S OCAK 1940
T
T
ó
ALI KEM A
A / A S İL . K A Ç I R I L D I
YAZAN : Eski bir politikacı:
No.; 11
M üderrisler Meclisinin k a r a n
gençliği m em nun etmemişti. Onlar,
üç hocanın behemehal Darülfü
nundan çıkarılmasını istiyorlardı
Bütün yüksek mektebler ınü- ıressilleri Darülfünun divânını sı kıştırırken, edebiyat fakültesi talebesi de müderrisler meclisi ne bir protesto notası veriyor du. *Bu notada aynen şöyle de niliyor:
«En asil manevî heyecanların zevkinden mahrum ve mukad desatımızı tezyif eden adamları ne bir hoca ve ne de bir vatan daş olarak tanımak istemiyo - ruz. Meclisi müderrisin, mahke- mei âliyei vicdanın mahkûm et tiği bu adamları arasından ata mamış ve neşteri hakaretle rinin hedefi olan milletin Darül fünunda sarıldıkları kürsüleri bırakmıyan bu adamlardan o kürsüleri nez’edememiştir. Ta lebe, müderrisler meclisinin bu aczi karşısında bedbaht ve mü- teellimdir. Bu sebeble aşağıdaki kararlan vermiştir:
1 — Meclisi müderrisinin ka- rannı vicdan ve millet huzunın da şiddet ve katiyetle protesto ediyoruz.
2 — Darülfünunda kalmakta ısrar eden bu üç müderrisin Da rülfünun haricinde kalacakları zamana kadar medresenin bilâ istisna hiç bir dersine girmiye- ceğiz.
3 — Feyzi mânevimizin sek- tedar olmasından mütevellit a- ğır mes’uliyet, millî mukaddesa ta karşı lâkayd ve mütecaviz olanlar önünde sükût edenlere râci ve müteveccih olacağuıı ar
zederizl».
Görülüyor ki mes’ele başlan gıçta zan ve tahmin edildiği gi- bi basit bir talebe nümayişi ol
maktan çıkıyordu. Edebiyat fa kültesi gençleri müderrisler mec lisine ağır bir dille yazılmış pro testo notasmı verirken, bütün Darülfünun şubeleri ve yüksek mektebler murahhaslarının im zasını taşıyan bir ariza da Da rülfünun divânına veriliyordu. Bu arizada: (Uumumî vicdanın esasen mahkûm ettiği kimseler hakkında verilecek kararın tas- rü ) bekleniyordu. Talebe, divâ nın, bütün gençliğin vicdanın dan çıkan hükmü kâfi bir delil telâkki etmesini istiyor ve şöy le" diyordu: (Divân, memleketin münevver gençliğini ya ilim ve feyzinden mahrum ve uzak bira kacak, yahud onu İlmî çalışma larına iade imkânını taşıyan bir hüküm verecektir. Divân, vere ceği hüküm ile millî vicdaiiın çoktan verdiği karara uymalı dır. Şu halde Divân ya okuyan Türk gençliğini, ya mukaddesa ta lıiyanet eden bir kaç kimse yi tercih edecektir. Hakkın ih- kakı için bugün yıkılmaz ve dön mez bir kuvvet şeklinde birleş miş olan gençlik, kendilerine ı- 1 im ve ahlâkta yol gösteren muhterem müderrislerinin vere ceği karara intizar etmekte - d ir!)
Hâdise, bir çıkmaza doğru gitmektedir. Darülfünun emini doktor Besim Ömer paşa, divâ nı işte bu şartlar dahilinde top lantıya çağırdı. 9 Nisanda top lanan Darülfünun divânında, e- debiyat fakültesinin reisi müder rİ3 İsmail Hakkı, Köprülüzade Fuad ve Ali Reşad beyler tem sil etmektedir. Hukuktan Ayııi- zade Tahsin, Ebül'ulâ, Musliİıid- din Adil, tıbdan Ziya Nuri ve A saf Derviş paşalarla Âkil Muh tar, fen fakültesinden de Fatin efendi, Esad Şerefeddin ve Sa lim beyler bulunmaktadır. Di vân, kararında, talebe iddiaları ııın tetkiki için bir encümen teş kil ediyor ve bu suretle hakikat meydana çıkıncaya kadar Ali Kemal ve Cenab Şehabeddin bey lerle Barsamyan efendilerin nıe zun addedilmeleri yahud mese
lenin halline kadar derslerini o- kutmaktan sarfınazar eylemele ri imkânlarını araştırmak üze re edebiyat fakültesi müderris ler Meclisinin toplanmasını ten sib ediyor ve gençliğin ertesi sa bahtan itibaren derslere başla ması lüzumunu ilân ediyordu.
Bu karar gençliği memnun et medi. Onlar üç hocanın beheme hal Darülfünundan çıkarılma - smda ısrar etmektedir. Arzula rı kat’î surette yerine getirilme den derslere girmiyeceklerini Darülfünun Divânına ve gazete ler vasıtasile de umumî efkâra bildiriyorlar. Bunun üzerine Di vân tekrar toplanıyor ve 12 Ni sanda, Maarif Nezareti vasıta- sile şu tebliği neşrediyor:
(Darülfünun Divanınca itti haz edilen karara etba’ etmi- yen Darülfünun talebesinin derslere girmemekte ısrar ettik leri görüldüğünden bütün Da rülfünun şubelerinde dersler ta til edilmiştir.)
Bu suretle Istanbulun bütün yüksek ilim müesseseleri, 12 ni sandan itibaren kapılarını res men kapıyorlar.
Bu işler olup biterken Ali Ke mal Bey nasıl bir vaziyet almış tır? Hiç bir müşkülden yılmı- yan ve kafasına koyduğu şey den kıyamet kopsa caymıyan a- zimkâr ve inadçı mizaçlı bir şah siyetin talebe öyle istiyor diye kürsüsünü bırakması tabiatile beklenemezdi. Bu hâdiseden, ilk defa, 1 Nisan tarihli (yâni ta lebe toplantısından iki gün son la ) «Peyann E yyam » sütunun da şöyle bahsetmektedir:
(Dün bazı lâhana yapraklan, bilmem nasıl bir talebe kongre sinin kararı diye, bazı müderris arkadaşlarımla benim aleyhim de bir hezeyan neşrettiler. Vak timiz olsaydı, bahusus böyle maskaralıklara tenezzül etsey dik, ocağa yardakçılık etmek için hiç bir zilleti irtikaptan çe- kinmiyen reziller gibi, biz de beş on masum genci iğfal ey ler, öyle bir kongre daha teşkil ettirir, muarızlarımıza ayni si lâhla mukabele ederdik. Böyle başıbozukça hareketleri ulûm ve fünun muhitlerine sokmak öy le bir cinayettir ki bir milletin terakki ve teâlisine en ağır bir darbe demektir...)
(Maamafih muhalefet vadisin de böyle neler gördüğümüz için vazifei hamivyeti son lâhzaya kadar ifa eyleriz.)
Ertesi günkü «Mahud karar kimlerin eseri» başlıklı makale sinde de Ali Kemal şunları söy lüyor:
«Darülfünunu mahud Ittihad ve Terakki ocağına çevirmek is- tiyenler, şükürler olsun ki, tan- kikatımıza göre, Edebiyat Fa kültesi talebesinin ekseriyeti de ğil, fakat pek kalil bir kısmını temsil ediyorlar. Zira Darülfü nunumuzda böyle manasız bir hareketin çıkması hem pek çir kin olur, hem de yâr ve ağyare karşı bizi pek ziyade düşürür dü. Edebiyat kongresi Unvanım alarak bu acaîb harekete teşeb büs edenler yirmi kişiyi bile geçmez. Bunlar da bilerek de ğil, fakat iki üç kişinin telâkki lerine âlet olarak böyle gülünç bir teşebbüste bulunmuşlardır. Her halde bu harekete cüret ve cesaret edenler ilim ve irfanla rının ne kadar kıt olduğunu is- bat etmişlerdir.»
Bu yazılar da gösteriyor ki, Ali Kemal Bej’, başlangıçta, hâdiseyi lttihadçıların — yani Ankaranm—- hazırladığı ve mah dud bir kısım talebej’i hareke te geçiren bir teşebbüs telâkki etmişti.
( Devamı var)