• Sonuç bulunamadı

Yurdumuzu Demirağlarla donatabilseydik

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yurdumuzu Demirağlarla donatabilseydik"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

A lm a ny a : 4 D M ( Y 9 2 2 7 C ) Fr a n s a : 15 FFr H o ll a n d a : 4 .5 0 H F L B e ik a : 8 5 BFR D a n im a rk a : 2 0 DKR İs v re : 4 SFR A vu stu ry a: 3 0 Ö S A vu str aly a: 5 .5 S İn g il te re : 2 P . R o m a n y a : 5 0 0 0 le i

(2)

15-21 HAZİRAN 1996

A K S İ Y O N

YIL: 2 SAYI: 80

H A F T A L I K S İ Y A S İ H A B E R - Y O R U M D E R G İ S İ

İlk T ü r k u ç a ğ ın ı y a p a n a d a m : N u ri D e m ir a ğ İLK TÜRK UÇAĞINI YAPAN ADAM: NURİ DEMİRAĞ...2 4 -2 9 YER DEMİR, GÖK BAKIR... 32-35 BİLGİ-SAYAR... 36-37

EKO'L... 39

PİERRE CARDİN'E TÜRK İMZASI...4 0 -4 2 VİTRİN...45

KIBRIS'A RUM'CA BAKIŞ... 46-47 BOSNA HÂLÂ KUŞATMA ALTINDA...48

KAYBOLAN TARİHİMİZ: WÜNSD0RF CAM İİ...49

KÜLTÜR-SANAT...50-53 'K e ş k e d a h a ile r i g id e m e s e m !' L ü g a tin d e y ılm a k ve d u r m a k y o k tu Y e ş il T ü rb e s o y g u n u EDİTÖR'DEN ... 3 GÜNDEM ...4 -5 ERİYEN SOL...6-8 BU METANETE ŞAŞILIR...9

YEŞİL TÜRBE SOYGUNU...10-11 İSTANBUL'UN BOĞAZINI GİŞELER SIKIYOR... 12-13 POLİTİK EKSEN... 15

LÜGATİNDE YILMAK VE DURMAK YOKTU... 16-18 KÖPRÜNÜN RATİNGİ YÜKSEK...2 0 -2 2 DÜŞÜNCE UFKU/AHMET KEMERLİ...23

Y e r d e m ir , g ö k b a k ır Y e r d e m ir , g ö k b a k ır İLLE DE TEKİRDAĞ'IN KÖFTESİ... 55

YAKIN PLAN /PEYAM İ VE N Â ZIM ...56-57 'KEŞKE DAHA İLERİ GİDEMESEM!'... 58-59 BAB-I TELLİ...61 OKUR HATTI... 62 BULMACA... 63 KARİKATÜR...64 İs ta n b u l'u n b o ğ a z ın ı g iş e le r s ık ıy o r K ıb r ıs 'a R u m 'c a b a k ış

(3)

A K S İ Y O N

Haftalık Haber Yorum Dergisi

Feza Gazetecilik A.Ş. adına İmtiyaz Sahibi: HALİT ESENDİR Genel Yayın Müdürü: Mustafa Sungur Yayın Danışmanı Hamidullah Oztürk Yazı işleri Müdürü: Haşan Sutay Haber Müdürü: Mehmet Kamış Redaktörler: Ö m er Erturgut, Ahmet Doğru

Haber Merkezi: • Ahmet Dinç, Rasih Yılmaz, M.Ali Eren, Osman iridağ, Tuncay O pçin, Necati Kola, Murat Aydın, Nihal Bengisu, Aydoğan Kılıç, Alparslan Akkuş, Semih Inceöz, Birol Uzunay

Dış Haberler: Abdülhamit Bilici

Ekonomi: Cemal A. Kalyoncu

Ankara Bürosu: Mustafa Ünal (şef), Ercan Yavuz,

Yalçın Salay, Sezai Kalaycı Foto Muhabirleri: Kemal Kazaz, Bülent Bükre,

Şamil Kucur, Sinan Gül Kapak: Feyzi Yazıcı Tashih: Yalçın Karadeniz Teknik Sorumlu: Mahmut Sönmez Teknik Sekreterler: İsmail Özcan, Mustafa Kara,

Cevat Yalçın Dağıtım Sorumlusu: Muhammet Ali Köroğlu

Faks: 503 86 54 Reklam Sorumlusu: Faruk Ç apar Tel: 212 34 05 (5 Hat)

Adresler:

İSTANBUL: Çobançeşme Mh. Kalender Sk. No: 21 34530 Yenibosna - İSTANBUL

Tel: 5 5 2 28 51 - 5 5 2 29 51 551 14 77 / Faks: 503 94 85 ANKARA: Atatürk Bulvarı No: 137

Bakanlıklar - ANKARA Tel: 419 02 77 - Faks: 419 05 79

ALMANYA: Tel: (0 6 1 0 2 )7 1 5 8 0 Teknik Hazırlık: AKSİYON Renk Ayrımı: FEZA Gazetecilik Baskı: Hürriyet Ofset Matbaacılık ve

Gazetecilik A.Ş. Tel: 698 58 58 Dağıtım: Birleşik Basın Dağıtım Internet adresi: http://www.aksiyon.com.tr/

ISSN 1 3 0 0 - 8 3 2 3

m

~

Yurdumuzu Demirağ'larla

donatabilseydik

N

uri Demirağ’ı yeni kuşaklar tanımazlar. Zaten bu dos­

yanın hazırlanmasından önce biz de tanımıyorduk. Fa­

kat araştırıp hayatını safha safha öğrendikçe, tanınması

gereken bir sima olduğu kanaatiyle çalışmalara başla­

dık. Demirağ, zengin olduğu halde mağrur değil, malı mülkü

sonradan edindiği halde sonradan görme değil. Tam da günü­

müzde ihtiyaç duyduğumuz, nesli hayli azalmış veya kenarda kö­

şede kalmış nadide insanlardan. N uri Dem irağ’ın hayatı bizi

hayli etkiledi. Bu değerli şahsın, okullarda ders olarak okutulma­

sı gereken hikayesinin unutulmasına gönlümüz razı olmadı. Za­

ten, Demirağ’ı bilenlerin sayısının da çok fazla olmadığını dü­

şündük. Bildiğini zannedenler de belki bazı detaylardan haberdar

değildi. Öyle veya böyle, ibret alınması

gereken dolu dolu bir hayat hikayesi.

F 16’ların m o n ta jı T ü rk iy e ’de ya­

pıldığı zam an m illi g u ru ru m u z şah ­

lan m ıştı. N u ri D e m ira ğ ’ın h a y a lin ­

deki p ro jeler en g ellen m ed en hayata

geçirilebilseydi, kim bilir yerli malı ne

F 16’lara sa h ip o lu rd u k . B ir de bu

p ro jen in D e m ira ğ ’ın m em lek eti Si­

vas D iv riğ i’de g erçek leştiğ in i d ü ş ü ­

nün. Devletten Doğu için aldığı kredi­

leri Batı'da çarçur eden işadam larının

aksine, kendi m em leketine sahip çıkacak nice işadam ına,

m üteşebbise örnek olacaktı.

Şimdi bunun sadece olmadığını, olamadığını biliyoruz. Niye

olmadığı konusunda da bazı ipuçları var. Milletten aldığını vic­

danı sızlamadan har vurup harman savuranlara inat, bu milletin

bağrından daha başka Demirağ'ların çıkacağına ve memleketi

m a’m ur edeceklerine inanıyoruz. Bu duyguyu kaybedersek,

millet anlayışına da veda etmenin vakti gelmiştir. Bizim kanaati­

miz müsbet manadadır. Bu dosyayı da zaten bu kanaatin pekiş­

mesi niyetiyle sîzlere takdim ettik.

(4)

K A P A K

Türkiye'nin ilk uçak fabrikasını kuran adam

Nuri Demirağ

SEMİH İNCEÖZ

I I A J I

adem ki bir millet teyyaresiz ya-

I t f I

şayamaz, öyleyse bu yaşama va-

I w I

sıtasım başkalarının lutfundan beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim. ”

1932’de bu sözleri söyleyerek T ür­ k iy e’de ilk uçak fa b rik a sın ı k u ran N uri Demirağ, o yıllarda Türkiye’de, dünya standartında uçak yapmış; ama siyasi çarkları aşmasına müsaade edil­ memişti. Türkiye için son derece haya­ ti önemi haiz bu ilk uçak sanayii mü­ teşebbisinin şimdiye kadar bilinmeyen hayat hikayesini Aksiyon gündeme ge­ tiriyor.

Montaj sanayii mantığına karşı çı­ karak kendi teknolojim izle birlik te kendi sanayimizi de kurmamız gerek­ tiğini söyleyerek hem ileri görüşlülük gösteren ve hem de devrin zenginlerin­ den ayrılan Nuri Demirağ şöyle konu­

şuyordu:

“A vrupa’dan, Am erika’dan lisanslar alıp tayyare yapmak kopyacılıktan ibaret­ tir. Demode tipler için lisans verilmekledir. Yeni icat edilenler ise bir sır gibi, büyük bir kıskançlıkla saklanmaktadır. Binaenaleyh kopyacılıkla devam edilirse, demode şeyler­ le beyhude yere vakit geçirilecektir. Şu hal­ de Avrupa ve Amerika’nın son sistem tey- yarelerine mukabil, yepyeni bir Türk tipi vücuda getirilmelidir. ”

Milli sanayi ve milli kalkınma konu­ sundaki tavizsiz çabaları Nuri Demi- rağ’a pahalıya mal olacak ve bir süre sonra önü kesilecektir.

N u ri Bey 1882 y ılın d a S ivas’ın Divrik kazasında doğdu. Hayata atılışı ise D ivrik Rüştiye M ektebi’ni b itir­ mesiyle başladı. Okuldaki başarısı ne­ deniyle muallim vekili olarak okulda a- lıkonuldu ve bir süre bu vazifeye de­ vam etikten sonra, 1906 yılında Ziraat Bankası’nın açtığı m emurluk sınavını

j

kazanarak, bankanın Kangal kazasın- s daki şubesine tayin edildi. Uzun yıllar bu vazifeye devam eden Nuri Bey, ma­ liye şubeleri m üfettişi olarak İstan ­ b u l’a geldi.

O y ılla rd a B irin ci D ü n y a Sava- şı’nda hüsrana uğram am ızın netice- I siyle azınlıklarda bir şımarma başlamış; bu şımarma yer yer, özellikle Beyoğlu ve Galata taraflarında gruplaşmalara ve | Türkler’e karşı çirkin sataşmalara ka- Ş dar uzamıştı. Nuri Bey de hüsrana uğ­

ramış bir devletin gariban bir memuru olarak, bu sataşmalardan nasibini al­ mış, bir çok hakarete maruz kalmıştı. Böyle ağır hakaretleri içine sindireme­ yen Nuri Bey, “Milli haysiyet ve şerefi,

I

üç buçuk Palikaryanın ayakları altında

\ çiğnenen bir hükümete memurluk ede-

i

m e m ”diyerek görevinden istifa etti.

MÜTEŞEBBİSLİĞE İLK ADIM Nuri Bey, bundan sonra ne yapacağı-

j

m düşünürken bir gün Tahtakale’den geçtiği bir vakitte gözüne bir sigara kâ­ ğıdı ilanı ilişmişti. Bu kısacık yazıdaki sarf ve imla hatası, onu fena sinirlendir­ mişti. Kendi kendine “Eğer şu atölye be-

j

nim olsaydı, hem sigara kâğıdının adında,

|

hem de ilanında bir güzellik ve münasebet

J olurdu”demişve müteşebbislik için ilk | adımı atmıştı. Cepte 56 altın ya da 252 kağıt lira sermayeyle, Ketenciler’de Sa­ buncu Han yanında küçük bir dükkân­ da, “Türk Zaferi” isminde sigara kâğı­ dı üretmeye başlıyordu. Sigara kâğıdı ü- | retimine girmesinin ve mamüle bu ismi i vermesinin sebebi de manidardır; o sıra­ larda sigara kâğıdı üretimi azınlıkların elindedir ve ürettikleri sigara kağıtları­ na OsmanlI’nın hayır müesseselerinin adı verilerek, T ürkler’i küçük düşür­ mek istem ektedirler. Ve T ürkler’den kazandıkları paralan da mensup olduk- lan milletlerin örgütlerine göndererek, ! Türkler’e karşı silahlanmalarını sağla- ı maktadırlar. Bu yüzden Demirağ, bun-N uri D em irağ'ın büyük kızı M e fk u re H anım 'ın düğününe 5 bin kişi davet ed ilm iş, ayrıca

tü m İstanbul halkına a ç ık diye ilan e d ilm iş ti.

(5)

N uri Bey Türkiye'nin ilk yerli sigara kağıdı Türk Z a fe ri'n i ü re te re k m üteşebbisliğe ilk ad ım ım a tm ış tı.

lara karşı bir hareket olarak, tüm cesa­ retiyle bu işe girer.

İstanbul ve Anadolu, yerli malı kâğı­ dı kapışır. Bu sayede Nuri Bey’in ka­ zancı günden güne artar. Bu teşebbüsün üzerinden henüz üç buçuk sene gibi kı­ sa bir süre geçmesine rağmen iki yüz el­ li iki lira kâğıt para ile işe başlamış olan Nuri Bey’in elinde tam seksen dört bin liralık büyük bir kazanç vardır. Nuri Bey kazandığı paraya, kendi şahsi para­ sı olarak bakmıyor, “Ben bu parayı ce­ miyetten kazandım, onu cemiyete fay­ dalı işlerde kullanmalıyım” diyordu.

Nuri Bey, bu ilk büyük başarısından sonra, artık bununla yetinmek istemi­ yor, daha büyük işlere atılmak istiyor­ du. Fakat elindeki para henüz buna kâ­ fi gelmediği için, şimdilik küçük bir a- tılım la kantariye, ith alat ve ihracat yapmaya başlamıştı. Tütün gümrüğün­ de, Limon iskelesi C addesi’nde, 14 numaralı mağazada bir süre bu işlerle uğraştı.

N uri Bey bir taraftan bu ticaretle

N uri D em irağ'ın kardeşi A bdurrahm an N aci D em irağ.

meşgul olurken, diğer taraftan da Milli M ücadele’ye fiilen iştirak ediyor, İs­ tanbul’da büyük bir faaliyet gösteren Müdafai H ukuk Cemiyeti’nin Maçka mıntıkasını idare ediyordu. Gündüzleri kendi ticari işleriyle uğraşırken, gecele­ ri de boş durmuyor, cemiyet mensupla­

Nuri Bey, kazandığı tüm

parayı halktan kazandığı

için kendi parası olarak

görmüyor ve vasiyetini de

şöyle yazıyordu: "Mevcut

ve ömrümün sonuna

kadar mesaimden hasıl

olacak serveti

şahsiyemden aile ve

evlatlarımın orta halde

maişetlerine kifayet

edecek ve yavrularımın

yüksek tahsil masraflarını

temin eyleyecek mikdar

çıkarıldıktan sonra

hayatımda yapmağa

muvaffak olamayacağım

hayırlı müesseseler

vücuda getirilmek ve

idame ettirilmek şartiyle

serveti zatiyemi

vakfettim"

rı ile toplantı yapıyor, cemiyete yeni a- lınanlara yeminler ettiriyordu.

İLK BÜYÜK MÜTEAHHİTLİK Türkiye Cum huriyeti’nin ilk yılla­ rında demiryollarını millileştirme politi­ kası gereği daha önce Reji Jeneral is­ minde bir Fransız şirketine ihale edilen Samsun-Sivas demiryolu hattının inşa­ sının Türk müteahhitlerine verilmesi ka­ rarlaştırılmıştı.

N uri Bey, bunu duyunca hiç vakit kaybetmeyerek ihaleye girer ve ilk etapta yapılacak olan yedi kilometrelik kısmı 210 bin lira gibi düşük bir fiyatla alır. İ- halenin geri kalan kısmını da, yapıp ya­ pamayacağını denemek için yine Nuri Bey’e verirler.

Nuri Bey hakkında bir çok araştır­ ma yapmış olan torunu Adnan Baykal anlatıyor: “Dedemin bu hareketi Türk iş­

çi tarihinde bir dönüm noktasıydı. Şimdi demiryolu olayına baktığınız vakit, onun arkasında bir politika yatar. Osmanlı za­ manında doğuda demiryolu yapmamıza Ruslar izin vermiyordu. Bu yüzden kurtu­ luş harbinden sonra Ankara’nın doğusun­ da tren yolu yoktur. Esasen dedemin bu te­ şebbüsü harbden sonra rüştümüzü isbat et­ me açısından çok önemlidir. ”

Nuri Bey, o zamanlar tapu dairesinde mühendislik yapan küçük kardeşi Ab­ durrahman Naci Bey’i memuriyetinden istifa ettirir ve ona sermaye vererek ken­ disine ortak yapar. Abdurrahman Naci Bey’le birlikte ve yalnız olarak, köprü ve tüneller hariç toplam 1250 kilometre demiryolu yapar, - k i- günümüzde yak­ laşık olarak 10 bin kilometre demiryolu olduğunu düşünürsek bu rakamın ne ka­ dar önemli olduğu anlaşılır. Bunun bin kilometrelik kısmının Nuri Bey tarafın­ dan yapılması büyük bir şeydir. Tabii demiryolu derken bunu sadece rayların döşenmesi olarak düşünmemek

(6)

F O T O Ğ R A F : S İN A N G Ü L K A P A K * * * * * AKSİYON 15-21 HAZİRAN 1996

Soldan sa ğ a; oğlu Galip D em irağ, Ö m er İnönü, N uri D em irağ, Erdal İnönü, Gök Okulu öğrencilerinden birisi ve dam adı M e h m e t Kum.

T.C .'NİN İLK UÇAK FABRİKASI KURULUYOR

o

İ t -v' 1

V

yor. Bunun köprüsü, tüneli var. Engebeli arazide dağlar delinerek, çok büyük taş­ lar—kayalar kırılarak yapılan zor bir de- miryoludur bu.

N u ri Bey’in ü s tle n d iğ i, Sam ­ sun’dan Erzurum ’a kadar uzanan bu demiryollarının yapımında o çevrenin halkı çalışır. Halkı çalıştırmak da ayrı bir konudur.

Kızı Gülbühar Erdinç’i dinliyoruz:

“Sivas-Erzurum demiryolunun yapımında insanlann çalıştırılması çok enteresandır. Bi­ ze anlatırdı; o zamanın Anadolu insanı çok çalışmazdı. Aza kanaat ederdi. Babam Ha­ lep’ten, Şam’dan kumaşlar, incik

boncuk-O tu ran la r (soldan sağa) Kızı G ülbahar Erdinç ve Süveyda Baykal, dam adı C ahit Baykal, (a y a k ta k ile r) Süveyda H anım 'ın gelini, oğlu Adnan Baykal ve G ülbahar H anım 'ın kızı.

1930’lu yıllara gelindiğinde dünyada ve Türkiye’de ekonomik sıkıntı had saf­ hadaydı. Bu yüzden orduya uçak ve ben­ zeri ihtiyaçlar ancak halkın himmetleriy­ le alınabiliyordu. O yıllarda ilginç bir kampanya düzenleniyor ve her ilden top­ lanan paralar ile bir uçak almıyor ve alı­ nan uçağın kuyruğuna da o ilin ismi yazı­ lıyordu. Bunun yanında zengin işadamla­ rı da tek başlarına uçak alarak devlete hi­ be ediyorlardı. O zaman da uçağın kuy­ ruğuna o işadamının ismi yazılıyordu.

İşte yine böyle bir himmete başvurul­ muştu ve büyük işadamlarından yardım talep ediliyordu. Tabii bu himmetle Nuri Demirağ da muhataptı. Gerisini ilk da­ madı Mansur Azak anlatıyor: “ 1932 se­

nesinde gazetelerde bir havadis var. Diyor ki lor gedmiş. Onlara işletip, dokutturup sattır­

mıştır. Yani oradaki insanlar, almanın-sat- manın zevkine varabilsinler diye. İnsanları böyle çalışmaya alıştırarak o demiryollarını yapıyor. Demiryolu yapımında oranın insanı­ nı çalıştırıyor. Bize hep insanların çalışması için bir hedefleri olması gerekir derdi. Babam ayrıca, çalışan işçilerin başında olmak için çoğu zaman paltosunun üzerinde yalardı. Günlerce yatak yüzü görmediği olmuştur. ”

N uri Bey’in başarısı, Samsun’dan Erzurum’a kadar demiryolu döşemekle kalmamıştı. Samsun’dan başlayan ilk taahhüdüyle birlikte, Fevzipaşa - Diyar­ bakır, Afyon - Dinar, Sivas - Erzurum,

Irmak - Filyos hatlarını yaparken, bir yandan da büyük inşaat işlerine atılarak, Bursa’da Sümerbank’ın merinos, Ka­ rabük’te demir ve çelik, İzmit’te selü­ loz, Sivas’ta çimento fabrikalarıyla, İs­ tanbul’daki büyük hal binasını ve Ecea- bad - Havza şosesini yapmıştı. Tüm bu işleri yaparken, yaptığı her eser için de bir çeşme yaptırmayı da ihmal etmemiş­ ti. Sayıları elliyi geçmiş olan bu çeşmele­ rin bir çoğu hâlâ kullanılmaktadır.

O sıralar soyadı kanunu çıkmıştı. Ata­ türk, Türkiye’nin bir çok yerini demir ağlarla ören Nuri Bey’e “Demirağ” so­ yadının verilmesinin uygun olacağını söyleyince, o da dedelerinden gelen “M ühürdarzade” lakabı yerine Demi­ rağ soyadını almıştı.

(7)

havadiste, bu memlekette uçağa ihtiyacımız var. Uçak fabrikamız olmadığı için parayla satın alıyoruz. Devletin bütçesi de o zaman 200 milyon lira. Diyorlar ki bir kampanya a- çalım. Milletin himmetine baş vurup para toplansın, bu paralarla uçak alalım. O za­ manlar A n ka ra ’nın en zengini Vehbi Koç’tu. Vehbi Koç’a gidiyorlar ve durumu izah ediyorlar. Hay hay diyor, ne kadar vere­ lim? Gönlünüzden ne kadar koparsa diyor­ lar. Ve Vehbi Koç da çıkarıp 5 bin TL veri­ yor. Daha sonra Abdmrahman Naci Bey’e geliyorlar. Durumu izah ediyorlar. Abdurah­ man Naci Bey’de 120 bin TL veriyor. Son­ ra da Nuri Demirağ’a geliyorlar ve duru­ mu izah ediyorlar. Nuri Bey de ‘Siz ne di­ yorsunuz? Benden bu millet için bir şey isti­ yorsanız, en mükemmelini istemelisiniz. Ma­ dem ki bir millet leyyaresiz yaşayamaz, öy­ leyse bu yaşama vasıtasını başkalanmn lut- fundan beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim’ diyor. Sonra da hazırlıklara başlıyor. ”

Zaten senelerden beri Nuri Bey’in aklı fikri bu işte idi ve kendi kendine,

“Göklerine hakim olamayan milletler, yer­ lerde sürünmeye, yerin dibinde çürümeye mahkumdur”, “Zafer süngünün ucunda değildir. Zafer kartalı süngünün ucundan kalktı, havalandı, tayyare kanadının üstüne

kondu”gibi vecizeler üretiyordu. Önüne

çıkan bu fırsatı değerlendiren Nuri Bey, yanına aldığı mühendis ve teknisyenlerle seyahatlere çıkarak incelemelerde bulun­ maya başladı. Almanya, Çekoslovakya ve İngiltere’deki uçak fabrikalarını gezdi.

Nuri Demirağ büyük sabır ve azimle işe atılmış ve yanına aldığı bir çok mü­ hendis ve teknisyenle hızlı bir çalışmaya başlamıştı. “A vrupa’dan, A m erika’dan

lisanslar alıp tayyare yapmak kopyacılıktan ibarettir. Demode tipler için lisans verilmek­ tedir. Yeni icat edilenler ise bir sır gibi, büyük bir kıskançlıkla saklanmaktadır. Binaena­ leyh kopyacılıkla devam edilirse, demode şey­ lerle beyhude yere vakit geçirilecektir. Şu halde Avrupa ve Amerika’nın son sistem teyyarelerine mukabil, yepyeni bir Türk tipi

vücuda getirilmelidir”diyen Nuri Demi­

rağ, 1936 senesi ortalarına doğru uçak fabrikası için hazırlıklara başlamış ve ilk etapta on senelik bir program yapmıştı. 17 Eylül 1936’da da fiilen teşebbüse geçti ve bir Çekoslovak firması ile anla­ şarak B eşiktaş’ta H ay rettin İskele- si’nde, bugün Deniz Müzesi olarak kul­ lanılan, o zamana göre modern bir bina yaptırdı. Programa göre burası etüt atöl­ yesi olacak, asıl büyük fabrika da memle­ keti olan Sivas Divriği’de kurulacaktı.

Bu arada Türk Hava Kurumu 10 tane eğitim uçağı ve 65 tane de planör siparişi vermişti. Nuri Demirağ ve ekibi, bir yan­ dan bu siparişleri yapmak için tüm

gay-N uri Bey, zam a n zam a n kendisi de u ç u şla ra k a tılır ve p ilo tla rla yakın dan ilg ile n ird i. R esim de baş pilot Basri Alev'le b irlik te bir uçuştan dönerken.

Nuri Demirağın büyük kızı Mefkure Azak:

Babam hep engellendi

N

uri Demirağ'ın en büyük kızı Mefkure Azak, babasının yap­ tığı tüm atılımlarda önüne ge­ çilmek islendiğini ifade ediyor. Mef­ kure Hanım'la o yılları sizin için ko­ nuştuk.

-

Efendim, babanızın işlerindeki ba­

şarısı bir dönemden sonra düşüşe geçiyor. Bunun sebebi nedir?

En büyük engel İsmet İnönü ve çevresiydi. Nuri Demirağ parlar da benim yerime geçer diye endişelenir­ lerdi. Bu yüzden tüm işlerine engel olmaya çalıştılar. Uçak fabrikasının en iyi çalıştığ ı zam anlarda İ- ran’dan, Irak’tan uçak siparişi ge­ liyordu; ancak yakarız yine de kesin­ likle sattırmayız diyorlardı. Bir de köprü olayı vardır. Köprünün yapı­ mına Ali Çetinkaya karşı çıkıyordu. Kesinlikle yaptırmam diyordu. Ba­ bam da köprüyü yapacağım, girişine de Ali Çetinkaya geçemez yazacağım diye espri yapardı. Annemiz 17 kere doğum yaptı. Bu yüzden kaybettik zaten. Biz 8 kişi hayattayız. Babam, Mesude Demirağ doğum hastanesi yaptıracağım diyordu. Hatta projele­ rini de yaptırmıştı. Onu belediyeye tatbik ettiremedi. O zamanki beledi­ ye şehrin içerisinde bu kadar büyük hastane olmaz diye imar vermedi. Tabii bunun arkasında büyük ihti­ mal başka sebepler vardır.

O kadar çok baltalandı ki, parti

zamanında herkes oyunu ona veri­ yordu. Hep sandıkları çaldılar, yaktı­ lar yıktılar çok şey yaptılar. Nice sandıklar çalındı. Çok şeyler yaptı bu memlekete, ancak hep baltalandı. Babam ölümüne yakın bana şöyle demişti. “30 sene erken gelmişim kı­

zım, 30 sene sonra gelseydim bütün 'pro­ jelerimi yerine getirebilirdim. Onun için her istediğime muvaffak olamadım”

derdi. Benim bildiğim babam; tanı­ dığım , hatırladığım günden beri memlekete ne yapabilirim, neyi iler­ letebilirim diye düşünürdü.

(8)

mmm k a p a k mmmmmmmHamm

retlerini sarfederken, bir yandan da yep­ yeni b ir model g e liştirm işlerd i. Bu Nu.D.38 ismini taşıyacak olan altı kişi­ lik, çift motorlu, gövdesi alüminyum kaplama bir yolcu uçağı idi.

Türkler’in kendi uçaklarını kendile­ rinin yapması belli başlı uçak fabrikala­ rın ı endişelendirm işti. Ama yine de Türkler’in iyi bir uçak sanayii kurabile­ ceklerine inanamıyorlardı.

Nuri Demirağ’ın Beşiktaş’taki fab­ rikada yapılan ve hiç bir bozukluk gös­ termeden başarılı uçuşlarına devam eden j uçakları, Türkiye’de olduğu kadar yurt- j dışında da büyük yankılar uyandırmıştı.

Hele çift motorlu, barışta yolcu uçağı, savaşta istenildiği zaman eksiksiz bir bombardıman uçağı görevini görecek şe­ kilde yapılan ve saatte 270 kilometre hı­ za ulaşan, 5 bin 500 metre yükseğe çıka­ bilen ‘Nu.D.38’in yapılması, dünya u- çak sanayicilerinin dikkatini birden Tür­ kiye’ye ve Nuri Demirağ’ın uçak fabri­ kasının üzerine çekmişti.

Türkler’in kendi uçaklarını kendile­ rinin yapması belli başlı uçak fabrikala­ rını endişelendiriyordu. Özellikle İngiliz ve A lm anlar’dan başka Am erika’nın endişeleri daha büyüktü. Gerçi Türk­ ler’in bu işin altından kalkabilecekleri­ ne inanmıyorlardı; fakat bu iş gerçekle­ şirse, ileride bir pazar kaybetmenin endi­ şesi içerisindeydiler. Bu düşüncedeki A- merikan Uçak İmalatçıları Birliği, Tür­ kiye’ye tetkiklerde bulunmak üzere bir­ liğin başkanı Bay Todd’u göndermişti.

PİLOT YETİŞTİRİLECEK 'GÖK OKULU' YAPILIYOR

Artık iş büyüyor; faaliyetinin sınırla­ rı genişliyordu. Atölyede yapılan uçak­ ların testleri için bir piste ihtiyaç vardı. Bu yüzden Yeşilköy’de, şu anda Ata­ türk Hava Limanı olarak kullanılan, Elmas Paşa Çiftliği’ni satın alarak, o- rada 1559 dönümlük geniş arazi üzerin­ de, 1000x1300 metre ölçülerinde bir u- çuş sahası yaptırdı. Bu sahanın üzerine bir de, Nuri Demirağ Gök Okulu, uçak tamir atölyesi ve hangarlar yapıldı.

Bu tesisleri yaptıran Nuri Demirağ,

“Türk’ün yaptığı uçakları elbette Türki­

y e ’de yetişen pilotlar uçuracaktır”dü­

şüncesiyle hareket ediyordu. Bu yüzden havacılık üzerine eğitim verecek 150 yataklı bir yurdu da bulunan ‘Gök 0 - kulu’na, üniversitede okuyan veya me­ zun olmuş öğrenciler alınıyor ve uçuş e- ğitiminin yanısıra uçağın teknik yapı­ sıyla ilgili eğitimler de verilerek pilot yetiştiriliyordu.

Yeşilköy’deki okuldan önce, doğ­ duğu yer olan Divriği’nde de bir Gök

Yeşilköy'deki p is tte zam an zam an halka aç ık uçuş gö s terile ri ya p ılır ve İstanbul'un dört b ir yanından g ö s terile ri izlem eye b inlerce insan akın ederdi.

O rtaokulu açan N uri Demirağ, T ürk i gençlerine havacılığın zevkini aşılıyor­ du. Öğrencilerin yemek, içmek, yat­ mak, öğrenim gibi bütün masraflarını karşılıyordu. Başarılı olan öğrencileri yaz tatillerinde İstanbul’a getiriyor ve uçmaya özensinler diye onlara uçuş dersleri verdiriyordu. Bu yüzden içle­ rinden bir çoğu pilot olmuştu. Hepsi ile ayrı ayrı ilgileniyor, her birine ayrıca ayda 150 lira aylık veriyordu. Gök Oku­ lu öğretmenlerinin aylığı ise 350 liray­ dı. N uri Bey’in Gök O rtao k u lu ’nda okuttuğu öğrencilerinden Dr. Rahmi Karahasan o günleri şöyle anlatıyor:

“Nuri Demirağ Divriği’ne okul yap­ tırdığı zaman Sivas’ın hiçbir ilçesinde or­ taokul yoktu. Bize ortaokulu sağladığı za­ man diğer ilçelerden de Divriği’ne ortao­ kul tahsili yapmaya gelen bir çok arkadaşı­ mız olmuştur. Her kaydolan öğrenciye birer takım elbise, ayakkabı ve kasket verilirdi. Ortaokul tahsilini yaptıktan sonra da, lise ve yüksek okul tahsili yaptırmak için İstan­ bul’a götürür; bizlere kalacak yer, okuya­ cak okul ayarlardı. B iz onun sayesinde o- kuduk ve meslek sahibi olduk. Nuri Demi­ rağ bizim velinimetimizdi.”

H epsini birer çocuğu gibi sevdiği

Gök O kulu'nun ö ğrencileri.

Gök Okulu öğrencilerine, 6 şeyden sa­ kınmalarını nasihat ediyordu: İşretten, kum ardan, iffetsizlikten, eğrilikten, tembellikten, zulmetmekten.

O zam anın cum hurbaşkanı İsmet İnönü’nün oğulları Ömer İnönü ve Er­ dal İnönü de Nuri Demirağ’ın Yeşil­ köy’deki Gök O kulu’na kaydolmuş a- ma bir hafta kadar öğrenim gördükten sonra okulu bırakmışlardı. Gök Okulu, kurulduğundan kısa bir süre sonra her biri birer değerli pilot olan 9 kişiyi me­ zun etmişti; Galip Demirağ, Mehmet Kum, Osman Doğan, İbrahim Uras, Mustafa Turman, Sabri Mağara, İhsan Anıl, Mustafa Engül, Hüseyin Danacı. Bu pilotları ise daha sonra yüzlerce genç pilot izlemiş ve N uri D em irağ Gök Okulu, tam anlamıyla bir pilot o- kulu niteliğini kazanmıştı.

Zaman zaman yapılan gösterilerde bu okulda yetişen öğrenciler, Türk u- çaklarıyla havada çeşitli akrobasi hare- | ketleri yapıyorlar, daha önceden belir­

tilen yerlere paraşütle erzak çuvalları atıyorlardı. Bu gösterileri binlerce İs­ tanbullu izliyor ve 19-20 yaşlarındaki gençlerin başarısını çılgınca alkışlıyor­ lardı.

DEMİRAĞ'IN İŞLERİ TERS GİTMEYE BAŞLIYOR

Türkiye’nin ilk uçak m ühendisle­ rinden Selahattin Alan, N uri Demi- rağ’ın en değerli iş arkadaşlarından biriydi. Fransa’da uçak mühendisliği eğitim i yapan Selehattin Alan, N uri Demirağ ile çalışmaya başlamadan ön­ ce, Türk Hava Kuvvetlerinin Eskişe­ hir’deki uçak bakım ve tam ir atölyele­ rinde görevliydi. Fransızca, İngilizce ve Almanca’yı çok iyi bilen bu genç mü­ hendis, ilk “T ürk tipi” uçakların pla­ nını çizmiş ve yapımını sağlamıştı.

Nuri Demirağ, Selahattin Alan ile birlikte çalışmasını dönemin meşhur g a z e te cilerin d en Ziyad E b u ziy a’ya şöyle anlatmıştı:

“Türk zekâ ve kabiliyeti işletilecek,

(9)

Gök Okulu'nun ilk m ezun larınd an ve N uri Bey'in dam adı M e h m e t Kum, fab rikad a ü retilen b ir uçağın te s t uçuşu sonrasında.

ban ellere muhtaç olmaksızın hava kuvvet­ lerimizin gerektirdiği bütün içleri kendimiz yapacağız. Ben, uçak mühendisi çok değer­

li arkadaşım Selahattin Alan ile birlikte bir şirket kurdum. Hemen bütün servetimi ortaya koyarak, onun da bilgisinden fayda­ lanarak Beşiktaş’taki teyyare fabrikasını tesis ettim. ’’

N uri D em irağ ve Selahattin Alan birlikte kolları sıvıyarak modern bir u- çak fabrikası meydana getirmişlerdi. Bu uçak ve planörlerin planını çizen Sela­ hattin Alan; ilk uçak yapıldığında yerin­ de duramamış, hemen deneme uçuşuna çıkmıştı. Deneme uçuşu Selahattin A- lan tarafından başarı ile tamamlanmıştı. Ancak Türk Hava Kurumu ilgilileri, alı­ nacak u çak ların ‘T ecrübe u ç u şları­ nın’ Eskişehir’de yapılmasını istemiş­ ti. İşte bu sırada, inşa tekniği kuvvetinin ve bilgisinin üstünlüğüne rağmen uçuş ve alan tecrübesi zayıf olan Baş Mühen­ dis Selahattin Alan, Eskişehir’deki İ- nönü Kampı’nın açılışına uçağı ile biz­ zat kendisi katılm ak istem işti. O za­ manlar, çevredeki hayvanlar hava ala­ nına girm esin diye alanın çevresine hendek kazarlardı. Bu durumu bilme­ yen Baş Mühendis, hendekten daha ön­ ce iniş yapar ve hendeğe düşerek vefat

Neler yaptı?

- 1922’de ilk T ü rk sigara kâğıdını üretti.

- A nkara’nın doğusuna ilk demiryolunu yaptı.

- 1936’da ilk T ürk uçağını yaptı.

- İlk yerli paraşütü yaptı. - 1942’de K e b a n ’a b a ra j yapılmalı dedi.

- İsta n b u l B oğaz’ın a özel köprü yaptırmayı projelendirdi.

- B u rsa ’da S ü m e rb a n k ’ın merinos farikasını kurdu.

- K arabük’te dem ir ve çelik fabrikasını kurdu.

- İzm it’te selüloz fabrikası­ nı kurdu.

- Sivas’ta çim ento fabrika­ larını kurdu.

- İs ta n b u l’daki büy ü k hal binasını yaptı.

- Eceabad - Havza şosesini yaptı.

- İlk şehir ve köy planlarını hazırladı.

- İlk m u h a le fe t p a r tis in i kurdu.

eder. Bu olay Nuri Demirağ için bir dö­ nüm noktası oldu. Zira Türk Hava Ku­ rum u, ‘Şartlara uygun değil’ gerekçe­ siyle siparişlerini iptal etti. Her ne ka­ dar Nuri Bey ‘Gelin beraber deneme uçu­

şu yapalım ’dese de, kurum kararından

dönmez. Bunun üzerine Nuri Demirağ da kurum u mahkemeye verir. Ancak yıllar süren m ahkem eler T ürk Hava Kurumu lehine sonuçlanınca, fabrikayı ! kapatm ak zorunda kalır. T ü rk Hava Kurumu ile olan davasını kaybeden Nu- | ri Demirağ, başta o devrin cumhurbaş­ kanı olmak üzere bütün hükümet üyele­ rine sayısız mektuplar yazarak, bu yan­ lışlığın düzeltilmesini ister. Ama kapı­ lar bir kez daha yüzüne kapanır, ne ka­ dar zorlaşa da fabrika açılmaz.

MEHMET KUM ANLATIYOR

Gök Okulu’nun ilk mezunlarından : birisi ve aynı zamanda Nuri Bey'in da­ m adı olan M ehm et Kum anlatıyor:

“Fabrikanın kapatılmasındaki görünür se­ bep, uçakları kifayetsiz görmeleriydi. Ben u- çak mühendisiyim. Bu işin okulum, kitabını okudum. Benim gibi bir çok arkadaşım var­ dı. Ve biz bu uçaklarla binlerce saat uçuş yaptık. Sadece benim 600 saat uçuşum var. Ve hiç birimizin burnu dahi kanamadı. Biz bu tecrübelerle, üretilen uçakların kifayetsiz olmadığını biliyoruz. Ben bir uçak mühendisi olarak, bu uçakların o zamanın en iyi uçak­ larından olduğum meslek hayatımı ortaya koyarak söyleyebilirim. O zamanki dünya standartlarına uygun uçaklardı. ”

Mehmet Kum’un da söylediği gibi uçakları kifayetsiz gördükleri için sipari­ şi iptal etmeleri görünürdeki sebepti. Ancak durumun bir de görünmeyen kıs­ mı vardı. O dönemin devlet adamları ve bunlara karşı iyi görünmeye çalışan bir­ takım çevreler, Nuri Demirağ’a en bü­ yük darbeleri vuranlardı. Zaten Nuri

Bey’in tüm atılımları karşısında bu çev­ reler her zaman engel olmaya çalışmış­ lardı. Bu engellemelere; uçak fabrikası­ nın kapatılması, Nuri Demirağ’ın Bo­ ğaz için Ahırkapı - Salacak arasında ku­ rulmasını planladığı asma köprüye, Bo- ğaz’ın görüntüsünü bozar mazeretiyle karşı çıkılması, köy imar planlarının iş­ leme konulmaması, İstanbul’da yaptır­ mayı planladığı büyük bir hastanenin engellenmesi ve daha bir çok durum örnek gösterilebilir.

Uçakların siparişini iptal eden Türk Hava Kurumu, bunların yerine Fransız Henrio uçaklarını alır. Ancak bu uçaklar satın alındığı zaman serisinden kalkmış, hurdaya ayrılmışlardı. Zaten Türk Hava Kurumu da uçakları kısa bir süre kullan­ dıktan sonra, kullanılmayacak halde bir kenara bırakmıştı.

Fabrika kapatıldıktan sonra, Nuri Demirağ kendisine yapılan bu haksız­ lıktan dolayı, haklı davasını savunabil­ mek için, bu ortamın değişmesi lazım diyerek politikaya atılmaya karar verir. Mücadelesine politikacı olarak devam edecektir. Bu sebeple 1945 yılının tem­ muz ayında T ürkiye’nin ilk m uhale­ fet partisi olan Milli Kalkınma Parti- si’ni kurar. Verdiği davetlerde kuzu çevirip ikram ettiği için, politik çevre­ ler ve basın tarafından alaya alınıyor, kurduğu partiye kuzu partisi deniyor­ du. D em irağ, M illi K alkınm a Parti- I si’yle seçim lerde yeteri kadar başarı gösteremez ve Demokrat Parti’den a- daylığını koyarak Sivas bağımsız mil­ letvekilliğine seçilir.

Ancak Nuri Demirağ açık sözlü ve doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen bir kişi olduğu için, esasen politikayı pek yapamamaktadır.

Bir dönem milletvekilliği yapan Nuri ! Bey, 1957 yılında şeker hastalığı sebebiy­

le vefat eder. ■

15- 21 HAZİRAN 1996 - 29 - AKSİYON

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bodrum-Milas karayolu üzerindeki Güvercinlik köyünün Boğaziçi mevkisinde henüz belirlenemeyen nedenle çıkan orman yang ınına 2 uçak, 3 helikopter, arazözler ve

Veysel Bey’in DS İ Genel Müdürlüğü’nde Allianoi’nin baraja gömülmesi için gösterdiği gayreti ise herkes biliyor!. O kadar ki bu antik güzelimizi konu alan TRT

Do ğu Karadeniz Bölgesi bütün bu özellikleriyle dünyada biyolojik çeşitlilik açısından korumada öncelikli 200 ekolojik alandan biri olarak gösterilmiştir (WWF–Dünya

Birleşmiş Milletler çocuk Fonu'nun (UNICEF) bültenine göre, nüfusun yüzde 20.5'i gıda ve gıda dışı yoksulluk içinde yaşıyor.. Ancak 15 yaşından küçük çocuklar

Türkiye’de 350 Hareketi’ni örgütleyen Küresel Eylem Grubu aktivisti Nuran Yüce, ani iklim de ğişikliğinin başlaması halinde sıcaklık artışının engellenemez

Yetkililer, sa ğlık ve imalat sektöründe kullanılan bir madde olan hidrojen peroksitin, temas ve solunması halinde insan sağlığı için tehlike içerdiğini belirtti.. Tahlil

Toplanan imzalar TBMM’ye, İstanbul Tabiat ve Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’na, UNESCO’ya, Kültür ve Turizm Bakanl ığı’na, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne

Faili meçhul cinayetler ile köy boşaltmaları soruşturan Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı , jandarmaya 1990’lı y ıllarda bölgede kaç köyün zorla