• Sonuç bulunamadı

XVI. Yüzyıl Osmanlı İlmiyye Kanûnnâmeleri ve Medrese Eğitimi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "XVI. Yüzyıl Osmanlı İlmiyye Kanûnnâmeleri ve Medrese Eğitimi"

Copied!
39
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

XVI. YÜZYIL OSMANLI İLMİYYE KANÛNNÂMELERİ VE

MEDRESE EĞİTİMİ

YASEMİN BEYAZIT*

GİRİ

İlk Osmanlı medresesinin 1330(1331’li yıllarda İznik’te kurulmasının ardından, Osmanlı eğitim sistemi önemli bir inki2af sürecinden geçmi2tir. Bu süreçte, Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman devirleri önemli dönüm noktaları olu2( turmu2tur. Fatih devrinde, ilim dallarına ve âlimlere gösterilen rağbet ve itibar art( mı2tır. Kurulan Sahn medreseleri, Osmanlı dü2ünce ve eğitim geleneğinin olu2ma( sında önemli bir mevkiye sahiptir. İstanbul bir ilim merkezi yapılmaya çalı2ılmı2 ve dönemin önde gelen uleması buraya davet edilmi2tir. Aynı zamanda uygulanan merkeziyetçi politikalar çerçevesinde, ilmiyye kariyerinin bir meslek yolu olarak düzenlenmesi1 de ya2anan önemli geli2meler arasındadır. 2 Medreseler eğitim hiye( rar2isi içerisinde kapsamlı bir organizasyona tabi tutulmu2, derecelendirilmi2tir. Bu süreçte Veziriazam Mahmud Pa2a, Ali Ku2çu ve Molla Hüsrev’in katkıları zikredil( melidir. Gerçekle2tirilen bu atılımlar ilmiyye zümresini ve meslek yolunu derinden etkilemi2, özellikle XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Fatih devri bir ideal çağ olarak kaynaklarda zikredilmi2tir. III. Murad döneminde kaleme alındığı dü2ünülen Hırzü’l(mülûk3 adlı eserde, Fatih dönemi ilmiyye zümresi için gerek kurumla2ma ve bu kurumlarda görev yapan ulema bakımından idealize edilmi2tir. Zikredilen ideal( le2tirmenin izlerine a2ağıda üzerinde durulan 1577 tarihli bir hatt(ı humâyûnda da

* Doç. Dr. Pamukkale Üniversitesi, Fen(Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Denizli/ TÜRKİYE, ybeyazit20@gmail.com

1 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü’l Ahbâr Fatih Sultan Mehmed Devri (1451 1481), C.II, Haz. Hüdai Hentürk, TTK Yayınları, Ankara 2003, s. 66(70.

2 Gelibolulu, Fatih devrindeki eğitim alanındaki bu geli2melere ele2tiriler de getirmi2tir. Ona göre Fatih’in ilim yolunu mertebelendirmesi, mansıplar arasında hiyerar2i olu2turması ve bu mansıblarda ilmiye zümresini istihdam etmesi akıllıca bir i2 değildir. Fatih’in niyeti ilim kariyerini düzenleyerek bu yola rağbeti artırmaktaydıysa da bu i2 tam aksi sonuç doğurmu2, rü2vetin ve liyakatsizliğin yolu açılmı2tır. Ulema ilim yolunu bırakıp, mansıp elde etmek için her yolu caiz kabul ederek sefil bir duruma dü2mü2, ilmiyye zümresinin dü2tüğü bu hal ise, ancak Kanuni devrinin sonlarında su yüzüne çıkmı2tır. Gelibolulu Mustafa Âlî, a.g.e., s. 89(93.

(3)

rastlanılmaktadır.4 Bu hatt(ı humâyûnda “Hâlen tarîk i ulemâya haylî ihtilâl ârız olup

kanûn ı kadîm sultan mehmed gâzi zamânındaki gibi gözetilib zamânımızda dâhî ahsen olmak murâdımdır” denilerek Fatih dönemindeki düzenlemelere öykünüldüğü görülmektedir. Hırzü’l(mülûk yazarının ardından, Gelibolulu Mustafa Âlî de Fatih devrini idealize eder. Ona göre bu devirde, ilme ve ulemaya büyük saygı gösterilmi2, Sahn medrese( leriyle önemli bir kurumla2ma faaliyeti gerçekle2tirilmi2tir. Fatih’in en önemli çabası, ülkesindeki âlim sayısını artırmaktır ve Gelibolulu’ya göre bu amacında ba2arıya da ula2mı2tır.5

İlmiyye te2kilatı bakımından Fatih devrinden sonra Kanuni Sultan Süleyman dönemi, Osmanlı ilmiyye zümresinin ve meslek yolunun önemli deği2iklikler geçirdi( ği bir diğer evredir. Sahn medreselerinden sonra ikinci önemli medrese grubu olan Süleymaniye medreselerinin kurulup faaliyete geçmesi, özellikle tıp, matematik ve hadis gibi ihtisas medreselerinin6 de bu medrese grubu içerisinde yer alması önemli atılımlardır. Medrese hiyerar2isi yeniden düzenlenmi2, Süleymaniye medreseleri Sahn medreselerinin üstündeki bir mevkide yerlerini almı2tır.7 Kanuni devri mülâzemet sistemine yeni kurallar getirilmesi ve sistemin olgunla2tırılması açısından da önemli bir dönemdir. Bu yeniliklerin yapılmasında 2üphesiz sırayla İstanbul kadı( lığı, Rumeli kadıaskerliği ve 2eyhülislamlık görevlerini yürüten Ebussuud Efendi’nin önemli bir rolü vardır.8 Ebussuud Efendi, ilmiyye te2kilatının i2leyi2i hususunda önemli kararlarda imzası bulunan müte2ebbis bir ki2ilik olarak kar2ımıza çıkmakta( dır.

Yukarıda zikredildiği üzere, Osmanlı ilmiyye örgütlenmesi iki önemli atılım çağı ya2amı2tır. Sistemin ana iskeletinin kurulduğu Fatih devrinden sonra, Kanuni dev( rinde önemli tamamlayıcı unsurlar eklenmi2tir. Bu süreç ya2anırken pek çok prob( lemlerle de kar2ıla2ılmı2, sistemin aksayan yönleri görülmü2tür. Aksaklıklara kar2ı devlet, birtakım tedbirler alarak problemleri giderme noktasında kanûnnâmeler yayınlamı2tır. Kanûnnâmelerin hazırlık sürecinde 2üphesiz en üst mertebedeki ulemâ etkilidir. Heyhülislam, kadıaskerler ile yüksek rütbeli kadı ve müderrisler bu karar alma mekanizmasının önemli unsurlarıdır. Özellikle kadıaskerler, bilhassa Rumeli kadıaskerleri ilmiyye te2kilatının iç i2leyi2inin düzenlenmesinde kilit isimler( dir. Ulemâ ile devletin diğer erkânı tarafından sistemde görülen aksaklıkların belirli

4 Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi, 2362, Vr. 82a. 5 Gelibolulu Mustafa Âlî, a.g.e., s. 68(70.

6 İ.Hakkı Uzunçar2ılı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Te8kilatı, TTK Yayınları, 1988,s.33; Muallim Emin Bey, “Tarihçe(i Tarik(i Tedris”, İlmiyye Salnamesi, İ2aret Yayınları, İstanbul 1998, s. 537(538.

7 Fahri Unan, “Osmanlılarda Medrese Eğitimi”, Osmanlı, C.5, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s. 151.

8 Nevîzâde Atâî, Hadâikü’l Hakâik fi Tekmiletü’8 :akâik, Haz. Abdülkadir Özcan, Çağrı Yayınları, İs( tanbul 1989, s. 184.

(4)

bir seviyenin üzerine çıktığı, ciddi anlamda rahatsızlık duyulduğu zamanlarda züm( reye kanûnnâmeler vasıtasıyla uyarılar yapılmı2tır.

İlmiyye kanûnnâmeleri metinleri irdelendiğinde, diğer alanlardakine benzer olarak “problem ve çözüm” üzerinden bir metin in2asının bulunduğu tespit edilmek( tedir. Çünkü, ortaya çıkı2larında büyük oranda mevcut problemlerin etkisi bulun( maktadır. Bu nedenle, çıkarıldıkları dönemin kurumsal yapısını, i2leyi2ini, sorunlarını ve bunlara getirilen çözüm önerilerini gösterme noktasında oldukça münbit metin( lerdir. İlmiyye kanûnnâmelerinin günümüze kalan ilk örnekleri, XVI. yüzyıla aittir. Kurumların i2lerlik kazanarak olgunla2maları ve klasik karakterlerini kazanmaları da büyük oranda bu süreçte gerçekle2mi2tir. Zikredilen nedenle, XVI. yüzyıl ilmiyye kanûnnâmeleri bu makalede incelenecektir. XVI. yüzyıl siyasi, askeri ve kurumsal anlamda önemli bir atılım çağıdır. Devlet, bu süreçte bir dünya gücü haline dönü2( mü2tür. Bu sebeple, Osmanlı risale yazarları ilerleyen zamanlarda bu dönemi, özel( likle de Kanuni devrini altın çağ olarak nitelendirmi2lerdir. Devletin geçirdiği deği( 2im sürecinin sancıları, bu döneme özlem duyulmasında büyük oranda etkili olmu2( tur. XVI. yüzyıl ise, görünen parlak manzaranın içerisinde pek çok problem ve ak( saklıkları bünyesinde barındırmı2tır. Yüzyıl, romantik yakla2ımlardan uzak biçimde tahlil edilmeli, kurumların geçirdiği deği2imler incelenmelidir.9

Bu çalı2mada zikredilen nedenlerle, ilmiyye kanûnnâmelerinden yola çıkarak XVI. yüzyıl eğitim sisteminin doğası, i2leyi2i ve sorunları ele alınacaktır. Aksaklıklar ve onlara getirilen çözüm önerileri perspektifinden, yaratılmak istenen ideal medrese sistemi ile ideal müderris ve talebe tipi ortaya konulmaya çalı2ılmı2tır. Hüphesiz bahsi geçen konular, ilk defa bu makalede ele alınmamı2tır. Osmanlı ilmiyye te2kilatı ile eğitim tarihi üzerine çalı2an ara2tırmacılar, bu konulara ara2tırmalarında zaman zaman değinmi2ler ve konuları gereği kanûnnâmelerle ilgili bilgiler vermi2lerdir.10 Ancak kanûnnâmeler, birlikte ele alınmak suretiyle kar2ıla2tırılmalı biçimde ince( lenmemi2, merkezinde kanûnnâmelerin bulunduğu, onlar üzerinden bir metin ve anlatı kuran nispeten ayrıntılı bir çalı2ma yapılmamı2 ve yeterince tartı2ılmamı2lar( dır. Bu ara2tırmada öncelikle kanunnameler tanıtılmı2 ve tarihlendirilmeleri konusu ele alınmı2tır. Ardından kanûnnâmeler birbiriyle mukayese yoluyla kritiğe tabi tutu( larak, Osmanlı eğitim sistemi ve sorunları tespit edilmeye çalı2ılmı2tır. Zikredilen yönleriyle ara2tırmamız önceki çalı2malardan farklılık arz etmektedir.

9 Bu hususta tartı2ma için bakınız Feridun Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Hanedan, Devlet ve Toplum, Tima2 Yayınları, İstanbul 2011, s. 263(265.

10 Bu konuda İsmail Hakkı Uzunçar2ılı’nın İlmiyye Te2kilatı, Cahid Baltacı’nın Osmanlı Medresele( ri, Cevat İzgi’nin Osmanlı Medreselerinde İlim, Fahri Unan’ın Fatih Külliyesi ile Osmanlılarda Medrese Eğitimi ile ilgili çalı2maları önemlidir. Ahmet Akgündüz de Osmanlı kanûnnâmeleri adlı eserinde kanûnnâmelerin tıpkı basımlarına ve çeviri yazımlarına yer vermi2tir. İlgili eserlerin künyeleri dipnotlarda ve kaynakçada mevcuttur.

(5)

A. XVI. YÜZYIL OSMANLI İLMİYYE DÜZENLEMELERİ

XVI. yüzyılda tespit edebildiğimiz kadarıyla ilmiyye zümresi ve te2kilatıyla ilgili üç kanûnnâme, bir hüküm ve bir hatt(ı humâyûn olmak üzere olmak üzere be2 önemli düzenleme yapılmı2tır. Fermân(ı 2erîf kopyası olan hüküm ile hatt(ı humâyûnlar, doğrudan kanûnnâme 2eklinde düzenlenmemi2 olmalarına rağmen içerikleri ve olu2turulma amaçları nedeniyle birer kanûnnâme olarak nitelendirilebi( lirler.11 Kanûnnâmelerin dili ve diplomatiği incelendiğinde, bu metinlerin içinde “ni2ân”, “fermân”, “hatt(ı humâyûn”, “kanûnnâme(i humâyûn” terimlerinin birlikte kullanılabildiği tespit edilmektedir.12 Bu terimler padi2ah tarafından üretilen fermân, berât, hatt(ı humâyûn gibi belgeler için de kullanılan karakteristik ifadelerdir. Kanûnnâmeler de içerikleri belirlendikten sonra padi2ah hükmü olarak düzenlendik( leri için bu ifadeleri içlerinde barındırmaktadır.

1. Kanûnnâme i Talebe i İlm

Kanûnnâme(i Talebe(i İlm’in 2imdiye değin dört nüshası tespit edilmi2,13 tıpkı( basımı ile çeviri yazımı Ahmet Akgündüz tarafından yayımlanmı2tır. Yanı sıra Hehabettin Tekindağ eserinde kanûnnâmenin tam metnini, Uzunçar2ılı ile Yaltkaya ise bir kısmını nakletmi2tir. Kanûnnâme metni kısaltılmı2 biçimde Hezarfen Hüseyin Efendi tarafından kaleme alınan Telhisü’l(Beyan içerisinde de bulunmaktadır. 14

Kanûnnâme gerek tarihleme gerekse içeriği yönüyle üzerinde tartı2maları ba( rındıran bir düzenlemedir. Nüshalarındaki isimlendirilmenin farklılık arz ettiği gö( rülmektedir. Bir nüshası, Hezarfen Hüseyin Efendi tarafından tedvin edilen Telhisü’l Beyân’da yer alır ve burada “Kavânîn(i Talebe(i İlm” 15 olarak adlandırılmı2tır. İstanbul Üniversitesi kütüphanesi nüshası üzerinde ise “Kanûn(ı Talebe(i Ulûm”16, Topkapı sarayındaki Akgündüz’ün yayımladığı nüshada ise “Kanûnname(i Ehl(i İlm” ismini ta2ır. Yapılan farklı adlandırmalara rağmen ba2lıklarda “talebe” vurgusu

11 Halil İnalcık, “Kanûnnâme”, İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı, C.24, İstanbul 2001, s.334.

12 Topkapı Sarayı Kütüphanesi, R.1935, Vr.94b; Süleymaniye Kütüphanesi, Reisülküttap, 1004, Vr.69b(70a.

13 Topkapı R. 1935, Vr.94b(95b; Topkapı R.1936; İ.Ü. Ty.2753, Vr.40a(41a; İÜ.Ty.3239, Vr. 48a(49a. Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanûnnameleri ve Hukuki Tahlilleri, C. 4, Fey Vakfı Yayınları, İstanbul 1992, s. 661.

14 Akgündüz, a.g.e., C.4, s. 662(666; Uzunçar2ılı, a.g.e., 13; Hehabettin Tekindağ, “Medrese Döne( mi”, Cumhuriyetin 50. Yılında İstanbul Üniversitesi, İstanbul 1973, s. 38(39; Herefettin Yaltkaya, “Tanzimattan Evvel ve Sonra Medreseler”, Tanzimat I, MEB, 1999, s.464(465; Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhîsü’l Beyân

Fî Kavânîn î Âl i Osmân, Haz. Sevim İlgürel, TTK Yayınları, Ankara 1998, s. 204. 15 Hezarfen Hüseyin Efendi, a.g.e., s. 204.

(6)

dikkati çeker.17 Bu vurgu, kanûnnâmenin içeriğiyle de uyumlu görünmektedir. Çün( kü kanûnnâmeye, talebeyle ilgili uyarılarla ba2lanır ve metnin önemli bir kısmında talebeye hitap söz konusudur. Bunların yanı sıra, müderrise hitaben yazılan bölüm( ler de mevcuttur.

Kanûnnâmenin üzerinde herhangi bir tarih kaydı yoktur. Bu sebeple tarihlen( dirilmesi hususunda farklı görü2ler mevcuttur. Süheyl Ünver, Hüseyin Atay ve Fahri Unan18, bu kanûnnâmenin Fatih devrine ait olma ihtimalinden bahsederler. Atay, bu düzenlemenin Sahn medreselerinin bir nevi tüzüğü olabileceğini de ifade eder. Atay’ın burada kullandığı tüzük kelimesi, bir kurumun i2leyi2inin anlatıldığı ve Sahn medreselerinde okutulacak derslerin açıklandığı bir metin anlamındandır. 19 Uzunçar2ılı, kanûnnâmeyi sebeplerini belirtmeden XVI. yüzyıl ba2larına tarihlemek( tedir.20 Ahmet Akgündüz de eserinde bu kanûnnâmenin önemine dikkat çeker ve kanûnnâmeyi, Kanuni dönemine özellikle de Ebussuud Efendi’nin Rumeli kadıaskerliği dönemine tarihler. Yazar, tarihlemeyi yaparken mülâzemet sisteminin Ebussuud Efendi döneminde temellerinin atılmasına dikkat çekerek, kanûnnâmede de bu düzenlemeden bahsedilmesi sebebiyle, bu metnin Ebussuud Efendi dönemin( de kaleme alınmı2 olabileceğini belirtir. Ayrıca kanûnnâmede Süleymaniye medrese( lerinden, Daru’l(hadisten bahsedilmemesi sebebiyle de bu medreselerin kurulmasın( dan önce hazırlanmı2 olma ihtimalini vurgular. Bu nedenle kanûnnâmeyi, Kanuni devri kanûnnâmeleri içerisinde tasnif etmi2tir.21

Görüldüğü üzere, kanûnnâmenin tarihlendirilme konusu oldukça çetrefillidir. Uzunçar2ılı tarihlemesini yaparken neye dayandığını yazmaz. Akgündüz’ün görü2ü ise geçerli görülmemektedir. Çünkü, mülâzemet sistemi22 Fatih Sultan Mehmed’in ilmiyye düzenlemeleri sürecinde ya da hemen bu düzenlemelerin akabinde ortaya çıkmı2tır. Bu husus için Fatih devrinde çıkarılmı2 olup sıhhati doğrulanan te2kilat kanûnnâmesi önemli bir kaynak olarak kar2ımıza çıkar. Çünkü, zikredilen

17 Topkapı Sarayı Kütüphanesi, R.1935, Vr. 94b(95b.

18 Fahri Unan, Kurulu8undan Günümüze Fatih Külliyesi, TTK Yay., Ankara 2003, s. 340; Unan, “Med( rese Eğitimi”, s. 155(156.

19 Hüseyin Atay, “Fatih(Süleymaniye Medreseleri Ders Programları ve İcazetnameler”, Vakıflar Der

gisi, XIII, 1981, s. 174.

20 Akgündüz , a.g.e., C. 4, 661; Uzunçar2ılı, a.g.e., s. 13. 21 Akgündüz, a.g.e., C.4, s. 661.

22 Mülâzemet sisteminin te2ekkülüne değin medrese mezunu bir dâni2mend, genellikle beklemeksizin bir görev elde etmi2tir. Mülâzemet sisteminin ortaya çıkı2ı ile, silke girmek isteyenler için seçici bir sistem kurulmu2tur. Artık, dâni2mendlerin medrese eğitimini tamamlaması yeterli görülmemi2, kendisine mülâzemet yetkisi verilmi2 yüksek dereceli ulemânın tedrîsinde ve hizmetinde bulunma ve onların onayını alma 2artı getirilmi2tir. Böylece medrese mezunları, kendilerine meslek yolunu açabilecek yüksek dereceli ulemânın talebesi olmak ve hizmetinde bulunabilmek için çaba göstermek zorunda kalmı2tır. XV. yüzyılın son çeyreğinden itibaren ise silke giri2 mekanizmasına mülâzemet sistemi eklenmi2tir. Mülâzemet sisteminin ortaya çıkı2ında, Fatih dönemiyle birlikte ba2layan Osmanlı devletinin merkezile2mesi önemli rol oynamı2tır. Yasemin Beyazıt, Osmanlı İlmiyye Mesleğinde İstihdam, TTK Yay., Ankara 2014, s. 32(35.

(7)

kanûnnâmede mülâzemet sisteminin varlığını gösteren deliller mevcuttur.23 Ebussuud Efendi mülâzemet sistemini kurmamı2, bu sisteme yeni düzenlemeler getirmi2tir. Ayrıca 944/1538 yılında Ebussuud Efendi’nin Rumeli kadıaskerliği dö( neminde a2ağıda zikredilecek olan bir diğer kanûnnâmenin yayınlanmı2 olması da, aynı süreçte iki kanûnnâmenin yayınlanma ihtimalini azaltmaktadır. Görüldüğü üzere kanûnnâmenin tarihlendirilmesi hususunda kesin bir sonuca ula2mak mümkün değilse de, Sahn’a öğrenci yeti2tiren Tetimmeler’den bahsetmesi nedeniyle kanûnnâmenin Sahn medreselerinin kurulmasından sonra yayınlandığı açıktır. An( cak bu kanûnnâme, Atay’ın fikrinin aksine bir tüzük olarak da kabul edilmemelidir. Çünkü içerisinde bir takım aksaklıkların belirtilmesi ve bunu düzeltme hedefiyle kaleme alınması nedeniyle bir tüzük niteliği ta2ımaz, kanûnnâme özellikleri gösterir. Kanûnnâmede zikredilen aksaklıklar bir sürecin ürünüdür. Bu nedenlerle tarihlen( dirme noktasında, Uzunçar2ılı’nın yakla2ımı daha makul görülmekte olup, bu hü( kümler XVI. yüzyıl ba2larında Sahn medreselerinin kurulmasından sonra görülen bir takım aksaklıklar üzerine çıkarılmı2 olmalıdır.

Kanûnnâmenin giri2inde hükümdar, Allah’ın lütfuyla emir ve yasak koyma yet( kisinin kendisinde bulunduğunu vurgulu bir 2ekilde dile getirir. Devamında “dinin

yüceltilmesi, 8er’i hükümlerin sağlamla8tırılması için ilimlerin, âlimlerin ve fazilet sahiplerinin yüceltilmesi konusunda dakika bo8a geçirilmemelidir” der. Hükümdarın bu çabası, ulemanın güzel mizaçlarının ilimlerin pınarıyla yoğrulması, usul ve füru ilimlerde ustalık elde etmesi, aklî ve naklî ilimlerde büyük bir gayret göstererek etkili söz söyleyebilmesi, ülke sathında ders ve fetva verebilen bir seviyeye ula2ması, kazanılan ilimlerin güzel davranı2lar ve kitap, sünnet hükümleriyle süslenmesi, yine kazanılan ilimlerin 2er’e ve dine uygun ibadet ile taçlandırılması içindir.24Bu ifadelerin ardından, kanûnnâmede medreselerde okutulacak kitaplara değinilir, müderrislerin ve talebe( nin istenmeyen davranı2ları açıklanıp bunların yapılmaması tenbih olunur. Kanûnnâmede te’kid ve te’dib ifadeleri de yer almaktadır. Müderris ve talebe “…bundan böyle bu kanûn ile amel olunmayacak olursa, müderrisînden ve talebeden her kim olursa,

itâb ı azîme ve ikâb ı elîme müstahak olurlar” ifadeleriyle ağır bir dille uyarılmı2lardır.25

2. Mevâlî i İzâm ve Müderrisîn i Kirâmın Tedrise Muvazebetleri İçün Ni.ân ı Humâyun

Kanûnnâme, Kanuni devrine ait kanunları derleyen bir kanun mecmuasında yer almaktadır ve bilinen tek nüshası vardır.26 Metni İsmail Hakkı Uzunçar2ılı, Ce(

23 Fatih Sultan Mehmed Kanûnnâme i Al i Osman (Tahlil ve Kar8ıla8tırmalı Metin), Haz. Abdulkadir Özcan, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2003, s. 11(13.

24 Topkapı Sarayı Kütüphanesi, R.1935, Vr. 94b. 25 Topkapı Sarayı Kütüphanesi, R.1935, Vr. 95a(b.

(8)

vat İzgi, Cahid Baltacı ile Ahmet Akgündüz tarafından yayımlanmı2tır.Akgündüz eserinde kanûnnâmenin tıpkıbasımına da yer vermi2tir.27

Kanûnnâmenin, Kânûnî dönemine ait olduğu genel kabul görmü2se de her( hangi bir tarihleme yapılmamı2tır. Bulunduğu mecmuada bir önceki bölüm Haban 944 (Ocak(Hubat 1538) tarihiyle bitmektedir. Cahid Baltacı bu kanûnnâme mecmu( asındaki kayıtların kronolojik olmadığını ifade ederek kanûnnâmeyi buna dayanarak tarihlendirmekten kaçınmı2tır.28 Ancak bir ba2ka delil tarihlendirmeyi mümkün kılmaktadır. Kanûnnâmenin, Bursa Heriyye sicillerine de Hevval 944 (Mart(Nisan 1538) tarihinde kaydedildiği görülmektedir.29 Zikredilen bu bilgiler birle2tirildiğinde, kanûnnâmenin 944 (1538) yılında çıkarılmı2 olduğu kesinle2mektedir. Çıkarıldığı dönemin hemen öncesinde, Rumeli ve Anadolu kadıaskerleri Kanuni Sultan Süley( man tarafından İbrahim Pa2a’nın öldürülme nedenini sormaları nedeniyle azledil( mi2ler, yerlerine Rumeli kadıaskerliğine Ebussuud Efendi (1537(1545), Anadolu Kadıaskerliğine de Çivizade Muhyiddin Efendi (1537(1539) atanmı2tır.30 Sadullah Sadi Efendi de bu süreçte 2eyhülislamdır.31 Kanûnnâmenin hazırlanmasında Ebussuud Efendi’nin önemli bir role sahip olduğunu dü2ünülmektedir. Çünkü Ebussuud Efendi’nin Rumeli kadıaskerliği dönemi, ilmiyye düzenlemeleri bakımın( dan oldukça önemli ve münbit bir evredir. Onun getirdiği yeni esaslar ile mülâzemet sistemi olgunla2mı2tır.32 Bir diğer düzenleme, kadıasker ruznamçe defterlerinin tu( tulma usulü hakkında getirdiği esaslardır.33 Bunların dı2ında bir diğer uğra2ısı ise zikrettiğimiz kanûnnâme olmalıdır.

Kanûnnâme, “Mevâlî i İzâm ve Müderrisîn i Kirâmın Tedrise Muvazebetleri İçün Ni8ân

ı Humâyun” olarak adlandırılmı2tır. Bu ismi “Molla ve Müderrislerin Ders Verme Görevleri

Hakkında Hazırlanan Emirname” 2eklinde günümüz diline çevirmek mümkündür. Kanûnnâme maddeleri müderrisler muhatap alınarak yazılmı2tır, bu içerik kanûnnâmenin ba2lığıyla da uyumlu görünmektedir.

Kanûnnâmenin giri2inde hükümdar, öncelikle kendisine verilen sorumlulukları sıralar. Buna göre hükümdar Allah’ın nizamının yeryüzündeki yürütücüsüdür. İlim ve hikmetin ihyası, dinin, fazilet ve marifetin varlığının korunması hükümdara bah(

27 Uzunçar2ılı, a.g.e., s. 15(16; Cahit Baltacı, XV XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, Marmara Üniver( sitesi İlahiyat Vakfı Yayınları, İstanbul 2005, s. 915(917; Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, C.1, İz Yayıncılık, İstanbul 1997, s. 59(60; Akgündüz, a.g.e., C.4, 1992, s. 667(672.

28 Baltacı, a.g.e., s. 157.

29 Fahri Dalsar, “Medreseler Kanûnnâmesi”, Nilüfer Dergisi, S. 5, Eylül 1945, s. 15(16. 30 Atâî, a.g.e., s. 186.

31 Mehmet İp2irli( Ziya Demir, “Sâdi Çelebi”, C.35, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2008, 404; Mehmet İp2irli, “Çivizâde Muhyiddin Mehmed Efendi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 8, İstanbul 1993, s. 348.

32 Atâî, a.g.e., s. 182(183.

(9)

2edilmi2tir. Bu nedenle tahta geçeli beri bu uğurda mücadele vermi2tir. Himdi ise “tarîk(i ifâde ve istifâde” de yani eğitim öğretim yolunda aksaklıklar görülmeye ba2( lanmı2tır. İlim yolunda “sû(i hâl” ve “kemâl(i ihtilâl” yani kötü hal ve bozukluk mev( cuttur. Talebe “müsâhale(i tâmme” ve “müsâmaha(ı ‘âmme” üzeredir, yani öğrenci( ler tam bir kolaycı ve savsaklayıcı durum içindedir. Kısa sürede eğitimlerini tamam( layıp yüksek mevkilere yükselmek için çaba harcamaktadırlar. Bu durumdan eğitim öğretim hayatı zarar görmü2, özellikle ta2rada bulunan medreseler bo2almı2, bu medreseler eğitim veremez olmu2tur. Bu nedenle ilim, irfan yolunu yeniden canlan( dırmak, eğitim(öğretim kadrolarına duyulan saygıyı ve hürmeti ikame etmek için bu kanûnnâmeye ihtiyaç hissedilmi2tir.34 Kanûnnâmede hem müderrisler hem de talebe uymaları gereken kurallar konusunda ağır bir dille uyarılmı2tır.

Bir önceki kanûnnâmeyle kar2ıla2tırıldığında, bu kanûnnâmede düzenin bo( zulmasına vurgu yapıldığı görülmektedir. Yüzyılın ba2ındaki kanûnnâmede düzen( sizlik, aksaklık vurgusu yoktur. Orada amaç eğitim öğretim kadrolarının niteliğini artırmaktır. Ancak aynı amacı ta2ısa da, bu kanûnnâmede özellikle ya2anılan olum( suzluk ve kötü hallere vurgu yapılmaktadır. İçerik bakımından iki kanûnnâme ben( zerdir. Ancak bu kanûnnâmeden özellikle hızlı ilerleyi2lerin büyük bir problem do( ğurduğu ve Sahn’a ula2mak için be2 yıl kuralının getirildiği görülmektedir ki bir önceki kanûnnâmede zikredilmeyen bir husustur. 35 Bir diğer konu ise, bu kanûnnâmede okunacak kitap isimlerinin verilmeyi2i dikkat çekicidir. Eski dönem( lerden beri okuna gelen kitapların okutulması gerektiği ifade edilmektedir. Bu da okunacak kitaplar konusunda yerle2mi2 bir geleneğin olu2tuğuna i2aret etmektedir. Özellikle, ta2radaki medreselerin bo2almasından söz edilmesi, henüz XVI. yüzyılın ikinci yarısında görülecek olan nüfus artı2ının36 yarattığı problemleri anıtsan sorunla( rın çıkmadığına da i2aret etmektedir. Bir diğer husus, kanûnnâmenin hazırlanma amacında kullanılan dil ve üslup ile risale yazarlarının kullandığı dil ve ifade benzer( liği dikkati çekmektedir. Devlet tarafından yayımlanan bu metinler, risale yazarları tarafından da kaynak olarak kullanılmı2 olmalıdır.

3. 1576 Tarihli Hüküm

Önemli bir diğer düzenleme37, yirmi yedi numaralı mühimme defterinde yer alan 29 Hevval 983 (31 Ocak 1576) tarihli İstanbul kadısına gönderilen bir fermân(ı

34 Bayezid Kütüphanesi, Veliyüddin Efendi, 1970, Vr.121b(122a. 35 Bayezid Kütüphanesi, Veliyüddin Efendi, 1970, Vr.123a(b.

36 Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Tarihi, Paradigma Yayıncılık, İstanbul 2012, s.19(20. 37 Bu hükme, Ahmet Refik 1920’li yıllarda dikkat çekmi2tir. Devamında İsmail Hakkı Uzunçar2ılı ile Cevat İzgi hüküm metnini yayınlamı2lardır. Ahmet Refik, Onuncu Asr ı Hicri’de İstanbul Hayatı, Haz. Abdullah Uysal, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1987,s. 51(52; Uzunçar2ılı, a.g.e., 13(14, Cevat İzgi, a.g.e., s. 59.

(10)

2erîfin sureti olan hükümdür.38 Bunun bir benzeri, İstanbul kadısına gönderilen 21 Zilkade 983 (21 Hubat 1576) tarihli hükümdür.39 Aynı hükmün küçük farklılıklarla, tekrar kaydedildiği görülmektedir. Burada birinci hükümden farklı olarak, dani2mend olmayı hak eden öğrencilerin İstanbul, Bursa ve Edirne kadıları tarafın( dan isim, suret özellikleri ve dani2mendliğe kabul tarihiyle birlikte ruznamçe defteri( ne kaydedilmesi ve öğrenciye de durumu izah eden bir tezkire verilmesi gerektiği ifade edilmi2tir.40

Hükmün çıktığı süreçte Kadızade Ahmed Hemseddin Efendi Rumeli kadıaskeri41 (1575(1577), Çivizâde Mehmet Efendi (/1575(1577) Anadolu Kadıaskeri42, Hamid Efendi 2eyhülislamdır (1574(1577)43. Zikredilen ulemâ, hük( mün çıkarılmasında etkili olmu2 olmalıdır. Ancak bu süreçte, Rumeli kadıaskeri Kadızade Efendi’nin daha çok etkili olduğu dü2ünülmektedir. Çünkü Kadızade Ahmet Efendi de müte2ebbis ve aktif bir kadıaskerdir. Mülâzemet sisteminde, özel( likle vefat eden ulemanın öğrencilerinin ilmiyyeye girmesi konusunda önemli karar( lar almı2tır.44 Aynı zamanda onun döneminde ilmiyye ricali lehine devlet protoko( lünde iki önemli deği2iklik ya2anmı2tır. Te2rifatta kadıaskerler beylerbeylerinden sonra gelirken, onun çabasıyla kadıaskerlerin önüne sadece Rumeli ve Anadolu beylerbeyleri geçmi2tir. Bir diğer konu, onun giri2imiyle Divan(ı Humâyûn’da ye( mekten sonra vezirler de olduğu gibi kadıaskerlere de ibrik ve leğen getirilmeye ba2( lanmı2tır.45 Zikri geçen olaylar, onun ilmiyye zümresi ve ricali için bir takım hassasi( yetler ta2ıdığını, müte2ebbis bir ki2ilik olduğunu göstermektedir. Bu sebeplerle çıkarı( lan düzenlemede, bilhassa onun payı olduğu dü2ünülmektedir.

Hüküm İstanbul kadısına hitaben yazılmı2tır. Ancak hükmün sonundaki kayıt( ta, Bursa ve Edirne kadılarına da gönderildiği belirtilmektedir.46 Bu husus, 2üphesiz İstanbul’un Osmanlı’nın en önemli eğitim merkezi olması sebebiyledir. Hükmün sonlarına doğru İstanbul kadısının bu emri sicil defterine kaydedip, İstanbul dahili ve haricindeki medreselerin müderrislerine göndermesi emri de verilmi2tir. Çıkarılma amacı “talebe i ilm mabeyninde kadîmden olagelene muhâlif evzâ’ sudûr” ettiği için yani talebe arasında daha önce görülmeyen, eski kurallara, uygulamalara aykırı durumlar geli2( mesi nedeniyledir. Burada aykırı durumdan kasıt ilim yolunda mülâzemet sevdasıyla

38 BOA, Mühimme Defteri, 27, s. 239(240. 39 BOA, Mühimme Defteri, 27, s. 278. 40 BOA, Mühimme Defteri, 27, s. 278. 41 Atâî, a.g.e., s. 260.

42 Atâî, a.g.e., s. 292. 43 Atâî, a.g.e., s. 243.

44 Yasemin Beyazıt, a.g.e., s. 80(82.

45 Mehmet İp2irli, “Kadızade Ahmet Hemsettin”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.24, İstan( bul 2001, s. 96(97.

(11)

hızla ilerlemektir. Mülâzemet sevdasına dü2mek ise kadı ya da müderris olarak atanmayı bekleme noktasına gelebilme hali olarak tanımlanabilir. Bu durumdan rahatsızlık duyulmu2 ve ilim tarikine ihtilal geldiği yani bozulma ya2andığı ifade edilmi2tir. Devamında ise ecdad zamanındaki kanûn(ı kadîme dönülmesi gerektiği vurgulanmı2tır. Talebenin seviye seviye medreselerde okuması gereken süre belir( lenmi2 ve bu süreye müderris ve talebe tarafından dikkatle uyulması gerektiği aksi takdirde ağır bir 2ekilde cezalandırılacakları ifade edilmi2tir.47

Bu hükümde de 1538 tarihli hükümde olduğu gibi, bozukluk, ihtilal vurgusu mevcuttur. Artık burada bir önceki kanûnnâmede zikri geçmeyen kanûn ı kadîme de vurgu yapıldığı görülmektedir. Yapılan bu tespit, kanûnnâme metinlerin risale yazar( ları tarafından kullanılmasının önemli bir i2aretini olu2turmaktadır.

4. 1577 Tarihli Hatt ı Humâyûn

Haban 985 (Ekim 1577) tarihli olan hatt(ı humâyûnun kopyası, bir kanûnnâme mecmuasında bulunmaktadır.48 Hatt(ı humâyûn suretinden önceki kayıt, yevmi elli akçeden yukarı olan kadıların ve iç(ilde müderrislerinin berâtlarının düzenlemesiyle ilgilidir. Belgeden sonra ise, Ebussuud Efendi’nin yazdığı tefsir nedeniyle ona verilen terakkinin açıklandığı bir kayıt mevcuttur.49 Hatt(ı humâyun suretinin kopya edildiği bölümün üstündeki ba2lıkta, Sultan III. Murad’ın ömrünün ve devletinin dünya sona erinceye değin baki olması temennisi yer alır. Ardından 985 yılının ikinci pazartesi günü veziriazama gönderildiği ifade edilir. Haban ayının ikinci pazartesi günü 8 Haban’a rastlamaktadır ki, belgenin tarihini 8 Haban 985 (21 Ekim 1577) olarak tayin etmek mümkündür.

Bu düzenleme, 1576 tarihli hükümden ortalama bir buçuk yıl sonra çıkarılmı2( tır. Hatt(ı humâyûnun çıkarılmasının hemen arifesinde ilmiyye ricalinin görevlendi( rilmesi konusunda önemli deği2iklikler ya2andığı görülmektedir. Heyhülislam Hamid Efendi’nin 985 yılı Haban ayının be2inci günü ölümüyle, Rumeli kadıaskeri Kadızade Ahmed Efendi Heyhülislam50, Anadolu kadıaskeri Çivizade Mehmed Efendi Rumeli kadıaskeri51, İstanbul kadısı Bostanzade Mehmed Efendi de Anadolu kadıaskeri olmu2tur.52 Bu nedenle hatt(ı humâyûnun çıkarılmasında bir önceki kanûnnâmeyi çıkaran ilmiyye ricalinin yine etkili olduğu görülmektedir. Özellikle Kadızade Ahmed Efendi ile Rumeli Kadıaskeri Çivizade çıkarılmasında etkili olan

47 BOA, Mühimme Defteri, 27, s. 239.

48 Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi, 2362, Vr. 82a. 49 Süleymaniye Kütüphanesi, Esat Efendi, 2362, Vr. 81b(82b. 50 Atai, a.g.e., s. 243.

51 Atai, a.g.e., s. 292. 52 Atai, a.g.e., s. 411

(12)

ki2iler olmalıdır. Hatt(ı humâyûnda muhatap kadıaskerlerdir ve kadıaskerler önemli hususlarda uyarılmı2tır. Hatt(ı humâyûnun çıkarılmasının hemen öncesinde 2eyhülis( lamlığa yükselen Kadızade Ahmed Efendi’nin bu uyarının yapılmasında bir müda( halesinin bulunmu2 olabileceğini söyleyebiliriz.

1576 tarihli hükümde olduğu gibi, burada da kanûn(ı kadîme vurgu yapılmı2tır. Aynı zamanda kanûn(ı kadîmden ne kastedildiği de ifade edilmi2, bu noktada Fatih devri idealize edilmi2tir. Hatt(ı humâyûnda Fatih devrindeki anlayı2tan uzakla2ıldı( ğına, müderris ve talebenin yeterince çalı2madığına vurgu yapılmı2, Fatih devri ideal çağ olarak gösterilmi2tir.53 Bu düzenlemede özellikle kadıaskerlere de doğrudan seslenilmi2, talebeye yapılan uyarıların yanı sıra müderrislerle ilgili emirlere de yer verilmi2tir. Bir müderrisin görev süresi dolmadan bir ba2ka göreve atanmaması, ehil kimselerin müderris olarak görevlendirilmesi, çalı2an müderris ile çalı2mayanın bir tutulmaması, iltimasla atama yapılmaması gerektiği belirtilmi2tir. Bitiminde ise kadıaskerler “…bu vaz’a muhâlif ve emre mugâyir ki vaz’ i8idile zararı kendüleredir. Bilmi8

olsunlar, gözlerin açsınlar, gelmi8 ve gelecek kuzât ı askere tenbîh ve te’kîddir”54 ifadesiyle uya( rılmı2tır.

5. 1598 Tarihli Kanûnnâme

1598 tarihli ilmiyye kanûnnâmesi III. Mehmet devrinde çıkarılmı2tır.55 Kanûnnâme metnine 2imdiye değin İsmail Hakkı Uzunçar2ılı, Baltacı, Akgündüz ve İnalcık çalı2malarında yer vermi2lerdir. Akgündüz ve İnalcık’ın çalı2malarında kanûnnâmenin tıpkıbasımları da bulunmaktadır.56

Kanûnnâmenin giri2 kısmında, mevâlînin ilmiyye kariyeri hakkında isti2arede bulunduktan sonra alınan kararların padi2aha arz edildiği ve müteakiben kanunun yürürlüğe girdiği ifade edilmektedir.57 Hazırlama kurulu içerisinde kimlerin bulun( duğu kaynaklardan açıkça tespit edilemese de Heyhülislam’ın, Rumeli ve Anadolu kadıaskerlerinin bu kurulun önemli birer parçası ya da karar mercii olabilecekleri dü2ünülebilir. Yayınlanmasının hemen öncesinde ilmiyye kariyerinde iki önemli görev deği2ikliği ya2anmı2tır. Bostanzade Mehmed Efendi’nin vefatı üzerine, onun

53 Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi, 2362, Vr. 82a. 54 Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi, 2362,Vr. 82a. 55 Süleymaniye Kütüphanesi, Reisülküttap, 1004, Vr. 69b(71a.

56 Uzunçar2ılı, a.g.e., s. 244(246; Baltacı, a.g.e., s. 918(921; Akgündüz, a.g.e., C.8, s. 633(638; Halil İnalcık, “The Ruznâmçe Registers Of The Kadıasker of Rumeli As Preserved In The İstanbul Müftülük Archıves”, Turcıca, XX, Paris 1988, s. 272(273. Bu makale tercüme de edilmi2tir. Ancak tercümede kanûnnâmenin tıpkıbasımına yer verilmemi2tir. Halil İnalcık ,”Kazasker Ruznâmçe Defterine Göre Kadılık”, Adalet Kitabı, Haz. Bülent Arı(Selim Aslanta2, Adalet Bakanlığı Yayınları, Ankara 2007, s. 117( 137.

(13)

yerine Hoca Sadeddin Efendi 2eyhülislam olarak görevlendirilmi2tir. Rumeli Kadıaskeri Ku2 Yahya Efendi hakkındaki 2ikayetlerden dolayı görevden alınmı2, yerine Abdülbaki Efendi (Receb 1006(Muharrem 1007/ 1598) atanmı2tır. Bu süreç( te Ahizade Abdulhalim Efendi de ortalama dokuz aydan beri Anadolu kadıaskeridir.58 Kanûnnâmenin Ramazan 1006/Nisan 1598 tarihinde yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, adı geçen ulemânın tümünün kanûnnâmenin hazırlan( masında önemli etkilerinin bulunabileceği dü2ünülmektedir.

Kanûnnâmenin giri2inde alemin ve insanoğlunun devamı ve nizamı, 2eriatın ic( rası, Hz. Peygamberin yolunun ihyası için ulema zümresine saygı gösterilmesi, ni( zamlarının korunmasıyla mümkün olabileceği ifade edilmi2tir. Yapılan yoklama ve soru2turma sonucu, ilim tahsilinde emek sarf edenle etmeyeni birbirinden ayırmak, yetenek ve hak edi2e göre ilmiyye kariyerinde ilerlemeyi sağlamak için kanûnnâme düzenlenmesine ihtiyaç duyulduğu belirtilmi2tir. Kanûnnâmenin satır aralarından okunan en önemli amacı ise, ilmiyyeye giri2i sıkıca kontrol altına almak, ilmiyye zümresine giren ki2i sayısını azaltmak ve büyük ölçüde de ilmiyyeye giri2 sistemi olan mülâzemet sistemini yeniden düzenlemektir.

Kanûnnâmenin büyük bir kısmı, Osmanlı ilmiyye zümresine giri2le ilgili düzen( lemeleri içerir.59 Küçük bir kısmı ise ilmiyye kariyerindeki istihdam ve eğitim süreciy( le ilgilidir. Bu açıdan 1598 tarihli kanûnnâmenin, öncesinde yayımlanan diğer ilmiyye kanûnnâmelerinden farklı olarak daha spesifik olarak mülâzemet sistemi üzerinde durduğunu söyleyebiliriz. Kanûnnâmenin sınırlı sayıda maddesi ise, medre( se eğitimi ile ilgilidir. Kanûnnâmede doğrudan kanûn(ı kadîm ifadeleri kullanılma( mı2sa da, önceden tayin edilen üsluba bir geri dönü2 isteğinin varlığı tespit edilmek( tedir. Kanûnnâmede yer alan bu ifadeler, daha önce bahsettiğimiz kanûn(ı kadîm vurgusuyla örtü2mektedir.

B. XVI. YÜZYIL OSMANLI İLMİYYE KANÛNNÂMELERİNİN HE DEFLERİ

Yukarıda zikredilen be2 düzenleme XVI. yüzyıl ba2ı, 1538, 1576, 1577 ve 1598 tarihlidir. Bu tarihler, XVI. yüzyılı anlamlı aralıklarla da kapsamaktadır. Kanûnnâ( melerin ana çıkarılma amacı sistemde görülen aksaklıkları düzeltmek olduğu için, bu belgeler ilmiyye zümresinin eğitim süreci ve istihdamıyla ilgili ayrıntılı bilgiler içerir. Özellikle sistemin aksayan yönleri, bunlara getirilen çözüm önerileri ile kurulması hedeflenen ideal sistem, açıkça burada görülebilmektedir. Bu nedenle kanûnnâ(

58 Atâî, a.g.e., s. 430, 436, 496; Tarih i Selanikî, Haz. Mehmet İp2irli, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1999, s. 698, 724, 730(31.

59 Kanûnnâmenin ilmiyye zümresine giri2 ile ilgili düzenlemelerini değerlendiren bir ba2ka çalı2mamız için bakınız Yasemin Beyazıt, "Efforts to Reform Entry into the Ottoman İlmiyye Career towards the End of the 16th Century: 1598 Ottoman İlmiyye Kanunnamesi, Turcica, Tome 44, 2012( 2013, s. 201(218

(14)

melerden hareketle, XVI. yüzyılda Osmanlı devletinin kurmak istediği eğitim siste( mine dair önemli ipuçları yakalanabilir. A2ağıda bu hususlar irdelenmi2tir.

1. Medreselerde Okutulacak Kitapların Belirlenmesi

Osmanlı medrese sisteminde medreseler Süleymaniye medreselerinin kurulma( sına kadar sırasıyla Ha2iye(i Tecrid, Miftah, Kırklı, Hariç Ellili, Dahil ve Sahn olmak üzere tertib olunmu2tur. Kurulu2undan sonra ise Süleymaniye medreseleri Sahn’ın üzerinde yer almı2tır. Eğitimin bu te2kilatlanması içerisinde en önemli unsur, üzerin( de çalı2tığı kitabı okuyup anlama ve gerekirse ezberleyerek bitirebilmektir. Yani,

“kitap geçmek” eğitim sisteminin temel düzenini olu2turmu2tur.60 Bu nedenle medrese( ler de “Hâ2iye(i Tecrid”, “Miftâh” gibi kitap ismiyle adlandırılmı2tır.

Medreselerde okutulacak kitaplarla ilgili sadece Kanûnnâme(i Talebe(i İlm’de bilgi bulunmaktadır. Diğer kanûnnâmelerde bununla ilgili bilgi yoktur. Bu durumun olu2masında zamanla müfredat ve kitap okutma hususunda yerle2ik bir geleneğin olu2masının etkili olduğu dü2ünülmektedir. Kanûnnâme(i Talebe İlm’i diğer kanûnnâmelerden ayıran önemli bir konu seviye seviye okutulacak derslerin belir( lenmi2 olmasıdır.61 Ancak, okunan dersler ayrıntılı biçimde anlatılmamı2tır. Burada( ki ders listesi, müderrislerin rütbesine göre in2a edilmi2tir. Kanûnnâmeye göre, en kıdemli müderrisler (2üyûh(ı müderrisîn) Herh(i Adud (fıkıh), Hidâye (fıkıh), Ke22âf (tefsir) ve seçtikleri diğer kitapları; orta seviyedeki müderrisler Telvih’e (fıkıh) kadar; en alt seviyedeki müderrisler ise Herh(i Tevâli (kelam), Herh(i Metâlî (mantık), Mutavvel (belagat) ve Ha2iye(i Tecrid’i (kelam) okutmalıdır. Tetimmelerde de bir mantık kitabı olan Herh(i Hemsiye ile ba2layıp bir kelam kitabı olan İsfehani’nin eserine değin var olan kitaplar okutulmalıdır.62 Öğrencilerden özellikle kadı olmak isteyenlere “Mutavvelat” ve “Muhtasarat” eskiden olduğu üzere öğretilmeli ve belletil( melidir.

Kanûnnâmede belirtilen yukarıdaki ders listesi, ara2tırmacıların hâlâ zihnini kurcalayan bir meseledir. Zaten, XVIII. yüzyıl öncesi medreselerdeki ders program( ları konusu eldeki belge eksikliklerinin tesiriyle günümüze değin maalesef yeterince aydınlatılamamı2 bir husustur.63 Kaynaklarda farklı listelerin mevcut olması da bu

60 Hüseyin Atay, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi Medrese Programları İcazetnameler Islahat Hareketleri, Dergah Yayınları, İstanbul 1983, s. 77; Unan, “Medrese Eğitimi”, s. 158.

61 Süleymaniye medreselerinde okutulan dersler ve kitaplarla ilgili bakınız. Shahab Ahmed(Nenad Fılıpovıc, “The Sultan’s Sylabus: A Curriculum fort he Ottoman Imperial medreses prescribed in a fermân of Qanuni I Suleyman, dated 973 (1565)”, Studia İslamica, 2004, s. 183(218.

62 Topkapı Sarayı Kütüphanesi, R.1935, Vr. 95a.

63 Medreselerde okutulan derslerle ilgili bakınız. Atay, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi, s. 77(82; Uzunçar2ılı , a.g.e., 1988, s. 12(31; Baltacı, a.g.e., s. 87(90; İzgi, a.g.e., s.68;Mustafa Hanal, “Osmanlı Devle( ti’nde Medreselere Ders Programları, Öğretim Metodu, Ölçme ve Değerlendirme, Öğretimde İhtisasla2( ma Bakımından Genel Bir Bakı2”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.14, Yıl:2003/1, s. 151;

(15)

çalı2ma alanının i2ini zorla2tırmaktadır. Bu açıdan Kanûnnâme(i Talebe(i İlm’de verilen ders programını anlamlandırma ve medrese derecelerine göre tespit etme noktasında güçlük çekilmektedir. Sahn medreselerinin kurulma a2amasında bir müf( redat programı muhakkak olu2turulmu2tur. Özellikle bu süreçte Molla Hüsrev, Ali Ku2çu ve Veziriazam Mahmud Pa2a etkili olmu2tur. Ancak hazırlanan müfredat programı günümüze ula2amamı2tır. Atay ve Unan, üzerinde durduğumuz Kanûnnâme(i Talebe(i İlm’in Sahn medreselerinde okutulan derslerin listesi olma ihtimali üzerinde dururlar. Atay, kanûnnâmeyi Sahn medreseleri düzenlemeleriyle ili2kilendirmi2, kanûnnâmede verilen kitap listesini Kanûnnâme(i Al(i Osman ve Katip Çelebi’nin verdiği ders listeleriyle kar2ıla2tırarak anlamlandırma konusunda hayli çaba sarf etmi2tir. Ancak kesin bir sonuca ula2amamı2tır.64 Unan ise, burada yer alan ders programının bütün medreseleri ilgilendirdiğini, ancak Osmanlı medre( selerinde sadece bu derslerin okutulmadığına i2aret etmi2 ve bu listenin dönemin ders programlarına dair sınırlı bilgi verdiğini belirtmi2tir. 65

Sözün özü, Kanûnnâme(i Talebe(i İlm’deki verilen program, üretildiği dönem( lere ait belge, veri azlığı nedeniyle yeterince anlamlandırılamamı2tır. Ancak 2unu söyleyebiliriz ki, burada zikredilen dersler müderrislerin rütbeleri üzerinden kaleme alındığı için açık bir müfredat programı özelliği göstermez. Tarihleme bölümünde tartı2tığımız gibi bu kanûnnâmenin Sahn medreselerinin kurulmasından bir müddet sonra görülen aksaklıklar üzerine kaleme alındığını, bu nedenle Sahn medreselerinin müfredat programı olarak kabul edilemeyeceği dü2ünülmektedir. Gelibolulu Mustafa Ali’nin Sahn’da okutulan derslerle ilgili verdiği ders programıyla bu kanûnnâmede belirtilen derslerin birebir örtü2memesi de bu dü2üncemizi peki2tirmektedir.66 Kanûnnâmede ders programının genel niteliklerini anımsatan kitaplar seçilerek, bu husustaki “âdet i kadîme” vurgu yapılmı2tır. Okunacak kitaplar ayrıntılarıyla anlatıl( mamı2, gelenekselle2en sisteme ve ders okuma programına atıfta bulunulmu2tur.67

2. Nitelikli Eğitimin Sağlanması

XVI. yüzyılda çıkarılan kanûnnâmelerdeki en temel hedeflerden birisi, eğitimin kalitesini artırma çabasıdır. Kalite hem müderrislere hem de talebeye yapılan uyarı( lar ve koyulan bazı kurallar ile artırılmaya çalı2ılmı2tır. Bu hususta gözlemlenen en temel problem, medreselerdeki hızlı ilerleyi2tir. Kitap geçme sistemine bağlı eğitimin

Mefail Hızlı, “Osmanlı Medreselerinde Okutulan Dersler ve Eserler”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakül( tesi Dergisi, C.17, S.1,2008, s. 29; II. Me2rutiyet devri geli2meleri için bakınız Zeki Salih Zengin,

II.Me8rutiyette Medreseler ve Din Eğitimi, Akçağ Yay., Ankara 2002. 64 Atay, a.g.e., s. 79(88.

65 Unan, “Medrese Eğimi”, s. 156. 66 Gelibolulu Mustafa Âli, a.g.e., s. 72. 67 Hızlı, a.g.m, s. 40.

(16)

bu yapısı dolayısıyla kitapları hızlı biçimde okuyan bir suhte68 ya da dani2mend69 eğitim basamaklarını hızla tırmanabilir ve bir göreve atanabilirdi. 1576 tarihli hü( kümde bu ki2ilerin “mülâzemet sevdasında” bulunarak hızlı ilerlemeye çalı2tıkları ifade edilmi2tir.70 Kanûnnâmelerdeki uyarılardan bu tür örneklerin çok ya2andığını söyle( yebiliriz.

Eğitimin kalitesi artırma noktasında, Kanûnnâme(i Talebe(i İlm’de “dersleri

adetce tamamlamaya” vurgu yapılmı2tır. Yanı sıra “âdet i kadîme” üzere okunan dersler( de okunan kitapların yine eski 2ekliyle okunması, hızlı ilerleme hevesiyle acele edil( memesi gerektiği belirtilmi2tir.71 1538 tarihli kanûnnâmeye göre ise, ilim tahsil eden dani2mendler kolaycılığa kaçarak her bir ilimden bir kitap ve hatta bu kitaplardan da birer bölüm okumakla yetinmek istemektedir. Bundan sonra ise bazıları mülazım olarak bir göreve atanmayı beklemekte, bazıları da bir yolunu bulup görev elde etmektedir. Bu niteliksiz ve hızlı ilerleyi2 sonucu, hem bilim hayatı hem de medrese( lerdeki eğitim(öğretim süreci önemli bir darbe yemi2tir. Artık medreselerde eğitim öğretim yapılamamaktadır. Bu sebeplerle Osmanlı ülkesinde ilim ve irfan sahibi ki2ilerin sayısını ve niteliğini artırmak için bu kanûnnâmenin çıkarılmasına ihtiyaç duyulduğu belirtilmi2tir. Kanûnnâmede derslerin yeterince okunması gerektiği konu( suna büyük vurgu vardır. İstanbul’da, Edirne’de, Bursa’da ve Osmanlı ülkesinin diğer bölgelerinde görevli mevâlî, âlimler ve müderrisler ders okutma hususunda büyük ciddiyet içerisinde olmalıdır. Eski zamanlardaki gibi her seviyede okunması gereken kitaplar, öğrenciler yeterli seviyeye ula2ana değin okutulmalıdır. Öğrenciler, bir kitabı yeterince öğrenmeden diğerine geçirilmemelidir. Ba2arılı oldukları takdirde bir üst seviyeye geçilmelidir. Bulundukları seviyeyi ya da medrese derecesini bir medresede okuyabilecekleri gibi, aynı seviyedeki birkaç medresede de bu süreç ta( mamlanabilir.72

Eğitimin niteliğini artırmak hususunda, özellikle 1538 tarihli uyarı önemli bir dönüm noktasıdır. İlmiyye kariyerindeki hızlı ilerlemeler oldukça göze batıcı bir durum arz etmi2, bir yıl içerisinde Sahn medreselerine ula2anların varlığı kanûnnâmede dile getirilmi2tir. 73 Bu nedenle hızlı ilerlemenin önüne geçilmesi için kanûnnâmelerde eğitim sürecinin zamana bağlanmaya çalı2ıldığı dikkati çekmekte(

68 Suhte, medreseye girebilmek için muhtasarat derslerini alma sürecinde bulunan, tetimmelerde ya da Ha2iye(i Tecrid medreselerinin alt seviyesinde bulunan talebeye verilen isimdir. Hırzü’l(mülûk’de yer alan “…dâni2mend olmak maksud idinen kimse bir mikdar zamân evkâtın nahv ü sarfa ve sayir muhtasaratâ sarf ve mantık ve kelam ve meâni okuyup badehu dâni2mend oldukta…” ifadesi konuyu anla2ır kılmaktadır. Ya2ar Yücel , Osmanlı Devlet Te8kilatına Dair Kaynaklar Kitab ı Müstetâb, Kitabu Mesâlihi’l

Müslimîn ve Menâfi’il Müminîn, Hırzü’l mülûk, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988, s. 195. 69 Dani2mend, medrese talebesi demektir.

70 BOA, Mühimme Defteri, 27, 278.

71 Topkapı Sarayı Kütüphanesi, R.1935, Vr. 94b.

72 Bayezid Kütüphanesi, Veliyüddin Efendi, 1970, Vr.121b(123b. 73 Bayezid Kütüphanesi, Veliyüddin Efendi, 1970, Vr.123a.

(17)

dir. Kanûnnâme(i Talebe(i İlm’de eğitim süresiyle ilgili herhangi bir bilgi olmaması( na kar2ın, 1538 tarihli kanûnnâmede bir öğrencinin ne kadar sürede Sahn’a ula2ma( sı gerektiği ifade edilmi2tir. Bu kanûnnâmeye göre bir öğrencinin medreseye ba2la( masından sonra en erken be2 yıl bitiminde Sahn’a ula2ması gerektiği ifade edilmi2( tir.74 Bundan önce Sahn’a öğrenci kabul edilmemeli, tüm müderrisler bu konuda uyanık olmalıdır. Kanûnnâmedeki vurgu, III. Murad devrine tarihlendirilen Hırzü’l( mülûk’de de mevcuttur. Burada, medreseye girmek isteyen talebenin bir miktar sarf, nahiv, mantık, kelam gibi dersler alması gerektiği, ba2arılı olanların dani2mend ola( rak medrese eğitimine ba2layarak her bir medresede üçer dörder ay kalarak, dört(be2 yılda Sahn’a ula2tıkları, burada bir yıl kaldıktan sonra padi2ah medreselerine devam ettikleri ifade edilmi2tir. Ancak bu yolun ve sürenin genellikle ihlal edildiği de belir( tilmi2tir.75

1576 tarihli hükümde ise Sahn medreselerine ula2ma süresinin üç yıla indirildi( ği ve medreselerde geçirilmesi gereken zamanın ayrı ayrı belirlendiği dikkat çekmek( tedir. Bir öğrenci dani2mend olduktan sonra Sahn’a ula2ması için en az üç yıl geç( melidir ve bu durum 2ahitlerle de sabit olmalıdır. Bu hususta 2ahit istenmesi de med( resede eğitim süresine gösterilen ihtimamı gözler önüne sermektedir. Eğer üç yıl kuralı çiğnenirse, müderrisler görevlerinden azledilecek dani2mendler de ilmiyye kariyerinden tamamıyla kovulacaktır. Bu hükme göre, Ha2iye(i Tecrid medreseleri( nin her birerinde en az birer ay olmak üzere bir yıl bu seviyede eğitim görülmelidir. Miftah medreselerinin her birerinde en az iki2er ay olmak üzere toplam bir yıl eğitim alınmalıdır. Kırklı medreselerde en az üç, hariç elli medreselerinde en az be2, dahil (Paye(i Sahn) medreselerinde en az altı ay eğitim görülmelidir. Bu süreler toplandı( ğında zikredilen sürenin üç yılı iki ay a2tığı görülmektedir ki fermanda üç yıl yeterli görülmü2tür.76

1598 tarihli kanûnnâmede ise medreselerdeki eğitim süresi yeniden düzenlen( mi2tir. Bu düzenlemeye göre önce medrese talebesi olmak isteyen bir suhte son görev yeri kırk akçeli bir medrese olan bir müderris tarafından imtihan edilip ba2arılı oldu( ğu takdirde medrese talebesi olarak dani2mend ünvanını kullanabilecektir. Bir dani2mend 20’li, 25’li, 30’lu ve 40’lı medreselerde üçer aydan toplamda bir yıl eğitim

74 Bayezid Kütüphanesi, Veliyüddin Efendi, 1970, Vr.123b.

75 Yücel, a.g.e., s.195; III. Murad döneminde kaleme alındığı dü2ünülen Hırzü’l(mülûk’de yazar, Sahn’a ula2ma süresi olarak be2 yılı verir. 1576 tarihli hükümde zikredilen üç yıllık süreden bahsetmez. Be2 yıllık süreden de bahsederken bu sürenin “geçenlerde” çıktığından söz eder ki, bu ifade yakın bir tarihi ima etmektedir. Bu durumda Hırzü’l(mülûk hakkında bir takım varsayımlar da bulunmak mümkün görünmektedir. Yazar eserini ya III. Murad’ın tahta geçtiği ilk iki yılda (1574(1576) yukarıda zikredilen hükmün çıkmasından önce yazmı2tır. Ya da bu yeni düzenlemeden habersizdir. Bir diğer dü2üncemiz de eserin tarihlendirilmesi konusunda herhangi bir hatanın yapılıp yapılmadığıdır. Be2 yıl kuralının yeni çıktığı anlamında yazarın kullandığı “geçenlerde” lafzı, bu dü2üncenin olu2umunda ana etkendir. Bu sebeple bu eserin tarihlendirilmesi konusu tekrar gözden geçirilmeye muhtaçtır.

(18)

alacaktır. Hariç medreselerinde be2 ay, dahil medreselerinde de altı ay eğitim göre( rek toplamda iki seneye ula2tığı takdirde Sahn medresesine girebilecektir.77

Devletin yukarıda zikredilen düzenlemeleri getirmesinde farklı hedeflerinin bu( lunduğu tespit edilmektedir. Birincisi eğitimi daha kaliteli hale getirmek, ikincisi eğitim sisteminin bir ürünü olan öğrencilerin donanımını artırmak, bir diğeri ise kendisinden istihdam edilmeyi bekleyen ki2i sayısını mümkün oranda makul seviyede tutmak. Çünkü hızlı ilerlemeler ilmiyye zümresine giri2te önemli bir yığılmanın olu2masında temel nedenlerden biridir. Kanûnnâmeler irdelendiğinde görülmektedir ki Osmanlı Devleti, çıkardığı kanunlar ile medrese eğitim sistemini bir zaman dilimi( ne yayma ve zamana bağlama hedefini gütmü2tür. 1538 tarihinde Sahn’a ula2ma süresi be2 yıl iken, bu süre 1576 yılında üç yıla, 1598 tarihinde ise iki yıla dü2mü2tür. Devletin amacı Sahn’a ula2ma süresini belirlemek ve uzatmak iken, zaman sistemin aleyhine i2lemi2 ve tam tersi bir durum ya2anmı2tır. Niçin ba2arılı olunamadı soru( sunu cevaplamak ise, oldukça zordur. Ancak medrese eğitim sisteminin doğası gere( ği, süreye bağlı bir eğitim sürecini ta2ımakta zorlanması bu sorunun yanıtlarından biri olabilir. Bu durum, XVI. yüzyılın ikinci yarısında özellikle ilmiyye zümresine tanınan ayrıcalıklar nedeniyle medreselere yönelen talebe sayısındaki artı278 ve bun( ların yaptığı tazyikle de açıklanabilir. Devlet bu talep artı2ını bir anda algılayıp yeni çözüm yolları getirmekte zorluk çekmi2tir. Bir diğer husus ise, müderris ve talebenin kuralları uygulamada gösterdikleri zafiyet ve kolaycılıktır.

3. Medrese Kapasitesinin Gözetilmesi

Medreselerde eğitimin niteliğini etkileyen bir diğer husus, medreselerin fizikî yapıları ile kullanılabilirlikleridir. Bir medrese, daha farklı tipleri bulunsa da genel olarak merkezi bir açık ya da kapalı avludan, öğrencilerin ikameti için ve görevlilerin kullandığı hücrelerden (oda) ve genellikle derslerin yapıldığı bir dershaneden olu2( maktadır.79 Memleketinden uzakta bulunan öğrenciler, medresede aynı zamanda ikamet de edebilmektedir. Bu sebeple medresenin öğrenci kapasitesinin hücre sayısı( na bağlı olup öğrenci sayısının hücre sayısıyla orantılı olarak vakfiyelerle belirlendi( ğini söyleyebiliriz.80 Herhangi bir nedenle öğrenci sayısı artırıldığında medresenin kapasitesi a2ılır ve mevcut öğrencilere verilecek eğitim zarar görür. Bu hususta hassas davranıldığını ve 1538 tarihli kanûnnâmede müderrislerin uyarıldığı tespit edilmek( tedir. Müderrislere 2öyle seslenilmi2tir: “ …ve ba’zı müderrisler, medreselerinde vâkı olan

77 Süleymaniye Kütüphanesi, Reisülküttap, 1004, Vr.69b(71a. 78 İnalcık, “Kazasker Ruznamçe Defterine Göre Kadılık”, s. 121(122.

79 Yekta Demiralp, Erken Dönem Osmanlı Medreseleri (1300 1500), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1999, s. 197(198.

80 Mübahat Kütükoğlu, XX. Asra Eri8en İstanbul Medreseleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2000, s.25.

(19)

hücreleri memlû iken hâricden dâni8mend almağla bi’l fiil hücrede 8ugl üzere dâni8mendlere sıla teklif ederlermi8. Bu hususda dahi emr i 8erîfim budur ki, bir medresenin hücresi mahlûl olmayınca hâricden asla ve kat’a bir dâni8mend tutmayub bi’l fiil hücrelerinde tamâm ı istihkâk ı zatî ile 8ugl üzere olanlara rızasız teklif etmeyeler…”.81 Bu uyarılar, müderrislerin mevcut öğrencileri( ni memleketlerine göndererek yeni öğrencilere yer açmak istediklerini göstermekte( dir. Müderrislerin bu isteği medreselerin kapasitesini zorlayan giri2imlerdir. Bu se( beple önemli bir ikaz konusu olu2turmu2tur. Çünkü medrese kapasitesinin a2ılması, eğitim kalitesinin dü2mesinde etkilidir.

4. İdeal Müderris ve Öğrenci Tipine Yakla.ma Hedefi

XVI. yüzyıl ilmiyye kanûnnâmeleri ideal müderris, dani2mend ve suhte tipi hakkında önemli fikirler vermektedir. Çünkü kanûnnâmelerde verilen tavsiye ve emirler ve vakfiyelerdeki benzer ifadeler82 bu ideal tip üzerinden in2a edilmi2tir. Yine mevcut müderris ve talebe, bu ideal tipe ne kadar yakla2ırsa sistem iyi i2leyecek, uzakla2ıldığında ise sistem yeni sorunlarla kar2ıla2acaktır.

Osmanlı eğitim sistemine göre medresedeki eğitimin bizzat mimarı ve yürütü( cüsü, eğitim sürecini nitel ve nicel açıdan denetleyici en önemli unsur müderrislerdir. Bu nedenle en ciddi uyarılar müderrislere yapılmı2tır. Kanûnnâme(i Talebe(i İlm’de müderrislerin haftada dört ders yapmaları, eğer öğrenci derslere devam etmezse cezalandırılması, öğrenci bu durumda ısrar ederse öğrencilikten men edilmesi gerek( tiği vurgulanmı2tır. Aynı uyarılar müderrise de yöneltilmi2tir. Dersini düzenli ve yeterli sayıda yapmayan müderris de cezalandırılacaktır. Kadıasker ruznamçeleri verilerine göre görevinden azledilen müderrislerin azil sebepleri içerisinde birinci sırada %33.92’lik oranla beratsız tasarruf etme, ikinci sırada (%30.35) görevini yeri( ne getirmeme, üçüncü sırada istihdam kurallarına uymama (19.64), dördüncü sırada vâkıfın 2artlarını sağlamama gelir.83 1538 tarihli kanûnnâmede “özr i 8er‘îleri olmadan

dersi fevt etmeyeler” ifadesinin ne derece olduğu bu azil yüzdesiyle anla2ılabilir.84 Zira, azlolunan müderrisler içerisinde görevini yapmayanların % 30.35’lik bir orana sahip olduğunu söyleyebiliriz. Birkaç örnek vermek gerekirse, 7 Zil(kade 989’da (3 Aralık 1581) Edirne’de İbrahim Pa2a Medresesi müderrisi Mevlânâ Alaeddin, medreseyi altı aydan fazla süre ile bırakıp gittiği ve ders yapmadığı için azlolunmu2tur.85 19 Rebî‘ü’l(âhir 996’da (18 Mart 1588) İstanbul’daki Elhac Ahmed Medresesi müderrisi Mevlânâ Abdurrahman hizmetini yerine getirmediği için mütevellisi Elhac Ahmed

81 Bayezid Kütüphanesi, Veliyüddin Efendi, 1970, Vr.123b. 82 Atay, Osmanlılar’da Yüksek Din Eğitimi, s. 92.

83 Beyazıt , a.g.e., s. 162(163.

84 Bayezid Kütüphanesi, Veliyüddin Efendi, 1970, Vr.123a. 85 Rumeli Kadıaskerliği Ruznamçeleri, 5193/2, Vr. 36a.

(20)

arzı üzerine görevden alınmı2tır.86 Bu örnekler ve veriler müderrislerin azledilmele( rinde derslerini yapmamanın önemli bir etken olu2turduğunu göstermektedir.

Kanûnnâme(i Talebe(i İlm’de müderrisler, okunması gereken kitapların nitelik ve nicelik açısından yeterince okunması, talebeyi bir kitabı okutmadan diğerine ge( çirtmemeleri konusunda da uyarılmı2tır. Eğer bir müderris bir öğrenciyi yeterince eğitmeden bir diğer müderrise gönderirse, her iki müderris de görevinden azledile( cektir. Devlet, bu süreçteki bürokratik mekanizmayı artırmak da istemi2 ve bu doğ( rultuda önlemleri artırmı2tır. Müderrislerin öğrencilere vermek üzere okuttukları kitapları nitelik ve nicelik açıdan açıklayan bir temessük hazırlamaları, müderrislerin öğrenciyi kabul ederken bu temessükleri titizlikle incelemeleri, eğer hak ediyorlarsa kabul etmeleri gerektiği belirtilmi2tir. Bu inceleme sonucunda talebe devam etmek istediği seviyeye yeterli görülmezse kabul edilmemelidir. Verdikleri temessüklerde yanlı2 beyanda bulunanlar tespit olunursa cezalandırılacaktır. Ayrıca, Kanûnnâme(i Talebe(i İlm’de öğrencinin bulunduğu mertebeyi hak edi2i konusuna da vurgu geti( rilmi2tir. Eğer hak ediyorsa bir müderrisin talebesi olması gerektiği, bağlılığına ya da hocasına hizmetine bakılmaması gerektiği ifade edilmi2tir.87 Müderrisler birbirlerine kar2ı da dikkatli olmaları hususunda uyarılmı2lardır. “ …ve kimesne kimesneden tergîbâtla

dâni8mend ayartmak min ba’d vâki olmaya” denilerek birbirlerinin öğrencilerini ayartarak almamaları tenbih edilmi2tir.88

Doğrudan müderrislere hitab edilerek çıkarılan 1538 tarihli kanûnnâmeye göre, İstanbul’da, Edirne’de, Bursa’da ve Osmanlı ülkesinin diğer bölgelerinde görevli mevâlî, âlimler ve müderrisler ders okutma hususunda büyük ciddiyet içerisinde olmalıdır. Eski zamanlardaki gibi her seviyede okunması gereken kitapları öğrenciler yeterli seviyeye ula2ana değin okutmalıdır. Öğrenciyi, bir kitabı yeterince öğrenme( den diğerine geçirmemelidir. Bulundukları seviyede okumaları gereken kitapların tamamında ba2arılı olduktan sonra, bir üst seviyeye geçilebilmelidir. Dani2mendler, bulundukları seviyeyi ya da medrese derecesini bir medresede okuyabilecekleri gibi aynı seviyedeki birkaç medresede de bu süreci tamamlayabilirlerdi. Seviye atlarken müderristen temessük adı verilen ve hangi kitapları ne kadar sürede okuduğunu gösteren bir belge de alınmalıdır. Müderrisler bir öğrencinin kabiliyet ve zekasını fark ettiklerinde bile okuduğu kitaptan az miktar okutup öğrenciyi geçirmemelidir. Kitabın tüm maddelerini, meselelerini, ilkelerini, delillerini anlayıp yorumlayıncaya değin okutmalıdır. Öğrenciyi, liyakat ve istidadını ispatladıktan sonra eline temessük vererek bir üst payeye göndermelidir. Eğer öğrenci aynı seviyede bir ba2ka medrese( ye gönderilecekse de temessük verilmelidir. Dersini yapmayan müderris ve dani2mend medresede tutulmamalıdır. Herhangi bir özürleri olmadan müderrisler

86 Rumeli Kadıaskerliği Ruznamçeleri, 181/4, s. 44(45. 87 Topkapı Sarayı Kütüphanesi, R.1935, Vr. 95a. 88 Topkapı Sarayı Kütüphanesi, R.1935, Vr. 95a.

(21)

dersi feshetmemelidir. Tüm müderrisler kanunun suretini alıp yanlarında saklamalı( dır. Eğer bu kanunlara riayet etmeyen müderris tespit edilirse görevinden alınacak( tır. Her daim müderrisler bu kanun maddelerinin farkında olarak davranı2 sergile( melidir.89

1576 tarihli hükümde müderrisler, özellikle talebenin seviye seviye medreseler( de geçirmeleri gereken eğitim süreci konusunda uyarılmı2tır. Müderrislerin öğrenci( leri kabul ederken bu durumu soru2turmaları, 2ahitleri dinlemeleri talebenin beyanı doğru ise medreselerine kabul edilmeleri gerektiği, aksi durumda hem müderrisin hem de talebenin cezalandırılacağı, böyle bir durum gerçekle2irse İstanbul kadısının arzda bulunması gerektiği ifade edilmi2tir.90 Ardından 1577 tarihli hatt(ı humâyûnda da mevcut durumda öğrencisi olmayıp eğitim öğretime devam etmeyen müderrislere yeni görevler verildiği, bu gibi müderrislere görev verilmemesi gerektiği ve müderris( lerin görev süreleri (müddet(i örfiye) bitmeden yeni bir göreve atanmamaları husu( sunda kadıaskerler uyarılmı2tır.91

1598 tarihli kanûnnâmede de müderrislerin önemli konularda uyarıldığı tespit edilmektedir. Buna göre, müderrislerin medreselerdeki hücre sayısı kadar dani2mend almaları gerekir. Hücre sayısından fazla dani2mend alınmamalıdır. Uyarıldıkları bir diğer husus dani2mend seçme sürecidir. Öğrencisiz kalmamak için ve azledilmek korkusuyla bazı müderrislerin niteliklerine bakmaksızın öğrenci aldıkları, bu 2ekilde pek çok yetersiz ki2inin ilmiyyeye girdiği ve bu durumdan sakınılması gerektiği ifade edilmi2tir. “...imdi müderrise dâni8mendsizlik ayıp değildir. Belki ayıp olan câhil dâni8mend

tutmaktır..” denilerek bu durumun önüne geçilmeye çalı2ılmı2tır.92

Konu öğrenciler açısından incelendiğinde ise, öğrencilerin niteliksizce eğitim sistemi içerisinde hızlı ilerlemeye çalı2ıp sistemin doğasından kaynaklanan yapıyı zorladıkları ifade edilebilir. Kısa sürede mülazım olup bir göreve atanma isteği ta2ı( dıklarını, derslere devam etmeyenlerin bulunduğunu, okumaları gereken kitapları yeterince okumadıklarını, kolaycı ve savsaklayıcı bir tutum sergilediklerini, hocasına bağlılık, rü2vet, iltimas gibi aracılarla amaçlarına ula2ma eğiliminde olduklarını söy( leyebiliriz.

İncelediğimiz kanûnnâmeler ve hükümler, XVI. yüzyılda eğitimin a2amaları ve metotları hususunda müderrislerin çok ciddi uyarılarla kar2ı kar2ıya kaldıklarını göstermektedir. Uyarıların sebepleri ise devletin kar2ıla2tığı problemlerdir. Bu vaka( lar kanûnnâme çıkarılmasına neden olu2turacak kadar çok olmalıdır. Müderrislere yapılan bu ihtar ve ikazlar eğitimin kalitesini artırma hususunda önemli tedbirlerdir. Bu ikazların sertliği ve yoğunluğu müderrislerin medrese eğitim sürecindeki kilit

89 Bayezid Kütüphanesi, Veliyüddin Efendi, 1970, Vr.122a(124a. 90 BOA, Mühimme Defteri,27, s. 239(240.

91 Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi, 2362, Vr. 82a. 92 Süleymaniye Kütüphanesi, Reisülküttap, 1004, Vr.71a.

(22)

rollerini de açıkça ortaya koymaktadır. Devlet aynı zamanda müderrislerin üzerinde bir kontrol mekanizması da kurmaya çalı2mı2tır. Görevinde ihmali bulunan müder( rislerin tespiti hususunda vakıfların mütevelli ve nazırlarını yetkilendirmi2tir.93 Bu yetkilendirme aynı zamanda vakfiyelerle de sabittir.94 Bu yetkilendirme bir ölçüde müderrisleri denetlemeye yönelik önemli bir adımdır.

Yukarıda belirtilen tüm unsurlar dü2ünüldüğünde, kanûnnâmelerle ideal bir müderris ve öğrenci tipinin belirlenmeye çalı2ıldığı dikkati çeker. Bu belirlemede, görülen aksaklıklar etkili olmu2tur. Buna göre en iyi müderris dersini zamanında yeterince yapan, öğrencilerini iyi bir 2ekilde okutan, öğrencilerine verdiği temessük ve icazetleri hakkınca veren ve düzenleyen, hak eden öğrenciyi talebe olarak kabul edip hak etmeyeni geri çeviren, meslekta2ının öğrencilerine göz dikmeyip ayartma( yan ki2i olarak kar2ımıza çıkar. İdeal öğrenci de düzenli derse devam eden, okuduğu kitapları yeter sürede hakkıyla tamamlayıp bir üst seviyeye geçen, hak etmediği ye( terlilik belgesini (temessük) elde etmeyen, kısa sürede ilerleme ve mülâzemet sevdası( na dü2meyen ki2idir.

Kanûnnâmelerdeki aksaklıkların izlerini, Osmanlı risale yazarlarının eserlerinde de görmekteyiz. Bu noktada özellikle Hırzü’l(mülûk yazarı ile Gelibolulu Mustafa Ali’nin ilmiyye zümresi ve te2kilatı hususundaki dü2ünceleri önemlidir. Hırzü’l( mülûk’deki ele2tirilerle kanûnnâmelerin içeriğinde paralellikler vardır. Ona göre, dani2mendler yeterince okumamaktadırlar. Üç dört yıl içinde malı, mülkü vasıtasıyla ya da bir ba2ka yolla dani2mend olup ders okumadan medreseleri geçmekte, rü2vet ve 2efaat ile de kadılık elde etmektedir.95 Aynı derecede müderrislere de yüklenir. Yazar, müderrislerin çoğunun ilim ve faziletten habersiz olduklarını, intisapla, rü2( vetle ya da ulema çocuğu olması dolayısıyla bir mevkiye atandıklarını ifade eder. Bu tip müderrisleri “…utanmayup kat’a okumak yazmak ne idiğün bilmezler iken gahî ikdâm idüp

varup: “Ders dirüz” diyü yalan yanlı8 birkaç söz söyleyüp gelüp giderler. Andan aldıkları vazife helâl mıdır? Menasıb ı ilmiyyeye istihkak filan zadelik ile olmayup mahza ilm ile olduğu azher mines 8emstir.” diyerek yerer. Sahn medresesinde görevli sekiz müderrisin ikisi ya da üçünün bulunduğu konumu hak ettiğini, bazılarının ilim erdeminden habersiz yeni hevesli ki2iler olduklarını, bazılarının ise ilim hevesini yitirmi2 ya2lılar olduğunu vur( gulamı2tır ve yazar bu müderrislerin Fatih tarafından kurulmu2 bu kurumlara ya( kı2madıklarını ifade etmi2tir. Atanmaları konusunda kadıaskerlere uyarıda bulunur, cahil ise oğullarını bile atamamaları ve her görevi ehline tevcih etmeleri gerektiğini vurgulamaktadır.96 Gelibolulu da benzer ele2tirilerde bulunur. Müderrislerin haftada dört derse devam etmeleri gerekirken, dani2mendlerin de ilimle uğra2maları esasken

93 Topkapı Sarayı Kütüphanesi, R.1935, Vr. 95a.

94 Mustafa Bilge, İlk Osmanlı Medreseleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1984, s. 21.

95 Yücel, a.g.e., s. 195(197. 96 Yücel, a.g.e., s. 196(198.

Referanslar

Benzer Belgeler

BHK’leri (n=26) BSK haricindeki diğer tüm yüz lezyonları (n=73) ile kıyasladığımızda kırmızı ve beyaz renkler, kırmızı patlayan yıldız paterni, ülserasyon

Şeyh Hamza Dede türbesinin yukarı kesimlerinde bulunan festival alanında, yine Şeyh Hamza Dede adına içerisinde büyük bir cemevinin bulunduğu bir kültür merkezi

Lastiğin içindeki ve dışındaki basınç farkı nedeniyle ortaya çıkan bu durum lastik basıncının bir ayda yaklaşık 1-2 psi (psi bir basınç birimidir ve 1 atmosfer

Bu amaca yönelik olarak araştırmada; ilköğretim altıncı sınıf Türkçe dersi öğrencilerinin okuduklarını anlama düzeyleri belirlenerek, öğrencilerin; cinsiyet,

Hasan-ı Yezdî’yi Selçuklu tarihi için önemli bir kaynak kılan bir başka husus da, müellifin, Efdalu’d-dîn Ebû Hâmid Ahmed b. Hâmid-i Kirmânî’nin günümüze

Son olarak, durum değiĢkenine bağlı gecikme terimi içeren diferansiyel denklemler için gecikme teriminin değer aralığına bağlı asimptotik kararlılık