Hüseyin Sait Efendi artık e llis in e varmış o İmalıydı. Sakalı nı büyük b ir itin a i l e kumrala boyadığı iç in senelerin her halde g ittik çe a rttırd ığ ı aklar gerçi b e lli değildi.Lâkin yüzün d erisi gevşemiş,kı r ış ık la r artmış ve gözlerin fe r i azalmıştı.Kendisi aslen Manisa1! ! id i. İstanbul’ a otuz y ı l önce gelmiş ve çok geçmeden şöhreti d illerd e destan oluverm işti. . .
Y ılla r ve yıllardanberi İstanbul’ un hangi konak veya y a lı sında b ir âlemi-âb kurulmasıj^ararlajsa üç dört gün önceden Hüseyin Sa i t Efendi'n^n evine haberler gider,eğlencenin günü b ild ir ile r e k :
- Amman Devletlû Paşamız saadethanelerinde b ir âlem ey liye- cekler.Teşri fin iz hasseten bekieniyor.Beraberinizde kimleri isterseniz b ild *rin ,d en ird i.
Hüjreyin Sait Efendi *nin Fatihdeki hanesi mefruşatının mükem m elliği ve haremle selâmlıktaki insanların kalabalığı itib a r iy le vezir konaklariyle boy ölçüşecek halde idi.C öm ertlik,alicenaplık itib a riy le de kendisine değme vezir yetişemezdi.Hattâ,semahatteki ifratından dolayı ik i haremiyle evladı s ık ılıp iç in i ;in hiddetleniyorlar,kendisi günün birinde hayata gözlerini kaparsa bugünkü saltanatın yerinde y e lle r esme sinden korkuyorlardı.
Fakat onun servet ve itib a r ın ı temineden şeyin,yegâne şeyin, sesinin fevkalâdeliğini kaybetmesi ve müzayıkanın bu yüzden başgöster- mesi ihtimali, b ir kere olsun a ilesin in hatırına gelmiş d eğild i.
Hüseyin Sait Efendinin o n efis ve muhteşem sesine y ılla r
sanki hiç birşey yapmıya muktedir değ1 İle rd i .Ve bu ses bütMn kudsfcet ve
- 2
-Zâten bu emniyet ve bu kanaat sâde Hüfeyin Efendi'nin ik i karisiyle evlâdında değil,lâkin devrin r ic a liy le padişahında dahi mevcuttu ve hanendenin m isilsiz sesine en son y ılla r içinde biraz zaaf, biraz k ırık lık ,b ira z yorgunluk gelmiş olsa b ile bunu hiç kimse hisetml- yor,farkedemiyordu.Koca Tstanbulda ta b iid ir ki daha birçok hanende vardı^ ve bunlar içinde güzel ve gir sesliler,m esleğinde değerli ve üstad olan la r vardı.Ve ta b iid ir ki bunlar Hüseyin Sait Efendiye karşı türlü hırs i l e yanıyor,binbir kin i l e tutuşuyorlardı.Fakat nekadar kıskanırlarsa kıskansınlar ve yanarlarsa yansınlar,hiçbirinin değil onu g e ç tiğ in i, fakat ona müsavi olduğunu,hattâ ona ¿aklaştığını iddia etmiye cüreti yoktu.
Ve y ılla r böyle geçtiler.K ışın muhteşem saray ve konakla rın divanhanelerinde,yazları sahilsaray ve y a lıla rın pencereleri sulara açılmış sofalarında veya Borazı yükseklerden seyreden koruların iç le r in de Hüseyin Sait Efendi»nin dâvudî ve emsalsiz sesi yükseliyor,yanıp âh ediyor ve d erin ,a teşli âhlar ettiriyordu.
Sonra b ir temmuz gecesi oldu.
Boğaz!çinin ondördüne varmış aydan binbir ış ık la gûya ki serapa elmastan b ir libasa bürün ip t a t lı rüyalara daldığı b ir temmuz gecesi oldu.Devrin padişahı Üciincü Selimin Kandillide yeni yaptırdığı sahilsarayda o gece ilk defa bir âlem tertip edilm işti.Kendisi de musi kişinas ve bestekâr olan hünkâr,en giranbaha Hint ş a lla r ı kaplı ve in c i le r örülü yastıklara dayanmış,sedirde oturuyordu,yerde küçük ş ilt e le r üstüne diz çökmüş v ezirler vardı.Padişahın tam karaısında,yüksekliği âdeta onunkine müsavi b ir ikinci sedir üzerinde de Hüseyin Sait Efendi oturmuş bulunuyordu. Ve Hünkârın ön İnde,bir halka halinde v e z irle r bulun duğu gibi,Hüseyin Sal din önünde ve halka halinde de on ik i sazende yer a lıp b ir peşrev çalıyorlardı.Bu peşrev son ahenklerine gelmiş ti,birden bestesi başlıyacak ve bu besteyi Hüseyin Sait efendinin eşsiz sesi pes”
Çünkü o artık sesinin fe rih f^kur yüksek perdelerde gezemiyecegini b i l i yor,pest b ir sesle birçok makajalarda gezip dolaşmak usulün^ takip edi yordu. Ve kemal ve hünerinin son haddine erişen bu pest ses öyle mest ediyordu k i, bunun inhitattan gittik çe artmıya mahkûm b ir âcizden i l e r i
geldiğini daha hic kimse takdir edemiyor,farkedemiyordu.
Hüseyin sa it bu sefer de öyle yaptı.A ğır,pest b ir sesle söy lüyordu .Fakat bu sefer, o şarkının tam meydanında iken dışardan,denizden gelen harukulade b ir seda,yaşlı hanendenin sesini boğazına tıkadı ve mehtabın ı ş ı ğ ı altında koyu n e fti renklere bürünen bütün dağlarile Boğa-
ziçin in her ta ra fı bu yeni sesin,gür ve muazzam sesin güneş gibi ış ık la r sanan kudreti altında ürperip gaşyoldu.
Bu ses,hem pek yakından,pencerelerin âdeta altından geliyor ve çalman havacı mahûrdan şarkıyı söylüyordu. Ve Hüşeyin Sait JSiendi bu şarkıyı ağır ağır,yavaş yavaşlaanki m isilsiz b ir ipek şala sarıp gûya ki uyutmak üzere söylenirken,aynı şarkı bu yeni sesle insanın kararını alan^ coşturup alevlendirerek s'irükliyen b ir mahiyet ve kudret almıştı.Saz
hâlâ devam ed^yor,fakat artık Hüseyin Sait efendinin sesi duyulmuyordu. Hüseyin Sait efendi sükût etmişti,bu gene ve gümrah,bu coşkun ve muazzam sesle şöhret ve zaferinin bütün binası sanki göçmüştü.
üçüncü Selim ;- şarkı söyliyen adamı hemen getirin.D iye emir v erd i.
Sİ pençe divan duran Enderun ağaları koştular,bir ik i dakika sonra da huzura b ir delikanlı getirdiler.Levent b ir gençti.Sırtında lâ civ ert çuhadan sade b ir elbise vardı ve acık kumral b ıy ık la rı b e lli k i, ancak b ir y ı l evvel terlemişti.Fakat küçük b ıy ık la rı kumral olduğu halde gözleri siyahtı ve siyah gözlerinde simsiyah alevler .yanıyordu.Yüzü de sapsarı idi.Hayatının en mühim dakikasını yaşadığını anladığı ve bu dakikayı kullanış terziyle bütün ömrünün b ir başka nizam alabileceğini takdir e t t iğ i halinden pek aşikârdı.Tapma b ir hiddetle sultan bağırdı:
4
-söylem iye,bizi rahatsız edip meclisimizi bozmıyaı nasıl cüret edersin? - Sesimi şevketin hükümdarıma duyur,mak 1 stedim.Ancak b ir suç işlediysem,sesimi şevketlû hünkârıma beğendirmedi sem,emir dışarda kellemi uçurtmak iç in gelir,ben i huzura davet içiıy gelmezdi.
Sultanın ¿ufaklarına gelen h a fif tebessüm,kumral b ıyık - la r ile sakalının arasında b e lir s iz kaldı.Ve Selim parmakları uzun beyaz elin in yumuşak ve yavaş b ir hareketile karşıdaki sediri »Hüseyin Sait efendinin yanını gösterdi.T aşlı hanendenin yüzü ölü rengi bağlamıştı ve e lle r i zangır zangır titreyordu.H attâ,ilk önce huzurdan kovuluyor,kal kıp gitmesi emrediliyor sanmıştı.Hem kadirşinas,hem de çok naz^k b ir padişah olan üçüncü Selim 'in kovmadığını anlayıp kalkmadı,gitmedi. .Evet, padişah kovmuyor,lâkin yanma,tam yanma bu yeni gelen,denizden gelen adı sanı meçhul d elik an lıyı oturtuyordu. . .
Sait Efendideki usul kemaline ta b iî henüz sahip bulunmuyordu.Ve Hüseyin Sait kendisine ders vermekle ta vzif edildi.Bu yeni gelen ondaki bütün usul mükemmeliyetini elde ettikten sonra kendisini belki saraya sokma yacaklar, büyük konaklardan,mükellef yalılardan istem iyeceklerdi.
de Nüzhet adlı b ir hanendenin oğlu idi.Şehirde bu Nüzhetin adını ve se sin i hatırlıyanlar yok d eğildi.B ir zamanlar payitahtın en kibar saz ve iş r e t âlemlerinde hayli parlamış, fakat Hüseyin Sait meydana çıkarak şöh ret ve muvaffakiyetin son haddine birdenbire erişince,onun karşısında ezilm iş,sıra hanendeleri arasında kalmıya da tahammül edemiyerek îstan- buldan ayrılm ış,taşraiarda dolaşıp birkaç y ıl birkaç valinin dairesin de yaşamıştı.Kısa b ir e v lilik hayatından sonra ölen karısının yegâne yadigârı olan Mahmut Celâl de bu kararsız hayatın son yıllarında bera berinde bulunmuş ve delikanlı onbeşine geldiği zaman,babası Yozgattan ayrılarak yine ic anadolunun y e ş illik le r e b ü r ü n m ü ş k ü ç ü k ve ölgün
Ö geceden itibaren sarayda alıkonulan yeni hanende H"3e
n
olacağından emin bulunduğu ses-'ni terbiye etrniye hasretmişti .Halatının son y ılla r ın ı böyle küçıik ve ölgün b ir kasabaya hapsetmesi ise gencin sesi bütün kudret ve kemalini bulmadan farkedilerem okumuya mecbur bıra kılması,ziyan edilmemesi icin^o güneş sesin birden görünerek bütün sasa- s lle birden tutuşup yakmasını temin i vin olmuştu.
Evet,oğlandaki sesin bütün şa 'şa sile,b ird en görünüp yakan b ir güneş gibi y kselip coşmasını istiyordu.Ve Celâlin eski ve Muzaffer ramibi yenecek,çiğniyecek hale gelmiş bulunduğuna hükmettiği gün,Kırşe h ir den a y rılıp tstanbula geleceklerdi.Ne çare k i,ân ı zuhur ederek kendi sin i ölüm döşeğine seriveren bir hastalık,pek yaklaştı mdan artık emin olduğu bugünü kendi gözlerile görmesine imkân vermedi, ve hastalığının üçüncü gecesi oğluna dedi k i :
- Ben artık ölüyorum,Mahmut Celâl.Beni toprağa gömer gömmez îstanbula git.Kendim seninle beraber gitmeyi çok isterdim,ne fayda ki ecel bırakmıyor.îstanbula git,Hüseyin Saıtten intikamını al.Onu mağlûp e ttiğ in i,şö h re tin i yıkıp b it ir d iğ in i, onun da b ir köşeye a tıld ığ ın ı öğre- ninciye kadar bana mezarımda rahat yatmak nasip olmiyacak.
Baba,bu gecenin sabahında ölmüştü ve Mahmut Celâl kendi sin i defnedip hemen Kırşehirden ayrılm ış, yirmi b ir g:înde îstanbula var m ıştı. Vardığından üç gün sonra Kandilli sarayında b ir âlem yapılacağını öğrenince de,yenmiye yemin e ttiğ i adamın sesini b ir kere uzaktan duyup dinlemek ümidile b ir kayığa binerek Boğaza açılmış,bu köye kadar gel mişti .
Allahın cenne
ve f ’tsunile getird iği emsalsiz b ir gece i di .Sahi İşar ayın pencerelerinden
akseden ış ık la r denizin sularına yangınlar yapmışa benziyor.
- 6
-ve gittik çe daha fazla sokulmak istiy en hesapsız kayık halkasının sarayı pek yakından sarmasına muhafızların em irleri»tekdir ve te h d itleri ancak b ir dereceye kadar muvaffak olabiliyordu.
Uzun b ir saz faslından sonra b ir şarkı sarayın pencerelerinden süzülüp denizde yayılınca,kayıklar arasından yükselen hayran sözler bu şark ıcı soyiiyenin Hüseyin Sait olculunu Mahmut Celâle haber verdi ve b ir dakika,aelikuail büyük b ir dikkat ve hem de takdir i l e dinlendi .Ses hakika.cn fevkalade güzel ve usta,fakat yorgun ve azdı.Ve Mahmut Celâl, adeta muhakemesini kaybettiren b ir heyecan içinde,cenge ve derhal g ir mişe karar vererek,sesinin en yüksek perdesinden başlıyabileceği b ir
jerdejjUzaktaki meclise iştira k ed iverd i.0 zaman,küçük b ir hayret ve i t i razı müteakip bütün kayıklarda mutlak b ir sükûn h küm sürmiye başlamış, az sonra kendisini saraya çağırtan padişah da,babasının intikamını ta mamen alabilmek üzere usulünü deha mükemme11eştirmesi maksadile kendisi ne zava llı rakibini hoca tayin etm işte.
Fakat aradan yedi sekiz ay geçtikten sonra Mahmut Celâlin artık kimseden ders almıya b ir ih tiy a cı kalmamış bulunuyordu.
üç civan oğlunu birden evlendiren sadrazam paşanın Bebekteki yalısında,bu münasebetle fevkalade b ir âlem oluyordu ve fevkâlade b ir i l t i f a t olarak padişahın da geldiği bu âlemde,her ik i hanende ta b iî h a zırd ıla r.İk isin in de sırtında sadrazamın daha akşamdan ihsan e ttiğ i b irer n efis kürk vardı ve açık sarı renkteki bu eş kürkler içinde yan mana otururlarken,Hüseyin Saltan hep aynı sarj^ya boyalı sakalile yüzü hazin,yorgun ve perişan,fakat Mahmut Celâl her zaman genç,güzel ve mu- zaffer gorünüyor^ooc»..
Hüseyin Sait artık bp geceden,bu Mayıs gecesinden sonra hiç b ir şey söylememi ye karar vermiş bulunuyordu.Bu gece,bu Mayıs gecesi, böt n kudret ve maharetini göstererek rakibinden daha üstün kald ığın ı,
hâlâ daha üstün olduğunu isbat ettikten sonra artık susacak,artık sesi b ir daha hiç yükselmiyecekti.
Vasit bir hayli ilerlem işti.V e bütün saz heyetinin işfcirakile alınan bazı fasıllardan sonra,her makamdan geçmek ş a rtile hemen daima en pes perdelerde gezerek söylediği uzun b ir gazelde Hüseyin Sait efene di o rötbe muvaffak oldu k i , i , i a ltın dolu al atlas b ir keseyi Selim ona doğru fır la t ıp atarken:
- Taşa Sa^t.Seni galiba hiç kimse aşamıyacak. Diye bağırdı.
Gözlerinden birden yaşlar saçarak o zaman Hüseyin sa lt yer öptü.Artık bu i l t i f a t ı n b ir eşini daha kazanamıyacağından korktuğu için bundan sonra hiç b ir şey söylememize karar verdiğini arzett^.Pek fazla heyecana-düştüğü iç in meclisten dah* çıkmıya müsaade niyaz e t t i ve üçün cü Selim rica y ı küçük ve hayli mahzun b ir tebessümle başını yavaşça su l- lıyarak kabul edence Hüseyin Sait b ir daha yer öpüp teşekkür ederek hu zurdan a y rıld ı.
Ağalar,kendisini tahsis edilen odaya götürmüşlerdi.Deniz üze rinde olan bu oda,âlem yapılan divanhaneye yakın bulunduğu iç in saz ses le r in i çok güzel duruyordu.Ve kendisi ayrıldıktan sonra hiç b ir şey
geçmemiş gibi ik i saat daha siren ahenk esnasında her geceden güzel söy- liyen rakibi Mahmut Celâle aynı alkışların ,h ayır daha coşkun ve daha ç ılg ın a lk ışların esirgenmediğini duyugroı* ve her şarkının sonunda mut laka yükselen bu alkış sesleri yüzüne sanki birer şamar olup iniyordu.
/
Saz sesi nihayet durdu,sonra denizden karışık gürültüler geldi perdeleri aralıyarak bakınca,Hüseyin Sait nemen b ir gemi kadar uzun b ir saltanat ^ayığının,içinde meşaleler tutulan dört başka kayık ortasında ile r le d iğ in i ,jfopkapı sarayın ^ tffiBgiOa hünkârı bir kuş süratile * s t onbu1a fdoğru uçurduğunu gördü.Daha sonra,bu çok uzun ve narin kayık la r , siy ah bir gece içinde uyuyan boğazın sathı üstüne çıkmış büyük ve
esra rlı balıklar gibi. dört köşeye y a y ıld ıla r.
Meclis bitm işti ve soyunmamış bulunan Hüseyin Sa-ît,eline
b ir şamdan a lıp dışarı çıkarak,dehlifee ilk rasfeelalği b ir ağadan Kahmut Celalin nerede bulunduğunu sordu.
Delikanlının odası oracıkta idi ve odasına henüz giren Mah mut Celâl, isminin söylendiğini içerden duyarak kapıda göründü.Gözleri hemen b ir y ıl evvel Kandilli sarayındaki büyük divanhaneye ayak a ttığ ı geceki kadar sıcak ve derin bir ateşle yanıyordu.
Zaferi artık okadar k a f i idi k i,k in siz ve gurursuz, tevazula sordu»
- Ne var,ne istedin baba?
Hüseyin Sait onu ellerinden tutmuştu:
Tebrik ederim oğlum,ou gece ner geceden mükemmel söyledin, dedi .
~ Si» daha mükemmel söylediniz,£u gece siz-în e r iş tiğ in iz sa nat kemaline varmak iç in benim daha yılla rca beklemem ve çalışmam gerek.
Beni memnun»müteselli etmek iç in böyle diyorsun.Ses kal madıktan sonra ustalığın ne hükmü, ne değeri olur? Hem ben sade kendim söylememiye d e ğ il,h iç b ir söyleyeni de artık dinlememi ye karar verdim. İstanbul dan da gideceğim.üuhakkak kİ beni artık hiç gÖMlyecekşin.Fakat şimdi senden b ir ricam,son b ir fcam var.
■ 'teki» - Estağfurullah »emre t , dedi .
Seni bir kere daha,son defa olarak dinlemek isterdim.Fakat eloette burada olmaz,burada artık sesler kesildi»herkes yattı.Zaten sa zendelere lüzum yok.Yalnız senin sesini istiyorum.Bu ses ilk önce kula ğıma denizden gelmişti .Son defa olarak yine denizde &l.nliyey1 m .Bak,ne- rede ise sabah olacak.Bir kayık hazırlatıp;açılalım .Bu sefer padişahın v e z iıle ri İçin d eğ il,y erin i tamamen sana bırakan b ir ih tiyar iç in söyle.
iCes-'K kesik cümlelerle,heyecandan göğsü inip yüksâlmiye başlıyarak söylem işti. Ve kararında okadar k a f i bir adam edasile rica e tim! ş ti k i,d elik a n lı itir a z edemedi, kabul etti.Zaten bu gecenin ve bu
son konuşmanın heyecanından sonra, şimdi döşeğe girse de gözünü uyku tutmayacaktı.Hemen hazırlanan b ir kayığa ik is i yalnız binerek Boğaza açıldılar.H üseyin Sait dümende hareketsiz oturuyordu ve zaten çocuk luğunu kısmen Karadeniz kenarında geçirmiş olan delikanlı hemen kürek
lere geçmişti .H isarları arkalarında bırakıp Kanlıca
j^o
yuna kadar geld ik leri vakit genç adam gittikçe yükselen b ir sesle hicazdan b*r şarkı okuntuya başladı.
Bir Temmuz gecesi sayılacak kadar sıcak b ir gece id i ve denizin sularında en h a fif k ıp ırtı yoktu.Rumeli)Anadolu k ıy ıla rın ın dağlarına çorneıı karanlıklar yavaş yavaş hafiflemeye ve bazı hatlar gecenin içinden s ıy r ılıp beliraiye başlıyordu.
Fi tün tabiat derin b ir uyanda iken Mahmut C e lâ l'in 's e s i perde perde yükseldi ve kanlıca Koyunun sayısız bülbülü bu sesle şev- me gelerek ötmiye koyuldu.
Ses yükselmiş,yükselmiş,sonra daha pest makamlarda dolaş- aıya başlamıştı.Uzaklarda türlü akisler yaparak esra rlı şekillere g i- ri yor ve bülbüllerden bu akislere ç ılg ın mukabeleler geli yordu.Sonra birden ses de, akisler de sustu ve Kanlıca koyunda yalnız bülbüllerin belki mütecessis ve endişeli söyleşmeleri kald-' .Çünkü ihtiyar hanende b ir Kaplan çe v ik lig ile birdenbire genç rakibinin üzerine a tılm ıştı ve ~ belki o dalgın ve kendinden geçmiş b ir halde şarkı söylerken şaşıp
dona kalmış,kendisini müdafaa edememiş»levent vücudü ve genç Kudretiy le mağlup olmuştu.
mahmut C elâ l'in nâşını ik i gün sonra sular tâ Salacak sahil lerinde karaya attılar.Boynunda derin tırnak iz le r i vardı.Ve İhtiyar
hanende rakibini bütün kuvveti, ve tekmil hinciyle boğarken KayiK da
devrilm iş,kendisi b a lık çıla r tarafından kurtarılıp çıkarılm ıştı.Bu kurtaranlar Beykoz köylüleriydi.Uzaklarda hemen her gece olduğu gibi balık beklerken m isiİsiz sesi duyarak o sesin geldiği tarafa doğru
ilerlem iş »famat koyuna kayık devrildikten sonra y e tiş e b
10
-fff
Hüseyin Sait ¿¡fendi ne o gece,ne ondan sonra yasadığı kısa müddet içinde ağzını açıp tek la k ırd ı söylemedi.Zekânın en h a fif i z i kalmıyan fe r s iz gözlerle etrafa bakmaktan başka hiç b ir hayat sseri göstermedi.Bundan dolayı da iş in hakikati hemen tamamen meçhul, kaldı.Yâni onun denizde kendisine şarkı söylemesini Mahmut Celâl'den rica e ttiğ i sırada delikanlıyı öldürmiye karar vermiş olup olmadığı,yoksa kayıkta^sesin ihtişamından damarla rında son b ir ç ılg ın ateş yanarak, mı rakibine sa ld ırd ığı anlaşı lamadı .
VeJ^eni bir fevkalade ses y etişip duyuluncıya kadar, birkaç y ıl İstanoui'un mükellef saz ve iş r e t m eclisleri söndk oldu ve her bibinde Hüseyin S a it'in arkasında b ıra k tığı mazinin misi is-} z liğ iy le oeraber Mahmut C ela l'in t ahaıkuk edememiş is t ik
balinden hasret ve hüzünle b a h sed ild i...
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi