yatiyet harekete geçmiştir. Şüphe, tereddüt, kendini küçük görme ve yetersiz olma duyguları kaybolmuştur. ,Bu haldeki ınsan ne tereddüt ne de şüphe eder. Kendine hakim vaziyete geçer. Ancak, bununla bir-likte büyük bir yorgunluğun hissiyatı mevcut olup biI his zamanla artar.

Sinir tutukluğundan dolayı güçten düşmüş kimsenin çok sakin olma.sına karşılık endişeli kim.sc daha faaldir. Fakat daha sonraları büyük durgunluklar kendini gösterebilir.

Endişeli Kimsenin Özel Hali

Güçten düşmüş kimsenin mükafatlandırılacağma inanılabilir mi? Bitkinliğine rağmen değil, fakat dış görünüşü itibariyle? Şimdi şu tabloya bakalım:

/

ı/ güçten düşme

t

güç eksikliği, zayıflık bazı durumlar karşısında

gerileme yorgunluk

+

zayıf bir güç {, şiddetli iştiha yorgunluk ötesi (bitkinlik)

'"

">l

endişe veya çarınnma i

y

yalancı güç hissi, çok fazla faaliyet, saldırganlık

Endişeli kimse endişelenir; bu açık. Kendinden emin havası ilc çırpınması, koşması ve konuşmasıyla hayatiyet ve güç dolu olduğu in-tibaını verir.

Etrafı onu dışardan müşahede eder . Yani cevizin kabuğunu gorur, içini görmez; bu bir. İkinci olarak, irade ve güç yanlış olarak şöyle değerlendirilir: kesiksiz pek çok fiil, sonu gelmeyen kuvvet, devamlı düşünce teksifi, yumrukları sıkmak, çeneyi tutmak, kaşları çatmak, yorulmamak ve varlığını kabul ettirmek.

(20)

54 HA YRANİ ALTINTAŞ

Durum böyle değerlendirilirse endişeli kimse güç ve iradenin hütün yönlerini gösterir. Bu yönden o, güç ve irtıde açısından değer-lendirilecektir. Bir defa yerine YÜ7- defa balta sallayan oduneunun hulunduğunu ve bundan 7-evk aldığını düşünemeyiz lJile. işte endişeli (çarpınma halinde olan) kimsenin yaptığı budur. Öyle ise hakikat diye, çoğu zaman, görünüşü kabul etmekteyiz. Endişelinin çok kuvvetli olduğuna (halbuki zayıflamıştır), çok enerjik olduğuna (halbuki çok az enerjisi vardır), yorulmaz olduğuna (halbuki dinlenemediği için yorul-maz gözükür) inanılır. Vaziyeti bu tarzda yorumlamak ne kadar yanlıştır. Böyle yoruml'andığından endişe, halinde olan kimseye hayran olunur ve hatta mükafatlandırılır. Çünkü, onun fcvkalfıde faal ve iradeli olduğuna inanılır. Hatta kuvvet üstüne ku,;vet sarfettiğine inanılır. Şunu söy-liyelim ki, ruhi endişede olan kimse, başka türlü davranamaz. Kendine hükimiyet ortadan kalkınca kuvvet kendini gösterir.

Endişeli ve Güçten Düşmüş Kimse Münasebeti:

Endişeli ve güçten düşmüş kimseler birbirine çok benzerler, tabir caizse bir demir paranın iki yüzü gibidirler; biri paranın yazı tarafı, diğeri tura tarafı. ikisinin de temeli birdir; sadece dıştaki davranış-ları farklıdır. SıkıIganlıkta ve saldırganlıkta da aynı şeylerin olduğu gibi. Öyle ise cerayan eden nedir? Güçten düşmüş kimsenin, iç halini aksettiren hareketleri vardır. içinde 'olan her şey, dışarda tezahür eder. Güçten düşmüş kimse olduğu için onun güçten düştüğü dışardan aynen görülür; öyle ise her şey normal gibidir. Bizim, gerçek bir güçten düş-müş kimse ile yapılacak işlerimiz vardır.

Fakar, ruhi endişeli kimsede durum aynı değildir, bundan çok uzaktır. O da bir güçten düşmüş kimse olmasına rağmen dıştaki dav-ranışları tamamen aksinİ söyler. Daha önce gördüğümüz gibi, sanki enerji dolu gibidir. Kendini güçlü, hareketli ve istekli olduğuna inan-dırır. Her şeyin kolayolduğunu söyler. Evet her şey kolaydır, fakat bu, mübalağalı bir durumdur. Endişeli 'kimse, güçten düşmüş kimseden daha yorgundur. Güçten düşmüş kimse hareketsiz ve sükin olduğu için, endişeli kimse onu kınar; çünkü kendisi enerjik, atılgan ve hareketlidir. Ama kendisinin gerçek derin halind(~n haberi yoktur. Bumın için düşkün kimseyi güçsüzlüğünün üstüne çıkamadığından dolayı suçlar.

Gerçekten her ikisi de ikiz kardeşler gibidir. ikisi de yorgundur. Ama sinir sişteminin yönlendirmesi birini sakinliğe ve lıareketsizliğe, diğerini gücünün üstünde enerji kullanmaya doğru olmuştur. Endişeli kendini her ne kadar enerjik ve hareketli görüyorsa da ilerde o da güç-süzlüğe düşecektir.

(21)

MODERN PSiKOLOJİNiN BAZI MESELELERl

Güçten Düşmenin Tedavİsİ

55

Her şeyden önce,

a) güçten düşme halinin tahiatını aramak lazımdır; çünkü güçten düşme çok ıımumi bir deyimdir. Esası bulmak için derinlere inmek gerekir.

h) Bu musihet halin sebeplerini tesbit etmek lazımdır. Tedavi işte buradan başlar. Çok yönlü, bir hekim muayenesi !jarttıro (Asabi, salgılarla, böbreklerle ve karaciğerle ilgili muayeneler). Daha sonra hastalığın sebebi beyin faaliyetlerinde aranmalıdır. Hastalığın manevi-yat bozukluğundan ileri gelip gelmediği hususunda, psikoloji üzerine düşeni yapacaktır. Bugün iki büyük sinir fenomenini bilmekteyiz: bir tahrik altında herhangi bir organın faaliyetinin artması, yani dina-mojeni; ve başka olayların meydana gelmesine veya şuura ulaşmalarına mani olan psişik bir olayın etkisi, yani inhibisyon. Bu ikisi arasındaki şaşırtıcı dengenin yeniden teessüsü tedavinin en beli ba~lı gayesi olacak-tır. Bu psikolojik tediivi derinliğine gerçeklcştirilmelidir. Bunda hiç şüphe olmamalıdır. Zira, sathi bir ruhi tedavi hiç bir şeye yaramaz. Tıpkı ağaçtan bir bacağa yakı yapıştırmak gibi bir şeyolur.

Fakat derinliğine tatbik edilen bu psikolojik tedavinin neticesini beklerken ne yapılacaktır? Derhal güçten düşmüş kimseye yardım eli uzatılmalıdır. Bu yardım elbette dışardan, hekim veya ruh hekiminden gelecektir. Güçten düşmüş kimsenin kendine yardım etmesi hemen hemen imkansızdır. Çünkü onun irade ve şuur imkanları sinir sistem-l?rindeki düzensizlik sebebiyle daralmış ve azalmıştır. İstemeyi arzu eder; fakat isteme gücünden yoksundur. Süjede olayları farklı şekilde görme veya değerlendirme özelliği meveuttur; bununla, her şey oldu-ğundan daha başka bir hüviycte bürünür. Böyleee, güçten düşmüş kimse, kendini, dengesini kaybetmiş ve değişmiş olarak -görür. Burada ı'uh hekimine düşen, bütün bunları tabii haline sokmaktır, ta ki, hasta kendini normal hir şuurla müşahede etmcye haşlasın. Bir taraftan tedavi devam ederken diğer taraftan da bu yardımlar sürmelidir.

Güç İsrafı:

Güçten düşmüş bir kimseden söz ederken "kapasitesinin üstünde yaşıyor" gibi bir ifade kullanılır. Aslında, "sermayesini kapıdan pen-cereden atıyor, çünkü hir başka şekilde davranamaz", demck daha doğrudur. Güçsüz kimse, beyin faaliyctleri açısından kendindc zayıflık görülen kimsedir; bu hal, onun şartlarını ve imkfmları birleştirerek

(22)

56 HAYRANİ ALTINTAŞ

bir karar ve sonuç çıkarmasına dolayısıyla randıman almasına engel olur. Bu kimsede geniş ve umumi bir irade ve istek yoktur; onun yerine pek çok arzu ve istek vardır; çok işe teşebbüs eder, fakat bunlar ne bil' sonuç verir ve ne de devamlı olurlar. İşte buradan, büyük bir yorgunluk, zeka ile irilde zenginliği ve genişliği yerine noksanlığı müşahede edilir. Normal bir iradeye sahip değildir, çünkü, gücü ahenk li olarak dağılmış değildir. Aynı şey, endi.~c1i veya çarpmmab kimse için de geçerlidir. Zira, endişeli kimse, uyartılmış veya eoşturulmuş hir güçsüz kimsedir. Bundan dolayı, güçten düşme (depresyon) halinde müşahede edilen bütün kaideler ruhi endişeli kimse içinde geçerlidir.

Öyle ise, onlara enerj~erini çok dikkatli ye iktisatlı kullanmaları tavsiye edilmelidir. Çok az bir şeyle yaşamayı öğreneeeklerdir. Hayat sahalarını darallmak mecburiyetindedirler. Alınacak her karar, güçten düşmüş kimse için çok büyük hir iştir. Bunun için büyük güç sarfederler. Öyle ise, psikoloji, benzer bir takım tedbirleri almak zorunluluğunu his-sedecektir; böylece güçten düşmüş kimseler kendilerini bitirip tüketen tereddütlerden kurtarmış olacaklardır. Zaman zaman kendilerini küçük ve donuk hir hayatın içinde hissedebilirler. Bu, hoşa gitmeyen bir iz-lenimdir, ama zoruruu ve geçici bir haldif.

Güçtendüşmüşlerin Marazı Durumları:

Burada, çok büyük miKtarda güç kaybı sözkonusudur. Güçten düşmüş kimselerin büyük bir kısmında yorgunlukla ilgili bir sabit fikir varau'. Psikologlar, güçten düşmüş kimselerdeki yorgunluğun gerçekten mi, yoksa mübalağalı mı olduğu konusunda uzun münakaşalar yapmışlardır. Bu kimseler için mutlak dinlenme mi şarttır, yoksa on-ları eyleme mi yöneltnıelidir? Ancak, esas mesele şudur: herhangi bir güçten düşmüş kimseyi bitkin kılan fiiller nelerdir? Bunun sebebi nedir? Söz konusu olan, heyecana müteallik kişisel eylemler ınidir? Aile hayatı mıdır? İş veya dini çevre midir? Eğer söz konusu aile ise tam bir dinlenme tavsiye etmek faydasızdır. Kendini yatağa atmak suretiyle bir köşeye çekilmek, güçten düşmüş kimseler için bir nevi mesuliyetlerden kaçmadır, Siijeyi. söz konusu çevreden (mesela aile-den) çekip aldığınız zaman, normal faaliyetlerine tekrar başlıyacaktır. Yani sebepleri ararken tedaviye hiç ara verilmemelidir, Hatta dinlenme bile. Düşkün kimselerde ekseriyetle görülen bir diğer hal, onların mide ağrılarından şikayetçi olmalarıdır. Onlara bu ağrıların gerçekten mevcut olınadığını söylemek, yalan söylemek olacaktır. Bu ağrılar gerçekten vardır. Düşkünlük halinde mide bezlerinin salgısı

(23)

MODERN PSiKOLOJiNİN BAZI MESELELERİ 57

azalır; midedeki lüzumlu kas gerilimi eksilir; bu yüzden besinler midede uzun müddet kalırlar. Bu sebepten anormal bir heyecan ve fermantas-yon başgösterir. Sindirim yavaş olur ve tam değildir. Süje daima yiyecekleri tam sindiremediğini düşünür. Bu hal, fasit bir daire gibidir, sinirlerin zayıflaması kötü bir hesin özümlenm~sini ortaya çıkanr, ve bu kötü özümlerne, sarfedilmiş kötü enerjiyi yeniden canlandırır. Bu-radan, kanı bozan ve sinir hücrelerin güçsüzlüğünü artıran zehirlenmeler ortaya çıkar. İşte burada çok teferruatlı, derin bir tıbbi muayene ya-pılmalıdır. Karaciğer yetersizliğinden meydana gelen düzensizlikler bilinmektedir. Mclankoli ilc karışık kan bozuklukları, uykuda kabuslar, sindirim ve kanama bozuklukları v.h. Böbrek yetersizlikleri de psiko-lojik bozukluklar tevlit edebilir; bu da nefreti ortaya çıkarabilir. İşte hekimlerin tesbitleri böyledir.

Her halükarda, güçten düşme hallerinde, mide bozuklukları, ekse-riya doğrudan bu hale bağlı olarak ortaya çıkar. Vc onunla birlikte kaybolurlar.

Süjenin, .besinler sindirim sistemi, bağırsakları ve pekiik konusun-da ileri sürdüğü hususlar yenilmeye çahşıImalıdır. Bazı hastalarda, yiyecekler konusunda sabit fikirler mevcuttur. Süje yemek yemekten korkar. Bazı hallerde, durum çok aşırı gider ve hasta ömrünü aç olarak geçirmeye başlar.

Bazı süjeler, düşüncelerini dilleri üzerine teksif ederler. Ceplerinde daima bir ayna bulundurur, sıksık bu aynayı çıkarıp dillerine bakarlar

'Ve dillerindeki halin midelerinin bir aksi olduğunu söylerler. Bu,

umu-miyetle hakikat değildir. Dilde bulunan beyazlık, organın bizzat ken-dindendir. HastalarlIl çoğu, günde bir çok defa dillerini yıkarlar. Hatta. oksijenle yıkayanları bile bulunur. Böyle bir dil elbette s~ğlıkh gözük-mez. Pek tabii, sahibi de korkar. Böyle bir anda, ona yardım edilmelidir. Her türlü muayene sonuçları hastaya bildirilerek onunla konuşulınahdı!'. Bedeni. bozukluklar konusunda hakikatları bilmelidir. Bu hakikatlar çoğu kere menfi karakterde olabilir; böyle de olsa hasta bilmelidir. Çok yönlü ve derinliğine yapılan psikolojik inceleme ve tedaviler, has-tada ortaya çıkan bedeni. ve ruhi bozukluklar (baş ağrısı, uykusuzluk, kabus v.b.) hakkında onu fikir sahibi yapacak ve böylece bunlardan bir kısmı hemen kayboleaktır.

Bu tarzda, büyük güç kaybının gizli sebepleri ihtimamla ortaya çıkarılmış olacaktır. Zira, bu tedavinin gayesi, hastanın şahsi. bütün-lüğünü temin etmektir. Burada bahis mevzu olan, süjeyi çeşitli yön-lere dağıtan ve gücünü kaybettiren hususları tesbit ederek onları bir

(24)

!iR HAYRANİ ALTINTAŞ

merkezde toplamaktır. Süjeye güc ve kuvvet vermek için binlerce parçaya ayrılmış iradesini yekvücud. haline getirmektir.

Bu hastalığa tutulan bütün İnsanlar, aşamadıkları bir engelle karşı karşıyadırlar. Bunun için, içinde bulundukları topluma intibak etmekte çok :r.orlu çekerler, çünkü böyle bir intibak, iç dünyalarında büyük bir değişiklik gerektirir. Yeni şartlara uyma, zihinlerine yerleş-medikçe bu mümkün olmaz. Karşılaştıkları hcl' zor hal, bu tür bir zihni uyuşmayı intac eder. intibak etme yetersizliği varsa elbette intibak mümkün olmaz. Söz konusu yetersi:r.lik, anlayış ve :r.eka noksanlığı, zihniyet darlığı, heyecanlılık, ve daha bir çok ruhi kompleksler sebe-biyle tahakkuk etmeyebilir. Bu sebeplere, zihne kök salmış düşünceler, kurtulamadığı hisler, dini veya ahlaki yanlış telkinler ilave edilebilir. Bu durumlarda, iş görme gücü harekete geçirilemediği ıçın, sUJe intibakda zorluk çeker ve kendini iideta felçli kılan olaylar tesirinde kalır; daha önce yaşadığı heyecan hallerine tekrar gömülür, yeni şartlar, şahsiyetin umumi havasında eriyip ferde hakim olduğu zaman intibak tahakkuk eder.

işle dinlenme arasındaki tabii (normal) ve gayri tabii (anormal) münasebetler şöyledir: -)- ış _.;.normal normal --)- iş -? anormal -+ iş -)- anormal (heyecanlı) ~... dinlenme diıilenme bilmemek

çok dinlenme --)- iş -? ~':' sersemleşme

U zun süren iş -7 yorgunluk U zun süren ış --)-çok yorulma --7' Uzun sÜ,ren iş -> yorgunluk

(fazla) Endişeli çalışma -~ bitkinlik -+

Bunun için ilk iki sll'ada belirtildiği şekilde faaliyet gösteı meli, ikin-cilerden mutlaka çekinmelidir. Aksi takdirde bizleri güçsüz ve hasta kılacak durumlarla karşı' kaşıya kalırız. insani, ahlaki ve dini yönden ruhi ve bedeni sağlığımızı korumaya mecburuz.

SIKILGA~LIK

Bu psikolojik hali, bir olayı sergileyerek anlatmaya çalışalım. Zira, sıkılganlık, hakikaten, tarifi hayli zor bir ruh halidir.

Bir üniversitede görevli öğretim üyesi

~ı.

bir programda konuş-mak üzere televizyona davet edildi. Bu cazipbir teklifti. Milyonlarca seyircinin karşısında konuşacaktı. Herkes onu tanıyacaktı. Hemen

(25)

MODERN PSİKOLOJiNiN BAZr MESELELERi 59

hazırlıklara başladı. Bir m.etin yazması gerekiyordu. Hemen kaleme sarılıp yazmaya başladı. Bir taraftan yazıyor, öbür taraftan da düşü-nüyordu. Kameranın karşısında konuşmak nasıldı? Yapahilecek miydi? Ya bir hata yaparsa ne olurdu? Bir topluluğun karşısına çıkacak ve konuşacaktı. İçini bir korku aldı. :Metni yazdı. Çekim için günü, beko lemeye başladı. O gün geldi. Televizyon binasına geldi. Saat 15.00'de çekim yapılacaktı. Üzerinde daha şimdiden bir rahatsızlık vardı. Kori-doı'larda yöneticiler geçiyor ve onu seliimhyorlardı. Göğsünde hir sı-kışma ve sıkıntı hissetti.

Stiidyonun kapısına yakın bir yerde istirahat etmesini söylediler. Koltuğa oturdu. Metni bir daha gözden geçirmek istedi. Ama olmadı. Okuyamıyordu, fakat düşünüyordu. Nasılolacaktı, becerebilecek miydi? O kadaı' insanın karşısında konuşurken yanlış hir şey yaparsa ne demezlerdi. Hayal gücü çalışmaya başladı. Sanki titriyordu. Kalktı, oturdu, tek~ar kalktı ve tekrar oturdu. :Milyonlarca göz ona bakacak, bir o kadar kulak dikkat kesilmiş onu dinleyecek Bir hata yapsa affet,-mezler. İrticalen konuşmak ço~ zor olacak, yanlışsöylemernek için mutlaka kağıda bakmalı.

Saat 14.45 de onu stüdyoya aldılar. Bir koltuğa oturdu. Ne kadar çok kamer,a var burada. Ya o tepeden gelen bir sürü ışık ne. Spotlar, spotlar. Daha şimdiden terlemeye başladı. Bu iş çok zor olacak. Kalbi küt küt atıyor. Yönetici konuşuyor: "Hocam rahat olun, kendinizzi sıkmayın". Kendini sıkmak istemiyor ama sıkıyor. Üstelik staj için gelmiş bir kaç hanım, yönetici odasının camlarından ona bakıyorlar. Onların karşısında bu iş nasıl olacak? Herkes, herşeyona bakacak. Onun her hareketini seyredecekler, belki de tenkid edecekler. ~e sıkıcı. İnsana her yönden hakim olan bir hava var hurada, kıpırdıyamıyorsun. Acaba vazgeçse mi? Kravat da o kadar sıkıyor ki. Tıpkı o büyük oteldeki yemekte olduğu gibi, beceriksizliği üstünde. Aksi hir şey ya-pacak. Muvaffak olamamaktan çok korkuyor. Bu endişe gittikçe bü-yüyor ve onu her yöndensarıyor. Yönetici konuşuyor: "Hocam deneme için bir ses veriniz". Eyvah işte çekim başlıyor.

Hiç kıpırdıyanııyor, sesini bile işitemiyor. İyi akşamlar sayın se-yirciler, dedi mi? Zihni artık çalışmıyor. Kelimeleri nasıl telaffuz ediyor, bilmiyor. Camekiindan hala ona bakıyorlar mı? Yanlış mı okudu? Ellerini sıkıyor, ayaklarını birbirine sürtüyor. Kelimeleri yanlış söyledi. İkaz. Baştan alıyoruz. Olmıyacağını biliyordu. Bu defa da yaparnaya-yacak ...

(26)

liO HAYRANİ ALTINTAŞ

Sıkılganlık nedir? Tarifi adeta imkansız. Çünkü sıkılgan kimse, karışık pek çok hisle doludur; çünkü, sıkılganlar kadar sıkılganlık var-,dır. Gerçekten sıkılgan olanlar,' içinde bulunulan hiHe bağlı olarak

sı-kılgan olanlar, büyük sıkılganlar, ve sıkılganlıkları bütün şahsiyet-lerini ve şahsi davranışlarını silen sıkılganlar vardır. Bunlara, şahsı kor-kutan şartlar ilave edilir (karşı cins, otorite, dini, içtimai durumlar vs.). ilk anda görülüyor ki, sıkılganların ruhi muayeneleri çok deıin-liğine ve taın bir şekilde yapılmalıdır. Sıkılganlığının sebepleri sabırla ve ihtimamla aranmalıdır. Bu sebeplerin ailevi, içtima), dini veya bir başka şekilde olup olmadıkları iyice araştırılmalıdır. Şahıs çok fazla heyecanlı olduğundan nu veya aksi bir durumdan mı sıkılgandır, hi-linmesi gereken hususlar arasındadır. Eğer sıkılganlığın bir tarifini yapmak istenirse bütün sıkılganlıklarda müşterek olan vasfı ile denile-bilir ki, sıkılganlık, heyecanla alakalı sıkılgan ile diğer şahıslar arasındaki münasebetten doğan hissi bir karakter durumudur. Buna bağlı olarak, içinde bulunan duruma veya topluluğa intibak edememe gibi geçici veyadevamlı olan davranış şeklidir. Bir tür psikolojik (ruhi) hastalıktır.

Sıkılganlarda Görülen Müşterek Noktalar:

Hekimlerin sıkılganlarda müsalıede ettikleri hususlar şunlardır: Ellerde, ayaklarda terlemeler, tükrüğün kuruması, yutkunma gibi salgı bezlerine ait bozukluklar.

Vücudun dış tarafına yakın damar kanallarının genişlemesi (yüzün kızarması bu seb(~pledir); sıkılgan bundan rahatsız olur.

Vücudun dış tarafına yakın damar kanallarının daralması; yüzün renginin solması buıidan olur.

Konuşmanın veya nefes alıp vermenin bazı kereler bozulması, göğüs kafesinin sıkışmış olma hissi, ses tellerinin gerginleşmesi, bundan 'dolayı ortaya çıkan ses kısılması, nefes alma güçlüğü, kekemelik, kesik kesik nefes alma, sesin değişmesi; anlaşılması ve işitilmesi zor sesler, b,u durumla ilgili olarak ortaya çıkan hallerdir.

, Kaslarda gerginlik: istekli hareketlerde önemli derecede

becerik-sizlik, tereddüt, sonuçsuz girişimler, sendelemeler, eşya kırmalar- ve dengesizlik gibi.

Ellerin titremesi, yürekte çarpıntılar, kalb~ duracak gibi olma, kalb büzülmesi.

(27)

MODERN PSİKOLOJİNİN BAZI MESELELERİ 61

Korku krizinden sonra: bitkinlik, terleme, hareketsizlik ve ümid.

sizlik de bu devrede ortaya çıkan durumlardır. Bunlar fizyolojik teza-hürlerdir.

Sıkılganda meydana çıkan psikolojik tezahürlere gelince, şüphesiz bunlar çok çeşitlidir; mamafili, ortak noktalar şöyle özetlenebilir.

Şuur alanı ve görüş berraklığı önemli nisbette daralır. Sıkılgana etki eden bir tek şey vardır: korkutucu ve sıkıcı şartlar. Bunun hari. cinde bir şey bilmez, hiç bir şey görmez ve müşahede ctmez. Şuur sahası daraldığından çok çabuk aksülamel gösterme imkansızlaşır. Sıkılgan kendini felçli .gibi hisseder. Zeka kendini göstermediğinden ' saçma işler yapar. Bu hal, çok akıllılarda bile aptallık gibi gönünür.

Buna karşılık, korkutucu ve sıkıcı durum, acımasız bir keskinlikle müşahede edilir. Her şey sıkılganın beyninde sabitleşir. En küçük te-fenuat ve en küçük sözler zihne nakşolur. Zihni kurcalayıp duran fi-kirler tıpkı bir değişmen taşı gibi döner dururlar.

Nefes darlığıhissi ve önemli bir iç eziklikle beraber, bir pıinik havası müşahede edilir. Bu paniği çoğu kere bir kaçış takibedcr. Bazan bu kaçış kısmİ de olabilir (meseHi, konferans cı konuşmasını kısa keser). Bazan da şaşkınlık ve durgunluk takibedebilir. Bu kaçma isteğini reddetmek, paniği kuvvetlendirir. Her çekilme kesintiye uğrar ve sı-kılgan kişi sanki sıkıştırılmış bir hayvanın korkusu gibi bir korkuya kapılır. O derece ki, akıl ve zeka, insanı felçleyen donuk bir sisle kap-lanır. Sıkılgan kişi bu kaçma isteğine karşı koymadR!! önce bu korku ile kaplıdır. Çok önceden meydana çıkmış olan bu korku, ekseriyetle bir takım bedenİ rahatsızlıklar tevIit eder: sahte bir neZıe, mide ağrılan, çarpıntıyla beraber kalb ağrılan v.b. gibi. Sı~ganlık, üzerine pek çok dalın eklendiği bir ağaç gövdesidir. Bu dallar, suçhi..luk, kendi kendini cezalandırma ve hoşa gitmeyen daha pek çok benzeri hususlardır.

Sıkılganlıken çok ne zaman. görülür: İnsanın çocukluğundan iti.

baren, ferdlerarası münasebetlerde, uzun süreli anormal bir hayat tarzına sahip olması, sıkılganlığın sebebidir.

Çok sık görülen haller olarak,

_ Anne-baba tarafından çok fazla korunan çocuklarda (bu halde anne ve baba çocuğun yerine her şeye karar verirler ve böyle yapmakla çok iyi hareket ettiklerine inanırlar),

_ Yetişkinler tarafından cesareti. kinlnıış veya korkutulmuş çocuklarda; bu durumda duygusallık serbestçe gelişme imkanı bulamaz, (yaşlı bir kimsenin yanında yetişen öksüz bir çocuk gibi),

(28)

62 HAYRANİ AL TINT AŞ

Sevgiden mahrum edilmiş ve bu eksikliği hisseden çocuklarda, Anne .ve babası tarafından anlaşılmayan çocuklarda (mesela materyalist bir anne-babanın yanındaki idealist bir çocukta),

- Kendi isteklerinden başka bir şeyi kabul etmeyen anne-baba gibi, tahakküm eden kimseleI'in yanındaki ezilmiş çocuklarda,

- çocuğunun süper zekalı olduğuna inanan ve bunu devamlı olarak ona söyleyen ebebeynlerin yanındaki çocuklarda. .

Bunların yanında, kendilerinde bedeni yönden bir eksiklik veya farklılık gören ve bunların herkesin nazari dikkatini çektiğine inanan kimselerde de sıkı1ganIık kısmen görülür. Çok küçük olduğu için, burnu büyük olduğu için, kırmızı saçlı olduğu için, boyu çok uzun olduğu 'içın, konuşmaları sebebiyle kendisiyle sık sık alayedilen gençlerde ve maddi yönden sıkıntıda olanlarda ve benzerlerinde kendi ifadelerine bağlı olarak sıkı1ganlık müşahede edilebilir, ancak bu kimseleI'in sıkıl-ganIıklarının sebebi kendi bünyelerinde buldukları bu farklılıklar de-ğildir. Bizzat kendileri sıkılgandırlar, fakat buna bir mazeret aradık-ları için, bedeni farklılıklanm ileri sürerler. Böylece kendilerinde mevcut bu marazi hale bir suçlu ararlar. Şu unutulmamalıdır ki, kendinden cidden emın, tabii, normal bir insan, burnu, boyu veya saçının ren-giyle fazla ilgilenmez, onları normal veya tabii bulur.

Bazı Kimselerdeki Muayyen Slkılgan1ıkIar:

Pek çok kimse, polis veya benzeri kimseler karşısında sıkılırlar. Niçİn? Çünkü polisin taşıdığı üniforma, bir engelolarak gözükül'. Bazı İnsanlar polisle anlaşmanın, tartışmamn imkansız olduğuna inanırlar. Böyle resmi bir elbise, karşısındaki İnsana güçsüzlük hissi ve korku telkin eder. Onun için bu tür kimseler karşısında bazı insanlar kendini küçülmüş, ağzı kurumuş hisseder, karşısındakini de saldırgan olarak görürler. Hatta kendileri de saldırgan (mütecaviz) olurlar.

Bu tür sıkılganhk, budala kimseler karşısında da görülür. Niçin? Çünkü, akıllı adam için, budalalık da bir cins engeldir; budala kimse ilc anlaşmak, fikirleri aktarmak imkansızlığı vardır. Budala veya aptal kimseye kendini anlatabilmek ve onun tarafından anlaşılmayı temin etmek, akıllı ve zeki bir kimse için çok zor, hatta imkansız bir iştir. İşte bu/tarzda bir imkansızlık mevzu bahistil'. Onun için akıllı ve aptal (veya budala) kimse, her ikisi de birbiriyle alayedildiğini zannederler ve kend~ni küçük görme ile korku ve tatminsizlik ortaya çıkar.

Referanslar

Benzer Belgeler

Görülüyor ki Anayasa Mahkemesi, parlâmento seçimleri için partilerce gösterilecek adayların «sınırlı sayıdaki delegeler» tara­ fından belirlenmesi ile «bütün

Yabancı Devletin bedelsiz kamulaştırma, millileştirme ve­ ya devletleştirme yollarına başvurması halinde kamu düzeni istis­ nasına dayanarak bu tasarruf bertaraf edilmeli ve

(12) Peter Badure Göttingen'deki ilk dersinde, Verwaltungsrecht im libe- ralen und im sozialen Rechtsstaat (Liberal ve sosyal hukuk devletin­ de idare hukuku), Recht und Staat (Hukuk

At this point, going beyond the question of ratification, I would like to submit the view that the United States should not content herself vdth mere adherence to the Human

Çünkü, Roma hukuku ancak kendi sistemi içinde kavranabilir ve bu sistem içinde mukayeseli medeni hukuk çalışmalarında Roma - Germen hukuk sisteminin temeli olarak bü­ yük

Sonuç olarak, bugün uygulanan şekliyle Üniversite Giriş Sı­ navlarının Hukuk Fakültesine başarılı öğrenci seçntede fazla fay­ da sağlamadığı, Giriş Sınavı

Aynı görüşteki diğer yazarlar : Kalpsiiz, Adi Şirket (Türk Hukuk An­ siklopedisi) 204; Arslanlı, Kara Ticareti Hukuku Dersleri, Umumi hü­ kümler 83 (İstanbul 1960);

YARGIÇ ADAYLARI, YARGIÇ VE SAVCILAR, AVUKATLAR İLE ANKARA VE İSTANBUL ÜNİVERSİTELERİ HUKUK FAKÜLTELERİ ÖĞRENCİ VE MEZUNLARI HAKKINDA..