• Sonuç bulunamadı

Son Halife'nin son siyasi faaliyeti, Almanlar'dan Schindler gibi adam kurtarmaktı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Son Halife'nin son siyasi faaliyeti, Almanlar'dan Schindler gibi adam kurtarmaktı"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BARDAKÇI

Abctülmecid

ressamla

karşılaştılar

■ Noel ROGER ■ Emre KIZÍIKAYA

Kilisenin azizi

İngiltere'de

yen kötü

adam ' seçildi

Hilâfet

kalktı,

İngiltere'nin

iştahı açıldı

■ Ayşe KARASU ■ Burak ARTUNER ■ TARİHİN GÜZELİ

Bastıkları

toprağı bile

kıskandıran

güzeller

Ressam

Rembrandt,

Calvinciler'e

kurtarmıştı

Paris'te, Almanlar'ın elinden yedi Fransız

(2)

rrmmraj TARİH —>

ÇARŞAMBA, 8 Şubat 2006

9

Son Halife’nin son

siyasi faaliyeti,

Almanlar’dan

Schindler gibi adam

kurtarmaktı

Ailesiyle birlikte 1924 M art’ında Türkiye’den sm ırdışı edilm esinin ardından önce İsviçre’de, daha sonra da Fransa’da yaşamaya başlayan Son Halife Abdülmecid Efendi, hayatının son siyasi girişim in i Naziler’den kaçan bir grup Fransız direnişçi için yapm ıştı. Fransız direniş örgütüne mensup yedi kişi, Abdülmecid Efendi’nin Paris’teki evine sığınınca, Halife, Paris’in A lm an işgal komutanına giderek direnişçilerin bundan böyle hiçbir eyleme katılm amaları şartıyla evinde kalmaları izn in i alm ıştı. Son Halife, P aris’in kapısına dayanan Am erikan askerleri ile

A lm anlar arasında şiddetli çarpışm aların yaşandığı ve m erm ilerin evinin duvarına isabet ettiği 23 A ğustos 194 4 ’te geçirdiği bir kalp krizi neticesinde vefat etm iş ve Paris’in bir gün sonra A lm an işgalinden kurtuluşunu göremem işti.

■ Burak

ARTUNER

S

on Halife Abdülmecid Efendi, 32. Osmanlı Sultanı Abdülaziz ile Hayranıdil Kadınefendi’nin oğlu olarak 1868’de dünyaya gelmiş, iyi bir tahsil görmüş, Fransızca’yı, Arapça’yı, Farsça’yı öğrenmiş ve İngilizce’yi de yayınları takip edebilecek kadar ilerletmişti.

Abdülmecid Efendi, dönemin İngiliz sanat dergilerine bile konu edilecek derecede iyi bir ressam olan babasının sayesinde güzel sanatlara, özellikle de resme büyük ilgi duyuyordu.

+

Kendi fırçasından Abdülmecid Efendi.

(3)

ÇARŞAMBA, 8 Şubat 2006

Etröm i TARİH

4=

Abdöim iîcid Efendi, atöl/fesindfe Şair A b d ü lh ak H am id'in tablosunu yap ıyo r

'mim-Çallı İbrahim ve Namık İsmail gibi Türk resminin o dönemdeki büyük üstadları da Abdülmecid Efendi’nin resimdeki kudretinin kendilerinden aşağı kalmadığını söylemekten çekinmiyorlardı. Abdülmecid Efendi, ağabeyi veliahd Yusuf İzzettin Efendi’nin intiharı üzerine amcası Sultan Abdülmecid’in en küçük oğlu Vahideddin Efendi veliahd olunca, 1916’dan sonra politikaya ve devlet işlerine yakın ilgi göstermiş ve bir dönem Talât Paşa tarafından Sultan Reşad’ın yerine geçmesi teklif edilmiş, İttihad ve Terakki’nin Vahideddin’e

güvenmemesi nedeniyle yapılan bu teklifi geri çevirmiş ve Sultan ReşadTn ölümüyle

Vahideddin padişah, kendisi de veliahd olmuştu.

B i L D İ R İ YAYINLADI

Kurtuluş Savaşı yıllarında milli mücadele yanlısı bir tutum sergileyen Abdülmecid Efendi, bu tavn nedeniyle Damat Ferid Paşa’nın başında bulunduğu İstanbul hükümeti tarafından 38 gün boyunca maiyetiyle birlikte göz hapsinde tutulmuş ve dışarı adım atamamıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisi ise, savaşın

kazanılmasının ardından l Kasım 1922’de saltanatı kaldırmış ama hilâfete dokunmamıştı. Padişah’m 17 Kasım 1922’de İstanbul’u terketmesinden bir gün sonra, yani 18 Kasım

1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan gizli oturumda Abdülmecid Efendi en fazla oyu alarak halifeliğe getirilmişti.

24 Kasım 1922’de yapılan biat töreninin ardından başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere ülkenin bütün önde gelen isimleri tarafından desteklenip tebrik edilen Abdülmecid Efendi için İstanbul camilerinde hutbeler okutulmuş ve Halife, İslâm dünyasına hitaben bir beyanname yayınladıktan sonra Meciis’e

teşekkürlerini bildirmişti. Ancak şartlar bir süre sonra değişmiş, Halife

Abdülmecid’in padişahlık hevesine kapıldığını düşünen Türkiye Büyük Millet Meclisi, üç ay sonra, 3 Mart 1924’te hilâfetin de kaldırılmasına karar vermişti. Bunun için hazırlanan kanunla, bütün Osmanlı Hanedam’nm ülke dışına çıkarılması, hanedanın erkeklerine de ülkeyi terketmeleri için en fazla 72 saat, kadınlara ise on gün süre verilmişti.

s

* # A M I M I ŞAŞKINLIK

Hilâfetin kaldırılması ve Osmanlı hanedanının kadınlardan, damadlardan ve sultanlardan doğanlar dahil hepsinin genç Türkiye Cumhuriyeti’nin hudutlarından çıkarılması, Abdülmecid Efendi için sürpriz olmuştu. O tarihte İstanbul Vâliliği’ni yürüten Haydar Bey, 3 M art’ta Büyük Millet Meclisi’nin kararım Halife’ye bildirmek üzere görevlendirilmiş,

Dolmabahçe Sarayı’na gidip durumu açıkladığında Abdülmecid Efendi’nin şaşkınlığının “samimi” olduğunu görmüştü.

Ankara hükümeti tarafından ailesine ve kendisine pasaport verilen Abdülmecid

, Halife Abdülmecid E fe n d i,J^ N ic e

ü (kucağında), ? , (önde).

4 * t

V

rfttmraı TARİH

ÇARŞAMBA, 8 Şubat 2006

Efendi’ye biraz da para gönderilmişti. Abdülmecid Efendi, 72 saat içinde eşi, oğlu Ömer Faruk, kızı Dürrüşehvar, çocuklarının hocası Salih Keramet, özel kâtibi Hüseyin Nakib Bey ile maiyeti ve vâli ile birlikte aynı günün gecesi saraydan arabalara bindirilerek Sirkeci’ye gitmiş, buradan da Çatalca’ya ulaştırılmıştı. Edirne’ye vardığında kendisine Türkiye sınırlarına kadar refakat etme görevi verilen İstanbul Emniyet Müdürü Sadettin Bey’e İsviçre’ye gitmek istediğini söyleyen Abdülmecid Efendi, İsviçre’nin Territet şehrindeki Grand Hotel’e yerleşmişti. Hiç beklemediği bir karar yüzünden yanma yeterli miktarda nakit ve kıymetli eşya alamamış ve bir süre sonra parasızlık çekmeye başlamıştı.

c

S

iy a s i t e m a s l a r

Son Halife’nin Türkiye sınırlarının dışına sürülmesi bütün dünyada büyük yankı

uyandırmış ve kış sporları mevsiminin sonuna gelinmesine rağmen İsviçe’ye bir akın

başlamıştı. Halife, Edirne’den ayrılmadan önce Polis Müdürü Sadettin Bey’e, “Bütün ilgililer, özellikle milletim emin olsun ki, bundan sonra yegâne uğraşım, milletimin saadeti ve refahı için dua etmek olacaktır.

Siyaseti zaten sevmem, bütün yaşananlar mukadderatın eseridir. Bana ve Hanedan-ı Âli Osman’a münasip görülenin de millete faydalı olmasını Cenab-ı Hak’dan diliyorum. Sizlere de buralara kadar zahmet ettiğiniz için teşekkür ederim” diyerek yurtdışında siyasetle ilgilenmeyeceği mesajını vermiş ve genç Türkiye Cumhuriyeti’ni rahatlatmıştı.

Son Halife’nin

Avrupa’ya gitmesi bazı devletlerin iştahını kabartmıştı. İngiltere, Hindistan’daki 100 milyona yakın Müslüman’ın, bütün Arap âleminin ve dünyanın dört bir tarafına yayılmış bütün Müslümanlar’ın üzerinde mânevi bir hâkimiyet kurmak arzusuyla hilâfeti vermeyi plânladıkları Mekke Şerifi Hüseyin’in

arzularının iflas etmesinden sonra bu gelişmeyi kendi lehine nasıl kullanabileceğinin hesaplarını yapmaya başlamıştı. İngilizler, derhal ülkenin en tanınmış siyaset ve devlet adamlarından Sir Nevil Henderson’u İsviçre’ye özel temsilci atamışlar ve aynı zamanda Hind Hilâfet Komitesi’nin ünlü siması Emir Ali de bir süre sonra İsviçre’ye gitmiş ve Abdülmecid Efendi ile birkaç defa görüşmüştü.

H

EDİYE TABLOLAR

O tarihlerde, Tunus, Cezayir, Fas ve Senegal başta olmak üzere halkının çoğu Müslüman olan büyük bir sömürge imparatorluğuna sahip Fransa da İngiltere’nin izlediği “Hilâfet siyaseti” karşısında kayıtsız kalmamış İsviçre’ye bir temsilcisini göndermişti.

Abdülmecid Efendi’nin şehzadeliği ve

veliahdlığı döneminde İstanbul’a gelen tanınmış Fransız ressam Ernest Lömol, Halife’nin resme duyduğu ilgiyi kullanıp kendisiyle tanışmış, son

Halife’yi Bağlarbaşı’ndaki köşkünde ziyaret etmiş ve ülkesine döndükten sonra bir tablosunu göndermişti.

A

SİL KİŞİLİK

Fransız ressam, sürgünden sonra yanına Figaro gazetesi ile L’Illustration dergisinin muhabiri Noel Rocer’i de alarak İsviçre’ye gidip Abdülmecid Efendi ile görüşmüştü. Noel Rocer, Halife ile yaptıkları görüşmeyi L ’Illustration’da okuyucularına şöyle aktaracaktı:

“Dünyadaki bütün Müslümanlar’m manevi reisi olan ve İslâm âleminin üzerinde Papa’nm Hristiyanlar’ın üzerindeki tesirinden daha büyük ve geniş nüfuza sahip bulunan bu yaşlı, uzun beyaz sakallı, iri yapılı ama çok zinde ve dinç kişi, Fransızca’yı Paris şivesiyle konuşuyordu. Seyahat arkadaşımla, güzel sanatların muhtelif sahaları üzerinde, bilhassa resim ve

heykeltıraşlıktaki yeni cereyanlara ait sözlerini. hayretle ve zevkle dinledim. Görüşmeleri, afaki sahadan siyasete intikal ettirmemeye dikkat ediyor ve bu maksadına maharetle muvaffak oluyordu. Bu arada, Paris’e gelmesi de dahil olarak, istikbale ait arzu ve kararları üzerindeki sondajlarımıza olumlu yahut olumsuz hiçbir

kesin cevap vermedi. Ben rahatça

söyleyebilirim ki, bugüne kadar Halife’yi ziyaret edenler arasında istikbale ait arzularını öğrenen yoktur ve hepsi bu çok nazik, asaletini hissettiren vakur ve ciddi ~T kişiden ancak, kendisinin istediği kadarını

öğrenebilmişler ama onlar da bizim gibi şahsiyetinin tesiri altında kalarak ayrılmışlardır.

Halife’nin oğlu ve kızı da yanında idi ve her ikisini de bizimle tanıştırdı. Tam bir Avrupalı üslubuyla yaşanan bu tanışmada, uzun boylu ve bir artist kadar güzel olan oğlunun bir Alman Prensi gibi Cermen terbiyesi aldığını tahmin etmiştim.

P A R İ S RESSAMI

Nitekim Halife bir münasebetle oğlunun önce Viyana, daha sonra Berlin’de öğrenim

gördüğünü ve kendi fikrine göre “iyi bir asker” olduğunu fakat şanssızlık yüzünden kariyerini gösteremediğini söyledi.

Küçük sultan ise, tarifine masallarda

rastlanılacak kadar harikulâde idi. Hiç kimsenin hayatında bu kadar derin ve anlamlı bakan gözler görebildiğini kesinlikle zannetmiyorum. Huzurunda geçirdiğimiz dört saate yakın sürede, Halife’nin halinden şikâyet ve kedere ait en ufak bir belirti dahi görmedik. Esasında kendisini üzen bazı şeyler olsa da, bunları yabancı bir kimseye hissettirmemenin haysiyet ve gururunu tamamen temsil ediyordu. Ancak, Paris’in resim atölyelerinden ve sanat hayatından bahsederken heyecanlandığının farkına vardım. Eğer birgün, sabık Halife, Parisimiz’e gelirse, bu geliş siyasi gaye ve sebeplerle değil, sanat aşkı ve daha büyük bir şehirde avunmak arzusuyla olacaktır.”

Abdülmecid Efendi'nin kendi çizdiği hilâfet amblemi.

(4)

12

ÇARŞAM BA, 8 Şubat 2006

fTftmrai TARİH

C ta s j TARİH

ÇARŞAMBA, 8 Şubat 2006

13

İsviçre’de otel masrafları gittikçe artmış ve

Halife ile ailesi, parasızlık yüzünden bir süre sonra Fransa’ya yerleşmişlerdi. Abdülmecid Efendi, İngilizler’in doğrudan doğruya Hind Hilâfet Komitesi’nin ileri gelenlerinin

aracılığıyla yaptığı, Fransızlar’ın da Cezayir ve Fas’ın önemli isimlerinin vasıtasıyla ilettikleri bütün teklifleri reddedip tamamen kendi imkânlarıyla Nice şehrine taşınmıştı. Halife ile ailesi, zenginlerin yaşadığı Cimiez semtinde ikamet etmişler, Abdülmecid Efendi 15 yıl sonra

19 Haziran 1939’da Paris’e taşınmış ve Boulogne O rm anı’na yakın bahçeli bir köşkte hayatını sürdürmeye başlamıştı.

s

* # O Z U N U TUTTU

Aynı günlerde Türk Dışişleri Bakanlığı Abdülmecid Efendi’nin Avrupa’daki hayatını gözlem altına almış, elçiliklerden ve

konsolosluklardan hanedanın siyasi faaliyetinin ve temaslarının araştırılması istenmişti. Musul meselesi nedeniyle 1925’te İngiltere ile Türkiye arasında sıcak günler yaşanırken konunun Milletler Cemiyeti’ne intikal ettirilmesiyle o tarihte Paris elçisi olan Ali Fethi, Londra elçisi Ferit Beyler ve Hariciye Vekili Doktor Tevfik Rüştü Bey, Paris’te biraraya gelmişlerdi. Abdülmecid Efendi ise, toplantıdan önceki günlerde Ali Fethi Bey ile görüşmüştü. Buluşmanın görünüşteki nedeni İstanbul’da bulunan ve hanedanın sahip olduğu emlâk ve taşınmazların bir yıl içinde tasfiyesine ait kanun maddesinin uygulanmasından doğan bazı güçlüklerdi. Abdülmecid Efendi, hilâfet makamının Türkiye Cumhuriyeti sınırlarının dışında herhangi bir yerde aynı haklara sahip olarak yeniden kurulması ve kendinin bu makama getirilmesi üzerinde çeşitli ülkelerden yapılan ısrarlı tekliflerin bulunduğunu anlatmış ve memleketi terkederken izlenen siyasete aykırı gelebilecek hiçbir harekette bulunmayacağına dair verdiği sözü tutacağından emin olunmasını istemişti.

Sabık Halife’nin kızı Dürrüşehvar Sultan’ın dünyanın en zengin ailelerinden olan Haydarâbât Nizamı’nın oğlu ile evlenmesi de, Abdülmecid Efendi’ye Hindistan’a yerleşmek ve hilâfetin Cava ve Sumatra’da, yani bugünkü

Endonezya’da yaşayan 100 milyon Müslüman’a ilâve olarak, Pakistan’da ve Hindistan’ın çeşitli bölgelerindekiîerle birlikte 200 milyonu aşan Müslüman kitlesinin yaşadığı yerlerde devam ettirilmesi teklifinin doğal bir sonucu olarak karşılanmıştı. Fakat Halife, Hindistan’a yerleşip orada hilâfet makamını tesis etmek tekliflerini de ^ r i çevirmişti.

IR TİB A T I KESMEDİ

Mısır Kralı Birinci Fuad’ın cazip tekliflerini de reddeden Abdülmecid Efendi, durumunu korumayı bilmiş ve Fransa’ya yerleşmesinden sonra sadece sanatla meşgul olmuştu. Sergilenen tabloları gayet beğeniliyordu. Halife, Türkiye Cumhuriyeti’nden siyasi sebeplerle ayrılan kişilerle de görüşmüyor, ancak şehzadeliği ve veliahdlığı zamanında dost olduğu ve yeni rejimin kuruluşunda görev almasına rağmen kendisiyle eski dostluğu sürdürmek isteyen Ali Fethi Okyar, Ruşen Eşref Ünaydın ve Enis Akaygen gibi isimlerle irtibatı koparmıyordu.

Abdülmecid Efendi, İkinci Dünya Savaşı

yıllarında Paris’te idi. 1943 Haziranı’nda

ıçv sk il wet

O

N YILLIK C EN A Z E

Son Halife, İkinci Dünya Savaşı’mn sonuna gelindiğinde, 6 Haziran 1944’te Normandiya’ya çıkarma yapan ve daha sonra Paris’e yaklaşan Amerikan kuvvetleri ile Almanlar arasında şiddetli çarpışmaların yaşandığı 1944’ün 23 Ağustos akşamı geçirdiği bir kalp kriziyle hayatını kaybetti. Müttefikler Son Halife’nin ölümünden iki gün sonra, yani 25 Ağustos’ta Alman orduları, Paris’e girdiler ve Nazi işgaline son verdiler.

14 Haziran Halife’nin kızı Dürrüşehvar Sultan, Abdülmecid 1940'ta Paris'i Efendi’nin vasiyeti üzerine babasının cenazesini işgal elmiş, İstanbul’da defnedebilmek için Türkiye’de Fransızlar da girişimlerde bulundu fakat Sultan’ın on yıl süren General Charles çabaları sonuç vermedi. Halife’nin naaşı Paris ■ De Gaulle'ün Camii’nin bir hücresinde tahnit edilmiş olarak önderliğinde on yol boyunca bekletildi ve Suudi Arabistan’a direniş hareketi götürülüp 30 Mart 1954 günü Medine’de

başlatmıştı. toprağa verildi.

. f i H ' ——jf Hitler, Paris'in simgesi Eyfel Kulesi'nin önünde hatıra fotoğrafı çektirmişti. k i y e C w o h u riy e ti B açvekdl e t İteletti Katı »m» K d d ü râ y e ti Adet 312 U ? la r a n a s « S a b ık H a life ve e v l a t l i r i v e kendisinin v e e v l â t l a r ı n ı n a i l e l e r i

aahsvbm s a b ık h a l i f e A b d ä lw e c it efendiye a v a n s o l a r a k derimi o n b e ç b la (l5 0 O 0 ¡lira ita o l u n a c a k t ı r .D e r e c e - i s e r v e t l e r i n e güre a t iyen kendi « a u i d r s m tm**™

v a s ı t a s ı n ı « p a ra v e r i l e c e ğ i v e derimi v e r i l e n a v a n s ta n aafcsm» e d ile c e ğ i t e b ­ l i ğ o l u n a c a k t ı r .

H anedanın zUkür ve in a s a s a s ı n a i h r a ç e s n a s ın d a a v a n s e ls m k b in e r l i t t

v e r ile c e k ve k e n d i l e r i n e b e r s u c ib —i kanun v e r i l e c e k t a h s i s a t t a n aatesup e d i l e - ş e f i s ö y l e n e c e k t i r .

^ B e n s u c ib i k an u n i h r a ç o lu n acak d iğ er k i r e ç l e r i n c a b a i l i a z i m e t l e r i dert te~i s e r v e t l e r i d â h iliy e d e n b i l d i r i l e c e k v e t a h s i s a t l a r ı h a k k ın d a «uca ¿ ir e

s a r a r v e r i l e c e k t i r .B e n r a c i t a —i k an u n i h r a ç o lu n a c a k v e b i r i n c i , i k i n c i tmddeleı ® r o lu n a n k i m s e l e r i n « â f r e d â t ı v e d e r e c e —i s e r v e t l e r i h a k k ın d a ta e a rin a l e z a l i i t d a h i l iyeden b i l d i r i l e c e k t i r . 3 K a r t 3*0 T ü rk iy e B e isic m sh u ru S a z i K .k e rS l Kiâdaiaai » i l l i y e / e k ili ta z im i y e V e k i l i s y i t U y * V e k i l i Sa A M ä lh a lik ■tise* T e k i l i ■a Hüsnü D a h iliy e T e k i l i B e r i t K a a rif V e k ili İsm ail Sefa H a ric iy e V e k ili İsmet S a fia V e k ili Saieyman S ı r r ı

Sih h iye v e K m v e n e ti İç tim a iy e V e k ili B r .t e fik

İmar v e İskan V e k ili

Osmanlı Hanedanı'nın ülke dışına gönderilmesiyle ilgili Bakanlar Kurulu kararı.

Gestapo tarafından kimlikleri tespit edilen ve yakalanmak üzere olan yedi Fransız direnişçi, Abdülmecid Efedi’nin evine sığınmıştı. Halife, durumu öğrenen semtteki Alman askeri makamının talebine rağmen Fransızlar’ı geri vermemiş ve Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya ile müttefik olan Osmanlı İmparatoriuğu’nun yaş ve makam bakımından en “yetkili”si olarak Paris işgal komutanı ile görüşüp ilticacıların kendisine emanet edilmesini istemiş ve bundan böyle faaliyette bulunmayacakları garantisi vermişti. Alman generali, Berlin’in görüşünü aldıktan Halife’nin talebini kabul etmişti. Hitler, Paris'in simgesi Eyfel Kulesi'nin önünde hatıra fotoğrafı çektirmişti. +

(5)

ÇARŞAMBA, 8 Şubat 2006

.<■

— Kumraı TARİH —)

Dünyada

kan gövdeyi

götürürken o

sadece manzara

fotoğrafları çekti

ve fotoğrafçılığın

efsane ismi oldu

Çektiği siyah beyaz tabiat

fotoğraflarıyla tanınan Amerikalı

sanatçı Ansel Adams, bu

fotoğraflarıyla birçok bölgenin

milli park ilân edilmesini

sağlamıştı. Sırtındaki ağır fotoğraf

âletleriyle dağ-tepe demeden

büyük bir fedakârlıkla gezerek

fotoğraf çeken Adams, daha

sonraları döneminin savaş ve acı

dolu atmosferine gözlerini

kapadığı iddiasıyla yerden yere

vurulmuştu.

eçtiğimiz yüzyılın “fotoğraf’ denince akla gelen ilk ismi, Robert Capa’nın ardından hiç şüphesiz Ansel Adams’tır.

California’daki \bsemite Vadisi’nde çektiği siyah beyaz fotoğraflarla tanınan Adams, yarattığı “zone system” ile bir çığır açtı. Ancak Capa’nın cepheden cepheye koşarak savaşın dehşetini tüm insanlığa gösterdiği bir dönemde Adams’ın suya sabuna dokunmaması, ciddi eleştirileri de beraberinde getirdi. Yine de Adams, Amerikan tarihinin en sevilen fotoğrafçılarından biri olarak tarihe geçti.

A

ÇILMA HAZIRLIĞI

Ansel Easton Adams, 20 Şubat 1902’de, California’nın San Francisco kentinde zengin bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Yüzyılın başında ABD, uzun bir yalıtım politikasının ardından iç bütünlüğünü sağlayarak bir dünya gücü olup dünyaya açılmaya hazırlanıyordu. Amerika’nın batısında, okyanus kenarındaki San

Ansel Adams'ın en sevdiği konular arasında dik yarların ve coşkun şelâlelerin oluşturduğu uyum da vardı. Yosemite'ta çektiği bu tür fotoğrafların ardından bölge milli park ilân edildi.

EHmreu TARİH

ÇARŞAMBA, 8 Şubat 2006 Francisco’da yaşayan Adams ailesi, başkent Washington ve en büyük kent New Yırk’un bürokrasi ve kozmopolitliğinden uzakta, tabiata ve sanata yakın bir hayat sürüyordu.

ATIL VE S O N U C U

Adamslar’ın bu tatlı hayatını bölen ilk şok, 1906’da meydana gelen ve 5000 kişinin öldüğü San Franscisco depremi oldu. 18 Nisan’da sabaha karşı yaşanan deprem, Adamslar’ın evine ciddi bir zarar vermemiş, ancak büyük korku yaratmıştı. Fakat depremden birkaç gün sonra gelen artçı şok, bahçede oyun oynayan dört yaşındaki Ansel’in duvara çarparak burnunu kırmasına neden olacaktı. O gün kırılan burnu düzgün kaynamayınca, Ansel Adams tüm hayatı boyunca yamuk bir burna sahip oldu.

Ansel Adams’ı fotoğrafa yönlendiren olay, hasta olduğu bir dönemde halası M ary’nin ona James M. Hutchings’ın “In the Heart of the Sierras” kitabını vermesiydi. California’da bulunan Yosemite Milli Parkı’nı mekân seçen kitapta yer alan George Fiske imzalı fotoğraflar, küçük Ansel’in çok ilgisini çekti. Sonunda ailesini Yosemite’da bir tatil yapmaya ikna etti. Burada babası ona ilk fotoğraf makinesini hediye etti ve küçük Ansel henüz 12 yaşında parkta dolaşarak, Fiske’nin yakaladığına benzer görüntüler aramaya koyuldu. Fotoğraf çekmek, bir tabiat parçasını olduğu gibi, tüm gerçekliğiyle yakalamak ve bir film karesine hapsetmek onu büyülemişti.

ÜZİKLE TANIŞTI

P o H en dM 'rm ı s ü r e c in i b ir sistem«» b o y l a y a n A rja rn $ , f o t a y r a f a uTatitafftryHc b ir d is ip lin Qmtirrrf*>kl*> k a l m a d ı, s iy a h b o y a / rcın k lo ri İn i s a n a t ın / ı r / o s ’m e ta;ıdt< A d a m j' m b u f o t o y r u b , ) 9 4 6 'd u I d v / a r d Wostc*r> ♦ a ro b n d a fi ilrn içtl. *•*

Ama, Ansel okulda bir parçası olduğu eğitim sistemine bir türlü alışamadı.

Özgürlüğüne o kadar düşkündü ki, ne sürekli aynı mekânda

hapsedilmeye gönlü razı

geliyordu, ne de herhangi birinin dayattığı bilgilere maruz kalmak

hoşuna gidiyordu. Üstelik okuldaki bu tektip eğitim, tüm yeteneklerini

köreltecekti. Bu yüzden 1915’te, henüz 13 yaşında okulu bırakarak kendi

kendisini eğitmeye koyuldu. Ortaya bir şeyler koymak,

bir şekilde sanat yapmak peşindeydi. Çok geçmeden müzikle tanıştı. Piyano çalarken de kendisini dağlarda fotoğraf çekerken olduğu gibi özgür hissediyor, ortaya koyduğu bir esere son halini vermekten büyük zevk alıyordu. Piyanonun başı ormanlar kadar rahat ve huzurlu; porteler, uçsuz bucaksız manzaralar gibi umut

(6)

ÇARŞAMBA, 8 Şubat 2006

Piyano tuşlarında kısa bir gezintinin ardından besteyi tamamlamak üzere kalemi alıp masaya oturmak, karanlık odada bir film karesi üzerinde son rötuşları yapmak gibiydi. Ailesinin de desteğiyle gönlünün dilediği yönde dersler aldığı ilk gençliği boyunca konser piyanistliği ile fotoğrafçılık, kariyeri konusunda iki seçenek olarak hep önünde kaldı.

1^

) AĞLARA TIRMANDI

Henüz çocuk denecek yaşta, müstakbel eşi Virginia Best ile \bsemite’ta fotoğraf çektiği bir günde tanışması, kendi kendisini eğitmiş genç bir piyanist olarak epey umut vaadeden Ansel’i müzikten uzaklaştırarak fotoğrafçılığın kollarına bıraktı. 17 yaşında Sierra Club’a katıldı. Kulübün amacı, vahşi yaşam bölgelerinin keşfedilmesi, korunması ve insanlığa çevrecilik bilincinin kazandırılmasıydı. Adams hayatı boyunca bu derneğin bir üyesi olarak kaldı ve uzun yıllar eşi Virginia ile birlikte yöneticilik yaptı.

Adams, Sierra Club’ın kazandırdığı yeni vizyonla tabiat yürüyüşlerine ve dağ

tırmanışlarına daha çok zaman ayırmaya başladı. Gezdikçe daha fazla soluk kesici manzara görüyor ve bunları daha üstün tekniklerle fotoğrafa aktarabilmenin yollarını arıyordu. Yeni fotoğraf makineleri, makine sehpaları, objektifler ve benzer ekipmanlar aldıkça, dere tepe dümdüz yaptıkları bu gezilerde taşıdığı yük arttı. Ama Adams için bu zorluklar önemli değildi. Dernek üyeleriyle birlikte her yıl yaptıkları “yüksek gezi”lerde, gittikçe daha ulu dağlara tırmandılar. Hatta Adams, Sierra Nevada’nın birçok zirvesine ~k ilk kez ayak basan insan oldu.

1927 yılında, yani 25 yaşına geldiğinde artık kesin kararım vermişti. Yrsemite Vadisi’nin simgelerinden olan “Half Dome” (yarım kubbe) tepesini görmüştü. Kızılderililerin “çatlak tepe” dedikleri granit zirvenin ağaçlar arasındaki ilk fotoğrafını çektiğinde, “İşte hakikatin sade ve keskin nazmı” dedi. Tabiatı olduğu gibi görüntülemek, onun için güzel bir beste yapmaktan, mükemmel bir şiir yazmaktan farksızdı. Adams’ın bir çevreci olarak o dönemde çektiği fotoğraflar, insanların çevreyi daha az bozmasını ancak bir ölçüye kadar sağlasa da, asıl önemlerini bugün buldular. Çünkü Adams’ın çektiği bu fotoğrafların dekoru, günümüzde milli park olarak korunmalarına rağmen insanlar tarafından işgal edilmiş veya çoraklaşmış araziler konumunda.

V

E ,

»

Fotoğraf konusunda profesyonel bir isim olmaya karar vermesinin hemen ardından, 1930’ların başından itibaren ün kazanmaya başlayan Adams, öncelikle kendi ayakları üstünde durmak amacıyla bu meslekte para kazanmanın yollarını aradı.

1920’lerden beri fotoğrafçılık, yeni bir şekil almıştı. Reklam veren şirketler, gazetelerde yayımlanan ilânlarında fotoğrafı, elle yapılan çizimlerden daha ikna edici bulmaya başlamıştı. Bunu farkeden Adams, ticari fotoğraflar çekmeye koyuldu. Bir yandan sanatsal çalışmalarına devam ederken, bir yandan da para kazanmaya

bakıyordu.

Asıl arzusu olan sanat fotoğrafçılığına kesin dönüşü, 1926’da San Francisco’da küçük bir sigorta şirketi işleten ve sanat eseri koleksiyoneri olan Albert Bender’in, Adams’ın

çalışmalarındaki sanatsal değeri farketmesiyle

CtmMj TARİH ID

1966'da Berkeley'de yaptığı çekimde görüntülenen Adams, fotoğrafını çekeceği kişinin heyecanlanmamasını ve tabii görünmesini sağlamakta ustaydı.

I

AdamsTn 1944 tarihli "Bayan Gunn Sundurmada, İndependence California" adlı fotoğrafı, onun sıradan Amerikalıya bakışını özetliyor. Huzur dolu, vakur, tablo gibi bir fotoğraf.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kuroiwa ve arkadaşları ise (9), ASDH’un çapının azalmasına rağ- men, interhemisferik fissürdeki subdural hematom çapının arttığını ve bunun serebral şişme ve

çerçevesinde bugün Büyülü Yelken Grubu bir rock müziği dinletisi sunacak, ardından Tiyatro Renk. &#34;Memleketimden İnsan Manzaralan” adlı oyunu

Bu çalışma, genel anestezi sırasında kas gevşetici (KG) kullanılan erişkinlerde bu mekanizmanın bloke olabileceğini ve bu nedenle intraoperatif hipotermi

Hanımlar bu sabah saatlerinde gezin­ meyi pek severler, kahvaltıdan sonra, hemen yeldirmelerini, veya maşlahlarını giyerler, tül başörtülerini örterlerdi ve mız

Sunucu Neşe Okur: Sayın Başbakanım, değerli konuklar, bizleri Üniversitemiz yayını Bilim TV’den canlı olarak izleyen sevgili izleyici- ler, Türkiye Cumhuriyeti son

Şirketiniz tarafında İrlanda mukimi firmadan alınan bilgisayar programlarının üzerinde herhangi bir değişiklik yapılmadan veya sözkonusu programlar üzerinde

Osmanlı’nın son döneminde yetişmiş ilmî şahsiyetlerden biri olan Muhammed Zâhid Kevserî, bir devletin yıkılışına ve yeni bir devletin kuruluşuna şahit olmuş ender

Örneğin, kameranın öykünün içinde, karakterlerle birlikte sürekli hareket ettiği Dönüş Yok (Irreversible) (Gaspar Noé, 2002) filminde, hareketli kamera