O rhan Asena, Cum huriyet Türkiyesi’n in tanığı ve ülkem izin tarihsel süreçlerinin y an sız ve saplantısız
yansıtıcısı olm ayı başarmış objektif b ir yaza rım ızd ır.
CUMHURİYET TARİHİMİZİN
YAKIN TANIĞI BİRYAZAR:
ORHAN ASENA
•D oç. Dr. Hülya Nutku - Cumhuriyet Kitap*»
T
ürk tiyatrosu usta bir kalemini, bu sanatın efendi insanını, çalışkan yazarı nı yitirdi. Cumhuriyetin tanığı bir yazar olan Asena, hızla gelişen toplumsal ve siyasal deği şimler karşısında, çok iyi bildiği tarihten, geçmiş olaylardan açtığı sayfalarda, hep bugünü görm eyi başarabilmiş bir yazarımızdı. O, seyircilerin tiyatroya, insanı ve onu var eden koşulları görm eye geldiğine inanır. Asena Cumhuriyet Türkiyesi’nin tanığı ve ülkemi zin tarihsel süreçlerinin yansız ve saplantısız yansıtıcısı olm ayı ba şarmış objektif bir yazarımızdır.
Kendisini tanımaktan onur duy duğum, insan olarak saygı duydu ğum, sessiz, dürüst, çalışkan, say gın ve efendi kişiliğiyle tanıyanlar da derin izler bırakan, eyyamcı ve pazarlamacı tutumdan uzak yapı sıyla saygın yerini hep korumuştur. Çocuk doktoru olarak muayeneha nesinde baktığı her çocuktan sonra
Bütan Dünya « Temam » 2002 arta kalan sürelerde birer replik, bi
rer replik yazarak birçok esere im za atabilmiş üretken insan, dostu Tahsin Saraç’m dediği gibi, "pey gamber soyundan" beyaz saçlı, ma vi gözlü bu yazarımız yazdıklarıyla tiyatromuzdaki yerini ve önemini koruyacaktır. Edebi Heyet başkanı olduğu yıllarda olumsuz tepkileri çekmemek için, oyunlarının oynan maması için mücadele veren Asena
olmasına karşın- orada oluşunu ve desteğini hiç unutmayacağım.
Onunla İlgili
çalışmamın bu denli uzaması, onun üretkenli ğine yetişememiş olmamdandır. H er zaman "Şeytan dürterse yaza rım" diyen Asena, 1998’de "Artık gözlerim iyice zayıfladı, bu çalış mayı bitirebilirsin" dedikten sonra da üretme aşkını hiç yitirm ediğineOrhan Asena’nm 1983 yılında İş Bankası Tiyatro Büyük. Ödülü nü aldığı “Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe” oyunundan hir sahne artık aramızda değil, ama insan ola
rak tanımayanlara anlatılması ve oynanan ya da oynanmış oyunla rıyla bilinmesi gereken bir yazar.
1978’den 1998’e değin onunla ilgili bir çalışma yapmak için bana kapılarını açtığından dolayı ona te şekkür borçluyum. V e yine onun yarattıkları, eşsiz yardımları ile Kültür Bakanlığı’nın Cumhuriyetin 75’inci yılında açtığı biyografi da lında Büyük Ödülü alırken -g ö z le ri çok zayıflamış, sağlığı bozulmuş
yürekten inanıyorum.
1954’de, tiyatromuza ilk damga sını vurduğu “Gılgameş”le başlayan 54 oyun, 12 senaryo ve 2 müzikal, 2 librettonun yazan Asena, “Gılga- meş” için, yazarlık yaşamı boyunca kendisine "Bir deniz feneri gibi ışık tuttuğunu" söyler. İkinci oyunu “Korku”, Menderes iktidarının ken disini yoğun biçimde hissettirdiği ve Atatürk ilkelerinin zedelendiğini hissettiği bir döneme denk gelir. Asena her oyununda olduğu gibi
Orhan A sen a
bu oyununda da derin hümanizma- sı ile dikkat çeker. Ardından “Koca- oğlan” gelir; doğanın ezdiği, fiziksel gelişmişliğinin yanında ruhsal geri liğinin getirdiği karşıtlığın çatışması dır, “Kocaoğlan”... “Yeşil Türbe So k a ğın ın ( “Garip Dede Çıkmazı”) ardından “Yalan”, ailedeki sevgisiz liğin yol açtığı bir
aile dramıdır, ay nı yıl ününe ün katan “Hürrem Sultan” gelir.
“Hürrem Sul tan” bir iktidar dörtlemesi olur, sonradan “Rok- salan” ( “İlk Y ıl lar”), “Ya Kuz gun Leşe Y a da D evlet Başa” ( “Şehzade Baye- zıt O la y ı”) ve “Sığıntı”nın ya zılmasıyla, Hür rem kişiliği ile bir la go yarat mayı başarmıştır Asena. "Tarih şaşmaz bir b i çim de nesnel, oyun ise şaşmaz biçim de ö zn e l dir" diyen A se na, oyunlarında
kendi öznelliğini, sürekli olarak tarihin nesnelliği ile sorgulamıştır.
1962 yılında,
ilk kez “Gecenin Sonu” adlı kısa oyunuy la İstanbul Şehir Tiyatroları sahne sinde yer alır. Bu oyunu için, "Aslolan insandır, değişm ez gibi görünen herşey değişir zamanla, ne olursa bu arada insana olur"der. İkinci kısa oyun “Kapılari’dır. Ardından ikinci tarih dersi diyebi leceğim iz “Tohu m v e T o p ra k ” ( “Alem dar Mustafa Paşa”) gelir. 27 M ayıs’ın toplum sal yansımaları oyunu ortaya çıkaran itici gücü o l muştur. 1964’de Almanya yılları gelir. “Karagöz Ü çlem esi”ni yazan Asena, Alm an ya ’da bulundu ğu 1964-1966 yılları arasında unutulmaz “Fa- dik K ız”ı ve “To- roslar’dan Ö te”yi yazar. Yurda d ö ner dönm ez ar ka arkaya sekiz kısa oyun kale me alır. Bu sekiz oyundan üçü birleşerek “Sa ğırlar Söğüşme- si” ortaya çıkar.
Orhan Ase- na’nın önem li oyunlarından bi ri de çağından 500 yıl önce dünyaya gelmiş olan bir insanın çağıyla olan ça tışmasını işlediği “Simavnalı Şeyh B e d r e d d in ” dir. Tiyatromuzda devrim diyebileceği miz bu oyunun ardından bir koca eser daha çıkar ortaya; “Atçalı Kel Mehmet”... Bedreddin’in kendisi hazır, çağı geride, Atçalı’da toplum hazır, ama Kel Mehmet bunu omuzlayacak durumda değil. Ase na "bireysel trajedilerin toplumu etkilediği sürece toplumsal bir tra jedi de olabileceğini" vurgular.
OMUN AMMA
Hıırrem Saltan
Asena ’nm yıllarca sahnelenen oyunu “Hürrem Sultan "m afişi
B iitim D ü n ya » T c m n ıu 2 0 0 2
1971 yılı “Kadın Üzerine Çeşitle m eler”! yazdığı yıldır. “Kurtlar Kuş lar Uyanınca” ve “Balyoz” uyarla ması da o tarihlere rastlar.
İkinci kez
Almanya’ya gi dişi ülkeyi 12 Mart koşullarına geti ren sürecin sonundaki seçimidir Asena’nın... Yaşananlar onu duyarlı bir kalem olarak etkiler, Alman ya’da da durmaz kalemi; “Şili’de A v ”, “Ölü Kentin Nabzı”, “Büyük Curcuna”, “Ali”, “Küçük Adamın Düşleri” , “Ak Kartalın O ğlu ”, “ 16 Mart 1920” bu dönemin eserleridir. Son radan yazdığı “Bir Başkana Ağıt” ( “Salvador Ailende”) ile Şili üçlemesi ta mamlanacaktır. Bu üçleme tarih sel bilinç ve so rumluluğun bir aynasıdır. Aydın olmanın her koşulda yükümlülük getirdiğini vurgu lar. Aydın doğası gereği duyarlı in sandır, hayal kırıklığına uğrayabilir ama bu olasılık onun en acımasız öğretmenidir.
1980’den sonra yurda dönen yazar, Devlet Tiyatroları’ndan uzak kaldığı yedi yıllık bir aradan sonra Orhan Kem al’den uyarladığı “Mur- taza” ile yeniden sahnelerimizdeki yerini alır. “Murtaza” için, “Modası geçmiş kurallarla yaşayan, başkala rını da bu dünya içinde yaşamaya zorlayan, bir yerde zorba bir yerde
de buna gücü yetm ediği için gü lünç bir karakterdir” der. 1980 son rası tarihe yeniden dönen Asena dörtlem eye konu olan oyunlarını tamamladığı gibi geçen zamana karşı direnmeyi irdelediği “Seyis- başı K onağı”, kan davasının an lamsızlığını ele aldığı “Ölümü Y a şamak”, Anadolu’ya atanan genç bir kadın öğretmenin çevresi ve olumsuz zihniyetler karşısındaki mücadelesini iş leyen “Ayla Ö ğ retmen”, üçün cü çocuk oyunu olan “D ede T o run” -b u oyunu torunu Mert ile birlikte oluştur manın keyfini hep yaşamıştır- şöyle der; “Ba zen oyunu cid diye alıyorsu nuz, bazen de en ciddi şeyi oyun sanıyorsu nuz.” “Candan Can Koparmak” ve “Ana Baba Günleri” -s o n radan senaryolaştırdığı bu oyunda Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanan vatan aşkı ile bireysel aşk arasın daki karşıtlığı ele alır- adlı oyunla rını yazar.
Yazarın kendisinden ısmarlan masına karşın hayata geçirilmemiş olan Kanuni ile ilgili “Taht ve Baht” başlıklı 23 bölümlük dizi se naryosunun çekilmemiş olmasına neden, Asena’nm Aydınlar Dilek- çesi’ne attığı imzanın oluşu ise üzücüdür. Tıpkı SOD£P’in kurulu şunda veto edilmesi gibi... Aydın
DEVLET TİVPTR05U
TRT Başarı Ödülü ’nü aldığı "Atçalı Kel Mehmet” oyununun afişi
s o r u m l u l u ğ u onun tem el davranış biçim i dir ve hoşgörü yaşam ilkesidir. 1983 yılında M ith a tp a şa ’nın ö l ü m ü n ü n lOO’üncti yılı nedeniyle onun s a v u n m a s ın ın işlendiği “Yıldız Y a r g ıla n m a s ı” adlı oyunu ga zeteci yazar Uğur Mum-cu’nun önerisi ve b elge katkı larıyla oluştu rur. Uğur Mum- cu’nun önerisini d oğru la rca sın a tarihin en iyi yargıç oldu ğu nu, Mithatpaşa karakterini işle medeki ustalığı ve savunmasına k a z a n d ı r d ı ğ ı boyutla başarılı kılmıştır. Yin e o
yıl çok ilgi duyduğu Ankara’nın 1920’lerdeki ortamını ele alan “An kara 1920”yi yazar ve Çerkez Et- hem olayını işler.
1991 yılında kısa oyunu
“Bir Küçük Gece M iiziği”ni yazar. İki müzikal kaleme alır; “Yunus Emre” ve “Hünkar Bektaş Veli”... 1992 yılında sağlık problemi nede niyle yattığı hastanede gördüğü bir tablonun verdiği ilhamla otobiyok- rafik diyebileceğimiz “Bir Ömrün Akşamında” adlı oyunu yazar. 1992yılının en güzel ürünü, “Nazım Hikmet Üçleme- si”dir. Ü çlem eyi oluşturan oyunlar “Arayan A dam ” (gençliği), “İçer deki Adam” (ha pishane yılları), “Dünya Yurttaşı” (Rusya Yılları). Asena bu üçleme ile bir aşk adamı olan N azım ’ın yurt özlem iyle yanan yüreğine ışık tutarak, dün yanın tanıdığı bu insanla ilgili yep yeni bir sayfa aç mıştır. Belki bir üçlem e olarak tek tek oynanma sı değil, ama Na z ım la ilgili bir belgesele uygun bir senaryo for- matına dönüşebi leceğine de ina nıyorum. Anlamlı olmaz mı acaba? “Cehennemde Üç A y”, “Yıldız Yargılanm asının devamı sayılabi lecek bu oyun V. Murat’ın tahta geçmesi ve delirme sürecini ele alır. Son görüşmemizde -İzm ir Kar şıyaka semtinde Asena'nın akraba sı olan Ziya Gökalp’in adının veril diği kültür merkezinin açılışında- "Yeni ne var?" diye sorduğumuz zaman A ziz Nesin’in “Böyle Gel miş, Böyle Gitm ez”inden çok etki lendiğini, buradan yola çıkarak y e ni bir eser yazmak istediğini söyle mişti. Daktilosunda her zaman ta
25
1 ) 1
D ı : \ 1.1 t r I \ \ m o \ hYazarlık yaşamında bir çıkış noktası olan oyunu “Gılgameş”in afişi
Butun D iluya • Tem m uz 2 0 0 2
kılı bir sayfası olan Asena’yı saygıy la anıyorum. Bu noktada yetkililer den bir ricada bulunmayı, eğitimci olarak görev «ayıyorum. 1990 yılın da, Diyarbakır Belediyesi’nin girişi mi ile açılan Şehir Tiyatrosu’na "Dr. Orhan Asena Şehir Tiyatrosu" adı nın iade edilmesi...
1990 yılında dönemin Belediye Başkanı Turgut Atalay’ın
girişimiy-sorduğumda, “Herkes neden kapa tıldığını sordu, ama ben sormadım" diyen yazarımızın adına bu soru so rulmalı, “Sağlam kafa sağlam vücut ta bulunur” diyen Atatürk’ün Türki- yesi’ne yakışır biçimde Diyarbakır- spor’a dilediğimiz başarı kadar, o kentin yetiştirdiği 7 Ocak 1922’de Diyarbakır Melik Ahmet Mahalle- si’nde doğan -kentin büyük
yazan-Öldürülerı Şili Devlet Başkam Salvador Allende’nin eşi ile mektuplaşarak kaleme aldığı oyunu “Ş ili’de Av"dan bir sahne le kurulan Şehir Tiyatrosu’nıun ba
şına Asena’nın yakın dostu ve ar kadaşı Ziya Demirel getirilmişti.
3 0 0 kişilik
salonda 1993’edeğin birçok oyun oynanmış, genç lere tiyatro sevgisi aşılamıştı. Örne ğin, bunlardan biri de bugün çeşitli oyunlarıyla adını duyuran Cuma Boynukara’dır. 1993’e gelindiğinde tiyatro kapanır. Kapatılmadan önce adı değiştirilir. “Mehmet Akif Tiyat rosu” olur. Bu konuyu kendisine
26
na yakışır bir sanat ortamının yara tılmasını kemlilik bilincinin gereği ve yazara saygının adına istememiz gerektiğini düşünüyorum. Orhan Asena, sanatçının birşeyleri çözüm lemek için yazmadığını, sanatçının sergileyen, düşündüren, tartışan, yorumlayan, sonucu seyirciye bıra kan bir tavır içinde olması gerekti ğine inanır ve şöyle der: “Doğru çö züm, sonradan doğru yorumlayan lardan gelir!” » __________
•Sayı: 592