• Sonuç bulunamadı

TOPLUMSAL CİNSİYET VE YOKSULLUK ODAĞINDA YAŞLILIK OLGUSU

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "TOPLUMSAL CİNSİYET VE YOKSULLUK ODAĞINDA YAŞLILIK OLGUSU"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

Toplumsal Cinsiyet Ve Yoksulluk Odağında Yaşlılık Olgusu

Doç. Dr. Sema Buz

Özet

Yaşlılık Türkiye açısından günümüzde öncelikli bir konu olarak görülmemektedir. Yaşlanmayla birlikte artan bağımlılık, bakım problemi ve bunun ülke ekonomisine getireceği yük tartışılmaktadır. Sosyal güvencesizlik ve yoksulluğun yaşlılıkta önemli riskler olduğu açıktır. Yaşlılık dönemi kendine özgü güçlükler barındırmaktadır. Ek olarak toplumsal cinsiyet kadın ve erkek yaşlıların deneyimlerini farklılaştırmaktadır. Toplumsal cinsiyet gelir, eğitim, sosyal güvenlik, toplumsal katılım vb. ile yakından ilişkilidir ve gündelik yaşam etkinliklerini ve deneyimleri doğrudan etkilemektedir. Bu çalışmada toplumsal cinsiyet ve yoksulluk odağında yaşlılık irdelenmekte, kadın ve erkek yaşlıların farklılaşan deneyimleri sunulmaktadır.

Anahtar kelimeler: Yaşlılık, toplumsal cinsiyet, yoksulluk, gündelik yaşam etkinlikleri

The Phenomenon of Agedness in terms of Gender and poverty

Abstract

Agedness couldn’t be seen as a primary issue in Turkey. With getting older increased dependency, care problem and economic burden on country budget are discussed. It is obvious that social insecurity and poverty essential risks in old age. Old age term have some particular difficulties. Additionally gender differentiate experiences of male and female elders. Gender closely related income, education, social security, social particapiation etc. and it affects directly to activities of daily living and experiences. In this study agedness is argued in gender and poverty focus and diversified experiences male and female olders are presented.

Key words: Old age, gender, poverty, activities of daily living Giriş

Toplumların nüfus yapısındaki değişimler daha çok doğum oranlarının düşmesi ve yaşlı nüfusun oranının artışı yönünde seyretmektedir. Tıptaki ilerlemeler bireylerin ortalama yaşam süresinin ve yaşam kalitesinin artmasına yol açmaktadır. Bu çerçevede yaşlı nüfusun artışı sağlık, bakım ve sosyal hizmetler anlamında düzenlemeler gerektirdiği için bakım maliyetleri konusu yaşlılığın bir sosyal sorun olarak görülmesine katkıda bulunmuştur. Diğer önemli bir boyut neoliberal çağda yaşlıların tüketim toplumunun dışında kalması ve birikim ve deneyimlerinin işe yaramadığı düşünülen bir konuma itilmesidir. Bu boyut ta yaşlıların bir sorun olarak görülmesine katkı sağlamaktadır. Yaşlı insanlar homojen bir grup olarak görülmemelidir ve farklılıklarına göre yaşlılık olgusunu irdelemek daha uygun bir yaklaşımdır. Bu çalışmada da toplumsal cinsiyet ve yoksulluk odağında yaşlıların deneyimlerinin nasıl farklılıklar gösterdiği tartışılmaktadır.

Türkiye’de Yaşlı Bireylerin Profili

Türkiye nüfusunun yaş yapısının değişimine geniş yaş grupları temelinde bakıldığında üç önemli dönüşüm göze çarpmaktadır. Bunlardan birincisi, Türkiye nüfusunun doğurganlık seviyesindeki azalmanın ve ölümlülük koşullarındaki iyileşmenin bir sonucu olarak zaman içinde genç nüfus

yapısına sahip olmaktan çıkarak gittikçe yaşlı nüfus yapısına dönüşmesi (yaşlı sayısı artışı aile

dayanışması modeliyle halledilemeyecek boyutlara ulaşmaktadır), ikincisi, 15 yaşından küçük olan nüfusun payının, yine özellikle doğurganlık seviyesindeki azalmanın bir sonucu olarak, zaman içinde azalması ve üçüncü gelişme ise, çalışma çağındaki nüfusu oluşturan 15‐64 yaş nüfusunun zaman içindeki artışıdır (Koç ve diğ., 2010; Buğra, 2001).

(2)

2

Türkiye İstatistik Kurumunun yaşlılarla ilgili verileri (İstatistiklerle Yaşlılar, 2013) yaşlı nüfusun profilini kavramak bakımından önem taşımaktadır. Yaşlı nüfus oranının 2013 yılında % 7,7 iken, nüfus projeksiyonlarına göre 2023 yılında % 10,2, 2050 yılında % 20,8, 2075 yılında ise % 27,7’ye yükseleceği tahmin edilmektedir. 2012 yılında en yüksek yaşlı nüfus oranına sahip olan ilk üç ülke sırasıyla %24,4 ile Japonya, %21,1 ile Almanya ve %20,8 ile İtalya’dır. Türkiye 2012 yılındaki bu sıralamada 91. sırada yer almaktadır. Yaşlı nüfus oranı, diğer yaş grupları ile karşılaştırıldığında, yaşlı nüfusun daha yüksek bir artışa sahip olduğu görülmektedir. 2013 yılında Türkiye’de toplam nüfusun artış hızı ‰13,7 iken yaşlı nüfusun artış hızı bunun yaklaşık 3 katı fazla olup ‰36,2’dir (İstatistiklerle Yaşlılar, 2013).

Yaşlı bağımlılık oranı, çalışma çağındaki her 100 kişiye düşen yaşlı sayısıdır. Türkiye’de 2013 yılında 100 çalışanın bakması gereken yaşlı sayısı 11 iken bu sayının 2030 yılında 19 olması beklenmektedir. Toplam nüfustaki cinsiyet oranı 2013 yılında 100,7 iken yaşlı nüfustaki cinsiyet oranı 76,9’dur. Diğer bir ifadeyle, 65 ve daha yukarı yaştaki 100 kadın başına 76,9 yaşlı erkek düşmektedir (İstatistiklerle Yaşlılar, 2013). Yaşlı nüfus yasal medeni durumuna göre incelendiğinde, cinsiyetler arasında önemli farklılıklar olduğu görülmektedir. 2013 yılı verilerine göre yaşlı erkek nüfusun %1,1’i hiç evlenmemiş, %82,7’si resmi nikahla evli, %2,6’sı boşanmış, %13,6’sı eşi ölmüş iken yaşlı kadın nüfusun %2,6’sı hiç evlenmemiş, % 42,5’i resmi nikahla evli, %2,9’u boşanmış, %52’si ise eşi ölmüş olup her iki cinsiyette de yıllara göre önemli bir değişim görülmemektedir. 2013 yılında yaşlı erkek nüfusta okuma ve yazma bilmeyenlerin oran %9,8 iken yaşlı kadın nüfusta bu oran %34,9’dur. İlkokul mezunu olan yaşlı erkeklerin oranı %52,6 iken yaşlı kadınların oranı %32,4’tür. Yüksekokul veya fakülte mezunu olan yaşlı erkek nüfus oranı %7,1, yaşlı kadın nüfus oranı ise %2’dir (İstatistiklerle Yaşlılar, 2013). NKA sonuçlarına göre 2011 yılında, toplam hane halklarının %11,7’sini tek kişilik haneler oluşturdu. Bu hanelerin %42,2’si yaşlı kişilerden oluşmaktadır. Tek başına yaşayan yaşlı nüfusun %77,1’ini kadınlar oluşturmaktadır. 65 ve üzeri yaşta tek bir bireyden oluşan hanelerin yarısından fazlası en düşük gelir grubunda yer almaktadır (İstatistiklerle Yaşlılar, 2013).

Görüldüğü üzere kadınlarda eşleri ölmüş ve tekrar evlenmeyenlerin oranı yüksek, eğitim açısından ise eğitimin tüm aşamalarında erkeklere göre daha az eğitim düzeyi söz konusudur. Bu veriler bize toplumsal cinsiyet açısından yaşlılık olgusunun ele alınması gerektiğini göstermektedir. Kadınlar geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine göre eşleri öldükten sonra tekrar evlenme konusunda erkeklere nazaran daha dezavantajlıdır. Toplumun kadınların tekrar evlenmesine olumlu bakmaması, çocukları varsa kendisini çocuklarına adamasının beklenmesi, anneliğin merkezi konumu nedeniyle kadınlar tekrar evlenmeyi düşünmemek zorunda bırakılmaktadır. Diğer bir faktör ise erkeklerin kadınlar tarafından “bakılması” nedeniyle eşleri öldükten sonra yaşamlarını devam ettirme konusunda çabalamak yerine konforu tercih etmeleri ve evlenerek bakım sorumluluğunu eşlerine yüklemeleridir. Erkekler çocukluklarından itibaren kadınlar tarafından sunulan güvenli ortamlarda yaşamlarını sürdürmeyi tercih ettikleri için evlilik yoluyla bir başka kadından da aynı konforun sürdürülmesini bekleyebilmektedir. Tek başına yaşayanların çoğunun kadınlar olması ve tek bireyli hanelerde yoksulluk diğer önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.

Sosyal transferlerden yararlanan yaşlı nüfus oranı 2011 yılında %74,7 iken bu oran 2012 yılında %76,6’ya yükselmiştir. Bu oran, yaşlı erkeklerde %71,8, yaşlı kadınlarda ise %86,3 olarak gerçekleşmiştir. Emekli ve dul-yetim aylığından yararlanan yaşlı nüfus oranı ise %75,5’tir. Emekli ve dul-yetim aylığından yararlanan yaşlı erkeklerin oranı %70,7 iken yaşlı kadınların oranı ise %85’tir. 2013 yılında nüfusun (18 ve daha yukarı yaş) %59’u mutlu olduğunu beyan ederken yaşlı nüfusun % 63,4’ü mutlu olduğunu beyan etmiştir. Mutluluk oranı cinsiyet bazında incelendiğinde, yaşlı erkeklerin % 64,1’i, yaşlı kadınların ise %62,8’i mutlu olduğunu beyan etmiştir. 2013 yılında yaşlı erkek ve kadın nüfusun en önemli mutluluk kaynağı aileleri olarak ifade edilmiştir. İkinci sırada gelen mutluluk kaynağı ise kadınlar için %22,3, erkekler için %9,4 ile çocukları oldu (İstatistiklerle Yaşlılar, 2013). Görüldüğü üzere yaşlılar kendilerini aile ve çocukları üzerinden mutlu hissetmektedir, bu durum evli ve çocuklu olmayanlar için de bir yoksunluğa işaret etmektedir.

Yoksulluk ve Yaşlılık

Yaşlı nüfusta yoksulluk oranı 2011 yılında %17 iken 2012 yılında %18,7’ye yükselmiştir. Yaşlı nüfusun yoksulluğu cinsiyet bazında incelendiğinde, kadınların erkeklerden daha yoksul olduğu görülmektedir. 2012 yılı verilerine göre yoksul yaşlı erkek nüfus oranı %17,7 iken yoksul yaşlı kadın

(3)

3

nüfus oranı %19,4’tür. Eşdeğer hanehalkı kullanılabilir medyan gelirinin % 60’ına göre hesaplanan yoksulluk oranı, Türkiye geneli için %22,6 olarak gerçekleşmiştir. İki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek masraflarını karşılayamayan nüfus oranı 2012 yılında %56,1 iken bu oran yaşlı nüfusta %57,3’tür (İstatistiklerle Yaşlılar, 2013). Genel olarak, 2000li yılların ortalarında, Türkiye’ de OECD ülkeleri ortalamasından daha yüksek yaşlı yoksulluğu görülmektedir. Yaşlıların alt grupları incelendiğinde, 66-75 yaş aralığındaki yaşlıların göreli gelirlerinin Türkiye nüfusunun ortalama gelirinin gerisinde olduğu görülüyor. Bir diğer önemli bulgu ise, Türkiye’de çalışmayan yaşlılardan oluşan hanehalklarının, çalışan yaşlılardan oluşan hanehalklarına oranla daha düşük yoksulluk oranlarına sahip olmasıdır. Ayrıca yaşlı bir hane reisi bulunan hanelerde yoksulluk oranının, çocuklarıyla yaşayan yaşlıların bulunduğu hanelerdeki yoksulluk oranından daha yüksek olduğuna dikkat çekilmektedir (Candaş ve diğ. 2010).

İnsanları yoksul olarak tanımlamada hane bazlı hesaplamalar hanedeki mal, iş ve kaynakların karı-koca arasında eşitsiz dağılımı ya da reisinin kadın olduğu aileler gibi olası toplumsal cinsiyet farklılıklarını görmezden gelmektedir. Yoksulluğun kadınlaşması denince hane reisinin kadın olduğu ve çoğunlukla çocuklu kadınlar anlaşılmaktadır. Yalnız yaşayan yaşlı kadınlar çoğunlukla görmezden gelinmektedir (Fodor, 2006).

Özellikle kayıtdışı çalışan kesimin istihdamın mevcut yapısı içerisinde kayıtlı istihdama geçme olanağının kısıtlı olduğunu, bununla birlikte işverenlerin 40 yaş üzerindeki çalışanları istihdam etmek yerine daha genç çalışanları tercih ettiklerini göz önüne aldığımızda, çalıştığı işlerde sosyal güvence kapsamı dışında kalmış 40 yaş üzeri çalışan grubunun 65 yaşına gelinceye dek sosyal koruma mekanizmalarının tümüyle dışında kalma ihtimalinin çok yüksek olduğu görülebilir. Türkiye’de 65 yaş üzeri nüfusun yaklaşık % 40’ı sosyal sigorta kollarının birinden emekli maaşı alıyor, % 22’si 2022 Sayılı Kanun kapsamında yaşlılık aylığından faydalanıyor. Ancak 65 yaş üzeri nüfusun % 37 gibi yüksek bir oranının hiçbir emeklilik geliri olmadığı tespit edilmiştir (Candaş ve diğ. 2010).

Yoksul yaşlı bireyler sağlık gereksinimleri, kaynak güçlükleri ve aile problemleriyle daha sıklıkla karşılaşırlar. Yoksulluk sınırında ya da altında yaşayan yaşlı bireylerin sayısı düşünüldüğünde fiziksel, bilişsel ve duygusal problemlerin büyüklüğünü ve koşulları dikkate almak gereklidir. Yoksulluk oranları yaşlı kadınların (%12) yalnız yaşayanların (%17,8) ve etnik azınlıkların (%19-40 arası) yoksulluktan daha fazla etkilendiğini göstermektedir. Yoksulluk içinde yaşayan yaşlı nüfus kronik hastalıkların yönetimi, azalan ruh sağlığı, artmış ekonomik incinebilirlik, zayıf sağlık durumu ve kurumsal yerleştirme riskleriyle karşı karşıyadır (Judd ve Moore: 2011).

Yaşlılık döneminde yoksulluğun çeşitli nedenleri vardır: ilki modernleşme ve kentleşme geleneksel değer, inanç ve ilişkileri aşındırır ve geniş aile üyelerinin yaşlı akrabalarına desteği sınırlanır. Katı ekonomik iklim bazı ülkelerde insanları yeterli sosyal güvenlikten mahrum bırakır. İkinci neden, Bello ve diğerlerinin (2008) işaret ettiği gibi pek çok gelişmekte olan ülkede kronik yoksulluk durumunun varlığıdır. Yaşlılar yüksek oranda yetersiz beslenme, açlık, sokakta yaşama gibi sosyal problemler yaşamaktadır. Yüksek düzeyde yoksulluk ve işsizlik geniş ailelerin yaşlı akrabalarına destek kapasitesini azaltır. Üçüncü olarak formal sosyal güvenlik düzenlemeleri çoğunlukla gelişmekte olan ülkelerde eksiktir. Ferreira’nın belirttiği üzere (2005) incinebilir gruplar içinde yaşlılar yoksulun da yoksuludur (Akt.: Dhemba, 2014:717).

Yaşlı kadınların yoksulluğu eğitim ve istihdam ile çözülmeye çok elverişli değildir. Vücudun yaşlanması, yıpranmalar, fiziksel ve ruhsal engellilik halleri yaşlı kadınların yoksulluk riskinden daha çok zarar görmelerine yol açmaktadır. Örneğin Amerika’da uygulanan sosyal güvenlik programları yaşlılar arasındaki yoksulluğu azaltsa da bugün evli olmayan 65 yaş üstü yaşlı kadınların (dul, boşanmış veya hiç evlenmemiş) %17.3’ü yoksulluk içinde yaşamaktadır. Buna karşın evli olan yaşlı kadınların ise %4.3’ü yoksuldur. Boşanmış yaşlı kadınlarda ise bu oran en yüksek seviyeye (%20.4) çıkmaktadır. Yaşlı yoksul kadınların emekli olduklarındaki ekonomik durumu ve ücret farklılıkları da yoksulluğun temel belirleyicilerinden biri konumundadır. 1998 yılında tam gün çalışan kadın ve erkekler arasındaki ücret farkı günlük 10 dolara kadar çıkmıştır. 1960-1980 yılları arasında Amerika’da kadınlar erkeklerin toplam kazancının %60’ı kadar gelir elde etmişlerdir. 1981-1998 yılları arasında ise bu oran %73’e yükselmiştir. Gelir düzeyleri arasındaki bu farkın kapanması mümkün olmamakla birlikte, daralması beklenmektedir. Kadınların (çocuk bakımı, doğum vs. nedenlerle) emek piyasalarında erkeklerden daha az süre bulunmaları ve erkeklere nazaran yaşam

(4)

4

beklentilerinin daha uzun olması da yaşlı kadınların yoksulluğa maruz kalma ihtimallerini ve sürelerini artırmakta ve onları daha savunmasız bırakmaktadır (Öztürk ve Çetin 2009:2693).

Çok zengin ülkelerde daha genç emekliler (70 yaş altı) arasında yoksulluk büyük bir politika problemi değildir fakat bu grup içinde yaşlı kadınlar daha fazla incinebilirdir. Gerçekten de zengin ülkelerde yaşlı yoksulların tipik olarak üçte biri ya da daha fazlası kadınlardır. Önceki çalışmalar yoksulluğun özellikle 75 yaş ve yalnız yaşayanlarda problemli olduğunu ortaya koymuştur (Smeeding 2003). Yaşlı kadınların yoksulluğuna ilişkin büyük bir çözüm özel birikim yapmaktır ancak iyi bir emeklilik için yaşlı kadınlar birikim yapamazlar (Munnell, Webb, and Delorme 2006). Yaşlı yoksulluğu için bulunan diğer bir çözüm gelir testi yoluyla en düşük gelirlileri yoksulluğun dışında tutacak bir güvenlik ağı oluşturmak üzere politika müdahalesi yapmaktır (Akt.: Gornick ve diğ. 2009:273). Tüm yoksul hanelerde ev sahipliği Almanya’da % 21 İngiltere’de % 80 ve ABD’de % 40 civarındadır. ABD, İngiltere ve İtalya’da yoksul yaşlı kadınlarda ev sahipliği örüntüsü benzerdir: üçte ikisi ev sahibidir (kendine ait evde oturmaktadır). Yoksul yaşlı kadınlarda ev sahipliği İsveç’te azdır (%47), Almanya’da % 39’dur. Benzer bir örüntü yalnız yaşlı kadınlar için de söz konusudur. Gelir yoksulluğu göreli olarak ölçülse de yoksul yaşlı kadın hanelerin gelir ortalaması benzerdir: İtalya’da 6000 Dolar iken, İsveç’te 8000 dolardan azdır (Gornick ve diğ. 2009).

Amartya Sen’in yapabilirlik yaklaşımında işlevsellikler ve yapabilirlikler, bireylere ait özellikler olduğu için hanelerin veya toplulukların değil de her bireyin değerlendirme birimi olarak dikkate alınması, 'kadın bireyin' de kendi başına değerlendirilmesi anlamına geldiği için feministler açısından önemlidir. Öte yandan bu yaklaşımın, insanların ırk, yaş, etnik grup, toplumsal cinsiyet, coğrafi bölge açısından özelliklerini eşitsizliklerin incelenmesinde temel bir boyut olarak ele alması da kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizliklerin incelenmesini de gündeme getirdiği için kadın araştırmaları açısından bir avantaj olarak görülmüştür (Kardam ve Yüksel 2004: 51).

Pek çok yaşlı ve evli kadın yaşlı ve kendilerinden daha az yaşam beklentisi olan eşlerle yaşarlar. Bu demografik örüntü bakımın yüküyle ilgili önemli sonuçlar doğurur: yaşlı erkekler yaşlı kadınlara göre daha fazla evlidir ve bir eşin bakım hizmetlerinden yararlanırlar yoksa bir ücretli bakım evi, yardımlı yaşam düzenlemesi, evde sağlık bakımı, çocuk ya da başka akraba tarafından ücretsiz bakımdan yararlanmaları gerekmektedir (Folbre ve diğ. 2003:202).

2000’lerin ortasında 65 yaş üstü insanların yoksulluk oranları Kore’de %45, Avustralya, İrlanda ve Meksika’da % 25’in üstünde olmak üzere yüksekti. Çek Cumhuriyeti, Hollanda ve Yeni Zelanda %2 ile en az yoksula sahipti. Yoksulluk oranı OECD ortalaması Belçika, Finlandiya ve İtalya’da %13,5tir. “Genç yaşlılar” (66-75 yaş için %11,7) arasındaki yoksulluk “ileri yaşa” göre (75 yaş ve üstü için %16,1) daha azdır. Yaşlı kadınlar yoksulluk açısından 30 OECD ülkesinin 27’sinde erkeklerden daha fazla risk altındadır (Kadınlar % 15, erkekler % 11; OECD, 2011).

Sosyal güvenlik, vergi indirimi ve istihdamla ilgili hükümet sosyal politikaları yoksulluk üzerinde doğrudan etkilidir. Sosyal politika sadece hizmet kullananların yaşamlarını değil zayıf sağlık, engellilik, güçsüzlük, işsizlik, etnisite, yerleşim, eğitim eksikliği gibi sosyal süreçleri de düzenler ve yoksulluğa yol açarak sosyal dışlanma yaratır. Barınma, sağlık, istihdam veya gelir gereksinimleri ilgili hizmetlerle karşılanmazsa bireyler sosyal hizmet yardımına ihtiyaç duyarlar (Walker and Walker, 2009: 88’den akt.: Foster 2011:347).

Yaşlı yoksulluğu büyük ölçüde işgücü piyasasındaki eşitsizliklerden, sosyal güvenlik sisteminin kapsamının yetersiz olmasından, kişilerin istihdama katıldıkları dönemde kayıt dışı çalışmasından, ya da emekli aylıklarının düşüklüğünden kaynaklanmaktadır (Karadeniz ve Öztepe: 2013:98). Yoksulluk ve yaşlılık ilişkisin ayrıntılı irdelemek için kadın yoksulluğunu ve dinamiklerini kavramak büyük önem taşımaktadır ve bu nedenle izleyen bölümde kadın yoksulluğu analiz edilmektedir.

Kadın Yoksulluğu-Yaşlı Kadınların Yoksulluğu

Kadın yoksulluğu çok boyutlu ve çok sektörlü olarak düşünülebilir toplum, topluluk, hane gibi farklı zamanlarda farklı alanlarda kadınlar yoksulluğu deneyimler. Toplumda kadınlara karşı örneğin iş

(5)

5

piyasası ve politik güç konularında kurumsallaşmış ayrımcılık söz konusudur. Toplumda sosyal norm ve beklentiler hangi toplumsal cinsiyet rolleri ve ilişkilerinin uygun olduğunu tanımlar; hane içinde eşitsiz güç ilişkileri yaş ve cinsiyete göre işler.

Kadınlar erkeklere göre yoksulluğu daha fazla deneyimler çünkü; kadınların bakım sorumlulukları altında kısmi zamanlı çalışma, erkeklerden düşük ücret almaları ve çalışma hayatlarının annelik ve çocuk bakımı gibi işlerle kesintiye uğraması emekliliklerinde de daha az tazminat almalarına yol açmaktadır (Ginn, 2003). Orta sınıf erkeklerin sürekli tam zamanlı istihdamına dayalı olarak tasarlanan emeklilik tazminatları kadınlar için iş piyasasında daha dezavantajlı olmak ve yaşamının ilerleyen yıllarında düşük gelirle yaşamak anlamına gelmektedir (Ginn ve Arber, 1999, 2001).

Gelir yoksulluğunda toplumsal cinsiyet kadınların ekonomik fırsatlara eşitsiz ulaşımıyla ilgili trajik sonuçlar doğurur (UNDP, 1995: 36). Moghadam (1997) kadınların erkeklerden daha fazla yoksulluk yaşamasının üç temel nedeni olduğunu söyler. İlki kadınların yoksulluğu azaltıcı olanaklara (eğitim, beceriler, toprak ve mülke sahip olma) ulaşmakta daha dezavantajlı olmaları, ikincisi yoğun iş yükleri ve düşük kazançları üçüncüsü ise kültürel, yasal politika ve iş piyasasına erişimlerini engelleyen sosyoekonomik hareketlilikle ilgili sınırlamalardır (Akt.: Chant, 2010).

Kadın yoksulluğunu anlamak için genel yoksulluğa göre belirleyici özelliklerini ortaya koymak gerekir. Buvinic’e (1998) göre kadın yoksulluğunun iki belirleyici özelliği bulunmaktadır: işgücü piyasasındaki konumu ve eğitim imkanlarından yararlanma durumu. İş piyasasında kadınların ikincil konumda olduklarını gösteren pek çok veri mevcuttur: işgücü piyasasına katılımın düşük olması, katılım sağlandığında düşük ücretli işlerde istihdam edilme, kayıt dışı sektörde çalışma, fason çalışma, ücretsiz aile işçisi olma, elde edilen gelir üzerinde, özellikle kırsal alanlarda, söz sahibi olmama-gelirden yoksunluk vb. gibi göstergeler bu farklılıkları belirlemektedir. İşgücü piyasasına katılımın düşük olmasının yarattığı sonuç kadının erkeğe ömür boyu bağımlılık ilişkisidir. İstihdama katılımın düşük olmasına paralel bir biçimde istihdamın sağladığı olanaklardan (emeklilik gibi) yararlanamamak, sağlık hakkına eş üzerinden ulaşmak bu bağımlılığın temel sonuçlarıdır (Şener, 2009).

Doğurganlık, evlilik ve çalışmaya ilişkin normlar kadın ve erkeklerin yaşamları boyunca farklı kaynaklar biriktirmelerine yol açar. Ayrımcılık sorunları, iş piyasası ve sosyal içerme grupları farklı etkiler yaratır ve refah devletinin kime ve ne kadar yardım edeceği farklılaşır. Kültür, kuruluşlar, kamu ve sosyal politikaların bireylerin yaşamları süresince farklı sonuçlara yol açacağı tahmin edilebilir. Sosyal ve toplumsal cinsiyet ilişkilerinde çiftler için baskın ekmek kazanan bakıcı rolünü içeren model kadınların erkeklere göre iş piyasasına daha az katılmasına, katıldığında daha az ücret almasına yol açar (Price, 2007).

Cinsiyet eşitsizliği, çalışma yaşamına girememe ve sosyal güvenceden yoksunluk gibi nedenler gerek gelir gerekse sosyal güvence açısından kadını erkeğe bağımlı kılmaktadır. Erkeğin ölmesi ya da boşanma durumunda ise düzenli gelir ve sosyal güvenceden yoksun olan kadın diğer kadınlara göre yoksulluk riskiyle daha fazla karşı karşıya kalmaktadır. Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu’nun eşi vefat etmiş ve eşinden boşanmış kadınlar üzerine yaptığı bir araştırmanın verilerine göre (Özar, 2011), eşi vefat etmiş kadınların % 52,2’sinin, boşanmış kadınların ise % 51,6’sının sosyal güvencesi bulunmamaktadır. Sosyal güvence kapsamı dışında kalan kadınların yaş dağılımlarında ise özellikle eşi vefat etmiş 65 yaş ve üzeri kadınların oranı yüksek çıkmaktadır. 65 yaş ve üzerinde olup sosyal güvencesi olmayan kadınların yaklaşık yarısının 2022 sayılı yasa kapsamında dul ve yetim aylığı almadığı ortaya çıkmıştır (Özar, 2011). Aynı çalışmanın bulguları, özellikle sosyal güvencesi olmayan dul ve boşanmış kadınların sahip oldukları gelirin temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek düzeyde olmadığını da ortaya koymaktadır. Bu çalışmanın verileri eşi ölmüş ve eşinden ayrılmış kadınların hangi yaş aralığında olursa olsun yoksulluk riskiyle karşılaşma oranının diğer kadınlara göre daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır.

Araştırmacılar orta sınıfta kadınların ev işleriyle daha fazla zaman geçirdiklerini ve erkeklere göre ekonomik kaynaklara ve karar vermeye daha az katıldıklarını ve yoksul hanelerde bütçelemeden sorumlu olduğunu göstermektedir. Gelişmekte olan ülkelerde kadınlar ve genç kızlar erkekler ve erkek çocuklardan sonra gelmekte yiyecek, giysi, eğitim gibi sınırlı kaynaklara daha az ulaşmaktadır (Fodor, 2006).

(6)

6

Erkek ve kadınlar yoksulluğu farklı biçimde yaşarlar ve baş etmek için farklı mekanizmalar kullanırlar. Çünkü toplumda farklılaşan rolleri vardır ve bu onları farklı güçlük, fırsat ve gereksinimlere yöneltir. Böylelikle yoksulluğun ölçümü ve yanıt verme farklılaşır. Kadınlar sosyokültürel olarak sınırlandırılmış ve toprak ve diğer sabit sermaye gibi üretim kaynaklarına ulaşım ve kontrolle ilgili erişim güçlüğü yaşarlar. Bu hizmetlere eşitsiz erişim onların üretici-gelir getirici olanaklara, sosyal hizmetlere, karar verme gücüne ve yaşamlarını etkileyen sosyal, ekonomik, ekonomik ve politik süreçlere katılımlarını olumsuz etkiler (MoFED 2008; Akt.: Jayamohan and Kitesa 2014:233). Toplumlardaki kadınlar ve erkekler arasındaki ve kadınlar arasındaki yapısal eşitsizlikler kadınların yoksulluk ve göreli yoksulluk deneyimlerini etkiler.

Kadınların göreli yoksulluğunu tanımlamada şu boyutlar çok önemlidir (Kabeer, 1994; Akt. Bradshaw and Linneker, 2003:9-10):

• Kadınlar işi gelire çevirmede daha az olanağa sahipler. Üretim faaliyetleri erkeklere yardım edici olarak görülür ve yoğunlaştıkları sektörler yeniden üretici rolleriyle –böylece düşük ücret ve informal ekonomiyle daha ilişkili görünmektedir.

• Kadınlar gelire sahip olduğunda onu nasıl kullanacağına karar vermede güçlük yaşamakta ve karar verme kapasitesini arttırıcı şekilde dönüştürememektedir. Haneye katkı vermeyle ilgili algılar, sosyal kurallar, benlik saygısı ya da göreli özerlik karar verme sürecini etkilemektedir.

• Kadınlar karar verdiklerinde kararları kendi refahlarını iyileştirmekten çok diğerlerinin refahını iyileştirmeye odaklanmaktadır. Bu alturizm onların doğal sayılan annelik ve bakım verme rollerinden ve toplumda kadın kavramının inşasından dolayı atfedilmektedir

Kadınların yoksullukla baş etmelerinde dört temel stratejiden bahsedilmektedir: (1) kamusal alanda kadınların baş etmeyle ilgili temsili; (2) erkeklerin ekonomik ve bütçe sorunlarını görmezden gelmeyi öğrenmeleri; (3) ev işi ya da yemek yapımı gibi gündelik hane işlerinde erkek baskınlığının dengelenmesi ve (4) erkeklerin para konusunda bilgisiz ve cömert olarak tasvir edilmesi (Fodor, 2006:15).

İlk olarak kamusal alanlarda yoksulluğun utancının sorumluluğunu almak: kadınlar, erkeklerin

okul, refah kuruluşları, komşuluk ilişkilerindeki sorunlardan geri çekilmelerine izin vererek evrensel bakım veren rol beklentisini güçlendirirler.

İkincisi yoksul hanelerde kadınlar sadece bütçeyi idare etmezler erkekler sıklıkla ekonomik sorunlar yokmuş gibi davranırlar. Erkekler kontrolden vazgeçerek, ihtiyaçların karşılanması işiyle

aralarına mesafe koyar ve böylece bunun yükünden kurtulmayı tercih ederler.

Üçüncüsü kadınlar yoksul haneleri “dengeler”. Erkeklere çeşitli yollarla -özel yemekler yapma,

kişisel ihtiyaçlarını karşılamak- gibi çeşitli yollarla hizmet ederler.

Dördüncüsü kadınlar erkekleri aşırı cömert ve paradan sorumlu olmayan olarak tanımlar. Para

azdır ancak çok olduğunda ailesi için hediye alırlar ve bu aile bütçesi için bir yüktür aslında (Fodor, 2006).

Yoksulluk ve toplumsal cinsiyet konusundaki araştırmalar kadınların yoksullukla baş etmek için ekstra güç harcadığını göstermektedir. Sınırlı kaynakların varlığında bütçeleme, indirimleri takip etme, giysi tamiri, sebze-meyve yetiştirme gibi işler için zaman kullanımları söz konusudur. Bu durumda erkeklerin evin geçimiyle ilgili sorunları aile sorumluluklarından vazgeçme, alkol ve madde kullanımı, özyıkım ve en kötü senaryo olarak da şiddet uygulama ve cinsel istismara yönelmelerine yol açmakta ve bunlar erkeklik krizinin göstergeleri olmaktadır (Fodor, 2006).

Kadınların hane reisi olduğu haneler toplam hane gelirlerine göre erkeklerin reisi olduğu hanelere göre, kadınlar erkeklerden daha az kazandığı için “yoksulların en yoksulu” olarak tanımlanır. Bununla birlikte kadınların reisi olduğu haneler gelir kadınlar ve çocuklar yönünden eşit dağıtıldığı için erkek reisli hanelere göre eşite daha yakındır. Erkek reisler geliri kazanan herkesi için kullanmak yerine

(7)

7

kişisel tüketimi için harcayabilir. Bu durumda bu gelire bağlı olan kadın ve çocuklar ikincil yoksullukla karşılaşabilir (Bradshaw and Linneker, 2003:9-10).

Yaşlı kadınların ekonomik incinebilirliği ortaya konmuştur. Özellikle yalnız yaşlı kadınlar (çoğunlukla dullar) gelir, hane zenginliği, yoksulluk oranları bakımından evli çift ya da yaşlı erkeklere göre sosyoekonomik açıdan sınırlı olanaklara sahiptir. Varlıklar boşanmış, ayrılmış, dul reisinin kadın olduğu hanelerde erkek reisli hanelerle kıyaslandığında daha azdır. Yaşlı yalnız kadınlar büyük oranda yoksulluk içinde yaşarlar. Yaşlı kadınlarda ekonomik incinebilirlik iki nedenden kaynaklanmaktadır: (a) düşük yaşam boyu kazanç, düşük ödemeli işler ve bakım veren rolleri nedeniyle iş yaşantılarının kesintiye uğraması, (b) evlilik durumundaki değişimler. Evliyken bekar olma yoksulluk geçişi için önemlidir. Yalnız yaşlı kadınlar arasındaki yüksek yoksulluk oranlarını tanımlamada sosyal güvenlik düzenlemeleri önemlidir. Kocaları öldüğünde kadınlar eşlerinin istihdam ve emeklilikle bağlantılı kazançları gibi diğer gelir kaynaklarını da kaybederler. Yaşlı kadınlar kocalarının ölmeden önce hastalık masrafı olarak zenginliklerini, mallarını ve gelirlerini de kaybederler (Gillen ve Kim, 2009).

Yaşlı Kadınların Yoksulluğuyla İlgili Araştırmalar

Yoksulluk ölçümünde erkek ve kadın reisli haneler önemli bir ölçüm boyutudur. Yoksulluk istatistiksel olarak ölçeceğimiz kolaylıkta değildir, toplumsal cinsiyeti de dikkate almak gereklidir. Toplumsal cinsiyet perspektifinden temel güçlük yoksulluğun genellikle bireysel düzeyden çok hane düzeyinde değerlendirilmesi ile ortaya çıkmaktadır. Hanede aynı cinsiyetten insanlar varsa toplumsal cinsiyet açısından sınıflandırmanın nasıl yapılacağı bilinmemektedir. Bu durumda yaygın çözüm “hane reisinin” cinsiyetini dikkate almaktır. Bu noktada birçok problem ortaya çıkar. İlki hane reisinin tanımı sorunudur. Reisin kim olduğuna toplumsal cinsiyet, yaş, gelir kazanma yeteneği ya da tümünün kombinasyonudur diyenler bulunmaktadır. Pek çok insan hanede ekmek kazanan kimse reisin de o olduğunu düşünür. Burada diğer bir problem erkek reisli hanelerde kadınların hanedeki kaynaklara ve paraya erişim ve kontrolleri konusundaki güçsüzlüktür (Budlender, 2005:30).

Yaşlı kadınların refahıyla ilgili pek çok çalışma hane geliri ve harcamalarına odaklanmıştır. Fakat yaşlı kadınlar piyasa dışı işleri ve bakım işlerini yaparlar. Yemek hazırlar, alışveriş yapar, aile üyelerine bakım verirler. Yerine getirdikleri işlerin miktarı erkeklerden farklılaşır ve ırk-etnisite, yaş ve hane yapısına göre değişir ve kendilerine ayırdıkları zaman çok sınırlanır (Folbre ve diğ. 2003:199).

Yaşlı kadınlar erkeklere göre iki kat daha fazla yoksuldur. Evli çiftler evli olmayanlara göre daha az yoksuldur. Yaş ve ırktan bağımsız olarak evlenmemiş erkekler evli erkeklerden kötü durumdadır. Evlenmemiş yaşlı kadınlar evlenmemiş erkeklere göre daha fazla oranda yoksulluğu deneyimler. Kadınlar ve erkekler arasında oranlar nasıl bu kadar farklılaşıyor? İki türlü açıklama var: ilki ileri yaşta olmak ya da yalnız yaşamak gibi yaşam koşulları ya da kişisel özellikleri, ikinci tür açıklamalar ise işsizlik yada emekliliğe bağlı gelirin kaybı, dulluk, sağlığın bozulması gibi yaşlı kadınların yoksulluğu devam ederken ortaya çıkan spesifik olaylardır. Bu olaylar ileri yaşta yoksulluğa yol açan ve ekonomik refahı kötüleştiren özel olaylara odaklanır (Choudhury and Leonesio, 1997:2).

Sevak ve arkadaşları Amerika 1992-1998 Sağlık ve Emeklilik Çalışması verilerini kullanarak 50 yaş ve üstünün yoksulluk verilerini değerlendirmiştir. Genç yaşta dul kalan kadınlarda yoksulluk oranını daha geç yaşta dul kalanlara göre daha yüksek bulmuşlardır. Ek olarak yoksulluk oranlarının dulluk süresinde de arttığı ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda yoksul evli kadınların daha fazla dul kaldığını bulmuşlardır. Yoksul evli kadınların % 43’ü dul kaldıkları 1998 yılına kadar aynı kalmıştır buna karşın evli kadınların % 15’i 1994 yılında yoksul değilken, 1998’de dullukla birlikte yoksul kategorisine girmiştir. Dul kalmadan önceki koşullar dul yoksulluğu için belirleyicidir ancak hala kocanın ölümü dul yoksulluğuna geçişte önemli bir risk faktörüdür. Özetle dul yoksulluğu için temel belirleyenler: kadınların yaşamları boyunca daha az kazancı olması, evlilik durumu değişimi, kocanın ölümüyle bağlantılı harcamalar, önceki ekonomik koşullar ve dulluğun süresidir. Yaşlı kadınlarda evlilik durumundaki değişim toplam gelirin azalmasıyla ilişkilidir ve böylece yalnız yaşlı kadınlar arasında daha yüksek oranda yoksulluk görülür. Yaşlı kadınların evlilik durumu değişimi farklı kaynaklardan gelen gelirin (sosyal güvenlik, kazançlar, mal varlığı, emeklilik, bireysel emeklilik

(8)

8

hesapları) azalması, her bir azalmanın yalnız yaşlı kadının durumuna nasıl katkı verdiğini görme imkanı sağlar. Dullukta gelir kaynaklarının azalmasının etkileri ve gelirdeki değişimin her bir gelir kaynağı ve yoksulluğu deneyimlemedeki etkisine bakmak gereklidir (Gillen ve Kim, 2009).

Sosyal Politika –Çözümler

Yaşlılara yönelik sosyal politikalar denilince, dünya ölçeğinde öncelikli olarak “emeklilik sistemleri” akla gelmektedir. Bunun yanında yaşlılara yönelik çalışma hayatında karşılaşılması muhtemel sosyal dışlanma, ayrımcılık vb. sorunların giderilmesi amacıyla da sosyal politikalar söz konusu olmaktadır. Nihayetinde sosyal hizmetler kapsamında yaşlı bakım ve destek hizmetleri ile sosyal yardımlar, yaşlılara yönelik sosyal politika uygulamalarının diğer önemli ayaklarındandır (Taşçı, 2010:183). Yaşlı bakımıyla ilgili eşitlikçi düzenlemeler, yaşlılara yönelik destek hizmetleri önemli uygulamalardır. Yerel yönetimlerin projeler kapsamında sunduğu kolaylaştırıcı hizmetlerin sürekliliğinin sağlanması, kamusal bir sorumluluk olarak üstlenilmeleri önemli bir gerekliliktir. Sosyal güvenceden yoksun kadınların gereksinimleri için gelir transferi sağlanması gerekmektedir. Sosyal yardımların miktar olarak arttırılması da öncelikli konulardan bir diğeridir. Dul ya da yalnız yaşayan hanelerdeki yoksulluk oranının yüksekliği dikkate alındığında tek başına yaşayan yaşlı kadınların yoksulluğuna ilişkin ayrıca düzenlemeler yapılması gerekmektedir.

2022 sayılı kanun ile düzenlenen, 65 yaş üzerinde sosyal güvencesi olmayan kişilere başka geliri ve herhangi bir mülkü olmadığını, aynı zamanda aile desteğinden de yoksun olduğunu tescil ettirmesi koşuluyla üç ayda bir ödenen bir yaşlılık aylığı mevcuttur. 2015 yılı Ocak ayı itibariyle aylık 145 TL olan bu ödemenin düzeyinin hem ülkedeki tek kişi için belirlenmiş açlık sınırının (2015 Ağustos ayı için 1.345 TL) oldukça altında olması hem de OECD ülkelerinde ihtiyaç tespiti ile dağıtılan sosyal emeklilik maaşları arasında maaş düzeyi sıralamasında en sonda yer alması dikkat çekicidir (Candaş ve diğ. 2010). Sözü edilen miktarların insan onuru ile bağdaşacak şekilde arttırılması gerekmektedir. Kadınların aile ve toplumsal yaşam içinde erkekler karşısındaki eşitsiz konumları bir birey olarak potansiyellerini kullanmalarının önünde engeller oluşturmaktadır. Örneğin, ailenin bakım sorumluluğunu yüklendiği veya dışarıda çalışmasına izin verilmediği için çalışma yaşamına giremeyen kadınlar, eşleri vefat ettiğinde ya da eşlerinden boşandıklarında başkalarına muhtaç bir duruma düşmektedir. Kadınların yaşamlarının geri kalan bölümünde sürekli yardıma muhtaç olmalarını önlemenin yolu, toplumda erkeklerle eşit koşullara sahip bireyler olmalarına zemin hazırlayacak politikaların uygulanmasından geçer (Özar, 2011:117). Dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının anaakımlaşması için eşitlik mekanizmalarının etkili işlemesi konusunda çalışmalar yapılması öncelikli bir konudur.

KAYNAKLAR

Bradshaw Sarah and Brian Linneker (2003) Perspectives on gender and poverty reduction strategies from Nicaragua and Honduras London: Catholic Institute for International Relations Publication Budlender Debbie (2005) Women and poverty, Agenda: Empowering women for gender equity, 19 (64): 30-36

Buğra, Ayşe (2001) Ekonomik Kriz karşısında Türkiye’nin Geleneksel Refah Rejimi, Toplum ve Bilim Dergisi Yaz Sayısı

Candaş, Ayşen, Buğra, Ayşe, Yılmaz, Volkan, Günseli Sevda and Burcu Y. Çakar (2010) “Türkiye’de Eşitsizlikler: Kalıcı Eşitsizliklere Genel Bir Bakış” Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu, İstanbul.

Chant, Sylvia (2010) Gendered poverty across space and time: introduction and overview The International Handbook of Gender and Poverty S. Chant (Editor) Cheltenham: Edward Elgar Publishing

(9)

9

Choudhury Sharmila and Michael V. Leonesio (1997) Life-Cycle Aspects of Poverty Among Older Women, Washington: ORES Working Paper Series, No:71

Dhemba J. Jotham (2014) Dynamics of poverty in old age: The case of older persons in Zimbabwe International Social Work, 57(6): 714–722

Fodor, Eva. (2006) A Different Type of Gender Gap: How Women and Men Experience Poverty East European Politics and Societies, 20 (1): 14–39.

Folbre Nancy, Reimers Cordelia and Jayoung Yoon (2006) Making Do and Getting By: Non‐Market Work and Elderly Women's Standards of Living in the United States Journal of Women, Politics & Policy, 30:198–221

Foster, Liam (2011) Older people, pensions and poverty: An issue for social workers? International Social Work 54(3) 344–360

Gillen Martie and Kim Hyungsoo (2009) Older Women and Poverty Transition Consequences of Income Source Changes From Widowhood Journal of Applied Gerontology 28 (3): 320-341

Ginn, J. and Arber, S. (2001) ‘A Colder Pension Climate for British Women’, pp. 44–66 in J. Ginn, D. Street and S. Arber (eds) Women, Work and Pensions: International Issues and Prospects. Buckingham: Open University Press.

Ginn, J. and Arber, S. (1999) ‘Changing Patterns of Pension Inequality: A Shift from State to Private Sources’, Ageing and Society 19(3): 319–42

Gornick Janet C., Teresa Munzi, Eva Sierminska,Timothy M. Smeeding (2009) Income, Assets, and Poverty: Older Women in Comparative Perspective Journal of Women, Politics & Policy, 30:272–300 Jayamohan M.K. and Amenu Temesgen Kitesa (2014) Gender and poverty – an analysis of urban poverty in Ethiopia Development Studies Research, 1 (1): 233–243

Judd G. Rebecca and Brenda A. Moore (2011) Aging in Poverty: Making the Case for Comprehensive Care Management Journal of Gerontological Social Work, 54:647–658.

Karadeniz Oğuz ve Nagihan D. Öztepe (2013) Türkiye’de Yaşlı Yoksulluğu Çalışma ve Toplum 2013-3:77-102

Kardam, Filiz ve İlknur Yüksel (2004) Kadınların Yoksulluğu Yaşama Biçimleri : Yapabilirlik ve Yapabilirlikten Yoksunluk Nüfusbilim Dergisi\Turkish Journal of Population Studies, 26: 45-72 Koç İsmet, M. Ali Eryurt, Tuğba Adalı, Pelin Seçkiner (2010) “Türkiye’nin Demografik Dönüşümü Doğurganlık, Aile Planlaması, Anne-Çocuk Sağlığı ve Beş Yaş Altı Ölümlerdeki Değişimler:1968-2008” Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Ankara

OECD (2011) “Old-Age Income Poverty”, in Pensions at a Glance 2011: Retirement-income Systems in OECD and G20 Countries, OECD Publishing.

Özar, Şemsa (2011) Eşi Vefat Etmiş Kadınlar İçin Bir Nakit Sosyal Yardım Programı Geliştirilmesine Yönelik Araştırma Projesi, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu Final Raporu Öztürk Mustafa ve Çetin Başak Işıl (2009) Dünyada ve Türkiye’de Yoksulluk ve Kadınlar Journal of Yasar University, 3(11), 2661-2698

(10)

10

Price, Debora (2007) The Poverty of Older People in the UK Journal of Social Work Practice: Psychotherapeutic Approaches in Health, Welfare and the Community 20(3):251-266

Şener, Ülker (2009) Kadın Yoksulluğu Ankara: TEPAV Değerlendirme Notu

Taşcı, Faruk (2010) Yaşlılara Yönelik Sosyal Politikalar: İsveç, Almanya, İngiltere ve İtalya Örnekleri, Çalışma ve Toplum, 1: 175-202

Referanslar

Benzer Belgeler

Trombosit sayısı IVIG alan grupta, prednizon alan ve tedavi almayan gruba göre daha yüksek bulunmuştur 16.. Fakat trombosit

Deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin ezbere çalabilme becerilerine ilişkin sontest puanlarının Mann Whitney U Testi sonuçları Tablo 6’da verilmiştir.. Sıra

Hastaların sosyal öğrenme ortamlarında, aynı durumu yaşamış diğer bireylerin dene- yimlerinden faydalanabildikleri internet tabanlı hasta eğiti- mi ve DVD, VCD gibi

Dişçigil ve ark.'nın araştırmasında kronik hastalık sayısı arttıkça depresyon puanının arttığı ifade edilmiştir (13) Bahar ve ark.’ın araştırmasında kro-

Bireye, piyasaya ve kapitalizme yapılan vurgu ve devlet için yoksullara yönelik tutumlar konusundaki ufak tefek farklılıklar dışında, neo-liberal yaklaşım ile

Türkiye’de 65 Yaş Üstü Nüfusun Yaşam Kalitesi Çalışmada yaşam kalitesi ve yaşlılık ilişkisinin kurula- bilmesi amacıyla öncelikle TÜİK’in İllerde Yaşam

Gömeç, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara 2006, s.113.  97 Can Gençer, Nikita Yakovleviç Biçurin’ün Hayatı, Eserleri ve

organization that works for world peace and security and for the (16) ... of all mankind. the work of the organization.. sorularda, yarım bırakılan cümleyi uygun şekilde