Melih Cevdet Anday’ın ardından...
IMahit Hanım Uçlii'leri
Orada da Tamamlandı
ERCAN EYÜBOĞLU *
M
elih Cevdet’in ölümü üzerineedebiyat ve şür dünyamızın ile ri gelenleri görüş ve düşünce lerini belirttiler, belirtiyorlar, belirtecek ler. Ben onun Nahit H anım la ilişkilen- dirilmesine değineceğim. Bunu yapar ken de, Nahit Hanım’m son demlerin deki bazı ifadelerinden kimi çevrelerde doğmuş olabilecek “Orhan Veli’nin ölü müne, Melih Cevdet’in sebep olduğu” yanlış -ve saçma- “bilgi’’sinin bir kez da ha ve alenen düzeltilmesini amaçlıyo rum.
Evet, üçlülerden ilki, Orhan-Melih- Oktay. İkincisi, Cemal-Edip-Ece. Ece, Nahit Hanım ve Melih bu yıl ayrıldılar dünyamızdan. Şimdi orada, o “asude ba har ülkesi’ nde beraberdirler.
Nahit Hanım için Orhan Veli, hele he le Orhan Veli Kanık yoktur, “O rhan” vardır, sade, yalın, düz Orhan; Melih Cevdet de sadece Melih’tir, Anday diye bir soyadı olduğunu bilmez bile: hiç ağ zından çıktığım duymadım; Oktay'ın aa Rıfat’ı, Horozcu’su yoktur; ikinci adlar, soyadları kullanılmaz (Ben Nahit Ha- nım’ım. Başka hiçbir unvanı sevmedim ve kullanmadım, diyen “Öğretmen”den de bu beklenirdi). Edebiyat çevrelerin deki bu ilk “G arip” üçlü’nün bireyleri Nahit Hanım’m gözünde farklı yerler dedir. “Çok sevdiği” Orhan’a ve “iyi şa ir” Oktay’a ilişkin notları bir yana koya lım ve Melih’i Nahit Hanım’ın belleğin den anımsayalım.
Nahit Hanım ın belleğinden
“Ayol Melih’ten ne haber var? Söyle yin ona, çok göreceğim geldi onu, nasıl acaba iyi m i?” diye her seferinde sorar, ardından da onunla ilgili bir iki amsmı anlatır, hakkında kullandığı nitelemele ri sıralardı. Kaç kez dile getirdi özlemi ni, kaç kez rica etti benden, “Melih’i bu lup kendisine getirmemi”. “Orhan çok saf, temiz bir insandı, ama Melih’in me- fistovari bir zekâsı vardı, şeytani muzip likleri vardı, sanki yaramazlık yapmak için yaratılmıştı. Orhan’ın da altından
E
rer üstünden çıkar, onu da yaramazlık-rma alet ederdi, düşünsenize ayol, za vallı Nurullah Ataç’ı, bilmem nereye gi diyoruz diye alıp Bentderesi’ne, genele ve götürmek olacak şey miydi? Ama M e lih bu, her türlü muziplik, her türlü ya ramazlık beklenir ondan. Çok da
zam-E
araydı Melih. Ama hangisi değildi ki?d kocamın ikisi de zamparaydı. Cemal zamparaydı. Edip ondan da zamparay
dı”. “Ayol bunda bi kötülük yok ki, hep si yüzlerine söylediğim şeyler bunlar” di ye ekleyerek.
Fakat Nahit Hanım’ın Cuma Sofrala- rı’na gelip kendi fantazmlarını onun son zamanlardaki belleksel gelgideriyle bir leştiren bazı müdavimler, Orhan'ın ölü münden Melih’in sorumlu tutulduğu ze habına kapıldılar ve bu zehabı, gerçeğin kendisi imiş gibi orada burada dile ge tirdiler. Evet, bunu ben de duydum, N a hit Hanım ’ın ağzmdan: Orhan, Melih yüzünden öldü, diye. Ama bu onun son demlerindeki ifadeleri arasmda yer alı yor ve bunu sağlıklı bir bellekle söylemi yor. Çünkü aynı Nahit Hanım, bu “suç- lama”yı yaptığı gün, bana “Ayol Sakallı Celal nerde, niye hiç uğramıyor?” diyor ve yine aynı gün, kapıdan girdiğimde, “Sabahattin’den haber var m ı?” diye ta 1973 ’te ölen Sabahattin Eyüboğlu’nu so ruyordu. O kadar sevdiği Orhan Veli için de “çirkin”, “zampara” nitelemele rini kullanmamış, “Orhan’a çok kızıyo rum, niye öldü, ölsün, bi daha ölsün!” dememiş miydi?
'Cuma sofraları'
Bu konuda bazı kafalardaki bu vahim yanlış bilgiyi düzeltmek, uyanabilecek olan kuşkuları gidermek gerekiyordu. Gerçekten, Nahit Hanım Çubuk Bara jındaki o mahut otomobil kazasının ta 1939 yılında meydana geldiğini, Orhan Veli’nin ise 14 Kasım 1950’de öldüğünü, bu ölümün tıbben 11 yıl önceki bir ka zaya bağlanamayacağını bilmez miydi? Gerçi ortada bir kaza vardı, Orhan’m ölümüne yol açmış olması muhtemel bu kaza ise onun Ankara’da belediyenin aç tığı bir sokak çukuruna düşmesiydi, ölü münden çok az bir süre önce.
“Melih”in de bir zamanlar müdavimi olduğu “Cuma Sofraları” ile ünlü sevgi li Nahit Hanım ile Cumhuriyet’teki C u ma yazıları ile “Bize zor okunacak kitap lar gerek” diyen ve bu yüzden de bazı ko laycı kesimlerin tepkisini çeken Melih Cevdet, artık bir aradalar. Nahit Hanım, kuşkusuz Orhan’ı ve Oktay’ı da alarak, “Ayol Melih’ten ne haber var?” diye öz lemle haberini sorduğu üçlünün bu üçüncü ve son üyesine Nahithanımvâri bir karşılama düzenlemiştir mutlaka, Edip Cansevervâri bir masa donatarak, Haşan Ali Bey, Ataç, Turgut Uyar, Ce- mal-Edip-Ece ve daha niceleri. Sadece üzerine konanlarla değil, etrafindakiler- le de, “Masa da masaymış ha.”>
(*) G alatasaray üniversitesi Öğretim Üyesi