TT_
5/2-:UMHURIYET
6 Ekim 1973
U kdenizin inşam
E R H A T
a A E f t sularındaydı. Ha
IH3H :ikarnas Balıkçı
l a * ” ™ sı b ana E ge’yi gezdiriyordu. Geziye çıkm adan önce, onun b ir kitabında basıl m ış b ir cetveli incelem iştim dü şüne düşüne: sayfa ikiye bölün m üş. b ir yana Anadolu, ö bür ya n a Y unanistan diye başlık atıl mış. altına da k ara zeminde ak yazılarla ne k ad ar şair, düşünül tarihçi ve daha başka tü rd en '■ ratıcı varsa, a d la n a lt a lta ■ zilm işti. Bakıyordunuz, sav n ın sol yanında, yani Anado! bölüm ünde a d lar uzayıp gidiyor | sağ yanı ise kara, boşluklarla j dolu, hele en eski çağlar için I K im leri yetiştirm em iş ki Ana- ! dolu! H om eros’tan başlayarak.
Alkman, Arkhilokhos, Sapoho, j Alkaios, M im nerm os, Anakreon, ! şairlerin hens i ya Ege kıyıların-
dan, ya da Ege adalarından. Tna les, A nattim andros, Anaximenes, H erakleitos, Pythagoras, Xenop- j hanes. Anaxagoras... İn san d ü şüncesinin b ir ışık seli gibi fış k ırıp çağlam asına öncü olan j ü yük ad am lar M iletos’ta , Ephe- sos’ta, Semos. Kolophon ya da K lazom enai’da, yani h ep İzm ir yöresinde doğm uşlar. Düz yazı derseniz öyle: H ekataios, Kad- m os ve de ta rih in babası Hero- dotos Ege kıyılarına inci gibi di zilm iş îo n ia şehirlerinde gelm iş le r dünyaya. G üneş nasıl doğu dan doğarsa, uygarlık da öyle doğm uş Akdenizin doğu kıyıla rında, H alikarnas Balıkçısının sonraları «Akdeniz Uygarlığı» di ye adlandıracağı aydınlık bizim bu to p rak lard an yayılmış d ün yaya.
YAMAN YARATICI
K ara zemin üstündeki adlar bilinen adlardı, h erb irin i k itap la rd a izlemiş, iyi k ö tü okum uş, anlam ıştım dile getirdiklerini, yerlerini y u rtlarım da bilm em ge rekiyordu, nitekim b ir Fransız dergisinin H erodotos’ta n söz ederken H alik am asso s'u
Yuna-nistana yerleştirm esine İçerledi ğim olm uştu, am a yine de o gü- nedek cansız adlar, k itap ta kalan soyut kişilerdi b u n lar benim gö zümde. İklim lerinin içinde yaşa m am ıştım hiçbirini.
H alikarnas Balıkçısı yaman bir yaşatıcıdır, h e r adım atışın da canlam veriyordu b ir toprak parçası, binyıllar öncesine uza nan kökenleriyle ayaklarının al tında. Bergam a, Ephesos, Mile- tos, Priene, o m erm er caddeler, o taş üstü n e ta ş tapm aklar, o sı raları yam açları tırm an an tiyat rolar, o pazar m eydanları, o ha m am lar, o beden eğitim i alanla rı, kapılar, taklar, kem erler ot larla, dikenlerle, çiçeklerle sa r m aş dolaş olm uş örenler doğa nın ölüm süz karm aşıklığı içinde insandan da izler taşıyordu. Bir tü r insan yaşıyordu bugün de oralard a, bizim gibi etten kem ik ten, ak dokulu, dil konuşan, dert döken.
İnsanın m utluluğu şu ki, ölüm lülüğün en karası içinde ışıl ışıl
b ir ölüm süzlüğe erişebilir, eğer b ir ta ş diker, b ir yapıt b ıra k ır sa kendinden geri. Nice yapıtlar yapm ış da bırakm ış bu Ege in sanları! Dev tapm aklar, dağ gibi tiyatrolar, bu ne akıl düzenidir ki kurm u ş bunca sağlam yapıla rı? H ippodam os diye b ir usta, şehir dediğim iz yerleşm e yerinin evler ve sokaklardan oluşacağı m, sokak ise b irb irin i dikine ke sen düz yollardan kurulacağım düşünm üş de gerçekleştirm iş bu- günedek en ufak b ir değişiklik yapm adan uyguladığım ız şehirci lik bilim ini.
İlk m addeyi aray an fizikçi bil ginler, doğadaki akış ve değişim sürecini düşünebilen öncüler, a- tom çağının m ü jd ecileri hep bu yörenin insanları. D oğanın cıvıl cıvıl u y k u su n a dalm ış bu canlar nasıl oldu da yapabildi b u n la rı? Ne biçim k afalard ı k afaları ki, binlerce yıl önce k av ray ıp ta s a rla d ıla r bizim güç belâ, tü r lü a raçlar, g ereçler ve birb irin i kovalayan d en ey le rle sökebildi
ğimiz «orunları, çözebildiğimiz sırları?.. Balıkçı y ü rü y o r, koca bedeniyle salm a salm a, ellerini, kollarını, bacak larım yerine ve sözüne göre k ıp ırd ata kım ılda- ta an latıy o rd u bunları ve daha nice nice konuyu, gerçeği. Ben de v ar gözümle b akıyor, kafam da tek soru biçim inde k ab aran yüzlerce soruya onun dilinden ve devineğinden cevap alacağı ma inanıyordum . Evet, öyle de oldu, E ge'nin sırrın ı B alıkçı’yı derinine anlam akla çözebildim kendim ce.
MERODOT VE
¿ALIKÇI
H alikarnas Balıkçısı kim dir, ned ir ve beni gezdirdiği o 1950 yıllarında ne yapıyordu? H e m en söyleyeyim ki, şu birkaç sözden sonra say falar dolusu eserini okuyacağınız H alikar- naslı H ero d o t’un günüm üzde ya sayan b ir tıp k ısıd ır da ondaıı
Akaeııiz uygarlığının daha keşfedilmemiş bir kalesi olan Kekava’da tarih’le bugün iç içe yaşarlar..
giriştim size birini öbürüyle an latm aya.
B odrum ’da otuz yıllık sürgün hayatı ile H alikarnas Balıkçısı Türi- vazınında daha denenm e miş ı.ır girişim i sonuca bağlam ış b u lu n u y o rd u : Bir çevrenin ya şam ını ay rın tılı gerçeklerinin tü m ü ile p ay laştık tan sonra onu dile getirm eyi b aşarm ıştı. Ba lıkçı ile balıkçılığı, süngerci İle süngerciliği, denizci ile denizci liği yaşam ış, to p rak , güneş, su ve hava ile karşı k a rşıy a gele re k insan ak lın ın m adde ile sıkı- fıkı alışverişinden n eler ç ık ar ta b ilir, y a ra ta b ilirse hepsini de ney süzgecinden geçirm iş ve bu te k e tek k arşılaşm adan, doğa ile insan arasında, h er iki v a rlı ğın da tüm y etilerin i o rtay a koy d u k la rı bu yam an k aynaşm adan insan, düşüncesi ve dili gereği olan ü rü n ü verm iştir. Esin kay nağı yalnız ve yalnız yaşantı- stydı H alikarnas B alıkçısı’m n. C evat Ş ak ir denilen adam ın tü m öğeleri, İçinde yaşadığı do ğal çevrenin tüm v erileri ile b irlik te yuğru lu n ca, H alik arn as B alıkçısı’nın bildiğim iz rom an ları, hikâyeleri, resim leri ve kendine özgü, ta d ın a doyulm az o sözlü y aratıcılığ ı, yazıya dökii lem even, tey p e bile alınam ayan o eşi b enzeri b u lu n m az «dili» doğup gelişti. Bu dil b iric ik tir ve karşım ıza diktiği düşünce ve im ge y o n tu ların d an çok akışı, devinişi, sü rek li gelişimi, değişi mi ile değerli, önem lidir.
Balıkçı ne derse desin, sözle rinin yerine ve anm a göre ka natlanıp uçm asıdır bizi büyüle yen. H ep aynı şeyleri söyler sa nırsınız, oysa H erakleitos’un de diği gibi, iki kez dalam azsınız onun düşünce ırm ağının suları na, onu h er dinleyişte b ir şeyler değişm iştir, konuşan o konuşan değil, dinleyen de b aşk a başka izlenim lerle etkilenm ektedir. He rakleitos’un da geleneğini ya şatm ak tad ır H alikarnas Balıkçı sı. B u nasıl olm akta, yirm inci yüzyılın b ir insanı ne hikm et ve keram etle binyıllar ötesindeki b ir düşü n ü rü de, b ir anlatıcıyı
da öz ve kökenlerine varıncaya- dek kendi kişiliğinde canlandıra- bilm ektedir?
Bu soruya gene H alikarnas B a lıkçısının b ir buluşu ile yanıt verilebilir. H erakleitos, Herodo- tos, Cevat Ş akir üçü de Akdeniz uygarlığının ürettiği b irer insan dır. Coğrafya bize dünyam ızda beş kıta olduğunu bild irir, oysa yanlış, uygarlık düzeyinde beş değil, altı kıtaya bölünm elidir yeryüzü. Çünkü tarihin en bula nık çağlarından günümüzedek başka tü rlü b ir insanlık başka tü rd en b ir y aratım la çıkm akta d ır karşım ıza Akdeniz denilen bu çevrede. Ya nedir bu usa n ın özü özelliği? Gözü vardı, a- çık ve gözle algıladığı, dam arla rından düm düz, şıp diye varır beyninin m erkezlerine, oralarda da dolaşır dolanır da sanki bi re r so ru işareti ile yansır gene Akdeniz insanı gördüğünü d ü şünür, düşündüğünü dile getirir, dile getirdiğini başka insanlarla ta rtış ır, ne kendi görüşünün, ne de başka görüşlerin tam ve son gerçek olduğuna inanır; u ğraşır did in ir som ut gerçeğe ulaşm ak için, kulak k ab artır, kim ne ve rirse ondan alır, alır am a hemen ak ta rır, aktard ık ça düzeltir sun dukça atar, tem izler arın d ırır: katı, donuk, yerleşm iş hiçbir ka nıya, inanç ya da sanıya kapıl maz, dışardan bakar çeşitli tö relere, gelenek ve göreneklere, kafasının eleğinden geçirip eleş tir ir onları. Kimi zam an şaşar, kim i zam an beğenir, kim i zaman yerer, kim i zam an d a doğruyu bulacağım diye yanlışı benim ser, yanılır, yalan söyler, aldanır, y u ttu ru r. Ama hep kafası işler, gözü d ö rt açılm ıştır, k oşar koş tu ru r. Sonsuz bir m erak kem ir m ektedir beyninin kıvrım larını, d urm ak didinm ek bilmez, su s m ak dinlem ek bilmez, ö zg ü r k a fad ır, özgür insandır, doğa için de yaşamı bitm ez tükenm ez bir savaştır. Ne dem iş H erakleitos hem şerim iz: «Polem os panton pater» savaş herşeyin babasıdır. Akdeniz insanı işte bu savaşı sü rd ü rü r, m eydana çıkardığı, çı karm aya uğraştığı «herşey» d8 aydınlıktır, insan aydınlığı.
Y A R I N :
«Ak» denizden
«Kara» topraklara
6
RkdenizHn inşam
E R H A T
İŞIĞIN YAYILMASINDA BUNDAN BÖYLE HÎÇBİR KARANLIK ENGEL OLMAYACAKTIR HALİKARNAS BALIKÇISI BUNU YAPTI..0
anlattığım yıllarda beni gezdirirken H alikarnas Ba lıkçısı ne yapıyordu? Reh berliği m eslek edinm işti İz m ir yöresinde. Çocukları büyü m üş, liseye gitm eleri gerekti, i- kinci dünya savaşı bitm iş, Bod ru m ’da bile geçim zorlaşm ıştı. Balıkçı m avi yaratıcılığa boyadı ğı sürgünü b ırak ır, gelir İz m ir'e yerleşir. G önlünün yurdu nu, eski denizin şarap gibi köpü ren d alg alan arasında m erm er adalarm yükseldiği, tan rıların balıklarla oynaştığı, gözün son suzluğa dek uzandığı gök ovala rı Balıkçı değişen koşullar yü zünden m i b ırak tı da geldi bü yük şehre yerleşti dersiniz? De ğil. Balıkçı Yatağan sandalı için de engini dolaşa dolaşa tattığı m utlu yalnızlığa b ir son verm ek zorundaydı. A ktarm ak bundan böyle onun ödevi ve alın yazı sıydı. Yaymak gerekiyordu m a vi m utluluğu ak denizden k- ra topraklara. Bugün K nidos'ta Bu lunan b ir parm ak, ufacık b ir m erm er parçası Praxiteles in ü n lü şanlı Aphrodite heykeli b u lundu bulunacak diye yüzlerce arkeologu dünyanın d ö rt buca ğından Türkiye’ye, İzm ir’e koş- tu ru y o rsa, bunu H alikarnas Ba lıkçısm a borçludur yurdum uz. B odrum ’u, Knidos'u, Gökova’yı o y arattı, Ege kıyılarım o tan ıt tı, bilime, turizm e o açtı. M er h ab ay ım çınlattı aşılm az engel lerin, kapalı kapıların ötesine. R ehberlik yaptı ve yapm aktadır. Kökleşm iş çarpık görüşleri dü zelterek o yerleştirdi Akdeniz uygarlığının Anadoluda kaynak bulduğu bilincini. G erçeklereı-şık tu ttu . Iı-şık doğar am a güç sızar yığınla to p rak altına gö m ülü m ezarlara, bilim in yanuş sanılar ve kanılarla örülm üş tozlu ağlarını zor y ırta r gev çek sevgisi. Bu m erak, bu ay dm göz yurdum uzun maviliği ve m utluluğu uğruna binbir aşa mayı aştı ve Akdeniz uygarlığı nın başarısını sağladı. Işığın ya yılm asına bundan böyle hiçbir karanlık engel olm ayacaktır. İşte H alikarnas Balıkçısı bunu yaptı.
İki bin beş yüz k adar yıl ön ce b ir başka y u rttaşı aynı başa rıyı sağlam ıştı: H alikarnossoslu Ferodotos. Yaşamından ne bili yorsak, sözlerinden ne kalm ışsa hepsi koca eserinin içindedir B ir gezgindi H erodotos, röportai yazarlarının p iri, şu ya da bu nedenden ö tü rü o da ayrılm ıştı Ege kıyılarından, dolaşm ış dolaş m ış, nerelere dek gitm em işti! A kıllara durgunluk bu kadar yer gezmesi, bu kadar bilgi to p layıp, hepsini aklında tu tm ası ve o canım İonia diliyle açık açık herkese anlaşılır b ir anlatıyle ak tarm ası. Tarihin babası d erler ona. Ama ta rih nedir? Bugün bi le bu yaratıcının ardından b in lerce yıl geçtiği halde, biliyor muyuz uygar dillerin çoğunda H İSTORİA diye geçen sözcüğün tam ne anlam a geldiğini?
Açınız eski Y unanca sözlüğü: «historein» diye b ir fiil b u lu rsu nuz, an lam lan şu- «Öğrenmeğe çalışm ak, araştırm ak, incelemek, keşfe çıkm ak, gezerek tanım ak (b ir ülke, bir şehir için), so r m ak soruşturm ak, so rarak bilgi edinmek«, sonra da «bilmek, t a nımak» ve sonunda «sözle ya da yazı ile bildiğini aktarm ak». Bu fiilden türem e «historia» sözcü
ğü de ilk anlam da a raştırm a, bil gi edinm e ve keşif, onun sonu cunda elde edilen bilgilerin döle getirilm esi, an latılm ası dem ek tir.
H erodotos’un da b u anlam da kullandığı «historia» sözcüğünün koca b ir b ilim d alı haline gel mesi elbette ki yüzlerce yıllık b ir gelişme sonucunda olm uş tu r. T arihin babası denilen adam: «Bu, H alikarnassos’lu He rodotos’un kam uya sunduğu araş tırm adır» derken, ne böyle bü yük b ir ünvan kazanacağım , ne de bugün bile tartışm alı b ir kav ram olarak yaşayan ta rih b ilim i ne yol açacağını akim dan geçir m iştir. N itekim kendisinin Ati na'da anlatım ını dinleyen gelece
ğin tarih çileri tu ttu ğ u yolun hiç de yol olm adığı kanısına varm ış lar, H erodotos eleştirileri o gün bugün süregelm iştir. H erodotos'- un anlattıkları ne dereceye k ad ar doğru, ne dereceye kadar yanlış, an latırk en konudan konuya sap m ası, duyduklarını, gördüklerini kişisel izlenim lere göre değerlen dirm esi, nesnel olam ayışı, bütün b u n lar ve daha b ir sürü eleştiri büyük yurttaşım ızın kafasına sö züm ona tarihçilerce bugünedek kakıiagelm iştir. Çokluk u n u tu lu r ki, H erodotos evrensel b ir me rak a kapılıp bu k ad ar yer ger m ek, bu k ad ar şey görm ek, duy m ak ve kaydetm ek sevdasına ka- pılm asaydı, tarih in doğm ası şöy
le d u rsun, ilkçağ üstüne hiç d e- I ' necek kadar az bilgim iz olur, j bilgi edinm ek için de günümü- ı . zün arkeoloji kazılarından çıkan tek tü k çanak çöm lek p arçala rını beklem ek zorunda kalırdık.
Hele Akdeniz çevresi, Anadolu,
j ,
Girit, Mısır. Mezopotamya, Feni- ke, İran, Hindistan, Asya ve Av-j
rupa, Doğu ve Batı ve de coğraf- ] ya, etnoloji, antropoloji, mitolo ji, filoloji ve aklıma gelen gel meyen daha bîr sürü bilim dalı ve konusu onun girişimi, atılımı ile var olm uştur. Herodotos’suz bir insan ve uygarlık bilimi dü şünülemez. Herodotos, sözünü et tiği Homeros gibi büyük sanatçı dır, düz yazının yaratıcısıdır. Böy le bir yaratıcı da ancak Ege kıyı larından çıkabilirdi. Zamanla de ğerden düşmesi, bunca bilim da İı onun ilk ortaya çıkarıp açıkla dığı verilerden beslenerek yaşar larken, onun daha çok bilim ki taplarındaki dip notlarda anılma sı, kam uya sunduğu eserinin her çağda gereğince yayılmaması ye ni zam anların affedilmez b ir ha tasıdır.Bize örnek
Yurdumuzda bugüne dek b ir kaç Herodotos çevirisi yapılmış ve yayım lanm ıştır. B unların doğ- . ru ve yanlış yönleri eleştirilebi-1 lir, ben yakında M üntekim Ök- men çevirisiyle çıkacak olan He- j rodot Tarihinin öğreteceği bunca j konu arasında, l'<zim yurdum uz da doğmuş b ir yazarın merak de- j nilen insana özgü ateşle ne erek lere kadar ulaşabileceğini göste receğine ve bu insanı kendimize j
örnek almamızı, coşkusun« ken dimize ülkü edinmemizi sağlaya- ! cağına inanıyorum. '