DOKUZUNCU SAYI
A YLIK DERGİ
YUZ KURUŞTUR
YENİ
VE
DAHA G Ü Z EL
BİR D ÜN YA İÇİN
yaşayan
nâzım hikmet
O
A. AYDIN HATİPOĞLU
ÇEKOSLAVAKYA'DA ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ
A .A. ROMA - A.P. ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ OTURMA G R EV İ
NE BAŞLADILAR
REUTER - a.a., POLONYA'DA
ÖĞRENCİ GÖ STERİLERİ
BAŞLADI — ALMANYA'DA
POLİS
ÖĞRENCİLERLE ÇATIŞTI
ÖĞRENCİLER SORBON'U İŞGAL ET TİLER .
POLİS GÖZ YAŞARTICI BOMBALAR KULLANDI — 17 YARALI
BERLİN - ROMA - a.a. 29
PARİS SOKAKLARINDA BARİKATLAR KURULDU
GREV - GREV
OUARTİER LATİN'DE BÜYÜK ÇATIŞMALAR OLUYOR.
BELGRAD - A.P. - 8
ÖĞRENCİLER DERSLERİ BOYKOT ETTİLER
P A R İS - (Ö Z E L )
SAAT 00,3 - ŞİDDETLİ ÇATIŞMALAR DEVAM EDİYOR.
ÖĞRENCİLER BİLDİRİ YAYINLADILAR
17.000 İŞÇİ DAHA
GREVE BAŞLADI.
SORBON KÜÇÜK BİR ŞEHİR HALİNİ ALDI
a.a. (REUTER)
ÖĞRENCİ HAREKETLERİ DEVAM EDİYOR
ANKARA
İSTANBUL
ZİRAAT FAKÜLTESİ
DİL TARİH COĞRAFYA FAKÜLTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
ÖĞRENCİLER BİLDİRİ YAYIN LAD ILAR.
Y ıllar yılı, b ir efsan e adam olm uş tu. N âzım H ik m et, bizim k u şak için O nun a d ın ı hep fısıltılı b ir sesle ve p eşin en k ab u l edilm iş b ir yargı ile «büyük şair» yargısı ile duyduk. Ama b ir tek şiirin i bile b u lu p okuyabilm ek büyük b ir m eseleydi.
Ç irk in p o litik a c ıla rın , k ü ltü r b ay a tım ıza h a d d in i bilm ez m ü d ah aleleriy le yok sayılm ak is te n m işti o... Gü neş b a lç ık la sıv an m ak isten m işti. Ama sıv a n a m a m ıştır işte. YÖN derg isin d e yeniden yayınlanm aya b aşlam ası ile büyük bozulm uş, N âzım H ik m et yeni den T ü rk ed eb iy a tın d a h a k etm iş ol duğu y erine o tu rtu lm u ş tu r. ö y le ki, M ehm et K ap lan gibi sağcı incelem e çiler bile istem iye istem iye de olsa o n u n adını a n m ad a n edem ediler.
N âzım H ik m e t’in edebiyat ta ri him izdeki yerini yeniden alm ası b ir yanlışlığın düzeltilm esi bak ım ın d an ne denli önem liyse; gü n ü m ü z edebiya tın a yeniden etk ili olm ası b ak ım ın d an da o denli ön em lid ir.
N âzım ve a rk a d a ş la rın ın tü rlü y ö n tem lerle « zararsız hale» getirildiği te r ö r d ö n em lerin in y a ra ttığ ı, « b u rju va beğenilerine b o y u n eğen» sa n a tç ı lar, böylece d ah a kolay
yargılanabil-NAHM
H İ K M E T
1963-1968
m ışt’.r.
ö te y andan N âzım ’ın dönü şü o n u n çizgisini ve kişiliğini, haklı b ir k ah ram an lık la, b ir u cu n d an geliş tire re k k endilerine b ir y e rle r s ağla m ış o lan ozanların, bizim k u şak ta rafın d an , görece değ erlen d irileb ilm e si olanağım k a z a n d ırm ıştır.
Y akın z a m a n la ra k a d a r ş iir alanı nı ellerin d e tu ta n b ir ta k ım m eyha ne sosyalisti «şüera» ko y u b ir bireyci lik k a ra n lığ ın d a b o cala y an b ir şiirle to p lu m cu lu k y u ttu rm a c a sın a o y n a y a b iliy o rd u . D önüşüyle b u k a p ı k ap an m ıştır.
T ü rk to p lu m cu h a re k e ti, an ay asa gü venliği a ltın d a, siyasal ö rg ü tle n m e ça b alarım sü rd ü rü rk e n , bu to p lu m sal eylem in, edeb iy atım ızd ak i izdüşüm ü de önem k azanıyordu. F a k a t ön p lân da g örülen eğilim , s a n a t ölçüleriyle değerlendirildiği zam an hiç de olum lu sonuç verm eyen kaba, k u ru b ir top lum cu m anzum ecilik şeklinde b e lir meye başlıy o rd u . Y ıllarca özlem i d u yulan d o ğ ru la r nasıl söylenirse söy lensin, kim söylerse söylesin, ve ne k a d a r p a ld ır k ü ld ü r ve u cu z ö lçü len de o lu rsa olsun, kolayca tutuluveri- yor, alk ışlan ıy o rd u . E vet b aşk a top- lu m lard a da, b u tü rlü a şa m a la rd a n geçm işti, to p lu m cu edebiyat. Oysa b aş ka to p lu m la r bu aşa m a la rı geçirirken, geçm işlerinde N âzım gibi b ir soy sa natçıyı ta n ım am ışlard ır.
G eçm işinde N âzım ın b u lu n d u ğ u b ir akım ın böylesine çık m azları denem e sine ne gerek v a rd ır. N asıl o lu r da bu yozlaşm aya k a p tırıla b ilir ve ner- deyse so sy alist s a n a t g ö rü şü n ü tem sil e d er b ir nitelik kazanabilir.
Nâzım, yeniden dönüşüyle, kendi boşluğunu d o ld u ru rk e n ; bizim s ü rd ü r düğüm üz m ücadelenin g ü çlen m esin e de yardım cı o lu y o rd u . Ç ünkü yeni b ir gerçekçilik ad ın a yaptığım ız çı kış hem biçim ci birey cileri gocundur- m u ştu , h em de hızlı p a rtiz a n la rı. Oy sa davranışım ız, g ü cünü Nâzım H ik m e t b ilin cin d en alıyordu. İş te b ir adam ki, to p lu m cu lu k y oluna h ay atı nı koym uş ve b ir ad a m ki, d ünya öl çüsü n d e dev b ir sa n a tç ı olm uş. Bi rin i ö b ü rü n e yeğlem eden, biçim iyle özüne özüyle biçim ine güç k a ta ra k y ü rü tm ü ş. (B öyle b ir ozanın sa lt biçim yanım göz k n ü n e a la ra k köksüz biçim ci h a re k e tle ri o n u n la tem
d
e
rg
id
e
n
o
k
u
rl
a
ra
SAYFA İKİ
HAZİRAN/TEMMUZ 1968
Bir dergi olmak, bir yazar olmaktan öte birşey
kuşkusuz. Belli bir çizginin ve belli bir kuşağın
sözcülüğünü seçmek, sayfalarında yer alan ya
zarların kuru toplamından daha fazla bir de
ğer getirmeyi göze almak demek de oluyor.
YENİ GERÇEK’in çıkışını zorunlu kılan neden
lerin başında, 1960'dan bu yana, ülkemizdeki
toplumsal oluşumların ve bu oluşumlara bağlı
olarak gelişen bilinçlenmenin, birdenbire hızı
nı arttırarak, yeni değerler aram ası gelir.
Özellikle, yeni Anayasa’nm yürürlüğe girme
siyle, çeşitli düşüncelerin daha geniş uygula
ma alanları bulması, aydınlara daha zorlu gö
revler yüklemiş oldu. Ne var ki, uzun yıllar,
düşüncesinde yoğunlaştırdıklarına
uygulama
alanları bulamamış kişilerden, birdenbire,
ke
sin doğrular beklemek de yanlıştır. Bu koşullar
önünde tek çıkar yol, birtakım sorunları orta
ya koyup bunlar üzerinde tartışm aktı.
Düşünce alanımızda, yeni değerler araştırm ası
yaparken, bugün ülkemizdeki aydın kişinin du
rumu ve niteliğini saptamak kaçınılmaz bir ön
celik kazanıyor. Dünden bugüne taşman değer
lerin, eleştirilmesi yapılmadan, olduğu gibi ka
bul edilmesi, söz konusu değildir artık. Ne de
başka ülkelerde yapılmış ve yerleşmiş kesinle-
meler mutlaklılığım sürdürebilir. Bugün, deği
şen koşullar önünde, kendi sorunlarımızı,
de
rinlemesine, yeniden - tartışmamız gerekiyor.
Bu yolda, daha ilk adımda yanlışsız sonuçlara
varmanın kolay olmadığını biliyoruz. Ama yan
lışa düşmeyi göze almadan bir iş yapılacağını
da sanmıyoruz. Çünkü söylenmiş hiçbir
söz,
son söz değildir. Bir umut varsa, bütün söy
lenmiş sözlerden sonra söylenebilecek
olanın
tükenmemesindedir.
Bizim kuşağın öbürlerinden ayrılan en be
lirgin niteliği, dünyayı değiştirmek üzere gir
diği kavganın, somut sonuçlarını alabilmiş ol
masıdır. Üniversite bahçelerinde, ölümle karşı
karşıya geldiği halde, yılmadan direnenler, bu
kavgalarının boşa gitmediğini gördüler. Genç
kuşaklar dünyayı değiştirmek adına giriştik
leri kavgaya bugün de aynı hızla devam edi
yorlarsa, ülkücülüklerinin dışında, sonuç
ala
caklarına yüzde yüz inandıklarındandır. Bu
yüzden de ülkücü yöntemler, yerlerini daha so
mut gerçekçi yöntemlere
bırakmaktadırlar.
YENİ GERÇEK işte bu değişimlerin ka
çınılmaz sonucudur. Daha önceki kuşaklarda,
eylemsizlik yüzünden
yaygınlaşan ülkücü
ve
metafizik yöntemlere karşı çıkışının temeli
bu-dur. Sorunları genç
aydınlar açısından yo
rumlamak ara tabakaları söz konusu
etmeyi
de zorunlu kılmıştır. Bugün için okur
olarak
ilişki kurabildiği, hareketlerin yürütücü gücü
olan kitle budur çünkü. Yarın, koşullar değişti
ğinde, sorunlar da yeni nitelikler yüklenecek
tir kesin olarak.
Çıktığı günden bu yana okurların gösterdi
ği ilgideki sürekli artış,
düşünce çizgimizin
doğrultusunu saptayışımızda yanılmadığımızı
gösterebilir. Bu ilgi karşısında, yine de istediği
miz tartışm a ortamını kuramadığımızı söyle
mek gerek. Bütün çabamıza karşılık, sayfalar
dolusu şiir gönderenler dışında deneme-eleştiri
çalışmalarının yok denecek azlığı, tartışm ala
rın belli kişilerle sınırlanması zorunluğunu do
ğuruyor. Bu konudaki çekimserliği aşmış de
ğiliz daha. Yine de, önümüzdeki sayılarda, açık-
oturum’lar ve soruşturm alarla bir yere kadar
genişleteceğimizi umduğumuz bu
çerçeveyi,
toplumsal gelişmelerin, bizim bu çabalarımız
dan da güçlü bir şekilde etkileyip aşacağına
inanıyoruz.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, dergi, BİL
DİRİ çizgisi dışındaki görüşlerin sözcülüğünü
yapmayacaktır. Ne var ki, dergide yer alan ya
zılara, karşı görüşteki, onları eleştiren
yazı
lara sayfalarında yer vermeği de bir görev bi
lir. Kaldı ki gerçekçi ve devrimci düşünceden
ve eylemden yana olmaları dışında, dergide yer
alan yazılarda yüzde yüz aynı görüşte sayıla
mazlar. Onları bir araya getiren, Gerçekçilik
ve devrimciliklerindeki, aynı kuşağa özgü geri-
limleridir.
YENİ GERÇEK
belli
bir
kuşağın
dergisidir.
Ve bu kuşak
gerçeklere,
yu
karda söylediğimiz gibi, daha değişik bir
açıdan bakmaktadır.
Onun devrimciliği ve
gerçekçiliği, yaşama çizgisi yüzünden, ken
dinden önceki kuşaklardan daha değişik ol
mak zorundadır. YENÎ GERÇEK işte bu ku
şağın sözcülüğünü yüklenmiştir. Bir etkinliği
varsa, bu kuşağın yürüttüğü eylemden ve orta
ya koyduğu değerlerden
gelmektedir.
Dergi
bu sözcülük görevini bugün eksiksiz yapamı
yorsa birtakım geçici engeller yüzündendir. Yi
ne de her geçen gün çevresinde Kenetlenenle
rin çoğalması, bir kuşağın, varlığına sahip çık
ması, onu güçlendirmekte, yüklendiği
göreve
yaraşır bir düzeye gelmesine yardımcı olmak
tadır. Bu da hiçbirşey değilse, yarın için haklı
bir umut kaynağıdır.
Yaşayan Nâzım Hikmet
A. AYDIN HATİPOGLU
meye k alk m ak so y tarılık değilse, k o ca b ir fili elleriyle yoklayıp ta n ım lam aya çalışan k ö rlerin d u ru m u n a ö r n e k tir.) D oğru ve güzel yanvana, içı- ç e d ir N âzım 'm şiirinde.
Bu gün hem boş k alıp ların hem de sözüm o d u n gibi olsun, doğru olsun tek anlayışının k a rşısın a doğru ve gü
zel adına çık ark en elb ette geleneğin geçm işinde N âzım H ik m et’in yer al m asın d an güç k a z a n m a k ta ve yine ge leneğinin geçm işinde N âzım H ikm et' in bu lu n d u ğ u b ir ed eb iy a ta k atk ıd a bu lu n m an m so ru m lu lu ğ u n u duym aktayız. T oplum cu kavga, doğru n u n olıuğu k ad ar, güzelin de kavgasıdır. T op
lum cu eğitim , b u güzellik beğenisi nin y a ratılm asın a çalışm ak la da görev lidir. Ne eti için b ü lb ü llerin kafaları koparılm alı, ne de faydalı old u k ları için h o ro z la r kafeslerde beslenm eli dir.
S an atçı çağların üzerinde, fa k a t ça ğının içinde yaşayan ad am d ır. Büyük çoğunluğu o k u r yazar olm ayan b ir ¡ilkenin sanatçısı olm ak, o n u n kade rini değiştirm ez. Yani Nâzım çizgisi, on a öykünm e ölçülerini aşıp günü içinde yenilene yenilene özgün yalpıla rın yaratıldığı b ir çizgi o larak sü rü p gidecektir.
HAZİRAN/TEMMUZ 1968
SAYFA ÜÇ
«Bugün gazete okursun,
yarın mektup gelir.
Hüsamettin, Neriman, Kemal
hepsi sıhhattedir.
Dünyada halledilmek
üzere
Bütün meseleler.
A rtık sen,
nasıl istersen
öyle bir dünya tasavvur et.
Tutup ellerinden çocukları,
bir türkü halinde uzan,
ufuklara git,
Sicilyanın üzüm bahçelerinde gez.
Ve burda bir ferd olarak aczini düşün
yalnızlıktan mütevellid.
Düşün, o haşin kudretini,
Bir gün kumaş dokuyup,
bir gün kapzaya yapışan ellerim.
Meraklanma sakın,
bundan sonra da
tereyağ gibi yumuşak ve tatlı olacaktır
güneş altında düşüncelerin
Bu senin,
kimseden dilenmeyip
kendin için bir fayda ummadan
kendine verdiğin haktır.
Zira, iyi bilirim ,
böyle senin gibi
dimdik ve mağrur,
eski elbiseler içinde
pek zor durulur.»
A. Kadir
Balıkesir
BİR ŞİİR
BİRANI
NURER UĞURLU
I .İs ta n b u l’u n ve so n b ah arın özlenen ve beklenen ak şam ın ın ilk sa a tle rin de, N uruosm aniye caddesinin asırlık ağ açlarla k ap an m ış gökyüzünün altın da kendini k u y tu b ir köşeye b ır a k m ış tarihi İk b al kahvesinin d u m an lı, tavla ve b ilard o seslerinden b o ğulm uş havası içinde İs ta n b u l’a yeni gelm iş, ü stü n d e A nadolu’n u n y apışkan tozu n u taşıyan b ir üniversite öğrencisi olarak tan ım ıştım O rhan K em al’i. O
O gün, A dana’nın lim on ve p o rta kal kokan so k ak ların d a n , kendim den, y aşam am dan, sa n a tta n , Çukur- ova’nın duygulu ve içe d ö n ü k yaz a k şam ların d an , T o ro sla r’dan Akde n iz ’e u zan an h a re k e tli to p ra k la r üze rinde esm erleşen yayla çocuğu Peh livan A li'd en ; çapa için, p am u k için ırg atlık yapm ağa, palm iye ağ açları n ın a ra sın d a n çıkıp, sonsuzluğa uza n ır gibi d u ran d em iryolunun getirip ovaya b ıra k tığ ı K öse H a ş a n 'd a n ; ır g at başının gözünden uzak, b ir çalı dibinde ya da b ir su k e n a n n d a , y ır tık şalv arın d a sakladığı bilm em ka çıncı çocuğunu d o ğ u ran A ptal Kızı F a tm a 'd a n ; k ozadan beli iki b ü k lü m o lan to p al H ayriye’d en ; y o ğ u rt çalıp, yayık döğen, çapa v ak ti ırg a tla rın a şı nı hazırlıyan Seyyare B acı'dan, söz ettik .
O
H e r C u m artesi öğleden so n ra uğ radığım İk b al kahvesine d a h a so n ra gün aşırı devam etm eğe başladım . K ahveden içeri girip şöyle b ir ba kın d ık tan so n ra O rhan K em al’in sağ da k u y tu b ir m asad a, cam m hem en a rk a s ın d a o tu rd u ğ u n u görünce, yavaş ça yanına y ak laşır, b ir A nadolu çocu ğu saygısı içinde selâm ım ı v erir, boş sandalyelerden b irin e o tu ru p , ko nuşm ağa b aşlard ım . H ep ben ko n u şu rd u m . D aha d o ğrusu hep b en so ra rd ım . S a n a tta n , e d e b iy a tta n ro m an d an söz etm esini isterd im .
ik b a l kahvesinde ay lar, yıllar geç ti.
Ve so n ra İk b al kahvesi b ir gün an sızın kapandı.
I I .
S abahın ilk ışığı o rta lığ a d üşerken, tek perdeli evim in kapısı çalındı. Ar k a d a şla r «— Polisler geldiler O rhan K em al’i g ötürdüler» deyince ş a ş ır dım . B irşey anlıyam adım . Uyku a ğ ır lığı içinde ne diyeceğim i, ne yapacağı
mı bilm eden hem en giyindim . O rhan K em al’in evine d o ğ ru yola çık tım . O z a m a n la r O rhan K em al C ibali’n in a r ka so k a k la rın d a n b irin d e, iki k atlı a h şap b ir evde o tu ru rd u . K apıyı açık b u ldum . H em en içeriye girip d u ru m u öğrenm eğe çalıştım . D urum söy lendiği gibiydi. Polisler gelm işler’ O r h a n K em al’i alıp g ö tü rm ü şlerd i. Gö tü rm ek le k alm am ışlar ne v a r ne yok a ra m ışla r. H er ta r a f k a rm a k arışık b ir halde. B ıra k tık la rı Igibi d u r u y o r du.
B ir ih b a r olm uş. Sözde O rh an K e m al b ir köfteci d ü k k â n ın d a p ro p a ganda yapıp, h ü c re çalışm aları düzen- 1‘yorm uş. Cibali b ir işçi çevresiym iş. O rhan K em al gibi b ir yazar neden b u ra d a o tu ru rm u ş ?
H ikâyeler, ro m a n la r beyaz kâğıt üzerinde, d o sy alar içinde yerlere atılm ış. K im isinin üzerine b asılıp ge çilm iş, kim isi tam o rta sın d a n y ırtıl m ış. Ev halkıyla b irlik te o rtalığ ı top lam ağa başlad ık . K itap ları, dergileri, y a z ıla n yerli y erin e koym ağa çalış tık. K itap ları b ir yere, dergileri ve yazıları b ir b a şk a yere koyarken, b ir k ita b ın içinden d ü şe n m avi p e lu r kâ ğıdı -ilk zam anlar- d ik k atim i çekm e m işti. K âğıdı içinden d ü ştü ğ ü k ita bın sa y fa la n a ra s ın a y erleştird im K ita p la n , dergileri ve yazıları to p a r layıp iple b a ğ la d ık ta n s o n ra evin alt k a tın a indim . Olayın ve d u ru m u n yo ru m u n u yapm ağa çalıştık. B ir neden arıy o rd u k . A rıyorduk am a b ir tü rlü dişe d o k u n u r b irşey b u lam ıy o rd u k .
K itab ın say faları a ra s ın d a n d ü şen mavi p e lu r kâğıda kafam takılıp kal m ıştı. Neydi o m avi p e lu r kâğıt? Ne, var? Ne yazıyordu? Ü zerine birşey- le r k a ra la n m ıştı. K im k a ra la m ıştı ? O rhan K em al mı, b ir b aşk ası m ı? ö n e m li birşey m i acaba? D uyarlığın en yüksek olduğu b ir o rta m d a b u biçim k u şk u la r in san ı a lır g ö tü rü r. Bilm ediği, duym adığı ve dü şü n em e diği b ir acaba yığınının içine g etirip b ırak ır. B ir yığın o rta sın d a k alm ış tım . Ne yapacağım ı, n asıl y u k arı k a ta çıkacağım ı bilem iyordum . K u şk u lu ve tedirgin gözlerin b ak ışları a ltın d a m e ra k ettiğim o m avi kâğıdı aray ıp b u lacaktım . K olay m ı? H em ha-ngi k ita bın arasın d an d ü şm ü ştü . Şim di yuka rı k a ta çıksam , o k ita b ı h em en ko layca b u lab ilir m iyim , gibi so ru la r, k o n u şu lan ları, b a n a so ru la n la rı ce v ap lan d ırm ak tan uzak b ir y ere geti rip beni b ırak m ıştı. İn s a n ve m erak ? G aliba m erak ın ağ ır b a stığ ı y erd e in san aklı ve d üşüncesi dengesiz, an lık b ir seyir izliyor. İn s a n m e ra k ın is te ğine boyun eğm ek z o ru n d a kalıyor.
Y um uşak ve içten b ir ‘O h’ çektim . A. K a d ir’in b ir şiiriym iş. K âğıdı k a t layıp cebim e k o y d u k ta n so n ra aşa ğıya inip, ev içi ve o la y la n ilgilendi ren k o n u şm a la ra d aldım . K apı ça lındı. K apıyı ben açtım . Gelen b ir a r k ad aş :
«— H a b e rin v ar mı?» «— Ne var?»
«— O rh an K em al’den b aşk a, Y aşar K em al’i, Can Y ücel’i, R uhi S u ’yu da alm ışlar.»
«— H a y r e t!» I I I
, O rhan K em al’i b ir de 938 lerd e alıp g ö tü rm ü şle r. Beş yıl y atm ış. B unun üç b uçuk yılını B u rsa C ezaevinde N â zım H ik m e t’le yaşam ış. N âzım H ik m e t o z a m a n la r 938 H a rp O kulu’ridan 15 yıl ağ ır h ap se m a h k û m olm uş. Üç buçuk yılın acı, ta tlı a n ıla rın ı yaşı- yan O rh a n K em al’den b irg ü n b u a n ı ları dinlem ek istem iştim . A nlatm adı, a n la tm a k istem edi am a b ir k itap sun du. İk in ci D ünya S avaşının ve H itle r A vrupasım n esen rü zg ârıy la Faşizm in kol gezdiği y u rd u m u zd a tek p a rti dik tasın ın san atçıy a, d ü şü n en ve yazan in s a n la ra yaptığı baskıyı o rta y a k o yan b ir e se r verdi.
O
S erb est b ıra k ıld ık ta n so n ra birg ü n Ç ınar a ltın d a O rh an K em al’e o m avi p e lu r kâğ ıd a yazılm ış şiiri okudum . Yeşil gözleri eski günlere, an ıların o b u ru k , o in sa n ı sarıveren hav asın a g ir di.
«Bu şiiri A. K ad ir 943 y ılında Ba lık esir Cezaevinde yazm ıştı. O zam an la r K ad ir 938 H a rp O kulu O layından h ü k ü m lü o la ra k B alıkesir Cezaevinde. N âzım H ik m et ve ben B u rsa 'd a
gü-943
n ü m ü z ü d o ld u ru y o rd u k . K ad ir h e r \azd ığ ı şiiri o k u m ası için N âzım ’a gön d erird i. O z a m a n la r ben de şiir yazardım . R o m an tik , aşk şiirleri gibi şeyler. H a ttâ b irk a ç tan esin i yayınla m ıştım bile. N âzım bize şiirle r o k u r du. K endinin, K a d ir'in R ıfat İlg az’ın ve d a h a b irç o k la rın ın yazd ık larım . İş te b u, K a d ir’in o z a m a n la r N âzım H ik m e t’e yazıp gönderdiği, o n u n da o k u m a m için b a n a verdiği b ir şiir. Sen n e rd e n b u ld u n onu??»
Ş iiri b ir de asıl sah ib in e, A. Ka- d ir’e o k u m ak istiy o rd u m . A. K a d ir «1938 H a rp O kulu Olayı ve N âzım H ikm et» k ita b ın yayınladığı g ü n ler de C ağaloğlu ım eydanında k a rş ıla ş tık. Ayak ü s tü b u şiird e n söz ettim .
«Bu şiiri N âzım H ik m e t’e yazm ış tım . K endisine de yollam ıştım . O za m a n la r N âzım B u rsa ’da, b en B alık e sir Cezaevindeydim . Ben yazdığım O
şiirleri ona, o yazdığı şiirleri b a n a ,\ ollardı. Ş iirlerim i o n u n o k u m asını, d eğ erlen d irm esin i isterd im . İş te se n in b u ş iir de o n la rd a n b ir i olacak. N erd en eline geçti? K im verdi?»
«Böyle böyle, dedim .» «Ya!..
«İstersen iz size vereyim .»
«Yok. H ay ır sen d e kalsın. Biz öl d ü k te n so n ra yayınlarsın.»
A radan geçen y ıllara ve an ılaşan o lay lara ra ğ m e n m a v i p e lu r k âğ ıd a yazılıp, b ir k itap sayfası ara sın d a sak lan an ve so n ra o ra d a u n u tu la n b ir şiir, saygı ve a n ı y ü k lü havasını ve özgünlüğünü, yaşıyan kişileri a ra s ın d a y itirm ed en , b ir gün, b ir y aşam a or dusu gibi aydınlığa çıkar.
SAYFA DORT
HAZ IRAN/TEMMUZ 1968
Nâzım Hikmetin
Dört Yeni Şiiri
BUYUK İNSANLIK
Büyük insanlık gemide güverte yolcusu
tirende üçüncü mevki
şoşede yayan
büyük insanlık.
Büyük insanlık sekizinde işe gider
yirmisinde evlenir
kırkında ölür
büyük insanlık
Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter
pirinç te öyle
şeker de öyle
kumaş ta öyle
kitap ta öyle
büyük insanlıktan başka herkese yeter
Büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor
7 Ekim Taşkent 1958
YİNE İYİMSERLİK ÜSTÜNE
Sağlığımda açıldı kosmos yolu,
Moskovada açılış şölenindeydim.
Avucumda bir çocuğun sarışın eli,
bir yılbaşı ağacı önündeyim.
Biliyordum, yaşıma bile gelmeden,
gözlerinde sırça toplar yanan çocuk,
yolcu füzeleri güneşe doğru, yıldızların arasından,
balıklar gibi sessiz sedasız akıp gidecek.
Ama füze yolcuları yola çıkabilecek mi pasaportsuz?
Bilet olacak mı? Parayla mı alacaklar?
Ve uzaklaşıp karpuzlaşırken, elmalaşırken dünyamız,
ıstıratosferde savaş füzelerine mi rastgelecekler
Beni ilgilendiren bavulların eşyası değil,
yüreklerinin yükü.
Korkuyorlarsa kimden, neden niçin, nasıl?
Ya para hırsı emir verme merakı?
Yüzüne yılbaşı ağacının telli pullu
aydınlığı vuran çocuk,
belli, bilmiyorum neden ama belli
yaşayacak benden iki kere çok.
Kosmosa filan gidip gelecek. İş bunda değil.
Yeryüzünde görecek mucizenin büyüğünü:
tek insan milletini pırıl pırıl.
Ben iyimserim, dostlar, akar su gibi....
VIÇESLAV NEZVAL ÜSTÜNE
SÖYLENMİŞTİR
Nisan çimeninde tazecik yeşerdi Pırağ şehri,
lâkin ağaçlarında caddeler kapkara henüz.
Hava kapalı.
(
Seçemiyorum,
çok uzaklara gitmiş
yelkenlerini açıp
Pırağ şatosu
Vıltava suyunda martılar
ekmeğimizi de yemedi bugün.
Çaldı telefon.
Aldım haberi.
Ne çabuk, ne çabuk, ne çşbuk,
Slavoçek vardı, Slavoçek yok...
Devamediyor Nezval
Pırağ 7 Nisan 1958
OLU NEZVALLE SOHBET
Sen gittikten sonra, hemen
hava soğudu, karladı.
Böyle olunca, ölene
gökyüzü, derler, ağladı
Ama biliyorum bahar,
Gün açtı on üç Nisanda,
Pırağ gülümseyiverdi,
hattâ orda kabristanda.
Hâlâ biraz dua gibi
ediliyorsa da
lâfın,
vitrinde günlük güneşlik
*
kara tüllü fotoğrafın.
Hava belki yine bozar
ve lâkin önümüz Mayıs
Pırağa, Mayıs, bilirsin,
yemyeşil, altınsarısı
saldırınca sokaklara
siler kederi genç kızlar
pencere camları gibi.
Ve senden kalan keder de
gölgen gibi kaybolacak
Pırağ kaldırımlarından.
Dünya bu . . . Doğrusu zaten
hayatı seven, akıllı,
iyi yürekli ölüler,
ne kırk bir günlük yas ister,
ne «Benden sonra Tufan.» der.
Faydalı bir şeyler, bir söz,
bir ağaç, bir gülümseme
bırakarak çıkıp gider
ve dirilerle bölüşmez
kabrinin karanlığını
ve kendi başına taşır
ağırlığını taşının
ve dirilerden hiçbir şey
istemedikleri için
ölmemiş gibi olurlar.
Biliyorum, sen de Nezval,
sen de böyle bir ölüsün,
Pırağın iyi yürekli,
dünyayı seven, akıllı
ölülerinden birisin . . . .
Telefondan çağırdılar,
ayrılacağız, ne yazık.
Hoşça kal kardeşim Nezval.
Bizim dünyamızda yine
en tatlı yemiş: aydınlık.
Pırağ, 20 Nisan 1958
HAZ İ RAN/TEMMUZ 1968
SAYFA BEŞ
NÂZIM HİKMETİN OYUNLARINDA
KONU ve TEMA
O
ZÜHTÜ BAYAR
K onu, b ir s a n a t y ap ıtın ın tıpkı bi ç im gibi, içlem ini sın ırlan d ırm ay a ve taşım ay a y a ra r. G ünüm üzde b u na benzer tu h aflık larla k arşılaşsak da konusuz b ir s a n a t y a p ıtın ı d ü şü n m ek kolay değildir. B unu tiy atro d a g erçek ü slü eü ler bile y ap am ad ılar. Bü tü n k o n u su zlaştırm a ç a b a la n , aslın da konuyu bölm ek, dağıtm ak ve yay m ak tan ileri gidem edi.
B ir s a n a t y a p ıtın d a konu gereklidir. Biçim kavram ı ilk an d a nasıl k a b a o la ra k resim de ve heykelde m adde- teknik so ru n la rın ı b a tın m ız a g etiri y o rs a ; ko n u kavram ı da ed eb iy a tta iç-biçim sel yapıyı etkileyen o lu ş tu ra n b ir öğe o larak d ü şü n ü lü r. E d e b iy a tta tem a, içleme k onudan d ah a yakındır. B unun tersi o larak da iç biçim sel ya pıyı etkilem esi düşünülem ez. K anunun
taşıyıcılık görevi hem içlem hem de konu için geçerlidir.
F akat, içlem nedir?
K onu ve tem a ü stü n e y u k ard ak i sın ırla n d ırm a la rı ve d a rla ştırm a la rı a slın d a içlenıi belirtm eye çalışm ak için y aptım . B ir sa n a t y ap ıtın ı ü s tü n k ö rü , kabaca in celerk en ; ol çim-iç- l:m diye ikiye ayırırız. Biçim e, içle- m i taşıyan, bi u ştu ra n , ileten b ir aç .gözüyle b ak m ak bizi b ir s a n a t yapı tının incelenişinde d aha d o ğ ru ; d a ha geçerli ve gerçeğe y ak ın sonuçla ra g ö tü rü r. Ama içlem in d e biçim ü stü n d ek i sınırlayıcı değiştirici ve o lu ş tu ru c u etkisini hiç u n u tm am ak ge rek ir. B aşka b ir deyişle tem el içlem olm akla b irlik te bu ikisi karşılıklı e t kiler ve d e ğ iştirim le r içindedirler Çağda-ş M arx’çı sa n a l eleştirisi bu o ü şü n c e ü stü n d e b irleşm iştir.
İçlem, b ir s a n a t y ap ıtın ın özü ve estetik am acıdır. İlerici san atçılard a •değişik a d la r alır. Sözgelimi, A ragon’ d a ve Picasso’da «estetik am aç» biçi n ünde belirlenen içlem ; B recht’de ve
Nâzım H ikm et’te toplum sal bildiriye
(sosyal m e s a j) dö n ü şü r.
İçlem , san atçın ın kendini d ışla ştır m ası ve e ste tik eylem le varoluşunu gerçeklem esiyle doğ ru d an ilişkilidir. B u b akım dan dışbiçim sel yapı, konu, tem a, v b . s a n a t yapıtı öğeleri, sa n atçın ın e ste tik eylem le kendini ger çeklem esi sözkonıısu olunca önem- sizleşirler. A rtık b u ra d a sözkonusu olan tek şey işlem dir. Yani san atçı n ın em eğinden, acısın d an , terin d en ve kanından süzerek yapıtı aracılı ğıyla dışav u rd u ğ u şey... Böylece, ken dini d ışavurm aya çalışan san ateri, içlem ini iletm ek için, eskim iş ve ço ğu zam an d a klişeleşm iş b ir tem ayı; örneğin yalnızlığı k endine k o n u edine bilir. B u rd a önem li olan san atçın ın içlem de b ir yenilik y a p a ra k , hasm
a-kalıplığı bozup, bozm adığıdır. S a n a t ta ve otta tem el olabilecek d u y a rlık ta değişiklikler yap ab ilm iş b ü tü n büyük sa n a tç ıla rd a b u so ru n a olum lu y an ıt verm ek m ü m k ü n d ü r.
II
N âzım H ik m e t’in bulup o kuyabildi ğim on o y u n u n d a pek ko n u çeşitle m esine rastlan m az, ö zellikle 1927 ile 1935 yılları a ra s ın d a yazchğı Kafatası,
Unutulan Adam ve Bir Ölü Evi adlı oyunları, ko n u b ak ım ın d an olm asa bi le tem a o larak b irb irle rin e p ek b en zerler. Unutulan Adam ile Kafatası adlı o y u n ların d a k a p ita list b ir to p lum daki bilim ad am ların ın bilim sel a ra ş tırm a la rla , u a ra ş tırm a la rı sın ır lan d ıran toplum k o şu lların ın ç a tış m asından doğan d ra m la r an la tılır K a fa ta s ı’n d a toplum cu e leştiri ağır bastığı halde, d aha s o n ra yazılm ış olan Unutulan Adam’da toplum sal bireye toplum cu, b ir görüş açışıyla d aha fazla yaklaşılır. Enayi'de de ay- n işi yapar. N âzım H ik m et. Tem a b ak ım ın d an Unutulan A dam la Ena
yi ayn ıd ırlar.
Ocak Başında, Nâzım H lkm et’in
eski h a rfle rle basılm ış ilk oyun u d u r. B ir bölüm den m eydana gelen oyunu yazar, şairliğinden gelen b ir itkiyle m anzum o larak yazm ıştır. Y apıtın ya zılış ta rih i incelem ecilerim ize göre ta r tışm alıd ır. Şerif H ulusi’ye göre 1920 - 21 yılları ara sın d a yazılm ıştır. 1927’de G üneş D ergisinde yayım lanm ıştır.
Ocak Başında, h a y a tta tek varlığı olan b iricik kızına b ü tü n benliğiyle bağlanm ış b ir b a b a n ın ö y k üsüdür. Dra m atik gerilim , kızm a çok bağlı olan babaya, ih tiy a r b ir a rk a d a ş ın ın günün b irin d e kızının b ir b a şk a sın ı; genç b ir ad am ı sevebileceğini h atırlatm asıy la b aşlar. O güne değin böyle b ir olasılı ğı düşünm eyen ih tiy a r b ab an ın m u tlu luğu b u h a tırla tm a y la bozulur. G erçek ten de kız, genç b ir erkeği sever ve o n u n la b irlik te yaşam ıya k a r a r verir, ih tiy a r b a b a m u tsu z ve yalnızlığıyla b aşb aşa kalır.
Y azarın kendine özgü (o rijin a l) dünya görüşü bu genç yaşında daha gelişm em iş o ld u ğ u n d an y ap ıtın b ü tü n ünde toplum sal b ir içlem e raslanm az. Yalnız yirm i y aşların d a genç b ir yazar için b aşarılı sayılabilecek ru h sal çö züm lem eler ve içlem denem eleri görü lür. Y azar bu ilk o y u n u n d a yaşam ü s tü n e k üçük filozofik b ir denem eye de girişm iştir. Y apıtın ü slu b u n a karşılık son çözüm lem ede, k işilerin yaşam k arşısın d ak i tiıtu m la rı ve d u ru m la rın ın açık o larak b elirtilm esin d en gerçekçi sayılabilecek b ir sonuca v arılab ilir O y n an m ak tan çok o kum aya elverişli
(Devamı 6 m cı Sayfada)
Usta’ya
Mektuplar’dan
Seni daima
demirler arkasından görüyoruı.\
saçların ateş içinde,
gözlerinde delikanlılığın,
duruşun hep o,
gene dağ gibi.
Sen Bursa'da
hapishanedesin,
ben Konya'da ikamette
Bin dokuzyüz kırkbeş Türkiyesinde
Bursayla Konya arası ne demek
Biliyorsun elbette.
Hapishanedesin sen.
Belki bu gece gene bel ağrıları tutmuştur sem.
belki gene böbreklerinden hastasın,
belki uykusuzluk arız oldu gene.
Belki de
uzatıp ayaklarını sedirde
Anti Dühring'i okumaktasın.
Hapishanedesin sen.
Şeker Ali yukarda, koğuşta, bağlama çalıyor
İşte herşey yerli yerinde.
İşte her şey tamam.
Yorgun gözlerin durdu tavanda
Kitabın düştü elinden
Benim ustam,
benim ağabeyim,
beni doğuran.
Hapishanedesin sen.
Hapishanede hâlâ,
4
Yüreği, dili hürriyeti toprağımın.
A. Kadir 194«;
Nazım ’a Ağıt
Karalı bir haber düşmüş geliyor
Bakırdan tellere gümüş tellere
Ne bir ezan sesi ne çan çalıyor
Sabahın seheri çıkmış yollara
Her hali aklımda aklımdan gitmez
Sol yanım unutsa sağım unutmaz
Böylesi bir can ölüm kâr etmez
Sürer tazelenir gelir dallara
Dedim ki bozkırda bir sarı ota
Ateşin sönmeye dumanın tüte
Ola ki bir sabah bir horoz öte
Bu bizim türkümüz düşer dillere
SAYFA ALTI
HAZİRAN/TEMMUZ 1968
NÂZIM HİKMET'İN OYUNLARINDA KONU VE TEMA
olan y a p ıtta gerçekçi tip, yaşam ın ger çek yönlerini kim i zam an çok s e rt tu tu m la r la açık lay an İkinci İh tiy arid ir. O yunda; sevgi, d o stlu k , m u tlu lu k , yal n ızlık giib m o tifle rin y a n ıs ıra ; sevgi
nin b en d i nitelikte olduğu, bu yüzden paylaşılam ıyacağı, b içim in d e b ir ana-
tem gö rü şü n e d e v arılab ilir.
Z am an ın a göre şaşılacak denli te m iz ve sade b ir dil taşıyan Ocak Ba sında, m anzum b ir y a p ıt o larak ayrıca incelenm eye değer. N âzım H ik m et, b u ilk y a p ıtın d a h em içlem hem de biçim o larak -başarılı diyaloglar k u rm asın ı b ilm iştir. O yunun şiirsel yönü o denli ağ ır b a s m a k ta d ır ki, genel o la ra k b u tü r o y u n u la rd a çok görülen diyalog k o p m a la rın a p ek az T aşlanm aktadır.
N âzım H ik m e t'in yazdığı ve kendi im zasıyla yayım ladığı onbeş, oyundan üçü n ü n k o n u la n b a şk a y a p ıtla rd a n alın m ıştır. Bu üç oyun, Ferhad İle
Şirin, k o n u su T e v ra t’ta n alm an Yu suf ile M enofis ve b ir u y arlam a olan
Lysistrata’dır. G eri kalan oniki oyunu
uzun b ir yazım sa! çalışm a dönem ini k a p sa r. B u n la rd a n d o k u z u n u ; Ocak Ba
şında, Kafatası, Bir Ö lü Evi, Unutulan Adam, Yolcu, Ferhad İle Şirin, Yusuf İle M enofis < 1) Enayi ve Sabahat adlı
oy u n ların ı 1921 ile 1952 yılları arasın d a y azm ıştır. (Y usuf ile MenoHs’i şa ir B ursa H ap isanesindeyken ta s a rla m ış tır A m a k esin o la ra k o rd a ya da yurt- d ışm a ç ık m ad an önce yazıp yazm adı ğı b ilin m iy o r). G eri kalan beş oyununu da (İnek, İstasyon, İvan İvaneviç Hiç
Yaşadı mı?, Dem oklesin Kılıcı ve Lysistrata) 1952 y ılın d an ; T ü rk iy e’den
a y rıld ık ta n so n ra y azm ıştır. (2) N âzım H ikm et, bazı tem aları tek r a r te k r a r işlem ek ten k a ç ın m a m ıştır o y u n ların d a... B u d a doğal o larak b ir b irin e b e n z e r ve y aklaşık kotluları seç m esini g ere k tirm iş tir. Belli bazı te m leri te k r a r te k r a r ve fa k a t değişik açı la rd a n y o ru m lay arak k u llan m a eğilim i B recht’te de görülür. B re c h t’le Nâzım H ikm et, Shakespeare’de de olduğu gı
bi insansa! (b e ş e ri) yön d en çok önem li o lan bazı tem a ve k o n u la n benze m ekle b irlik te ay rı a y n o y u n ların d a ve h e r d efasın d a değişik y o ru m la rd a b u lu n a ra k k u llan m ışlard ır. B u açıkla m a, belli b ir d ünya g ö rüşü açısından, değişik so ru n la rın , değişik biçim lerde şlem e eğilim iyle y o ru m la n ırsa d ah a a- çık b ir an lam k azanır.
Ocak Başında, Kafatası, Bir Ölü Evi, Unutulan Adam gibi o y u n lard an sonra, oyun y azırlığında belli b ir sıç ra m a y a p a r N âzım H ik m et... H em ti y a tro su n u g e liş tirir; h e m de içlem ba k iram d an tezli o y u n lara yönelir. Ve
Ferhad İle Şirin, "Yolcu, Y usuf İle M enofis gibi h e r b a k ım d a n b a şa rılı y a p ıtla r ç ık a r o rtay a.
Y azarın a ra ş tır m a ve denem e dö n em lerin d e yazdığı d ik k a ti çek en iki oyunu, Kafatası ve Enayi’dir.
Kafatasında sın ıfla ra b ö lü n m ü ş b ir to p lu m d a re s m i b ilim ve b ilim a- d am ın ın d u ru m u ele a lın ır. E gem en
ZÜHTÜ BAYAR
sın ıfların k u ru lu ekonom ik düzenin bozu lm am ası için ; bilim in devrim ci ve ilerici niteliğini nasıl b ozduklarım , bi lim in belli to p lu m sal sınıfların çık arı na uygun biçim de nasıl ta h r if e- dildiğini a n la tır. B unun y an ısıra bi lim ad am ların ın da nasıl kasıtlı b ir eği tim d en geçirilerek, d a r görü şlü ve ege m en sın ıfların ç ık a rın a çalışır d u ru m a getirildiğini açıklar. Tipik b u rju v a bi lim ad am ı ve san atçısı, san atın ve bi lim in ilerici niteliğ in in tersin e tu tu c u ve d a r g ö rü şlü d ü r. Y azar K afatası’n- daki Dr. Dalbaneze’via, ünlü A m erikalı fizik bilgini Dr. Oppenheimer’a zıt b ir kom pozisyon çizer. Bu tü r bilim adam ı, b ilim ler arası ilişkilerin önem i ni k a v n y a m a m ış ya da bilerek es geç m iş resm î b u rju v a bilim öğretisinin doğal b ir ü rü n d ü r Dr. Dalbanezo, ö p
penheim er’e z ıt a m a Dr. Pavlof’a
uygun d ü şen kişiliğiyle sın ıflara bölün m ü ş b ir to p lu m u n ekonom i ç a rk la rı a ra s ın d a ezilerek tra jik b ir sonu sü rü k len ir.
B urjuvazinin a k tö re düzeyindeki b ir iç çelişkisini o rta y a koyar. G er çek ten d ü rü s t, genç b ir ad am ın çevre si ta ra fın d a n n asıl kıyasıya aldatıldı- ğmı, aşağılandığım ve sö m ü rü ld ü ğ ü n ü a n la tır. O yunun başkişisi, Ahmet Rıza, d ü şlerin d e kurd u ğ u , yalansız, doğru b ir dünyaya in a n m a k ta ve onun özle-'' m ini çek m ek ted ir. A vukat olan Ahmet R ıza’nm m eslek felsefesi de b u kısa tüm ceyle özetlenebilir. H ayat felsefe sini, m eslek felsefesiyle b irleştirerek , o lu m lu ve geçerli b ir dünya görüşü k u rm u ş tu r kendince... O na göre b ir h u k u k ç u haklı o lduğuna inanm adığı b ir d avanın savunm asını ü stü n e alm a m alıd ır. Ne v a r ki Ahmet Rıza, b u dü şünceleriyle toplum sal sınıfıhm ahlâk an lay ışın ın d ışına d ü şm ü ştü r.
D o stları o n u n b u düşüncelerine k u lak a sm ad ık ları gibi tu tu m u n u da a ç ık ta n açığa o lm asa da y erm ek ted ir ler. O nun açıksözliilüğünü, açıkyürek- liiiğini; ah m a k lık ta n değil, d ü rü s tlü k ten gelen saflığını enayice k a rşıla m a k ta d ırla r. Ne v ar ki Ahmet Rıza’yı ken di ç ık a rla rı açısın d an eleştiren ler, çı k a r yönünden de on a b ağ lıd ırlar. Ah m et Rıza, çevresini ve d o stlarım seçer ken o lay lard an çıkan gerçeğe değil; k i ta p la rd a n öğrendiği soyut a k tö rey e göre h a re k e t eder. O yunda bize pek gülünç gelen b u tu tu m u yüzünden ön ce p ek de sağlam ay ak k ab ı olm ayan k arısın ın a ld a tm a sıy la k a rşıla şır. Son ra da işini y itirir. O pek güvendiğ1 d o stları da ç ık a r bağları çözülünce eleştirilerim a ç ık ta n açığa, k ab a b ir biçim de yüzüne k a rş ı y a p a r ve o rta dan y iterler. Ama olaylar Ahmet Rıza’- nın gözünü d ö rt a ç tıra c a k n ite lik te d ir. S in ir sistem i dayanıklı ç ık a r ve çevre sinin ölçülerine göre «yola» gelir. «E- nayi o lm ak tan istifa» eder. Enayi şim di k u rn a z b ir tilkiye d ö n ü şm ü ştü r. B ir sü re so n ra b a şa rılı b ir iş a d a m ı ola rak o rta y a çık ar. A rtık tek am acı, ken dine k ö tü lü k edenleri b ire r b ir e r b u
lu p o rtay a çık arm ak ve k a rşısın d a kü çüldüklerini, alça ld ık ların ı g ö rm ek tir. B u rju v azin in ak tö resin e , iyi b ir b u rju va o larak kendi silâh ları ile sald ırır.
N âzım H ik m et’in y a p ıtla rın d a «iha net» tem ası çok geniş b ir yer k ap sar. O yu n ların d a dem iyorum , ç ü n k ü şiirle rin d e de b u konuya geniş b ir y er ver m iştir, Mavi Gözlü Dev, (O zanın ken di yaşan tısın d an çık arılm ış b ir ş iird ir bu...)_ İnsan M anzaralan’nm bazı bö lüm leri bu konuyu k a p sa rla r. Özellik le İnsan M anzaralarında b u tem mad desel k o şu llar, yani sınıfsal b ir açıdan da işlenm iştir.
O yunlarına gelince; Unutulan A-
dam , Enayi, Yolcu ve S a b a h a t adlı ya p ıtla rın d a hazan yantem , bazan da ana- tem e bitişik o larak g ö rü rü z aldatm ayı... M addesel koşullar, toplum sal d u ru m gereği ald atm ay a itilm e S a b a h a t’ta gö rü lü r. S a b a h a t için a ld a tm a b ir k u rtu luş düşüyle b irleşen son b ir kirlenm e dir. İstem iy erek saygısızlık e d er sev gilisine...
Unutulan Adam ve Enayi’de g örü
n ü ş itib ariy le do ğ ru d an , ç ık arcı kişi lik eğilim leriyle b itiş irk e n ; b ir yandan da yazarın sık sık v u rg u lam ak istedi ği «kötü insan» niteliğiyle b itiş ir al datm a. Bu iki oyunda y a z a r ru h sal ne d en ler ü stü n e de eğilir. Enayi aktöre- sizlik çekirdeğini içinde gizliden gizli ye taşıyan genç b ir k adının, g ü n ü n b i rin d e m ad d i tu tk u la r la b itişe n ru h sal k irlen işin i gösterm esi b ak ım ın d an da ilginçtir. Y azarın y a p ıtla rın d a a ld a ta n k ad ın tip in in tem elde b ir te k p ro to ti pe dayandığını sezeriz. Bu k ad ın tiple ri yanlış d eğer y arg ılarıy la yetişm iş, yanlış eğitim alm ış; ak lı fik ri yüzey sel g ö rü n tü d e, tu tk u lu , do y m ak bilm ez kadın tip lerid ir. A ncak y azar oyu n ların da geniş u fu k lu ru h sal çözüm lem elere de giriştiğinden, a ld a ta n k ad ın tipleri ni teke indirgem ek yüzeysel b ir ince lem e yolu o lu r bence. Enayi'deki alda ta n k ad ın tipi, (Ahmet R ıza’nın k arısı N ihal. .) büyük b u rju v a b ir aile çevre sinde, dizleri dibinde yetişm iş, şım arık ve tu tk u lu b ir k ad ın tip id ir. N e var
Y k ö tü n iteliklerini çevresinden ve ko
cası Ahmet R ıza’dan gizlemeyi iyi bil m ek ted ir. Ahmet Rıza ise k ü çü k b u r juv azid en gelm e, on u n k ü ltü r k aynakla rıyla beslenm iş, d ü rü s t b ir aydın tipi dir. K an - kocanın ara sın d a evlilik i- lişk ilerin in zam an zam an d ışın a çıkan gizli b ir çekişm e b aşlar. N ihal, kocası nın a k tö re anlayışım b eğenm em ekte ve eleştirisin i y a p a ra k zengin olm ala rına, dolayısıyla m u tlu lu k la rın a engel olduğunu a çık lam ak tad ır. Ancak Ahmet R ıza’nm ussal k o n u şm aları, N ihal’e yanlış yo llard a o lduğunu a n la tm a k ta ve N ihal b u doğru ve haklı sav u n m alar k a rşısın d a su sm ak z o ru n d a k alarak tu tk u la rım iiçnde gizlem ektedir. NihaT- in ölçüleri, h er b a sit b u rju v a kadının- ki gibidir. « H erkes nasıl yapıyor...» di ye b a ş la r söze. «H erkezin kocası k a rı sın a nasıl...» Ahmet R ıza'yı yıkan bu- d u r işte: «H erkezin kocası...» Ve Ahmet Rıza k arısın ın gözünde de b ir enayi den b a şk a birşey değildir.
I I I
N âzım H ik m et'in tiy atro su , to p lu m cu b ir tiy a tro d u r. Y ap ıtların ın b ü tü n ü n d e (O cak B aşın d a'n m dışın d a) m arxçı dünya g ö rü şü n ü n belirgin izle rini görürüz. O yunlarında ele aldığı k o n u la n ve tem aları toplum cu d ü n y a g ö rü şü n ü n ö n gördüğü so n u ç la ra var dırdığını izleriz. T em alara, yan tem leri, oyu n d a geçen ufaJc m o tifleri dünya gö rü şü n e uygun o larak k a v ra r ve bu n a göre işler.
A ldatm a çizgisinin u zan tısı, b ir yerde k a rş ı cins a ra sın d a k i ilişkiler ol m a k ta n ç ık a r; in san lar a ra sı ilişkile rin a ld a tm a çizgisiyle b irleşir. Böylece tem an ın alanı d ah a da g en işliy erek ; k a rı-k o c a n ın , sevgililerin a ld a tm a s ın dan, a rk a d a ş la rın , d o stla rın b irb irin i a ld a tm a s ın a ; giderek to p lu m sal sınıfla rın b irb irin i ald atm ası d u ru m u n a dö n ü şü r. Bu diyalektik d ö n ü şü m d e N â zım H ik m et b ir oyun yazarı o larak b ü y ük b ir b a şa rı g ö sterir. Y azar, a ld a t m a, yalnızlık, sevgi, d o stlu k v.b. tem a ları yeni ve çağdaş bileşim lerle ü ste lik de k en d in e özgü tu tu m la rla içlem ine alır, aynı s o r u n la r boyluboyunca şiirlerine, ö b ü r s a n a t y a p ıtla rın a da g irm iştir.
Kafatası, Uumıtulan Adam, Yolcu, Enayi, İvan Ivcmoviç Hiç Yaşadı rai Sabahat ve Yusuf İle Menofis, to p lu m
sal so ru n la rın m a rk ist dünya g ö rü şü a çısın d an incelendiği ve eleştirildiği o y u n lard ır. A slında yazarın hiç • b ir yapıtı bu görüşün dışında kalm az. Ö- zeilikle so ru n la rı im lem e biçim iyle, getirdiği çözüm ler ve bağladığı sonuç
la rla Kafatası, Yusuf İle M enofis ve
Ferhad İle $irin adlı oyunlara, T ürk m arx ist ed eb iy atın ın b ir e r b a şy a p ıtr gözüyle bakılabilir. B ütün bu o y u n lar da, sın ıfla ra b ö lü n m ü ş b ir to p lu m u n bozuk yönleri bazan acı, d ra m a tik ; ba zan da b ir gü ld ü rü h av asın d a yergile- n ir ve eleştirilir. Sınıflı to p lu m ların ekonom ik düzeni ve b u n u n ü sty ap ıd a ki y an sım ası y er y er b ilim sel; y er y e r de sa n a tsa l öğelerin, bilim sel öğelerle yapılan b a şa rılı bileşim leriyle sergile nir.
Yusuf İle M enofis, b ir yandan kö
le ekonom ik düzeni içindeki sın ıf ça tışm alarım incelerken; b ir yandan da kişisel tu tk u la rı, sevdaları ko n u edi n ir. K onusu T e v ra t’tan alm an bu oyu n un m asalsı öyküsü, önem li yaşam sal so ru n la rın çağı içinde a b a rtılm a sıy la yepyeni b ir n itelik k azanır. Bu oyun yazarın ö b ü r y ap ıtları ara sın d a içlem b ak ım ın d an d a a y n b ir y er tu ta r.
Yolcu, Ulusal K u rtu lu ş Savaşı sıra sında, ıssız b ir bozkır istasy o n u n d a ya- şıyan üç k işinin öy k ü sü d ü r. D ışard a b ir u lusun olm ak ya da olm am ak sa vaşı y a p ılm a k ta d ır. Dış d ü n y a ile iliş kileri sadece a ra d a sıra d a a ra n a n b ir telg raf m ak in asın m a k sak m aniplesin den çıkan tok ve k u ru tık -tık lard an i- b a re t olan b u üç insan, «kendi yürek lerin in kabuğunda» y a şa m a k ta ve adı na h a y a t denen b u « k u rd la r so frasın da» bilinçsizce o tu rm a k ta d ırla r. Ta.... ki, yolcu gelsin ve dış d ü n y ad an kuva- yi milliye kıyafetiyle so m u t b ir h a b e r.
HAZİRAN/TEMMUZ 1968
SAYFA YEDİ
so m u t b ir örnek getirsin . O zam an k u rd la r so frasın d a lo k m aların ı payia- şam ıyan İstasyon Şefi ile Makasçı, buz dan ib aret bozkıra k arşın , d ışard ak i ateşin ve ışığın fa rk ın a v a rırla r. O za m an y ü rek lerin d e y o k su n lu k tan , tu t kudan, yaln ızlık tan ve h ırs ta n b irik m iş potansiyel gücün nasıl eylem leşebilece- ğini an larlar. G erilim sadece İstasyon Ş e fı’nin k arısın ın paylaşılam ayışm dan doğm am ak tad ır. Bu yorgun savaşçılar, bu kaybolm uş b o zk ırd a u n u tu lm u ş ol m anın ağırlığını da y ü rek lerin d e taşı m a k ta d ırla r. Y olcunun gelişiyle ışık b e lirm iştir. Makasçı, istasyon şefinin ka rısın ı u n u tu r, k u rtu lu ş savaşının An k a ra ’sına gidip b ir b ir fab rik ad a çalış m ayı d ü şü n ü r. İstasyon Şefi, karısını kötülükleriyle b irlik te u n u tu r, kuvayi m illiyeye k a tıla ra k te k ra r savaşm ayı k u r a r ...
Y alnızlık, y azard a ilginç b ir yo ru m la sık kullanılm ış olan b ir tem a dır. Unutulan A dam ’da anlaşılam am ış o lm a k ta n doğan b ir yalnızlık vardır. Yine aynı b içim d e; Y olcu’da İstasyon Ş efi’nin, kişisel yalnızlığı, makasçı ve istasyon şerinin k arısın ın yalnızlıkları nı aşar. Bir ay d ın d ır h e r şeyden önce
İstasyon Şefi... Duygu, düşünce ve görüşleriyle ö b ü r ikisinden ayrılır. H e le bu, ü çünün b ird e n ıssız b ir yerde b u lu n m a k ta n doğan so m u t yalnızlıkla rıyla b irleşin ce; İstasyon Ş efi’nin «em- tellektüel yalnızlığı» daha b ir anlam lı olur. Y alnızlık, üçünde de o rta k b ir ruh bunalım ı d u ru m u n d a dışlaşır. İs
tasyon Ş efi’nin k arısın ın içten olm ıyan
d a v ra n ışla rın d a o rta k ru h baskısının d a etkisi olduğu söylenebilir.
Ahmet R ıza’nın yalnızlığı diğerle rin d en o ldukça ay rıd ır. O kendi, birey sel uğraşısını tek b aşın a y ü rü ttü ğ ü n den, ülküselleşen içlem ini b ir ö rgü tü n ya da b ir anlayışın çevresinde da h a da an lam laştıram ad ığ ın d an yalnız k a lm ış tır. O ysa İstasyon Şefi, b ir b a kım a Ahmet R ıza’dan d aha da bilinçli d ir. Y aşam deneyi ondan daha fazlar d ır. B ir sıçram a yapabilse ya da b ir dönem eci dönebilseydi şöyle diyebilir di İstasyon Şefi: Benim büyüklüğüm,
yalnızlığımdan ileri gelir... Oysa Ah m et R ıza’nın yalnızlığı, İstasyon Şefi
’nın ya d a Ferhad’ın yalnızlıklarının tersin e b ü y ü ltü cü , genişletici değil, o- lu m su zlaştırıcı b ir yalnızlıktır. Yalnızlık
Ahmet R ıza’da kendi iç ru h sa l iticisi (m o b ill) d u ru m u n a d ö n ü ştü ğ ü h ald e; olum lu b ir d u ru m gösterm ez. T am t e r s i; Ahmet Rıza ak tö rece istenm eyen, am açlanm ıyan b ir yönde b a şa rı kaza n ır.
DERGİLER
«Princeton Üniversitesinde Türk Dili ve Edebiyatı iektörlüğü yapan T. Sait H alm an’m bu yazısında açıkla dığı düşüncelere katılm am akla biH
Sevgi so ru n u n u da çok değişik ve ilginç açılard an k av ram ış ve işlem iş tir N âzım H ikm et... Enayi, İnek, Unu
tulan Adam gibi o y u n lard a ç ık a r göze
tir b ir k a d ın - e rk e k ilişkisi incelenir k en ; Ferhad İle Şirin’de d ü rü s t ve bağları çok sağlam ü lk ü selleştirilm iş sevgi çeşidini v u rg u lam ıştır. Ferhad’la Ş irin ’in sevgileri alabildiğine ülküsel- leştirildiği h ald e; Zeliha ile Yusuf'un
sevgileri tersin e m ad d ileştirilm iş, cin- selleştirilm iştir. Zeliha ile N ihal’in tut- kuculuğu pek benzeşir. Zeliha da ko cası Potifar’ı kölelerle a ld a tm a k ta n g e ri durm az. B ir yan d an d a Nihal gibi, (N ih al’in tersin e çok zengin olduğu h ald e) m ad d i servetini ço ğ altm ak tan b aşk a b ir şey düşünmez.
Saf, d u ru fak at ü lk ü selleştirilm e m iş, te rsin e gerçekçi b ir tu tu m la o rta ya ko n m u ş olan sevgi çeşidini yalnız
Sabahat’ta bulabiliriz. Ocak Başında’-
da Birinci İhtiyar’ın kızı için de b u n u söyliyebiliriz. Ama d u ru ve gerçek sev gi Ocak Başında’da gereken vurguyu taşım az. Zayıf b ir le itm o tif o la ra k ka lır.
T u tk u y u sevgiden ay ırm ak çok g ü çtü r. Gereği de yok b u n u n . Ama tu t k u n u n çeşitleri v a rd ır; sevm e tu tk u su , y aşam a tu tk u su , zenginlik tu tk u su v.b. Y azar in san sal b ir zaaf o la ra k ; kim i zam an da b ir zaaf değil; güçlendirici b ir öge olarak tu tk u tem ini çeşitli yönlerden işlem iştir. Çoğu oyun ların d a tu tk u , sevgi, yalnızlık v.b.. duyguların ve ruhsal du y u m ların y an ısıra b ir yön- iem o larak yeralir. Ü nlenm e tu tk u su
Unutulan A dam ’da d o k to ru n d u ru m u
nu k o şu llan d ırırk en İn e k ’dc genç kı zın yaşam ını d ah a anlam lı b u lm asın a neden olur. Bu a ra d a yaşam a tu tk u su n u n iyim ser b ir y o ru m u d a Unutu
lan A dam ’da yine dokior’la sim gelenir.
(B u yargım ızı d ah a pekişm iş görm ek için Unutulan A dam ’m son b ö lüm ünde 1952'den so n ra yapılan değişikliği göz- ününde tu tm am ız gerek.) (3)
(1) Nâzım H ikm et’in B oş Ver adlı bir oyunu daha vardır. Hakkında pek az şey bilinen bu oyun da m uhtem elen bu yıllar arasında yazılmıştır.
(2) İvan İvanoviç Hiç Yaşadı mı?, Liysistrata ve D em oklesin Kılıcı adlı oyunlar bizde bilinm emektedir.
(3) Oyunun Moskova’daki yansıla
ması sırasında yazar, yönetm enin de isteğiyle Unutulan Adam’a bir epilog :kler. Bu epilog oyuna olum lu ve u- mutlu bir sonuca bağlar. Doktor, önce acıdan sonra yaşam ına um utla yeniden başlar.
likte, yabancı ülkelerde N azım H ik
m et üstüne yapılan çalışmalara bir örnek olmak üzere yayımlanmasını uygun görmekteyiz. Bu yazı Amerika- da çıkmakda olan B ooks A brold der gisinin Ekim 1967 sayısında yayımlan mıştır. Bu dergide yazarın Nâzım Hik- m et’le ilgili başka yazıları da yeral- maktadır.»
Nâzım H ik m et Ran 61 yaşınday
ken 1963 yılında S ovyetler B irliğinde ö lm ü ştü r. 1920 ve 1930 la rd a M aya kovsky R us şiirin d e neyse N âzım H ik m e t de T ü rk şiirin d e oydu. K om ünist devrim h a re k e tle ri için çalıştığı iddia edilm iş ve 13 yıl h ap iste k ald ık tan son ra ç ık tık ta n b ir sene geçm eden 1951 de R usya'ya kaçm ıştır. 1938 den 1963 e k a d a r RAN’ın k ita b la n resm en yasak tandı. A ncak eserlerin in çok k ü çü k b ir kısm ı o da n ad iren basıldı. 1963 se nesinde yeni T ürk A nayasasının daha geniş ö zg ü rlü k ler g a ra n ti etm esi, eserle rinin yeni b a sk ıla rın a ve basılm am ı; eski k ita b la rın ın kam u oyuna sunul m asın a yol açtı. Bu gün T ürkiyede b üyük ş a ir ta ra fın d a n yazılm ış h e r şeyi içine alan yoğun b ir Ran E n d ü stris i v ard ır. E sk i veya yeni iyi veya k ö tü b itm iş veya b itm em iş b ir seçm e ve k ritik y ap m ad a n R a n ’a a it b u lu n ab ilen h e r şey b asılm a k ta d ır. K aybedilm iş senelerin açığım k a p a t m ak için üzerine fazla düşm ekle T ürk b asım cıları onun edebi d u ru m u n u ze delem eye b aşlıy o rlar. E sk id en onun sadece e n iyi eserleri su yüzüne çı k artılm ıştı. Çünkü siyasal b askı, el al tından gizli o larak eserlerin in dağıl m asın a yol açtığı için b u risk an cak en iyi şiirle ri için göze alınırdı. Ölü m ü n d en so n ra eserlerin in iyi k ö tü h er cephesile açığa çıkm ış o lm a » , b ü tü n b u n la rd a n so n ra RAN’ın büyük b ir edebi fig ü r olup olm adığı k o n u su n d a okuyucu ve eleştirm en lerd e b ir soru işareti u y a n d ırm ak tad ır.
R an ’m o yunları a ra s ın d a herhangi b ir kim senin keşki yazm asaydı veya hiç basılm asaydı diyeceği 3 perdelik, aksilik gibi de İn e k ism inin verildiği b ir eseri v ard ır. 3 kişilik b ir aile, an ne kendi a rzu su n u herkese em poze e t m ek isteyen b iri, tatlı ve sevim li kı zı, ve b u d ala b ir oğul. Mali şa rtla rın ı d a h a iyiye g ö tü rm ek için, s ü tü n ü n o n la ra iyi b ir gelir sağlayacağını d ü şü n d ü k le ri b ir in ek alm aya k a ra r v erirle r. F a k a t in ek h iç b ir p ro b le m i halletm ez. Bilakis yenilerini y a ra tır. Oğul ineğe b a k m ak için, kederfi b ir öğrenci olm ak o k u lu bırak m ak z o ru n d a k a lır Kız inek üzerine b ir m ü n a k a ş a yüzünden n işan lısın ı kay beder. Anne b ir tekm e ile y a ra la n ır H ayvanı beslem ek için hiç b ir gelir leri olm adığı halde ineği m uhafaza e d e rle r ve p a z a rd a hiç b ir s ü t mar m ülatı satam azlar. S o n u n d a in a t ö lü r ve aile için k ayıplarının ta m ir edilm eye ihtiyacı olan yeni b ir gün b aşlar.
Özet o larak İnek, gayesiz sadece b ir hayvan hikâyesi değildir. RAN'm m o d ern b ir allergory d ü şü n m ü ş ol m ası m ü m k ü n d ü r. A cabş inek insa nın h ırsın ı ve b a sit m e n fa a tle r için ısra rın ı a n la ta n b ir m aterializm sem- b o lü m ü d ü r? Belkide söylem ek isted i ği; H er alalâde ve riskli b ir iş bozu labilir ve düzensizliğe sebeb olabilir. H angi açıdan b ak arsan ız b ak ın RAN’m ineği b ir k ö tü lü k sem b o lü d ü r. Böyle b ir oyunun böyle b üyük b ir ş a ir ta rafın d an yazılm ış olm ası, kendisi ve onun m illi edebiyatı için e n k ö tü b ir in safsızlık tır.
ç ev.: D. Güney
KİTAPLAR
NÂZIM HİKMET ÜZERİNE
YENİ YAYINLAR
B u Dünyadan N âzım Geçti : V âlâ N u red d in Vâ-nu, Rem zi K itabevi, 1965, İs t.
Nâzım H ik m e t’in ço cu k lu k ve genç lik ark a d a şı o lan yazar, b u k ita p ta şa irin ilk gençlik y ılların d an başlı- y a ra k içine R u sy a 'd a k i ö ğ ren im yıl la rın ı da a la n uzun h a y a t hikâyesini an latıy o r. Daha ço k o rta k a n ılard an , b irlik te yaşanm ış o lay lard an h a re k e t eden Vâ-Nû, şa irin yazınsal eylem i ve kişiliği ü stü n e de ilginç gözlem ler de bulunuyor. Y azar, ozanın çok ya k ın a rk a d a ş ı o ld u ğ u n d an , an cak ken dişinin bilebileceği bazı olayları b u k ita p ta n öğrenebiliyoruz. B u k itap do ğ ru d an doğ ru y a b ir biyografi d e ğildir. Vâ-Nû, N âzım H ik m e t’ten b a ş k a hem ken d in i hem de N âzım H ik m e tin çevresinde y er ala n ö b ü r kişi le ri de a n la tm ıştır. Ş airin 1951 yılm a değin olan y aşan tısı b ira z eski am a ren k li b ir ü slû p la an latılıy o r. N âzım H ik m e t’in yazınsal kim liğini çözüm lem ek isteyenlere de çok y a ra rlı b ir k itap .
Nâzım H ikm et’le Üç Buçuk Y ıl: O r
h a n Kem al, Sosyal Y ayınlar, 1965, İst. N âzım H ik m et, 1938 H a rb o k u lu o la yına a d ı k a rıştırılıp , yargı giydirildik ten so n ra cezasının büyük b ir bö lü m ü n ü B u rsa H a p isan esin d e geçirm iş tir. 1940 ile 1943 y ılla n a ra s ın d a O r han K em al de aynı h ap ish an ed e b u lunuyordu. Y azar b u k ita b ın d a N â zım H ik m e t’in B u rsa h ap ish an esin d e ki y aşan tısın ı an latıy o r. B ir a n ıla r di zisi niteliği taşıy an b u k ita p da şai rin yazınsal e tk in lik lerin i (faaliyetle rin i) a n la tm a sı b a k ım ın d a n önem li A ynca O rh an K em al’in soluk kesen, etkileyici a n la tım biçim ini de eklem e li...
1938 Harbokulu Olayı ve Nâzım Hik m et: A. K adir, (K endi Y ayını) 1966, İst.
1938 H arb o k u lu olayının ve şa irin bu olaya adı k a r ış tın lm a s ın p öykü sü... Bu k ita p da b ir a n ıla r dizisi n i teliğinde. Y er yer biyo g rafik b a k ım dan b a şa rılı p a s a jla r da var.
Nâzım Hikmet D osyası: Kem al Sül-
ker, May Y ayınları, 1967, İst.
N âzım H ik m et davasını, d u ru şm a belgelerine d ay an arak inceleyen önem li b ir a ra ş tırm a . Ş airin yazınsal kim liğiyle d o ğ ru d an b ir ilişkisi yok.
Nâzım H ikm et (H ayatı, Edebi Şah siyeti Hakkında Hükümler, Şiirlerin den Ö rn e k le r): Yalçın Kaya, (K endi Y ayını) İsta n b u l, 1950
Nâzım H ik m et'in yazınsal etk in li ği ü stü n e ülkem izde yayım lanan ilk kitap. K itap ta şairin şiirlerin d en bazı seçm eler de yer alıyor. Ayrıca