• Sonuç bulunamadı

Turizm haberlerinde yabancı uyruklu kadınların temsili

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Turizm haberlerinde yabancı uyruklu kadınların temsili"

Copied!
106
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

T.C

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

GAZETECİLİK ANA BİLİM DALI

GAZETECİLİK BİLİM DALI

TURİZM HABERLERİNDE YABANCI UYRUKLU

KADINLARIN TEMSİLİ

Işık Tuncel

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Mustafa Şeker

(2)

I T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.05/11/2009

(3)

II

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Işık Tuncel tarafından hazırlanan Turizm Haberlerinde Yabancı Uyruklu Kadınların Temsili başlıklı bu çalışma 12/10/2009 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda

oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Ünvanı, Adı Soyadı Doç. Dr. Mustafa Şeker Ünvanı, Adı Soyadı Yrd. Doç. Dr. Enderhan

Karakoç

Ünvanı, Adı Soyadı Yrd. Doç. Dr. Bünyamin Ayhan

(4)

III T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö

ğ

re

nc

ini

n Adı Soyadı Işık Tuncel Numarası 064222001001 Ana Bilim /

Bilim Dalı

Gazetecilik/ Gazetecilik Danışmanı Doç. Dr. Mustafa Şeker

Tezin Adı Turizm Haberlerinde Yabancı Uyruklu Kadınların Temsili

ÖZET

Turizm Haberlerinde Yabancı Uyruklu Kadınların Temsili başlıklı bu çalışma, Türkiye’de turizmin başkenti olarak kabul edilen Antalya’daki yaygın basın Akdeniz Bölge Ekleri’nin kadın içerikli haberlerinin incelenmesinden oluşmaktadır.

İki bölümden oluşan çalışmanın birinci bölümünde, “cinsiyet” kavramının temelini teşkil eden cinsellik, toplumsal cinsiyet ve medyanın cinsiyete bakış açısı ele alınmaktadır. Kitle iletişim araçlarında erkek egemenliğinin ürünü olarak “kadın” değerlendirilmektedir.

İkinci bölümde ise, turizm haberlerinin kısa bir tanımının yanında turizm haberlerinde kadına yönelik kullanımlar mercek altına alınmaktadır. Antalya’da baskısı yapılan Hürriyet Akdeniz, Sabah Akdeniz ve Cumhuriyet Akdeniz Bölge Ekleri’nde yer alan haberler örneklem olarak değerlendirilmektedir. İncelemede, söz konusu gazetelerin turizm haberlerinde kadına verdikleri yer göz önünde bulundurulmaktadır.

Bu araştırmanın sonucuna göre, Türk basınında en alt kademesinden en üst kademeye kadar erkek egemen bir istihdamın ürünü olarak, kadının gazete sayfalarında cinsel obje olarak yer alış sayısının fazla olduğu belirlenmektedir. Bir başka deyişle, Türk basınında turizm haberlerinde kadının temsil edilişi beden üzerinden gerçekleşmektedir.

(5)

IV T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö

ğ

re

nc

ini

n Adı Soyadı Işık Tuncel Numarası064222001001

Ana Bilim / Bilim Dalı

Gazetecilik/ Gazetecilik Danışmanı Doç. Dr. Mustafa Şeker

Tezin İngilizce Adı Representation of Women in Culture an Foreign

SUMMARY

This thesis titled The coverage of the foreing women in the Turism news consists of examined news those were published in the newspapers in Antalyla which is called the Turism capital of the Turkey.

The thesis consists of the two parts. In the first part the thesis examines gender which is based on sex and social gender and the policy of the media aganist gender.

Also, the thesis examines the women as a product of the men sovenegraty in the mass communications devices. In the second part the thesis examines the definition of the Turism news and useges aganist wamen.

The news which were published in the Hurriyet mediterian, Sabah mediterian and Cumhuriyet mediterian were used as examples.

In summary, acording to result of the thesis women are used in the media as an sexual item. In other word, Turkish media uses women bady so much.

(6)

V İÇİNDEKİLER

ÖN SÖZ ……… i

TABLOLAR LİSTESİ……….VII GİRİŞ………..1

BİRİNCİ BÖLÜM CİNSELLİK VE BASINDA BEDENİN İNŞASI 1.1. CİNSİYET NEDİR?...10

1.2. TOPLUMSAL CİNSİYET………12

1.3. MEDYA VE CİNSİYET…..………..18

1.3.1.Kitle İletişim Araçlarında Tüketim ……….……….….20

1.3.2.Bir Tüketim Kültürü Olarak Kadın Bedeni..………..…….…….24

İKİNCİ BÖLÜM TURİZM HABERLERİNDE KADININ TEMSİLİ: ANTALYA ÖRNEĞİ 1.1.TURİZM VE ANTALYA……….……..….42

1.2. TURİZM HABERLERİNDE CİNSELLİK TERCİHLERİ……….……….43

1.2.1. Hürriyet Akdeniz Bölge Gazetesi 1.2.2. Sabah Akdeniz Bölge Gazetesi 1.2.3. Cumhuriyet Akdeniz Bölge Gazetesi SONUÇ VE DEĞERLENDİRME……….……..…66

KAYNAKÇA……….73

EKLER LİSTESİ………80

EK-1 İçerik Çözümlemesi Kodlama Cetveli………..………80

EK-2 Antalya’da Turizm Muhabirlerine Yönelik Soru Örneği …..……….….….83

(7)

VI Önsöz

Günümüzde moda, podyum ve eğlence dünyasında kadın bedeninin estetik ve çekici yönleri özendirilerek aktarılmaktadır. Medya bu özendirilme güdüsünü gazete sayfalarında olmak üzere, TV programlarında ve yerleştirebildiği her platformda desteklemektedir. Süreç içerisinde ticari kazancı tek kaygı olarak görmeye başlayan medyanın; bu kaygının meyvesini alabilmek umuduyla üretim ortamının merkezine kadını koyması, kadının toplumdaki ikincil konumunu da pekiştirmektedir.

Kadın, gazete sayfalarını ya da TV programlarını belli giyim biçimleri ile doldurmakta ve ilgi odağı haline gelmektedir. Bu odağı diğer medya çalışmalarından ayıran en önemli ve kaygı yaratan gerçeği, kadın cinselliğinin medya aracılığı ile kitlelere sunumudur. Kadının medyanın içeriğine malzeme olan yanı, cinselliğidir. Freud’un da tüm davranış biçimlerini cinselliğe atfetmesini medyada doğrulamak mümkündür. Erkek egemen anlayışın keskinleştiği medya kurumlarında kadın, erkek tarafından sömürülmektedir. Bu sömürünün sona ermesi adına çok sayıda düşünsel savunu veya hareket kendini göstermektedir.

Bu çalışma bir nevi endüstri haline gelen kadın bedeninin özellikle turizm sektöründe kendini göstermesini merceği altına almaktadır. Kadının bedeniyle gündeme gelmesinin altında yatan nedenlerden, medya sahiplerine ve çalışanlarına, haberi üreten ve haberi yeniden inşa eden her kademeye yönelik bir sorgulama yanıtlarını aramaktadır.

Sadece bu çalışmada değil, yüksek lisans eğitimim boyunca eksikliklerimin giderilmesi için yol gösterici olan hocam, danışmanım Doç. Dr. Mustafa Şeker’e, yüksek lisans eğitimimde sonsuz emeği geçen hocalarım Doç. Dr. Bilal Arık ve Yrd. Doç. Dr. Caner Arabacı’ya, desteğini bir gün bile esirgemeyen arkadaşlarım Arş. Gör. Enes Bal, Arş. Gör. Fatma Nisan ve Demet Altun’a ve hayatımın her anında yanımda olan annem ve babama teşekkürü bir borç biliyorum. Ayrıca bilgi birikimini benimle paylaşarak tezime ışık tutan hocam Prof. Dr. Süleyman İrvan’a da sonsuz teşekkür ediyorum.

(8)

VII

TABLOLAR LİSTESİ

Sayfa No

Tablo 1. Cinsiyete Göre Turist Dağılımı………..………...…47 Tablo 2. Antalya’ya Gelen Turistlerin Medeni Durumu…,.………48 Tablo 3. Yabancı uyruklu kadını nasıl görüyorsunuz? Kadın denildiğinde aklınıza gelen ilk simge nedir?...53 Tablo 4. Turizm haberlerinde kadının hangi yönü sizin için haber olmalıdır?...53 Tablo 5. Çıplak kadın sizin için ne ifade ediyor?...54

Tablo 6. Turizm haberi yaparken kadını o haberin neresine yerleştirmek istersiniz? .54 Tablo 7. Turizm haberlerinde kadın fotoğrafının kullanımı şart mıdır?...55 Tablo 8. Haberin ilgi çekmesi için kadın bedeninin görsel olarak kullanılması gerekli midir?...55 Tablo 9. Kadınlar fotoğraf çektirmeyi seviyor mu?...56 Tablo 10. Yabancı dil biliyor musunuz?...56 Tablo 11.Yabancı uyruklu kadınları fotoğraf çektirmeye siz mi ikna ediyorsunuz yoksa kadınlar mı poz veriyor?...56 Tablo 12. En çok hangi ülke kadınları fotoğraf çektirmeyi ve bedenini kullanmayı seviyor?...57

(9)

VIII

Tablo 13. İncelene Turizm Haberlerinin Gazetelere Göre Dağılımı…..………58

Tablo 14. Haberlerin Yayınlandığı Güne Göre Dağılımı……….59

Tablo 15. İncelenen Turizm Haberlerinin Yayınlandığı Sayfalara Göre Dağılımı..….60

Tablo 16. İncelenen Turizm Haberlerinin İçeriğine Göre Dağılımı………61

Tablo 17. Haberin İçeriği Haber Kriterlerine Uygun Mu? Yoksa Reklam Mı?...62

Tablo 18. Haberin Ana Aktörünün Niteliksel Dağılımı………63

Tablo 19. İncelenen Turizm Haberlerinde Fotoğraf Kullanımı………..…64

Tablo 20. Haberlerde Kullanılan Fotoğrafla Haberin Uyumu………..………...65

Tablo 21. Haberlerde Yer Alan Aktörün Milliyeti………66

Tablo 22. Haberlerde Yer Alan Aktörün İsmi……….…..66

Tablo 23. Haberde Cinsellik Temasının İşlenme Durumu……….…..68

Tablo 24. Fotoğrafta Cinsellik Temasının İşlenme Durumu………...68

(10)

1 Giriş

Kapitalizmin güçlenmesinde ve örgütlü bir şekilde yayılmasında medyanın önemli katkıları vardır. 21. yüzyılda artık ‘kültür endüstrileri’ olarak da tanımlanan medya, kapitalizmin hem ekonomik hem de ideolojik olarak varlığını sürdürebilmesi adına önemli bir sektördür. Kapitalizm çizeceği yolu meta üretimi belirlemektedir. Üretim araçlarını elinde bulunduran burjuva sınıfı ile üretim araçlarına sahip olmayan ve işgücünden başka satacak bir şeyi bulunmayan işçiler kapitalizm toplumlarını oluşturmaktadır. Tam da bu noktada medya devreye girmiş ve egemen sınıf ile işçi sınıfı ve toplumun diğer katmanları arasındaki ilişkiyi kurmuştur.

Eleştirel ekolün kültür emperyalizmi kuramını doğrulayan kültür endüstrisinin en etkin silahı olan medya, toplumun kültürel yapısını kendi ihtiyacı ve çıkarı doğrultusunda, kendi koşullarında üreterek, kendi işleyiş mantığına göre pazarlamaktadır. Geniş kitlelere hitap eden formlar üreterek, bu formlara uygun davranış kalıpları geliştirmektedir(Güneş 2001: 127-128).

Medyanın denetiminde gelişen kitle kültürü, kültürün üreticisi ve koruyucusu olan toplumun denetiminden çıkmış ve tamamen ticari amaçlı olarak kültür endüstrisi tarafından yapay, tek tip ve seri olarak üretilmeye başlanmıştır. Medyanın temel taşıyıcılığını üstlendiği kitle kültürü bombardımanı, toplumu ayrıştırıp parçalamakta ve kendi geleneksel kültürüne yabancılaştırmaktadır.

Medya, kapitalizmin üretim araçlarının başında yer almaktadır. Toplumlar iletişimle oluşmaktadır. İletişim bir ihtiyaçtan kaynaklanmakla birlikte, insan yaşamını nitelendirmekte ve ona bir boyut katmaktadır. İletişim hem kişisel hem toplumsal bir süreçtir. İletişimle insanların deneyimleri, toplumsal normlar, gelenekler, yeni toplumsal ilişkiler tanımlanmakta, paylaşılmakta, uygulanmakta ve korunmaktadır. İletişimin toplumların evrensel özelliği olması nedeniyle toplumsal yaşamın her sürecinde kendisini hissettirmektedir. Kitle iletişim araçları bu anlamda topluma haber/bilgi verme, eğlendirme, eleştiride bulunma ve kamuoyu oluşturma gibi çok sayıda fonksiyonu üstlenmektedir.

Toplumlar ve bireyler arasında yaşanan her türlü iletişimde rol oynayan bu araçlar, milyonlarca insana, egemen sınıfların sunduğu kitle kültürü bilincinin yanında objektif bilgi hizmeti de vermektedir.

(11)

2

İletişim araçlarının etkileri konusunun, kitle iletişimi araştırmalarında en geniş yeri kapsamasında hiç kuşkusuz, bu gerçeğin büyük bir payı vardır. Nitekim kitle iletişim araçlarının toplumsallaştırma işlev ve etkisini inceleyen yazarlar, farklı toplumsal teorilerden hareket etseler dahi toplumsallaştırmanın bir öğesinin “toplumsal kontrol” olduğunda birleşmektedirler.

Toplumsal kontrol çıkış amacı olmasa dahi, kitle iletişim araçları toplumsal gerçekliğin belli bir görünümünün oluşturulmasında rol sahibi olarak benzer bir işlevi getirmektedirler (Tılıç, 1998: 51).

Kitle iletişim araçlarının, hizmet verdikleri toplumun siyasi, ekonomik ve farklı sosyo-kültürel özelliklerine bağlı olarak farklı bakış acıları sergiledikleri de düşünülmektedir. Kitle iletişim araçlarından yansıyanlar yaşadıklarımızdan ya da yaşamakta olduklarımızdan farklı şeyler değildir. Bu nedenle de kitle iletişim araçlarının üretimsel ortamı, yani içeriği, içinde yer aldıkları toplumu temsil etmektedir.

Kitle iletişim araçları toplumdan bağımsız değildir. İçeriğiyle toplumun kültürünü ve değer yargılarını yansıtırken, toplum da var olan özellikleriyle kitle iletişim araçlarını etkilemektedir. Kitle iletişim araçları da aktardığı bilgi ve düşüncelerle topluma yeni bir bakış açısı getirmekte, kişileri başka kültürler ve değerlerle birleştirmektedir.

Basın giderek küçülen dünyada uluslar arası bir boyut kazanırken, ulusal ve yerel basın da, bu uluslararası yapılanmanın bir parçası olarak, etkinliklerini olanca gücüyle gösterme çabasındadır. Sınırların bile kaldırılma eğilimine girdiği dünyada toplumlar, bütün bir gün boyunca, yüzlerce kanaldan gelen haberlerle artık dünya vatandaşlığını yaşamaktadır. Hemen hemen tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, kitle iletişim araçları iki yönlü bir ilerleme süreci içine girmişlerdir. Bir bölümüyle sınırları aşan bir bütünleşme süreci yaşanmakta, öte yandan da hemen hemen her kent, her kasaba, hatta her semt, her mahalle yerel gazeteye, radyoya sahip olmak istemektedir( Girgin, 2001:141).

Türkiye’de 90’lı yıllara gelindiğinde basın sektöründe hızlı bir büyüme gerçekleşmiştir. Birçok gazete, içerisinde matbaasının da bulunduğu dev merkezlere taşınmış, gazetelerin içerikleri artırılarak sayfa sayısı genişlemiştir. Bu dönemde gazetede çalışan muhabir kadrosunda da artış olmuş, ekonomi, spor, politika konularının yanında Türk toplumu magazin, aktüalite, teknoloji, sağlık, turizm gibi sayfa başlıkları ile tanışmıştır. Bugün “medya” olarak adlandırdığımız kitle iletişim araçları, büyük birer ticari işletme

(12)

3

haline gelmiştir. Gelişmiş teknolojiler kullanarak daha çok sayıda kişiye, daha etkin biçimde ulaşmaktadırlar.

Ülkemizde sanayileşme, kentleşme ve iletişim araçlarının gösterdiği patlama sürecinden kaynaklanan bir toplumsal yapı değişimi yaşanmaktadır. Aile ve toplum açısından önemli değişimleri beraberinde getiren bu süreçte, kadının toplumsallaşmasında başat faktör kitle iletişim araçlarıdır.

Cinsiyetçi kalıplar, hayatımızın her alanında ve her biçimde bizi sarmalamaktadır. Renkler, biçimler, sözcükler belli kavramları ya da kişileri temsil etmekte, bu temsiller, temsil edilenin hayatımızdaki yerini ve ona atfettiğimiz anlamı da yansıtmaktadır ve bu yere ya da anlama meşruluk kazandırmaktadır. Dolayısıyla farklı temsiller, birbirlerine eklemlenerek bizim dünyaya, topluma, insanlara bakışımızı biçimlemektedir.

Herhangi bir görüşe, olaya veya kişiye ilişkin değer yargılarımızın oluşmasında birincil etkenler deneyimler ya da kişiler arası kurulan iletişim kanallarıyla elde edilmektedir. Bu noktada enformasyon ve iletişim araçlarının önemi bir kez daha kendini göstermektedir.

En ilkel toplumlardan günümüze kadın ve erkeğin konum ve işlevlerine yeni anlamlar verilmiştir. Üretim güçleri değiştikçe, üretim ilişkileri ve işbölümü de değişmiş ve bu süreçte kadın üretim sürecinde hem üretim hem de mülkiyet açısından geri plana düşmüştür. Toplumumuzun kadınlara geleneksel bakış açısı, kitle iletişim araçlarına da yansımaktadır. Kitle iletişim araçları, çeşitli görüşleri yansıtmasının, bunları ortaya çıkartıp tutumların oluşmasına katkıda bulunmasının yanı sıra, gerçekliğin yanılsamalı bir biçimde algılanmasına da yol açar. Kitle iletişim araçlarında kadınlar en çok fiziksel özellikleri ön plana çıkarılarak sunulmakta, sürekli cinsellikleri sergilenmektedir.

Medyada kadının birlikte anıldığı konular günümüzde standartlaşmıştır. Kadın medyada, moda, mankenlik, şarkıcılık, sunuculuk, dizi filmler ile yer almaktadır. Dolayısıyla kitle iletişim araçlarının evlerimize girerek iç dünyamızda yer alan değer yargılarımızın yerlerini değiştirmesi ile başlayan bu yolculuk, aynı zamanda bizlerin de kitle toplumu olarak kitle iletişim araçlarına etkilerimizi de ortaya çıkarmaktadır.

Bu çalışmada, “yabancı uyruklu kadınların” Türkiye’nin özgün ekonomik yapısının sonucunda oluşmuş geleneksel, tarihsel birikimlerinden yola çıkarak medyadaki yansımasını ortaya koyulacaktır. Toplumlar, kültürel aidiyetlerine göre düşünür, davranır, yer, içer, kutlamaları, yasları, bayramları ait oldukları kültürün kodlarına göre tanımlanır ve paylaşılır. Kültürel kodların, süreç içinde toplumsal uzlaşma ile içselleştirilerek ve o topluma ait statik

(13)

4

değerlere tutundurularak değişmesi ve dönüşmesi normaldir. Bu da toplumsallaşma ile gerçekleşir. Toplumsallaşma, toplumdaki değerlerin, inançların, davranışların birey tarafından benimsenme sürecidir. Kitle iletişim araçlarının, toplumsallaşma sürecinde kadına yüklediği rollerin altı çizilerek, kimi zaman kitle iletişim araçlarından topluma kime zaman da toplumdan kitle iletişim araçlarına yansıması değerlendirilmektedir.

Araştırmada, kitle iletişim araçlarının kadının toplumda ikinci konuma yerleştirilmesindeki etkisi ile medyada kadının bu bağlam çerçevesinde temsili incelenmektedir.

Çalışma, sıradan bir oryantalizm savunusundan uzak Türkiye’nin özgün koşulları içinde iletişim kuramları değerlendirilmektedir.

Mercek altına alınan, kadının tarihsel olarak gazetelerde nasıl yer edinildiği ile zamanla kadına verilen yerden öte; medyanın kadına ve yabancı uyruklu kadına bakışı ve kadını kullanışı hakkında somuta dayalı fikirler ortaya çıkarmaktır.

PROBLEM

Medya, iktidar ilişkilerinin oluşturulduğu, korunduğu ve bu ilişkilerin popüler ve kültürel estetik formlara uyarlanarak azaltıldığı, kısacası iktidarın olumlandığı bir kültür endüstrisidir. Medya kitle iletişim araçları ile bireylerin tutum ve davranışlarını etkileyebilme ve değiştirebilme konusunda etkin bir güce sahiptir. Egemen sınıflar, toplumsal değişime gereksinim duydukları herhangi bir konuda kitle iletişim araçlarını devreye sokarak bu değişimi gerçekleştirme yoluna gitmektedir.

Kitle iletişim araştırmaları ve gerçeklik ilişkisinin bir başka boyutu da gündem belirlemedir. Kamu gündeminin kitle iletişim araçlarından gelen mesajlarla oluştuğu, biçimlendiği, medyanın tutumları yönlendirmede kritik bir role sahip olduğu, gerçekliği yeniden üreterek “inşa edilmiş bir gerçekliğe” dönüştürdüğü ortadadır.

Türkiye’de günümüzde birçok iş alanında olduğu gibi medyada da toplumsal cinsiyet ayrımcılığı söz konusudur. Kitle iletişim araçları kanalıyla yayılan kültür endüstrisi, geniş kitleler tarafından kolayca anlaşılabilecek, diyalogdan çok imaja dayalı, şiddet ve cinsellik içeren programlar üretmektedir. Bu nedenle bireyler ve kitleler üzerinde güçlü bir etki oluşturarak onları olumsuz etkilemektedir. Erkek egemen zihniyetle, sorgulanmadan, ticari amaçla yeniden üretilen kadına yönelik basmakalıp değer yargıları, iyi-kötü olarak, fakat her

(14)

5

iki durumda da edilgen, kendi üzerinde söz hakkına sahip olamayan kadın imgesinin, toplumun kolektif bilincine yerleşmesine katkıda bulunmaktadır.

Tüm bu bağlamlar çerçevesinde basında kadınlarla ilgili yazılar ve haberler, gün geçtikçe daha da magazinleşerek çoğalmaktadır. Turizmin dört mevsim gerçekleştiği ülkemizde, kitle iletişim araçları, turizmi, doğası, tarihi ve güzelliklerinin yanında yeni bir (kadın) malzeme daha bulmuştur. Bu malzeme kadın bedenidir. Bir otel ya da tatil beldesi tanıtımında, kadın bedeninin -özellikle de mankenlerin ya da yabancı uyruklu kadınların- bikinili veya vücudunun estetik ve cinsellik içeren belli bölgelerinin sunumunun kullanılması normalleşen bir yayın politikasıdır.

Haberde konu olan kadının, haberde nasıl ve ne şekilde yer alacağından haberinin olup olmadığı da yanıt bekleyen sorunsallar arasındadır. Bu bağlamda, kadının zevk ve süs aracı olarak görülmesi çalışmanın temel problemidir.

AMAÇ

Türkiye, politik yapının erkekler tarafından erkekler için düşünüldüğü, kadınların bu politik yapıdan çok az yararlanabildiği bir toplum bilincine sahiptir. Ekonomide ve politikada genellikle erkeklerden oluşan bir azınlık, neyin, ne şartlar altında üretileceğine, nelerin reklamının yapılacağına, araştırılacağına, bulunacağına karar vermektedir. Dünyada, insan yaşamının ortaya çıkışından bu yana bilgisine sahip olduğumuz topluluk biçimlerinde, özellikle geleneksel toplumlarda, kadınlara erkeklerden daha az değer verildiği ve her konuda erkeklere hizmet etmesinin beklendiği bilinmektedir.

Kitle iletişim araçlarında kadın, ya eş-anne ya da cinsel nesne olarak basmakalıp imgelerle iki farklı kutupta temsil edilmektedir. Bu bağlamda, kadın kimliği, kendi bedeni üzerinde mülkiyet hakkı olmayan bir nesne gibi tanımlanmakta, toplumun kolektif bilincinde kadın imgesinin iyi-kötü değerlendirmesine göre oluşmasına ve yerleşmesine katkıda bulunulmaktadır. Bu çalışma, Türk yazılı basınında yer alan turizm haberlerinde “kadın” olgusu ve yabancı uyruklu kadınların gazetelerde yer alma konularını içermektedir. Konunun incelenmeye değer temel sorunsalı, ulusal gazetelerin Akdeniz Bölge Gazeteleri’nde yer alan ve ağırlıklı olarak turizm içerikli haberlerde, cinsiyetçi kalıplar çerçevesinde kadının temsilinin yapılmasıdır.

(15)

6

Çalışma, gazetelerin kadına bakışları doğrultusunda çizilen yeni bir kadın tanımının yanında, kadınların görsel olarak yazılı basında nasıl bir yere sahip olduğu, haberlerde özellikle yabancı uyruklu kadınların temsil edilişi hakkında somuta dayalı fikirler ortaya koymayı gütmektedir. Çalışmada kullanılan temsillerle, Türk toplumunun kadına ve dolayısıyla yabancı uyruklu kadına bakış açısı hakkında da fikir sahibi olunması hedeflenmektedir.

Bu kapsamda amaç; kadının ve özellikle yabancı uyruklu kadınların haber metinlerini ve gazete sayfalarını ne şekilde, nasıl ve hangi yöntemlerle doldurduğunun belirlenmesidir.

ÖNEM

Kadının toplumsallaşmasında başat faktör kitle iletişim araçlarıdır. Kadın, satış kaygısı olmak üzere çok sayıda reklam stratejisinin yürütülmesinde cinsel nesne olarak tercih edilmektedir. Kitle iletişim araçlarının başında gelen yazılı basında da cinselliğinin öne çıkarıldığı, sıkça kadın bedeninin vurgulandığı haberler yer almaktadır. Bu bağlamda, özellikle magazin haberleri bakış açısıyla donatılmış turizm haberlerinde de “kadın öncellikli” haber sunumu söz konusudur. Sunumu yapan kurum ve kişiler temsil edilenin ne olduğu ile ilgilenmemektedir. Kadının temsil ediliş biçimiyle, o olgu toplumdaki yerini ve atfedilen anlamını kazanmaktadır. Bu temsil de toplumsal cinselliğin acımasız bir gerçeğinin de gün yüzüne çıkmasını tetiklemektedir. Kitle iletişim araçları ve özellikle yazılı basın kullandığı görsel malzemeler ve dil ile kadının “meta” olarak “beden”iyle varlık kazanmasına zemin hazırlamaktadır.

Kadın odaklı haberler cinsel objelere, bedenin cinsellik vurgusu yapan bölümleri gazete sayfalarında bolca kullanılarak toplumsal açıdan kadının yeniden inşa edilmesi sağlanmıştır.

(16)

7 VARSAYIMLAR

Teknolojik gelişmeler sonucu, sayıları ve etkinlikleri gün geçtikçe artan kitle iletişim araçları, “kanaat oluşumu sürecine” daha geniş bir biçimde katkıda bulunmaktadır. Bu büyüme toplumsal değişime yansımış, kadın “ev işçiliğinden” sıyrılarak toplumun gözü önündeki yerini almaya başlamıştır.

Medyada ağırlıklı olarak erkek egemen söylemin varlığı ve medya patronlarının erkek iş gücü ile kadın iş gücü arasında ayrıma yönelik bakış açıları, gazetelerde kadının temsilinin salt ‘beden’ aracılığıyla gerçekleşmesine ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığının hızlı bir şekilde büyümesine olanak hazırlamıştır. Medya patronlarının taleplerini karşılayan haber üreticileri, aynı zamanda haberi oluştururken bireysel düşüncelerini, hayallerini ve duygularını da habere katmaktadır. Haberin okunması ve ilgi görmesi için kadın bedeninin ön plana taşındığı fotoğraflar kullanılmaktadır. Bedenin sunumu, haberin içeriği ile ilgisi olmayan fotoğrafların kullanımı ile gerçekleşmektedir.

Çalışmanın temel varsayımları aşağıdaki maddelerde ifade edilmeye çalışılmaktadır:

- Kadının gazetelerin ismi geçen bölümlerinde çalışma ve haber olma olasılığı çoğunlukla cinsellik öncelli bir şekilde gerçekleşmiştir.

- Haberin içeriği ekonomi ya da sağlık gibi farklı başlıkları da içerse kadın bedeni cinselliği ile görsel malzeme olarak haberde mutlaka kullanılmaktadır.

- Yabancı uyruklu kadınların cinsel içerikli fotoğrafları; tanıtım, eğlence, ekonomi gibi çok sayıda haberde kullanılmaktadır.

- Haberde kullanılan görsel malzeme ile haberin içeriği arasında ciddi bir uyumsuzluk gözlemlenmektedir.

SINIRLILIKLAR

Çalışma, Türkiye’de yayın hayatını sürdüren yaygın gazetelerin Akdeniz ilavelerini kapsamaktadır. Araştırma örneklemlerinin bu gazetelerle sınırlandırılmış olmasının temel gerekçesi, en fazla baskı sayısına sahip olmaları ve daha çok kitleye ulaşıyor olmalarıdır. Bu çalışmanın sınırlılıkları şunlardır:

(17)

8

- Antalya ili ve çevresinde bölge baskısı yapan Hürriyet Akdeniz, Sabah Akdeniz ve Cumhuriyet Akdeniz Bölge Gazeteleri,

- Çalışma 1 Haziran – 1 Temmuz 2009 tarihlerinde yayınlanan haberleri kapsamaktadır,

- Çalışmada sistematik rastlantısal örneklem seçimi kullanılmaktadır,

- Örneklem seçilen gazetelerde yayınlanan turizm ve yabancı uyruklu kadınların yer aldığı haberler,

- Gazetelerin, haberde fotoğraf kullanımı, kullanılan fotoğrafın haberle olan uyumu, cinsel tema işleyip işlemediği durumu, haberin içeriğinde yabancı turistin milliyetinin belirtilip belirtilmediği, turistin cinsiyetinin haberde ya da fotoğrafta kullanılma durumu, ve ilgisi incelenmektedir.

Çalışma, turizm haberleriyle sınırlandırılmış ancak içeriğinde turistlerin yer aldığı alt başlıklara sahip haberler de incelemeye alınmıştır.

YÖNTEM

Çalışma, Türkiye’deki basın yayın kuruluşlarının ekonomik ve politik yapılanma sürecinde cinselliğe bakış açısı, cinsel kimliklerin oluşumunda etkisine yanıtlar aramaktadır. Cinsel kimliğin turizm haberlerinde başat malzeme olmasının süreçleri doğrultusunda yapılacak inceleme, turizm haberlerinin kamuoyu ile bilgi paylaşımında örneklem olarak belirlenen yaygın gazetelerin Akdeniz Bölge Ekleri’nde, yabancı uyruklu kadınlara turizm haberlerinde yer verme biçimine, kadının haberde konumlandırılmasını kapsamaktadır. Araştırmada, içerik çözümlemesi yöntemi kullanılmıştır. 18. yüzyıldan bu yana kullanılan yöntem, nicel bir yöntemdir. Metnin ve fotoğrafın içindeki belli kullanımları, kavramları ve temaları sıklıklarına göre inceler. İletişim araştırmalarında, yöntem olarak en fazla içerik çözümlemesi kullanılmaktadır. İçerik analizi, temel olarak yazılı, sözlü, (film şeklinde, fotoğraf biçiminde) görüntülü veya kaydedilmiş belgelerin incelenmesidir. İçerik analizi, bir iletişimin ifade edilmiş içeriğini nesnel, sistemli ve nicel betimleme için yapılandırılmış bir araştırma tekniğidir (Erdoğan, 2003: 197).

Sistematik bir analiz olan içerik çözümlemesi, örneklemlere göre farklılıklar göstermeden çalışmanın gerçekleşmesine yol göstermiştir.

(18)

9

Kadının haberlerde yer alış biçimi, içerik çözümlemesi yöntemi aracılığıyla gerçekleşecektir. Analizde ayrıca çözümleme birimi olarak sözdizimsel birim kullanılacak, haberi destekleyici görsel malzemelerin de haberle olan ilintisi irdelenecektir.

Çalışmada, turizm haberlerini üreten muhabirlerle de yüz yüze mülakat gerçekleştirilmiştir. Bu görüşmelerde muhabirlere ‘kadın’a olan yaklaşımları ile ilgili sorular yöneltilerek, muhabirlerin kişisel görüşlerinin verilen yanıtlar ışığında istatistiği yapılmıştır. Bu analiz çerçevesinde de özellikle turizm haberlerinde yabancı turist kadınların görsel materyal olarak kullanımının gerekçeleri yüz yüze bu kullanımı yapan muhabirlerin ifadeleri alınarak tablolara yansıtılmıştır.

(19)

10

BİRİNCİ BÖLÜM

CİNSELLİK VE BASINDA BEDENİN İNŞASI

1.1. Cinsiyet Nedir?

Cinsiyet, kişinin kadın ya da erkek olarak gösterdiği genetik, fizyolojik ve biyolojik özelliklerdir. Cinsiyet erkek ve kadın olarak iki tipe ayrılır.

Cinsiyet, her birimizin bu dünyaya gelirken yanımızda getirdiğimiz özelliklerimizden biridir: kız ya da oğlan bebekler olarak doğarız. Bu nedenle de cinsiyet özelliklerini biyolojik birer nitelik olarak kabul ederiz. Yani doğal. Toplumda, aile içinde, kişisel ilişkilerde, kadın ve erkeklerden beklentilerimiz farklıdır, bu farklılığı da “doğal” karşılarız.

Cinsiyet (eşey, cinslik), erkek ve kadının arasındaki cinsellik temelli biyolojik farklılığı ve feminist teoride kadın ve erkek davranışı arasındaki sosyal olarak inşa edilmiş farklılıkları gösteren ve bu yönüyle farklı bağlamlarda farklı kullanımlara sahip bir kavramdır( http://tr.wikipedia.org/wiki/Cinsiyet).

Cinsellik bu cinsiyet kimliklerinin içinde ya da homoseksüellikte olduğu gibi bu kimliklerin dışında biyolojik olarak yaşanan, dürtü, haz ve arzularla ilişkili, bir yandan son derece çekici, diğer yandan ise korkutucu bir olay olarak görülen bir olgudur. Bu nedenle zaman ve mekâna, kültüre göre değişiklikler gösteren, norm ve değer yargılarıyla bağlantılı olan bir kavramdır( Bora, 2004).

Cinselliğin içsel siyaseti, eşitsizlikleri ve tahakküm biçimleri vardır. Belirli bir zaman ve mekânda kurumlaşmış biçimleri insan davranışlarının bir ürünü olmakla beraber bu ürün çıkar çatışmaları ve siyasal manevralarla doludur. Bu sebepten de daima siyasal olarak kabul edilmiştir. Ancak bazı tarihsel dönemlerde cinsellik daha keskin biçimde eleştirilmiş ve daha yaygın olarak siyasallaştırılmıştır. Bu dönemin sonucu olarak da “erotik” yaşamın üzerinde yeni bir uzlaşma durumu gündeme gelmiştir. Cinsellik; toplumun yapı ve düzeyine bağlı olarak her dönemde kendine özgü kuralı ve sınırlamalarla kontrol edilmek istenen bir dürtü olmuştur

(http://iekg-tcd.blogspot.com/toplumsalcinsiyet,cinsellikveesitsizlik).

Cinsiyet kadınların dışında kalamadıkları bir kategoridir. Onlar nerede olurlarsa ne yaparlarsa yapsınlar erkeklere cinsel yönden kullanılabilir- uygun olarak görünürler.

(20)

11

Göğüsler, kalçalar, giysiler görünürdür. Wittig’e göre cinsiyet kadınlara “cinsin üremesi” zorunluluğunu atfetmesi yoluyla topluma heteroseksüelliği dayatan politik bir kategoridir. Başka bir deyişle cinsiyet, cinsin zorunlu üremesi yükümlülüğünün kadınlar tarafından taşındığı, üzerinde heteroseksüel ekonominin temellerinin taşındığı bir sömürü sistemidir. Cinsellik, iktidar ilişkilerinin şu ya da bu şekli içinde bir bedene el koymanın en görünür biçimi haline gelmiştir ve el koyma çeşitliliğindeki artış ve değişim, bazen cinselliğin mahremiyetini kuran tıbbi, ideolojik ve etik üçlemenin kırılgan işbirliğine de işaret etmektedir( Köse, 2009: 81).

Tüm toplumların cinsel davranışların temelini oluşturan ya da bu davranışları dışlayan baskı altına almaya çalışan normlar vardır. Ancak bunlar birbirinden çok farklıdır. Cinsel davranışın farklı biçimleri arasındaki farklılık cinsel davranışların, tepkilerin doğuştan gelmek yerine öğrenilmiş olduğunu destekler. Cinselliğin sadece biyolojik olmadığına dair yaklaşımlardan biri de dinin cinsel yaşamı şekillendirmesi durumudur. Batıda Hıristiyanlığın cinsel davranışları etkilediği, özellikle kilisenin üreme dışındaki bütün cinsel davranışlara kuşkuyla baktığı görülmektedir. Ancak kilisenin bu yasaklarına birçok insan tepki göstermiş bu kurallara uymamıştır. 19. Yüzyılda kilisenin yargılarının yerini tıbbi yargılar almıştır. Ancak doktorlar tarafından yazılan ilk yazılarda, cinselliğe ilişkin tutumlar çok katı ve yanlıştır. Cinsel doyumların deliliğe ya da kansere yol açacağı düşünülmüştür. Viktorya çağında ise cinsel ikiyüzlülük kendini göstermiştir. Kadınların kocalarıyla münasebeti erdemli kadınların görevleridir. Kadınlar cinselliğe karşı kayıtsızdır. 20.yüzyılda ise; cinselliğe yönelik geleneksel tutumlar 1960’lardan sonra güçlenen özgürlükçü görüşlerle yakından bağlantılıdır(Giddens, 2000:106).

21. yüzyılda, kadınların bedenleri ve cinselliği erkeklerin ve erkek egemenliğinin kontrolü altındadır. Kadın cinselliğinin ve doğurganlığının kontrolünü elinde tutan toplumsal mekanizmalar, birçok toplumda erkek egemenliğinin sürdürülmesi anlayışına hizmet etmektedir. Bu anlayış, dolaysız baskı ve şiddet yoluyla olduğu kadar, siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel yönlendirmelerle de gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda, din faktörü, genellikle yönlendirmenin güçlü bir aracı olarak kötüye kullanılmakta ve kadınların insan haklarının ihlallerini meşrulaştırmaya hizmet etmektedir. Törelerin çiğnenmesi durumunda, kişi, toplumun ağır yaptırımları ile cezalandırılmaktadır (İlkkaracan, 2003: 14).

Tarihte ve günümüzde mutlak cinsel özgürlüğün olduğu bir toplum görülmemektedir. Çünkü toplumların sosyal yapısını ve toplumsal değişimini belirleyen unsurlar öncelikli

(21)

12

olarak din, bunun yanında örf ve adetler, sosyal ve kültürel şartlar, ekonomik yapı, göçler ve şehirleşme, diğer toplumlarla etkileşimdir. Her toplum, cinsiyeti kendisine özgü bir şekilde toplumsallaştırarak bir bakıma kendisini yeniden üretmektedir.

Sağlıklı bir toplumsal yapı oluşturabilmek için cinsellik konusunun çok iyi anlaşılması gerekmektedir.

1.2. Toplumsal Cinsiyet

Cinsiyet biyolojiktir. Cinsel organlara bakıldığında erkek ve kadının farklılıkları biyolojik olarak görülebilir.

Cinsiyet (sex) terimi kadın ya da erkek olmanın biyolojik yönünü ifade etmekte ve biyolojik yapıya karşılık gelmektedir. Cinsiyet bireyin biyolojik cinsiyetine dayalı olarak belirlenen demografik bir kategoridir (Dökmen, 2004: 5).

Biyolojik cinsiyet farklılıkları, doğanın bir inşasıdır. Ancak toplumsal cinsiyet, toplumsal bir inşadır. Yani kaynağını toplumdan almaktadır. Kültürel inşanın bir boyutunu işlevler, diğer boyutunu ise ‘anlamlar atfetmek’ oluşturmaktadır. Toplumsal cinsiyetin oluşumunda her iki inşa tipi birlikte rol oynamaktadır. Biyolojik farklılıklardan kaynaklanan işlevlerle bağlantılı konumlar ortaya çıkmakta ve bunlara değer atfedilmektedir. Böylece cinsiyete özgü anlamlar ve değerler alanı oluşmaktadır(Erol, 2008: 201).

Biyolojik cinsiyetin toplumsal cinsiyet haline dönüşmesi, biyo- psiko sosyal süreçlerin bir sonucudur. Toplumun yapısal özelliklerine göre biçimlenmiş, ancak geri besleyimle yapıyı etkiler duruma gelmiştir. O nedenle toplumsal cinsiyet özelliklerini anlamaya yönelik araştırmalar, akademik çalışma yapma kaygısının ötesinde orta ve uzun vadeli planlamalar açısından da önem taşımaktadır (Erol, 2008: 219).

Toplumsal cinsiyet en genel anlamıyla; kadının ve erkeğin sosyal olarak belirlenen rol ve sorumluluklarını ifade eder. Toplumsal cinsiyet, biyolojik farklılıklardan dolayı değil, kadın ve erkek olarak toplumun bizi nasıl gördüğü, nasıl algıladığı, nasıl düşündüğü ve nasıl davranmamızı beklediği ile ilgili bir kavramdır.

Biyolojik cinsiyetin toplumsal cinsiyete dönüşmesi, bir sürecin başlangıcı değil, sonucudur. Bu sonucun dönüm noktasını, toplumsal yaşamın ortak alan ve mahrem alan şeklinde bölünmesi ve mahrem alanın, kadın merkezli olarak tanımlanması oluşturmaktadır. Tarihsel veriler, böyle bir tanımlamanın, toprak mülkiyetine dayalı üretim ilişkilerinden

(22)

13

kaynaklanan ataerkil aile yapısı nedeniyle kadının, tarih boyunca çocuk bakımı ve hane içi işlerini yürütme işlevini yüklenmiş olmasından ve giderek hane içinin, kadın merkezli olarak tanımlanmasından kaynaklandığını göstermektedir. Erkek ve kadına yüklenen roller ve sorumluluklar burada kendini göstermeye başlamaktadır. Annelik biyolojik olarak kadına, babalık ise erkeğe aittir. Ancak toplumsal cinsiyet olarak bakıldığında, erkeklerde çocuğuna bakabilir, yemek yapabilir ve altını temizleyebilir, bu niteliklere sahip iken bu sosyokültürel olarak kadına yüklenmiştir.

Başkalarının yararı için bazı insanların emeğine örgütlü olarak el koyulması belli bir sınıfı yani işçi sınıfını tanımlarken, bazı insanların cinselliğine diğerlerinin kullanımı için örgütlü olarak el konulması da belli bir cinsi yani kadını tanımlar (Mackinnon, 2003: 21).

Kadın ve erkeğin farklı biyolojik yapılarının olduğunun kabulü ile bu farklılığın toplumsal değişmeler ve kültürel farklılıklardan etkilenerek kadınlık ve erkekliğe yüklenen değerlerin de değişkenlik göstermesine yol açtığı ortadadır. Her toplumda kadın ve erkeği birbirinden ayıran, kadın ve erkek arasındaki bu toplumsal ve kültürel farklılıkları ifade eden ortak bir kavram bulunmaktadır. Toplumsal cinsiyet adı verilen bu kavram, biyologlar, sosyologlar, antropologlar, dilbilimciler ya da toplumbilimciler tarafından farklı ifadelerle dillendirilmektedir. Tanımlar ne kadar farklı da olsa, toplumsal cinsiyetin toplumsal ve kültürel olarak belirlendiği, bir toplumdan diğerine, kadınlığa ve erkekliğe yüklenen değerlerin değiştiği ve tarihsel süreçten etkilendiği, ayrıca biyolojik cinsiyetten de fark olduğu ortadadır.

Toplumsal cinsiyet, insanların eril ve dişil olarak üremeye dayalı bölünmesi kapsamında veya bu bölünmeyle bağlantılı olarak örgütlenmiş pratik anlamına gelir. Toplumsal cinsiyet toplumsallık içerisinde yer alan bir fenomendir. Biyolojik sürecinkinden çok farklı bir temelde kendi ağırlığına ve tutarlılığına sahiptir(Connell, 1998:191).

Yeni doğan bireyin biyolojik bir cinsiyeti vardır fakat henüz toplumsal bir cinsiyete sahip değildir. Büyürken bireyin karşısına toplum içerisinde cinsiyetine uygun birtakım kurallar, şablonlar, davranışlar modelleri dizisi çıkar. Belirli toplumsallaştırma etkenleri, özellikle aile, medya, arkadaş grupları söz konusu bu beklentileri ve modelleri somutlaştırarak bireyin bunları sahipleneceği ortamları hazırlar. Böylece cinsiyete özgü anlamlar ve değerler alanı oluşmaktadır. Diğer taraftan gelişen toplumsal iş bölümüne özgü konumların tanımlanması ve bu konumlara değerler atfedilmesi süreci gerçekleşmektedir.

(23)

14

Böylece toplumsal rol ve statülere özgü anlamlar ve değerler alanı oluşmaktadır. O bakımdan toplumsal cinsiyete niteliklerini kazandıran şey, toplumsal ilişkilerdir.

Toplumsal cinsiyeti pekiştiren birbiriyle bağlantılı iki önemli faktör bulunmaktadır. Bunlardan biri kadın ve erkeğin üretim işlevi, diğeri ise bu üretim işlevlerine göre oluşmuş cinsiyet konumlarına göre işleyen sosyalizasyon sürecidir. Bu iki faktör, kadınlık ve erkekliği, yalnız cinsiyet bakımından değil, yetenekler, eğilimler, algılamalar ve öncelikler açısından da birbirlerinden farklılaştırmıştır. İlke olarak ortak yaşamın sürdürülmesinde hangi meslekler ya da gruplar etkili olmuşsa, o meslek grupları, toplumdaki en yüksek statüleri işgal etmişlerdir. Bu işlevlerin başında da üretim işlevi gelmektedir. Cinsiyetin üretim işlevi, bir yandan üretime dayalı cinsiyet konumlarını oluştururken diğer yandan da bu konumların üstünlük derecelerine göre sınıflandırılmasını olanaklı kılmıştır(Erol, 2008: 10).

Üretim araçlarının erkeğin bedensel yapısıyla daha uyumlu olması ve kimi üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti ve artı ürünü oluşturur. Artı ürün sonucu, küçük çapta da olsa değişim ekonomisinin ilk kıpırdanışları başlar. Servetlerin artışı, erkeğe kadına göre daha önemli bir konum kazandırır. Böylelikle anaerkil aile yerini ataerkil bir topluluğa bırakır. Kadın, çocuk doğurma aracı olmaya başlar. Üretim araçlarının sahibi erkek egemen toplulukta, yani ataerkil aile yapısı içinde poligami gelişirken, halk kesiminde monogami baskın olur(Baudrillard, 2004: 56).

Toplumsal cinsiyet farklılığı, sosyal yapılandırmanın bir sonucudur ve değiştirilebilmektedir. Zaman içerisinde değişen cinsiyet rolleri bunun bir göstergesidir. Toplumsal cinsiyet yaşamımızı şekillendirmekte ve nasıl davranmamız gerektiğini öğretmektedir.

Toplumsal cinsiyetin toplum üzerindeki birincil etkisi, “peşinden koşulan toplumsal amaçların, cinsler arasında farklılıklar göstermesidir”. Toplumsal cinsiyet kalıp yargıları, erkeklerin aklındaki “kadın”ı ve kadınların aklındaki “erkek”i tanımlar. Ataerkil ideoloji çerçevesinde biçimlenen toplumsal yaşama eleştiri getiren feminist bakış, kalıp yargıların oluşumunda kadınların daha geri konumda bırakıldığından bahsetmekte ve eleştirilerini bu noktada yoğunlaştırmaktadır. Pek çok feminist yazara göre toplumsal cinsiyet kalıp yargıları toplumsal hiyerarşide erkekleri kadınlardan çok daha üst/üstün bir konuma yerleştirmekte ve kadınlığı, kadın bedenini ve kadına atfedilen “iş”leri erkeklerin hizmetine sunmaktadır ( Erol, 2008: 203).

(24)

15

Bireyin erkek olarak tanımlanması, toplumsal cinsiyetin ve bunun iktidarda yansımasına bağlı olarak, ekonomi, politika, sosyal yaşam ve aile yaşamı gibi birçok alanda eşitsizlikten ataerkil şiddete kadar varan geniş bir etkiye sahip olması sonucunu doğurmaktadır.

Ataerkil kültür, genelde simgesel üretimle ve özelde de kitle kültürüyle ilgili son zamanlardaki feminist çözümlemelerin de gösterdiği gibi, kadınların kamusal alandaki ‘konuşma’ hakkını yadsıyarak, yani, simgesel söylemin araçlarını kendi amaçları doğrultusunda yönlendirerek, birey kadını suskunlaştırmaktan daha fazlasını yapmıştır. Kendi konuşma biçimiyle kadın öznelliği için gerçekte onu nesneleştiren bir konum inşa etmeyi de başarmıştır (Radway, 1986: 46).

Ataerkil toplumlarda kadınların rolü daha ikinci plandadır. Günümüze kadar psikanalizin önde gelen isimleri ( başta Freud) kadın ve erkeğin cinsel gelişimi ve bu gelişimin sonuçlarıyla ilgili birçok çalışma yapmıştır. Freud, Oedipus ve Elektra kompleksleriyle kadın ve erkeğin cinsel kimliklerinin nasıl geliştiğine yönelik açıklamalarda bulunmuştur. Günümüze kadar da birçok araştırmacı bu tanımlamaları hem eleştirmiş hem de onlara çeşitli eklemelerde bulunmuştur. Sonuç olarak yüzyıllar boyunca sanat erkeklerin tekelinde olduğundan (bazı istisnalar tabi ki vardır) kadın imgesini üreten hep erkek hayal dünyasıdır(İan 2004: 100).

Kadınlığın ve erkekliğin biyolojik bir temeli vardır ve bu değişmez; ancak cinsiyet, bu temelden ibaret değildir, onun üzerine kurulan ve toplumsal bağlama göre değişen bir örüntü vardır: Toplumsal cinsiyet. İşte kültürel bir ürün olarak “toplumsal cinsiyet”in modern feminist tahlilin temel kavramsal aracı haline gelişi, böylece gerçekleşti. Bu yaklaşımla birlikte çok eski bir ikilik olan zihin-beden ikiliği yeniden üretilmiş oldu( Bora, 2005: 37).

Tarihsel süreç içinde, ilkel toplumlardan en gelişmişine değin, kadın ve erkeğin yerleri, üretim biçimleri içindeki konum ve işlevleri, üretim güçlerindeki değişimlere oranlı olarak çok çeşitli değişikliklere uğramıştır. Günümüzde ise özellikle emperyalizmin ağına düşmüş ülkelerde ve başta ABD olmak üzere birçok kapitalist ülkede kadın ve cinselliğin gitgide çirkinleşen, insansızlaşan düzeyi, çeşitli ekonomik gerçeklere bağlı olarak çok çeşitli görünümler almış kapitalist üretim biçiminin bugün ulaştığı düzeyine yaslanıp kalmış ve neredeyse çürümeye yüz tutmuştur. İçinde yaşadığımız olduğumuz kapitalist-emperyalist dünya ve toplum düzenleri içinde insanın, dahası kadın varlığının yükselen bir ivmeyle

(25)

16

gitgide metalaştığı, özellikle de alt toplumsal sınıflarda yer alan kadının alınır-satılır doğrudan bir eşya durumuna geldiği, insanın kimi zaman insansızlaştığı, insanı insan kılan değerlerden soyutlandığı, ruh ve beden bütünlüğünden koparıldığı her gün yaşadığımız hissettiğimiz bir gerçektir. Bu metalaşma sürecinin, tarih boyunca sürekli değişme gösteren toplumların üretim güçleri ve ona bağlı üretim ilişkilerinden bağımsız olmadığı, soyut bir ahlak ve dinsel değerler yaklaşımıyla açıklanması olanaksız olduğu, insanlık tarihi sürecine kabaca bir göz gezdirildiğinde apaçık görülür(Baudrillard, 2004: 55).

Toplumsal cinsiyet kültürel olarak çeşitleniyorsa, cinsiyet farkları da toplumdan topluma değişir. Örneğin Nepal’de kadınlık ve erkekliğin tıpkı et ve kemik gibi, bütün insanlarda farklı derecelerde bulunduğuna inanılır. Dolayısıyla dişil ile eril olan arasında bizim alışılageldiğimiz biçimde katı bir ayrım yapılmaz( Bora, 2005: 39).

Bora, toplumsal cinsiyetin inşası konusunda şunları ifade etmektedir:

“Farklı disiplinler, toplumsal cinsiyet kavramını farklı boyutlarıyla ele alarak “kadın”ı çeşitli biçimlerde inşa ettiler: Ekonomide cinsiyetçi işbölümü ve istihdam açısından… Bütün bunlar, üretim-yeniden üretim, kamusal-özel, özerklik-ilişkisellik gibi ikiliklerin sorgulandığı, ama bir yandan da cinsiyet farklarının dayandırıldığı temeller olarak yeniden üretildiği çalışmalar oldu. Feministler, eleştirdikleri bütün bir kavramsal ikilikler setini, böylelikle yeniden dolaşıma sokmuş oldular: kadın-erkek, doğa-kültür, kamusal-özel, ışık-karanlık, beden –ruh…” (Bora, 2005: 40).

Toplumsal cinsiyetlerin eşitliği, farklı zaman ve yerlerde, hatta farklı insan grupları içinde aynı zamanda ve yerde, farklı biçimler alacaktır ve bu biçimlerin bazıları kültürel farklılıkla tutarlılık gösterecektir. Hatta belki öyle olacaktır ki, erkekler değer verdiklerini iddia ettikleri kültürlerin sürdürülmesi ve yeniden üretilmesinde daha büyük bir rol oynayacaktır(Walzer, 1998: 82).

Bourdieu’da; sınıf ile cinsiyetin ancak birlikte ele alınabileceklerini belirterek;

“cinsel özellikler sınıfsal özelliklerle iç içedir, tıpkı bir limonun sarılığının ekşiliğinden

ayrılamayacağı gibi: Bir sınıfın tanımlanmasındaki esas boyutlardan biri, iki cinsiyete ve

onların toplumsal konumlarına verdiği yer ve değerdir”(Aktaran: Bora, 2005: 140).

Toplumsal cinsiyet en genel anlamıyla; kadının ve erkeğin sosyal olarak belirlenen rol ve sorumluluklarını ifade eder. Toplumsal cinsiyet, biyolojik farklılıklardan dolayı değil,

(26)

17

kadın ve erkek olarak toplumun insanı nasıl gördüğü, nasıl algıladığı, nasıl düşündüğü ve nasıl davranmamızı beklediği ile ilgili bir kavramdır.

Toplumsal cinsiyetin basitçe içselleştirilmiş değerler ve davranış kalıpları olmanın ötesinde, bir egemenlik sisteminin dayattığı, kişinin kısmen de olsa bilincinde olduğu, yani tamamen içselleştirilmiş olması gerekmeyen davranışlar bütünü olduğunu ifade eder. Böylelikle içselleştirilmiş değerler ve normlar ile egemenlik sistemi arasındaki farklılığın temeli ortaya konmuş olmaktadır(Bora, 2005: 43).

Toplumsal cinsiyetin toplumsal süreçteki yerini, “toplumsal cinsiyet kuramları” kümesinin sınırlarını belirleyerek anlamalıyız. Toplumsal cinsiyet ilişkileri, her tür kurumda bulunur. Belirli bir örnekte en önemli yapı olmayabilirler, ama önemli örneklerde kesinlikle temel yapıdır. Belirli bir kurumdaki toplumsal cinsiyet ilişkilerinin etkileşim durumu, o kurumun “toplumsal cinsiyet rejimidir”. Toplumsal cinsiyet ilişkileri tarihseldir, yeni örüntülerde yeniden biçimlendirilirler ve yeni örüntülerde belirli grupların yararına veya zararına olacaktır. Öyleyse tarihsel dönüşümlerde çıkarlar bulunmaktadır(Connell, 1998: 189).

Toplumsal cinsiyet ilişkileri, toplumsal pratiğin cinsiyet ve cinsellik etrafında yapılanmasını içerir. Cinsel ideolojide en yaygın süreç ise toplumsal pratiği “doğallaştırma” yoluyla öğeleri tek bir bütün halinde birleştirerek söz konusu yapının çökertilmesini içermektedir( Connell, 1998: 321).

Demokrasi anlayışlarının temeli erkektir. Cinsiyetten arınmış gibi sunulan insan ve birey kavramları, demokrasi kuramlarında ve pratikte erkeğe işaret etmektedir (Phillips, 1995: 45).

Bir toplumdaki geçerli iletişim sistemini belirleyenin, o toplumdaki egemen gruplar olduğu göz önüne alındığında, erkeğin özgürlüğüyle ilgili dilsel niteliği anlamak daha kolay olmaktadır.

Toplumsal cinsiyet, bir kadın ya da erkek olarak davranmayı öğrenmekten daha fazla şeyi de ifade etmektedir. Gün boyu, binlerce önemsiz eylemde, cinsiyet toplumsal olarak yeniden üretilmekte ve yeniden oluşturulmaktadır (Giddens, 2000: 103-105).

Toplumsal cinsiyet bir toplumun var olan durumunun kader ya da tesadüflere bağlı olmadan yine toplum tarafından oluşturulan gerçeğidir. Günümüzde toplumsal gerçekliğin yeniden inşasında kitle iletişim araçlarının dolayısıyla basının büyük bir rol oynadığı ortadır.

(27)

18 1.3. Medya ve Cinsiyet

Bir anlam arama çabası da olan iletişim, insanın başlattığı, kendisini çevresinde yönlendirecek ve değişen gereksinimlerini karşılayacak şekilde uyarıları ayırt etmeye ve örgütlemeye çalıştığı yaratıcı edimdir. İletişim esas olarak simgeler aracılığıyla bir kişiden ya da gruptan diğerine (veya diğerlerine) bilginin, fikirlerin, tutumların veya duyguların iletimidir. Katılanların bilgi yaratıp, karşılıklı bir anlamaya ulaşmak amacıyla bu bilgiyi birbirleriyle paylaştıkları bir süreçtir( Mutlu, 2004: 140).

İletişim iletiler yoluyla yapılan toplumsal ilişkidir. Bu ilişkide kişiler birbirinin düşüncesini, duygusunu, davranışını etkileyen iletiler alıp verirler. İletişimde kişi kendi kapasitesinde toplumun karar verme programına katılır ve böylece toplumun neye karar verdiğini ve ondan ne beklediğini belirten iletileri alır, yorumlar ve karşılık vermektedir (Erdoğan- Alemdar, 1990: 51).

İletişim üzerine yapılan çalışmalar, iletişimin üç temel özelliğinin olduğunu ortaya koyar. Bunlardan ilki iletişim etkinliğinin insanları gerektirmesidir. İkinci olarak iletişim, paylaşmayı gerekli kılar; yani iletişimde gönderici ve alıcı, mesajın ortak bir anlamı üzerinde anlaşmalıdır. Son olarak, iletişim semboliktir. Semboller, jestler, mimikler, sesler, harfler, rakamlar ve sözcüklerdir. Alıcı ve gönderici mesaja aynı anlamı verdiklerin zaman tam olarak iletişim ortaya çıkar. Başarılı bir iletişim, iletişimi oluşturan önemli öğelerin varlığından haberdar olmayı gerekli kılmaktadır( Özgen, 2003: 100).

Bugün herkesin herkesle iletişim kurduğu, kimliklerinin “bilgi toplumu” olarak adlandırıldığı bir iletişim dünyasında yaşıyoruz. Ekonomi dünyası (şirketler, işverenler), politika dünyası (hükümetler, partiler, topluluklar), toplum dünyası (sendikalar, dernekler, sivil toplum örgütleri), kültür dünyası (tiyatrolar, operalar, kültür merkezleri, yayınevleri) haber üretiyor, kendi gazeteleri, bültenleri, halkla ilişkiler sorumluları var. İletişim bu anlamda, bir kurum tarafından yayımlanan ve bu kuruma övgüler düzen bir söylemdir(Ramonet, 2001: 65).

Kitle iletişim araçları, kamuoyu oluşturarak toplum ve ülkedeki çok sesliliğe, dolayısıyla demokrasiye ışık tutmaktadır. Kitle iletişimi, sosyokültürel değişme, tüketim ve reklam konusunda, 1980’li yıllarda ortaya konan pek çok görüş yazılı basına göndermede bulunarak, magazin yayıncılığı ile arabesk, kültürel yozlaşma (çözülme), tüketim tercihleri ve alışkanlıkları arasında bir ilişki kurmaya çalışmaktadır(Topçuoğlu, 1996: 18)

(28)

19

Arık, kitle iletişim araçlarını şöyle ifadelendirmektedir:

“Kitle iletişim araçları ile modernizmin gelişimi paralellik taşımaktadır. Kitle iletişim araçları da modernizm gibi, özünde 19. Yüzyıl olgusudur. Bu araçlar, 19. Yüzyılla birlikte modern insanla kopmaz bir bağ kurmuş ve bireylerin toplumsal yaşamı algılamalarında “aracı” rolü oynayarak, onları kendi ideolojik gerçekliğine bağlı kılmıştır” (Arık, 2004: 57).

Son yıllarda iletişim araştırmaları, medya çalışanlarının ideolojik konumlarını irdelemeye yönelmişlerdir. Bu araştırmalar göstermektedir ki, iletişim araçlarında çalışanlar, cinsiyetçi değerler sisteminin meşruluk kazanmasında etkili rol oynamaktadır. Medya kuruluşlarının amacı kar sağlamak biçiminde olunca, bu amaca uygun hareket edecek çalışanları kendi bünyesine alıyor. Yayının politikasını tepe noktasında bulunan patron belirliyor. Alttakiler buna uygun vaziyet almaları gerektiğini hemen kavramakta ve içselleştirmektedir (Akdoğan, 2004: 156).

“Baudrillard, medyanın hakim olduğu bir dünyada, iletişimin yapısını belirlemeye çalışır. Medyanın toplumsal ve kültürel ilişkiler üzerinde çok büyük bir etkisi olduğuna inanır. Ancak medya dağıtılan bilginin miktarını alabildiğine artırmış olmasına karşın, dağıtılan bilgilerin niteliğinde bir düşme gözlenmektedir. Baudrillard’a göre, medyanın anlamın, dolayısıyla da toplumsal olanın kaybolmasına yol açmıştır. Hayal formlarından oluşan ve kendi gerçeğinden başka hiçbir gerçekle ilgisi olmayan yeni bir dünya oluşmuştur” (Tılıç, 1998: 51).

Medyanın giderek etki alanını genişletmesi ve insan yaşamının hemen her alanına ve anına nüfuz etmesi ile birey/toplum üzerindeki etkisi de artmaktadır. Günümüzde medya, özellikle televizyon, yeniden üreten, şekillendiren, yöneten, kontrol eden ve hatta yargılayıp, infaz eden bir iktidar aracına dönüşmektedir.

Medya kurumları, sürekli olarak tutarlı bir ideoloji ile toplumsal yapıyı yönetilen sınıfların tahakküm altına alınmalarına kendi rızalarıyla katılımları aracılığıyla yeniden üreten ve haklılaştıran bir dizi ortak duyusal değerler ve mekanizmalar üreterek hegemonyacı bir işlev görürler. Var olan kültürel değerler egemen grupların çıkarlarına en iyi hizmeti verebilecek biçimde yapılandırılırlar ve yorumlanırlar (Aktaran: İrvan, 1997: 105).

Etik vicdandır. Hem insanî hem meslekî bir vicdan olarak nitelendirilir. Dolayısıyla kitle iletişim araçlarının ürettikleri şeyi satabilmeleri için kendileri hakkında iyi bir imaj vermeleri, en azından izleyicilerini dürüst ve tarafsız olduklarına inandırmaları gerekmektedir.

(29)

20 1.3.1. Kitle İletişim Araçlarında Tüketim

Kitle iletişim araçları, kurum ya da bireylerce iletilmek istenen gerçekliğin algılanması ve anlamlandırmasında aracı bir konuma sahiptir. Herhangi bir görüşe, olaya veya kişiye ilişkin değer yargılarımızın oluşmasında birincil etkenler deneyimler ya da kişiler arası kurulan iletişim kanallarıyla elde edilir. Bu noktada enformasyon ve kitle iletişim araçlarının önemi bir kez daha kendini göstermektedir.

Medyanın hangi haberleri öne çıkardığı, nasıl işlediği, hangi haberleri yayımlayıp, hangilerini yayımlamadığı gibi seçimlerinde, dolayısıyla haberlerin kamuoyuna yansıması biçiminde siyasal sistemin niteliği, (açıklığı, sivil toplum örgütleri ve muhalefet kurumlarının yapısı, fonksiyonlarını yerine getirebilmesi, hükümetle medya ilişkilerinin sağlıklı işlemesi açısından yerleşmiş gelenek vb.) kurumda yerleşmiş yayım ilkelerinin olup olmadığı, medya patronlarının ekonomik çevrelerle ilişkileri etkilidir.

Bir toplumda söylemi etkili kişi ve kurumlar olabileceği gibi daha az etkili kişi ve kurumlar da bulunmaktadır. Söylemi etkili olan gruplar toplumsal iktidara sahip olanlardır. Van Dijk’a göre; “toplumsal iktidar gruplar, sınıflar ya da öbür toplumsal oluşumlar

arasındaki ya da toplumsal üyeler olarak kişiler arasındaki ilişkinin bir özelliğidir. Toplumsal iktidar ilişkileri karakteristik olarak etkileşimde kendini göstermektedir. Birisi tarafından gerçekleştirilen iktidar uygulaması, bir başkasının toplumsal eylem özgürlüğünün

sınırlandırılmasıyla sonuçlanır”( Aktaran: Alver, 2003: 209).

Medyanın, iktidar sahiplerinin ve çeşitli kurumların karşılıklı olarak birbirlerini etkilemeye çalıştıkları bir Pazar söz konusudur. Bu pazarda haberler, hem satın alınmakta hem de satılmaktadır; haberin değerini belirleyen de büyük ölçüde yine pazar olmaktadır. Baerbal Röben’e göre;

“İletişim, biçim ve içerik yönünden rastlantısal değil; politik, ekonomik, psikolojik, sosyal ve

ekolojik gibi zorlayıcı güçler tarafından şekillenmektedir”(Aktaran:Arık, 2006: 47).

Medyanın bilinçli bir şekilde “seçtiği” haber ve söylemler, basının kamusal rolü ve sosyal sorumluluk ilkeleriyle çatışır bir görünüm sergilemektedir.

Söylem, insanlar tarafından işlenen ve nesilden nesile aktarılan, kültürler arasındaki değişimde artzamanlı ve eşin zamanlı olarak çeşitli alaşımlarla iletilen ve yeni mücadeleler için yeni öğrenme ve çalışma sürecini değiştiren sosyal bilgi rezervidir. Bu temelde

(30)

21

gerçekliklerin yapısı, bireylerin edimleri ile sosyal bağlamda her zaman, gittikçe daha fazla ve hızlı şekilde değişmektedir. Bireyler söylemde süje olarak kurulurken, tüm insanlar, az veya çok etki ile söyleme karışmaktadır. İktidar ise, çeşitli söylem alanlarında kendini göstermekte, medyaya erişme olanağına sahip olan söylemsel süreçleri biçimlendirme ve etkileme olanağına sahip bulunmaktadır(Alver, 2003: 211).

Haber özünde bir tür toplumsal gerçeklik taşıyorsa, bu gerçeklik belli ölçütlerle yeniden kurulmuş üretilmiş gerçekliktir. Doğası ne olursa olsun haber, hedefte bir etki uyandırmak üzere kodlanmış bir mesajdan başka bir şey değildir. Bu durumda haberin serbest piyasa koşullarında işlem görmesi için (alınması, verilmesi, ilgi görmesi) herhangi bir mamul gibi değişim değeri kazanması kaçınılmazdır.

Haberde gerçeklik tasarımları ve önyargı içerikli iletiler araştırmaları çerçevesinde yapılan çalışmalar (Kepplinger, 1989b; Schulz, 1989), medya haberlerinin gerçekliği yansıtmadığını, aksine özellikle de toplumsal açıdan önemli ve tartışmalı konularda haber seçiminde tek yanlı, önyargılı ve politik davranıldığını göstermektedir (Aktaran: Alver, 2003: 205).

Bültenlerden izlenilen, gazetelerden okunan haberlerin bağımsız ve nesnel gerçeklik olmadığı, ekonomik ve politik alan içindeki gazeteciliğin itibarlı tanıklarının gerçekleştirdiği anlamlandırma pratiklerince ve gazeteciliğin anlamlandırma pratiklerince üretilen bir gerçeklik olduğu eleştirel kuram içinde fenomenolijistler gerekse kültürel çalışmalar geleneği tarafından vurgulanmaktadır. Nesnellik, tarafsızlık vb. kavramlarla habere yaklaşmayan fenomenolojistler, haberin, gerçekliğin doğru ya da taraflı bir resmi olarak karakterize edilemeyeceğini, ancak; toplumsal dünyanın tek düze bir şekilde yapılandırılmasından kaynaklanan bir çerçeve olarak, tanımlanabileceğini belirterek onun bir gerçeklik inşası olarak iş gördüğü üzerinde vurgu yapmaktadırlar(Dursun, 2001: 128).

Haber olayın kendisi değildir, olaydan sonra algılanan bir olgudur. Olayla özdeş değildir, fakat olayın esas çerçevesi içinde tekrar kurulmuş şekildir. Haber özünde bir tür toplumsal gerçeklik taşıyorsa, bu gerçeklik belli ölçütlerle yeniden kurulmuş üretilmiş gerçekliktir(Ramonet, 2001: 49).

Haberi bir söylem olarak ele alan yaklaşımlar, onun taşıdığı olayların anlamlarını denetleme ve sınırlandırmasına yarayan uzlaşımlar setiyle ilgilenmektedirler. Bu uzlaşımlar seti haber metnini diğer televizyon metinlerinden daha “kapalı” ve “sıkı” metinler olarak yapılanmasını gerektirmektedirler. Böylesine bir yapılanma temelde, haberin, “başkaları”nın

(31)

22

görüşlerinin sunulduğu metinler olmasından kaynaklanmaktadır. Başkaları kategorisindeyse, siyasal iktidarı paylaşanlar, yani politikacılar, baskı grupları sözcüleri, yasama, yürütme ve yargının üst düzey isimleri yer almaktadır. Türkiye’nin, kökeni devletin sermaye sınıfını oluşturması sürecinde yatan özgül ekonomik ve toplumsal koşulları gereği iş adamları, baskı grubu olarak var olan örgütlerden başka, kişisel açıklamaları ve görüşleriyle de haberi çerçevelendirebilen, ekonomik iktidar sahibi olduğu kadar, siyasal iktidarda da “görünmez ve dolaysız” payı olan saygın kaynaklar arasında yer almaktadırlar ( Dursun, 2001: 131).

Medya günümüzde kültürel ürün üreten bir işletme konumundadır ve bu bağlamda yapılan yayıncılığın pazar mantığı çerçevesinde yapılanması kaçınılmazdır. Bu dönemde medyanın üzerindeki devlet egemenliği görece zayıflarken, tecimsel kaygıların daha baskın olduğu bir yapı kaçınılmaz hale gelmiştir. Kökenini “aydınlanma” idealinden alan ve aydınlatılması gereken “vatandaşlara” yönelik “geleneksel/sorumlu” yayın politikası yerini, müşteri odaklı bir anlayışa bırakmış ve okur ya da izleyicilerden, eş değişle “müşterilerden”, sağlanabilecek karın maksimize edilmesi ve bu amaç doğrultusunda güdülenmesi “yeni dönem”in öncelikli hedefi olarak kabul edilmiştir. Medya kuruluşları, karın maksimize edilmesinin temel strateji olduğu, neo-liberal bir dönemde, ellerindeki her türlü malzemeyi yüksek kar oranı mantığına göre “kullanmayı” temel yayın politikası olarak belirlemişlerdir. Günümüz basın kuruluşlarında “gerçek yeniden üretilirken” ilgili kuruluşunun ekonomi-politiği doğrudan belirleyici hale gelmiştir(Arık, 2006: 41-42).

Günümüzde basının gündemine aldığı, büyük ağırlık ve yer verdiği konuların kamunun da gündemine girdiği ve kamu tarafından önemli olarak algılandığı, aksine basında yer almayan konuların ise önemsiz olarak nitelendirildiği görülmektedir. Bu ise bireyin yaşamına ilişkin düzenlemeler yaparken kendisine bir referans veya dayanak noktası aramasından kaynaklanmaktadır. İletişim araçlarının gündem kurma işlevi, bu araçların insanların ne hakkında düşünecekleri, neyi önemli olarak algılayacaklarını etkileme eğilimi olarak tanımlanmaktadır. Bundan dolayı, kitle iletişim araçları halka “ne düşüneceklerini söylemede” çoğu kez başarılı olmamakta fakat izleyicilerine “ne hakkında düşüneceklerini” anlatmada oldukça başarılı olmaktadır( Şeker, 1999).

Habere ilişkin klasik Marksist açıklamalarsa, haberin tarih yazımına benzer şekilde işlediğini, çeşitli açıklamalarla bütünlüklü tek bir hikâyeyi yazdığını ve olayları rastlantısallığı görünüşü ardında büyük bir anlatıyı inşa ettiğini vurgulamaktadır. Ve bu büyük anlatının baskın sınıflara hizmet ettiği vurgulanarak; bu anlatımın hegemonik

(32)

23

yandaşları vurgulanmaktadır. Buna göre tarih ile haberlerin yazımı arasındaki benzerlik, ikisinin de düzenin güçleri ve düzen dışılar arasındaki mücadeleyle oluşmasıdır. Bu çerçevede kurduğu ilişkisellikten dolayı Fiske’e göre bile “ikna edici” sayılabilen bu değerlendirme, haber içindeki çelişkili öğeleri, süresizlikleri açıklamakta zorlandığı için eleştirilmektedir(Dursun, 2001: 129).

Haber, sahip olduğu çeşitli özellikler nedeniyle günümüzde giderek imgesele uzanan bir yolculuğa çıkmıştır. Aynı dönemde imgesel yapıt da haberin eski alanı olan yaşanmış gerçeğe yönelmiş ve sonunda haber ve imgesel yapıt olarak bir noktada birbirine ulaşmıştır. İşte çağımız kitle kültürünün temel gövdesi de gerçek ve imgesel arasındaki bu ortak alan olmuştur. Toplumsal gerçekliğin görsel materyal şeklinde kurulması kültürde görselliği ön plana çıkarmıştır. Bu olgu giderek yazıyı da etkileyen imgesel anlatıma neden olmaktadır(Topçuoğlu, 1996: 51).

Haber üretim sürecini irdelemek aynı zamanda gazeteciler ve kaynakları arasındaki ilişkinin de irdelenmesini gerektirir. Haber üretimi, büyük ölçüde, belirli kaynaklardan gelen bilgilere dayanır. Haber akışının sürekliliği için zengin kaynaklara sahip olmak zorunludur. Ancak kimi medya kuramcıları bu kaynakların iktidar kurumlarının içinde yer aldıklarına dikkat çekerler(Tılıç, 2001: 55).

Günümüzün kamusal yayıncılık ideallerinin giderek marjinalleştiği, büyük ölçüde yaygın medya tarafından manipüle edilen yaşama evreninde, iletişimsel eylemin gönderme yaptığı nesnel, toplumsal ve öznel dünyalar söz ediminin baskın tarafı olan gazeteciler ve gazetecilik pratikleriyle biçimlenmektedir( Tosun, 2007: 80).

Haber alma edimi yalnızca önemli ve belirli alanlarla – ekonomi, politika, kültür, çevrebilim, vb. – ilgilenmek değil, haberin ya da iletişimin kendisiyle de ilgilenmektir. Bunun gerçekleşmesi için de medyanın kendi işleyişini çözümlemesi gerekir. Haber hakkında haber vermeleri gerekir. Medyanın, kendilerini ‘bakan ama kendini görmeyen göz’ olduklarına inanıyormuş gibi görmemeleri gerekir. Bu eğretileme bundan böyle geçersiz, çünkü medya artık toplumun periskopu ya da her şeyi gören gözü olma gibi ayrıcalıklı bir konuma sahip değil. Bugün herkes onları görüyor, gözlüyor, çözümlüyor, hazırlanan birçok dosya medyanın kusursuz olmadığını oldukça açık biçimde ortaya koyuyor. Haber her şeyden önce, tam anlamıyla bir ticari mala dönüşmüş durumda. Örneğin gerçeğe ya da vatandaşlık bağlamındaki etkinliğe bağlı özgün bir değeri yok. Mal olarak da, başka kurallara, özellikle vatandaşlık kurallarına, ahlak kurallarına (bunlar ona özgü kurallar

Şekil

Tablo 16 İncelenen Turizm Haberlerinin İçeriğine Göre Dağılımı

Referanslar

Benzer Belgeler

*Tezsiz Yüksek Lisans Programı’na (alan içi); Fen ve/veya Fen Edebiyat Fakültelerinin İstatistik, İstatistik ve Bilgisayar Bilimleri, Matematik, Biyoloji, Fizik, Kimya

• Çalışma izin belgesi harcı ve ikamet harcının makbuzlarının istenmesi ile TİP Sözleşmesinin öğretim elemanına imzalatılmak üzere ilgili akademik birime

Taksitinin Ödenmesi (Normal Eğitim Süresini Aşan ve Yabancı Uyruklu Öğrenciler) 27 Haziran 2016 Klinik Rotasyonların Başlaması.. 16-18 Ocak 2017 Öğrenci Katkı

17.92±1.30) in Kayseri.  At  least  one  or  more  intestinal  parasite  species  were  found  in  73  (38 %)  of  them.  The  distribution  of 

Silah; (gazetenin fail isimlendirmelerine göre) koman- dolar, Ülkücüler, sağcı terör örgütleri, anti terör birliği, TKP/ML –TİKKO, Fa- şistler, anarşistler, ayrılıkçı

Araştır- mada veri toplama aracı olarak, okul öncesi öğretmenliği bölümünde eğitimine devam eden yabancı uyruklu üniversite öğrencilerinin toplum tarafından

Madde 35- (3) Tezsiz yüksek lisans programına devam edenler, tezli yüksek lisans programı için belirlenmiş olan asgari şartları yerine getirmek kaydıyla, aynı

Alan İçi Yüksek Lisans: Fen Fakültelerinin ve/veya Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü, Mühendislik Fakültesi Kimya Mühendisliği ve Polimer