T E N İ A S I R
» . ri <l->Jiır WMIWIul U i » S A H İ F E 3
n
••
••«
f i
•
n r *
f i
Buyuk Şair Zıya raşa
^Ull lın ....IIT.... ... -T -- |1... n ... — ... —
Yazan ; Taha Taraş
Büyük şair öleli bu gün ö4 yıl oluyor. Aradan bu kadar uzun yıl lar geçtiği halde paşanın edebî kıy metini senelerin nankör ve ırnutu- cu hüviyeti Bilememiştir,
O, kendinden sonraki nesillerin okuduğu ve okuttuğu bir sima ola rak edebî varlığnnızda ebedî yeri- t.i almış ve yarınki nesillere de bu kudretini intikal ettirbilecek bir şöhret bırakmıştır.
Ziya paşa edebî ve siyasi iarihi- m zde özlü bir şair ve istibdat düş manı, hürriyet âşıkı mücadeleci , bir sima olarak yer almakla bera- j ber, hâlâ dillerimizde, yaşayan ve I asırlarca yaşayacak olan bir çok
ata sözlerinin de yaratıcısı bir mü tefekkirdi!..
« Nush ile yola gebniyeni etmeli tekdir Tekdir ile nslauauyanm hakla
kötektir » Dediği zaman fert olarak haya tınızın her safhasında, millet ola- ı : k duygularımızda ve taşıyacağı mız prensiplerde yer alabilecek bir kaideyi ne güzel ifade etmiştir?
O., filozof şakin ölümünün yıldö nümü münasebeiile benden bir ya- z. hazırlanması istenildiği zaman gözümün önünde merhumun (A r zuhal) ı (Terkibi bend ve Teşdi bend) i (Harabat) ı, Adana valili ğine ait natıra!an ,e nihayet Ada nanın mütevazi bir mezarlığında L ■ gövdeli ağaçların altında sinen yeşil kitabeli bir mezar... Birbirle rini takip ederek geçtiler?
Şimdi bu sütunların verdiği im kân derecesinde paşanın doğumun dan o yeşil kitabeli mezara kadar geçen (55) yıllık hayatını gözden geçirelim.
ÇOCUKLUĞU :
Abdülhamit Ziyaetti 1825 de İs-
tanbulda doğmuştur. (1) Babası
i gümrük memurlarından_ Erzurum lu Ferdettin efendi idi. İlk ve rüş tiye mekteplerinde okuduktan son ra asıl ilmini hususî tahsille elde etti. Farisi ve arabiyi kıymetli ho calardan ders almak suretiîe öğ rendi. Bilhassa bunlar içerisinde Üsküdarlı şeyh Osman Şems efen di de vardı,
MEMURİYET HAYATİ : Ziya paşa, pek küçük yaşta şiir yazmağu başlamış ve yine genç yaşta memuriyete atılmıştır. İlk memuriyete sadaret İnektubî kale minde başlamış, dirayeti ve zekâ sı sadrazam Mustafa Reşit paşanın nazarı dikkatini celbederek terfi an mabeyn kâtipliğine naklolun- mustur.
Mabeyn kâtipliği sırasında Fran sızca öğrenmiş ufak tefek tercüme tecrübeleri yapmıştır.
Paşa bu vazifesi! e artık saray hayatına girmiş bulunuyordu. Sa rayda gecen hayatuıı kendi kaleme aldığı eserinde (1) anlatmakla be raber, Memduh paşa da eserinde mumaileyhin başına gelenleri et raflıca hikâye etmektedir. (2)
Şair Ziya sultan Abdülazizin gözüne girmiş, iltifatına mazhar olmuştu. Padişahın vereceği ka rarlara ve hükümet icraatma mü essir olacak kadar nüfuz ve tevec cüh kazanmıştı. Fakat saraydaki bu müstesna mevkii hasım olan Ali paşanın müdahalesi ve tesiri ile pek erken sarsıldı.
Esasen Ziya /paşa ile ÂK paşa uzun müddet birbirlerini hırpala- mis kimselerdi. Ve (Zafemame) de bu tamam rak'abet ve dargınlığın kitaba geçirilmiş bir vesikasıydı! Bir müddet sarayda şehzade Yusuf İzzettm efendinin hocalığım ifa et mişti. Ona bu vazife doğrudan doğ ruya sultan Aziz tarafından' tevcih olunmuştu.
Paşa, Yusuf İzzetimin müstak bel padişah olacağını düşünerek iyi yetişmesine çalışıyordu. Şeh zade de hocasına pek merbuttu. Fakat Ziya paşanın şehzade ile bu vakm temasından istikbal için ve belki kendi aleyhinde tehlike se- ı zeıı bir zat padişaha hulûl ederek ! bir mektup takdim etmiş ve bu di
lekçede ( Şehzadelerin edebiyat ile iştigali, ciddiyeti inülûk düstu runa muhaliftir ) demiş olmakla v >■:;) bu vazifeden uzaklaştırılmış tır.
Nazım paşa, hatıratında, büvük
■ şairin bu hadiseden bahsederken
ı- gülerek : ( Ne yapalım, bu hane dan silsilesi cahil gelmiş, cahil gi decek! ) dediğini kaydetmektedir. Ziya paşa bilâhare Atina sefir- ! lirine tayiıı olunduysa da gitme
miş ve müteakiben Kıbrıs muta sarrıflığına gönderilmişti. Orada iki sene kaldıktan sonra sıtmaya yekcdalıatak Istanbula döndü.
1863 de Amasya mutasarrıf!ı- ğmda bulunduğu sırada rahatsızlı ğından dolayı izin istediğini ye o sırada - Istanbula gelmesi ve sa rayla teması arzu edilmediğinden - sedaret ten verilen cevapta : (
Ora-(1) ( Faiin tezkeresi ) «de ve Besindi Ay neşri yatından < Ziya paşa ) adlı kitapta-sairin ( 1245 ) - milâdî (1820) - yılında doğduğu
mmm JJ mam
Büyük mütefekkir ve sair Ziya pasa merhum
da havası güzel mahaller bulundu ğundan tebdil hava ile kesbi sıh
hat edilmesi ) tavsiye olunduğu
üstad İbnülemin Mahmut Kemal İnalın kıymetli eserinde zikrolun- maktadır. (4)
AVR UPAYA KAÇMASI Bir yerdeki yok nağmeni takdir
edecek gûş Tezyii nefes eyleme, tebdili ma
kam et. Diyen şair en nihayet arkadaşı hürriyet ve vatan şairi Namık Ke mal ile birlikte 17/5, 1867 tarihin de Avrupaya firar etti. Garbm ge niş edebiyatını incelemeye fırsat
buldu. Maddî vaziyetini prens
Mustafa Fadıl paşa talmiıı ediyor du. Türkiyeden kaçanlar tesis et tikleri ( Hürriyet ) gazetesinde serbestçe neşriyatta bulunuyorlar ve prensten yardım ve teşvik gö rüyorlardı. Bir aralık Mustafa Fa dıl paşa affa uğrayıp Istanbula (Jö nünce Ziya paşa para sıkıntısına düştü. İsviçreye geçerek yokluk içerisinde de idealinden dönmedi, hürriyet uğrundaki neşriyatına de vam etti.
MEMLEKETE DÖNÜŞ:
Sadrazam Âli paşanın vefatı ve yerine Mahmut Nedim paşanın ge
tirilmesi üzerine affa uğrayarak
memlekete döndü. Bu suretle şair Ziya büyük sıla hasletini gidere bildi.
Paşanm Avrupayı iyi tanıması ve politikaya vakıf bulunması ha- sebile hariciye nazırı yapılması dü şünüldü. Padişahça ortaya atılan bu fikir sadrazamın mümanaStı ile ortaya konulamadı. Berlin sefirli ğine tayini dahi mevzubahis olmuş tu.
Ziya paşa Avrupadan döndüğü zaman siyasetle uğraşmaktan lıaK kalmadı. Süleyman Nazif merhu mun bir eserinde sultan Azizin hal’i ve Muradın iclâsı hususunda ki tertibattan Ziya paşamn da ha
berde? btîlunduğu anlaşılmakta
dır.
Sultan Murad padişah olduğu gün Ziya paşayı baş kâtipliğe ta yin etmiş fakat bu memuriyeti bir gün bile devam edememişti.
1876 tarilıinde Suriye Valiliğine tayin ve bir kaç ay sonra Koııyaya nakledilmişti. Konyaya gittiği za man aşağıdaki üç bey iti söylediği ni Mahmut Kemal İnan üstadımız keydetmektedir :
Valii şan olarak üç buçuk ay Konyaya sonra göründü gitmek.. Dağda dondum, ovalarda yandım Mersin üstü Karamadı giderek Göstere göstere germü serdin
Dünyeyi, Konyayı öğretti felek! Konyadan 1878 de Adana valili ğine nakledilmişti. (2)
' A D A N A VALİLİĞİ
Şair, Adanaya gelirken methiye lerle karşılanmış orada ölünce de
mersiyelerle uğurlanmıştı! Bazı
muhalif kimseler Ziya paşanm Adanaya ilk gireceği gün hazırla dıkları hicviyeyi şehrin göze çar pacak büyük duvarlarına kömürle ve iri harflerle yazmışlardı. Bu hicviyenin son mısraı şöyle bitir yordu :
( Ziyası kalmadı mülkün, gelince paşası! ) Ziya paşanm gözlerine ilişen bu mısra! ayni zamanda sairin Ada naya gelmesine ( ebcet ) i!e düşü rülen bir tarihti!
'¥
O, Adana valiliğine sürgün şek linde tayin edilip vazifesine başla dığı sırada ciğerlerinden rahatsız dı. İstibdatla uğraşan kahraman lardan biri olan şair, Avrupaya fi rar ederek yıllarca vatandan uzak kalmış,, gerek sıla hasretif, gerek maişet darlığı zaten var olan ra hatsızlığım arttırmıştı.
Adanaya 20 mayıs 1878 tarihin de gelen şair iki yıl süren valili
ğinde yazmaktan ziyade okudu,
öğrenmekten ziyade öğretti. Eski
liği muhafazadan ziyade yeniliği işaretledi!
Mutaassıp devrin heybetli vali lerinin kisvesine girmemişti. De
mokrat hareket ederek pamuk
ameleleri ilıf birlikte'halkın arası na dalıverir, cuma namazını kdar, onların üzerinden kendi elbisesine pamuk parçaları bile sıçrardı!
Adana derebeyliğinin köküne ilk baltayı o vurdu... Ovayı sula mayı o düşündü... Yağmur duasına çıkan halka Seyhan nehrini göste rerek şairane telmihte bulundu. Yolların yapılmasını, Mersinin in kişaf bulmasını işaretliye!? o ol muştu. Mektep sayısını çoğaltan, Ceyhan ve Seyhan köprülerini esaslı surette tamir ettiren o idi. Devrin taassubunu kırmış, C a y et konağında memurlar için Fransız ca kurs açtırmıştı. Buraya her memurun devamı mecburi idi
Adanadn il> tiyatroyu da Ziya paşa kurdu. Üç günde ahşaptan muazzam bir tiyatro binası yaptır mış ve İstaııbuldan aktör İbrahim s efendi idaresinde Hır tiyatro kum
panyası getirtmişti. Bu kumpan- , yarim oynıyacağı eserleri bizzat se
çerdi. Memurların bu tivaf oya devamını da tamim etmişti.
k
Ziya paşanın Adana valiliği sı rasında bir arsa ile iki tarla satm alması bazı çirkin iftiralara sebep olmuştur. Büyük ve faziletli şairin ııe hilkati, ne yürüdüğü yol buna müsait değildi.
Vaka şöyle olmuştur : O zaman şimdiki Mersin şehri küçük bir köydü. İstikbalde mühim.bir liman olması ve inkişaf eylemesi sezili yordu. Deniz kenarmdaki kumsal arazinin hazine tarafından satılma sına karar verilmişti. İleride mü him bir şehir olacağım ve bu arsa ların hıristiyanlar eKııe geçmeme sini millî şiar edinen paşa müslü- mapîardan zengin bir çok kimsele ri teşvik ederek bu müzayedeye iştiraklerini istemiştir. Ziraata el verişsiz topraklara Adana çiftçile ri itibar etmezlerdi! Paşa bu sahi lin istikbaldeki inkişafım tahmin ettiği için Mavrumati adındaki hı- ristiyanııı almaması için mecburen müzayedeye iştirak etti. Ve bu kumluk arazi .arümıa sure*de üze rine ihale edildi. Bilahara 1305 ta rihinde Mersin kaza merkezi oldu. Ziya paşanın kızına intikal eden bu arsa üzerine de damadı - esbak uman reislerinden Ferik - Hamdi paşa bir otel inşa ettirdi.
Yine ileride inkişaf edeceği tah minde Ermenilerin eline geçme mesini arzu ettiği iki kumluk tar-
h aldı. Bunlar iıalen Adananın
Karataş nahiyesinde deniz kena rında olup ot bitmez bir çölden ibarettir. Ve her sene torunları
iârafmdan vergisi ödenmekten
başkç.bir irat da getirmemektedii’. Ziya paşanm gerek bu tarla işin den gerekse bir ermeniyi Adana- dan kovmasından dolayı hakkında yapılan şikâyetler yersiz çıktı ve sairin temiz ahlakmm berraklığı bir kerre daha müfterilerin gözle rini kamaştırdı.
Hürriyet ve hak sever Ziya, na sıl olur da bu yersiz iddialarla le- kelenebilirdi. O, bir kerre de Amasya mutasarjpfı iken böyle bir dedikoduya maruz kalmış ve Ba bı âliden gönderilen müfettişlerin raporları ile alnının paklığı belir tilmişti!
ZİY A PAŞANIN SON GÜNLERİ
Paşanm son günleri kendisine musallat olan habis, hastalıkla mü cadele etmekle geçiyordu. Hasta lığında büyük bir sadakatla hizmet eden, baş ucundan ayrılmıyan bir cariyesi vardı. Azat edilmiş olan bu cariyenin aslen nereli ve kim olduğunu bilmiyoruz? Fakat şai rin hassas kalbini o kadar candan kazanmıştı ki, Ölümünden bir haf ta evvel mektupçusunu çağırarak cariye Nahide hanımı nikâhlıyaca- ğını ve muamelesinin yapılmasını emretti.
Hususî hayatının bu kısmım ço ğumuz bilmiyoruz. Bu hadiseyi o zamanki ( malıkemei seriye ) sicil lerinde şu şekilde görmekteyiz :
( Adana valisi devletli Abdül hamit Ziya paşa hazretlerini ha rem dairelerinde ceridede mazbu- lulesami •nüvrfhhidiıı huzurlarında tarafı daiyanede bizzat akdedilen meclisi şevi alide görülüp daireyi mezkûrede sakin ve paşayı müşa rünileyh hazretlerinin mu’tabala rından olup zati zeyli vesikada mulıa.verülesami müslîmun tarifle rde mûreîe Nahide hanım binti Abdullah bizatiha meclisi mâkût
mezkûrda paşayı müşarünileyh
hazretlerinin mahzarında bitavilıa ikrarı tam ve tasviri kelâm edin e ben nefsimi 3000 kuruş muaccel Te 3000 kuruş müeccel milin se
men ile paşayı müşarünileyhe ak- uü tecviz eylediğimde müşariin- r eylı hazretleri dalıi berveçhi mu- harrer tezevvüç ve kabul eyledi » dedikte,., Tasdik» geri mavaka
bit-u — Kız ııe olbit-uyorsbit-un, kendine gelsen e?.,» dedim..
Fakat o zaman anlamıştım ki, zavallı Mürüvvet, hafif bir bay gınlık geçiriyordu. Belliydi ki yorgunluk, heyecan, rolünü bütün
sinirleriyle oymyan bu narin ve
nazik bünyeli kızı çöktümıüştü.. Biçare kız ayılırken, etrafına biri kenlerin yüzlerine hayret ve kor ku ile bakıyor :
* — Ne var?.. Neredeyim?., Ne oldu bana?.,» Diye şaşkın şagkm kekeliyordu.
Piyesten soma, bahçede, yine
Aliye kâfirinin hazırladığı kaçınıl maz biri tesadüf, beni Raif Demir ile karşı karşıya getirdi. O piyes
teki muvaffakiyetimi hakikaten
zarif komplimanlarla öğdükien
sonra, bana bir gazete uzattı : « -— Bilmem bunu gördünüz
mü?..» *
Bu, geçen sefer «Marklar ve
gemiler» i neşreden gazetenin
dünkü nüshasıydı. Ve gazete bu
sefer, yine «Ayşe Demir» imzasi- le : «Çile» isimli bir hikâyemi bas mıştı, «Raif Dtnııir» :
t* — Ben, diyordu, sükûtunuzu muvafakat saydığım için, müsaa denizle ilk atılan imzayı değiştirt- nıedim!..
-Ona cevap vermedim: Zira de ğiştirilip değiştirilmediğini «anla mak için hikâyemi okumağa dal mıştım. Üstelik te sevincim, birin ci seferkinden 'eksik olmamıştı.
«Raif Demir», beni mütehassis eden bir şefkat göstererek :
k — Hanım efendi, dedi, gaze
teyi içeride okursunuz.. Sahne den henüz indini?. Yorgun ve ter lisiniz.. Bu akşam serinliği size dokunabilir. Lütfen içeriye gidi niz!..»
Ona teşekkür ettim ve fazla ko nuşmadan ayrıldık. ' Hikâyemin neşrolunması gibi, Raif Demirin gösterdiği şefkat gibi, açılmaması da hoşuma gitmişti:
«Aliye» nin bana sormadan ha zırladığı bu konuşmamızın, canımı sıkacak bahisler açılmadan sona ermesi de hoşuma gitmişti.
Temsilden sonra, seyircilerin
seçkin bir kısmiyle piyeste rolle ri olan talebeler, mektepte verile cek çaya davetliydiler. Fakat ben bu davete kalmadım; zira netame li tabancayı, bir hâdise çıkmadan biran evvel götürüp yerine , yer- 1 e»i irmek istiyordum.
.Eve girdiğim raman babam he nüz gelmemişti. Bunu öğrenince rahat bir soluk aldım. V e anne min sıraladığı sualleri ayak üzerin de cevapladıktan sonra üst kata
çıktım. Babamın yatak odasına
girdim. Tabancayı evvelâ çantanız dan, sonra da kendi kılıfından çı kardım. Onu konsolun sürmesin den aldığım zaman, şarjörü içinde değildi. Şimdi şarjörü çıkarmak, ve babamın koyduğu yere bırak mak lâzımdı. Fakat nasıl oldu, ben şarjörü çıkarmağa uğraşırken ta banca, kulağımı çınlatan muvak
katen sağırlaştıran, ve beynimi
uğuldatan müthiş bir gürültü çı kararak ateş aldı. Benim bu müt hiş sesi duymamla tabancayı bü yük bir korku ile elimden fırlat
mam bir olda. Şaşkınlıktan galiba bağırmıştan da.. Yerde, namlusu pencereye dönük olarak duran ta bancaya bakan gözlerim dehşetle büyümüştü. Sanki o cansız ölüm âletinin kendi kendine bana dön mesi ve bir daha ateş etmesi müm künmüş gibi, şuursuz bir korunma sevici ta oiisiyle, konsolu kendime siper edinmiştim. Yarabbi, o kor kak, şaşkın, âdeta yarı meczup halinde ne kadar gülünçtüm? Ma azallah, beni o vaziyette Rfiif De mir görmüş olsaydı, ömrüm olduk ça dilinden, alayından kurtulamaz dım, fakat ben, asıl dehşeti, asıl korkuyu, çok geçmeden kendimi topladığım zaman duydum.
Zira ancak o zaman farkına va rabildim ki, tabancadan çıkan kör kurşun, - sanki koca odanın için de saplanılacak başka bir yer yok muş gibi, - gitmiş, babanım göz bebeğin», ana yadigârı kıymetli saatine isabet etmişti!.
Zavallı saatin ne makinesinden, ne akrebinden, ne yelkovanından, rie de o güzelim ve işlemeli ayna
sından hayır kalmamıştı.. Fakat
saatin hu manzarasını gördüğüm anda, benim halim de onunkinden daha az perişan değildi. Olanca sinirlerim, kopuk zenberekler gi bi gevşe nişti. Sanki bel kemiğime-
ııovokan şırıngası yapılmış gibi,
dizlerim yavaş yavaş kesiliyordu; Simdi ne olacaktı? Ben ııe yapa cak. babama ne diyecektim?.. O kor olası kurşun saate rastlıyaca- ğma, benîm bir yerime saplansay- öı, emindim ki camm o derece yanmıyacaktı. Hem ben yaralan
mış olsaydım, babam o halimde
bana çıkışmağa kıyanuyacaktı, ve
hu sayede • bu meselede, benim
kaybedeceğim bir kaç damla kan la örtülüp gidecekti.
Bir araıık, tabancayı alıp ken
dimi yaralamayı da düşündüm.
Fakat saatin haline bakınca, bu na cesaret edemedim. Zira saati o hale sokan merminin benim her hangi bir yerimde açacaği yara, pek tehlikesiz olamazdı. Doğrusu, ölümü, veya sakat kalmayı da gö ze alamazdım. Fakat bunu yapa mayacağıma göre, babama bu işin hesabını nasıl verecektim? «Be nim haberim yok!» deyip işin için den çıkmak imkânı var mıydı?
Tabancayı, fareler veya «Sa mur» kurcalayıp patlatmış olabi
lir miydi?.. Tabancanın kendi
kendine ateş almış olması ihtimali
varil gerinebil'. miydi?.. Yahut
eve girmiş bir hırsız hikâyesi ieai edilemez miydi?..
Bazı başka eşyalarla birlikte,
saati ve . tabancayı tamamiyle
ortadan yok etmek şartiyle, bu
sonuncu kurtuluş çaresi bana, -di ğerlerine nisbeteıı- daha akla ya kın görünüyordu. Fakat o anda çaresizliğin akla getirdiği bu bir
birinden garip, birbirinden ipe
sapa gelmez, ve birbirinden çık maz yollar, beni selâmete çıkara
mazdı. Kendi kendime itiraf et
mek cesaretini bir türlü bulama yı sama rağmen, mızrağı çuvala
sokmak için gösterdiğim zihin
gayretinin beyhude olduğunu bili yordum: Bir kere olan olmuştu...
talep ketbolundu. Mektubi vi
lâyet Nazım bey ve diğer üç imza) ZİYA PAŞANIN ÖLÜMÜ Ziya paşa 17 mayıs 1880 tarihin de ikindi üzeıi ölmüş ve acı haber memleketi ağlatmıştı. Merhum so yulurken saadet hanım ve Adana müftüsü hazır bulunmuş, cüzda nından bir altınla üç mecidiye çık mıştı! Koca şairin mevcut parası bundan ibaretti!
Cenaze merasimi çok hazin oldu. Halk göz yaşlarile tabutu takip ediyordu. Halk arasında mütema diyen fotoğraf çeken ve not alan bir ecnebi muharrir de vardı.
Ziya paşanm ölümüne hayli mer siyeler yazıldı ve söylendi (2) Fa kat hiç kimse ebcet ile bir tarih düşüremedi. Onun için mezar taşı na şu mensur kitabe yazıldı:
( Adana valisi Abdülhamit Zi ynettin paşa merhumun fazlu ke mali âsarile müsbet ye ulüvv-ü- kadrini beyan vç tavsife zeban-ı übeday-ı-zeman bi-kudiret ve ta rihi vefatım nazımda şuerayı-be- r am-ı-osmaniyaıı izhar-ı- aczü hay ret eylediklerinden 97 senesi ce- maziyelahirinin 8 inci pazartesi gü
nü gülşensara-yı- bakaya azimet (2) Ziya paşanm ölümüne kuv vetli mersiye yazanların bir^de şa- iriâzam Abdiilhak Hamit idi. Ölü
münün kırkıncı günü mezarının
başında da AdaııaLdar tarafından ihtifal yapılmış ve Adana şairlerin den Talatııı bazı parçalarını nak lettiğimiz şu mersiyesi de okun muştu ;
Ziyayi âlemi irfan idin hayatında Kemale ilmin için yoktu ıııünte-
ha ve hudut. Hani bugün o ziyası cihanı irfanın Hani bugün cihana zıya veren •vücut!.. Seni ımutmıyacaktn* ilelebed mil let Ziya, Ziya diyecektir bütün enini
sürüt.
eylediklerini vilâyeti mezbure ver gi müdürü esseyit Haşan Riza neş ren be veçhile tahrire ietisar ey ledi..)
ZİY A PAŞANIN ESERLERİ : Gerek Ziya paşa ve gerek eser leri hakkında şairin kitaplarından çok fazla yazı yazılmıştır.
Paşamn basılmış olan eserleri (Tercübend ve terkibibend) (Za-
fername ) ( Rüya ) ( Arzuhal )
( Veraset mektupları ) ( Harabat) ( Endülüs tarihi ) ( Engizisyon ta lihi 1 ( Külliyatı Ziya paşa ) ( Es ân Ziya ) ( Tartuf ).
BASILMAMIŞ ESERLERİ : (Emil) Jaııjak Rusodan Defteri amal
Telemak tercümesi
' Ziya paşanm gazete sütunların da kalıp kitap şekline konulmıyaıı daha bir çok eserleri mevcuttur. O hem bir şair, hem bir tarihçi ve hem de bir diplomat olan Ziyanın eserlerinde ayrı avbı bu üç vasfı ' görmek mümkündür.
Tiyatro eserlerine meraklı idi İyi münakaşaları severdi, aziz dos tu Namık Kemal ile ( Harabat ) ve (Tahribi harabat) münakaşa ları devrin edebiyat âleminde uzun zaman yaşadı.
Bugün paşanın en cok söylenen ve anılan eseri CTerciibend terkibi beııd) idir. O hikmetlerle felsefd ile ve cemiyetimize darbımesel ola rak intikal etmiş sözlerle doludur.
★
ZİYA PAŞANIN AH FAD I: Şâir Ziva paşanın ölümü ile iki refikası, Seniye hanım adında bir kızı (Haindi paşa refikası) ve (Va
hit) ile (Riza) adında iki oğlu
kalmıştı. Riza 4 yaşında Havuza düşmek suretiyle öldü. Halen pa
şanın torunlarından İstanbulda
kızının oğlu bay (Muhtar) ilö îz- mirde Vahit beyin oğlu İzmirin maruf röntgen mütehassısı dok
tor Fahri Işık ve kızı (Nadire
Ereli bulunmaktadır.
Taha Toros Arşivi