Çağdaş Türk resim sanatının
babası sayılan Şeker Ahmet
Paşa, şair ruhlu ve içli mizacı
olan bir insandı. Türkiye’de ilk
tablo sergisini de o açmıştı.
S
ULTAN Abdülaziz, yanında bulunanlardan birine:— Yaver Ahmet'i ça ğ ırın !... diye emir verdi.Bu emri alan şaşırmıştı. Hangi Ahmet'i çağırması lâzımdı? O sırada oda da bulunan şehzade Yusuf İzzettin Efendiye gözleri ile sorarcasına baktı. Genç şehzade boş bulunarak: Şeker Ahmet'i diye söylendi...
Padişah, kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Yaver Ahmet Ali Beye takılan bu lakap pek hoşuna gitmişti hükümdarın.
Şeker Ahmet Paşa, sevimli, pek terbiyeli, hoş sohbet, yumuşak huylu bir insandı. İşte bu vasıfları, arkadaşlarının onu (Şeker Ahm et) diye çağırmalarına sebep olmuştu. Sultan Abdülaziz'in yanında geçen o günkü konuşmadan sonra, bu lakap tescil edilmiş oluyor ve Tü rk sanat tarihinde (Şeker Ahmet Paşa) olarak ebediyete intikal ediyordu.
İşte Sultan Abdülaziz'in yanından ayırmadığı bu (Y a ve r A h m e t), Ressam Şeker Ah met Paşa olarak tanıdığımız, Tü rk resminin iftihar ettiği ve Batılı anlayışı ile resim ya pan ilk ressamlarımızdan biridir..
-V* v ö v u v
mmmm
H
l
f
mm
O
T w
l
¡ H a É «
■ i p i
n
f t É
w
^ ííto M s ^ M s ?
i*tíSdyjá!»y..ái.!
İ Â
İ
,» . . ' V i V r , , ' llar vardır. Ancak Faik İbrahim Paşa, Hüsnü Yusuf Bey, Ferik Tevfik Paşa gibi Avrupa'da yetiş miş ressamların eserlerini tanı mıyoruz. Bunun içindir ki, çağ daş Tü rk resmini Şeker Ahmet
Paşa ile başlatmak zorundayız.
Miralay Seyit Beyle birlikte teh- sillerini Paris'te yaparak resim sanatımızın babası sayılmaya 18- yık kişiler olmuşlardır.
Şeker Ahmet Paşanın natür
mortlarında fırça izleri görülmez. Bu eserler, pürüzsüz b ir model ile klasik, hatta, realist bir anla yışla yapılm ıştır. Rahat ve sakin bir ışığın kavradığı eşyalar ve
meyvalarda renkler öldürülme
miş, tazeliğini muhafaza et
miştir. Bazı eserlerinde ise,
bilhassa (O r m a n ) isimli büyük tabloda, dalların ve yaprakların formunu belirtmek, yapraklardaki ışık parıltılarını değerlendirmek çabası ile koyu boyalı bir ça lışma tarzını tercih etmiştir. Bu
tabloda kalın gövdeli ağaçlar
arasında küçük figürler, ağaç
ların ihtişamını ve ormanın sü kûnunu ifade etmektedir.
Şeker Ahmet Paşa ve arkadaş larında tabiata tamamıyle uygun hem de resim kurallarına yakın
bulunduğumuz için sevdiğimiz
taraflar, bu tabloları yapan res samların samimiyetlerinden, duy gulu oluşlarından ileri geliyor. Şeker Ahmet Paşanın eserlerini
incelerken ünlü ressam Albert
Dürer'in bir sözünü hatırlamadan edemiyoruz:
«A lla h'ın yarattığından daha güzelini yapmamıza imkân yok tur. Bir ressam tabiatı aynen
yapmayı isteyerek çalışmalıdır.
Şayet içinde bir şeyler varsa, yeni bir eser yaratacaktır.*
Şeker Ahmet Paşa sanki Dürer' in bu nasihatini biliyordu. Onun eserleri, içli ve şair yaradılışlı bir mizacın yağlıboya ile tuval lere akseden İfadesidir. Üsküdar'da 1841 yılında doğ
du. «Osm anlı Resamlar Cemiyeti Gazetesi» nde çıkan Şerif Abdül- kadirzade Hüseyin Haşim'in bir yazısına göre, Şeker Ahmet Paşa 1907 mayısının on sekizinci gü nü vefat etmiştir. Eyüp Sultan türbesi civarında gömülüdür.
Babası Ali Efendi, onu 5 ya şında okula vermişti. Dokuz yıl lık bir tahsilden sonra b ir imti han sonunda Tıbbiye Mektebine alınan Ahmet iyi bir öğrenciydi. Ama resim yapmayı daha çok se
viyordu. Bu yüzden, henüz 18
yaşındaki bu tıp öğrencisi, aynı okulun resim öğretmen yardım cılığına getirildi.
Sultan Aziz, pehlivanları sev diği kadar resim sanatını da se verdi. Ahmet A li'nin resimleri,
dikkatini çekmekte gecikmedi.
Ve genç ressam padişahın emri ile 1864 yılında Paris'e gönderil di. 1871'de memlekete döndüğü zaman, yüzbaşı rütbesi ile Tıb b i
ye Mektebine resim öğretmeni
oldu. Diğer birçok rüştiye mek tebinde ve Sultanahmet Sanayi Mektebinde de öğretmenlik yaptı. Paris'te Gustave Boulanger'nin,
sonra da Gârome'un öğrencisi
oldu. Bu öğrencilik, bir bakıma, Tü rk resmi için b ir talihsizlik
sayılabilir. Çünkü o tarihlerde
Paris, sanat tarihinin en parlak devrini yaşıyordu. Ve genç Ah met Ali, bu mesut devre yaban cı kalmak zorunda idi.
Ingres'in akademizmine karşı
Delacroix'nın mücadelesi tesirle rini göstermiş, diğer tarafta, atöl
yeleri bırakarak tabiata koşan,
güneş ışığına âşık gençlerin ge tirdiği yeni fikirler, sanat dün yasını sarsmaya başlamıştı. C6- zanne, Degas, Monet, Manet, Sis- ley, Pissarro gibi gençler, bu akı m ın öncüsü idiler. Ahmet Ali,
Renoir ile aynı yılda doğmuş,
Câzanne’dan iki yaş daha küçük bir delikanlı idi. Ama o, T ü rk i
halde devrin aydınları arasında alâka ve heyecan uyandırmış ol m alıdır. Halkın çoğunluğu bu ha reketlere yabancı kalmış olsa bi le, zamanın hükümdarı bu gay retlerin değerini takdir ediyor du. O yıl rütbesi derhal kolağa- lığına yükseltilmiş ve Sultan Azi zin yaverliğine getirilmişti.
Genç ressamın saraya girmiş olması büyük faydalar sağlamış
tı. Düşüncesini padişaha kabul
ettiren Şeker Ahmet, Gérome ile mektuplaşarak, o zamanın tanın mış tablo tüccarlarından Garyile aracılığı ile, Fransız sanatının o günkü şöhretlerinden eserler
satın aldırmış ve bu tablolar
yaver ressamın eliyle saray duvar larına asılmıştı. Ivan, Gérome,
Chaplin, Boulanger, Harpignies,
Daubigny gibi imzalar taşıyan bu eserlerin arasında ne yazık ki Delacroix ve Ingres yoktu.
Saraydaki işleri yüzünden man zara resimleri yapmak üzere k ır
lara gidemeyen Şeker Ahmet,
Mercan'daki konağında çalışıyor
du. Pek az Tü rk ressamına
nasip olan geniş atölyesinde, bu gün de hayranı olduğumuz natür mortlarını meydana getirdi. Aske rî rütbelerin sağladığı b ir refah içinde çalışıyordu. Fakat ne de olsa bir memurdu. Çalışmaları
kısıtlanmıştı. •
Şeker Ahmet, ikişer, üçer yıl ara ile rütbeleri atlayarak 1884' de mirliva (tuğgeneral), 1890' da ferik (tüm general) rütbesine kadar yükseldi. 1895 yılında ya bancı misafirler teşrifatçılığına getirildi. Bir fotoğrafında görül düğü gibi,' göğsü, boğazından be line kadar madalyalarla dolu İdi. Bu rütbe ve nişanları bir asker olarak muharebe meydanlarında değil, fırçası ile ve diğer memle ket hizmetleri karşılığı olarak ka zanmıştı.
T ü rk resminde Şeker Ahmet
Paşadan evvel adı geçen ressam ye'den ayrılırken, hiç bir sanat
terbiyesi almamıştı. Doğuştan is tidadı ile resim yapıyordu. Sanat
dünyasında gelip geçen fikir
akımlarından ve sanat eserlerin den habersizdi. Paris'e gidince
klasik sandığı bir okulu seç
mesi tabiî idi. O , Boulanger'yi
bulduğu günlerde, Courbet'nin,
Corot ve Daumier'nin en parlak devirleri idi. Delacroix öleli bir
yıl olmuştu. Yeni cereyanları
sezmesi, anlaması mümkün de ğildi. Onun yukarıda birkaçının adını saydığımız 19'uncu yüzyı lın büyük üstatlarını bulamamış
olması, Tü rk resminin büyük
kaybıdır. Bununla beraber bazı eserlerinde Courbet'ye yakındır. Şeker Ahmet Paşa, akademik bir sanat terbiyesinden sonra, sa dece içgüdüsü ile, daima zevkli eserler vermiştir. Kuvvetli b ir se ziş kabiliyeti, tabiata olan son suz aşkı ve tertemiz ahlâkı ile
kişiliğini bulmuş, Tü rk sanat ta rihinde lâyık olduğu yüksek ye rini almıştır.
Şeker Ahmet Paşa'nın büyük bir hizmeti de, Türkiye'de ilk re sim sergisi açmış olmasıdır. İs tanbul'da bir Güzel Sanatlar Oku lu bulunmadığı bir devirde 1872 yılında, Sultanahmet Sanat O ku lunda ilk şahsî sergisini açmıştı. Bu sergi sanat tarihimizde çok önemli b ir hadisedir. Bundan 95
yıl öncesini gözümüzün önüne
getirelim: İstanbul’da, resim sa natı ile hiç bir ilgisi olmayan bir çevrede. Batı tekniği ile ya pılmış yağlıboya tablolar sergile niyor. O tarihte çoğunluğun re sim yapmanın günah olduğuna inandığı ve rastlanan sanat eser lerinin tahrip edildiği bir top lum İçinde genç bir ressim, eser lerini halka teşhir ediyor.
Bu ilk sergiden sonra, 1873' te Sultan Mahmut Türbesi yanın da Darülfünun (Üniversite) bi nasında açılan ikinci sergi de her
ORMANDA KARACA
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a Toros Arşivi