• Sonuç bulunamadı

Chronic Fatique Syndrome

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Chronic Fatique Syndrome"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÖZET

Kronik yorgunluk sendromu, hastalýðýn kökeni ve patogenezin-deki geliþmeler açýsýndan psikiyatristlerin çoðu için oldukça ilgi çeken bir konu olmuþtur. Sendrom 19. yüzyýlda bütünüyle ruh-sal bir durum olarak bilinmekteydi ancak son yirmi yýl içinde konu ile iliþkili yeni biyolojik özellikler bulundu. Bütün bu bulgu-lara karþýn sendromun etiyoloji ve patogenezi hala açýk deðildir. Bu yazýnýn amacý kronik yorgunluk sendromunun etiyopato-genezi ile ilgili yeni bulgularýn özetlenmesidir.

Anahtar Sözcükler: Kronik yorgunluk sendromu.

KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 1999;2:261-265

SUMMARY

Chronic Fatique Syndrome

"Chronic fatique syndrome" has became a very interesting topic recently for most of the psychiatrists, as a result of the new advancement about the origin and pathogenesis of the disease. This syndrome was described as a pure psychological condition in the ninetienth century but during last two decades new biologi-cal properties was found that are related with it. Despite of all those findings etiology and pathogenesis of the syndrome are still unclear. The aim of this paper is to summarize the new findings about etiopathogenesis of chronic fatique syndrome.

Key Words: Chronic fatique syndrome.

GÝRÝÞ

Sendrom denilince benzer belirtileri paylaþan farklý etiyolojideki tablolar akla gelir. Bu yazýda gözden geçirilen kronik yorgunluk sendromu, aktivitede azal-manýn yanýsýra, romatizma, enfeksiyon ve nöro-psikiyatrik belirtilerle giden bir tablodur. 19. yüzyýldan bu yana bilinmekle birlikte, taným ve sýnýrlarý zaman içinde oldukça büyük deðiþim geçirmiþtir. Yýllardýr çeþitli biçimlerde tanýmlanmýþ, önce salt ruhsal bir bozukluk olduðu söylenirken daha sonra elde edilen yeni bulgularla baþka nedenler sorumlu tutulmuþtur. Kesin nedenleri henüz anlaþýlamamýþtýr.

Bu yazýda aðýrlýklý olarak, "The American Journal of Medicine" adlý derginin Eylül 1998 Kronik yorgunluk sendromu özel sayýsýna konu olan ve yukarýda söz edilen çalýþmalar gözden geçirilecektir. Bu konu birkaç yönden ilginçtir: Birincisi, bir taný kategorisinin yýllar içindeki özgülleþme sürecini göstermektedir. Ýkincisi, uygulanan saðaltým yöntemleri yýllar içinde çok büyük aþama göstermediði halde neyin neden yapýldýðýna ve sonuçlarýnýn daha iyi izlenebilme özel-liðine iyi bir örnektir. Üçüncüsü, hekimlik özellikle ruh hekimliði alanýnda bazý müphem taný gruplarýnýn giderek daha iyi tanýmlanabilir olmalarý sürecini yan-sýtýr.

Kronik yorgunluk sendromunun tanýsal öncülünün "nevrasteni" olduðu söylenegelmiþtir. 1869 yýlýnda Amerikalý nörolog George Beard'ýn tanýmladýðý, sinir sisteminin zorlanmasý sonucu ortaya çýkan fiziksel ve ruhsal yorgunluk, baþ ve bedende müphem aðrýlar,

Hüray FÝDANER*

* Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý, ÝZMÝR

(2)

uykusuzluk, hazýmsýzlýk, çarpýntý ve ateþ basmasý belirtileri ile gittiði bildirilen ve baþlangýçta "Amerikan sinirliliði" olarak bilinen nevrasteni tanýsý, kýsa zamanda Avrupa'ya yayýlmýþ ve orta sýnýfýn en popüler hastalýðý olmuþtur. Avrupa'da o dönemde egemen olan psikanalitik bakýþ açýsýnýn etkisiyle daha çok ruhsal kökenli olabileceði düþünülmüþ, hatta psikanalitik saðaltýmdan yarar göreceði bildirilmiþtir. Ayný dönemde bu hastalýk Asya ülkelerinde de kabul gör-müþ, ancak Avrupa’nýn aksine fiziksel bir hastalýk olarak ele alýnmýþtýr. 1920-1930 yýllarýnda Japonya ve Çin'de bu tablo için özel tedavi yöntemleri geliþti-rilmiþtir. Genel olarak bu saðaltým biçimleri istirahat, fizik tedavi gibi rehabilitasyon kürleri biçimindedir. Bunlarýn en ünlüsü Japonya'daki Morita tedavileridir. 1950 yýllarýnda nöroloji kliniklerine baþvuran hasta-larýn %80-90 kadarýna bu taný konmaktadýr (Fidaner ve Cimilli 1993). Popülaritesi 1938'den sonra azalan hastalýðýn yeniden benzer belirtilerle ve baþka bir bakýþ açýsý ve yeni bir isimle doðmasý için 1980'lerin gelmesi gerekmiþtir. Yeni tablonun adý "kronik yorgun-luk sendromu"dur. 1980'lerin ikinci yarýsýnda konuya ilgi yeniden artmýþtýr. Yeni bakýþ açýsý ise tablonun yaygýn ve iyi huylu virütik salgýnlarýn ardýndan sýk görülmesi nedeniyle daha biyolojiktir. Amerika'daki Hastalýk Kontrol ve Önleme Merkezi tablonun araþtýrýlmasý için uluslararasý çalýþma gruplarý oluþ-turmuþtur.

Baþlangýçtan bugüne geçirilen aþamalar ve ulaþýlan sonuçlar oldukça dikkat çekicidir.

KRONÝK YORGUNLUK SENDROMU NEDÝR? Bu konuda çalýþan bir grup araþtýrmacý, kronik yorgunluk sendromunun diðer yorgunluklardan fark-lý olduðunu öne sürerek tablonun tanýmý için operas-yonel taný ölçütleri geliþtirmiþlerdir.

Bir tabloya kronik yorgunluk sendromu denebilmesi için aralýksýz en az altý ay süren yorgunluk hali taným-lanmalýdýr. Ek olarak aþaðýda sayýlan sekiz belirtiden dört veya daha fazlasýnýn tabloya eþlik etmesi gerekir: 1. Bellek ve konsantrasyonda bozulma

2. Boðaz aðrýsý

3. Servikal ve aksiller lenf nodlarýnda hassasiyet 4. Kas aðrýsý

5. Çoðul eklem aðrýsý 6. Yeni baþaðrýsý

7. Dinlendirmeyen uyku 8. Egzersiz sonrasý bitkinlik

Taný için ayrýca bu tabloyu açýklayacak aðýr bir baþka fizik hastalýðýn bulunmamasý gerekir (Lee 1998). Tablonun romatizma, endokrin sistem, baðýþýklýk sis-temi ve nöropsikiyatrik belirtilerinin nedenlerini anla-ma çabalarý sonucu yeniden isim deðiþikliði önerileri ortaya çýkmýþtýr. Çalýþmalarda kronik sendrom ile hipotalamo-pituiter-adrenal (HPA) yol iliþkili bulun-muþtur. Hastalarda otonomik düzensizliðin görülme-si, baðýþýklýkta bozulma ve nöral kaynaklý hafif hipotansiyon bunun kanýtý sayýlmýþtýr. Hatta bu tabloya AIDS'den esinlenerek "kronik yorgunluk immün disfonksiyon sendromu" adýný önerenler olduðu bildirilmektedir (Levine 1998a). Tablonun hedef organýnýn beyin olduðu düþünülmekte, bu nedenle psikiyatrik ayýrýcý taný önem taþýmaktadýr. Kronik yorgunluk sendromunun yeniden tartýþýlmaya baþladýðý 1980'lerin ortalarýnda bazý hastalarda Epstein Barr Virüs antibody titrasyonu yüksek bulun-muþ ve tablo buna baðlanmaya çalýþýlmýþsa da, bu virüsün tabloyu açýklamakta sanýldýðý kadar özgül olmadýðý, yapýlan çalýþmalarla kýsa zamanda anlaþýlmýþtýr. Ancak postvirütik olma ihtimali dýþlana-mamýþtýr. Tablonun lenfatik bir enzim sistemiyle (2-5 A synhetase/Rnase ) iliþkili olduðu, hatta bu bilginin taný testi geliþtirmeye katkýsýnýn olacaðý düþünülmüþtür. 1989 yýlýndan bu yana konu hakkýn-da yýllýk toplantýlar düzenlenmektedir (Levine 1998b). Kronik yorgunluk sendromunun epidemiyolojik duru-mu karýþýktýr. Birincisi, tanýmlanmasýyla ilgili güçlük-ler vardýr. Ýkincisi, belli bölgegüçlük-lerde daha çok tanýmlan-maktadýr. Yýllar içinde görülüþ sýklýðýndaki belirgin azalma, ölçüt geliþtirilerek tanýnýn sýnýrlarýnýn daha iyi çizilmesiyle iliþkili olabilir. Kadýnlarda daha sýk olduðu bilinmektedir. Irk, etnik, sosyoekonomik grup-lar arasýnda fark bulunmamýþtýr. Tablo ortaya çýk-madan önce ruhsal stres bildirenlerin sayýsýnýn, viral enfeksiyon bildirenlerden fazla olmasý ilginçtir. Etkin egzersizin de baþlatýcý olabildiði söylenmektedir. Kronik Yorgunluk ile Kronik Yorgunluk Sendromu-nun Sýnýrlarý

Kendini yorgun hissetme yaygýn bir belirtidir. Süre sýnýrlamasý yapýldýðýnda, kendisini en az bir aydýr yorgun hissedenlerin %15-30 dolayýnda olduðu, süre altý aya çýkýnca bu oranýn %10-20 dolayýnda kaldýðý gözlemlenmiþtir. Altý aydýr belirtilerin devam etmesi

(3)

halinde %1-3 dolayýnda düþük bir prevalans bulun-muþtur. Epidemiyolojik çalýþmalarý etkileyen faktörler-den biri de kiþinin þimdi veya geçirilmiþ depresyon öyküsünün bulunmasýdýr. Böyle öyküsü olanlarýn katýlmasý (yüzbinde 740) veya dýþlanmasýyla (yüzbinde 75-200) prevalans deðiþmektedir. Örtüþtüðü diðer hastalýklar arasýnda irritabl kolon, nevrasteni, fibromiyalji ve anksiyete bozukluklarý sayýlýr. Artýk nevrasteniden ayrý olarak düþünülmekte-dir. Tablo en çok psikiyatrik bozukluklarla birlikte görülür. Ancak hiçbir psikiyatrik sorunu olmayan kro-nik yorgunluk sendromu olgularý da bildirilmiþtir. Pür postviral kronik yorgunluk sendromu tablolarýný bul-mak üzere yapýlan çalýþmalarda ise tablonun nonspe-sifik virüs enfeksiyonlarýndan çok enfeksiyoz mononükleoz sonrasý görülebildiði, bir aydan uzun yorgunluk tablosunun %73, altý aydan uzun tablolarýn %9 sýklýkta olduðu bildirilmiþtir. Genel olarak çalýþ-malarýn çoðu, hastalýðýn heterojenitesine iþaret etmektedir (Lloyd 1998).

Biyolojik Kanýtlar

Kronik yorgunluk sendromunun kendi baþýna bir enfeksiyon hastalýðý olmadýðý, kiþiden kiþiye geçmediði bilinmektedir. Ne olduðunu anlamak amacýyla biyolojik belirtilerin doðasý araþtýrýlmak-tadýr.

Aþaðýda özetlenen bulgulardan da anlaþýlacaðý gibi merkezi sinir sistemi, endokrin sistem, immün sistem birbirlerini karþýlýklý etkilemektedir. Bu süreçte ruhsal stresin de payý vardýr. Stres, baðýþýklýk sistemini baskýlamaktadýr ve tablonun açýklanmasý karýþýk bir hale gelmektedir.

Geniþ epidemiyolojik çalýþmalarda saptanan özellik-lerden birisi kronik yorgunluk sendromuyla nöral yolla oluþan hipotansiyonun tutarlý biçimde birlikte görülmesidir. Buna "nörokardiyojenik senkop", "vasodepressör senkop", "vasovagal senkop" da den-mektedir. Kronik yorgunluk sendromu olan hastalar-da pozisyonel uyarým yoluyla 5 hastalar-dakika içinde sistolik kan basýncýnda 30 mm Hg ve daha fazla, diastolik kan basýncýnda ise 15 mm Hg azalma saptanmaktadýr. Bu belirtiler diðer nörokognitif belirtilerle (sersemlik, kon-santrasyon bozulmasý vb) birlikte düþünülünce, belir-tinin beyinde kanlanma azalmasýna baðlý olduðu, yukarýda tanýmlanan gecikmiþ ortostatik hipotansi-yonun kronik yorgunluðu olan birçok kiþide rapor edildiði bildirilmektedir. Ancak çoðunlukla genç kadýnlarda sýk görülen nöral hipotansiyonun

doðru-dan kronik yorgunluk sendromu ile iliþkisi kesin deðildir. Olgu/kontrol çalýþmalarýnda kronik yorgun-luk sendromu olanlarda pozisyonel hipotansiyon görülüþünün kontrollerden daha fazla olduðu gözlem-lenmiþtir. Bu durumun neden enfeksiyon sonrasý belirgin hale geldiði sorusu ise henüz yanýtlana-mamýþtýr. Bu olgularda otonomik iþlev bozukluðu olduðu kesin gibidir (Rowe ve Calkins 1998). Kronik yorgunluk sendromu olan kiþilerde, diðer otonomik sinir sistemi testleri de (postürle ilgili kalp atým hýzý deðiþimi, valsalva manevrasý, handgrip testi bulgu-larý, derin solumaya kalp atým tepkisi, soðuk basýnç testi) kullanýlmýþtýr. Hasta grubunda postural uyarýma ve soðuk basýnca kalp atým hýzýnda artma yanýtý, kontrollerden farklý pozitif bulgular olarak deðer-lendirilmiþtir. Diðer testlerde önemli özellik buluna-mamýþtýr. Bulgular kronik yorgunluk sendromu olan kiþilerde kontrollere göre parasempatik aktivitede fark görülmediði halde sempatik sistemin aktivitesinde artma olduðu biçiminde yorumlanmýþtýr (Becker ve ark. 1998).

Kronik yorgunluk sendromunda immün sistem de araþtýrýlmýþtýr. Tabloda baðýþýklýk sisteminde bir bozukluk olduðu açýk olmakla birlikte, seçilen olgu-lara ve çalýþma yöntemine baðlý oolgu-larak bulgularýn deðiþtiði bildirilmektedir. Çalýþmalarýn çoðunda Natural killer (NK) hücre aktivitesinde azalma saptan-mýþtýr. NK hücreleri saðlýklý kiþilerde yüksek, orta ve az olarak sýnýflanabilen, düzeyi görece olarak yýllar içinde düzenli seyreden, baðýþýklýkla, üremeyle, nöroendokrin dengeyle ve hematopoezle iliþkili hücrelerdir. Ruhsal stresin de bu hücrelerin sayýsýný azalttýðý bilinir. Toplumdaki kiþilerin yaklaþýk %14’ünde NK hücreleri düþük sayýdadýr. Bu kiþilerin enfeksiyonlar ve diðer baðýþýklýkla ilgili hastalýklara yatkýn olduðu bilinir. Ayrýca hastalýklar bu hücrelerin sayýsýný etkileyebilir. Örneðin AIDS tanýsý alanlarda virüsün etkisiyle NK hücre sayýsý azalýr, kronik yorgunluk sendromunda ise düþük bulunmasýna karþýn bir "marker" sayýlamayacaðý düþünülmüþtür. Ruhsal stresle sayýsý deðiþebilen bu hücrelerin, beyin hücreleriyle yakýn iliþkisinin olduðu, aktif olduklarýn-da beyin tümör hücrelerini tahrip ettikleri göste-rilmiþtir. NK hücrelerinin kronik yorgunluk sendro-munda nasýl bir rol oynadýðý konusunda ise çeþitli varsayýmlar vardýr. Büyük olasýlýkla enfeksiyonla tetiklenme sonucu kronik yorgunluk sendromu ortaya çýkmaktadýr. Akut dönemde NK hücreleri aktif olmak-ta ve sitokinleri aktive ederek vasküler geçirgenliði deðiþtirmekte, bir yandan kronik yorgunluk sendromu

(4)

belirtilerini ortaya çýkarýrken, diðer yandan merkezi etkiyle nöroendokrin deðiþikliklere yol açmaktadýr (Whiteside ve Friberg 1998).

Virüslerin Rolü

Kronik yorgunluk sendromunun etkenleri arasýnda viral enfeksiyonlar araþtýrýlmýþtýr.

Bu alandaki ilk çalýþmalarda herpes virüsleri özellikle Epstein Barr Virüs (EBV) tablodan sorumlu tutu-lurken, son çalýþmalarda hastalarda 13 çeþit virüse iliþkin bulgu saptanmýþtýr. Hatta kronik yorgunluk sendromu tanýsý aldýðý halde EBV seronegatif kiþiler saptandýðý bildirilmektedir. Polio virüslerinin ortaya çýkardýðý enfeksiyonlarda da nörokognitif bulgularýn görülmesi, post polio yorgunluðunda da HPA yolun-daki aktivite deðiþikliklerinin ve endokrin bozukluk-larýn bulunmasý (ACTH salgýlanmasýnda artýþ, PRL’de artýþ), elektrofizyolojik bulgular (EEG’de yavaþlama) iki tablonun örtüþtüðü alanlar olarak deðer-lendirilmiþtir (Bruno ve ark. 1998).

Baðýþýklýk ve stres iliþkisi konusunda yapýlan bir araþtýrmada sýnav stresi altýndaki týp öðrencilerinde NK hücrelerinde azalma ve latent herpes virüslerinde reaktivasyon bulgularý saptanmýþtýr. Bu örneklerden yola çýkarak kronik yorgunluk sendromunun hetero-jen doðasýnda stresin baðýþýklýk sistemindeki patolo-jiyi açýk hale getirme olasýlýðý da öne sürülmüþtür. Romatolojik Bulgular

Çevredeki kimyasal maddelere intolerans belirtilerinin kronik yorgunluk sendromu belirtilerine çok benzediði dikkati çekmiþtir. Kimyasal maddelere aþýrý duyarlýlýk da silik belirtileri olan kadýnlarda sýk görülen bir tablodur. Atopi, fibromyalji anksiyete bozukluklarý ve depresyon; irritabl kolon ise çoðul besin duyarlýlýðý ile örtüþür. Toplumda %15-30 dolayýnda görülür.

Ruhsal Etkenlerin Rolü

Tablonun nevrasteni adýyla tanýmlandýðý erken dönemde ruhsal stresin daha ön planda olduðu düþünülürken, 1980 sonrasýnda ruhsal etkenlerin rolü, anksiyete bozukluklarý ve depresif bozukluklarla

örtüþtüðü durumlar (Manu ve ark. 1989, Wessely 1989) bütünüyle dýþlanmamakla birlikte bu tablonun doðrudan ruhsal olmadýðý izlenimi doðmuþ ve sýnýr-larýný çizmeyi hedefleyen çalýþmalar yapýlmýþtýr. Kontrollü ve küçük ölçekte bir fonksiyonel görün-tüleme (PET) çalýþmasýnda kronik yorgunluk sendro-munda beyinde sað mediofrontal korteks ve beyin sapýnda, depresyonlu grupta ise bilateral olarak frontal lobun üst ve orta bölümünde hipometaboliz-ma gösterilmesi, yöntemin pahalýlýðý nedeniyle olgu bazýnda ayýrýcý taný için kullanýmý önerilmese de, müphem tablonun sýnýrlarýnýn belirlenmesinde önem-li bulunmuþtur. Beyin sapý bulgularýnýn kronik yorgunluk sendromuna özgü olduðu düþünülmüþtür. (Tirelli ve ark. 1998).

Kronik yorgunluk sendromu tanýsý alan kiþilerin bi-liþsel (kognitif) performanslarýnýn niceliksel (kanti-tatif) deðerlendirilmesine iliþkin bulgular ilginçtir. Bu tanýyý alan kiþilerin biliþsel performanslarýnýn bazal düzeyde normal olduðu, egzersiz sonrasý belirgin olarak azaldýðý saptanmýþtýr. Bozulmanýn dikkatten çok bilgi iþleme alanýnda görülmesi de dikkati çeken bir baþka bulgudur.

Genel olarak latent bir virüsün (örneðin Epstein-Barr Virüs) stresle reaktivasyonu sonucu tüm patolojinin ortaya çýktýðýna inanýlmaktadýr (Glaser ve Kiecolt-Glaser 1998).

SAÐALTIM

Taný konduktan sonra hastanýn çok dikkatle izlenmesi önerilmektedir. Çeþitli saðaltým ve destek yöntemleri, rehabilitasyon yöntemleri, biliþsel davranýþçý saðaltým (Sharpe 1998), rehabilitasyon yöntemleri, basamaklý arttýrýlan egzersiz yararlý görülmüþtür. Deneysel olarak kullanýlan ilaçlar içinde hidrokortizonun belir-tileri azalttýðý gösterilmiþtir. Ancak sonradan hipoad-renalizm gibi yan etkiler bu ilacýn kullanýmýndaki baþlýca engeller olarak görülmüþtür. Gama-globulin, interferon immün sistemle ilgili belirtilerde kul-lanýlmýþtýr (Levine 1998b). Multidisipliner olarak izle-nen hastalarýn normal iþgücünü kazanabildikleri gözlenmiþtir (Marlin ve ark. 1998).

KAYNAKLAR

Becker P De, Dendale P, Meirleir ve ark. (1998) Autonomic test-ing in patients with chronic fatique syndrome. Am J Med, 105(3A):22-26.

Bruno RL, Creange SJ, Frick NM (1998) Parallels between post-polio fatique and chronic fatique syndrome: A common pato-physiology? Am J Med, 105(3A):66-73.

Fidaner H, Cimilli C (1993) Nevrasteni, kronik yorgunluk sendromu ve depresyon. Türk Psikiyatri Dergisi, 4(4):299-303. Glaser R, Kiecolt-Glaser J (1998) Stress associated immune modulation: Relevance to viral infections and chronic fatique syndrome. Am J Med, 105(3A):35-42.

(5)

Lee P (1998) Recent developments in chronic fatique syn-drome. Am J Med, 105(3A):1.

Levine PH (1998a) Chronic fatique syndrome comes of age. Am J Med, 105(3A):2-7.

Levine PH (1998b) What we know about chronic fatique syn-drome and its relevance to the practicing physician. Am J Med, 105(3A):100-103.

Lloyd AR (1998) Chronic fatique and chronic fatique syn-drome: Shifting boundaries and attributions. Am J Med, 105(3A):7-10.

Manu P, Matthews DA, Lane TJ (1989) The mental health of patients with a chief complaint of chronic fatique: A prospec-tive evaluation and follow up. Arch Intern Med, 148:2213-2217.

Marlin RG, Anchel H, Gibson JC ve ark. (1998) An evaluation of multidisciplinary intervention for chronic fatique syndrome

with long - term follow up, and a comparison with untreated controls. Am J Med, 105(3A):110-114.

Rowe PC, Calkins H (1998) Neurally mediated hypotension and chronic fatique syndrome. Am J Med, 105(3A):15-21. Sharpe (1998) Cognitive behavior therapy for chronic fatique syndrome: Efficacy and implications. Am J Med, 105(3A):104-109.

Tirelli U, Chierchetti F, Tavio M ve ark. (1998) Brain positron emission tomography (PET) in chronic fatigue syndrome: Preliminary data. Am J Med, 105(3A):54-58.

Wessely S (1989) Old wine in new bottles: Neurasthenia and ME. Psychol Med, 20:35-53.

Whiteside TL, Friberg D (1998) Natural killer cells and Natural killer cell activity in chronic fatique syndrome. Am J Med, 105(3A):27-34.

KL N K PS K YATR DERG S

1 y ll k abone creti:

Ocak 2000 sonuna kadar:

7 000 000 TL

Abone olmak i in:

˙izgi T p Yay nevi nin 1002456 nolu posta eki hesab na

gerekli cretin yat r lmas yeterlidir.

Koza sokak. No: 61/3 Gaziosmanpa a - Ankara

Referanslar

Benzer Belgeler

Etiology: etiologic and pathogenetic theories in interstitial cystitis, in Hanno Pm, Staskin DR, Krane RJ and Wein AJ (eds): Interstitial Cystitis.London, Springer-Verlag, 1990:

(15) taraf›ndan yap›lan di¤er bir çal›flmada, Amerika’da iki hemflire birli¤inin üyeleri KYS’nin yeni kriterlerini karfl›lay›p karfl›lama- d›¤›n› tespit etmek

Bu olgu, ileri yafl ve yukar›da bildirilen risk faktörlerine maruz kalm›fl bir erkek hastada, memede a¤r›s›z ele gelen ve meme bafl›ndan kanl› ak›nt› ile beraber

Bu preliminer çalışmada, Nöralterapi uygulaması sonucu iyileşme yanıtlarını belirlemek için etkin bir Kronik Yorgunluk değerlendirme skalası olarak kabul edilen Chalder

Aynı yazar ve arkadaşları daha yakın zamanda yayımlanan başka bir makalesinde ORS’nin sanrısal bozukluk yerine OKB yelpazesine daha yakın olduğunu, bedende

Abstract: Anticonvulsant Hypersensitivity Syndrome has a triad of fever, rash and visceral involvement occuring 1 to 8 weeks after an exposure to an aromatic anticonvulsant

Sonuç olarak KYS’nin; kadın cinsiyette, okul hayatında başarılı olanlarda, alkol kullananlarda, uzun süre yatılı okuyanlarda, çalışma saatleri uzun olanlarda

Ön planda hepatit B virus enfeksiyonu sonrası geliştiği saptan- masının yanı sıra son yıllarda diğer viral etkenlere bağlı geliştiği bildirilmiştir Bu olgu sunumunda