FARABİ'NİN
SiYASİ
DÜŞÜNCESİNDE
SA"ADET
KA VRAMI
Dr. ı\Iehmet AYDIN
i
Farabi'nin felsefesinde psikolojiyi ahlaktan, ahlakı siyasetten
ayır-mak imkansızdır. Bu hüyük filozof hakkında kesin hir sonuca ulaşmak
için onun felsefesinin hir hütün olarak ele alınması gerekir. Farahi'nin, psikolojik tahliller sonucu İnsan
npfsi
hakkında vardığı sonuçlar, ahlaki ve fikri faziletlere temel olmakta, faziletlerin teshit ve tasnifi isesiya-setin özünü oluşturmaktadır. Bu yüzden Aristo, siyaseti inceleme
ko-nusu olarak seçen kişiye psikoloji çalışmasını tavsiye ederl• Bu tav si-yeyi en iyi tutan, belki de, Farahi olmuştur. Psikoloji ve ahlakta 'mut-lu olma', siyasette ise 'mut'mut-lu etmı~' ağırlık noktasını teşkil eder. Bu ma-kalede daha çok 'mutlu etme' (is'ad) üzerinde durulacaktır.
Farabi'ye göre saadetin elde edilmesi insanın yaratılış sebebini teş-kil eder2• Bu yüzden, fazilet, iyilik gibi kavramlar saadetle kıyaslanın-ea ikinci derecede önem arzederler. Saadet, insan faaliyetlerinin nihai
meyvesidir. O, mutlak gayedir.
Reyuıanı
akıl, mükemmel olma,dola-yısı ile ölümsüz olma, yeteneğine sahiptir}. Kuvve halindeki bu akıl, fiil
haline geçmeden saadet elde edilemez. Kuvveden fiile geçiş, aynı
za-manda, hissetme derecesinden akletme derecesine geçiştir. Bu geçiş ta-mamlanınca akıl ve maddeden teerid olunan ma(kii.lat farklı bir onlo-lojik statü kazanır. Ancak hu seviyeye çıkan "hizzat ma(kill" olahilir ve dolayısı ilc kendisi hakkmda hilgiye sahip olabilir4• Varlığı,
madde-1 J~ıhica Nicomaclıca. J. 13, 1l02n. (Bu makaledeki referanslar için Sir David Ro,,'un İngilizce tercümesi kuııalullIll~tır.)
2 Kiıab as-Siya .•a al-Madarıiyya (= Si)'asa). :\'şr.F.:lLNajjar, Beyrııl, 196<1,s.711. 3 Ri.lila Ii'l- ah'l (= Akl) :\'şr.M.llollygcs, BeY.'uI, 19311, s.12.
304 ~ıEHMET AYDIN
den ayı'ılıp suretlerin sureti halİne gelince akıl, mustefııd akıl seviyesi-ne ulaşır, Bu, aklın çıkabileceği en yüksek derecedir5•
Akıl hu dereceye faal aldın yardımı ilc ulaşır. Varlığında madde-IIİn eseri hulunınayan bu aklın -ki Farahi bazan onn rılh ul-kuds ve onun derecesini de me/ekilt olarak adlandınr- iki iineıııli görevi vardır:
Varlıklara şekil verir (vahib as-suvar); insan aklını aydınlatarak Allah 'ın, saadetin ve diğer ruhani varlıkların idrak edilmesini sağlar. İnsan faal akıl kanalıyla Allah 'la irtihat kurar. Vahiy aneak O'nun ara-eılığı ile olur. İnsan aklı ilc faal aklın hirleşmesi (itıisal), ilmin ve saa-detin kaynağıdır6•
il
Nazari olarak saadetin ne olduğunu bilen in<;;anın, onun elde edil-mesini sağlayan fiilleri de yapması gerekir. Buna ek olarak, başkaları-nın saadeti ilc ilgilenmek de onun görevidir. Faralıi, saadetin elde edil-mesi için filozofluğu ve imamlığı. yani devlet haşkanlığını, bir tek in-sanda toplar7, Bu şekilde, ilahi olan şey siyaset kanalıyla idrak edilir. Faal Akıl sayesinde maddi dünya ilc ilahi dünya hirbirine hağlanır. Fi-lozof - İmam ise, insanın ilahi alemle temas kurma!>ını sağlar. Böylece
kainatta~i bütünlüğe ulaşılmış olur.
Farabi, siyasi felsefesinde hem Hz.l\luhammed'in hem de Eflatun'. un desteğine sahiptir. Burada o, felsefesinin zirvesine ulaşmakta, fel-sefe ile vahyi birtek kişinin şahsında hir araya getirmektedir. Bunu
ya-parken Eflatmı'un Cumhuriyet'inden geniş ölçüde yararlanmıştır. Ef.
latun'un Kanunlar'ından ve Cumhuriyet'inden hoşlanmayan Proelus'.
un tersine, Farabi "İHihi Eflatun'un" bu eserleri kaleme almış olmasın-dan sonra derece ıııemnundur8, Farahi, saadetin yalnız başına elde edi-leceğine inanmıyor ve bu noktada Stoalılar'dan ayrılıyordu9, Porphyry ve diğer birçok Yenieflatuneu filozofların görüşüne göre hir filozof için önemli olan ahiret hayatıydı. Bu yüzden onlar siyasi hayatı ihmal
et-s
Si)'"sa., s.3S--6.Kr~.Ncoı,[a/",ıiri apııd Amb l'işr.A.Baua\'i, Kalıirc, 1955, 5.14.-5. Ay-rıCa bkz, De Anima., lll, .1A29b.(Hoss'lıl1 lJl~.tcreiinıc5i).6 -"i)'asa, P.79.
7 Tah.,il as-Sa'ada, Haydarabaıl, 1343/1926, ,.'1-3.
II H.Walzcr, Gr",'1.- iıılo Arabi •., O"ford, 1962. ,.210,
9 P.Merlaıı, "brcck l'lıilosophy from rlalo to PlntilıllS", The Caml>ridge lfi"ıory of La/cr Greeli and Earl)' Medicval J'hilosoplıy, l'işr.A.H.Arrlıstrolıg, Cambridge, 1967.5.125,
J'ARAni'i"İ:\" siYAsi ))Ü~Ö,•.ESji"DE SA'.:\DET KAVR.ürı
ınişlenli. Siyasi felsefe koııusundaki sf~ssizliği ortadan kaldıran ve ona
gereken önemi veren Farahi olmuşturlo. Ona göre, Eflatun insanın
is-tediğini tek başına elde edeceğine inanmarnaktadırıı. Saadetin temini için iki şey gereklidir: Saadetiu nasıl bilineeeğini ve nasıl dde edilece-ğini gösteı en hir sanat; hu sanatın uygulanahileeeği hir yer. Bu sanat
siyasettir; onun uygulanma safhasına konaeağı y('r ise Fazıl Şehir
(al-ıvladina al-Fadıla) dir.
i) Saadet ve Siyaset
Siyaset, yani Fazıl Şehir'de uygulanan en yüksek sanat, saadetin elde edilme yollarını öğretir. Diğer bir deyişle o, saadet in, siyasi teşki-latlanma yoluyla nasıl temin etlilcceği konusunda hilgi verirl2• Ancak bu sanat sayesinde gerçek saad('tle :-aadet sanılan
şey,
iyi ilc kötü, gü-zel ile çirkin, faziletle faziletsizlik hirhirlerinden ayırdedil('bilirl3• An-eak hu ilim :-ayesinık insanları saadet açısından hir tasnife tahi tutahi-liriz. Bütün hıınlara ek olarak, dünyevi ve uhrevi saadetle ilgili husui'>-ların hilinmesiui sağlayan ilahi ve dünyn'-i herşey siyaset sayesinde mümkün olm 14. Ferdi konu olan ahlakın tersine, siyas~t, hir toplumu hir milleti ve hatta hütün dünyayı konu cdinir15•Siyasi Felsefe (al- Falsafiı al-Madaniyya), sadece fiiller, kanunlar
V.s., ile ilgilenmez, aynı zamanda, nazari olarak saaıletin ne olduğu
(ta'-r~f as-sa'ilda) ile de ilgilerıir16• İştt~, Siyasal Bilgilere hakkettiği
üstünlü-ğü veren onun hu üzelliğidir. Ahlak, siyasete yardım ed('r. Öyle görü-nüyor ki ahlak, gerçek Lir hağımsızlıktan uzaktırl7• Fıkıh ve Kclam gi-bi dini ilimler de siyaı;ı felsefenin yardımeılarıdır18•
Farabi, Klasik Siyasi Felflefe (kuen şeyle islam 'ın çatışmadığını göstermeye çalışmaktadır. Dini inançların ve faaliyetlerin rasyonel hir
10 A.f..Uoyrl, "The Later Neoplatoni,t, "The Cambridge History ... , '.2i4.
II Alfarabi .• l'hilosophy of Plilio a"d AriSlOıle, Glencoe, 1962, s.6-1.(Bu eseri :lLMahdi İn-gilizceye çevirıniştir).
12 Talısil. s.Hı; Madi"a, s.l02. Krş.Aris\otle, Dhi"a Nicoıııat:lıea, i, ll, 1094b.
ı:ı Tahsil, '.3i; thsu'al- U,iııı :\ rş. Osman Emi,> 2.ba,kı, Kabire, 19.19. s.102. 14 Ki/ab al.jUi11a, '\şr. i\I.Maluli, Beyrııt, !968.•. 69ye n.
15 F.i'iajjar, "a!.Faralıi on I'olitical Science "The Mııslim If/orld. 'l8(1958) •.95\'.11' 16 Ilısu' al-'U/im, •. 104.
1i l.eo Straıı", ",1uelques remarııues sur la seience politiqııe de :l-Iaiınoııiılesct d'al.Far.,. bi, Revue des E/udes Jııi •.•s (~RE.ı) 100 bis (1963) s.95.
306 ~IEıı"ET AYDIN
hiçimde anlaşılması, dinin siyaset dili ile anlaşılması demektir. Böyle hir anlayış sayesinde Fazıl Şehr'in halkı saadete erişebilir19•
ii)
Al-Madina
al- Fiidıla - Faziletli Şehir
Siyasi yönetim çeşitlerinin sınıflandırılması, hütün faaliyetlerin amacı olan saadet anlayışına göre yapılmıştır. Bir insanın saadet hak-kında düşüncesi öğrenildiği takdirde onun nasıl bir siyasi yönetimi ar-zu ettiğini tahmin etmek zor olmaz. Eğer o, saadeti, Allah'ı ve ilk Pren-sipleri bilmek olarak anlıyorsa, Fazıl Şehri arzu edecektir. Böyle hir saadet anlayışını amaç edinen kişi faziletli bir insandır. Eğer hir top-lum veya millet aynı gayenin gerçekleşmesi için uğraşırsa, o topluın ve-ya nıillet faziletli olmave-ya hak kazanır. Eğer dünyadaki bütün insanlar o amaca yönelirse, o zaman dünya. faziletli bir dünya
(ma'mura
al-Fa-dıla)
haline gelir. Bu açıdan bakıldığında, faziletli insan, faziletlişehi-fe, hu sonuneusu ise topyekun kainata henzer20.
Faralıi'ye göre, "Eskiler" de ideal sitenin, saadetin elde edileceği yer olduğu hususunda tam bir anlaşma içindedirler. Faziletli Şehirde ferdin saadeti ile toplumun saadeti birleşir. Saadece birinci kemal (dün-yevi saadet) değil, nihai kemal (uhrevi saadet) de ancak bu şehirde el-de edilir2l. Faziletli siyaset ancak Faziletli Şehirde uygulanabilir. Bu şehir hem idare edenin hem de idare edilenin her iki dünyaya ait
saa-detlerini sağlamalarını mümkün kılar22.
Bütün hu söylenenler gösteriyor ki, saadet, idare edeni de, edileni de içine alan sosyal hir başarıdır. Bıı başarının kazamlması için faziletli şehrin insanları bir araya gelirler2>.
Bütün şehirlerdeki ve milletlerdeki birlik ve beraberliğin sebepleri
aym değildir. Menfaat, düşman korkmm, ortak savunma ve benzeri
me-seleler hirlikte bulunmayı ve birlikte çaba gösterme)ri gerektirir. Fakat bu gibi hususlara, Faziletli Şehirlerden çok, bilgisizliğin hakim olduğu şehirlerde rastlunJl'24.
19 Krş.M.Mahdi, ,'Ifarahi" History of Political Plıılo .•oplıy. Nşr. L. Straus. ve J.Cropsey Skokie, 19- 63. ".161.
20 Madina, 5.97; 1I1S1i al-Ulıım, '.103 ,.,1.: Kilüb al-Mil/o, 5.54-5.
21 Pusül al.Mad",.i !'işr. D.JlLDunIop, Cambridge, 1961, 25.YC 84.Böliimler. 22 A.g.c. bölüm 8'1.
23 Kiıtib al-Mil/a, 5.66. 2.ı Madiııa, 5.127 '.d. 25 Fıısı1l al-Mildani, Bü1.57.
FARAni'Nİ;\" SİYASİ ])Ü~ÜNCESiNDE SA'ADET ı,AVIUMI
307
Aşk ve adalet, Faziletli ~ehir'in insanlarıılı hirhirine hağlayan iki 'önemli faktördür24• Efliitun'un dediği gibi, bunlar olmadan saadet eldeedilcm(~z26.
]\'Iaale~(~f,Farahi, aşk v(~ adalet hakkında fazla bilgi vermemekt(:-elir. Her iki tcıim de Metafizik anlamda kullanılmı!?tır. Mesela Allah'ın sadeec Saf Akıl (ald al-malıd) değil, aynı zamanda al-aşık va'l-ma'şuk olduğu söylenmekte, muhabbet'in ilk Varlık 'tan geldiği ve hirleştiriei hir güce sahip olduğu iddia cdilmektedir27. Farabi'nin bu ırörüşü bize
Posidonius tarafından savunulan ve Stoa fdsefcsindeki Divinasyon
nazariyc~jnin esasını teşkil e,]en Sempati'yi hatırlatmaktadıı 28. Aşk, Faziletli Şehr'in ç(~şitli kısımlarını ve halkını hirleştirir; ada-let ise bu birliğin bozulmamaslIll sağlar. iradi aşk, faziletin elde edil-mesi için harcanan ortak (iaha sonucu orta) a çıkar. Bu, IH'lli düşünce, hem dc fiil alanı için geçerlidir. İnsanlar, doğru düşünce ve doğru ha-reketin ne olduğu konusunda karar verince saadeti hulahilirler29•
Cahil Şehirlerin insanları da aşktan ve adaletten bahsederler. Fa-kat oııların hu terimlerden anladıkları Fazıl Şehir halkının anladıkları-nın tam zıddıdır. Farabi'y(~ göre, Cahil Şehir halkının nazarında kuvvet adalettir. Güçlü olan ve diğerlerini boyun eğmeye 7.Orlayahilf;n kişi (~n mutlu insandır3o• Tahiatın gerektirdiği şeyi wn noktasına kadar götürmek gerekir. Bu, hir nevi 'tabii adalet' olup güçlünün lehinde, korku ve iimit-sizlik içinde olan gi.iı;'siizün fl'~ aleyhindedir31•
1) Birinci Başkan (ar-m'ıs al-avval)
Fazıl Şehrin varlığı ve devamı, mutluluğun ve diğer İlahi şeylerin ne olduğunu hilen ve onları insanlara anlatan hir insanııı, veya bir grup insanın, varlığıııa bağlıdır. Bazı insanlar idare etmek, bazıları da idare edilmek için yaratılmışlardır. Bunun höyle olma~ı gayet tahiidir. Baş-kan, gerek tahii yetenekler gcrekse alışkanlık ve irade güeü sonucu ka-zanılan özellikler hakımlilılan en yüksek hil' durumda olm, hdll',ı. 0,
26 Alfarabiı", Comperıdiıını [.egıını Plııtollis :\'şr.F,Cahrielli, London, ı952, s,21. 27 Madirıa, s.40-1; 1"ıısı,l al-Maı/llIli, BöL57.
28 E, Bevaıı, Sıoics and Scı'ptics, ()xford.191 :{, s. II 1. 29 Fıısı,l al-Madlllli, 57.Böliim.
30 Krş.Cıımhııri)'ct. :B6 ,\- 3.1'1<:' (Burada Eflatuıı de.potun hiçbir zaınan ınııl)u hir insan o!ıııaı!ığıııı isba!a çalışır,)
:H Madiııa. ,.132 v.,\"
308
~fEII~IET AYDINFaal Akına temas kuran kişidir. Onu, mutluluğun vazgeçilmez 'sebebi' yapan da bu temastır. Denebilir ki o, vahya muhatap olar, kişidir, çün-kü vahiy, Faal Akıl'la insan arasında hiçbir aracı kalmayınca vuku bu-lur33.Birinci haşkanın Fazıl Şehir'deki fonksiyonu, ilk Sebep'in
kainat-taki fonki;iyonuna henzcr34. O, Eaadetin ne olduğunu rasyonel ve
sem-bolik olarak anlatmaya muktedirdir; çünkü o, mutluluk açısından en
mükemınel olan insandır. Aksi takdirde mutluluğun 'sebebi'
olamaz-dı35. Fazıl Şehrin halkı, ancak fa",iIetli ve mutlu bir başkanın yönetimi ilc fa",iletli ve mutlu olabilir36•
Farabi'nin, l\1:adinat ül.Fadıla'nın. başkanında birçok özelliklerin bulunmasını şart koştuğu iyice hilinmektedir. Burada filozofun siya-set felsefesi bütünüyle ineeleme konusu edilmediğinden, bu ayrıntılara girilmiyceektir. Şurası açıktır ki ona göre, mükemmel bir başkanda hem
nazari aklın hem de hayal güeünün mükemmel olması gerekir. Bu yüz.
den, Farabi, felsefesinin en yüksek noktasında Başkanı, Filozofu ve
Peygamberi birleştirir. Felsefe olmadan, başkan, saadetin ne olduğnu
kavrayamaz (ıa'akkul edemez); hayal güeü olmadan da mutluluğun
idraki iı;in şart olan kanun yapma ve dolayısi ile siyasi bir çerçeve
or-taya koyma imkanını bulamaz. Siyaset olmadan da mutluluğun ne
ol-duğu başkalarına öğretilemez. Farabi'nin bazan ıa'akkul yönüne
ba-",an da ıahayyul yönüne ağırlık verdiği doğrudur. Bunu, özellikle Efla-tıın'un felsefesi söz konusu olduğu zaman yapar37. Fakat bu ikisinin de insan mutluluğu için esas olduğuna dair inancı, bütün eserlerinde açık. ça görülür.
Maamafih, Farahi gayet realist olarak bilmektedir ki istenen bü-tün özellikleri şahsında toplayan bir başkanı bulmak son derece güçtür. O zaman aynı vai;ıfları, hiç değilse, başkanlık makamında görmek is-ter. Bu da ancak çeşitli ö",elliklere sahip kişilerin birleşmesi ile mümkün olur. Mesela ta'akkul gücü mükemmelolan bir kişi ile tahayyül ve
ira-33 Si)'u.,a. s.79: Maıli"a. s.104. 3'1 Talısil, s.25: Krş., Madi"a, 5.101.
35 Fas,il, Bii1.27: Talı.,il, 5.42: Madina, s.l04.; Si)'iisa, s.80. 36 Krş.Milla. s.43.
37 L.Strau",. "Ho\\' al.F'ıirıibi Rcad Plalo's Laws". Melangc L.Massİgııon (Damas, 1957) CiltHı,s.324.Krş .• A.E.Taylor'lın al. Farabi's Plıilosoplı)' of Plalo ile ilgi tenkidi: Miııd, 52, (19-43), s.369.
FARABİ'NİN sİ YAsİ DÜŞÜNCESiNDE Sıl 'ADET KAVRAMı
309
de gücü mükemmelolan diğer bir kişi birleşerek idareyi ele alabilir ve höylece devlet için gerekli şartları birliktc sağlayabilirler38.2) İdarc edilenler ve onların saadet konusunda eğitilmeleri
Fazıl Şehr'in insanları genelolarak iki büyük sınıfa ayrılmaktadır: Allah'ı, ruhanı varlıkları, sa'adeti v.s ..,yi kavrayabilen (ta'akkul ede-bilen) hukema sınıfı (hikmet sahibi kişiler); bu gerçekleri sadece sem-bolik olarak kavrayabilen (talıayyul edebilen) sınıf (mü'minler slnıfı)39. Birinci sınıf, gerçeği tasavvur eder, yani varlıkların esasını, onların de-recelerini, mutluluğu ve Fazıl Şehirlerin idaresinin ne olduğunu bilir. Onları oldukları gibi kavrar. İkinci sınıf ise onları ancak hayal edebi-lir. Tahayyul'ün objesi varlığın bizzat kendisi değil onun imajı veya taklididir40• Tasavyura da tahayyule de bilgi (marifet) denir41• Her iki
yol da mutluluğa götürür. Ancak, lıükema nın mutluluğu, elbette
mü-minun'unkinden çok üstündür.
Dikkat edileceği gibi, Farabl nin ayırımı lıükema ile mü' min un
ara-sındadır; hukema ile enbiya' arasında değiL. Kur an-ı Kerim'in gözde
terimi "mü'minun"un burada kullanılması son derece anlamlıdır.
Fa-rabl'nin nazarında, Hz.Muhammed, gerçeği sadece tahayyul edebilen
bir kişi değildir; O'nda hem tasavvur hem de tahayyul gücü vardır ve
bu yüzden de o en mükemmel bir varlıktır'U. O, Fazıl Şehir için gerekli olan bütün şartları kendinde toplayan yegane kişidir, re'is-ul-evvel'dir.
Farabl felsefcsinde son derece önemli olan bu ayırım, GazaWdeki
(arijun (veya mukarrabUn) sınıfı ile mukallidun sınıfına tekabül
etmek-tedir. Sosyolojik bir dille ifade edilecek olursa, birinci sınıf elit zümreyi
(hass),
ikinci sınıf ise geniş halk kitlesini('iimm)
oluşturmaktadır. Fazıl Şehir'de başkandan sonra, milletleI'in nasıl mutlu olacakları ko-nusunda eğitim görmüş bir aydınlar sınıfı gelir. Onların görevi, halkı iknaetmek ve eğitmektir. Onlar bu işi yaparken, başkanın gösterdiği yolu
izlemelidirler. Birinci başkan, bu scçilmiş kişileri eğitirken burhan
me-38 Farabi'nin bu makul görüşii Ebu'l-Hasan eı-Amiri (bkz.Kitab es-Sa'ada va'l-ls' ıid Nşr.Mucteba Minovi, Wiesbaden, 1957-8, 5.194 ve 211.) ve Gazali gibi mütefekkirler tarafından kabul edilmemiş, özellikle Şii temayüllü kişiler tarafından şiddetle hiicuma uğramıştır.
39 Madina, 5.122; Siyasa, 5.86. Tahsil, 5.36 v.d. 40 Siyıisa, 5.85.
41 Madina, 9.122.
310
MEHMET AYDINtodunu (yani felsefi metodu) kullanır. Onlar da, kendi sıralarında, hal-kı eğitirken ikna metodunu kullanırlar.
Halk kitlesinin iki önemli özelliği vardır. Bunlardan birincisi, on-ların, yaygın olan görüş ve düşünceleri hiçbir tenkid ve tahlile tabi tut-madan kabul etmeleridir. Diğer bir deyişle, taklid derecesinden öteye geçememcleridir. Gerçekleri, yukarıda da işaret edildiği gibi, onları tem-sil eden semboller seviyesinde hilirler. Bu semboller toplumdan toplu-ma değişir. Bu bakımdan amaç aynı olmakla beraber, semboller farklı-lık arzettiğinden, birden fazla Fazıl Şehir olabilir. Bunlar ta"avvur se-viyesinde aynı, fakat tahayyul seviyesinde ayrı olabilirler.
İkinci özellik ise halkın eğitimi ile ilgilidir. Onlar, tabiatlarından veya sonradan kazandıkları alışkanlıklardan dolayı felsefi bir eğitime
tabi tutulamazlar, burhan metoduyla eğitilemezler. Avam için en iyi
metod ikna metodudur43,
Fazıl Şehir'de eğitimin amacı, ferdin veya fertlerden oluşan grup-ların, ya da milletlerin karakter formasyonunu sağlamaktır. Bu da ta'.
lim ve te'dib diye ikiye ayrılır. Birincisi nazari veya fikri faziletlerin,
ikincisi ise ahlaki faziletiCl'in varlık alarona çıkartılmalarını amaç edi-nir44• Eğitim, kötü fiilleri ortadan kaldırmalıdır; zira tabii ve hadi kö. tülükler silinmeden mutluluk elde edilmez45• Eğer eğitim bazı imanla-r~ islah etmede başarılı olamazsa o zaman bir takım zorlayıcı usullere baş vurmak gerekiı.46.Hatta birinci Başkan, gerektiğinde zorlayıcı usul-lere başvurmaları için hir grup insanı görevlendirir47•
Faziletli bir başkandan gelen hcl' şeyin iyi ve halkın mutluluğu ile doğrudan ilgili olduğunu Farabi israrla tekrarlar. 0, tıpkı Aristo gibi, isyankaı ve kötü karakterli kişilerin eezalandırılmaJarı gereği ne inanır.
Islahı tamamen imkamız olanların toplum içinde yaşatılmanıalarını
tavsiye eder48• Başkanın kötüye karşı savaş açma hak ve yetkisi de var-dır. Eğer böyle bir davranışın amacı saadet ise, savaş faziletli bir savaş
43 1'ahsi/, 5,37-8; Madirıa, ,.122-3: Si)'usa, 5.85-6.
44 Krş.H,!lfa5I1mi "al.Farabi's Politic,", Allıstor)' of lIfusJim PlıiJosop/ı)', :'-işr.M.i\1.Şerif (Wiesbaden, 1962), CiIt l, s,709,
45 Siyasa, 5,84.
46 FusiiJ, Bü1.I4; Krş. Tarıbilı, 5.16 v,d. 47 Tahsil, 5,32,
FARABrNİN SİYASi DÜŞÜNCESiNDE SA'.ADET KAVRAMı
311
olur49; veya Leo Strauss 'un deyişile, "medel1ileştiriei bir savaş" (unegu-are civilisatrice) olurso. Öyle görülüyor ki, Farabi'ye göre, bir hüeum
tehlikesi olmasa bile Fasık Şehir'e karşı savaş açılabilir. Cihad, doğru yolda olmayanların kurtuluşu ve mutluluğu için meşru bir çaredir. Muh-sin ~rahdi'nin de haklı olarak işaret ettiği gibi, Farabi burada sadece
savunma savaşını değil taarruzu da desteklemektedirsı. Farabı'nin,
haşkanda savaşabilme gücünü şart olarak kabul etmesi de bıından
dolayıdır.
Farabl'nin savaşla ilgili bu görüşlerinin Cihad fikrine yakınlığı açık. tır. Bu yüzden, "Farabi nin ahlakında ve siyasetinde Cihada ve dün-yevi meselelere yer yoktur' diyen De Boers2, ile anlaşmak zordur.
Ge-rek Farabi gerekse diğer Müslüman filozoflar Hz.Muhammed'in
put-peresdere karşı açtığı mücadeleyi bir "Fazilet Savaşı" olarak kabul et.
mekte ve O'nun yaptığı savaşların haklılığını savunmaktadırIar.
Ni-tekim Farabi'nin çağdaşı olduğu tahmin edilen ve devrinin meşhur fi.
lozofu olarak hürmet gören Ebı1l-Hasan el-Amiri, aı-t'lfim bi-Menakıb
al-Isıam adlı eserinin bir bölümünü bu konuya ayırmış ve
Peygamber'-in savaşlarım Peygamber'-insan mutluluğu için gerekli görmüş ve müdafaa etmiştir. İslamda siyasetin varlığını bir meziyet olarak görmüş, bundan dolayı
İslam'ın, mesela, Hıristiyanlıktan üstün olduğunu savunmuşturS3•
Ay-nı görüş Ihvan-ı Safa, Gazali, İbn Hüşd tarafından da savunulmuştur. Fakat şu hususun tekrarında yarar vardır: Fazıl Şehir'de mutluluğun elde edilebilmesi için önee burhan metodu, yani felsefi metod kullanıl-malı; fakat bu, ancak sayıları pek fazla olmayan bir aydınlar zümresi. ne uygulanabilir. İkinci olarak ikna metodu kullanılmalı. Zorlayıcı me-tod, ıslahı bu iki yolla mümkün olmayanlar içindir.
Şimdi diğer "ŞehirIer"deki halkın saadet anlayışlarına gelelim: iii) Cahil Şehirler
Cahil Şehir halkının saadetle ilgili görüşlerine dokunmadan önce, Farabi felsefe~indeki cahil terimi üzerinde kısaca durmakta yarar var-dır.
49 Tahsil, s.32.
SO "Qucl'lUCS remarques sur la seience pulitique de Malınonides et de Farabi", s.35. SI M.Mahdi, "Al-Farabi", Ilistar)" of Poli/ical Philosophy, s.174.
52 Bkz., History
~r
l'hilosophy in lslam (Dover Baskısı, Kew York, 1967), s.125. 53 BiLbölümün İngilizce tercümesi ve ilgili yorumlar için bkz., Franz Rosenthal, "Statcand Religion According to Alıu'I-Hasan al-Amiri", The Muslim Quarterly, (V.III.ApriI1956) s. 42-53.
312
!ItEH~IET AYDINCehalet, kemalden ve hayırdan mahrum olma demektir, İnsan
aklı heyı1lani dereeeden basamak basamak yükseldikçe ve bilgi sahibi oldukça olgunlaşır. Maddeden ne kadar uzaklaşırsa o derece olgunlaşır. Bunu tamamen başaramıyan "nefisler" maddeye hağlı kalırlar. Onlar Allah, ilahi varlıklar ve saadet konusunda ne gerçek, ne de hayaH hil-giye sahip olurlar. İmdi, eğer hir şeyin varlığı tamamen maddeye bağ-lı ise maddenin yok olması, mantıken, o şeyin de yok olmasını gerekti. rir. Bu "nefislerin", "hasta ve maddeye bağlı" oldukları ortadadırs4. Onlar, yok olmaya mahkum vahşi yaratıklar gibidirss. Onların aklı, he-yulani seviyede kalır ve, bilindiği gibi, hu akıl ölüm&üz değildir. A.Ba-davi'nin kanaatine göre, Alexander Aplırodisias da potansiyel aklın,
bedenin ölümünden sonra yaşayaeağına inanmamaktaydıs6. Bu
düşün-ce Farabi'nin felsefi sistemi ile tutarlı olmakla beraber İslami anlayışla zıtlık teşkil etmektedir.
Şimdi Cahil Şehrin halkına dönelim. Cahil Şehirler, saadet kavramı açısından bir sımflamaya tabi tutulmuştur. Bunların hepsinin ortak yanı "eski ve fasid fikirlere dayanmalarıdır" .57Farabı, burada yalnız "Demok-ratik" şehiri (el-CamiiCiyya) bir istisna olarak kabul eder. Bu şehir de di. ğerleri gibi "cahil terimi kapsamına girmekteyse de orada hiç değilse va rılmak istenen "ğayeIer" konusunda bir anlaşma vardır. Cahil şehirlerin-başında al-.i\fadina ad-daruri gelir. Bu şehir halkına göre saadet, zaruri ih-tiyaçların temininden ibarettir. (Yeme, içme, giyinme v.s.). İkinci olarak
al-Madina an-nazziila gelir ki burada saadet deyinee akla para, servet ve
diğer dünyevi hususlar gelir. Üçüneü sırayı saadeti zevkten ve oyund an ibaret sayan al-Madina aş-şıkva veya al-Madina al-lııssa alır. Dördün-cüsü al-Madina al-karrilma (veya karramiyya) dir. Bu son şehrin halkı-na göre ise saadet, şeref ve itibarden ibarettir. Bu şehir diğerlerine na-zaran daha iyidir. Beşinci sırada al.Madina aı-ıağallub vardır ki bu şeh-rin halkına göre saadet başkalarına hakim olmak, onları ezmek ve des-potik bir düzen kurmaktır. Son olarak, al-l\fadina al-CamiiCiyya gelir ki bu şehirde çeşitli kişiler çeşitli amaçlara yönelirler. Bunlara ulaşmak için de hürriyetin gerekli olduğuna inanır ve ona son dereee önem verir-lers8,
54 Siya.a, 8.83.
55 Madina, 8.118-9; Siyıisa, 33.
56 Ari.ıa ',nd a/-Arab (Kalıira. 19.17) 5.3. 57 Madlna, 5.126.
FARABİ'Nİ:\" SİYASİ DÜŞÜNCESİNDE SA'ADET KAVRAMı
313
1) Fiisık Şehir
"Fasık" terimi Farabi Felı;efesinin anahtar - terimlerinden biridir. İslam Kelam'ında da bu kelimenin çok önemli bir yeri vardır. Fasık'ın kim olduğunu teshit etmek İslam'da dinı ve siyası bir mesele olmuştur. Farahl'ye göre fasık, doğrunun ne olduğunu bilen fakat ona göre hare-ket etmeyen kişidir. Şekavet terimi gerçek anlamda ancak fasık için kulla-nılır. Doğru hilgiye sahip olan fasık, ittisal ilc gerçekleşen asıl amaçtan şuurlu olarak sapar. Bu bakımdan büyük hir acı içine düşer. Dünya
iş-leri ile meşgulolduğu için o hu acıyı pek duymaz. Fakat ölüm,
bede-nini elinden alınca dünya zevkleri ile ilgisi kesilir ve o zaman "fıi:ık"mn cezasını bütün şiddeti ile duyaı. Cahilin böyle bir azabı duymayışı onun aklının "heyulanı seviyede"kalmasından dolayıdır. Oysa, fasıkın aklı maddeden uzaklaşmış ve "bilen varlık" durumuna gelmiştir. İşte bütün
sorumluluk bu bilmenin sonucudurs9•
Fasık Şehrin halkı teorik yönden Fazıl Şehrin halkına, davranış
yönünden ise Cahil Şehrin halkına benzer6o• Bu İse normal değildir. Bu sebepten Fazıl Şehrin halkı, fasıkları hasta olarak kabul eder61•
2) Daliilette olan Şehir
Bu şehrin halkı saadet konusunda yanlış kanaadere sahiptir.
On-lar böyle bir duruma, adeta, zorla itilmişlerdir. Onlara sunulan imaj ve semboller gerçek olmaktan uzaktır. Onlara tavsiye edilen fiiIler saa-dete ileten fiiIler dcğildir62•
Bu insanları doğru yoldan saptıranlar, gerçek saadetin ne olduğu-nu bilen insanlardır. Bunlar yok olmaktan kurtulurlar ama, tıpkı fasık gibi, şekavet içinde kalırlar. Fakat, daıaıete sürüklenen bu şehir halkı-na gelince, onlar tıpkı Calıil Şehrin insanları gibi yok olmağa mahkum-durlar63; çünkü sonsuz hayat (hullld) doğru bilgiye dayanmaktadır ki o da bu insanlarda yoktur.
Bütün bu çeşidi siteleri inceleyen Farabı, bu kez dikkatini iki ayrı gruba çevirir. Bunlar için, Saadet kavramına göre yapılan devlet tas-nifinde bir yer hulunamamıştır. Bu iki gruptan ilki, faziletli olmalarına
59 Madina, 5.119-120.
60 Si)'tisa, 5.103-4; Madiııa, s.l1l. 61 Milla, 5.59.
62 Si)'ıisa, 5.101; Milla, ,.43-1. 63 Madina, 5.120.
314
MEHMET AYDINrağmen şu veya bu şekilde faziletli olmayan şehirlerde yaşamaya mec-bur edilenlerden, ikincisi ise Fazıl Şehirlerde yaşadıkları halde bil'
tür-lü gerekli seviyeye ulaşamıyan insanlardan oluşur.
Eğer "faziletli" bir insan "cahil" bir insanın yaptığı fiilleri işleme-ye zorlamrsa bundan elbetteki büyük azap duyar. Fakat bu acı, rasıkın çektiği acıdan farklıdır. Her ikisi de doğru bilgiye sahip oldukları halde kötü fiileri işlemelerine rağmen, faziletli insanın davranışı hir zoılan-ma sonucudur, karakterinin bir tezahürü değildir. Halbuki fasıkın dav-ranışının kaynağı kişiliğinin ta kendisidir. Farabi buna dayanarak
zor-la kötü davranmaya mecbur edilen faziletli kişiyi şaki yapmazM,
Fa-kat onun ne derece mutlu olduğu, yaşamak zorunda kaldığı Cahil
Şe-hirde durumu değiştirmeye teşebbü~ edip etmemesi gereği hususunda
Farabi bir şey söylemez. Farabi'ye göre, o, bir "yaba.acı" (ğarib)' dir.
Onun durumu, kendinden daha aşağı bir derecedeki hayvanın
hacak-lan ile harekete mecbur edilen bir hayvana benzer (baş veya düşünce, faziletli; bacaklar veya fiiller faziletsizdir.)
Bir de böyle bir kişiye zıt olan in&anın durumu vardır: Kendi ••i "ca-hildir" fakat Fazıl Şehirde yaşamaktadır. Bunun durumu i••e kendin-den daha şerefli bir hayvanın başını kendi süfli bacakları üzerinde taşı-yan hayvanın durumuna benzer. Her iki halde de birleşme gayri tabii-dir. Faziletli bir ruhtarı faziletsiz fiillerin sudur etmesi nasıl gayri tabii ise, cahil bir "nefsin" faziletli kişilerle bir arada hulunmaEI da aynı şe-kilde gayri tabiidir65•
Fazıl Şehirde yaşamalarına rağmen oradaki halkın hareket cttiği
biçimde hareket etmeyen, daha doğrusu, yeteneği gereği edemeyen
in-sanlara, Farabi navobit (yabani otlar) adını verir. Bunlar kendi arala-nnda çeşitli kısımlaıa ayrılırlar. Sadece bunlardan meydana gelen bir şehir -bir millet- düşünülemez. Bunlardan bazılan son derece fırsatçı olup mutluluğa ileten fiilleri işlerler, fakat amaçlan mutluluk değil, zen-ginlik, şeref ve liderlik gibi şeylerdir. İyiliği, iyilik olduğu için yapma7-lar66• Onlardan bir kısmı ise Cahil Şehrin halkı gibi hareket edip amaç-lanna ulaşmak için "kanun koyueu"nun sözlerini keyiflerince
yorumlar-64 Mar/ina, 8.120. 65 Mü/a, s.55-6.
66 Siya;a, 5.104 v.d. "Na\"abit" terimi İslam Fehefc taribinde daha sonra olumlu bir an-lam kazanacaktır (İbn Baccc'dc olduğn gibi).
FARABi'NİN SİYASİ Dl:ŞÜNCESİNDE SA'ADET KAVRAMı
315
lar. Bazılaııııda ise anlama yeteneği çok kıttır. Sözün özü, bunlardan herhirinin belirli eksiklik ve sakatlıkları vardır. Öyle görünüyor ki,on-lar arasında sadece bir grup saadetin ne olduğunu tahayyiiI etme
im-kanına sahiptir67•
Birinci Başkan bunları devamlı gözetim altında tutmalıdır. Yuka-rıda sözü edilen metotları kullanarak Fazıl Şehri onların kötülüklerin-den korumalıdır68•
Bütün bu tahlillerden sonra özet olarak denebilir ki, Farabi'ye göre saadet, sosyal bir başarıdır. Onun siyaset felsefesindeki saadet kav-ramı, aynı kavramın psikoloji, eskatoloji ve ahlakında ele alınışı ile ta-mamen tutarlıdır. Bununla beraber Faziletli Şehrin ideal bir şehir
ol-duğunu hatırdan çıkarmamak gerekir. Burada anlatılan Birinci
Baş-kan, Farabi devrindeki ve daha sonra gelen devirlerdeki Müslüman dev-let adamlarından çok farklıdır. Gerçi bu karekter bize Hz.Muhammed'i ve belli bir dereceye kadar O'nu takip eden Halifeleri
hatırlatmakta-dır. Fakat Farabi'nin Başkanı söz konusu olunea gerek Peygamber'in
gerekse Ebu Bekr ve Ömer gibi büyüklerin kişiliklerinde görülen sıcak-lıktan ve "heşerilikten" bahsetmek kolayolmaz. Farabi'nin ideal dev-let adamı ve ideal sitesi o derece statik ve katıdır ki onlar, pratik
dev-let adamları ve yöneticilerce ihmal edilmeğe mahkı1mdurlar. Onun mü.
kemmel topluma dair nazariyesi gayet iyi formüle edilmiştir ve oriji-nalclir. Fakat filozofumuz, felsefesinin her hangi bir kesiminden daha
çok, burada, insanın gerçek tahiatmı unutmuş görünmektedir.
(,7 a.g.c., '.104 v.d. 6R <ı.g.c., ,.106.