TEVFİK FİKRET İLE MEHMET AKİF
ŞÜKRAY
KURDAKUL
?
f
, ı _ C L
’T?
*î"y> ;
Fikret öncü
,
A kif onun takipçisi
— 2—
Mehmet Âkif kişiliğini ara
ma dönemindeyken kendisin den yedi yaş büyük olan Fik
ret’in yarattığı yeniliklerden et
kilenmişti. Şiirleri, Yahya Ke
mal’in ifadesiyle “felsefede muarızı” olmasına karşın, “Sa natta Fikret’in takipçisi” oldu
ğunu gösteriyordu.
Fikret, Meşrutiyet’ten önce “Hasta Çocuk”, “Balıkçılar”, “Halûk’un Bayramı” vb. gibi
gerçekçi temaların ağır bastığı şiirler yazmıştı, Akif, 1908’de
“Sırat-ı Miistakim”de yayımla
nan ürünlerinde (“Küfe”, “Sey-
fi Baba”, “Hasır”) aynı teknik
özelliklerinden yararlanıyordu. Her iki şairin insanları ve ya şam koşullarını algılayışları da birbirinden uzak değildi.
Ve geçmiş döneme, Sultan
Hamid’in saltçı iktidar yılları
na bakışları >da çelişmiyordu iki şairin.
Tevfik Fikret “Bir Lahza-i Teahhur” şiirinde Abdülha- mid’e nefretini belirtmişti. Akif, “istibdat” şiirinde (Safa hat, 1974 bas. sf. 85) Padişah
ve yöneticilerini “insanlık yete
neklerinden yoksun kişiler”
olarak niteledikten sonra şöy le sesleniyordu:
“Hâmiyyet gamz eden bir pâk alın kimde gördünse “Bu bir câni” dedin sürdün, ya mahkûm eyledin hapse. Müvekkel eyleyip câsûsu her vicdana, her hisse,
Düşürdün milletin en kahra man evladını ye’se...
Ne mel’unsun ki rahmetler okuttun rûh-u iblise.!’ İkisi de, Meşrûtiyet’in ilk evre sinde umutlanmışlardı.
Fikret, “Rücu”yu yazdı. Akif,
“Yaşasın hürriyet!
Derken alkış geliyor, nevbet nevbet
Ya Vatan Şarkısı, yahud ona benzer bir şey
Okuyup her köşe çm çın ötü yor.. Hey gidi hey,
bir mezarlık gibi dalgın yatı yorken daha dün
Şu sokaklarda bugün dalgala nan rûhu görün. (Safahat sf. 93) dizeleriyle coşkuyu belirtir ken, “Hürriyet Bayramı” adlı şiirinde de saltçı iktidardan kurtulma başarısı gösterdiği için ulusun geleceğine güveni ni belirtti. Tevfik Fikret, döne mine bakarken tepki duyuyor, hesaplaşmaya çalışıyor, çağının sanat ve bilim ahlakını temsil ediyordu.
Akif de isyan halindeydi.
Akif’in isyanı, inandığı İs lam öğretisine sahip çıkanların ülke yönetimindeki başarısız lıkları ve Hıristiyan dünyası karşısında ülkeyi küçük düşü rücü düzeye getirmelerinden kaynaklandı çoğu zaman: “Bakın da haline ibret alın şu memleketin
Nasılsın ey koca millet? Ne ol
du âkıbetin!’
Topluma, olaylara, insanla ra bakarken algıladıklarında birbirleriyle çelişkiye düşmeyen bu iki şairi birbirleriyle uzlaş maz duruma getiren dünya gö rüşleriydi kuşkusuz.
Akif, İslam öğretisinin gelece
ğine inanıyordu.
Fikret, bilimin.
Akif, İslam’daki çöküşün
önlenmesiyle Gsmanlı İmpara torluğumu oluşturan Müslü man halkların birlikte ve uyum içinde yaşayacaklarını sanıyor du. Bu nedenle Şeyh Cemalet-
tin ve Şeyh Abdû gibi düşün
adamlarının görüşlerini benim seyerek manzumelerinde, vaız- larmda, yazılarında İslam öğ retisinin temel ilkelerine ilişkin
esbaktaki) şeklini kastediyoruz. Şu medeniyet dünyası, bıraka lım peygamberi, acaba Ebube-
kir gibi, acaba Ömer gibi, aca
ba Osman ve Ali gibi yahut di ğer eshâb-ı kiram (peygamber arkadaşları) gibi adam yetiştir di mi? “Kuran’dan Ayetler,
1944, sf. 114)
Geçmişle yaşadığı dönem arasında koptuğunu ileri sür düğü bağların yeniden kurul ması için sık sık “Maarif ve
ilim” yolunu öğütler Akif.
Çünkü cehalet, ilerlemeye en geldir. “Terakki ile Mulıam-
med dini içinde yeni yeni bir çok incelikler” görünecek, an
laşılacaktır. Çocuklarımıza ön ce “milli terbiye” vermek, son ra çağın “müsbet bilimlerini”
ÜÇ BÜYÜĞÜNDEN BİRİ — Peyami Safa, Mehmed Akif'in ölümü üzerine 3 0 /i 2/1936 tarihli Cumhuriyet 'e yazdığı “Mehmed A kif" başlıklı yazısında onu, Namık Kemal ve Tevfik Fikret'le birlikte
“ Yatan şiirinin üç
büyüğünden biri” sayıyordu.
R g d laa lT n a m __
Mehmed A k if
PEYAMİ SAFA
E 1 o büyük v tU n pürlerim in eruz yetiştirdi. Namık Kemalle başlı- yan, Tevfik Fikretle devam eden V I - a n şiiri, dün, Mehmed Akifle bera ber topraka girmiş sayılabilir. Millt veznimiz hece olduğu halde, hece şairlerimiz işin Namık Kemalin <Va- veylâa sı, «Kaside» si gibi, Tevfik Flkretin «Sis» i, «Rübabm cevabı»,
«MDUt Ş erin su gibi, Mehmed A U-
fin «Çanakkale» si ve «İstiklâl MarJ - ” ” ‘ ' ...
telkinlerde bulundu.
Şiirlerinde ve yazılarında or taya koyduğu görüşlere baka rak Akif’in ideolojisine temel olan ilkeleri şöyle saptaya biliriz:
1- Dinsel kurumlar bozul muş ve işlevlerini yerine getir mez duruma gelmişlerdir;
2- İnançsızlık, tembellik, yoksulluk, acımasızlık ve tevek kül genel ahlakı etkile mektedir;
3- Bilginin karşısında hura fe, mukaddesatın karşısında taklit, dinsel öğreti karşısında softalık toplumsal güç duruma gelmiştir.
En güçlü İslam devleti olan Osmanlı İmparatorluğu’nda dinsel kurumlardaki bozulma nın önlenmesiyle Doğunun yı kılış tehlikesini atlatacağına inanan Akif, ilk İslam devleti nin yükseliş dönemine dikkati çeker.
“Müslümanlık deyince dinin asıl doğru şeklini (şekli sahihi ni), geçmiş dönemdeki (devr-i
öğretmenin gereğini vurgulaya rak sorar:
“— Müslümanlık bize dün ya hesabına iyi bir hayat vaat ediyordu. Niye vermedi?..
— İşte hep bizim cehaletimiz yüzünden.” (a.g. sf. 115)
Akif, vaızlarmda, yazıların
da, manzumelerinde cehalet, cahil, softa, sofu sözcükleriy le tutucularla hesaplaşırken, büyük İslam uygarlığının olu şumunu sağlayan Kuran’ın
“hergün ezbere okunduğu halde” bile bilinmediğinden
yakınır.
“Ya açar nazm-ı celîlin baka rız yaprağına
Ya üfler geçeriz bir ölünün top rağına.
İnmemiştir Kur’an bunu hak- kiyle bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!’
(Süleymaniye Kürsüsünde, Sa fahat, Sf. 169)
Çünkü toplum, çöküntüye uğram.ş, kişisel ahlak bitmiş,
“ilmiyye bayağıdan aşağı bir
turşu, vükelâ , curnalcı, müze- vir bir sürü hırsız çetesi” duru muna gelmiştir. « “Sığmıyor en büyük endazeye işler artık,
Saltanat nâmına, in namına maskaralık
Ne felaket, ne rezalettir o dev rin hâli,
Başta bir kukla, bütün milletin istikbâli.
İki üç kuklacının keyfine mah kûm olmuş.
Bir siyaset ki didikler eminim Karakuş!
Nerde bir maskara sivrilse, ha yasızlara pîr,
Haydi., mâbeyn-i Hümâyuna!. Ya bâlâ, ya vezir.
Ümmetin haline baktım ki yü rekler yarası!
Ne bir ekmek yedirir iş, ne de ekmek parası.
Kışla yok, daire yok, medrese yok, mektep yok,
Ne kılıç var, ne kalem.. Her ne sorarsan hep yok!’
(Safahat, sf. 162)
Bir yıkılış öncesinin toplum sal görünümünü çizerken öfke sini gizlemeyen Akif, yıkılışın nedenlerini yazarken tek yön den bakar gerçeğe.
“Bakın da ibret alın hâline şu memleketin
Nasılsın ey koca millet? Ne ol du âkıbetin?
Yabancılar ediyormuş -eder ya- istikrâh,
Dilenciler bile senden şereflidir billâh.
Vakaarı çoktan unuttun, hayâ- yı kaldırdın
Mukaddesâtı ısırdın, Hüdâ’ya saldırdın.
Ne hâtırata hürmet, ne an’ana- tını yâd,
Deden de mi böyle yapmıştı ey sefih evlâd.”
(Safahat, Fatih Kürsüsü)
Toplumsal olan, Akif’te, sa dece yargılama, hesap sorma çizgisinde gelişir çoğu zaman. Sonuç eskiyi yadsıma önyargı sına karşı öfkeden doğmuştur çünkü. Eski, İslam öğretisinin yaşama geçmesidir. Çalışma, bilgi ve erdem beraberliği ister. Bu durum sağlanınca uyum kendiliğinden gelecektir. İs lam’ın “terakkiye tahammül
edemediği” yolundaki savlar
yanılgıdır. İslam öğretisi “te
rakkiye” dayanır. Bu gerçeği
görmek için İslam’ın doğuşu na yakın döneme bakmak ye ter. O dönemde “Otuz ydda
otuz bin senelik bir terakki ile”
erdem dolu bir uygarlık sağlan mıştır. (Safahat, sf. 185) “O ne dehşetli terakki, o ne müthiş sür’at
öyle bir hârika gösterdi mi in- sâniyyet.!’
Dizeleriyle somutladığı eski, kendi gerçeğini yadsımadan, kendi yasaları çerçevesinde ye niyle uzlaşacaktır.
SÜRECEK
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi