• Sonuç bulunamadı

Boğaz içinde bir hanede boğuldu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Boğaz içinde bir hanede boğuldu"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Hüseyin Sait Efendi artık e llis in e varmış o İmalıydı. Sakalı­ nı büyük b ir itin a i l e kumrala boyadığı iç in senelerin her halde g ittik ­ çe a rttırd ığ ı aklar gerçi b e lli değildi.Lâkin yüzün d erisi gevşemiş,kı­ r ış ık la r artmış ve gözlerin fe r i azalmıştı.Kendisi aslen Manisa1! ! id i. İstanbul’ a otuz y ı l önce gelmiş ve çok geçmeden şöhreti d illerd e destan oluverm işti. . .

Y ılla r ve yıllardanberi İstanbul’ un hangi konak veya y a lı­ sında b ir âlemi-âb kurulmasıj^ararlajsa üç dört gün önceden Hüseyin Sa­ i t Efendi'n^n evine haberler gider,eğlencenin günü b ild ir ile r e k :

- Amman Devletlû Paşamız saadethanelerinde b ir âlem ey liye- cekler.Teşri fin iz hasseten bekieniyor.Beraberinizde kimleri isterseniz b ild *rin ,d en ird i.

Hüjreyin Sait Efendi *nin Fatihdeki hanesi mefruşatının mükem­ m elliği ve haremle selâmlıktaki insanların kalabalığı itib a r iy le vezir konaklariyle boy ölçüşecek halde idi.C öm ertlik,alicenaplık itib a riy le de kendisine değme vezir yetişemezdi.Hattâ,semahatteki ifratından dolayı ik i haremiyle evladı s ık ılıp iç in i ;in hiddetleniyorlar,kendisi günün birinde hayata gözlerini kaparsa bugünkü saltanatın yerinde y e lle r esme­ sinden korkuyorlardı.

Fakat onun servet ve itib a r ın ı temineden şeyin,yegâne şeyin, sesinin fevkalâdeliğini kaybetmesi ve müzayıkanın bu yüzden başgöster- mesi ihtimali, b ir kere olsun a ilesin in hatırına gelmiş d eğild i.

Hüseyin Sait Efendinin o n efis ve muhteşem sesine y ılla r

sanki hiç birşey yapmıya muktedir değ1 İle rd i .Ve bu ses bütMn kudsfcet ve

(2)

- 2

-Zâten bu emniyet ve bu kanaat sâde Hüfeyin Efendi'nin ik i karisiyle evlâdında değil,lâkin devrin r ic a liy le padişahında dahi mevcuttu ve hanendenin m isilsiz sesine en son y ılla r içinde biraz zaaf, biraz k ırık lık ,b ira z yorgunluk gelmiş olsa b ile bunu hiç kimse hisetml- yor,farkedemiyordu.Koca Tstanbulda ta b iid ir ki daha birçok hanende vardı^ ve bunlar içinde güzel ve gir sesliler,m esleğinde değerli ve üstad olan­ la r vardı.Ve ta b iid ir ki bunlar Hüseyin Sait Efendiye karşı türlü hırs i l e yanıyor,binbir kin i l e tutuşuyorlardı.Fakat nekadar kıskanırlarsa kıskansınlar ve yanarlarsa yansınlar,hiçbirinin değil onu g e ç tiğ in i, fakat ona müsavi olduğunu,hattâ ona ¿aklaştığını iddia etmiye cüreti yoktu.

Ve y ılla r böyle geçtiler.K ışın muhteşem saray ve konakla­ rın divanhanelerinde,yazları sahilsaray ve y a lıla rın pencereleri sulara açılmış sofalarında veya Borazı yükseklerden seyreden koruların iç le r in ­ de Hüseyin Sait Efendi»nin dâvudî ve emsalsiz sesi yükseliyor,yanıp âh ediyor ve d erin ,a teşli âhlar ettiriyordu.

Sonra b ir temmuz gecesi oldu.

Boğaz!çinin ondördüne varmış aydan binbir ış ık la gûya ki serapa elmastan b ir libasa bürün ip t a t lı rüyalara daldığı b ir temmuz gecesi oldu.Devrin padişahı Üciincü Selimin Kandillide yeni yaptırdığı sahilsarayda o gece ilk defa bir âlem tertip edilm işti.Kendisi de musi­ kişinas ve bestekâr olan hünkâr,en giranbaha Hint ş a lla r ı kaplı ve in c i­ le r örülü yastıklara dayanmış,sedirde oturuyordu,yerde küçük ş ilt e le r üstüne diz çökmüş v ezirler vardı.Padişahın tam karaısında,yüksekliği âdeta onunkine müsavi b ir ikinci sedir üzerinde de Hüseyin Sait Efendi oturmuş bulunuyordu. Ve Hünkârın ön İnde,bir halka halinde v e z irle r bulun­ duğu gibi,Hüseyin Sal din önünde ve halka halinde de on ik i sazende yer a lıp b ir peşrev çalıyorlardı.Bu peşrev son ahenklerine gelmiş ti,birden bestesi başlıyacak ve bu besteyi Hüseyin Sait efendinin eşsiz sesi pes”

(3)

Çünkü o artık sesinin fe rih f^kur yüksek perdelerde gezemiyecegini b i l i ­ yor,pest b ir sesle birçok makajalarda gezip dolaşmak usulün^ takip edi­ yordu. Ve kemal ve hünerinin son haddine erişen bu pest ses öyle mest ediyordu k i, bunun inhitattan gittik çe artmıya mahkûm b ir âcizden i l e r i

geldiğini daha hic kimse takdir edemiyor,farkedemiyordu.

Hüseyin sa it bu sefer de öyle yaptı.A ğır,pest b ir sesle söy­ lüyordu .Fakat bu sefer, o şarkının tam meydanında iken dışardan,denizden gelen harukulade b ir seda,yaşlı hanendenin sesini boğazına tıkadı ve mehtabın ı ş ı ğ ı altında koyu n e fti renklere bürünen bütün dağlarile Boğa-

ziçin in her ta ra fı bu yeni sesin,gür ve muazzam sesin güneş gibi ış ık la r sanan kudreti altında ürperip gaşyoldu.

Bu ses,hem pek yakından,pencerelerin âdeta altından geliyor ve çalman havacı mahûrdan şarkıyı söylüyordu. Ve Hüşeyin Sait JSiendi bu şarkıyı ağır ağır,yavaş yavaşlaanki m isilsiz b ir ipek şala sarıp gûya ki uyutmak üzere söylenirken,aynı şarkı bu yeni sesle insanın kararını alan^ coşturup alevlendirerek s'irükliyen b ir mahiyet ve kudret almıştı.Saz

hâlâ devam ed^yor,fakat artık Hüseyin Sait efendinin sesi duyulmuyordu. Hüseyin Sait efendi sükût etmişti,bu gene ve gümrah,bu coşkun ve muazzam sesle şöhret ve zaferinin bütün binası sanki göçmüştü.

üçüncü Selim ;- şarkı söyliyen adamı hemen getirin.D iye emir v erd i.

Sİ pençe divan duran Enderun ağaları koştular,bir ik i dakika sonra da huzura b ir delikanlı getirdiler.Levent b ir gençti.Sırtında lâ ­ civ ert çuhadan sade b ir elbise vardı ve acık kumral b ıy ık la rı b e lli k i, ancak b ir y ı l evvel terlemişti.Fakat küçük b ıy ık la rı kumral olduğu halde gözleri siyahtı ve siyah gözlerinde simsiyah alevler .yanıyordu.Yüzü de sapsarı idi.Hayatının en mühim dakikasını yaşadığını anladığı ve bu dakikayı kullanış terziyle bütün ömrünün b ir başka nizam alabileceğini takdir e t t iğ i halinden pek aşikârdı.Tapma b ir hiddetle sultan bağırdı:

(4)

4

-söylem iye,bizi rahatsız edip meclisimizi bozmıyaı nasıl cüret edersin? - Sesimi şevketin hükümdarıma duyur,mak 1 stedim.Ancak b ir suç işlediysem,sesimi şevketlû hünkârıma beğendirmedi sem,emir dışarda kellemi uçurtmak iç in gelir,ben i huzura davet içiıy gelmezdi.

Sultanın ¿ufaklarına gelen h a fif tebessüm,kumral b ıyık - la r ile sakalının arasında b e lir s iz kaldı.Ve Selim parmakları uzun beyaz elin in yumuşak ve yavaş b ir hareketile karşıdaki sediri »Hüseyin Sait efendinin yanını gösterdi.T aşlı hanendenin yüzü ölü rengi bağlamıştı ve e lle r i zangır zangır titreyordu.H attâ,ilk önce huzurdan kovuluyor,kal­ kıp gitmesi emrediliyor sanmıştı.Hem kadirşinas,hem de çok naz^k b ir padişah olan üçüncü Selim 'in kovmadığını anlayıp kalkmadı,gitmedi. .Evet, padişah kovmuyor,lâkin yanma,tam yanma bu yeni gelen,denizden gelen adı sanı meçhul d elik an lıyı oturtuyordu. . .

Sait Efendideki usul kemaline ta b iî henüz sahip bulunmuyordu.Ve Hüseyin Sait kendisine ders vermekle ta vzif edildi.Bu yeni gelen ondaki bütün usul mükemmeliyetini elde ettikten sonra kendisini belki saraya sokma­ yacaklar, büyük konaklardan,mükellef yalılardan istem iyeceklerdi.

de Nüzhet adlı b ir hanendenin oğlu idi.Şehirde bu Nüzhetin adını ve se­ sin i hatırlıyanlar yok d eğildi.B ir zamanlar payitahtın en kibar saz ve iş r e t âlemlerinde hayli parlamış, fakat Hüseyin Sait meydana çıkarak şöh­ ret ve muvaffakiyetin son haddine birdenbire erişince,onun karşısında ezilm iş,sıra hanendeleri arasında kalmıya da tahammül edemiyerek îstan- buldan ayrılm ış,taşraiarda dolaşıp birkaç y ıl birkaç valinin dairesin­ de yaşamıştı.Kısa b ir e v lilik hayatından sonra ölen karısının yegâne yadigârı olan Mahmut Celâl de bu kararsız hayatın son yıllarında bera­ berinde bulunmuş ve delikanlı onbeşine geldiği zaman,babası Yozgattan ayrılarak yine ic anadolunun y e ş illik le r e b ü r ü n m ü ş k ü ç ü k ve ölgün

Ö geceden itibaren sarayda alıkonulan yeni hanende H"3e

n

(5)

olacağından emin bulunduğu ses-'ni terbiye etrniye hasretmişti .Halatının son y ılla r ın ı böyle küçıik ve ölgün b ir kasabaya hapsetmesi ise gencin sesi bütün kudret ve kemalini bulmadan farkedilerem okumuya mecbur bıra­ kılması,ziyan edilmemesi icin^o güneş sesin birden görünerek bütün sasa- s lle birden tutuşup yakmasını temin i vin olmuştu.

Evet,oğlandaki sesin bütün şa 'şa sile,b ird en görünüp yakan b ir güneş gibi y kselip coşmasını istiyordu.Ve Celâlin eski ve Muzaffer ramibi yenecek,çiğniyecek hale gelmiş bulunduğuna hükmettiği gün,Kırşe­ h ir den a y rılıp tstanbula geleceklerdi.Ne çare k i,ân ı zuhur ederek kendi­ sin i ölüm döşeğine seriveren bir hastalık,pek yaklaştı mdan artık emin olduğu bugünü kendi gözlerile görmesine imkân vermedi, ve hastalığının üçüncü gecesi oğluna dedi k i :

- Ben artık ölüyorum,Mahmut Celâl.Beni toprağa gömer gömmez îstanbula git.Kendim seninle beraber gitmeyi çok isterdim,ne fayda ki ecel bırakmıyor.îstanbula git,Hüseyin Saıtten intikamını al.Onu mağlûp e ttiğ in i,şö h re tin i yıkıp b it ir d iğ in i, onun da b ir köşeye a tıld ığ ın ı öğre- ninciye kadar bana mezarımda rahat yatmak nasip olmiyacak.

Baba,bu gecenin sabahında ölmüştü ve Mahmut Celâl kendi­ sin i defnedip hemen Kırşehirden ayrılm ış, yirmi b ir g:înde îstanbula var­ m ıştı. Vardığından üç gün sonra Kandilli sarayında b ir âlem yapılacağını öğrenince de,yenmiye yemin e ttiğ i adamın sesini b ir kere uzaktan duyup dinlemek ümidile b ir kayığa binerek Boğaza açılmış,bu köye kadar gel­ mişti .

Allahın cenne

ve f ’tsunile getird iği emsalsiz b ir gece i di .Sahi İşar ayın pencerelerinden

akseden ış ık la r denizin sularına yangınlar yapmışa benziyor.

(6)

- 6

-ve gittik çe daha fazla sokulmak istiy en hesapsız kayık halkasının sarayı pek yakından sarmasına muhafızların em irleri»tekdir ve te h d itleri ancak b ir dereceye kadar muvaffak olabiliyordu.

Uzun b ir saz faslından sonra b ir şarkı sarayın pencerelerinden süzülüp denizde yayılınca,kayıklar arasından yükselen hayran sözler bu şark ıcı soyiiyenin Hüseyin Sait olculunu Mahmut Celâle haber verdi ve b ir dakika,aelikuail büyük b ir dikkat ve hem de takdir i l e dinlendi .Ses hakika.cn fevkalade güzel ve usta,fakat yorgun ve azdı.Ve Mahmut Celâl, adeta muhakemesini kaybettiren b ir heyecan içinde,cenge ve derhal g ir ­ mişe karar vererek,sesinin en yüksek perdesinden başlıyabileceği b ir

jerdejjUzaktaki meclise iştira k ed iverd i.0 zaman,küçük b ir hayret ve i t i ­ razı müteakip bütün kayıklarda mutlak b ir sükûn h küm sürmiye başlamış, az sonra kendisini saraya çağırtan padişah da,babasının intikamını ta­ mamen alabilmek üzere usulünü deha mükemme11eştirmesi maksadile kendisi­ ne zava llı rakibini hoca tayin etm işte.

Fakat aradan yedi sekiz ay geçtikten sonra Mahmut Celâlin artık kimseden ders almıya b ir ih tiy a cı kalmamış bulunuyordu.

üç civan oğlunu birden evlendiren sadrazam paşanın Bebekteki yalısında,bu münasebetle fevkalade b ir âlem oluyordu ve fevkâlade b ir i l t i f a t olarak padişahın da geldiği bu âlemde,her ik i hanende ta b iî h a zırd ıla r.İk isin in de sırtında sadrazamın daha akşamdan ihsan e ttiğ i b irer n efis kürk vardı ve açık sarı renkteki bu eş kürkler içinde yan­ mana otururlarken,Hüseyin Saltan hep aynı sarj^ya boyalı sakalile yüzü hazin,yorgun ve perişan,fakat Mahmut Celâl her zaman genç,güzel ve mu- zaffer gorünüyor^ooc»..

Hüseyin Sait artık bp geceden,bu Mayıs gecesinden sonra hiç b ir şey söylememi ye karar vermiş bulunuyordu.Bu gece,bu Mayıs gecesi, böt n kudret ve maharetini göstererek rakibinden daha üstün kald ığın ı,

(7)

hâlâ daha üstün olduğunu isbat ettikten sonra artık susacak,artık sesi b ir daha hiç yükselmiyecekti.

Vasit bir hayli ilerlem işti.V e bütün saz heyetinin işfcirakile alınan bazı fasıllardan sonra,her makamdan geçmek ş a rtile hemen daima en pes perdelerde gezerek söylediği uzun b ir gazelde Hüseyin Sait efene di o rötbe muvaffak oldu k i , i , i a ltın dolu al atlas b ir keseyi Selim ona doğru fır la t ıp atarken:

- Taşa Sa^t.Seni galiba hiç kimse aşamıyacak. Diye bağırdı.

Gözlerinden birden yaşlar saçarak o zaman Hüseyin sa lt yer öptü.Artık bu i l t i f a t ı n b ir eşini daha kazanamıyacağından korktuğu için bundan sonra hiç b ir şey söylememize karar verdiğini arzett^.Pek fazla heyecana-düştüğü iç in meclisten dah* çıkmıya müsaade niyaz e t t i ve üçün­ cü Selim rica y ı küçük ve hayli mahzun b ir tebessümle başını yavaşça su l- lıyarak kabul edence Hüseyin Sait b ir daha yer öpüp teşekkür ederek hu­ zurdan a y rıld ı.

Ağalar,kendisini tahsis edilen odaya götürmüşlerdi.Deniz üze­ rinde olan bu oda,âlem yapılan divanhaneye yakın bulunduğu iç in saz ses­ le r in i çok güzel duruyordu.Ve kendisi ayrıldıktan sonra hiç b ir şey

geçmemiş gibi ik i saat daha siren ahenk esnasında her geceden güzel söy- liyen rakibi Mahmut Celâle aynı alkışların ,h ayır daha coşkun ve daha ç ılg ın a lk ışların esirgenmediğini duyugroı* ve her şarkının sonunda mut­ laka yükselen bu alkış sesleri yüzüne sanki birer şamar olup iniyordu.

/

Saz sesi nihayet durdu,sonra denizden karışık gürültüler geldi perdeleri aralıyarak bakınca,Hüseyin Sait nemen b ir gemi kadar uzun b ir saltanat ^ayığının,içinde meşaleler tutulan dört başka kayık ortasında ile r le d iğ in i ,jfopkapı sarayın ^ tffiBgiOa hünkârı bir kuş süratile * s t onbu1a fdoğru uçurduğunu gördü.Daha sonra,bu çok uzun ve narin kayık­ la r , siy ah bir gece içinde uyuyan boğazın sathı üstüne çıkmış büyük ve

(8)

esra rlı balıklar gibi. dört köşeye y a y ıld ıla r.

Meclis bitm işti ve soyunmamış bulunan Hüseyin Sa-ît,eline

b ir şamdan a lıp dışarı çıkarak,dehlifee ilk rasfeelalği b ir ağadan Kahmut Celalin nerede bulunduğunu sordu.

Delikanlının odası oracıkta idi ve odasına henüz giren Mah­ mut Celâl, isminin söylendiğini içerden duyarak kapıda göründü.Gözleri hemen b ir y ıl evvel Kandilli sarayındaki büyük divanhaneye ayak a ttığ ı geceki kadar sıcak ve derin bir ateşle yanıyordu.

Zaferi artık okadar k a f i idi k i,k in siz ve gurursuz, tevazula sordu»

- Ne var,ne istedin baba?

Hüseyin Sait onu ellerinden tutmuştu:

Tebrik ederim oğlum,ou gece ner geceden mükemmel söyledin, dedi .

~ Si» daha mükemmel söylediniz,£u gece siz-în e r iş tiğ in iz sa­ nat kemaline varmak iç in benim daha yılla rca beklemem ve çalışmam gerek.

Beni memnun»müteselli etmek iç in böyle diyorsun.Ses kal­ madıktan sonra ustalığın ne hükmü, ne değeri olur? Hem ben sade kendim söylememiye d e ğ il,h iç b ir söyleyeni de artık dinlememi ye karar verdim. İstanbul dan da gideceğim.üuhakkak kİ beni artık hiç gÖMlyecekşin.Fakat şimdi senden b ir ricam,son b ir fcam var.

■ 'teki» - Estağfurullah »emre t , dedi .

Seni bir kere daha,son defa olarak dinlemek isterdim.Fakat eloette burada olmaz,burada artık sesler kesildi»herkes yattı.Zaten sa­ zendelere lüzum yok.Yalnız senin sesini istiyorum.Bu ses ilk önce kula­ ğıma denizden gelmişti .Son defa olarak yine denizde &l.nliyey1 m .Bak,ne- rede ise sabah olacak.Bir kayık hazırlatıp;açılalım .Bu sefer padişahın v e z iıle ri İçin d eğ il,y erin i tamamen sana bırakan b ir ih tiyar iç in söyle.

iCes-'K kesik cümlelerle,heyecandan göğsü inip yüksâlmiye başlıyarak söylem işti. Ve kararında okadar k a f i bir adam edasile rica e tim! ş ti k i,d elik a n lı itir a z edemedi, kabul etti.Zaten bu gecenin ve bu

(9)

son konuşmanın heyecanından sonra, şimdi döşeğe girse de gözünü uyku tutmayacaktı.Hemen hazırlanan b ir kayığa ik is i yalnız binerek Boğaza açıldılar.H üseyin Sait dümende hareketsiz oturuyordu ve zaten çocuk­ luğunu kısmen Karadeniz kenarında geçirmiş olan delikanlı hemen kürek­

lere geçmişti .H isarları arkalarında bırakıp Kanlıca

j^o

yuna kadar gel­

d ik leri vakit genç adam gittikçe yükselen b ir sesle hicazdan b*r şarkı okuntuya başladı.

Bir Temmuz gecesi sayılacak kadar sıcak b ir gece id i ve denizin sularında en h a fif k ıp ırtı yoktu.Rumeli)Anadolu k ıy ıla rın ın dağlarına çorneıı karanlıklar yavaş yavaş hafiflemeye ve bazı hatlar gecenin içinden s ıy r ılıp beliraiye başlıyordu.

Fi tün tabiat derin b ir uyanda iken Mahmut C e lâ l'in 's e s i perde perde yükseldi ve kanlıca Koyunun sayısız bülbülü bu sesle şev- me gelerek ötmiye koyuldu.

Ses yükselmiş,yükselmiş,sonra daha pest makamlarda dolaş- aıya başlamıştı.Uzaklarda türlü akisler yaparak esra rlı şekillere g i- ri yor ve bülbüllerden bu akislere ç ılg ın mukabeleler geli yordu.Sonra birden ses de, akisler de sustu ve Kanlıca koyunda yalnız bülbüllerin belki mütecessis ve endişeli söyleşmeleri kald-' .Çünkü ihtiyar hanende b ir Kaplan çe v ik lig ile birdenbire genç rakibinin üzerine a tılm ıştı ve ~ belki o dalgın ve kendinden geçmiş b ir halde şarkı söylerken şaşıp

dona kalmış,kendisini müdafaa edememiş»levent vücudü ve genç Kudretiy­ le mağlup olmuştu.

mahmut C elâ l'in nâşını ik i gün sonra sular tâ Salacak sahil­ lerinde karaya attılar.Boynunda derin tırnak iz le r i vardı.Ve İhtiyar

hanende rakibini bütün kuvveti, ve tekmil hinciyle boğarken KayiK da

devrilm iş,kendisi b a lık çıla r tarafından kurtarılıp çıkarılm ıştı.Bu kurtaranlar Beykoz köylüleriydi.Uzaklarda hemen her gece olduğu gibi balık beklerken m isiİsiz sesi duyarak o sesin geldiği tarafa doğru

ilerlem iş »famat koyuna kayık devrildikten sonra y e tiş e b

(10)

10

-fff

Hüseyin Sait ¿¡fendi ne o gece,ne ondan sonra yasadığı kısa müddet içinde ağzını açıp tek la k ırd ı söylemedi.Zekânın en h a fif i z i kalmıyan fe r s iz gözlerle etrafa bakmaktan başka hiç b ir hayat sseri göstermedi.Bundan dolayı da iş in hakikati hemen tamamen meçhul, kaldı.Yâni onun denizde kendisine şarkı söylemesini Mahmut Celâl'den rica e ttiğ i sırada delikanlıyı öldürmiye karar vermiş olup olmadığı,yoksa kayıkta^sesin ihtişamından damarla­ rında son b ir ç ılg ın ateş yanarak, mı rakibine sa ld ırd ığı anlaşı­ lamadı .

VeJ^eni bir fevkalade ses y etişip duyuluncıya kadar, birkaç y ıl İstanoui'un mükellef saz ve iş r e t m eclisleri söndk oldu ve her bibinde Hüseyin S a it'in arkasında b ıra k tığı mazinin misi is-} z liğ iy le oeraber Mahmut C ela l'in t ahaıkuk edememiş is t ik ­

balinden hasret ve hüzünle b a h sed ild i...

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

He- men hemen MAST ile ayn› fiziksel boyutlara sahip olan NSTX düzene¤inin ana görevi, çok yüksek bt toroidal beta, MA’ler düzeyinde plazma ak›mlar›, küçük, hemen hemen

Merhuma Tanrıdan mağfiret ve ke­ derli ailesine başsağlığı dileriz. Milliyet: 12009

Pa­ ris Türk Turizm Bürosu ve Kültür Ateşeliği, Paris ve Tok­ yo’daki Türk Büyükelçilikleri, New-York Türk Evi, Türki­ ye iş Bankası'nın yanısıra yurt içi ve

Bu ses Kara, Hava ve Deniz K uvvetlerinin iş- biriliği sonunda T ürk Silâhlı K uvvetlerinin kan dökülmeden idareye geçici olarak el koyduğunu T ürk m iletine

9 - Merhume Emekli Devlet K ‘Tesa*u olduğu içir vefatı ile varislerine ödenmesi gereken kanunî ödenekler bulunmaktadır. Bu hususta da talimatınla» göre hareket

Yöntem ve Gereçler: Bu çalışmada ot poleni aşırı duyarlığına bağlı mevsimsel alerjik riniti olan hastalarda mevsim öncesi immünoterapinin klinik

daha çok küçük memurların, idinin ehli olmadığı, işini benim­ semediği, çalışmadığı; çalışsa bile semereli olmadığı yolundadır. Bir yerde veya bir

Sonuç olarak yüksek eozinofil ve Total IgE değerlerine sahip, akciğer grafisinde pulmoner infiltrasyonu olan astım hastalarında CSS düşünülmesi gereken bir