• Sonuç bulunamadı

Celal Bayar olayı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Celal Bayar olayı"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

16 MAYIS 1982

ifir

S a y fa

y

ALMANYA'DAN <r£LMi5> , 5ÛMNET £TM£K VACİPTİR.

hi

R

îst

İ

yanli

KT

a

N K

urtarmak

Bizi

m

¿

örsvîmîz

,.

f ia p e f a v C U t^ a J İL ^

.32 KISIM TEKMİLİ

J

ciPDfyİM KUMRtj, YARIK ¿

a

5

da

$ SİtNNETfî

A G U 2 ETTÎN T E z M $ E K ÎL£ RûNUİAcACriM

M t r £tti'K £c£k İ3ÎRoAl m m u z y o K .

BARİ PR£N5

i

YİM D

û

M A Ş

i

MA

TURHAN SELÇUK

ULAM ! N£yM/{ Ki

ßU

SÜ N N E T ? .. .

KESMEKTEN, EMEKTEN

So y e Di Yo k l a r

iki ağabeyi de okulda verem olduğu için Bayar'a

evde özel eğitim yaptırıldı

CELAL

OLAYI

MEHMET

BARLAS

E

¡SK İD E N , elinin iizerin- , deki yaşlılık lekelerinden rahatsız olduğunu belli e- derdi. Cumhurbaşkanlığı sıra­ sında bir dış gezide, beyaz eldi­ venleri bulunmadığı için resmî karşılama törenini geciktirdiği anlatılır..,. Bundan 4 yıl önce kendisini ziyaret ettiğim zaman, yine elleriyle uğraşıyordu... Yaş- ' lılık lekelerini ve beraberindeki , uzun yıllan, parmaklan ile kazı­

mak ister gibiydi.

Yine karşı karşıyayız. 100. y a­ şını doldurmak üzere. Ve artık ellerini itmiş bir kenara. Celâl Bayar’ın 100 uzun yılı, iki elinin üzerinde yekpare, birer kahve- i rengilik haline dönüşmüş.

Artık elindeki lekeleri değil, siyasî geçmişindeki komploları çıkartmaya çalışıyor...

—- 27 M ayıs’a dayanan ve b i­ zim devrilmemize yol açan olay­ larda, komünistlerin etkisi faz­ ladır...

27 M ayıs’ı tahlil ediyor... —Mahkemede ispat etmeye hazırım bunu, diyor

Çoğuna bakış açısını paylaş­ madığım, fakat tümü de ügi çe­ kici bir olaylar dizisinin yorum­ luyor...

27 Mayıs’a karşı... 12 Eylül’ - den yana...

İş Bankası’nın kurucusu... Atatürk’ün İktisat Bakam ... Başbakan... Demokrat Parti’nin kurucusu... Cumhurbaşkanı...

Bu aşamalardan herhangi bir tanesi, bir insanın bütün

ya-> ya-> ya-> ya->

Celâl Bay ar kuşağı için politika, partide başlayıp p a rtid e biten b ir iliş k i d e ğ ild ir... İlk siyasal örgütü olan "İttih a t ve Terakki Cem iyeti"ne girenler, b ir tabanca üzerine el koyar ve "... felakete uğrayan cem iyet azalarına ve ailelerine yardım edeceğim " diye yemin ederlerdi. A ilelerin, insanların, dayanışma içinde olduğu b ir p o litik a anlayışıdır bu. Kavgalarda vardır, ama dayanışma da... DP'nin eski bakanlarından Muammer Çavuşoğiu’nun cenazesinde, Bay ar,

Bayan Çavuşoğlu’nun yanında... Arkada, ayaklarını b irle ş tirm iş duran, siyah başörtülü, Çavuşoğiu'nun kızı Nazlı Ilıca k...

«Ben

,

İttihat ve Terakki

Üniversitesi'nde okudum»

şamının kartvizitine, yeterli a-

ğırlık kazandırabilir. Bayar ise 100 yıllık ömründe, birer virgül atarak yaşamış bunları...

Ne tür bir yetişme tarzı ve na­ sıl bir eğitim, kişide, bu çeşit sıç­ ramaları yaptıran birikimi oluş­ turur?

Bir dönemde, 1950’li yıllarda derslerde zorlandığımız zaman,

evden azar işitirdik... Bizim 1950’lerde orta eğitim gören, ku­ şağın karnedeki zayıf notlara bulduğumuz gerekçe de, hemen hemen aynı olurdu.

— Am a Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’m da eğitimi “ ö z e l” - miş... Yani diploma, başarı ve bilgi için şart değil ki!

Bu “ diploma” ve “ üniversite

MALKOÇOĞLII

B S H A 1 Z

ŞATOSU

AYHAN BAŞ OĞLU t

A hçı l a r g id in c e M alkoçcaglu

b > ir< s ç ırc

t ? & k \ e d \ . S o n r a k o r i d o . T a s ü z ü l d ü

F I5 İL T M (2

G eü Y û \ Z i g i ( z : g ù y z ù g Uç i u L r u v v e r u P > E L !T i4 K J U \ .iS Î V S İ L e e İ N > e S 4 - k l L U Z S A VferNİİ

mezunu olmak” sorunu, Türk politikasının zirvesine çıkanlar i- çin, galiba sürekli problem ol­ du...

Bayar’a bunu soruyoruz: — Sayın Bayar... Sizin “ özel tahsiT’ iniz hangi diplomaları kapsar?

Anlatıyor...

N e d e n « ö z e l

t a h s il? »

Babası eğitimli bir kişiymiş. Medrese’yi bitirmiş. Dar-ül Muallimin’in ilk öğrencisiymiş Bayar’m babası... Güzel yazar­ mış, hattatmış...

İki kardeşi de askerî okul me­ zunu... Bir ağabeyi Edirne’de Askeri îdadi’de, diğeri de İstan­ bul Deniz Askerî Okulu’nda yapmış eğitim ini...

—Pek’ Sayın Bayar... Baba nız da, kardeşleriniz de diploma lı... Siz neden “ özel tahsil” yap tınız?

Anlatıyor... İki ağabeyi de, o- kul dönemlerinde verem olm uş­ lar... Bu yüzden Bayar’m anası babası evlâtlarım, uzak kentlere eğitim için göndermeye kıyama­ mışlar. ..

Celâl B a ya r. bugünkü ortao­ kul düzeyinde bir eğitim olan “ Rüştiye” yi bitirmiş. Sonra ba­ bası evde ona kitaplar vermiş, okutmuş. Eski bir “ kom itacı" o- lan dayısı, Fransızca öğretmiş. Bir ara, Bursa’da Jesuit rahiple­ rinin okuluna da devam etmiş a- ma bitirmemiş.

—Benim üniversitem İttihat ve Terakki Cemiyeti oldu, diyor Bayar.

Daha sonra iyice vurguluyor siyasal kimliğinin temel çizgi­ sini:

— Ben önce ittihatçıyım!..

Hâlâ da, İttihatçıyım. Her şey ondan sonra gelir.

Bayar’ın hem üniversitesi, o- lan, hem de hâlâ onu etkileyen İttihat ve Terakki’nin tüzüğünü, O ’nun, “ Ben de Yazdım” kita­ bından bulup bakıyorsunuz.

“ Bu gizli cemiyetin siyasî partilere nazaran teşkilât ve icraat bakımından özellikleri şunlardı:

1- Tahlif Heyetleri (Yemin et­ tiren heyetler)

2- Fedai Şubeleri

3- Usul-i Muhakemat ve Mü- cazat Faslı (Yargılama ve ceza­ landırma bölümü)

Cemiyete giren herkes, bü­ tün üyeler, gerektiği zaman “ mukaddes maksat” uğruna ha­ yatını fedaya mecburdur.

Cemiyet içinde âzâ olarak ve dışında herhangi bir şekilde maksat aleyhinde suç işleyenleri muhakeme etmek için, merkez heyetleri hâkim sıfatım alır, ka­ rar verirlerdi.

Üç türlü suç vardı. 1- Kabahat 2- Cünha 3- Cinayet

Cinayetle mahkûm olanları, merkez heyetleri de idam ede­ bilirdi.

Cinayet sayılan suçlar şunlar­ dı:

“ 1- Cemiyetin sırlarını veya fertlerden birinin veya birkaçının isimlerini suiniyet, vehim ve korku sebebi ile ifşa etmek veya hükümete haber vermek,

2- Cemiyetin mevcudiyetini tehlikeye sokacak veya maksa­ dını geri bıraktıracak şeyleri hı­ yanet kastı ile yapmak.

3 - Cemiyetin verdiği vazifele­ ri yapmaktan kaçınmak...”

Bayar’ın üniversitesinin bugünkü siyasi partilerden ve YÖK ’ten farklı maddelerinden

__Ben çocukluğum da g iz li g iz li Namık Kemal okurdum ... — Bizim kuşak da g iz li g iz li Nazım Hikm et okurdu...

— Sizi çocukluğunuzda Nazım Hikm et okuduğunuz için tebrik

edemeyeceğim...

Bayar’la karşılıklı gülüşüyoruz...

Şeytanın

ÇETİN ALTAN

Süper Teknoloji, Sayın

Thatcher ve BBC

S

ADE bizim kamuoyu değil, dünya kamuoyu da savaş te k n o lo jis i­ nin ermiş olduğu boyutları, a- jansların, radyoların, TV’lerin, gazetelerin verdikleri ayrıntılı bilgilere karşın, yakın­ dan izleyebilmek şöyle dursun, yeterince anlayamaz duruma geldi.

Oysa, bundan 40 yıl önce, denizcilikteki gelişim lere pek meraklı olduğu için adı “si­ vil am iraf’e çıkm ış olan Abldln Davar, ge­ rek dünyadaki deniz ticaretinde, gerek deniz güçlerinde hangi aşamaların yapıl­ makta olduğunu Cum huriyet’teki günlük fıkra sütununda sık sık yazar, okuyucu­ larına ilginç b ilg ile r verirdi. Ş ileplerim iz­ den birine “Abldin Daver” adının konması, onun bu alandaki uğraşılarına duyulan saygının sonucudur.

İkinci Dünya Savaşı’nda da, emekli generallerin, son askerî durumların analizle­ rini yapan uzun yazıları çıkardı her gün...

Şimdi ise, burnumuzun dibi sayılacak bir yerde geçen, kanlı Irak-lran savaşının nasıl bir stratejiyle ve hangi tür silahlara ağırlık verilerek yürütüldüğünü dahi, haritalarla krokilere dayalı bir açıklıkta, görüp öğrenemiyoruz.

Uzmanlar, Irak Genelkurmayının modası geçmiş yöntem lere fazla bel bağladıkları için, büyük hatalar yaptıklarını, bu yüzden de Irak ordusunun derlenip toparlanama- yacak duruma geldiğini bildiriyorlar.

Irak Genelkurmayı nerede, hangi hataları, neden yapmıştır, hiçbir fikrim iz yok.

iç çatışmaların pek kanlı dramlarından geçmekte olan İran ise, nasıl bir silkinmeyle ve nasıl bir saldırı planıyla, Irak kuvvetlerini ezip püskürtmeyi başarmaktadır, onu da ye­ terince bilemiyoruz.

Böyle bir savaşın ayrıntılarıyla ilgilenmek, toplum olarak hem savaş teknolojisine ait bilgilerim izi tazeler, hem de on binlerce insanın ölümüne neden olan bazı hesap ya­ nılgılarının acıklı muhasebesini gözlerimizin Önüne daha iyi sererdi.

★ ★

I

NGİLİZ-Arjantin çatışması ise, ö- zellikle deniz savaşlarında yeni si­ lahlar ve yeni yöntemlerle çok değişik bir döneme gelindiğini koymaktadır ortaya...

Dünyanın üçüncü deniz kuvveti sayılan İn­ giliz donanmasının dahi, hava saldırılarına k a rş ı y e te r li d o n a tım d a o lm a d ığ ı anlaşılmakta. Hele uzaydaki uyduların egemenliğini ellerinde tutan süperlerin, savaşa girişm iş devletlere, bilgi yardımı ol­ madan, h iç b ir tarafın fazla bir şey yapamayacağı iyice deneyden geçiyor.

Gemilerin nerelerde olduğunu, uçakların nerelerden kalktığını, hangi m isille rin han­ gi mesafelerden fırlatıldığını, uydular aracılığıyla sadece süperler yakalamakta ve savaşan taraflardan dilediklerine, bunu ancak istedikleri ölçüde aktarmaktadırlar.

Böylece savaş, sadece çatışan taraflar arasında önemli bir olay olmaktan çıkmakta, dünya dengeleriyle ilg ili evrensel bir nitelik kazanmaktadır.

★ ★

M

ODERN savaşlardaki bu yeni aşama, yayın organlarıyla yayın ör­ gütlerine de yeni bir tutum getirmeye başlamıştır.

Örneğin, Ingiltere’deki Guardian, BBC, Daily Mirror gibi yayın kuruluşları, Falkland adalarındaki çatışmaları sadece Ingiltere açısından değil, Arjantin açısından da verdikleri için, hem Sayın Margaret Thatcher, hem hükümeti tutan basın ta­ rafından, şiddetle suçlanmışlardır.

Sayın Thatcher, BBC’nin yayınları için, —Adalara gönderilen İngiliz birliklerinin moralini yükseltmeyi hiç düşünmüyor, demiştir.

BBC’nin genel.müdürü de bu suçlamaya, — BBC’nfn görevi bu dsğildlr, diye yanıt

vermiştir.

Genel Müdür Yardımcısı Alain ItrotheVo ise dünya basçımda çıkan bir açıklamasın­ da şöyle demektedir;

— Bizi yan tutmamakla suçluyorlar Doğru değildir bu. Biz he yansız olduk, ne Arjantinc? olduk, ne de İngiltere’ye karşı olduk. Elbet Arjantin’de olup bitenleri de yayına soktuk. Çünkü seyircilerin çatışan tarafların durumlarını bilmek haklandır, diye düşündük, ama her zaman da “ gerçek’Te "propaganda” yı birbirinden ayırmasını bildik. Bir savaşta “gerçek Ter ilk verilen kurban olmamalıdır. Şayet BBC bugün ciddiyeti ve objektifliği ile tanınan bir kurumsa, bunun nedeni, gerçekleri saklamaya kalkmamasıdır. Gerçek bir demokrasinin en büyük göstergesi de budur. Arjantin’de olmayan bir özelliktir bu.

*

k k

_ _ _ _ __^’de haftalık “ Panorama” prog- J - î l - C f ramını yöneten George Carey -L -J k - J V _A ja programında, savaşın aley­ hinde olan kişileri konuşturdu­ ğu için, bozgunculukla, Arjantin’i tutmakla suçlanıyor.

Onun da bu suçlamalara verdiği yanıt £öyle:

—Savaşa karşı olanlar da konuşabil­ melidir bir yayın organında. Onlara hiçbir zaman söz hakkı tanınmıyor. Beni suçlamak gerekirse, Ingiltere yandaşlığı yaptığım için suçlamak gerekir. Çünkü BBC programında sadece Ingilizleri konuşturdum, Arjantin­ lileri konuşturmadım. Savaşın aleyhindeki insanlara da söz hakkı tanıdığım için, seyirciler telefonlarsa kutlayıp duruyorlar beni ve TV’de ilk kez böyle bir yayın din­ lediklerini söylüyorlar. Bayan Thatcher bu yayına kızmış olabilir, bir programı be­ ğenmemek onun da hakkıdır. Ama biz de her türlü eğilimi ve inancı yansıtmakla gö­ revliyiz...

Savaşa girmiş bir ülkenin bazı önemli yayın organlarında benimsenmiş olan ob­ je k tif tutum, örneğin Ingiliz hükümetinin açıklamalarıyla Arjantin hükümetinin açık­ lamalarını aynı zamanda yayınlamak, mo­ dern savaşların eski özelliklerle ölçüleri de değiştirmekte olduğunu haber veriyor bir anlamda...

Çünkü olaylara çok derinden bakıldığı zaman “taraf” kavramı sulanmaya başlıyor. Amerika, uydularından edindiği bilgileri Ingiltere’ye aktarırken, bir varsayım olarak A rja n tin ’in Sovyet bilgilerine gereksinme duymaması için, ona da el altından bazı bilgiler verir ve böylece diplomatik yollardan anlaşmaya, her iki tarafı da usulca zorlarsa, burada ne Ingiltere, ne Arjantin, birbirleriyle başbaşa kalmış iki “taraf” tanımlamasına, yüzde yüz girebilir mi? Doğal olarak, bir yerde kamuoyunu böyle bir “ taraf” inancından kurtarmak gerekecektir. Kaza­ nılan başarılarla uğranılan başarısızlık­ larda, hangi güçlerin ne rol oynadığı, ister istem ez açıklanacaktır. Yerel siyasal otoriteler, kendilerinden daha üstün güçlerin olumlu yahut olumsuz etkilerini, kendi kamuoylarına bildirmek zorunluluğu­ nu duyacaklardır.

İngiliz yayın organlarından bir bölümü, böyle bir gerçekçiliğin ilk denemesini ver­ mişlerdir. Modern savaş teknolojisi öyle bir yere gelm iştir ki, savaş zamanında dahi kamuoyunu gerçeklerin dışında tutmak, yarardan çok zarar getirecekgibı görünmek­ tedir...

K im in kime hangi yardımı yaptığını, ya­ hut hangi çelmeyi ta k tığ ın ı, kamuoyu b il­ diği zaman, politikacıların durumu da, daha aydınlık, ciaha güvenç verici olur...

Madem ki çağımızda dilediğini “abad” dilediğini “berbat” edecek süper teknolo­ jiye sahip güçler vardır. Ve Ingiltere dahi onların iradesi dışına bir iradeyi kesin olarak kullanamamaktadır, bunu kendi kamuoyla­ rının da bilmesi, bilmemesinden daha iyidir.

bazılan bunlardı. Ziya Gökalp’in öğretisi de vardı tabiî...

Am a İttihat ve Terakki’nin varlığı, bu tüzük üzerine kurul­ muştu.

İ d a m la r

Yıllar geçiyor... Cumhuriyet kuruluyor ve 1926’da, Bayar’m eski partili ittihatçı arkadaştan, “ İzmir suikastı” davası ile idam ediliyorlar. Cavit Bey, Dr. N â­ zım, İsmail Canbolat gibi.

Bayar’a soruyorum:

— Sayın Bayar. Bu idamlan tasvip ettiniz mi?

Cevap veriyor:

— Fransız ihtilâli ile de karşı­ laştırırsak, böyle büyük dönem­ lerde, Danton olayındaki gibi, idamlar olur.

Aklımıza 27 Mayıs geliyor... Yassıada.. “ Başbakanım Men­ deres” ...

Bir zamanlar, gençliğinde Demokrat Parti’nin kuruluşuna katılmış ve sonunda siyaset y a­ şamı Yassıada’da noktalanmış bir ünlü politikacının sözlerini

hatırlıyorum.

— Ben 1946’da D P ’ye katıl­ dığım zaman, her şey sıfırdan başlayacak sanıyordum. Y epye­ ni bir demokrasi 'kuracaktık. Meğer biz 100 ydlık bir kavgayı yüklenmişiz. İttihat ve Terakki, Hürriyet ve itilâf, Terakkiper­ verler, Serbest Fırka gibi grup­ ların ve pek çok şahsın kavgasını yüklenmişiz. Bu kavga bizi ezdi, bitirdi...

Bayar, Yassıada’da ne kadar dirençliydi... Ve diğerleri ne ka­ dar farklıydı.

Çünkü Bayar ittihat ve Te- rakki’den mezun olmuştu.

r Y A R S N :

---HANGİ PARTİ

SO LDAYDI?

nE M A Ş

ENDÜSTRİEL METALLURJİ S A N . VE TİC. A . S .

İDARE MECLİSİ

B A Ş K A N L IĞ I'N D A N

Cihany gündemi larımızın teşrifini rica ederiz

toplanacağından sayın

Eski şekil: Sermaye Madde 6:

Şirketin sermayesi 26.000.000.- yirmialtı milyon) TL’dır. Bu serma­ yenin herblri 1.000 (bin) TLlsı kıy­ metinde 26.000 (yirm laltıbln) hisse­ ye bölünmüştür. Birlik, beşlik ve onluk kupürler halinde çıkarılacak hisse senetleri hamiline yazılı ola­ caktır. Şirket sermayesinin 20.000. 000 (yirmi milyon) TL’sına tekabül eden kısmı tamamen ve nakden ödenmiştir. Artırılan 6.000. 000 (altı milyon) TL.- tama­ men taahhüt edilmiş ve vüzde

yfr-Yenl şekil Sermaye Madde 6:

Şirketin sermayesi 60.000.000.- (altmış milyon) TL’dır. Bu sermaye­ nin her biri 1000 (bin) TL’sı kıymetinde 60.000 (aitmiş bin) hisseye bölünmüştür. Birlik, beşlik ve onluk kupürler halinde çıkarı­ lacak hisse senetleri hamiline yazılı olacaktır. Şirket sermayesinin 26.000. 000 (ylrm ialtı milyon) TL’- sırta tekabül eden kısmı tamamen ve nakden ödenmiştir. Artırılan 34.000. 000.- (otuz dört milyon) TL. mibeşi 1.500.000 (blrm llyon beşyüz

bin) TL.- nakden ödenmiştir. Bakiye yüzde yetmlşbeş 4.500.000 (dört

&

milyon beş yüz bin) TL idare M eclisl’nin talebi İle Türk Ticaret Kanunu’nun ve esas mukavelena­ menin ilg ili hükümlerine göre öde­ necektir. Pay bedellerinin tamamı ödenmeden hamiline yazılı hisse senedi çıkarılamaz.

irmibeşl 8.500,000 (sekiz milyon, ışyüz bin) TL nakden ödenmiştir, ikiye yüzde yetmlşbeş 25.500.ÛOO. Asaleten veya vekâleten toplantıya iştirak edecek ortaklarımızın hisse senetlerini toplantıdan asgarî bir hafta evvel şirket veznesine tevdi ederek giriş kartı almaları gerekmektedir.

Sayın pay sahiplerinin bilgilerine arz olunur.

Gündem:

1. Başkanlık divanı seçimi.

2. Şirket sermayesinin 26.000.000. TL’dan, 60.000.-TL’ya çıkarılması hakkındaki İdare meclisi kararının tasvibe arzı

3. T.C. Ticaret Bakanlıgı'nın 7.5.1982 tarih ve 14 (0112.3/1788) 21983 sayılı ön iznine müsteniden 6.5.1982 tarihinde tasdik edilmiş esas mukavele 6. madde tadil layihasının tasvibe arzı.

4. Umumi Heyet Toplantı Zaptının İmzalanması İçin başkanlık divanına yetki verilmesi.

Esas mukavelenin 6. madde tadil layihası.:

tamamen taahhüt edilmiş ve yüzde

--- ıl ly nl;

Bakiye yüzde yetmlşbeş 25.500.1 (yirmibeş milyon beşyüz bin) TL İdare Meclisimin talebi ile Türk Ticaret Kanunu'nun ve esas muka­ velenamenin ilg ili hükümlerine göre ödenecektir. Pay bedellerinin ta­ mamı ödenmeden hamiline yazılı hisse senedi çıkarılamaz.

Ajans 70: 167-3925

I

(2)

17 MAYIS 1982

S a y f a

/ ¿ a p e f a ı y Ü A u j t f c ı A c j

.3 2 K IS IM T E K M İL İ B İR D E N w m w I

TURHAN SELÇUK

ERTESİ ¿ulN...

MODERN ÜMMETÇİ Aİİ

m

ZETT

i

N T E Z -

BAgıÂU'PE

T E Ü j

■■

A5P-Î AYRİZAPE. İLE j<ûMuifUKrAN SONRA...

A0i, Î3ÎRİNLİ SAYFAYA MAN^ETL

i

K

H A p f P .. pili ALMAM KÖPEĞİ

Sü n n e t o l a c a k m i s, .

HUI

m

L ‘3 u İS T E N İM ^H R E T /M E

Ç Ö H f â T K ATAR.

H E M E N B A ilN A P

m

V ^ R A Y

î

M H A B E Ş İ .

Al o q o i . . . yAAA.!

KİMLE tVL£_

NttORMcd?

w .

_________

m

I

1

X

L

OPA6IMI ÜÍLMÍYORWM AMA( KİRDEM AOıNJ>AK¡ M

A

l m a n

'

p e ü ín ín adi prens olarak

¡>tö'f-JİRÎLMÎ^. ŞİMDİDE CİNNET EDİLECEKMİŞ,

J ÎW U ( MANŞfTLıK. HABER-

Bd> CA

û

ALÛ^L

u

HAMAMIM

pA YIKANAN rURıVKu/

LARDAN ¡>A, MLEN5ÖYEK

İN BEYANATİAR

î

NDM

DA ÖNEMLİ,

í£) ___ > , /

---YAKINA gÍRRTOMWHAgl

RÍ DE AL oyif _____ ,

« r . J û j o T İ

«Eğer 4 'lü takrir kabul

edilseydi, CHP'den

ayrılmazdım»

İnönü'ye karşı daima sevgi besledim. Ama o tesir altında kalarak bazı davranışlarda bulundu.

■ ■

:

.

SEVGİ

BBSLtDİM.

AM A

O TESİR

ALTINDA KALDI

DAİMA!..»

insan yaşadıkça, çevresindekilerin birer birer eksilm esine tanık olur. Yukarıda (soldan sağa) Kemal Ze ytin o ğ lu 1959’da Londra’daki uçak ka­ zasında ölm üştür. Fuat Köprülü, 1965-yılında öılmüştür. Haşan Polatkan, 1961'de idam e d il­

m iştir. Menderes'i biliyoruz. Sağ baştaki Namık Gedik İse 27 Mayıs'ın ertesi günü in tih a r et­ m iştir. DP'li bakanlar Bayar'ı İzm ir dönüşünde, İstanbul'da karşılıyor.

MALKOÇOĞLU

ZS&AfZ

ŞATOSU

AYHAN BAŞOĞLU

î

E r j d e r & i e n \^ğx^ cxS [ o \ m a d \ q ( - m a n l a d ı ğ ı m ı z L ö t e l ı g ü ç l ü k l e

c g o - z le H n i

o c r o \ o .d \ .

Ç o k b i f k i n

< g ö r ü n u y o r b u

S e z

m

İS İM İM

B E / ? İ - İ V İ

V('/M , i v i

Y İ M

-B E L L İ E T M E K

A / A A

E T P E P S İT İL İM F U -

'^ U A A U A - O - N U B C V L E E .lî2 ^ 3 , k L 4 - / V W M . R 4 - k A - r L A P I

F 4 k İL İT t İ

F 4 J2 /I V U K L A k l M C î A K İ S I - F I A A L A E L 4 S 4 < S U " / A k 4 K ¿?E =vV \e£2 |2 E < 3 e F Z / V t i ^ _ L e k - N e Î i L İ N ) k A A l k . A V L k ¡Qt^ F !

A C 4 B 4 K 4 P İ '

• v ı k . . .

Y

IL L A R IM IZ I, bitmeyen bir siyasal kavganm y o ­ rumunu yapmaya ayır­ madık mı? 1950-60 arasındaki CHP - DP kavgası, acaba g eç­ mişteki hangi zıtlaşmanın deva­ mıydı?

Diyelim ki, CH P, ittihat ve Terakki çizgisini oluşturuyor­ d u ... DP neydi peki o zaman? Eski ittihatçı ve yerleşik C H P’li Celâl Bayar, herhalde dem okra­ si döneminde, "Hürriyet ve iti - lâ f ın işlevini yüklenmiş olamaz­ dı...

Acaba İnönü - Bayar kavgası, geçmiş kişisel bir çatışmadan mı k a y n a k la n ıy ord u ? B ildiğim iz olaylar v ar...

Atatürk Cumhurbaşkanı, İnö­ nü Başbakan, Bayar İş Bankası Genel M üdürüdür, iktisat Vekili ise Mustafa Şereftir.

Bayar, Iş Bankası’nm kâğıt ve selüloz sanayii kurmasına karar verir. İzm it’te, inşaata başlamak için izin istenir. Ancak iktisat Vekâleti, “ Kâğıt fabrikasını dev ­ let yapacak" diye, İş Bankası’na izin vermez-.

Konu Atatürk'e anlatılır... A- tatürk duruma kızmıştır.

B a y a r İk t is a t

V e k ili o lu y o r

Y a lo v a ’d a , İk tisa t V ekili Mustafa Şerefi, herkesin önün­ de , bu kâğıt fabrikası yüzünden iyice haşlar... Sonunda, Iş Ban- kası’na kâğıt fabrikası izni ver­ meyen iktisat Vekili Mustafa Şeref görevden ayrılmış ve Bayar İktisat Vekili olmuştur.

İnönü, başbakanı olduğu hü­ kümet içinde yapılan bu değişik­ likten ve kendisine sorulmadan alınan k ararla rd a n , herhalde mutluluk duym az...

Bir de üzerine, zorunlu kendi istifası gelip, yerine başbakan olarak Celâl Bayar atanınca, bir kin beslemiş midir?

Ama, Başbakan Bayar, A ta­ türk’ün hastalığında ve ölümün­ de, çok açık davranır!..

1938’de Genelkurmay 2 . Baş­ kanı olan merhum Orgeneral Asım Gündüz, şöyle anlatıyor:

" . . . Atatürk'ün ölümü üzerine, Genelkurmayda bir toplantı yap­ mış ve cumhurbaşkanı seçiminde ordu olarak takınacağımız tavrı tesbit etm iştik. Vardığımız so ­ nuç şuydu: Atatürk ölmüştür. Ama cumhurbaşkanı seçme yet­ kisi, Millet Meclisi’nindir. Ordu olarak biz bu seçimden uzak kalmalıyız.

Toplantıyı öğrenen Başbakan Bayar, Genelkurmay’a gelmiş ve kararımızı öğrenmek istemişti. Başbakan ytmına girince, Mare­ şal Çakmak beni de çağırttı ve:

— Asım Paşa, dedi... Bak Başvekil Beyefendi bizim kararı mızı öğrenmek istiyor. Olanları anlatıverin...

Ben Celâl Bayar’ı çok sever­ dim . Şimdiki evimi satın alabil­ mek için ayda 50 lira taksitle ödemek üzere İş Bankası ndan 500 lira borcu bâtta o verm işti... Başbakan’a Genelkurmayın

ÇETÎFSÎ A L T A N

Elektrik Alaturka

m ıd ır,

Alafranga mıdır?

Gkrini anlattım. Meclis’in üzerin­ de bir kuvvet tanımadığımızı, bunun için de herhangi bir tavsiyeyi düşünmediğimizi, M eclis’in en isa b etli seçim i yapacağını söyledim.

Celâl Bayar ferahlamıştı. O, ismet Paşadan çekiniyor ve İs­ met Paşa için karar aldığımızı sanıyordu.

— Efendim, d e d i... M eclis’te çoğunluk Mareşal Hazretlerini istiyor. Memlekete hizmetiniz büyüktür. Lütfen Cumhurbaş­ kanlığını kabul ediniz.

Fevzi Paşa bir çocuk gibi k ı­ zarmıştı. O , siyaseti sevmeyen bir kimseydi. Başını sallayarak cevap verdi:

— Hayır Celâl Beyefendi, ben politikadan uzak, ordumla size yardımcı olacağım. Asla bir müdahale veya karışıklık bekle­ meyin.”

Bayar’a, ordunun cevabı bu- dur. Ancak 2 gün sonra,1 .Ordu’­ nun “ İnönü cumhurbaşkanı ol­ mak” şeklinde bir karar aldığı anlaşılır. Bu kararı Mareşal Çakmak’a merhum Orgeneral Fahrettin Altay bildirir. Çakmak da. bunu onaylar.

Sonuçta, Millet M eclis’i İnö­ nü’yü Çumhurbaşkam seçer.

İn önü , Orhan Erkanlı’nın “ Anılar, Sorunlar. Sorumlular” kitabında yer alan hatıralarının bir bölümünde, o günlerde B a­ yar’ın gösterdiği davranışı ö v ­ mektedir .

İnönü’ye göre, Bayar, A ta­ türk'ün hastalığı sırasında, A n ­ kara’da özellikle Şükrü Kaya ve H. Rıza Soyak tarafından A ta­ türk’ten alınmaya çalışılan “ si­ yasî vasiyet” çalışmalarına katıl­ mamıştır. Bayar, İnönü ile sü­ rekli tem as etm iştir. İnönü, Cumhurbaşkanı seçi­ lince de, Bayar’ı yine başbakan­ lıkta tutuyor. Ama birkaç ay sonra, kendi deyişi ile "dem ago­ jiye fazla yer vererek başlamış İktisadî politikasından ötürü” Celâl Bayar’ı istifayı; zorluyor ve sadık taraftarı Dr. Refik Say- dam’ ı Başbakan yapıyor.

Celâl Bayar’a da açık bir mektup yazıyor İnönü... “ A ta­ türk'ün mâluİ ve hasta zamanın­ da eğer Bayar’ın yerinde fena bir adam olsaydı, memleket çok fe­ nalıklar görürdü” , diyor. “ Ata­ türk’ün hayat tehlikesi ve mem­ leketin efkâr-ı umumiyesindeki cereyanı gördükten sonra, kendi­ ni fitneye ve hüsrana kaptırma­ mak ahlâk ve zekâsını göstermiş­ tir. Bayar'm malî ve İktisadî anlayışını salim bir istikâmete sevk etmek ümidi olsa idi, kendi­ sini uzun müddet muhafaza ede­ cektim. Bütün zevahire rağmen, doğru bir adam olduğuna inanı­ yorum” diyor İnönü hatıraların­ d a ... Bütün bu değerlendirme­ leri bir kenara bırakarak, B a­ yar’a soruyorum:

— Sayın Bayar... İnönü’ye ben olsam kızardım herhalde... Siz Demokrat Parti hareketine kadar uzanan dönemde, ne yaptı­ nız?.. Başbakanlık’tan ayrılıyor­ sunuz ve 1944 yılına kadar, adınız pek ortada yok.

K

ÜLTÜR” kavramı da, “özgürlük” kavramı gib i, tanımlaması, ma­ tem atiksel b ir tutarlık göster­ mekten çok, m etafizikle sarmaş dolaş, olan renkli ve garip bir sarm aşıktır. Nere­ sine yaparsan, orasını kendine tutamak yapabilirsin.

Halk dilinde “ kültür” genellikle “bilgi” anlamında kullanılır. Ağzını her açışta ağ­ zından bal dökülen, her denizde kürek çe­ kip her dalda şakıyan, görm üş geçirm iş kişiler için,

— Ne kültürlü adam, deriz.

Oysa k ü ltü r “ b llg l” den çok, yaşama ba­ kış ve yaşamı yorum layış biçim lerini de içeren, yaşadığımız ortamlardan köken- lenmiş birtakım koşullanmaların tüm üdür.

örneğin ben fırından taze çıkm ış, du­ manı üstünde suböreğinin, ay biçim i sa­ tırla sırma sırma doğramış orta bölüm ünü, kuşkonmaz salatasıyla kaplumbağa çor­ basından d a h a ço k severim, nasıl ki bizim Balkan kaşarımı da, gravyerden daha çok severim.

Buna bebekli evlerin yan odalarından yansıyan “ Danalar girm iş bostana” n in n i­ sinin tadıyla. Bayram ziyaretlerinde kapı önünde papuç çıkarıp büyüklerin elini öp­ tükten sonra, beş dakikalığına bir köşeye ilişm eyi de eklerseniz toplum sal kültürden kişi benliğine sinm iş olan koşullanm alarla reflekslerin bir kesiti, yavaş yavaş başlar su üstüne çıkmaya...

★ ★

S

ORUN, toplum sal kültürden gelen koşullanm aların, çağdaş yaşama bakışta, bizi hangi yorum ve yargı kısıtlam alarıyla yanılgılarına uğrattığıdır. Ankara’daki Kuğulu Park'ta bir bekçi, bir akşam üstü başbaşa öpüşen genç bir ç ifti, ahlâksızlık ediyorlar diye tabancayla vu­ rup ö ldürm üştü... Bu cinayetin nedeni, bekçinin yaşama bakış açısındaki yorum ve yargı yanılgısıydı.

Ağır görünmek için az konuşup fazla gülmemeye dikkat etmek de, yine yaşama çok dar b ir açıdan bakm aktır... Değerli gö­ rünmek için ağır görünmeye gerek yoktur, hünerini kanıtlamış olmak yeter, ne kadar az konuşup az gülsen, deniz yosunların­ dan besin özü çıkaracak makinelerin planı­ nı çizmeyi başaramazsın.

★ ★

K

ÜLTÜRLER, özellikle köylü kültürü, h içb ir değişim kabul etmeyen, taş- __ laşmış b ir koşullanm a değildir. Ko­ şullar değiştikçe, eski koşullanm alar da yerini, daha değişik koşullanmalara bıra­ kır.

Bu d eğişikliğiT anzim at’ ınyeterince sağ­ layamamış olm ası, koşulları değiştirmeye yönelm em iş olmasındandı. Tanzimat’ın yadırganmasının tem elinde ise o zamana kadar yaşam biçim i olarak benimsenmiş olan “ alaturka’Mığın yanına “alafrangalığı” getirm ek istem iş olması yatar.

Yer sofrasını masanın, yer yatağını kar­ yolanın üstüne çıkarmış, ortak sahana hep birlikte el daldırmanın yerine, sofrada her­ kesin önüne konan tabak, çatal ve bıçağı getirmeye kalkmış, kadın özgürlüklerine de azıcık e ğ ilim li durm uştur.

Bugün en kapalı köyde bileTanzim at’ la burun buruna gelebilirsiniz. Çünkü en ka­ palı köyde bile artık karyola, yemek ma­ sası, çatal, bıçakve radyodaki aranjmanla­ ra ıslıkla katılma, yaşamın parçası olmaya başlamıştır.

Büyük Reşit Paşa’yı mezarından çıkarıp da, TV’ li.aygaz tü p lü , çamaşır makineli, suni gübreli, traktörlü ve hatta arabalı köy­ lerden birine götürsek:

— Breh breh bir bu kadar alafrangalığı Tanzimat’taasla öngörememiştik, diyecek­ tir.

* ★ ★

B

İR toplum un kültürü yani yaşamı yorumlamadaki çeşitli koşullanm a­ ları, koşulların değişmesiyle deği­ şir. K oşullar da teknolojinin değişmesiyle

değişir.

Traktör, otobüs, araba giren bir köyde çeşme başı flö rtle ri, ister istemez, b içi­ mine getirip kentte buluşmaya kayacaktır. Yani çok kişinin hâlâ içine sindirem ediği Tanzimat alafrangalığı, ister istemez ken­ diliğinden yaşama geçmeye başlayacaktır. Ve zaten başlamıştır.

Video teyplerde cir.sel film le r seyredip görücü yöntem i ve başlık parasıyla evlen­ me geleneğini sürdürme olanağı yoktur. Köy evlerindeki ortak yaşam da artık odalara bölünm ektedir, özel odaları olan evlilerin, aşk yaşamında da alafrangalaş­ maları önlenemez. Daha yürekten ve öz­ gürce birbirine sarılıp öpüşme ise, ertesi sabah sille tokadı azaltır.

S

ÖZÜN kısası, çağdaş teknolojinin getirm ekte olduklarıyla, alaturka yaşam biçim i yanyana duramaz. Her toplum ortak bir teknolojiyi kullanma­ dan kaynaklanan ortak bir yaşam biçim ini benimserken, kendi özel kü ltü r birikim in i de yeniden değerlendirecek ve bunun bi­ lincine asıl Ondan sonra varacaktır. Elekt­ ronik bağlamalar, boşuna çıkm am ıştır pi­ yasaya.

★ ★

D

ÖNÜYOR dolanıyor kafamızdaki köylü imajını bir türlü tenis kordu, çiçekli veranda, piyano ve kemanla yanyana getirem iyoruz. Böyle bir yakla­ şımı Tanzimat alafrangalığının uzantısı sa­ nıyoruz. Neden köye giren çamaşır maki­ nesiyle buzdolabı Tanzimat alafrangalığı­ nın uzantısı olm uyor da, spor ve müzikteki genişleme olasılıklarından da söz ederek, değişmekte olan bir kü ltü r yapısında, bazı siyah-beyazları noktalamak, Tanzimatçılık uzantısı sayılıyor, bilinm ez.

Keman çalmak, alafrangalığın tek gös­ tergesi ise, bizim sevimli “ ızgara maşa” gezgincileri, Tanzimat’tan çok daha önce sapına kadar alafranga olm uşlardı. Onların çaldığı kemanla S icilya’da sokak çocukla­ rının çaldığı akordeonu, bizim köylerde kimsenin çalamayacağını söylemenin an­ lamı yoktur. Henüz daha o açılmaya gelinm ediği için bu yaklaşılar bize şaşı görünüyor. Yirm i yıla kalmaz, onu da, Avrupa’dan yüz e lli bin özel arabayla köy­ lerine ta til yapmaya gelen yarım milyon köylü kadar, doğal buluruz.

T eknolojik patlamalarla kültürlerin iyice içlçe geçmeye başladığı yeni dönemlere doğru gidiyoruz. Yerel b irikim le r bu kay­ naşmaların hem bereketli çeşmesi, hem de b in b ir mozaikli güzelliği olmakta.

*

★ ★

B

İZ bu kaynaşmaya katılmakta çeşitli nedenlerden geç kaldık. Nedenler­ den biri de, bozkır ve göçebe kö­ kenli olduğum uz için, değirmen kurma tekniğinde acemi oluşum uzdu. Ne yel, ne de su değirm enleri yapmasını yeterince kı­ vram adığım ız için, mekanik kültürüm üz, kağnıyı aşamadı. Sonra da kağnıdan trak­ töre fırladık.Traktör,elektrik, TV ve Alm an­ ya, Tanzim at’ ı, Büyük Reşit Pasa’nın G ü l-

hane H attı’ndançok daha derinliğine aetir- di.

Geriye, onu bahçeli verandası olan köy evi yapmakla, piyona ve keman çalıp tenis oynamak kaldı.

Üçüncü kuşağa varmaz onlar da başlar yaygınlaşmaya.

Bugünkü m ilyarderlerim izle sinema sa­ natçılarımızdan birçoğunun dedesi, köy­ den kasaba pazarına eşekle tavuk, yumurta götürm eyi, yaşam başarısının tek yöntemi sayıyordu. Biri onlara torunlarının nasıl yaşayacağını söylese, otuz “ tövbe” yi arka arkaya çeker de, öyle mahmuzlarlardı eşeklerini.

İnsanlar ve kültürler ça0 ,ârı, çağlar da insanlarla kültürleri değiştire değiştire akar gider bu tarih.

Bayar bu soruma, gülümseye­ rek cevap verdi.

— İnönü hakkındaki düşünce­ lerinizi biliyorum. Sizi üzecek sözler söylemeyeceğim. Ben Baş- hakanlık’tan ayrıldıktan sonra, evimde oturdum. Vesika topla­ dım ... Bir bölümünü yayınladı­ ğım , "Ben de Yazdım” kitabını hatırladım o dönemde. Aslında, benim siyasî hayatım İnönü’ ye karşı daima sevgi içinde geçm iş­ tir. Ama o , tesir altında kalarak bazı davranışlarda bulunmuştur.

— Bu durumda, siz, Demok­ rat Partiyi İnönü’ye karşı d u y­ duğunuz kırgınlıktan ötürü kur­ muş değilsiniz?

— Eğer bizim ” 4.’lü Takrir” i CHP grubu kabul etseydi, parti­ den ayrılmazdım. Çünkü ben CH P’nin de kurucusuydum. i s ­ tediğimiz, parti içinde demokrasi olmasıydı...

— Yani Sayın Bayar, D P ’nin doğu 91 belki önlenebilirdi mi diyorsunuz?

— İnönü’nün “ Millî Şef” olu­ şunun gerek çesin i ok u rsan ız, D P .’nin kuruluş sebebini de anlarsınız.

— Siz hâlâ Ittihatçı’yım d i­ yorsunuz. CHP ittihat Terakki’ - nin devamı ise, D P ’yi kurunca, yoldan ayrılmış olmadınız mı?

— ittihat ve Terakki, CH P’ - den farklıydı. Ziya Gökalp felse­ fesine göre mi Diyetçiydi. Deklare cumhuriyetçi değildi. Çok uluslu Osmanlı toplumunu bir arada tutmak için padişahı tutardı. Yani padişahı tuttuğu için mu­ hafazakâr bir partiydi.

— Nadir Nadi, “ Perde Aralı­ ğından" kitabında, sizin DP'yi kurma hazırlığında bulunduğu­ nuz günleri anlatıyor. Buna göre siz, bir görüşmede, Nadir Nadi’ - ye “ Icabederse biz sosyalist olmasını da biliriz” demişsiniz.

Sayın Celal Bayar, bu sırada hafif öfkelendi ve hemen konuyu değiştirirken şu sözleri söyledi.

— Gazeteciler, olayları yanlış nakletmekten kaçınmalıdır!

Y A R İN

:---B a y a r , o r d u

v e s iy a s e t i

İ.E.T.T. GENEL MÜDİtâLÜĞÜNDEH

LEYLAND

OTOBÜSLERİ İÇİN

100 ADET ÖN

FREN

BALATA

PABUCU SATIN ALINACAKTIR

1- Yukarıda yazılı malzemeler mektupla fiyat, ve teklif isteme usulü ile ihaleye çıkarılmış olup, şartnamede yazılı kanunî nisbetlere göre hesap edilecek teminatı ihtiva eden teklif mektupları, 27 Mayıs 1982 günü saat 15.00’e kadar Metrohan 4. katta bulunan Levazım Müdürlüğü Taşıtlar Kısım Şefliği’ne elden verilecektir.

2- Bu işe ait şartnameler Levazım Müdürlüğü Taşıtlar Kısım Şefliği nden bedelsiz olarak alınabilinir.

Basın: 15456-3906 m M i l l i u e

S A N A T I ) E I « İ İ S l

a b d i

İpekçi

f o t o ğ r a f

yarışması

B ir in c iy e ... 7 5 .0 0 0 T L .

İk in c iy e ... 3 0 .0 0 0 T L .

Ü ç ü n c ü y e ... 2 0 .0 0 0 T L .

Ayrıca beş yapıta 10'ar bin liralık

mansiyon ödülü

Yarışm anın konusu

ve yarışm a ko şu lla rı

M illiy e t

(3)

18 MAYIS 1982

ir k i(\

B a y fa

7

]

32 KISIM TEKMİLİ BİRDEN ...

J

TURHAN SELÇUK

...

CELAL S A Y A R O LA Y I

MEHMET

BARLAS

lilllü llllllllllll iilllllllIlM IlIllllllllllllllilllillllllllllllllM IIIIIIIIIIIIIIIIIIIim ilIIIIIIIİlllllllllllllillll llllllllllllllllllllllllllllll

Demokrat Parti'nin kurucuları arasındaki ilişkile r, yürektendi belki.

Ancak p o litika n ın incelikleri ile doluydu... lüöO^de Bayar’ın cumhurbaşkanı olmasını en fazla Menderes istem işti. Çünkü kendisi, ancak bu şekilde başbakan olabilirdi.

Köprülü de başbakanlığı is tiy o r ve hatta, “ Menderes’i yanıma alıp, devlet

hizm etine alıştıracağım” diye

konuştuğu duyuluyordu. Sonra, Köprülü'yü de dışişleri bakanlığı ile tatm in etm e yolu seçildi. Koradan ise M eclis Başkanı olacaktı...

— Sayın Bayar... Bozbeyli'nin Demokratik P a rtis ib i de destek­

lerdiniz. Ama bunda Demokrat Parti’deki g ib i başarılı olamadınız. Neden ?...

— Bu olayda Demokrat P artilileri birleştirm eye çalıştım. Fakat

is tid a t görm edim . B ıraktım ....

B A Ş B A K A N LIĞ IN D A

P A R Tİ K U R U C U LU Ğ U N D A İN Ö N Ü

VS C U M H U R B A Ş K A N LIĞ IN D A

M EN D ERES, B A Y A R 'I Y Ö N LEN D İR D İ

MALKOÇOĞLII

B 4 K A ÍZ

ŞATO SU

AYHAN BAŞOĞLUı

özet: Büyücü Ontar Moldavya köylülerini emri altına almış, karanlık emellerine alet etmekte, cinayetler işlemektedir. Malkoç­

t u Ontar’ın karargâhı Esrarlı Şato ya girmeyi başarır. Ona inanan Ontar bir görev verir, Sivricehisar Kadısını kaçırmasını ister, alkoçoğlu’na tam güvenmediği için de yanına Kondor isim li bir adamını takar. Malkoçoğlu kadı yerine arkadaşı Ejderi şatoya sokmayı planlamıştır. Kondor M alkoçoğlu’nu kıskanmaktadır...

oğl Ma A Ç u p r ılu ş a r a b ı - f a z l a Y a .ç \ n -

r n ı i p o l c t n « g a t - d K ^ n l a t ^ ö c t a - -

d a n d \ n

m ı z r a t :

\ J &

b i r b i ç # ,

t n ç a l ı n d ı ğ ı n ı - Ç a r - k e d e m e ,

i l e r .

B U B \ A A \ Z 1 5 A ¥ I A K T

-t e s e s iu iis iM

H

A Y A T IN D A büyük iniş ve çıkışlar olan kişilerin gerçek yeteneğini ölçecek bir aygıt henüz yapılmış değil. Bu yüzden Bayar’m başarı ve başansızlıklarını, ancak tarihe dönük değerlendirmeler içinde kimliğine bağlıyoruz.

Meselâ Bayar, Demokrat Par­ tiyi kurmuş ve iktidara uzanan tek partili dönemin tehlikeli y o ­ lunda, kaza geçirmeden Çanka­ ya’ya ulaşmıştır.

Ama aynı Bayar, 1960 sonra­ sında ve 1970’lere dayanan d ö ­ nemde , B ozbeyli’nin Demokratik Partisi’ni yok olmaktan kurtara- mamıştır.

— Sayın Bayar... Neden D e­ mokratik Parti sonunda başarı­ sız oldu? Neden başaramadınız?

— Demokrat Partilileri birleş­ tirmeye çalıştım. Fakat istidat görmedim... Bıraktım.

— İstidat dediniz... Türk poli - tika hayatının son 30 yıldaki istidatlarını sayar mısınız?

— Ayînesi iştir kişinin... — Saym B ayar... 1960 yılında erken seçim kararı alınsaydı, belki 27 Mayıs olmazdı. Neden bu işi zorlamadınız?

— 27 M ayıs’m doğum sebep­ leri bilinince, önüne geçilmezliği de anlaşılır. N A TO ’ ya girdiğimiz için solcular... Muhalefette ol­ dukları için de, CH P’liler... 27

M ayıs’ın ortamı böyle hazırlan­ dı.

Oysa C H P’nin ve özellikle İnönü’nün, 27 M ayıs’ta gerçek­ leşen askerî müdahaleyi istediği pek kolay söylenemez... CHP, 27 M a y ıs’ın g e ld iğ in i sezm iştir. İnönü, ünlü “ Sizi ben bile kurta­ ramam” konuşmasını yapmıştır. Ama, demokrasiyi başlatan ve hattâ Demokrat Parti’nin kuru­ luşun» zorlayan İnönü, yeniden 1908’lere dönmeyi ve siyasete orduyu sokmayı ister miydi?

Galiba Bayar’m hareket alanı ile siyasal gücü arasındaki çizgi­ ler başkası tarafından çizildiği zaman, başarı büyük olmuştur. Bayar yetenekli bir icracıdır.

Fakat Bayar tek başına bir kader çizgisi çizmek isteyince, olmamıştır.

Atatürk’ün başbakanı olarak atan dğı gün, kendisine söyleni­ leni şöyle anlatmıştı:

— A tatü rk beni ç a ğ ır d ı... “ D ışpolitika ile uğraşma... Ona ben bakarım” dedi... Valilerin tayinine de karışmamamı söyle­ d i... Bir de ordu komutanlarının tayininin kendisine ait olduğunu belirtti... Sonra “gerisini bildiğin gibi yap” dedi.

Bu sınırlar içinde başbakandır Bayar...

D P k u r u lu y o r

Yıl 1946... Demokrat Parti’nin 7 Ocak günü yaptığı basm top­

lantısı ile, kuruluşu açıklanıyor. Metin Toker, “ Tek Partiden Çok Partiye” kitabında, o günle­ re ilişkin İnönü ve Bayar’m anlattıklarını da vermektedir.

Gazeteciler, DP kurucularına sorarlar.

— Yeni partinin CH P’ye naza­ ran yeri nerededir?

Bu soruya iki değişik cevap geiiyor:

Bayar - Demokrattır, der. Menderes - Belki iki parmak daha soldur, diye konuşur.

Bayar Cumhurbaşkanı İnönü’ ­ den , DP programını sunmak için randevu ister. Çankaya’da karşı­ lıklı otururlar. Bayar, DP rozeti­ ne değinir ve

— Paşam, bunu da yakanızda görmek bize şeref verecektir, der.

İnönü, programı alır ve sorar, — Terakkiperverlerde olduğu gibi “ ltikad-ı dîniyeye bir ria­ yetkarız” diye madde var mı?

Bayar,

— Hayır Paşam, laikliğin din­ sizlik olmadığı var.

— Ziyam yok. K öy enstitüleri ile ilkokul seferberliği ile uğra­ şacak mısınız?

— Hayır!.

— Dış politikada ayrılık var mı?

— Yok

— O halde tamam...

Bu görüşmeden birkaç gün sonra da, D P .’nin kuruluş dilek­ çesi, içişleri Bakanı Hilmi Uran’ - a verilir.

Görüldüğü gibi, başbakan ol­ duğu zaman, sınırlar konulmuş­ tur yetkilerine. Orduya, içişleri­ ne, dış politikaya karışmaya­ caktır.

Parti kurduğu zaman, yine sınırlar getirilmiştir önüne... L a­ ikliğe dokunmayacak, dış politi­ kada muhalefet etmeyecek, eği­ tim seferberliğini engellemeye­ cektir.

B a y a r

C u m h u r b a ş k a n ı

o lu y o r

Ve derken Bayar, Cumhurbaş­ kanı olur. Daha doğrusu, Bayar’ - m sınırları Atatürk ve İnönü gibi Türk siyasetinin büyük ustaları tarafından çizilmez artık.

Heyecanlı, duygusal Adnan Menderes varda Bayar’m altın­ da ve üzerinde.

DP’nin kuruluşunu Bayar ve Menderes'le birlikte yaşayan Ci- hadBaban, “ Politika G a lerisin ­ de , şöyle tablolar çizer:

” ... Bayar, Menderes’in ona yabancı gelen yukarıdan konuş­ malarına gözünü kapardı. Kendi sini biraz eskimiş, ihtiyar hisse diyordu. Oto-didakt olması, on dan zaman zaman gurur patla maları yapan komplekslerin doğ masına sebep olmuyor değildi

Şeytanın

IL

e

Sis

ç e t in

a l t a n

KÜÇÜMSEDİĞİMİZ

ÜSTÜNLÜKLER

AMBAZ” ve “hokkabaz” söz­ cüklerinin günlük dilde aşağıla­ yıcı sıfatlar olarak kullanılm ası' öteden beri aklıma takılm ıştır.

Neden cambazlarla hokkabazları o lum ­ suz olarak görm üşlerdir insanlar?

Çoğunluğun kıvıramadığı ve şaşkınlık yaratma ötesi h içb ir işe yaramayan ilginç hünerler gösterdikleri için mi?

Doğrusunu isterseniz aklıma yatkın bir yanıt bulamıyorum bu soruya. İnsanları korkutmaya kalkmış olanlarla, eğlendir­ meye kalmış olanlar arasındaki kıyasla­ mada, nedense İkinciler daha çok hor görülm üştür.

Belki de bu büyük haksızlıkta, insanın öteki yaratıkların içgüdüselliğinden ayrıla­ rak, beyinsel bir gelişim gösterm esiyle birlikte, doğaya da yabancı düşmeye başlaması, gizli bir rol oynamıştır.

İnsanlar dünyaya eğlenmek için geldik­ lerini bilecek tek yaratıkken, kahır çekmek için geldiklerine inanm ışlar ve durmadan biribirlerlne kahırlar yaratmışlardır. Ve işin garibi kahredici olmak, eğlendirici olmaktan daha saygın bulunm uştur,

★ ★

A

SLI aranırsa kahredlcilik, başka insanların yazgılarına egemen ol­ mak tutkusundan kaynaklanır biraz da... Hepimiz elimizde olmadan başka­ larının yazgılarına egemen olm a sevdasını taşırız içim izde... Bu sevda bazen akıl öğretmeye yönelir, bazen korkutmaya, bazen em ir vermeye, bazen öldürmeye, bazen de yarat m ay a çal ı ş maya...

Başkalarının yazgısına egemen olma sevdasının da altında, kendi yazgımıza egemen olmaya uğraşma çırpıntıları yok mudur acaba? Kendi yazgımıza egemen olmak isteği ise son toplamda, ölümden kurtulm anın bir yolunu bulma didinm esin­ den başka bir şey değildir. En acımasız kraldan, kahve kabadayısına kadar, fırsat bulduğum uz oranda Tanrı taklidi yapmaya kalkmamız, ölüm korkumuzun değişik havuzlardaki değişik fıskiyeleridir.

Yazgılara egemen olduğum uz ölçüde güçlü olduğum uz, güçlü olduğum uz ölçü­ de de ölüm dışına düştüğüm üz avunması,' sarmalayıp durur ihtiraslarım ızı...

Ve bu çarpılmada, dünyaya eğlenmek için geldiğim izi yakalayabilecek tek yara­ tıkken, birbirim izin yazgılarına egemen olmak yöntem leriyle uğraşmayı, eğlence üretmekten daha saygın buluruz.

★ ★ *

lAM BA ZLAR LA hokkabazları hor görmemizde, onların eğeiendirici ’ nite likle ri baş etkendir. Tıpkı pal­ yaçoları da hor gördüğümüz gibi

İkinci eğlendirdikleri

ha[de, bizlerden çok daha yetenekli olm alarıdır. Bizden daha yetenekli olan­ ların, bizi eğlendirm esine değil, bizi korkutmasına programlanmışızdır.

C um huriyetçilik felsefesi bu çarpıklığı düzeltme çabalarının en sağlıklı akımı olm uştur.

C um huriyetler, yaşama hakkını eğlenme hakkı olarak da değerlendirm işlerdir. Ve cambazlıkla hokkabazlık hor görülen uğ­ raşlar olmaktan, cum huriyetlerle birlikte kurtulm uştur.

Bizim kafa kesmekle ünlü sert padi­ şahlardan birine, örneğin Dördüncü Mu­ rat’a üstün yeteneklerini insanları korkut­ maya değil, eğlendirmeye adamış insan­ ların aslında çok saygın kişiler olduklarını anlatmaya olanak yoktu.

Bunu yürekten görebilm ek için, gerçek bir cum huriyetçi olmak şarttır.

Neden monarşilerde eğle nd iricilik aşa- ğılanm ıştır? Çünkü eğlenme hakkının bilincine erişmek, özgürlüğe merdiven dayamak dem ektir. Özgürlük ise yazgılara egemen olm a tekelini kimseye vermez, bu egemenlik ulusun kendindedir.

★ +

B

ELİRLİ aşamalardan geçmemiş top- lumlarda, kitlelerin eğlenme ola­ nakları da kısıtlıdır, örneğin bizde, yılda iki kez kurulan bayram yerleriyle, İstanbul’daki eski Ramazan geceleri ve düğünler dışında, eğlence üretim i kurum ­ laşıp yaygınlaşamamıştır. Ayrıca o eğlen­ celerdeki gösteriler de çok yüzeyde kalm ıştır.

O kadar ki bizde yetişm iş akrobatlar yahut illü zyo n istle r üstüne bir araştırı bile yoktur.

Zaten eşdeğer yaşamların dışında kal­ mışların, kendilerine özgü değişik dünya­ larıyla ilgilenm ek, yazarlarla gazetecilerin öncülüğünde g e lişm iştir. Bizde ise yazar­ lıkla gazeteciliğin yaşı, Sayın Bayarhn- kinden üç beş karış fazladır. Onun için de konularımız, iki elin parmaklarını ya aşar, ya aşmaz.

Bir araba yarışçısının, yahut bir dağ idmancısının yahut bir uzay b ilg in in in yaşamlarını yazacak kadar, onları tanıma olanağı bulamamışızdır. B ildiğim iz konu­ ların -dışındaki konular da zaten önemsiz gelir bize...

Yağmur yağınca İstanbul sokaklarını neden seller basıyor diye, yalnız ben k im b ilir kaç yazı yazmışımdır. Her gece ölüme oynayan ve o sırada duygusal dram­ lar yaşayan akrobat bir ailenin öyküsünü de Cronin yazmıştır.

Kolay d e ğ ild ir bazı çerçeveleri geniş­ letmek ve insanın dünyaya m utlu olmak için gelişm iş olabileceğini de arada sırada anım samak...

Fhkat bu patlayışta, gürültüyü kimsenin duymamış olmasını ayrıca için için temenni de ederdi. Çünkü bildiği konularda dahi, o bilgileri diploma ile teyit edememenin zaafı, onu nedense fikir mücadelesinden uzak tutar­ dı. Menderes, Bayar’m buzaafmı iyi bildiği için, liderini buradan yakalardı. Menderes, bu gurur patlamalarını iyi ölçer, gurur tarafını iyi ölçer görünürdü. Dı­ şarıya da zaman zaman, onu küçük düşürmek, onu kendi avucunda bir insan olarak g ö s ­ termek ve etrafa “ Ne varsa Menderes’te var” dedirtmekten pek hoşlanırdı... Menderes, ken­

di sözünü geçireceği zamanlarda, kendi yakınlarının Bayar’a "S u l­ tan Reşat” demelerini hoşgörür, çok kızdığı zamanlarda aynı sözü kendisi de tekrar ederdi...

Menderes, Bayar’dan bir şey isteyip de mukavemet gördüğü zaman, bu mukavemeti çözmek için mutlaka başka bir tılsıma başvururdu: Bayar’m karşısına umacı gibi İnönü'yü çıkartmak!. 0 zaman Bayar'ın gözü döner, İnönü’ ye karşı atılacak her adımı görmek, söylenilecek her sözü 1 ş tmek için Menderes’e her tavizi vermeye razı olurdu.”

Bunlar, Cihad Baban’m g ö z ­ lemleri ...

VEFAT

Biricik sevgilimiz, babamız

Fakat sanırız, Bayar’m siyasal yaşamına yön veren sınırlayıcı etkenlerdeki değişiklik, kişilere paralel sonuçlar doğurmuştur. Atatürk, İnönü, Menderes!..

Bayar’m aktif politika hayatı, bu şekilde, 27 Mayıs ve Yassıada ile bitmiş gibi görünecektir.

r Y A R I N t

K o m it a c ılık

m e s e le s i

M ÜM TAZ İ. KO R LE'yl

kaybettik.

Aziz vücudu 18 Mayıs 1982 günü Arnavutköy Camii’nde kılınacak öğle

namazından sonra Aşiyan’da ebedî istirahatgâhına tevdi edilecektir. Tanrı

rahmetini üstünden eksik etmesin.

HAYRUNİSA KORLE, ÜLKÜ MÜMTAZ KORLE,

İHSAN GÖKKULA

NOT: Çelenk gönderilmemesi rica olunur.

S

İmza Günü

P r o f. D r .

Suna Kili

“Atatürk Devrimi

Bir Çağdaşlaşma Modeli

•yy

adlı kitabını

18 Mayıs 1982 günü saat 14.00- 19.00arasında

Beşiktaş Satış Mağazamızda imzalayacaktır.

İş Bankası Kültür Yayınları Satış Mağazası

Dolmabahçe Caddesi No: 29, Tel: 60 71 88

Türkiye îş Bankası A.Ş.

Beşiktaş Şubesi yanı, Beşiktaş - İstanbul

Satışlarımızda öğretmen ve öğrencilere % 2 5 indirim yapılır.

TÜRKİYE

İŞ BANKASI

Kültür Yattırılan

*<ıvk v ■ '■•»y *

Referanslar

Benzer Belgeler

Kasım 1952 Cumhurbaşkanı Celâl Bayar'ın Atina’ya resmi ziyareti Ocak - Mart 1954 Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın Amerika’ya resmi ziyareti 9 Ağustos 1954 Türkiye

Giyilebilir akıllı cihazlar, nesnelerin interneti, 3D baskı, basılı elektronikler, bulut bilişim, mobil çalışma ve akıllı belgeler yeni yılın ses getirecek

Literatürde 15 larinks leiomyom vakası yayınlanmış ve bunların büyük kısmının subglottik bölgede yerleşmiş olduğu tespit edil- miştir, Vokal kordan gelişen bir

Bel­ ki de Sabahattin AH’nin üzerinde daha sonra çalışmayı düşündüğü için yayım­ lamadığı hikâye, yazı ve şürler bunlar.. Bu nedenle, bunların estetik

Arcanobacterium’a bağlı gelişen diğer yumuşak doku in- feksiyonu olguları da irdelendiğinde birçoğunda benzer olarak altta yatan hastalık olarak diabetes mellitus

Deney ve kontrol grubundaki kadınların son-test APHMÖ; uygunluk, düzenleme, kibarlık ve saygı, yöntemin rahatlığı ve koruyuculuğu alt ölçekleri puan ortalamaları

Akıllı kirişin frekans tanım kümesi zorlanmış titreşim deneysel cevapları ise açık çevrim ve kapalı çevrim durumları göz önünde tutularak Şekil 13’de

Yeni nesil dizileme yönteminin çok fazla olumlu yanı olmasına rağmen büyük boyuttaki verilerin analizleri, değerlendirmesi ve depolanmasında sorunlar ortaya çıkmıştır