• Sonuç bulunamadı

Kültür Açısından Kürt Meselesi Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kültür Açısından Kürt Meselesi Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

K Ü L T Ü R A Ç I S I N D A N K Ü R T

M ESELESİ

Prof. Dr. Ahmet B. ERCİLASUN

«Türkçülük» deyince akla gelen ilk isim olan Z iya G ökalp, «Türkçülüğün E sas­ ları» adlı eserinde «millet» i ta rif ederken «ırk, kavim , coğrafya, tâbiyyet ,din ve ser' best irade» kavram larının bu tarifte belirle­ yici olm adığını ifade ederek kendi m illet tarifini şu şekilde v e r i r :

« ...M illet, ne ırkî, ne kavm î, ne coğ­ rafî, ne siyasî, ne de iradî bir züm re de­ ğildir. M illet, lisanca, dince, ahlâkça ve be- diiyyatça m üşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden m ürekkep bu lu n an b ir züm ­ red ir.»1

G ökalp şöyle devam e d e r :

«Filhakika, b ir adam kanca m üşterek bulunduğu insanlardan ziyade, dilde ve din­ de m üşterek bulunduğu insanlarla b eraber yaşam ak ister. Ç ünkü İnsanî şahsiyetim iz, bedenim izde değil ruhum uzdadır. M addî m eziyetlerim iz ırkım ızdan geliyorsa, m an e­ vî m eziyetlerim iz de terbiyesini aldığım ız cem iyetten geliyor... B u m ütalaalardan çı­ karacağım ız am elî netice şudur : M em leke­ tim izde vaktiyle dedeleri A rnavutluk’ta n ya­ h u t A rabistan’dan gelm iş m illetdaşlarım ız vardır. B unları T ü rk terbiyesiyle büyüm üş ve T ürk m efkûresine çalışmayı itiy at etm iş görürsek sair m illetdaşlarım ızdan h iç tef­ rik etm emeliyiz. Y alnız saadet zam anında değil, felâket zam anında d a bizden ayrılm a­ yanları nasıl m illetim izden hariç telâkki edebiliriz?»2

G örü lü y o r ki G ökalp, diğer unsurları tam am en reddetm em ekle beraber, m illeti yapan esas u n su r o larak aynı terbiyeyi al­ m ış olm ayı ve bugün hepsine birden «kül­ tür» dediğim iz «din, dil, ahlâk ve bediiy- yat» yani güzel san’atları kabul etm ek­ tedir.

T ürkçülüğün babası sayılabilecek olan Gökalp d ah i A rn av u tlu k ’ta n ve A rab istan ’­ dan gelmiş soyu ve dili farklı insanları bile T ü rk terbiyesiyle büyüm üşse «Türk» say­ m aktadır.

Sosyolog ve düşünürlerin birbirinden farklı birçok m illet tarifleri vardır. B u fark ­ lılığın başlıca sebebi, her m illetin teeşkkü- lünde farklı unsurların rol oynam asıdır. Söz gelişi A lm an düşünürleri m illet tarifinde «ırk»ı önem li kabul ederken, F ran sız dü­ şünürleri «kültür»ü ön plâna çıkarırlar. A m erika’da ise «ortak m enfaatler» ve «aynı devlete tâb i oluş» önem lidir. B u durum un farkında olan A tatürk, «Türk m illetinin teessüsünde m üessir olduğu görülen tabiî ve tarih î vakıalar» olarak şunları sayar : «A. Siyasî varlıkta birlik. B. D il birliği. C. Y urt Birliği. D. Irk ve m enşe birliği. E . T arih î karabet. F. A hlâkî karabet.» A fet İn a n ’m «M. K em al A tatü rk ’ten Y azdıklarım » adlı kitabında b u satırlar A tatü rk ’ü n k en d i el yazısıyla yer alm aktadır3.

1929 yılında liselerde okutulan, dolayı­ sıyla A tatü rk devrinin resm î politikasını yansıtan «Türkiye Coğrafyası» kitabında «Türkiye’de akalliyet teşkil eden unsurlar R um lar, E rm eniler ve M usevilerden ibaret­ tir» denildikten sonra D oğu A n ad o lu ’daki aşiretler için şunlar k ay d ed ilm ek ted ir:

«Şarkî A nadolu’da Ira n ve K afkas h u ­ dudundan U zun-yayla ve Sivas havalisine k ad ar uzanan sahada p ek çok aşiret v ar­ dır. Bazı vilâyetlerde aşiret halkı nüfusun

% 85’ini teşkil eder. B u aşiretlerin büyük

b ir kısmı T ürkçe konuşur. B unlar aslen T ü rk oldukları halde uzun zam a n lar A rap ve İran m edeniyetlerinin tesiri a ltın d a k a ­ larak lisanlarını, âdet ve a n ’anelerini kaybet­ m işlerdir.»4

Y ukarıda birkaç tem el kaynağa daya­ n a ra k vermeğe çalıştığımız m illî devlet po­ litikası, aslında sosyolojiye dayanm aktadır ve b u ilme aykırı değildir. Y u k arıd ak i ifa­ deleri dikkate alarak ve «kültür»ü, kendi­ sini m eydana getiren, «dil, din, âdetler» gibi unsurlara ayırarak, b izi T ürk yap an u nsur­ ları şöyle sa y a b iliriz : Soy, dil, o rtak tarih, ö rf ve âdetler, din, ortak san’a t eserleri­

(2)

m iz ,vatan, ortak ü lk ü ve o rtak m enfaatler. Bu unsurların bazan hepsi, bazan çoğu b ir araya gelerek bizde aynı m illete m ensup olm a duygusu y aratır ve bizi T ürk yapar. Bazılarım ızda bu unsurlardan biri veya iki­ si eksik olabilir; fak at diğer m üşterek u n ­ surlar kendim izi T ürk saym ak için yeter.

Birkaç örnek verelim : Y ukarıda say­ dığım ız unsurlar arasında din birliği de v ar­ dır. F a k a t hepim iz biliyoruz ki, G agauzlar hristiyan oldukları halde kendilerini T ürk saym aktadırlar. Son zam anlarda Türklüğün en kuvvetli şekilde hissedilen Azerbaycan T ürklerine bakalım . Safevî devletinin k u ­ rulduğu 16. asır başlarından beri onlarla farklı b ir tarih î kader yaşadık; fakat bu farklı tarih ve h atta farklı m ezhep onların kendilerini T ürk saym asına engel olmuyor. G ökalp’m söylediği gibi A rnavutluk’tan, h a tta K afkasya’dan gelmiş, bazıları v a k ­ tiyle dilce ve soyca da farklı olan insan­ lar, diğer m üşterek unsurlarım ız dolayısıy­ la kendlierini T ü rk sayıyorlar; hatta T ürk ırkıyla g u rur duyacak k ad ar T ürk sayıyor­ lar. Babası A rnavut olan  kif, «ebediyyen sana yok, ırkım a yok izmihlal» demiyor mu? Ç ünkü artık «ırk» âdeta m anevî bir kav ram haline geliyor. T ü rk kültürü için­ de eridikten ve T ü rk terbiyesiyle yoğrulduk­ ta n sonra onlar da kendilerini, büyük ço­ ğunluğun m ensup olduğu T ü rk ırkından kabul ediyorlar ve bu ırkın m ensubu ol­ m ak la övünebiliyorlar. İşte b u sosyolojik ve psikolojik realiteler, A nadolu’da ve A n a­ dolu dı§ında hepim izi bir m illet, h atta bir ırk yapıyor.

D oğu ve G üney-D oğu A nadolu’da ken ­ dilerine K ü rt denilen K urm anç ve Z aza a§i- retleri’nin pek çoğu soyca da T ürktür. O n­ ları başka soylara bağlam ağa uğraşan ça­ lışm alar, kesin sonuçlara ulaşam ıyorlar. Ü s­ telik «Kürt» kelim esinin T ürkçe’den b a ş­ ka hiçb ir dilde anlam ı yok. Sadece T ü rk ­ çe’de «dağ başlarındaki k ar ve çığ yığın­ ları» anlam ına geliyor; b u anlam da A rap ve O sm anlı kaynaklarından kelimeye veri­ len «dağlık bölge k o n ar göçerleri» m â n â ­ sına uygun düşüyor.

B ir an için K ürtlerin soyca farklı ol­ duklarım düşünelim . D iyelim k i dilleri de

ayrıdır. G eriye yedi unsur k a lıy o r; O rtak tarih , ö rf ve âdetler, din, ortak san ’a t eser­ lerim iz ,vatan, ortak ülkü ve ortak m en­ faatler. Bu k ad ar müşterek, bizi bir m illet yapm ağa yetm ez mi? Sosyolojik olarak ye­ ter. N itekim K ü rt halkı, kendisini hep bi­ zim le aynı kabul etmiştir. Y abancı güçle­ rin tesirinde k alanlar dışında hiçbir K ürt, kendisini T ürkten ayırmam ıştır. Bin yıl, belki bin yıldan da fazla b ir ortak tarih. A ynı düşm anlara karşı om uz om uza kazı- nalan zaferler... Son asırlardaki m ağlûbi­ yetlerin ortak acıları, kaybedilen evlâtlar, kardeşler ve topraklar ve onlara yakılan a ğ ıtla r... Yüzlerce yıl aynı devletin aynı k a ­ n u n ların a tâb i olarak yaşam ak... A ynı A l­ la h ’a, aynı peygambere, aynı kitaba in an ­ m ak; yüzlerce yıl aynı kıbleye karşı om uz om uza rükûa varm ak, secdeye kap an m a k ... H z. A li cenkleri, K an Kalesi, M uham rr.ed H an efî C enkleri, E bâ M üslim , B attal G a­ zi, K öroğlu, A rzu K am ber, K erem ile Aslı, Şah İsm ail ve K am bertay hikâyeleri... B ü­ tün b u n lar bizi b ir m illet yapm ak için ye­ ter de a rtar bile. A m a k ü ltü r unsurlarında biraz daha detaya inelim. M addî ve m anevî k ü ltü r unsurlarına bakalım .

A şiretlerin en önemli özelliği konar göçer olm aları. H âlâ pek çok K ürt aşireti yazın yaylalara çıkıyor. K onar-göçerlik b ü ­ tün T ürklerin en önemli özelliği değil mi? T ü rk tarihi, k o n ar göçer T ürk boylarının k u rduğu im paratorlukların tarihidir âdeta. Sovyetlerdeki, bihlassa Ç in’deki ve M oğol­ istan ’daki K azak ve K ırgızların birçoğu h â ­ lâ konar-göçer olarak yaşıyor. D oğu K a ra ­ deniz’de, T oroslarda hâlâ yaylaya çıkıyor. İşte bu yaşayış tarzından dolayı O sm anlı arşiv belgelerinde hem Türkm en aşiretleri­ ne, hem K urm anç ve Zazalara «Ekrâd» yani «Kürtler» deniyor.

K onar göçer yaşayış tarzı, Türkm enle- rin de K urm anç ve Z aza’larm da tercih et­ tikleri bir h a y a t tarzıdır. O sm an G azi, «ol­ sun ki o tu rak olasız. Beylik; Türkm enlik ve Y ürüklük edenlere kalur» şeklinde ço­ cuklarına vasiyette bulunuyor5.

«Türkm enler de şöyle diyor :

(3)

«Ekme bağ, bağlanırsın Ekm e ekin, eğlenirsin, Çek deveyi, giit koyunu, B irgün o lur beğlenirsin.»0

T unceli ve Bingöl’deki Şavak aşireti m ensuplan da şöyle diyor :

«Cefa istersen ek biç, Sefa istersen kon göç.»7

İşte k onar göçerlere «Kürt» denm esi­ nin sebebi bu binlerce yıllık hayat görüşü ve yaşayış tarzı. Biz kendim iz yerleşik h a ­ yata geçtikten sonra k o n ar göçerlere bazan Türkm en, bazan K ü rt demişiz. Şimdi bazı­ ları da onlar ayrı m illettir, diyorlar.

U rfa civarında yaşayan ve K ürtçe k o ­ nuşan K arakeçili aşireti çadıra «kon» d i­ y or.8 D oğu A nadolu’nun pek çok yerinde de bu kelime kullanılıyor. D erlem e Sözlü­ ğüne göre «kon» a h la t’da «çadır» anlam ın­ d a .9 Aynı kelime İzm ir’in U rlasm da bile «konut» anlam ını taşıyor.10

Bu ortak kelim enin etim olojisi, b ir Türkolog için gayet açıktır; K om ak fiilin­ den n eki ile yapılmış isim. M ânâsı da k o ­ n ulan yer. Türkçede konm ak fiili dönüşlü şekliyle kuşlar ve b ir de k o n ar göçer ob a­ lar için kullanılır. O balar da tıpkı kuşlar gibi yaylaya konarlar, b u n u n için de onla­ ra «konar göçer» denir.

Ç adırın adı, T ürkçe «kon» olduğu gibi, U rfa K arakeçililerinde çadırın içindeki oda­ cıkların adı da «közsdür.11 Y an i göz. D ili­ m izde «oda» için «göz» kelim esini biz de kullanm az mıyız? A m a b u rad a ilgi çekici olan, kelim enin A nadolu’daki «göz» şek­ linin değil, A nadolu’ya gelm eden önce, O r­ ta A sya’daki «köz» şeklinin kullanılm asıdır. Y ine çadırla ilgili b ir kelime daha : Çit. Ç adırın içinde iki kısm ı ayıran duvar. T ü rk ­ çe’de tarlaları birbirinden ayıran çiti h an ­ gim iz bilmeyiz? E n eski sözlüğüm üz D î- vânü L û g ati’t-T ürk «çit» için «kamış veya dikenden yapılan duvar» diy o r.12 K arak e­ çili çadırım görm üş olan M ehm et Eröz, «çit» i şöyle anlatıyor : K am ışı yanyana b ağ ­ larlar, üzerine renkli iplik sararlar ve halı, kilim gibi nakışlar m eydana getirirler. K a r­ şıdan bu kam ış duvara bakınca, insan di­ kine tutulm uş b ir h alı seyrediyor san ır.»13 Bu tasvir benim için son derece ilgi çekici olm uştur. Ç ünkü, T ürkiye’den 7-8 bin km.

Millî Folklor

---uzakta, ta M oğolistan’da yaşayan K azak T ürkleri de çadırlarında aynı şekilde renkli ipliklerle sardıkları kam ışları kullanıyorlar ve b u n a b ir ses farkıyla «çiy» diyorlar. Y alnız K azak «çiy»i çadırın «kerege»sine, bedenine sarıyorlar.

D em ek ki konar göçerlik ve bu yaşayış tarzıyla ilgili olan bazı kelimeler, T ürk lü k ­ le tam b ir ayniyet içinde. D iğer k ü ltü r ben­ zerliklerine bakalım .

M ehm et E röz’den okuyoruz : K arak e­ çililer vaktiyle hatırlı, saygıdeğer m isafirle­ rin önüne, yiyecek olarak koyun başı çı­ k a rırla rd ı... Bugün şehirli misafirlere k o ­ yun başı çıkarm ıyorlar. Sadece kendileri gibi aşiret geleneğine bağlı, aşiret reisleri­ ne, beylerine, büyüklerine çıkarıyorlar.»14 Eröz bu âdetin G aziantep B arak Türkm en- lerinde de olduğunu söylüyorlar.15 A nado­ lu ’da pek görm ediğim iz «hatırlı m isafire koyun başı ikram etme» âdeti, bugün K a­ zak T ürk lerin d e canlı olarak yaşam aktadır. Bu âdete bizzat ben birkaç defa şahit oldum .

A n ad o lu ’da daha çok «başlık» denilen «kalın» âdeti. K arakeçililer ve Pazarcıktaki aşiretler b u n a «kaim» dedikleri gibi,1** keli­ me K âşgarlı M ahm ud’da da, bugünkü K a ­ zak, K ırgız ve Özbeklerde de «kalmğ» veya «kalın» o larak geçiyor.17

T ü rk m en ve yörük kadınlarının giy­ diği üç eteği hepim iz biliriz. P azarcık’taki Sinemilli aşiretinde de yakın zam anlara k a ­ dar k ad ın lar üç etek giyerlerm iş.18

H epim izin bildiği imece âdeti de ortak. Ve P azarcık aşiretinin «imece»ye verdikleri is im : k u b aşık .19 Bu kelime, aynı anlam da Çankırı, A m asya, Şebinkarahisar, G ürün, E rkilet, Z ile, T ire ve O rta ve Batı A nado­ lu ’n un d a h a p ek çok yerinde kullanılıyor.20 Bu aşiretlerde k u rd u n uğurlu sayılm a­ sı da yine o rta k b ir inanışım ızdır. K urdun ağzının bağlanm ası âdeti T unceli’de şöyle yapılm aktadır : Bir gül dalm a çaput bağ­ lanarak «ey u lu rehber! B ugünün yüzü suyu hürm etine sürülerim ize dokunma!» diye dua edilir; böylece sürülerin k u rt tehlikesinden k o runduğuna in an ılır.21 Burada k u rd a «ey ulu rehber» olarak h itap edilmesi son de­ rece ilgi çekicidir. T ü rk destanlarındaki k u r­ dun kılavuzluk fonksiyonunun T unceli’de, b u âdet içinde yaşadığını gösterir. K urdun --- — 5

(4)

ağzını bağlam a âdeti A nadolu’n u n çeşitli bölgelerinde görüldüğü gibi, P rof. D r. M e- cit D oğru ile M oğolistan’da yaptığım ız tes- bitlere göre A ltay ve T uva Türklerinde de vardır.

Saçı âdeti. G erek T ürkistan’da, gerek A n ad o lu ’da gelinin başına, bereket m aksa­ dıyla bazı şeyler serpilm ektedir. Tunceli P ertek ’te buğday ile para; Tunceli-Bingöl bölgesinde yaylayan Şavaklarda elm a, kuru üzüm , şeker serpilir.22 Biz de A fganistan’­ d a n göçüp V an ’a yerleştirilen K ırgız T ü rk ­ lerinde u n serpildiğini tespit ettik.

«Al karısı» inancını, «al bastı» deyimim n i hepim iz biliriz. M araş aşiretlerinden R işvanlarda lohusa kadın al karısından k o rum ak için yastığının altına dem ir, bıçak ve içinde dualar yazılı «betik» denilen m us­ k alar k o n u r.23 Betik veya w ittık şeklindeki b u kelime de çok eski b ir T ürkçe kelim edir.

Son olarak 12 hayvanlı takvim den bahsederek k ü ltü r ortaklıklarına nihayet ve­ receğim.

M ahm ut R işvanoğlu’na göre K urm anç- lardan C em aldim ve D ilhiri oym aklarında; av u k at Y usuf Ö zbaştan tespit edildiğine gö­ re M araş-T ürkoğlu arasındaki Ç akallı aşi­ retinde 12 hayvanlı takvim vard ır.24 Bilin­ diği gibi b u takvim çok eski T ü rk tak v i­ m idir. Bugün A n ad o lu ’da unutulm uştur. A ncak k o n ar göçer hayatını devam ettiren H azar ötesi T ürkm enlerinde, K azak ve K ır­ gız T ürklerinde yaşam aktadır. M oğollarda ve Ç inlilerde de vardır.

Şim di tek rar başa dönüyor ve soruyo­ rum . B ütün bu o rtak un su rlar o rtada iken K ü rt denilen aşiretleri T ü rk ’ten ayrı saya­ bilir m iyiz? B in yıllık beraberliğim izi yok sayabilir miyiz?

O halde şim di; birbirlerinden farklı m ahallî konuşm a dillerini, önce müzikle sonra yayın ve öğretim le birleştirip b ir k ü l­ tü r dili haline getirecek teşebbüslerin m ak ­ sadı nedir? Türkçeden ayrı b ir kültür, ya­ yın ve öğretim dili oluşturduğunuz zam an siz kendi ellerinizle b ir dil ve dolayısıyla m illet m eydana getirm iş olursunuz. Bu fa rk ­ lı m illet de şim di istemezse yarın farklı devlet ister. N itekim basını tak ip ediyor ve hepim iz görüyoruz k i Türkiye düşm anla­ rın ın talepleri; m üzik serbestliğinden başla-

6

---yarak, m uhtariyete, ayrı devlete veya T ürk devletine o rta k olm ağa k ad ar gidiyor. Y apı­ lan teklif ve teşebbüslere şer kuvvetlerin tam am ı sahip çıkıyor; sadece yapılan teklifi az buldukları için tenkit ediyorlar. Bu d u ru ­ m a göre bu yöndeki teklif ve teşebbüsler hangi m akam ve m erciden gelirse gelsin ihanet sayılm az mı?

T anrı T ü rk ’ü gafletten, dalâletten ve ihanetten korusun!

* Bu yazı Türk Yurdu M ayıs 1991’den alınmıştır.

1. Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları (hazırlayan: M ehmet Kaplan). Anka­ ra, 1986, s. 17-18.

2. a.e., s. 19-19.

3. Prof. Dr. A. Afetinan, M . Kem al A ta­ türk’ten Yazdıklarım, İstanbul, 1971, s. 127.

4. Faik Sabri, Türkiye Coğrafyası, Lise K itapları: İÜ. Sınıf, İstanbul 1929, s. 207-208.

5. Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, s. 184.

6. Türk M ili BtttünlttğU İçerisinde Doğu Anadolu (Bundan so n ra : TMB) An­ kara, 1985, s. 66.

7. Prof. Dr. Abdulhalûk Çay, «Bölücü­ lük Faaliyetleri ve Türkiye» (basılma­ mış).

8. Prof. Dr. Mehmet Eröz D oğu Anado- lunun Türklüğü, İstanbul, 1982. 9. Derleme Sözlüğü V lll , Ankara, 1975,

s. 2914. 10. a.y.

11. M ehmet Eröz, a.e., s. 93.

12. Kâşgarlı Mahmud, D îvanü Lûgatit- Türk - Tıpkıbasım, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1990, s. 161.

13. M ehmet Eröz, a.e., s. 93-94. 14. a.e., s. 98.

15. a.e., s. 99. 16. a.e., s. 101,116. 17. TMB, s. 123.

18. M ehmet Eröz, a.e., s. 115. 19. a.e., s. 116. 20. Derleme Sözlüğü VIII, s. 2987. 21. TMB, s. 81. 22. TM B, s. 124. 23. TMB, s. 101. 24. TMB, s. 125.

--- Millî Folklor

Referanslar

Benzer Belgeler

Dünya medeniyetlerinde olduğu gibi Türk toplumunda da fal bakma geleneği söz konusudur. Hemen her toplumda yaygın bir gelenek olarak varlığını sürdüren fal geleneği,

Gelişmesini imparatorluk başkenti İstanbul’da tamamlayan ve böylece Türk milli zevkiyle şekillenen karagöz oyunu bir yandan İstanbul’un eğlence hayatına farklı

İslam, meşrû olmayan cinselliğe karşı yaptırımı olan bir dinî gelenektir. Fiziksel yaptırımdan önce gönüllere harama düşmeme duygusu inşa

Okul Öncesi Eğitimi Kurumu Öğretmenlerinin Yaşlarının Empatik Eğilimlerine Etkisi Ünal (2003)’ın empatik iletişim eğitiminin okul öncesi çocuğu olan annelerin

Köroğlu’nun İstanbul Seferi’nde; Köroğlu’nun namına âşık olan Nigar Hanım’ın Köroğlu’na bir mektup ya- zarak onunla evlenmek istediğini bil-

Çalışmada 8 düğüm noktalı üç boyutlu sonlu eleman için üç boyutlu sürekli ortamın toplam Lagrangian sonlu eleman modelinin kullanımıyla kirişin sonlu eleman

Boratav bu cilt için Fransızca olarak kaleme aldığı bu geniş halk edebiyatı incelemesini daha sonra akıcı bir Türkçe ile yeniden yazmış ve —kaynak

asal eksenlerinin yanısıra çok sayıdaki ara deprem doğrultusu için iki doğrultulu doğrusal olmayan statik analizleri yapılarak, plastik kesitlerdeki