• Sonuç bulunamadı

Saray mutfağını dinle Leyla Saz'dan

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Saray mutfağını dinle Leyla Saz'dan"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

|(L A S İK Türk mutfağının ■^yıldızının en parlak oldu­ ğu yer, hiç şüphesiz Osmanlı Sarayı'dır. Saray, daima öze­ nilen, taklit edilen bir örnek olmuş. Peki, saray mutfağın­ da neler pişirilir, sarayda ne­ ler yenirdi? Ne yazık ki, bu soruların kolayca ulaşılabi­ lecek ayrıntılı cevabı yok. Bu konudaki pek az bilgiye sa­ hip olan talihliler de birkaç uzmandan ibaret.

Bizde hatırat yazmak ade­ ti nedense pek yaygın değil. Oysa Batı'da önemli mevki­ lerde bulunmuş hemen her­ kes anılarını yazmış. Bunun en önemli nedeni, insanların orada kendilerini daima tarih karşısında sorumlu hissetme­ leri olsa gerek. Bizde ise koskoca bir imparatorluk kur­ muş olmamıza rağmen, olup bitenler hep vicdanlarda bir sır olarak saklı tutulmuş. Ben bunu biraz bizim sistemimiz­ de, bireyin hep geri planda kalmış olmasına bağlıyorum. Belki de olayların sisli bir perde arkasına gizlenme­ sinin ve şaiyaların gizemli dünyasında yaşamanın, ger­ çeklerle karşılaşmaktan daha rahat olduğunu keşfetmişiz. Doğu masallarla uğraşırken, Batı akıl yolunda yürümüş. Günü gelince de bu Şarklı rahatlığının faturasını önü­ müze dayayıvermişler.

Bu toplu yargılamanın he­ men ardından, bizdeki tutu­ mun bazı önemli istisnaları olduğunu söylemeden geçe­ meyeceğim. Gizliliği ile büs­ bütün bir esrar perdesine bü­ rünmüş Osmanlı Haremi'nin içyüzünü Saray ve Harem Hatıraları” kitabında anlatan şair Leyla Saz, bu istisnalar­ dan biri.

6 PADİŞAH GÖRDÜ

Leyla Saz, 1850 yılında Sultan Mecid'in sarayında dünyaya gelmiş. Babası, Sul­ tan Abdülmecid'in hekimba- şısı İsmail Paşa. Leyla Ha- nım'ı da Giritli Sırrı Paşa ile evlendirmişler. Bu aydın Os­ manlI kadını, son altı padi­ şahın dönemini kapsayan seksen altı yıllık ömrünü o dönemde her kadının görevi olan ev işlerinin dışında şiir­ le, besteyle ve hatırat türün­ deki yazılarıyla değerlendir­ miş. Ben, bestecinin o oldu­ ğunu bilmeden çocukken bir marşını çok söylerdim. Millî Mücadele'den zaferle çıkan ordumuzun askerlerinin ruh halini ne güzel anlatan bir marştı o:

“Yaslı gittim şen geldim Aç koynunu ben geldim." Sadi Borak, Leyla Saz'ı tanıtan bir yazısında, Atatür­ k'ün, Sayın Saz'a ait “Mani oluyor halimi takrire hi­ cabım" şarkısını çok sevdiği­ ni ve her musiki topluluğun­ da birkaç defa tekrarlattığını yazıyor.

Leyla Saz, bizim o dö­ nemdeki küttür hayatımızın

birçok önemli ayrıntısına da ışık tutuyor. Boyuna övündü­ ğümüz, ama çoğu kez somut delillere dayandırmadığımız imparatorluk kültürümüzün -hiç olmazsa yaşadığı yılla­ rına ait- önemli vesikalarını sunuyor. 1974 yılında “Ha­ remin İçyüzü” adıyla basılan bu anılar, nedense çok fazla ilgi görmedi. Ama bu, kitabın önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Nitekim, o günden bu yana, Batılı birçok yazarın kitaba atıfta bulunduğuna ta­ nık oldum.

NELER

YERLERDİ?

Leyla Saz şeker, kahve, mum, sabun, tuz ve biberin her ay başında saraylılara ayrı ayrı tayinler halinde gönderildiğini yazıyor. Hane­ dan azasından her zat için de, ismi küçük kıtada sırma ile işlenmiş yahut gümüş lev­ halar dikilmiş kilitli küçük meşin sandıklar içinde her sabah kahvaltı geldiğini kay­ dediyor.

Kahvaltı somun -yani ek­ mek-, külah peyniri -saraya mahsus enfes bir nevi tuzsuz beyaz peynir- ve kaymaktan ibaret. Leyla Saz, bu sonun­ cusunun, yani kaymağın, gü­ müş tabakta yapıldığını kay­ dediyor. Gümüş kabın kay­ mağa nasıl bir özellik kazandırdığını ise çok araş­ tırmama rağmen bulamadım. Kahvaltının zaten pek

ö-Geçenlerde eski defterleri karıştırırken, tadı damağımda kalmış bir kalamar dolması tarifine rastladım. Havaların güzelleşmeye başladığı şu günlerde deniz de gözümde nasıl tütüyor bilemezsiniz. Kalamar denizi, deniz tatili, tatil eski güzel çocukluk günlerimi hatırlatıyor. Gelin de şimdi, bir küçücük madlen bisküvisi parçasından derin hayallere dalan Fransız yazar Marcel Proust'u hatırlamayın...

nemsenmeven bir öğün ol­ duğu, gelen yiyeceklerin sa­ raydan çırak çıkartılmışlara gönderilmesinden belli. Sa­ ray geleneğine aşina olanlar bilir, “çırak edilmiş" deyimi, olumlu ya da olumsuz her­ hangi bir nedenle saraydan çıkartılan kadınlar için kulla­ nılırdı. Leyla Saz, bu sabah kahvaltısının yiyeceklerinin dışarıda satılmamasından ö- türü, çırak edilmişlerce pek makbul sayıldığını söylüyor. Herhalde yiyeceklerin lezze­ tinden çok, saraydaki eski güzel günlerini hatırlatması hoşlarına gidiyordu. Onlar da, saraydakilere uskumru ve midye dolması yaparak karşılık verirlermiş. Bir ye­ mek kabının boş gönderilme­ mesinin de, bizim adetleri­ mizden olduğunu hatırlayan­ lar hâlâ vardır sanırım.

Bugün kahvaltılık saydığı­ mız birçok yiyeceğin, bundan yüzyıl kadar önce, öğle ye­ meği ile yendiğini öğrenmek bayağı şaşırtıcı doğrusu. Ley­ la Saz, öğle yemeği ile bera­ ber saraya, üstü meşin kap­ lanmış kapakla kapanıp çuha çanta içine konup bağlanmış, kenarı gümüşlü tepsilerle servis yapıldığını yazıyor. Tepsilerin içinde reçel, kaşar peyniri, zeytin, sucuk, pastır­ ma, hayvar ve yeşil salata bulunduğu kaydediliyor. Aynı tepside, akşam öğününde ise tabaklarda mevsim meyve­ leri sunulduğu anlatılıyor.

Bütün bu ayrıntılara rağ­ men Leyla Saz, hemen bir sayfa sonrasında, “sabahle­

yin bal, kaymak, peynir, re­ çel, soğuk kavurma, yumurta ile kahvaltı edilirdi" diye ya­ zıyor. Eğer bu sonuncusu doğruysa, saraydaki sabah kahvaltısının pek de önem­ senmeyecek bir öğün oldu­ ğunu söyleyebilmek zor. Yi­ ne de dikkat ederseniz bu kahvaltıda tereyağı hâlâ yok. Kaymak, ondan üstün sayıl­ mış. Batılıların sabah kahval­ tısında varlığını bir türlü ka­ bul edemedikleri peynir, öğünün önemli kalemlerin­ den biri. Tipik bir Türk et yemeği olan kavurma da, so­ ğuk olarak servis yapılıyor. -Aşçı dostlarımdan biri, ünlü bir siyaset adamımızın çalış­ tığı otelde kaldığında sabah­ ları kahvaltıda kavurma yedi­ ğini söylerdi. Demek adet sa­ raydan gelmeymiş!- Görülen o ki, yıllar sonra ortalama bir Türk ailesinin günümüzdeki zengin bir sabah kahvaltısın­ da yer alan zeytin, sucuk, pastırma o zamanki kahvaltı sofrasından uzak tutulmuş.

Saraydaki bu sabah kah­ valtısı, sonuncu biçimiyle bi­ le, bizde bu öğünün pek önemsenmediğinin nişanesi gibi. Leyla Saz'ın bu gözle­ mini öğrendikten sonra, bir­ kaç yıldır yerli yabancı birçok işletmenin canla başla uğ­ raşmasına rağmen şu “brunch" denilen sabah kah­ valtısı ile öğle yemeğinin bir­ leştiği öğünün niçin bir türlü tutmadığını anlar gibi oldum. Bir şeyin kültürel bir geçmişi yoksa, tutması zor olyor bes­ belli.

Arapsaçı, mevsimi çok kısa bir ot. Ayşe ve Ertan

Kırtunç, araştırmalarında arapsaçmm otların en

pahalısı olduğunu söylüyorlar. Bu kısmen doğru. Üstelik mevsimi de

gerçekten çok kısa. Araştırmada arapsaçının

bir adının da “fenovil” olduğu söylenmiş. Bu, bitkinin Fransızca adı “fenouiTdan gelir olsa gerek. Anasonlu tadıyla özellikle kuzu etine çok yakıştığım söylemeden

geçemeyeceğim.

Kuzu Etli

A ra p sa çı

Malzemesi

• 1 kg. kuzu eti • 1 kg. arap­ saçı • 1 soğan • 1 limon • 1 yemek kaşığı un • 2 çay bar­ dağı zeytinyağı

Hazırlamşı

Otları ayıkladıktan sonra üç parmak uzunluğunda kese­ rek doğrayıp çok iyi yıkayın. Kaynayan suya yıkanmış ot­ ları kevgirle bastırarak ko­ yun. Beş dakika sonra ateşi söndürün.

Başka bir tencereye kıyıl­ mış soğan, zeytinyağı, et ve dört bardak suyu koyun. Etler pişinceye kadar kaynatın.

Pişen etleri kevgirle sudan çıkartın. Haşlanmış ve süzül­ müş arâpsaçım bu et suyuna koyup iyice pişirin. Su az ge­ lirse sıcak su Uave edin. Pişen otlara eti ekleyin.

Bir limonun suyunu derin­ ce bir kaseye koyun. Unu ek­ leyip karıştırın. Tuzunu ilave edin. Yemeğin suyundan azar azar ekleyip terbiye yapın. Bunu kaynamakta olan yeme­ ğe dökün. Hafif hafif karış­ tırın. On dakika sonra ateşi söndürün. Servisten önce bir iki saat dinlendirin.

...

RAMAZANNAME DEN

Davulcu iftarı faslının bu

ikinci bölümünde, dönemin sevilen ve itibar

gören yemekleri anlatılıyor... Manide geçen

"etmek" bugünkü “ekmek" anlamındadır.

Davulcu İftarı Faslı (2)

Ne sağa ne sola bakar Etmekle yahniyi kapar Baklava ile böreğin Sekizini birden tıkar Kızarttım kazın ucunu Doldurdum badem içini Kazlara bir iş işledi Söyleyem size suçunu Ne budu kaldı ne kanat Ne içi kaldı ne bir et Kemiklerin çatur çatur Ol yedi ben ettim pesend Mantı geldi dedi beli İşte bunu dahi yedi İki eli varır gelir' Hiç sofradan çıkmaz eli Bir sahanda aşurası Yidi yanlıca başı Döküldü kaldı kim yisin Mahallebiyle südlaşı Sözümüz burada kalsın Bekçi kılıcımı çalsın Muradımız latifedir Koysun afiyet olsun Bekçi şükür doya yazdı Yemek azdır diye yazdı Kaçıp elinden kurtuldum Bekçi beni yiyeyazdı.

...

....T

*

Kalamar Dolması

________________ HAZIRLANIŞI:

7 F M F S İ Kalamarlann üzerindeki zarı alıp atın. Kafa kısımlarını ayırın.

ffiftU itm ıısı. Keseyi oluşturan kısmı iyice yıkayıp temizleyin, içindeki kıkırdaksı • 2 k a la m a r kısmı alıp atın.

• 100 g haşlan- Kalamarın kollarını doğrayın. Domatesin kabuklannı soyup çe-mış pirinç kirdeklerini çıkarttıktan sonra küçük küpler halinde doğrayın. An-• 3 domates çuezleri kabaca kıyın. Sarmısağı ince kıyın. Maydanozu kabaca • 6 ançuez doğrayın.

• 2 d iş sa r- Kalamarın doğradığınız kolları, pirinç, domates küpleri, ançuez, mısak sarımsak, maydanoz ve zeytinyağından 2 çorba kaşığım bir kapta • 1 demet may- iyice karıştırın. Tuz ve biberini ilave edin.

danoz Kalamarlann kese kısımlarım bu harçla doldurun. Harem pişme • 6 çorba ka- sırasında dışarı taşmaması için, ağız kısımlarını dikin. Bir tepsiyi şığı zeytinyağı hafifçe yağlayın. Kalamar dolmalarını yerleştirin. Üzerlerine kalan • 5 g ekmek içi zeytinyağını sürün. Ekmek içini üstlerine serpiştirin. 200 C°’lik • Tuz, k ara- fırında yaklaşık 30 dakika pişirin.

biber Kalamarları ısıtılmış bir servis tabağına aktarın. Keselerin ağız kısımlarındaki ipliği alıp atm. Sıcak olarak servis yapın.

■um

Referanslar

Benzer Belgeler

Abel Turnier ve Tülay Erduran'ın kayınvalidesi, Merhum Salahaddin Atakul ve Nermin Türkkan'ın teyzesi, Berrin Ekmekçi ve Ali Erdengiz'in halası, Murat-Pınar

MBYÇ’sı sı- rasında baryum, bardak (burun kısmı açılı olarak kesişmiş olan ‘nosey bardak’ olması boynun eks- tra fleksiyonunu önler), tek yönlü pipet

“Ne kadınlar sevdim zaten yok­ tular / yağmur gi­ yerlerdi sonbaharla bir / azı­ cık okşasam sanki çocuktular / bıraksam korkudan gözleri sislenir / ne

Konu ile ilgili olarak Türkiye’de yapılan çalış- malarda SYBD ölçeği puanı; hemşirelik yüksek okulu öğren- cilerinde 122.0±17.2 (8), bir grup sağlık yüksek okulu

Gürsey ile, ödü­ lü kazandığı açıklandıktan sonra, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Teorik Fizik B ö lü m ü ’nde bilimsel araştırmaları ve kişiliğiyle

Türkiye’de bugün bir şehre isim olan Muş’un ne anlama geldiği ve ne zamandan beri Muş isminin kullanıldığını tespite yönelik yaptığımız bu çalışmada, öncelikle Muş

Derin acılarla akan göz yaşları arasında halkevi müze şu­ besi Başkanı Vehbi Okay Atatürk’ün doğduğu günden başlıyarak bütün ha­ yatını ve hizmetlerini

Başbakan Turgut Özal’ın küçük kardeşi ve DPT Müsteşarı Yusuf Bozkurt Özal, sıcakların da etkisiyle dün Başbakan Özal’ın tabiriyle “ motoru­ nu