Ü S T
A. Nesin’in
HflVIR
Açıklaması
OKTAY
Üstüne
AKBAL
Aziz Nesin'in iki gün süreyle yayınlanan mek
tubu biç kuşkusuz yazın tarihimize ilginç bir belge
olarak geçecektir. Açıkladığı konuları ayrıntılarıy
la anılarında yazacağım da söylediğine göre, biz-
lere düşen, «böyle gelmiş böyle gitmez»in yeni cilt
lerini beklemek... Evet, ödüller üstüne çok şey söy
lenebilir. Bir yaran da budur ödüllerin: Tartışma
yaratmak, yazın yapıtlarına ve yazarlara ilgi çek
mek, bir kamuoyu yaratmak, önce de yazdım, 1950'-
lerden sonra ödüller kurulması için çok çaba harca
dım. ‘Vatan’ gazetesinde çıkan yazılarım ortadadır.
Ataç gibi ünlü kişiler ödüllerin kurulmasına karşı
çıktılar; ödül kazanan kitaplann çoğunlukla denge
siz olduğunu, gerçek değeri taşıyan yapıtların ödül
lerde, yanşmalarda derece alamadığını
yazdılar.
Gerçek payı büyüktü bu sözlerin, ama dünyanın her
uygar ülkesinde çeşitli ödüller vardı, bu ödüllerin
dağıtılması kamuoyuna geniş ilgi yaratıyordu, kitap
ların satışmı etkiliyor, yeni değerlerin ortaya çıkma
sında rol oynuyordu. Sonunda yurdumuzda da çe
şitli ödüller ortaya çıktı. Sait Faik, TDK, Yeditepe,
Madaralı, Sabahattin Ali, İş Bankası ve çeşitli gaze
telerin kurduğu ödüller, sürekli düzenlediği yarış
malar...
Aziz Nesin yazarlığa otuzundan sonra başlamış...
Öyle yazıyor, ama gerçekten öyle mi? Bence değil,
Kuleli. Harb Okulu sıralarındayken şiir yazıyor, tak
ma adla dergilere gönderiyordu. Bu şiirler övücü
sözlerle yayınlanıyordu. Asker olmasından ötürü
gerçek adıyla ortaya çıkamıyordu. Askerlikten ayrı
lır ayrılmaz gülmece öyküleri, köşe yazıları ile kısa
zamanda ün kazandı. Birbiri ardına yayınladığı ki
taplarıyla de çağdaş Türk yazınında, özellikle gül
mece dalında, güçlü ve özgün bir yazar olduğunu
yurt içinde ve dışında kanıtladı. Sürekli olarak ödül
lere, yarışmalara katıldı, kiminde kazandı, kiminde
yitirdi. TDK yazın ödülünü «Çiçu» adlı oyunuyla al
dı. Burada açıklamak isterim, bu ödülü kazanma
sında yargıcı olarak önemli etkim olmuştur, bir ta
kım kişilerin çekingenliğini yenmek de doğrusu o
kadar kolay olmamıştır; Sait Faik ödülüne gelince...
Uzun süreden beri bu kurulda üyeyim. Bir iki kez
A ziz Nesin’in kitapları da karşımıza geldi. Ne var ki
gereken oy çokluğunu elde edemedi. Üyelerin görüş
leri değişik olabilir, olması da doğaldır. Ama ben,
‘yaşlı’ diye, ‘gülmece’ diye bir yazara, bir
yapıta
olumsuz oy verdiğimi anımsamıyorum.
Sait Faik
ödülünde benim aradığım, öykü
sanatında ‘yeni’,
‘değişik’, ‘atılım cı’ bir kişilik, bir İçeriktir. Kısacası
Sait Faik’in anısına, sanatına yakışan bir öykü türü
dür. Ama hep böyleleri mi kazandı? hayır. Benim
hiç beğenmediğim kitaplar da bu ödülü atmıştır.
Yedi kişilik bir kurulda bir üye ne denli etkili ola
bilir? Aziz Nesin'in çok güzel, çok başarılı öykü
leri vardır. Kitaplarından bunları tek tek seçme
sini bir seçki halinde bir araya getirmesini iste
rim.
‘Akbaba'lık adı verilecek sıradan
öyküler
arasında bu güzel öyküler,
yani
belirli bir sa
nat değeri
taşıyan parçalar
eriyip gider.
Aziz
Nesin yüzlerce, hatta binlerce öykü yayınlamış
tır, bunları gelişigüzel biçimde bir araya getirmiştir,
bir ayıklama yapmamıştır. Bu yüzden de Sait Faik
ödülünde karşımıza çıkan yapıtları üstünlüğünü ka-
nıtlayamamıştır. Sorun bu...
‘On para edip etmemek’ konusunda yaptığı ge
niş açıklamada yer alan görüşlerden kimine ben de
katılırım. Evet, sorumsuz üyeler vardır,
olacaktır
da... Kurullara ünlü kişiler üye seçilir, şair, yazar,
eleştirici... Yüklendiği sorumluluğun bilincinde ol
mayanlar da çıkar arada... Ben de en az Aziz Ne
sin kadar biliyorum bunu, anlattığı öykülere benzer
tanık olduğum nice ilginç olay anlatabilirim.
A ziz Nesin’in kimi yazılarına bu sütunda değin
dim. Pek çok yapıtından, özellikle am türündeki ya
pıtlarından övgüyle söz ettim. Bu arada, ileri sürdü
ğü kimi savlara görüşlere karşı çıktığım da olmuş
tur. Nesin de, ben de, — o yazılarını yayınlamaya
çok geç başlamış, bense çok erken, bu yüzden ara
mızdaki sekiz yaş farkına karşın aynı kuşaktanız —
yıllardır yazıyoruz, böyle olunca zaman zaman, ters
düşmek de olasıdır. Yazarlar aynı kalıptan çıkmaz
ki!... Onun da benim de yanıldığım olmuştur. Ben.
yazın tartışmalarında — zaman zaman sert de geç
se — hoşgörülü olmayı yeğlerim Benim gibi düşün
müyor, diye kimseye kızmam. A ziz Nesin’in yazıları
na karşı da hiç bir zaman öfke duymadım. Demek
istediğim, Nesin’in sandığı kadar ‘duygusal’ olmadı
ğım!... Duygulu, duyarlı olmak başka, ama «duygu
sallık« büsbütün başka... O tartışmalı yazılarımız
dan sonraki karşılaşmalarımızda kendisine her za
manki dostlukla davrandığımı sanıyorum, ne gölge
lendim, ne de sesim titredi; her eleştirdiğimiz kişi,
bizi her eleştiren yazı karşısında böyle duygusalla
şarak, öfkelenirsek halimiz ne olur? Bu yüzden «ba
na gücenme» demesini yanlış buldum... Yazarların
dostlukları tartışmalar yüzünden bozulmaz!
Hem
tartışmasız yazarlık olmaz. Birbirimizin her dediğini
Cumhuriyet 11
EVET-HAYIR
(Baştarofı 2. Sayfada)
tün gün ortalarda dolanmış ve akşam da merakla ona buna ödülü kimin kazandığını sorup öğrenmişti ve daha sı ertesi gün neden toplantıya katılmadığını soranlara «Aaaa, unuttum!...» demiştir ki, o kişinin böyle bir olayı unutmasına olanak bulunmadığını sen de bilirsin, ta nıyan herkes de bilir. Bu yargıcının neden böyle yaptı ğını açıklamanın zamanı değil, o ’nu da anılarımda bü tünüyle yazacağım yaşarsam. Bunun nedenini en yakın dan bilen, birkaç gün önce ölen sevgili Oğuz Akkan’dı. Bu açıklamadağım neden yiizündendir ki, Oğuz Ak İran' ın Cem Yaym evi’nde hemen bütün tanınmış Türk yazar larının kitaptan çıktığı halde, o zat’ın — ki değeri olan yazardı — kitabı çıkmamıştır. Oğuz, çok namuslu in sandı.
Belki örnekleri yeter bulmuyorsun. B ir örnek daha... Yapı ve Kredi'Bankası bir çocuk romanı yarışması aç mıştı. «Şim diki Çocuklar Harika» adlı romanımın, ba sılmamış, yazı makinesiyle yazılmış müsvettesiyle ka- tıldun. Yarışmaya katılanların adlan açıklanmıyordu a- ma, romanın biçeminden benim olduğu çok açık belliydi. Yarışm a sonuçlandı; birinci olamadım, ikinci olamadım, üçüncü olamadım, bu derecelerden sonraki beş mansi yondan hiçbirini de alamadım. Yargıcılar en güvendi ğim kişilerdi. Kazanmayabilirim elbet, çok doğa». Ama doğal olmayan şeyler de var. Yanşmadan bu yana «Ş im diki Çocuklar Harika» oniki basım yaptı ve bugüne dek yiizyirm i bin kitap basıldı; her yedi-sekiz ayda yeni ba sımı yapılır. Bundan ne çıkar? Şu çıkar: Şiir, öykü, ro man, oyun için, zamanlarından çok öte «avant-garde» öncü, yenilikçi olmalarından ötürü, gününde anlaşılmasa- iar da, yüzyıl, iki yüzyıl sonra anlaşılıp değerlendirilecek leri varsayılabilir, düşünülebilir. Ama bir çocuk romanı nı, o günün çocukları anlamıyor, sevmiyorlarsa da, yüz yıl sonranın çocuklarının anlayıp sevecekleri hiçbir za man düşünülemez. Nerde o yarışmanın birinci, ikinci, üçüncü olan romanları?
On para etmezlik burda da değil. O yarışmanın yar gıcılarından rahmetli Tahir Alangu, yarışma sırasında Yapı ve Kredi Bankası'nm Genel Yönetmeni — galiba ku rucusu da olan — Kâzım Taşkent’in evinde sık sık konu ğu olur. Yarışma sonuçlandıktan sonra, yarışmanın birin cisi Mehmet Şeyda’yı da Kâzım Taşkent’e tanıştırır. H ep birlikte birkaç kez yemek yerler. Peki, ne konuşurlar? Kâzım Taşkent’in isteğine uygun bir yazın dergisi çıkar manın hazırlığı içindedirler. Bu olayı bana sonradan — kan tutmuş gibi — Mehmet Şeyda kendisi anlatmıştır. O yemekli toplantılarda derginin biçimi ve içeriği konu şulur ve — Şeyda’nın sözleriyle — Taşkent onlara «Vatan- Millet-Sakarya» üzerine yazılmış şiirlerini okur. Çıkacak dergide yayınlanacak şiirler... V e Kâzım Taşkent onlara, benim önemli bir mektubumu satın aldığını da söyler. (Bu olayı da anılarımda açıklayacağım.) Birkaç yemekli toplantıdan sonra, her ne olursa olur, — bunu Mehmet Şeyda da bilm iyor — dergi girişim i soğur ve kalır.
Oktay Akbal, bir yarışmanın yargıcısının, yarışmanın ödülünü verecek kişiyle yemek yemesini, dergi çıkarma girişimini, yarışma birincisinin de bu toplantılara katıl masını belki doğal karşılıyorsundur. Ama bu yarışmayı Aziz Nesin kazanmış olsaydı, öyle bir derginin yayın o- lasüığı kesinlikle olamazdı. B ir yazın dergisi, başında da Alangu... Eh artık, Ttirk yazınının büyük yararı uğ runa Aziz Nesin de birinci olmayıversin; ikinci, üçüncü yapmaya, mansiyon vermeye de artık vicdanları elver- memiştir.
Peki ama, «Şimdiki Çocuklar Harika»nın derece al maması için de bir gerekçe gerekmez mi? O gerekçeyi de bulurlar. Bu gerekçeyi, sevgili Onat Kutlar anlatmış, sonra yazıp bana verm iştir ve «Şim diki Çocuklar H ari ka» adlı kitabımın her basımının sonunda bu gerekçe bir belge olarak yayınlanmaktadır.
On para etmezlere ve on para etmezliğe değgin da ha pek çok örnek gösterebilirim. B ir örnek d e O R TAK LAŞA Dargisi.nde yayınlanan konuşmamda vardır.
Sevgili Oktay Akbal, ben bu açıklamaları durupdu- rarken yapamazdım; yapsam güzel olmazdı. Bana, 18 Haziran tarihli Cumhuriyet’teki yazınla hem açıklama, hem de on para etmez genellemesmdeki yanlışlığımdan dolayı özür dileme fırsatı verdiğin için teşekkür ede rim. Söz konusu yazın şöyle bitiyor:
«B lzlcr Sait Faik Seçici Kurul üyeleri «on para» et miyorsak, bunu şimdiden açıklamalıdır. Dürüstlük, ger çek yazarlık, sanat sevgisi bunu gerektirir.»
Verdiğin «dürüstlük, gerçek yazarlık, sanat sevgisi» dersi ve öğütü için teşekkür ederim. Elim e kalemi al dığım günden beri yazarlık yaşamım, bir dürüstlük sava şımı, bir namus kavgası olarak geçmiştir; bu yazım da ve bütün yaşamım da bunu gösterir. Ama doğrusu ya, günün birinde bu dersi senin bana vermeye kalkacağım hiç düşünmemiştim. Herhalde «kaderin cilvesi» dedikleri de işte bu olacak...
Düşünüyorum, Nötron Bombası dolayısıyla beni a- ğır yeren bir yazı yazmış ve beni sana gereken yanıtı üzülerek vermek zorunda bırakmıştın ya, yoksa diyo rum, Oktay Akbal bu yazısıyla rövanşı mx almak istedi? Beni haksız olduğum bir yerde yakalayıp, öyle mi? Hem de dürüstlük, gerçek yazarlık dersleri vererek...
Benim değerlendirmeme göre sen «on para etmez»- lerden değilsin. Olsa olsa senin için, bir yargıcıda olma ması gerektiğince aşın duygusalsın diyebilirim, ama bu bir eksiklik sayılmaz, ö y le duygusalsın ki, Nötron Bom bası dolayısıyla benim için o ağır yazıyı yazdıktan son ra, benden de gereken yanıtı alınca, bana kırıldın, gü cendin, beni gördüğünde yüzün gölgelendi, benimle ko nuştuğunda sesin düğümlendi. Peki ne yapmalıydım Ak bal, senin haksızlığına karşı susmalı mıydım seni gü cendirmemek için? Bu kez de sana bu yanıtı verdim diye, yine aşırı duygusallığa kapılıp bana gücenme... Ama is tersen gücen, sen bilirsin,.
Sevgilerimle ve dostluğumuzun — sen de İstiyor san — sürmesi dileğiyle...
Çatalca — Neshi Vakfı 28 Haziran 1982
Aziz N E S İN
Taha Toros Arşivi