Besim Omennarkasmdan
Bir idealistin ölümü
Neye «meşhur bit doktorun ölUmii» de ğil de bir idealistin ölümü> Betim Ömer (Paşa) ki hali« bir doktordu, kendisi •
nin hayırlı halefi
Tevfik Remzi şali - hiyetii kalemile dün
ç m ııiiim ım ııııııiM 'iiH M iııı
İ =
ııııııııımnıiıı^
¿Tr»
fY a z a n !
S
* - 1
İkmali Habib
E lllH lllllllllllllllim illllH IIIIIM IIIIIIIIIM IIIIIIIIIM H IllllllllM IIIIU
«Cumhuriyet» te yazdı ki o Avrupalı ebeciliği bize ilk geti* rendir. En mübarek bir ihtisas sahasının vatanda ilki olan adam. Onun nurlu elleri elli yıl binlerle ve binlerle yavruyu meşi melerin karanlığından fennin miknatıslı lûtfile hiç örselemeden çekerek kimbilir ne kadarını ölümden veya sakatlıktan kurtardı. Bütün ömründe bekâr kalan ve bekâr ölen ünlü doktorun bu vatanda ta bur tabur çocukları var.
Bu mazhariyet hangi faniye kâfi bir şeref değil? Fakat o şerefine kapanmadı. Voltaire «Kovanının içinde harikulâde bir san'atkâr olan an, kovanının dışında ale lade bir sinektir.» der. Sadece meslek me ziyetimizle kalansak mesleğimizin kova nında mahpusuz. Besim Ömer seksen se nelik ömrünün sonuna kadar hem mesle ğinde kalmayı, hem iki koldan, mesleğin den taşmayı bildi: Kürsüsü ve kalemile.
Bir avukat ki çok bilgilidir, fakat ne okutuyor, ne yazıyor; onu yalnız müşte rileri tanır. Bir doktor ki çok hazakatli dir, fakat yalnız doktor, onu sadece has talarına sor. Bizim Tıbbiyeyi bitirdikten sonra dört sene Pariste tahsil ederek yir mi dört yaşında memleketine dönen Be sim Ömer geldiği günden öldüğü güne kadar Tıbbiyede kürsüsüne ve matbuat-
La kalemine sarıldı.
Elli yılda nekadar talebe yetiştirmiştir? Bunun cevabı yalnız kendi kürsüsünden yetişenleri saymakla verilemez. Onun talebelerinin yetiştirdikleri, yetişenlerin tekrar yetiştirmesi... Besim ömerin, irfan zürriyeti halinde, yalnız oğullan, yalnız torunlan değil, torunlannın da oğullan var. Kürsüden sıralara giden ışığın neden sonra sıralardan tekrar kürsüye gelmesi ve kürsüden gene sıralara gitmesi, yani kürsile sıra arasında bir ışık şehrayini. O ki mesleğinin ilkiydi, ilk ışığı veren sön dü. Fakat meş'ale bir defa diğer meş'ale- leri tutuşturmaya görsün, o artık bir sön mez ışıktır, sönen faniliğin intikamını bu sönmeyişle alıyoruz.
O yalnız mesleğinde kalaydı, onu yal nız müşterileri; ve yalnız kürsüde kalaydı, onu yalnız talebeleri tanıyacaktı. Fakat o kalemile elli yıl makaleler yazdı, salna meler çıkardı, ve elli yıl her yıla bir eser düşecek kadar kitab verdi. Hem de lügat ve terkib parçalamanın hünerbazlık sanıl dığı bir devirde açık ve akıcı üslûblarile kendilerini tatlı tatlı okutan kitablar.
Kendisini,şahsan ne tanıdım, ne gör düm. Çehresini fotoğraflarından, kıyme tini kitablanndan biliyorum. İslâm mede niyetinin yaratıcı fikir devrindeki üç bü* yük Türk dehasından biri, Farabi ile İbni Sina arasındaki Elbiruni bundan on asır evvel dedi ki: «İlim yalnız kitabdır, kitab olmasaydı ilim olmazdı.» Yirmi'beş asrın ötesinde Sokrat bir satır bile yazı yazma dığı halde bir dev gibi duruyorsa bunu şâkııdleri Eflatun’la Ksenofon’un kitabla- nna borçludur. Besim Ömer ki mesleğin deki hazakatile bir nimet, kürsüsündeki profesörlüğile bir hayırdı, o ancak kitab- lariledir ki bütün vatana yayılan bir feyiz oldu.
Doktor,- profesöı müellif... Onun bu üç şerefinin üstünde, her üçünü kanad
...
altına alacak kadar her üçünden üstün, apayrı bir şerefi da ha var: Kendini bü tün ömrünce büyük bir davaya vermesi.
Herkes iyi doktor,
iyi profesör, iyi mü ellif olabilir. Fakat nadir olan bütün bir ömrü bir davaya verendir. Dava adamı, yani ideali olan adam. Milletleri ayakta tutan apartıman yaptıranlar değil ideali olanlardır.
Peyami Safa dürt, kendi sütununda, ya
zıya verdiği kesafetin güzelliği idinden.
Besim ömerin büyük davasındaki mahi yeti dinamikleştirerek gösterdi: «Nüfus davası heyecanı, bir üretme ve büyütme humması.» Evet nüfus davası, yani dava ların davası. Namık Kemal:
Ehl-i vatan muhabbetidir payret-i vatan Zannetmeyin ki toprak içindir bu itibar
Dedi. Vatanı vatanın içindeki millet için seviyoruz. Vatanperverliğin en büyü ğü milleti büyütmek. Nüfus davasının da valar davası oluşu bundan. Cesim Ömer mekteb sıralarından itibaren bütün öm rünce bu davayı bir an elinden bırakma
dığı bir bayrak gibi taşıdı. •
Peki bu kadar sebatla ve bu kadar ha raretle bu davanın adamıdır da kendisi neye evlenmedi ve hep bekâr yaşayıp bekâr öldü? Bunun sebebini bir ankete verdiği cevabda kendi anlatmıştı: Oku yup okutmanın, çalışıp yazmanın, gerek Hilâliahmerde, gerek diğer cemiyetlerde millet işlerde uğraşmanın -o bu kadar sa yıyor, biz ilâve edelim- yani kendini mil letin hayrına ve büyük davaya vakfetme nin o kadar tiryakisi olmuş ki koca olayd karısına, baba olaydı çocuklarına ayıraca zamanı yoktu.
O ki bütün ömrünce, mesleğile, dersle rile, yazılarile, konferanslarile hep çocuk için titreyip çocuk için çalıştı. Bu yurdd kimse onun kadar çocuğa faydalı olama mıştır. Demek ki kimse çocuğu onun ka dar sevemedi, öyleyken ideali uğrund kendini en çok sevdiği şeyden mahrun| etmek. Ey idealistlik sen ne güzel şey
Diğer bir dev idealist de öyle değil mil Namık Kemal ki Divan şiirini yalnız seveJ değil onunla beslenendi. Nef’ileri, Nedim| leri, saatlerce, ne saatlercesi, günlerce ez bere okuyordu. Onları yalnız ezberlemek| le de kalmamıştır. Divan şiirinin tadı d s marda kan gibi onun içindeydi, öyleykel eskiyi yıkıp yeniyi kurmanın ideali uğrurj da:
Elvermedi mi Nedimii Ne fi?
Diye bağırmaktan çekinmedi. 0>-.u| öyle bağırışı, yani damarını kesip kamı] akıtışı.
Besim Ömer Akalın: Kendine soy aJ olarak alın aklığını aldın. Alnın aktı, h.[ sının üstündeki saçların gibi alnın da, rJ hun da, davan da aktı. Sen soy adı olarılt alın aklığını aldın. Herşeyi ak olan N'J- mık Kemal de kendi resmine bakarkeJ
Elminnetü billâh yüzü pâk alnı açıktır. I Demedi mi? Hem senden elli bir sele evvel Ölen Namık Kemalin ismi de kala min ucuna böyle ikide bir neye kakılp duruyor? Biliriz, ak alınlar birbirine k.J- deşle kardeşten daha yakındır.
Bu yazıyı vatan için en hayırlı bir d ia ile bitireyim: Gençler, ak alınlı ve ak d|.- | vali olunuz.