CUMHURİYET
I
I
E D E B İ Y A T
B A H İ S L E R İ j
*
i
F u z u l i ' y e dai r. .
V
Fuzulî şüphesiz en büyük şairleri mizden biridir. Yunus’u istisna eder sek böyle bir ayırma lâzımdır. Çün kü Yunus 600 y ıl evvelinden bugüne açılan kapısıdır. Onunla ancak, Şey hi, Necati Bey, Baki, Nedim, Şeyh Gaiib gibi eski şiirin sıkı nizamı ve müşterek lügati içinde gerçeklen bir çığır açabilen şairler boy ölçüşebilir ler. Fakat Fuzulî bir bakıma bu şa irlere de üstündür. Çünkü eseri bize onlardan çok ayrılan, taıjıamile şalisi diyebileceğimiz bir tecrübe ile gelir.
Dille o kadar ustaca oynamasına, şi’rimizin bir çok söyleyiş mükem melliklerini kendisi bulmasına, hattâ eserinin bütününe bakılınca oldukça ağır basan zihniliğine, mizah ve hiciv kudretine -Şikâyetnamede bütün bir komedi unsuru vardır, hem de en yüksek cinsinden- rağmen Fuzulî ha yatı ve aşkı çok ciddî bir zaviyeden gösteren şairlerdendir. Doğrusu iste nirse bir bakıma bütün lezzetleri ken dine kapamış görünen bu
a z a n
Ahmed Hamdi
400 üncü
Ölüm yılı münasebetile
~ î
vemetiııi, o bembeyaz safiyeti ve çok defa ölümden başka her hareketi red deden mutavaatım bulabiliriz. O girdi ği her eserde, ıstırabı, ölümü bile gü
zelleştiren bir saadet ışığıdır. İşte Fuzulinin Leylâ ve Mecnu-r, ı ı ı . ı ı ■ . . . , , , , nunc!a kitabı bitirip gözlerimizi ka tım,z boyunca tek başına kalmış bu mıŞ bir Ronesanstan başka bir şey ol- j patt,ğımrz andan itibaren bizde
A-ımyan müslüman ortaçağ,) aşk ve 1 rab hikâyesine ve Nizaminin g e r e k sendik rüyasıdır. Ve bütün aşk ve ^ j en dâhiyane olan varatıcı tasarrufu-gençlik rüyalar, gibi, muayyen bir na rağmen canlanan ilk hayaj budur.
Tanpmar
|
eserin sahibidir.Bakinin mersiyesi gibi onun Leylâ ve Mecnunu da bir nevi uzun zaman kapatan eserlerdendir. Nasıl 18. asır sonuna, hattâ doğrusu istenirse ııev’in mahiyet ve üslûb değiştirdiği 19. asra kadar (A k if Paşanın küçük hece mersiyesi ve Makber) mersiyeye pek rastlamazsak -gerçekten kendisi ni kabul ettirmiş eserden bahsediyo rum- klâsik mevzuları ele alan büyük Mesneviye de öyle rastlamayız. Mua sırı Yahya Bey gibi, Ataî, hattâ Nâbi gibi bu yolda heves edenler de az çok mahallî mevzuları, öğreticiye veya doğrudan doğauya tercümeye gider- insanda j 1er. Ancak Şeyh Gaiib, Leylâ ve Mec rastlıyabileceğimiz tek haz, ıstırabın
hazzıdır. Bir çeşid mazoşimden baş ka bir şey olmıyan bu acıya atılış, onu özleme, onu hayatın tek gayesi, hattâ sebebi vücudu gibi göstermesi, bu işteki ısrarı eserini öbür şairleri mizden ayıran büyük vasıflardan bi ridir.
Denebilir ki Fuzulinin şi’ri, türlcçe- nin içinde bir eski çağ trajedisinin korosu gbi döğünür.
Zevkim izi İstanbul mektebi diyece ğimiz büyük geleneğin tek başına ida | re ettiği devirlerde bile eserinin halk j tarafından benimsenmesinin başlıca i sebebi bu olsa gerektir,
i Sözün kendi mükemmelliğile yeti- nemiyenler, şi’ri bir iç âhenginde ve kendi lezzetlerinde aramıyanlar da ima ıhstırabı, onun muhayyelemizdeki sihirli tesirini tercih ederler. Haik muhayyelesinde şair bir masalı olan insandır. Fuzulinin eseri bu masalı daima besler. Kaldı ki. Fuzulî ayrıca
İçtimaî sistemini yaşayış, terbiye ve idealinin içine alırlar. Bir rüya bozul maması, behemehal olduğu gibi kal ması icab eden bir şeydir. Onun için ikisinde dç. ölüm o kadar tabiî karşı lanır. Fakat Fuzulinin Leylâ ve Mec nunu bir noktada belki Nizami’nin, hattâ A li Şir Nevai'ninkini de geçer. ! Onun Leylâsı öbürlerinden daha faz la gene kızdır. Juliet gibi, Ophelia gibi isterseniz Homiros’un Nausicaa- sı gibi -çünkü bu rüya edebiyatta o- nunla Homirosla başlar- gibi gene kız. Eserde sadece Mecnunun şaşırtıcı macerasını yaşamasını temin etmekle kalmaz, ay ışığında kapalı bir bahçe gibi olsa da her lâhza keııdi varlığını duyurur.
Onun kendi meseleleri içinde nasıl perişan olduğunu daima hisse deriz. Fuzulinin üslûbdan üslûba ge çerken -aynı mevzuun muhtelif şa irler tarafımıdan ele alınması- zarurî olan teksif sayesinde olsa bile burada psikolojik bir maden bulduğu aşikâr dır.
Unutmıyalım ki gene kız edebiyatın en az yakalıyabildiği şeydir. Avrupa şi’ri -burada şiir kelimesi üzerinde ısrar ediyorum- Shakespeare’den son ra ancak Stendal’de (Chartreuse de Parme’m Cellias’ı), Dostıevsky’de (Beyaz gecelerdeki gene kız ve bazı romanlarındaki ikinci derecede şahıs lar) ve Tolstoi'de (H aıb ve Sulh’taki Natacha) bu sade bekleyiş halinde jedisi gibi Nizamî’nin mesnevisi de ! varlığı, onun dıştan gelen en küçük bir medeniyetin (Slıakespeare’de Rö- ı müdahalede darmadağın olacağını bi-nundan iki buçuk asır sonra Hüsnü
Aşk” ı yazar. Halbukik Hüsnü Aşk şahsî bir icad sayılması lâzım gelen bir tasarruf İstiaresidir. Kendiliğin den, yarışın dışındadır, demek istiyo rum. Ve şüphesiz ki arkasında M e v levi tarikatına bağlı bütün bir men sur edebiyat, Mesnevi şerh ve tefsir leri, belki de N ahifî’nin mesnevi ter cümesi sayesinde ana dilde kaynak bir eserle çok gençken karşılaşmanın tesiri vardır. Leylâ ve Mecnun ise mevzuunu biitün bir medeniyetin be nimsediği, dilden dile ve kültürden kültüre geçerken değiştirdiği bir hir kâyedir.
Rahmetli Süleyman Nazif, bir ya zısında Leylâ ve Mecnunu Romeo ile Juliet’e benzetir. İlk bakışta ol dukça şaşırtıcı ve mübalâğalı görün mesine rağmen, bu benzetişte doğru bir taraf vardır. Shakespeare’in
tra-Leylâ ve Mecnunu ile bütün edebiya- | nesans başlangıcı, Nizami’de yarı kal I len ve kendi içinde toplanan
muka-Ne kadar iştahla
yiyor...
Besleyici, vitamini çok
bol olan SANA, daimî
bir bakteriyolojik kon
trol
altında,
en iyi
pastörize sütler ile imal
edilir- SANA çocuklar
ve büyükler için ha
kikî bir enerji kayna
cıdır.
• Ekmeğin üzerine SANA
• Pasta ve bisküvileriniz için SANA
• En nefis yemekleriniz için SANA
üyükaeam ıı, Nactyenin, Fikretin, ngeîika’nm, Şapkalı doktorun »balamaları boşa gitmişti. Hattâ, ıkara m ahallelerinin «e li var; in li!» diye kendisinde İlâhî bir udret vehm ettiği kadımın okuyup demeleri de,..
«B ir canlının hayatı şimşek g i- dir. A k ıp giden, kaybolan bir ır ak gibidir.»
Bekirin küçük tabutu arkasından >i5kapı m ezarlığına kadar yürü - ■n Angelika, siyah elbisesi içinde,
Büy likana v e N aciye şaşkındı. —— An gelika, geçen gün din ho cası söyledi: «Bütün hıristiyanlar cehennemde yanacak!» dedi. Sen
cehennemde yanmamaksın, A n g e lika... Sen bir iyilik m eleğisin...
A n gelika onu sevgi ile göğsüne bastırdı:
— K orkm a bre kuzum; yakm az lar beni!
Fikrette bir fik ri sabit haline g el- di b ü R Din hocası acaba doğru mu
öyle g e l!»
M evlâna Celâleddinin sema’ eder ken söylediği rıiba iyi k â tib -i al esrar yanlış yazm adı ya!
B ir gün, elini öptüğü hoca, ona Kazan lı bir âlim i salık verdi;
— M üftülükte m usahif-i şerife, ahâdis-i kerim e reisidir; ulemadan, fuzalâdan bir zat-ı m übarektir; u - marım ki bu müşkülünü o hal eyley e...
Fikret, M ü ftilikte K azan lı âlimi buldu, Hoca, buruşuk elinin k
e-Fakat Fuzulinin buluşu burada kal maz. Belki muhit yakınlığı bu mes neviyi hiç olmazsa bir tarafından asıl başlangıcı olan Arab hikâyesine yak laştırır. Leylâ ve Mecnun, suyu sız dırdığı için serinleten o çok ince ha- murlu testilere benzer. Her tarafından çöl sızar. Çöl sihirbazların en büyü ğüdür. Çünkü biraz da serabdır. Se- rab, görünüşlerle hakikatin hiç bit- mi.ven karşılaşmasıdır. Çatlamış du dak, kamaşan göz ve daima kirişte kulak, durmadan bize serinlikler, çağlayan sular, bu sulara akm eden ceylân sürüleri ve kervan sesleri su nar. Hulâsa, çölde biitün dikkatleri niz mevcud ohmyanı icad eder ve ona doğru koşar. Onun içindir ki, çölün terbiyesi bir çeşid görünüşlere muka vemetin terbiyesidir.
M e c n u n ç ö ltlu k e n d is i, y a h u t d a h a İy isi, iç in e y e r le şe r e k d e ğ iş tiğ i v a r lık ı ln c a r n a t lo n ) d u r. V a h d e t f ik r in in , on d a n d a h a m a n â lı b ir s e m b o lü a z d ır . O d a lm a B ir 'ln e t r a f ın d a n to p la n m a k iste r , o n u n iç in d a im a b ir şe y le r d e n s o y u n u r , h e r a d ım d a b ir ş e y le r a ta r . D a lm a en e s a s lıy ı, a s lin in ta k e n d i s in i b u lm a k İçin g e n e ç o k e s a s lı b ir ş e y d e n ( L e y lâ ’n ın k e n d is in d e n ve k e n d i h a y a tın d a n ) v a z g e ç e r . O n u n b ü tü n İç tim a i k a y ın la r d a n , s ıy r ı lış ı, b ü tü n s o r u m lu lu k la r d a n v a z g e ç e r e k e ld e e t t iğ i h ü r r iy e t , ö lü m le e b e d iy e t in b ö y le e le le v e r iş i M ü s lü m a n ş a r k ın e z e li b ir lik r ü y a s ıd ır . Ş ü p h e s iz k ı b ü t ü n b u n la r d a a s ıl İcad ş e r e fi şa rk ş iir in in g e r ç e k d e h a la r ın d a n b i r i o la n O e n c e lt N iz â m i'n in d i r . Ç ü n k ü a s lî b ir k a ç b u lu ş a ve s e m b o le r a ğ m e n , A r a b h ik â y e s in i a s ıl İşle y e n ve b ü tü n " b ir a ş k ve v a h d e t ö z le y iş in in m a s a lı y a p a n , d a ğ ın ık u n s u r la r ı t o p a r la y ıp d e ğ e r le n d ir e n o d u r . F a k a t M lem t fa z ia İ r a n 'd ır . V e d a h a fa z la da y a ş a d ığ ı d e v ir d ir . B u n u a n la m a k İç in M e s n e v iy i te r c ü m e s in d e n o k u m a k y e te r (A li N ih a t T a r la n ’ın te r c ü m e s i) . F u n z u li 'n i n L e y lâ ve M e c n u n u n d a y u k a r ıd a b a h s e t t iğ im i z m u h id y a k ın lığ ı , y e r in d e n k o p a n M e c n u n u d o ğ r u d a n d o ğ r u y a d e n e c e k k a d a r k e n d i ç e r ç e v e sin e ia d e e d er. S o n r a m e v z u u n a ta s a r r u f ş e k li b ü s b ü t ü n a y r ıd ır . B e lk i d e k u r u lm u ş b ir d ili n v e r d iğ i r a h a t lı k t a n m a h r u m o la n F u z u lî b u M e s n e v id e b ü s b ü t ü n b a ş k a , e se rin ve ş a h ıs la r ın k a b a r tm a s ın ı d a h a b a r iz k ı la n b ir e k o n o m i ile k a r ş ım ız a ç ık a r . A y r ıc a h iç de ih m a ı e d ilm e m e s i l â z ım g e le n b ir çe şid İç te n b e n z e m e ve b e n im s e m e M e c n u n t i p in i k u v v e tle n d ir ir .
D e n e b ilir kİ F u z u lin in b iz e ş iir le r d e v e r d iğ i k e n d i iç d ü n y a s ı,' b ü t ü n r ln d - j i k ve k a le n d e r lik h e v e s le r in e , bazari g e r ç e k te n s ık ıc ı u a n a t o y u n la r ın a ra ğ m e n ik i ö r n e ğ in , e tr a f ın d a to p la n ır . M e c n u n v e K e r b e tâ ş e h id i H ü s e y in . B u m ih v e r in ö b ü r k u t b u n d a n , H ü s e y in ve K e r b e lâ ’d a n ve F u z u l î ’d e k t ş e - h id (M a rty r e ) p s ik o lo jis in d e n b ir baş k a y a z ım ız d a b a h s e d e c e ğ iz . B u r a d a y a ln ız M e c n u n u n a ğ z ın d a n v a z d ığ ı b a z ı g a z e lle r in en iy i e s e rle r i a r a s ııı- da. s a y ılm a s ı g e r e k tiğ in i, h a t ta u m u - m î z e v k in b u g a z e lle r in b ir ik i s i n i b ö y le s e ç t iğ in i g e ç ic i o lsa b ile b u p s i k o lo jin in d iv a n ın d a k i b a z ı g a z e l le r d e d e v a m e t t iğ in i k a y d e d e lim . H a t ta y a n ılm a k İ h tim a lin i h e s a b a k a t m a k ş a r t ile c id d î b ir te n k id in , b u n o k ta d a n h a r e k e t e d e re k F u z u l î ’n in d i v a n k ıs m ın d a k i g a z e lle r in i L e y lâ ve M e c n u n ’d a n e v v e l v e s o n r a d iy e i k i y e a y ır a b ile c e ğ i ih t i m a li de İteri s ü r ü le b ilir . S a n a t te c r ü b e s in in m ü h im b ir t a r a fın ı d a k o m p o z is y o n u n b iz z a t s a n a t k â r ü z e r in d e k i te s ir i y a p a r . B ü t ü n k o m p o z is y o n b o y u n c a k a h r a m a n la r ı n ın h a y a t la r ın ı y a ş ıy a n ve h a t ta e se r b it t ik t e n so n r a b u n d a b ir m ü d d e t d e v a m e d e n s a n a tk â r la r b u lu n d u ğ u g ib i, b ir e s e r d e k i b u lu ş la r ı, ö b ü r ü n ü id a r e e d e n s a n a tk â r la r d a ç o k tu r . ÇU n k ü h e r te c r ü b e g ib i, s a n a t da b ir te r b iy e d ir . B u h u s u s d a F u z u ii y e en y a k ın m is â li b iz e R u h l- I B a ğ d a d i v e rir. D i v a n ın d a ş a h e s e r i o la n T e r k ib - i b e n d i n i d e v a m e tt ir e n v e y a o n a h a z ır lık o ,a n b ir y ığ ın g a z e l v a rd ır. L e y lâ ve M e c n u n ’u n d a h a m ü h im b ir t a r a fı da v a r d ır . B u h ik â y e d e F u - z u l l ’n in s o lu ğ u n u a n c a k k it a b ın t e r t i bi, y a n i z a r u r e t le r k e se r. D il iv i y u ğ - r u im u ş b ir h e y k e l v e y a te s t i ç a m u r u g ib i b ü t ü n k o la y lığ iie ta h k iy e n in e m r in d e d ir . Y e r y e r b a z ı u z u n lu k la r ve u f a k te fe k te k r a r la r la to p r a ğ ın h a m u r ıın a k a r ış m ış ç a k ılla r a v e iy i y u ğ r u l m a n u ş p a r ç a la r a b e n z e y e n b ir k a ç m is 1-adan so n r a (b u c in s m ıs r a la r m ç o r u n u n h e r ik i k a fiy e s i b ir d e n A r a b ç a k e lim e le r d e n g e lir ) te k r a r p lâ s t ik k ıy m e tin e k a v u ş u r . V e tn o d e le s ln e ( s e k il v e r m e ), y a n i h ik â y e y e d e v a m e d e r
B u r a d a ç a m u r ve h e y k e l h a y â lin i b ir ü s lû b o y u n u o la r a k d e ğ il, k u v v e t je d u y d u ğ u m b ir ş e y i a n la t m a k İçin k u lla n ıy o r u m . L e y lâ v e M e c n u ’ııu h e r o k u y u ş u m d a d a im a ço k y u m u ş a k ve r a h a t b ir m a d d e ile k a r ş ıla ş tığ ım ı h is s e ttim . F u z u liü ıln b a z ı k a s id e le r i de b e n d e bu h issi b ır a k t ı. ( b ilh a s s a «ben k im im ...» d iy e b a ş lıy a n k a s id e l h a s b ıh n lıy e ) . Z a te n k e n d is i d e b iisb ii tü n b a şk a v e sile ite d o ğ d u ğ u ve y e tiş t iğ i y e r le r i ö v m e k İç in ¿ı.sa b ile , ş iir in d e n b a h s e d e r k e n b u to p r a k h a - .valin i k u l la n ı r (a r a b ç a ve tü ı-k çe d i v a n la r ın ın m u k a d d e m e s i). A ca b a F u z u lî d ile g e t ir d iğ i b u k o la y c a ş e k il alm a k a b ili y e t in i, b u y u m u ş a k lığ ı, r a h a tlığ ı ve o lg u n lu ğ u b i- liy o r m u İdi? Ş u r a s ı v a r k i, d e v r i ş iir d ilim iz in k u r u ld u ğ u b ir d e v ird ir. B u n u a y rı b ir | m -ik ile rle a n la t m a y a c - P ?
-e-İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi