Hakkı Târik JFs
•"* ^ :
Y
ARIM asra yakın bir dostluğumuz vardı. Ağabeyısı Asım ;Usla mesleğe bir kaç gün fasıla ile girmiştik. Râsim Us’un ; gazeteciliği bizden sonra olsa gerek. Fakat üçü de adları ;
gibi uslu, akıllı arkadaşlardır. j
Hakkı Târik, dün son vazifeyi yerine getirmek üzere cenaze- i
sine koşanların kemiyet ve keyfiyetleriyle anlaşılıyordu ki sevi- Ş len, çok çok sevilen bir adamdı. Cenazede kimler yoktu ki. Mu- § harrirler, ilim adamları, siyasî şahsiyetler, mebuslar, vekiller, ho- § çalar.« Hakkı Târık’ın hususiyetlerinden biri de bütün bu va- ; sıfları şahsında toplamış olmasıdır. İlim hayatı, «her derde de- | vâ» olabilecek esbabı kendinde bulundurmak suretiyle ona ayrı | bir kıymet vermişti. Eslâfm basılmış, basılmamış eserlerini arar, |
bulur, satın alır, toplar ve isteyenlerin istifadesine arzederdi. \
Hakkı Târik, bir ilim devrinin — vesâik itibariyle — kuvvet- | li bir senbolü gibi idi. Bütün Sahaflar çarşısında kitap yığınla- |
rının arasında yakını görmek için gözlüğünün mekanizmasını oy- \
natarak camlarını kaldırır, her yığını ayrı ayrı tetkik eder, onla- ;
n bilgisinin süzgecinden geçirerek kütüphanesine yeni yeni kıy- | metler ilâve ederdi.
Memlekette bir vakitler «Vakit» i çıkartmış, bu gazete mün- = derecat itibariyle en parlak, en güzel ve en revaçlı bir gazete | olmuştu. Fakat matbuat hayatının bu unutulmaz şahsiyeti uzun = senelerden sonra kendine meslekte bir tekaüt hayatının lüzumu- j nu takdir eylemiş gibi «Vakit» e başka bir şekil verdi. Onu ame- = lî ve nazarî bir «gazetecilik mektebi» hâline koydu. Matbuatta : bu mektepten feyz almış çok meslekdaş vardır. Oradan kimler, =
kimler yetişmemiştir. =
Matbuatta şahsiyet sahibi olmuş çok meslekdaş bilirim ki | Hakkı Târık’j gördükleri zaman hürmet ve minnetle elini öper- ;
ler. İ
Hakkı Târik iyi adamdı, tanıdıklarına iyilik etmeyi severdi, i onun munis nazarları bir güzel şeyi takdir eylediği zaman tatlı | bir mâna alırdı. Bu müşfik nazarları hâlâ görür gibi oluyorum. = Son senelerde daimî bir rahatsızlıkla pençeleşmeğe mecbur :
oldu. Bir gün dolmuşta birbirimize rastladık. Yine bir hastalığı \
yenebilmiş, kalkmıştı. 1
— Nasılsın Hakkıcığım? =
Ellerinin hareketi ile cevap verdi: ,
— Şöyle, böyle. j
— Maşallah, seni iyi gördüm.
Araba Bâb-ı-âli yokuşundan inerken, etrafına âdeta hasret- : Ie baktı. Senelerce bu çöplükte eşinmiş olmanın zevkini bildiğim :
için bakışındaki hasreti farkettim. ;
— Ulunay, dedi, şimdiye kadar bir çok sadmeleri atlattık. :
Fakat... Bilmem. :
Söylemeğe dili varmadı.
— Haydi, haydi... dedim, bizim cevherimiz sağlamdır. Bir kaç gün sonra yine hastalandığını öğreniyordum.
Ölüm, mukadder bir âkıbettir. Fakat kaderin değişmeyen ;
bu hükmü ebedî bir teselli olamıyor.
Allah ona rahmet etsin’ Kardeşlerine ve hepimize ecir sabır
H versin.
n.