Yüz Y
üze
15
L
îradan
15
M
îlyon
L
îraya
m y
-
wj'.'JB
j p
3 ? 1
İl
İiı
(
i
E J
y
“O nu aramıza karıştığı günden beri, sarı kravatı, yeşil çorabı, kırmızı süet ayakkabısı, mavi elbisesi ve her gün traşlı çehresi ile şık ve temiz bir adam olarak tanırız. Kazara, içimizden biri sarı kravat taksa Çallının Sabri Fettahlaş- mışsın! darb-ı meseli aklımıza gelir.
Elbise provasında bulunmak felake tine uğrayanlar bir buçuk saat süren bu
faciadan bir netice alınamayıp ertesi gü ne talik edildiğine şahit olmuşlardır. Odasının onu tatmin edecek rengi bu luncaya kadar sekiz defa badana oldu ğunu söylersem titizliğinin yalnız giyimde olmadığı anlaşılır.Bu müşkül pesent ressamın sanatı da giyiniş ve ya şayışına çok benzer.
Resim yapmağa karar vermeden ön
ce günlerce düşünür. Ahlar..Oflar..Mo delini beğenmez, fakat bir de istediği şerait dahilinde çalışmağa başlarsa mo delinin karşısından ayırmak müşkül olur.
O , resim yaparken konuşulmaz, bir yaprağın titreyişine bile sinirlenir, çok inatçıdır, kararından kimse vazgeçire- mez. Yapacak ve bitirecektir...Onda ge
çici hevesler yoktur. İnandığına tam inanır, yapmak istediğini tam yapar...
Bu sanat terbiyesini nereden aldığı nı bilmiyoruz. Yalnız şu var ki diğer res samların gevşek, ihmalkar üslubunu onda görmeyiz. Sanatının birinci vasfı itinadır. Modellerinde, kağıtlarında,tu- valinde ne kadar titizse, bir fon göster mekte ve renklerinde ağır başlı bir 5 5
V
alıcılık tevlit etmekte de o kadar müş kül pesenttir.
Mevzularını her gün Lebonda otur duğu kibar insanlar arasından ziyade, iki elma, uyuyan bir çocuk, harabça bir Fatih semtinden intihap edişi şahsiye tinde büyük bir tezat teşkil eder.
Fakirlik ve çirkinliğe tahammülü ol mamakla beraber merhameti ve iyi kalpliliği meşhurdur.
Natürden çok alıcıdır, uydurma bir sanatın bıktırıcı olacağına kanidir. Re simleri hakikat, çok hesaplı bir kompo zisyon, renk ve desen taşırlar. Tesirlerden kaçınır, fakat buna rağmen Velasquez, Cezanne, Manet ve Greco- yu çok sever..,,
25 Nisan 1945 Çarşamba tarihli Tasvir Gazetesi’nde Hakkı Anıl imza sıyla yayınlanmış bu satırlarla söze gir meyi yeğledik. Çünkü bugün seksen yaşında olan ressam Prof.Sabri Berkel’i böylesine güzel tanıtan ve hala tüm canlılığıyla yaşayan bu satırların güç lülüğünü gözardı etmeye imkan yoktu. 1907 yılında Üsküp’te doğan Ber- kel “gençtim, kolaydır zannettim, bu laştım meğer çok zormuş” dediği resim sanatıyla 1927’de Yugoslavya’da Belg- rad Güzel Sanatlar O k u lu n u n hazırlık bölümünde tanışmış. 1929-35 yılları arasında Floransa Güzel Sanatlar Aka demisi nde öğrenim gören sanatçı iki yıllık fresk ve gravür etüdlerini de ta mamlayıp diplomasını alınca,Yugoslav ya’ya dönmek yerine Türkiye’ye gelmenin yollarını aramaya yönelmiş. "O yıllarda büyük bir Atatürk hayra nıydım. Tüm gençliğim Türkiye'ye gel menin hayallerini kurarak geçti. İtalya’da bu imkanı bulunca da hemen değerlendirdim ve İstanbul’daki akra balarımın yanına geldim. Ressam Ya- kup Peçenek kanalıyla 1935’de Namık İsmail ile tanıştım. Resimlerimi incele di, beğendi. Akademiye alınmam için yollar gösterdi. Ve Milli Eğitim Bakan lığına Ayetullah Süm er’in kaleme aldı ğı dilekçe ile Akademiye tayinimin yapılması isteğiyle başvurdum. Dilek çenin cevabını beklerken 1935'in Eki minde Türkiye'deki ilk kişisel sergimi İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi 2.ci kat salonunda,sekiz yıl içinde yaptığım desen, gravür ve yağlı boyalarımla aç tım."
1935'ler resim sanatının halk ara sında istenilen kıymeti bulmasını bek lemenin masal olduğu yıllardı. Nitekim Sabri Fettah Berkel de bu yazgının dı şına çıkmadı. Ve sergilediği muhteşem eserlerinden birini bile satamadı. Yakın dostlarına, Akademi profesörlerine bir kısmını hediye etti. Kalanlarını ise ki-V 56
Prof.Sabri Berkel'in 1984’de yaptığı 162x200 boyundaki “Simitçi ve Şerbetçi’’ adlı çalışmasının bugün İstanbul resim piyasasındaki değeri 15 milyon lira olarak belirlenmiş. Sanatçının bu tablosunun yanısıra yüksek değerlere sahip daha birçok çalışması da var.
Sanatçının 1931 yılında İtalya'daki öğrenimi sırasında yaptığı ve bugün kayıp olan, boyutları bilinmeyen "Model Giulia’’ adlı karakalem çalışmasıysa yapıldığı yıllarda alıcı bulamıyordu. Yalnızca eşe, dosta hediye olarak sunuluyordu!...
şisel arşivine kaldırmakla yetindi. Özet le serginin ana geliri bol bol övgüydü... Akademiye girmek için Milli Eğitim Bakanlığına dilekçe veren Berkel’in ta yini Ankara İsmet Paşa Kız Enstitüsü resim öğretmenliğine çıkıyordu. İki yıl bu görevde kalan sanatçı, 1 9 3 8 ’de Akademiye alınması isteği ile tekrar Mil li Eğitim Bakanlığına başvuruyor ve bu kez de İstanbul Erkek Terzilik Okulu ve Sultanahmet Kız Sanat Okulu resim
öğretmenliğine atanıyordu. 19 3 9 ’da devletin davetlisi olarak İstanbul’a ge len Leopold Levy, Berkel’deki ustalık la yoğurulmuş büyük resim yeteneğini görünce bakanlığa yazdığı satırlarla ni hayet sanatçının Güzel Sanatlar Aka demisi gravür atölyesi asistanlığına atanmasını sağlıyordu. Ve Profesör Sabri Berkel 1939 da asistan olarak gir diği İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Aka dem isinden yüksek resim bölümü
başkanıyken yaş haddinden 1969 yı lında emekliye ayrılıyordu.
Profesör Sabri Berkel’in Akademi bünyesinde geçen otuz yılı, resim an layışında da çağdaş atılmalara sahne oluyordu. 1948 Paris dönüşü şiddetli renk lekeriyle peyzaj ve natürmortlara yöneldi. 19 5 0 ’de kübizm sonrası an layışla natürmortlar oluşturmaya başlı- yan Berkel 195 İ de “ Kubbeler 1 ,2 ” ve “ Kedi” yapıtlarıyla soyut geomet rik arabeskler dizisine giriyordu. 1955’de kaligrafik soyut düzenlemelere yöneldi. 1957’de kaligrafiye bağlı le kelerle düzenlemelere başladı. 1962’de Jest’e bağlı lekelerle düzenlemeler ya rattı, 1 9 7 1 ’de ise bugün de sürdürdü ğü geometrik soyut resime yöneldi. Sanatçı yurtiçinde ve yurt dışında ki karma sergilerin yanısıra 1 9 3 5 ’d e, 1 9 4 5 ’de, 1 9 5 7 ’de İs ta n b u l’da 1 9 6 2 ’de Viyana da 1 9 6 3 ’de Bern’de açtığı kişisel sergilerle aşamalarını sundu. 19 7 7 ’de İstanbul Resim ve Heykel Müzesi müdürüyken İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde açtığı ve bütün sanat hayatını kapsa yan toplu sergisi ise Berkel’in yaşamın da ayrıcalıklı bir yer alıyordu.
Sanatla dopdolu geçen bu yaşamda acaba zaman zaman neler hissetmişti Prof. Sabri Berkel? “Sanat yapmak bü yük çapta kumar oynamaktır, bir sevi yeye varıncaya dek tüm maddi kaygılardan kesin sıyrılmak gerekir. İş te bunun için hiç .evlenmedim ben. Türkiye gibi sanatın felsefi, edebiyatı ol mayan bir ülkede sanatçının sermaye sinin ömrü olduğuna inandım. Yıllarca çizdim, çiziyorum. Batıya hep açık ol dum,atılım içinde oldum.Peki sonrası? 1940’larda/ 1950’lerde,1960’larda hat ta 7 0 ’lerde kişi bir tabloyu çok beğen- se bile satmalmayı aklına getirmezdi. Çünkü toplumda böyle bir olgu yok tu. Yaptıklarımızın çoğunu hediye eder dik, ya da Devlet kuruluşları sanatçılara destek olmak için sergilerden bir veya iki yapıtı 15 lira 2 0 lira gibi değerler ödeyerek satın alırlardı. Ne mutludur ki bugün resim kıymetlendi, sınırlı da olsa alıcı bulabiliyor. Sanatçı takdir gö rüyor. Bizler de altmış yıllık sanat ha yatımız içinde tablolarımızın 15 liradan 15 milyona ulaştığını gördük. Daha önce de söylediğim gibi herşeye rağmen sanatın sanat için, sanatın toplum için yapılması gerektiğine inananlardanım”
Prof.Sabri Berkel’in altmış yılın us talığıyla bezenmiş yapıtlarının,resim pi yasasında ulaştığı değerlere acaba kaç sanatçı daha ulaşabilir?. Bu mutluluk kaç ressama daha nasip olur.? İşte bu ayrı, bir tartışma konusu olsa gerek...
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi