• Sonuç bulunamadı

Acı ve keder içinde şeker bayramı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Acı ve keder içinde şeker bayramı"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

- ‘

R

e

i s

i c

u r ı

Büyük ölü’yü taşıyan top arabası Ankara palas önünde...

Ânkarada dünkü

Son Havadisler

AKŞAM POSTASI

Telefon: 23872 Sene: 7 - Sayfa: 2443

22

İ KI NCİ TEŞ Rİ N

1938

S A L I

İLAN İŞ L E R İ: TeL 20335

Ânkarada dünkü hazin ve

teşem törenin bütün res

8 inci, 9 uncu ve 16 inci

mm

* m RHH

hazin ve m uhteşem

törenin tafsilâtı

* t ■■ ‘ - w w . ■-* uâuü u*v .

Cenaze töreninde Atatürk’ün hemşiresi Bayan Makbule İle «evci ve Büyük Kahramanın istiklâl madalyasını taşıyan general... H T Yazısı üncüde

Şeker Bayramı

8u Sene acımızla bizi beş başa

bırakacak bir vakfe halindedir

WWZ T a n s ı 4 üncüde

Eşsiz kahraman Atatürk:

minnettardır. Aziz hatıran sönnrn

ruhlarımızı daima ateşli ve u

Ankara, 21 (A.A.) — Reisicumhur is­

met Inönünün millete beyannamesi:

“Büyük Türk milletine:

Bütün ömrünü hizmetine vakfettiği

sevgili milletinin ihtiram kolları üstünde

Ulu Atatürkün fanı vücudu istirahat yeri­

ne tevdi edilmiştir. Hakikatte yattığı yer,

Türk milletinin onun için aşk ve iftiharla

dolu olan kahraman ve vefalı göğsüdür.

Atatürk, tarihte uğradığımız en zalim

ve haksız ittiham gününde meydana atıl­

mış, Türk milletinin masum ve haklı oldu­

ğunu iddia ve ilân etmiştir. İlk önce ehem­

miyeti kavranmamış olan gür sesi, asla

yıpranmıyan bir kuvvetle nihayet bütün

cihanın şuuruna nüfuz etmiştir.

En büyük zaferleri kazandıktan sonra

da Atatürk

nin hakları]

ve tarihe hî

mekle geçir

ne, kudretir

dma ve mül

lerine sarsıl

Türküm dij

gin ruhunur

lı bir suretti

Fena zi

mış Türk ce

lığın en müi

rile mücehh

tirmek onur

kilâtı esasi?

(2)

%

A K Ş A M P O S T A S I

Sahibi ve Neşrigot Müdürü

M a s a n R s s l m u s

D A R E EVİ : İstanbul Ar.kara caddesi

«*» ku*a»e i ItUnİHil 21«.. »Jr.ilI laMnlml İMBİK Yazı işleri te le fo n u : 2 3 8 7 2 • dar© : 2 4 3 70 * »an „ „ : 2 0 3 35 T a~b o n e s a İ T ^ Ta "— ' TOrhlyp F.cntbt »3'ieliH t.400 Kr. t .500 Kr. çayım n o „ ı.ooo „ 3 Oylı« . - 400 „ 800 , 5 »yım 100 900 .

ITABElt — Akşam postası 22 ÎK tN C ÎT E Ş R İN — 1938

•a^r m s amm • :"w»

%r**İ

İ r

mmm

r~

Dün Taksimde yapılan mitingden lld İntiba..

U

r

a

dûn a n d içti:

I

“Biz Türk milleti, Atatürkün inkılâplarına, onun cumhuriyetine, onun istiklâline ilelebet sadık kalacağımı

za, namusumuz, şerefimiz, Türklüğümüz namına söz verip and içiyoruz.,,

Saraybıırnunda, Taksimde, Yedek Subay Oku­

lu önünde dün heyecanlı tezahürat yapıldı

Dün, Atatürk’ün istirahatgâhma tevdii münasebetile, bütün yurd onun a- ziz ruhuna son tazim vazifesini yapmış, is mini yine hıçkırıklar içinde anmıştır.

Bütün Türkiyede olduğu gibi dün şeh­ rimizde de Atatürk’ün heykeli bulunan her yerde ve halkevlerinde toplantılar yapılmış, nutuklar söylenmiştir, öğleden sonra saat ikide başlıyan tören dörtte bitmiş ve tam saat dörtte, düdükler öte­ rek verilen işaret üzerine, her tarafta herkes ayağa kalkarak, 3 dakika, Büyük ölünün ruhunu tazizen, hürmet vaziye­ tinde durmuştur. O anda 18 milyon Tür­ kün Büyük Ata’nın ruhuna hürmeten bu tek bir kütle gibi ayakta duruşu çok mu­ azzam bir levha teşkil etmiştir.

Taksimdeki toplantı

Dün şehrimizdeki toplantılardan biri j Taksim meydanında, Cumhuriyet âbidesi önünde yapılmıştır. Burada merasime saat 14 de şehir bandosunun çaldığı is­ tiklâl marşıyla başlanmış, arkasından Şo- penin matem marşı çalınmıştır.

Bundan sonra kürsüye gelen Mekki Hikmet, parti namına şu hitabede bulun­ muştur:

“— 19 Mayıs, 1919 dünyanın bir dönüm noktasıdır. 19 Mayıs 1919, tarihin geri­ sinden evvel Türk milletinin yeniden a- yağa kalktığı gündür. 19 Mayıs 1919, A- tatürkün yeni Türk milletini tarihe he­ diye ettiği gündür.

Atatürk o gün milletle beraber cihan tarihine doğmuştu. 10 sonteşrinde ise gözlerini kapadı.

Onun nihayete eren hayatını anlat­ mağa imkân yoktur. Çünkü O fevkalbe­ şerdir.,,

. Mekki Hikmet, bundan sonra sözlerine şöyle devam etmiştir:

“— 19 Mayıs 1919, Atamızın Samsuna çıktığı gün, 10 teşrinisani ise Atamızm Tanrılaştığı gündür. Bu iki tarih, Türk milleti için ebedîdir.,,

Hıçkırık ve gözyaşları içinde dinlenen bu hitabeden sonra, kürsüye Beyoğlu Halkevi Başkanı ve Şehir Meclisi ftzâ- sından Ekrem Tur gelmiş ve şehir na­ mına şu nutku vermiştir:

“— Dertli hemşerilerim, mustarib yurddaşlarım.

Türkü zalimlerden, beşeriyeti zulmet­ ten kurtaran, millet yaratan, âlem yaşa­ tan Atatürk kaderin zulmüne uğradı, öl­ dü. 10 gündenberi yeryüzü bir mahşer, beşerin şuuru durmuş, güneşin yüzü sol­ muş, derdimiz, ufuklarda çakan bir şim­ şek olmuş: Atatürk ölmüş...

Atatürk! Büyük insan, doymak bılml- yen haris ve obur ecel sana da nihayet kıydı.

Yaslı arkadaşlar! Hayatm tezahürü hareket ve eserdir. Hayatını feda eden Atacığımın bıraktığı harekete bakın, ese­ re bakm da söyleyin: Ata ölmedi.

Atam! Bugün bu saatte uzun bir yolcu­ luğa çıktın. Hedefin ebedîdir, ölümden kurtardığın milletin, ebediyet yolunda elbet seni takip edecektir. Binlerce, yüz binlerce sene sonra gözlerini açsan ya­ nında Türk milletini bulasaksn».

Mecnunun Leylâya, Ferhadm Çlıinn,

canın canana taptığı gibi şiddetli bir aşk­ la sevdiğimiz, saydığımız, gözümüz gibi kıskandığımız Atatürk, manevî hayatm ebedîliğine atılırken bize zengin bir des­ tan bıraktı; bu destan, bize medeniyet ilham ediyor.

Kalk Atam kalk, milletine bak! Bir kalb gibi çarpıyor, bir göz gibi ağlıyor.

Atanın eseri olan Cumhuriyet, başımı­ zın tacı, mezarımızın taşı olacaktır.,,

Bundan sonra Beyoğlu Halkevi namı­ na Kemal Baki bir nutuk söylemiş ve de­ miştir ki:

Babamız, Atamız, ağabeyimiz, her şeyimiz olan Atamızı artık göremiyor, kulağına sesimizi, sesine kulağımızı ve­ remiyoruz. Kasırgaların tufanların en büyük âfetlerin sarsmıyacağı Türk mille­ ti, onun aziz, yüksek ruhu önünde sarsıl­ dı. Sarsılacak, bu gökler yanacak.

Onu anlıyabilmek için, onun çıktığı yerlere kadar çıkmak ve o yükseklik­ lerden aşağıya bir an için bakmak lâ­ zımdır.

Böyle bir Ata hiç ölür mü? (“pim ez” sesleri...) Onun eseri hiç ölmiyecek, onu yükselteceğiz Atam, buna inan, çünkü kanımızda kanın, kalbimizde mezarın var.,,

Nutuklardan sonra İstanbul Üniversi­ tesinden ve gazeteci Aslan Tufan kür­ süye gelerek halkı and içmeye davet et­ miş ve şu andı okumuştur:

“— Biz Türk milleti, Atatürkün in- kılâblarına, Onun Cumhuriyetine, Onun istiklâline ileiebed sadık kalacağımıza, namusumuz, şerefimiz, Türklüğümüz na­ mına söz verip and içiyoruz.,,

Saray burnundaki merasim

Sarayburnundaki merasime yine saat 14 de, itfaiye bandosunun çaldığı istik­ lâl marşıyla başlanmış, bundan sonra E- minönü halkevi başkanı Agâh Sırrı Le- vend halk partisi namına şu nutku ver­ miştir:

“— Yurddaşlar,

“Asil bir matemin ıstırabı içindeyiz. Bütün memleket günlerdenberi hicran a- teşîle yanıyor ve hıçkırıklarla ağlıyor. Yabancılar bile büyük bir dehânın üfulü karşısında bu hazin ve sonsuz mateme iş­ tirak ediyor.

Hiçbir ölüm hâdisesi, şimdiye kadar dünyayı bu derece harekete getirmemiş, hele hiçbir matem, Türk ruhunu bu ka­ dar asil ve necib ihtilâçlarla sarsmamış- tır.

Aramızdan ebediyyen ayrılan bu varlı­ ğın sahibi kim?.. Bu, sadece bir devlet Reisi mi? Nice devlet reisleri görülmüş­ tür ki, onların arkasından ancak resmî bir matem yapmakla iktifa edilmiş, ya- hud bir an acı duyulmuş ve nihayet ağ- lanılmıştır. Fakat bu ağlayış, hiçbir za­ man Atatürkün ölümü arkasından olduğu gibi, sürekli samimi ve ihtilâlci olmamış­ tır. Daha iki gün evvel bütün îstanbulun derin bir matem havası içinde, bir çift kara gözden durmadan akan gözyaşı seli halinde, O’nun mübarek naaşım takip ettiğini görmedik mi? Hâlâ şehrin ve bü- tfl» şehirlerin ruhu, bu matemi takib et­ mekte devam etmiyor mu? Hiçbir sevgi­

liye nasib olmıyan bu sevgiden dolayı O, ebedî yatağında nasıl istirahatle yatacak sa. biz de O nun hatırasını büyük bir gu­ rur ve iftihar nişanesi olacak kaibleri- mizde ebediyyen saklıyacağız.

Ondan bahsederken, ebediyete intikal etti, diyoruz. Ebediyete intikal etmek... Şimdiye kadar şümulünü ölçmeden kul­ landığımız bu tabiri, şimdi tam yerinde sarfediyor ve manasını bütün genişliği- le duyarak kullanıyoruz. Bu tabir ancak O’nnn hakkıdır.

O, bütün kıymetleri, nefsinde, adı gibi kemal halinde toplamış zir harika idi. O, evvelâ bir kumandandı. Nefsini memle­ ketin müdafaasına hasretmiş, her tehli­ keli anda vatanın bir parçasını kurtar­ mak için cepheden cepheye koşmuş, göğ­ süne saplanmak istiyeh mermiye istih - fafla gülmüş bir kahraman...

O. bir kumandandı. Maiyetine kendini sevdiren, bütün neticeleri hesab ederek yerinde emir vermesini bilen, yalnız bir kıtayı veya bir cüzütamı değil, bütün hudud boyunca muhtelif istikametteki muhtelif cepheleri bir anda meharetle sevkeden ve idare eden, nihayet zaferi bir köle gibi iradesi arkasından sürükli- yen yüksek bir başkumandandı.

O, bir Devlet Reisiydi. Dahilde, mem­ leketi yüksek bir ideal etrafında bir tek insan gibi toplıyan, hariçte ise devletle­ rin kudretini en geniş bir salâhiyetle temsil ederek dünya sulhünde büyük bir nâzım vazifesini gören bir Devlet Reisi...

O, bir diplomattı. Siyasî hareketleri önceden sezip vaktinde tedbir alan, nü­ mayiş ve gösterişe asla tenezzül etmiye- rek istediğini bilen ve onu tam zama - nında muhatablarına kabul ettirmek ki­ yasetini gösteren bir diplomat.

O, bir inkılâpçıydı. Asırların biriktirdi­ ği hurafeleri bir anda kökünden koparan, eskiyi yıkan ve yeniyi kurmakta bir an tereddüd ve endişeye düşmiyen, memle­ ketin muhtaç olduğu İçtimaî inkılâbları sırasile, fakat hepsini birer hamlede ya­ pan bir inkılâpçı...

O, bir halkçıydı. Halkçılığı yalnız si­ yasî bir akide olarak değil, ayni zaman­ da onu milletin bir kudret kaynağı ha­ linde tanıyarak halkın ruhunda büyük bir sevgiyle yaşamasını bilen bir halkçı.

O, bir yaratıcı idi. Büyük harbden son­ ra inhiîal eden kuvvetleri bir araya top- lıyarak memleketi büyük bir felâket u- çurumundan kurtaran, ümidini kaybet - mekle büyük bir bedbinliğe düşen milleti sarsarak, onu şuurlu bir milliyetçiliğe u- laştıran bir yaratıcı...

O, gençliğin babasıydı. Ferdî endişe­ lerle dağılmış okn gençliği bir ideal et­ rafında toplıyan ve ona Cumhuriyeti e- manet ederek, istikbalin geniş ve son­ suz ufuklarını gösteren bir gençlik ba­ bası...

O, bir enerji kaynağıydı. Dalma hayat ve hareket hamlesi halinde, İçinde müt­ hiş bir kuvvet taşıyan, etrafındakilere neşe, Umid, heyecan veren, bir an sarsıl- mıyan bir azimle daima istikbale bakan bir enerji kaynağı...

Nihayet O, bir insandı. H er insan gibi

fani, fakat her insanda bulunmıyan güzi­ de hasletlerle daimî ve ebedî bir insan.,, Agâh Sırrı Levend, Atatürkün başar­ dığı işlerden de bahsederek sözlerini şa suretle bitirmiştir:

“— Onun eserelri saymakla tükenir mi? İşte biz... Medenî kıyafetimiz, İçti­ maî vaziyetimiz, yazımız, karanlıktan kurtulan tarihimiz, temiz ve güzel lisanı­ mız ve millî şuurumuzla biz... Bütün bu inkılâpları kaydedecek olan yarının tarih çişi, bu mes’ud devri yaşıyan bizleri gıp­

ta ile anacaktır.,,

Agâh Sırrı Levendden sonra kürsüye, Şehir Meclisi azasından Meliha Avni Sö­ zen gelerek Belediye namına güzel bir hitabede bulunmuş, bu arada şunları söy lemiştir:

- 1938 yılı îkinciteşrinînîn onuncu perşembe günü, Türk dünyasının, Türk tarihinin kara günüdür. Bugün, bütün İstanbul, bütün Türkiye sonu gelmiyecek bir kedere sarıldı. On sekiz milyon, en büvük matemini yaşamağa başladı.

Bu kara günde misli görülmemiş bir zelzele kontu, dünya, yerinden oynadı, başı göklere ulaşmış koskoca bir dağ çöktü, benzeri bulunmıyan yüce bir kalb sustu.,.

Meliha Avni Sözen, gözyaşları arasın­ da dinlenen heyecanlı hitabesini, şu söz­ lerle bitirmiştir:

“— Müsterih uyu! Müsterih ol! Bili- yoruz, inanıyoruz ki yükseliş yoludur her açtığın yol.

Bu inan, içimizin ateşidir. Bu inanla, bu inanı saran senin aşkınla, senin yo­ lunda, senin uvamk bekçileriniz.

Tekrar ediyorum: Hep ayaktayız. Müsterih ol! Müsterih uyu!,,

And içiliyor

Meliha Avni Sözenden sonra, İstanbul Halkevleri namma Maki Tezel, ondan sonra da İstiklâl lisesi talebesinden Beh­ çet Derman söz alarak nutuklarını oku­ dular. Daha sonra tekrar Agâh Sırrı Le­ vend kürsüye gelerek, Saraybumunu dolduran binlerce kişinin birlikte tekrar­ ladığı şu and suretini okumuştur:

“Burada Büyük ve Ebedî önderimiz Atatürk’ün heykeli altında toplanan biz- Ier, Cumhuriyete, inkılâblara, rejime sa­ dık kalacağımıza, vatanın toprağı için kanımızı, istiklâli için canımızı feda et­ mekten çekinmiyeceğimize şerefimiz ve namusumuz üzerine söz verip and İçiyo- rnz.9f

Harbiye deki toplantı

Şehrimizdeki üçüncü toplantı Harblye- de yedek subay okulu önünde, Atatürk heykeli karşısında yapılmıştır. Merasime birinci tümen bandosunun çaldığı istiklâl ve matem marşları ile başlanmış, bundan sonra Şişli halk partisi başkanı Raif Gü- nerle Şişli nahiye müdürü Kemal Dağ- deviren birer nutuk söylemişler, sonra yedek subay okulundan Hamdi Egemen bir söylev vermiş ve 2 binden fazla ye­ dek subay talebesi hep bir ağızdan istik­ lâl marşı söylemiştir. Hamdi Egemen hi­ tabesinde şunları söylemiştir:

Atatürk,

(3)

¿2 E ŞR İN — 1938 HABER —* Akşam postası

L a i k

E B E D Î ATA

İrticaın en fazla ta h rib atın a uğrıyan Türk milletidir.

A tatürk, Osmanlı devletinin enkazı üzerinde bir ta ra fta n haricî düşman­ la uğraşırken, diğer ta ra fta n ve bil­ hassa iç düşm anlarla çok uğraşmak vaziyetinde kalm ıştır.

İç düşmanlıkları hazırlayan teşek­ küller bilhassa (din ve m ukaddesatı diniye ve efkâr ve itik ad atı diniye, hürm etkârlık) gibi tabirlerle efkârı u- mumiyede yapacağı tesirlerin altına sığınmış bulunuyorlardı.

A tatürk bu iç düşm anlıklarını büyük nutkunda vesaikle izah etm işti. Bu iza­ h atı okuyunca anlıyoruz ki ebedî A ta­ mız düşman saflarını, içteki düşm an­ lıklardan daha kolaylıkla yendi. Türk milleti başındaki hilâfet ve saltan at heyulasının zararlarını m üdrikti. F a ­ k a t kendilerine ancak bu hedeflerden m enfaat, mevki hissesi çıkarabilenler için böyle iki haraca vesile zihniyetin A tatü rk tarafından yıkılması elbette giran gelmiş ve bu onları her türlü tedbirlere tevessül ederek memleketi ve milleti mukaddes millî hareket aley­ hine tahrike çalışm alarına sebeb ol­ m uştur.

Din, hiç şüphesizki modern ilim ba­ kımından yalnız bir vicdan meselesi o- larak izah olunabilir.

Bugünkü ilim diniyatın meçhûl ta ra ­ fını bırakmamıgtır.M enşeini izah etmiş tir. Elimizde bütün nem a ta rih i bulu­ nan diniyatın, medenî m illetlerin dev­ let çerçevesi içinden çıkarıldığım ve yalnız ilme bir mevzu halinde bırakıl­ dığını da biliyoruz.

A rtık cemiyetler dinlerin tesirlerile değil millî varlıklarile medeniyet dün­ yasında ilerliyebilirler.

A tatürkün, ta m dem okrasi prensip­ lerine istin at ederek milliyetçi, halkçı b ir devlet sistem i ve yani cum huriyet kurm ası, hilâfet, ve saltan at gibi mef­ hum ların ebediyyen ta rih e gömülmesi demek olduğuna göre bu mefhum ve ¡zihniyet etrafında kendilerine mevki, refah, servet tem in edenler pek tabiî b ir netice olarak ebedî A tanın prensip­ lerini halk nazarından düşürebilmek i çin (din itikadatı diniyeye efkârı di niye, âlemi îslâmın m alihülbekası) gi­ bi irticaî fikirlerin gölgesine sindiler.

Tarih hepimizce malûmdur. Bütün bu iç ve kötü zihniyet içinden cumhu­ riy eti k u rtaran ortaya koyan A tatürk din ile dünya işlerinin birleşik idare­ sinden ne büyük fenalıkların cçıkabile- ceğini ve çıktığını görm üş b ir şeftir.

Bu itibarla emellerinden (lâik) bir sistem i kurm aktı.

biri de

Halk partisinin ikinci kongresinde bu prensip k atî şekli almış bulundu. Yalnız lâiklik prensipi bu yönden ayrı bir anlamda telâkkiye uğram am ış de- ğeldir. Bunu da tavzih için cum huri­ y etin on beşinci yılı m üuasebetile inti­ şa r eden eserde bu vadide yazılmış bir yazıyı aynen yazm ağa lüzum görüyo­

ruz- : ı

“Türkiye cumhuriyeti, dinlerden ve dinlerin koyduğu esaslardan değil, h a­ yatın kendinden onun m üsbet icap ve ihtiyaçlarından mülhem olarak işliyen

'Jfer devlet mekanizmasıdır.

Devlet ve dünya işlerinde dinin hiç bir tesiri yoktur. İşte bu prensipe lâ­ iklik derler

Cum huriyet Halk partisi program ı bu prensipi şöyle ifade eder:

(P arti bütün kanunların, nizam la­ rın ve usullerin yayılmasında ve t a t ­ bikinde en son ilim ve teknik esasları ile asrın ihtiyaçlarına uyulmasını prensip olarak kabul etm iştir. Din, bir vicdan işi olduğundan p arti dini dünya ve devlet işlerde politikadan ayrı tu t­ mağı, milletimizin çağdaş medeniyet yolunda ilerlemesi için başlıca ş a r t­ lardan say ar,).

Filhakika cum huriyetin şerî mahke meleri kaldırarak ve medenî kanunu koyarak adlî birliği, medreseleri ilga ederek te d risat birliğini yapm ası; ce­ miyetin yetiştirici ve yaşatıcı ş a rtla rı arasından dinin tesirini kaldırm ası demektir.

Böylece âmme haklarının en mühim lerinden biri olan vicdan hürriyeti, lâiklik sayesinde en geniş ve ideal bir şekilde temin edilmiştir.

B ir cemiyetin üstünlüğü ve medeni­ liği için birinci şa rt olan vicdan hü r­ riyeti, h er ferdi manevî hususlarda kendi idrâk ve im anına bırakarak ferdî inanışla devletin ve cemiyetin u* mumî yürüyüşü, köstekleyici bütün bağları koparıp atm ıştır.

Millî ve İçtimaî h a y a tta ferdin, din siz, şu veya bu itik a t sistem ine men­ sup oluşu; millî ve İçtimaî vazifesi ba­ kımından ne bir kusur, ne de bir fazi­ let sayılamaz. Türkiyede dinin dünya işlerinden ayrı tutulduğu, Lâikliğin ilân olunduğu andan itibaren hiç kim ­ se hiç b ir ibadete icbar edilemez ve hiç kimse vicdanının ilhamı ile kabul e tti­ ği ibadetten menolunamaz.

Bu geniş ve yüksek anlayışın hududu içinde köhne, yıpratıcı ve en yüksek İçtimaî heyetleri bile sukut ettirici te k ­ ke, ta rik a t gibi irticaî zihniyet m ü­ messillerinin girmesine tabiatile im kân yoktur. N itekim ana yasam ızda bu esas kesin b ir ifade ve hüküm ile tesb it e- dilm iştir.,,

T ürk m illeti her şeyinden önce bü yük b ir ta k d ir ham lesi yaparak bu prensipi derhal benimsemiş ve bunun eserleri Türk cumhuriyetinin, kısa dev reler içinde atlam alarla yaptığı büyük inkılâplarına daha sağlam, daha inanç lı yollar açm ıştır.

Lâiklik prensipi vatandaşı vicdan ve fik ir hürriyetinden menetmez. Pren- sipin kabul ve devlet işlerinin din iş­ lerinden ayrılm ası ile başlayan ta rih ­ ten itibaren hiçbir f e r t hiçbir ibarete icbar edilmemiş ve edilemez ve hiçbir kimse kabul ettiği din ve ibadetten menedilmez ve edilemez. Yalnız bunla­ rın arasında irticaî zihniyet yaşatm a­ mak gerektir. Bunu da cum huriyet ba­ şarm ış bulunuyor.

Fatih sulh 3 iincii sulh hukuk hâkimli­ ğinden:

Sivas vilâyetinin Deme kariyesinde Biçir köyünde Bektaş oğullarından Y u ­ suf oğlu Halil aleyhine mahkememizde cereyan eden sulh teşebbüsü davasında ikametgâhı meçhul olması dolayısiyle teb ligat yapılmamış ve 20 gün müddetle ilâ- nen tebligata karar verilmiş ve muhake­ me günü 14-12-938 Sa. 10 a bırakılmış olduğundan o gün mahkemeye gelmedi­ ği takdirde gıyaben karar verileceği ilân olunur. (V. P. 2806)

Ankarada dünkü

h a z i n t ö r e n

Büyük ölü,

Etnografya müzesinde

ebedî

istirahata bırakıldı

Ankara, 21 — Sabahın saat altısı. Ka­ ranlık caddelerde, mutadın üstünde bir faaliyet göze çarpıyor. Islak asfalt üze­ rinde biribirlerini kovalıyan otomobiller, bir ışık dizisi halinde hep ayni istika­ mete koşuyorlar. Kaldırımlarda telâşla yürüyen siyah gölgeler var.

Şehrin bugünkü erken uyanışı, uyku­ suz geçen bir gecenin kâbusundan daha evvel sıyrılmak içindir. Bugün Ankara Büyük Atasına son hürmet vazifesini ya­ pacak ve onu kalbine gömecek.

Saat altı buçuğa doğru asker ve polis kuvvetleri kamutaya giden yolları kes­ meğe başladı. Bilhassa Ankarapalas ö- nünde daha kesif bir hareket var. Silin­ dir şapkalı, frak giymiş birçok insanlar seri adımlarla, fakat matemi bir sükû­ net içinde otele girip çıkıyorlar.

Tanyeri ağardı. Ankaranın ufukları bulutlar, ıslak ve nemli bir sabaha açılı­ yor. Ata’nm katafalkı günün ilk ışıkları­ nı üstüne çekiyor.

Otele protokola dahil ecnebiler de gel­ meğe başladı. Hepsi Ata’nın önünden ge­ çerken şapkalarını çıkarıyorlar ve hür­ metle eğiliyorlar. Keskin defne ve çam kokuları içinde, çiçeklerle ve yeşillikler­ le çevrilen bu dekor, Büyük A ta’nın atlas bir bayrakla örtülen naaşından heybet ve ihtişam almış gibi vakur.

Ecnebî heyetler geliyor

Saat yedi buçuk, memleketlerini tem­ sil eden asker ve diplomat heyetleri bi­ rer birer geliyorlar, katafalkın önünde duruyorlar, selâmlıyorlar, matemli bir e- da ile, Ankarapalasın merdivenlerine çı­ kıyorlar. Bu ihtiram jestlerinde, Türkün büyük dâhisine karşı bütün bir dünya­ nın sempati ve hayranlık ifadesi var.

Saat 8 de Ankarapalasın büyük salonu bir mahşer manzarası arzediyor: dünya milletlerinden pek çoğunun rengârenk üniformaları göze çarpıyor. Birçok grup­ lar var ve yavaş yavaş konuşanlar ara­ sında hemen dünyanın bütün lisanlarına tesadüf ediliyor.

Dokuzda, tek tük mebuslar ve general­ ler de gelmeğe başladılar. Katafalkm sa­ ğındaki geçitten meclis binasına gidiyor ve orada toplanıyorlar. Hepsi Atayı se­ lâmladılar. Gözlerinde bir kızıllık ve ma­ tem yorgunluğu var.

Gözün alabildiği sahada müteferrik ha­ reketlerden başka ne bir kımıldama ve ne bir gürültü. H attâ şehrin nefes alışın­ da bile ses çıkarmaktan kaçman bir ifa­ de var. Herkes, yerine, saydığının uyku­ sunu ihlâl etmemek ister gibi sessiz a- dnnlarla gidiyor.

Vilâyetler mümessilleri

Dokuz buçukta Atatürk ülkesinin her bucağından gelen vilâyetler mümessille­ ri katafalkın önüne geldiler, eğildiler ve sol tarafta yer aldılar. Biraz sonra da B. M. Meclisi âzâları gözüktü. Onlar da Atayı selâmladılar ve sağda durdular.

9,35 de orgeneral Fahreddin Altay U- lus meydanında toplanan ecnebî kıt’aları teftiş etti. Bulgar k ıt’ası orgeneralin ö- nünde bir selâm geçidi yaptı.

9,40 da Riyaseticümhur bandosu gö­ züktü. Arkasmdan Atatürk’ü taşıyacak top arabası geldi. Arabanın önünde be­ yaz halatları çeken 100 er var. Arka­ sında da yine beyaz halatları tutan 50 kadar er sayılabiliyor.

Katafalkm etrafında ihtiram nöbetini bekliyenler son defa değişti. Nöbet bek- liyen subaylar, büyük üniformalarını giymiş dört generale mevkilerini terket- tiler ve Atatürk’ü son defa kılıçlan ile selâmlıyarak çekildiler.

Top arabasıua nakil

Saat 9,50... Büyük kurtarıcının naaşım top arabasına nakletmek için hazırlıklar başladı. Yaverler katafalkın üstündeki atlas bayrağı kaldırdılar. Tabutu araba­ ya kadar götürecek 12 kamutay azası iki tarafta altışar altışar olarak dizildiler.

Tabut bir an içinde ellerin üstünde görüldü. Büyük ve Ölmez Şefi bu son seyahatinde baş üzerinde taşıyarak ta ­ rihî vazifeyi yapmak, onun kendi eseri olan Büyük Millet Meclisine ve onun muhterem mümessillerine düşüyor. îşte,

meclisin temsil heyeti: Naşid Uluğ (Kü­ tahya), Mehmet Somer (Kütahya), Eyüb Danişoğlu (Trabzon), Kenan Ural (Ma­ nisa), Haşan Âli Yücel (İzmir), Hikmet Işık (Erzincan), Hilmi (Mardin), Zühtü Akın (Kırklareli), Galip Pekel (Tokat), Hamdi (İstanbul), Osman (Manisa), A- tıf Bayındır (İstanbul).

İşte tabut bu suretle top arabasına gö­ türüldü ve yerleştirildi. Bu sırada Anka- rapalasta toplanmış bulunan ecnebî dev­ letler mümessilleri de yer almış bulunu­ yorlardı.

İhtiram geçidi

Onu on geçe top arabasının önünden ihtiram geçidi başladı. En önde mızraklı süvariler geçtiler. Subaylar kılıçlarile Atayı selâmlıyorlar, mızrakları aşağıya çevrilmiş erler, kafaları Büyük Başbuğ­ larına dönük, vakur bir hüzün içinde ge­ çiyorlardı. Onları, önde sancaklarile topçular ve muhafız alayı takip etti.

Genç Harbiyeliler, Atalarının önün­ den metin, fakat hüzünle sararmış bir yüzle geçtiler. Yarının subaylarında, şanlı orduyu zaferden zafere koşturan Büyük Başkumandanın içten duyulmuş matemi sarih bir ifade halinde okunu­ yordu.

&► . ◄

Ebedi Ata’nın hastalığının teş­ hisinden ebedî istirahatgâlıma vaz’ma kadar Türk milletinin B V

hazin tarihinin

Kronolojisi

28 Şubat 1938:

A tatürk’ün hastalığına ait ilk men­ hus emarelerin karaciğerinde teşhisi

(Siroz).

17 Birinciteşrin 1938:

Hastalığın normal seyrini takip e- derken birdenbire gösterdiği ciddî ârâ- zm başlangıcı.

22 Birinciteşrin 1938:

Hastalığın tek rar normal seyrine dönüşü.

Nabız muntazam 80, teneffüs 19, ha­ raret 36,8.

8 İkinciteşrin 1938 (saat 18.30): Hastalığın kat’î vahamete doğru sey­ re haşlaması. Ata’nın koma haline ge­ çişi.

10 İkinciteşrin 938 (Perşembe sabah saat 9,5):

A ta’nm ölümü. 14 İkinciteşrin 1938:

A — Büyük Millet Meclisinde Atanm ölümü münasebetiyle hazin tezahürat.

B — Atatürk’ün cenaze merasimi ile /apılacak sarfiyata ait (500) bin lira­ lık tahsisat kanununun kabulü. Kanun numarası! 3540.

15 İkinciteşrin 1938:

Atatürkün ölümü münasebetile He- yetivekilece kabul edilen matem karar­ namesi. Kararname numarası: 9919.

16 İkinciteşrin 938:

A ta’nm tabutunun Dolmabahçe sara­ yı muayede salonuna vaz’ı; Istanbulda ihtiram geçidinin başlangıcı.

17 İkinciteşrin 938:

A — İhtiram geçidinin devamı. B — Dolmabahçe önünde (11) va andaşın ölümü ile biten müessif kaza.

18 İkinciteşrin 1938:

Istanbulda ebedî Ata’nın son güni 7e son ihtiram geçidi.

19 İkinciteşrin: 1938

Ebedî Atanm îstanbuldan Ankarayc nakli münasebetile yapılan cenaze tö­ reni.

20 İkinciteşrin 1938:

A — Ebedî Ata’nm tabutunun Anka raya nakli ve varışı.

B — Büyük ölüyü karşılama töreni. 21 İkinciteşrin 938:

A — Resmî büyük matem günü. 9,45: B — Atanın Etnografya müze sinde hazırlanan mahalli mahsusa vaz’

için büyük cenaze töreninin başlangıcı. 13,35: C — Ebedî Atanm aziz tabu tunun Ankara Etnografya müzesinde hazırlanan mahalli mahsusa vaz’ı.

10,35 de ecnebî devletlerin gönderdik­ leri ihtiram kıt’alarınm geçişi haşladı. Türkün kuvvetini, Türkün faziletini bü­ tün bir cihana tanıtarak, yarattığı esere medenî dünyada yer ayırtan Büyük Şefe son hürmeti ifaya koşanlar, Atatürk’ü bayraklariyle ve kılıçlariyle selâmladı­ lar.

Kıt’aların ilersinde giden kumandan­ lar kılıçlarile A tatürk’ü selâmlıyorlar ve her milletin bayrağı top arabasının hiza­ sına geldiği zaman eğiliyordu.

En önde alfabe tertibile Almanlar geç­ tiler. önlerinde bir bahriye bandosu gi­ diyor, bir deniz kıt’ası, sert ve munta­ zam adımlarla onları takip ediyordu. Ar­ kalarından Bulgarlar geçtiler. Siyah bir kılıf içinde sarılı duran sancakları Ata­ türk’ün önünde hürmetle eğildi ve geçti. Bulgarlardan sonra Fransız denizcileri geçti. Bölükler top arabasının önünden geçerken her bölüğün subayı kumanda veriyor ve başlar hep birden büyük ölüye çevriliyordu.

Onları müteakip Büyük Britanya kıt­ alarının önünde giden bando gözüktü. Ar­ kadan deniz kıt’ası, daha geriden bir pi­ yade kıt’ası. Onlar da, Fransızlar gibi bayrakları ve kılıçlarile Atatürkü selâm­ ladılar. İran kıt’ası da intizam ve hür­ metle geçti. Atatürkü bayraklarile ve kı- lıçlarile selâmladı. Romenler bir deniz kıt’asile temsil ediliyorlardı. Onlar da bayraklarile büyük ölüyü selâmladılar.

Sovyetler birliğini temsil eden kıta da denizcilerden mürekkepti. Onlar da ileri doğru uzattıkları süngülerde A- tatürke hürmetlerini eda ettiler. En geride Yugoslav kıtası vardı ve bayrak larım eğerek nâşı selâmladılar.

Misafirlerin geçişi bittikten sonra bir deniz kıtamız sert adımlarla geçti

Hareket

Saat 9,40.. Bir kumandaya müteakip büyiik ölüyü hâmil bulunan top araba­ sı ağır ağır hareket etti. Bu sırada u-

zaktan top sesleri aksediyor.

Geniş caddede bir ses yek; ne bir ne­ fes, ne bir hıçkırık.. Bu hareket sükûtu içinde top arabasının kumları ezerken çıkardığı hışırtı..,. Yalnız Riyaseticum-

hur bandosunun ağır ağır çaldığı Şope- nin matem havası göklere yükseliyor..

Top arabasının arkasına Atatürkün kızkardeşleri Bayan Makbule ve zevci geliyor. Bayan Makbule baştan başa si­ yahlar giyinmiş, derîn bir hüzün mâna­ sını taşıypn, etvarında milletin acısını intibak eden bir ifade var.

Arkada riyaseti cumhur kâtibi umu­ mîsi Haşan Rıza başyaver Celâl ve ya­ verler ve on adım daha geride Reisi, cumhur İnönü yürüyorlar. Büyük Şe­ fin matemini İnönünün derîn bir ıstı­ rapla gerilen yüzlerinde kolaylıkla oku­ mak kabil oluyor.

Fakat yürüyüşlerinde beşerî ıstırap­ ların her nevine karşı, kaderi yenmiye muktedir insanlarda görülebilen bir e- nerji ve tahammül var.

Biraz arkasında Büyük Millet Mec­ lisi Reisi, sağında Başvekil ve solunda Mareşal olduğu halde mahzun adımlar­ la ilerliyor.

Ecnebî heyetler geçiyor

Kısa bir fasıla ile, misafir heyet reis­ leri, delegeler ve sefirler; Afganistan, Arnavutluk, Almanya, Belçika, Bulga­ ristan, Çin, Danimarka, Mısır, Ispanya, Estonya, Amerika, Finlândiya, Fransa, İngiltere, Yunanistan, Macaristan, Irak, İran, İtalya, Japonya, Letonya, Litvan- ya, Norveç, Holanda, Polonya, Roman­ ya, İsveç, İsviçre, Suriye, Çekoslovak­ ya, Sovyetler Birliği, Yugoslavya bu kalabalık heyetler içinde temsil edili­ yorlar .

Ayrıca Milletler Cemiyetinin, Fran­ sız Suriye manda idaresinin, Düyunu - umumîyenin mümessilleri de var.

Büyük üniformalarım giymiş bu heyetlerin matemli bir ihtişam arzeden kadrosu içinde, şayanı dikkat simalar göze çarpmaktadır:

İşte Şah Veli Han.. Dost

(4)

4 HABER — Akşam postası

ICu^üJL

D İŞARDA :

* Büyük bir iş acentası İsveçte 40 o- daiı, parklı ve av için geniş arazisi olan modern bir şato aramak ve satmalmak işini üstüne almıştır. Acentanın ecnebi bir prensin hesabına çalıştığı bilinmekle beraber, bu prensin kim olduğu söylen- memektedir. Bununla beraber bazı kim­ seler bu ecnebinin eski İspanya kralı ol­ duğunu tahmin etmektedirler.

* Italyada akademi azasından profe­ sör Giordaninin riyasetinde “millî sellü- los” isminde bir şirket tesis edilmiştir. Şirketin gayesi bazı nebatlardan çıkarı­ lan iptidaî maddelerle sellüloz istihsalâ- tını tanzim etmektedir.

* Yugoslavya naibi prens Pol, refaka­ tinde düşes dö Kent’in hemşiresi prenses Oiga olduğu halde dün öğleden sonra Londraya vâsıl olmuştur.

Zahiren hususî mahiyette olan bu zi­ yaret esnasında prensin İngiltere hükü­ metinin mümessilleri ile ticarî meseleler hakkında müzakerelerde bulunacağını bazı İngiliz gazeteleri yazmaktadırlar.

* Çemberlayn avam kamarasında İngi­ liz Güyanı hükümetinin 25 bin mil mu- rabbaından az olmıyacak olan araziyi muhacirlere ucuz fiatla vermek tasav­ vurunda olduğunu haber vermiştir.

* İngiliz başvekili Çemberlayn avam kamarasında İngiliz topraklarını bir ta ­ arruz vukuunda dominyon ve müstemle­ kelerinin toplu veya ayrı bir halde Ingilte reye yardımı taahhüt edip etmedikleri halikındaki suale menfi cevab vermiştir.

* Fransız hariciye nazırı Bonne, dün

de Pariste bulunan kral Karol ile görüş­ müştür. Görüşme ekonomik münasebet­ lere ve iki memleketteki orta elçilikle­ rin mütekabilen büyük elçiliğe terfii me­ selesine taallûk etmiştir.

nın Başvekili ekselâns Metaksas, Von Neurath, Türk dostu Sarraut, Potem* kin... Hüzünü yüzünün ifadesinde oku­ nan Baron Aloisi.. Amiral Pound, gene­ ral Nediç, general Teodoresco, general Nahçcvan, general Panof, general Das- kalof, yanyana yürüyorlar,

Arnavutluk adliye nazın Şat başmı önüne eğmiş, mahzun adımlarla ilerli­ yor.. General Domestika, general List, general Hutzinger, amiral Yumoşev, general Buskay, general Keller, Albay Kollet bir sıra halindeler.

Kalabalık arasında Em îr Adil Aslan Milletler Cemiyetinin mümessilleri Valters, Agnides, Erm de göze çarpı­ yorlar.

Misafir delegelerin ön safta vekilleri olduğu halde hepsi tarif edilemiyecek derecde derin bir hüzün içinde, yavaş adımlarla ve kütle halinde ilerliyorlar.

Atatürkün tabutu müzeye gelinciye kadar bütün güzergâh boyunca birik­ miş olan ve acıdan, ıstıraptan yuğrul- muş olan ve sessizce inleyen halk küt­ lelerinin arasından geçti.. Ve tabut saf lar önünden ağır ağır uzaklaştrkça ge­ ride kalan halk yığınları daha sıklaşa­ rak tek bir vücud halinde büyük Atası­ na son vedamı yapmakta idi.

Atatürkün tabutu muvakkat

istirahatjâhında

Şefin tabutu, kendisine son ihtiramı ifa için saf tutm uş T ürk ve ecnebî kı­ taatının arasından geçerek Etnografi müzesinde hazırlanan muvakkat istira- hatgâhı önüne geldiği zaman, cenaze alayının arzettiği manzara çok ulvî ve son derecede muhteşem oldu.

Artık buraya herkesin, Büyük Şefle, Atasına, son vedaım yapacağı noktaya gelmiş bulunuyordu.

Millet Meclisi önündeki katafalktan buraya gelinciye kadar yekpare bir granit parçası halinde kahraman Baş­ buğlarının tabutunun bulunduğu top arabasını çeken erler Halkevi ile müze­ nin arasında durduğu zaman ona, gün- lerdenberi refakat etmekte olan silâh arkadaşları tabuta karşı cephe aldılar ve selâm verdiler.

Bu anda .gözlerimize Halkevinin mü­ zeye nazır cephesindeki balkonda, Ma­ reşal Vood’un teessüründen takallûs etmiş asker çehresi çarptı.

Rahatsızlığı dolayısiyle cenaze töre­ nine iştirak edememiş olan Mareşal, büyük şefe, son tazimini burada yap - makta idi.

Tabut arbadan indirilerek Müzeye ^irİlinceye kadar arkasında yaver, elin­ de mareşal âsası olduğu halde resmi

ih-OiSi V r * £ p/U’t KALDIĞI V £ R Ygii •JİLYO İŞTE Cet PİK J t 345'N/ı e v e r fiM D i Çoktan Z/J.V7/)v/ tş 'f -— JVJa'W h c yAP/j S ö v û -22 İK lN C IT E Ş R tN — 1938

R e i s i c u m h u r u n

m i l l e t e

h i t a b ı

Eşsiz

kahraman Atatürk: Vatan

sana

minnettardır. Aziz hatıran sönmez

meşale olarak

ruhlarımızı

daima

ateşli ve uyanık tutacaktır

» a r - Baştcnaft 1 incide

da, irfan muhitinde ve geniş halk içinde

bulunan bütün vatandaşların vicdanların­

da yerleşmiş olan lâik, milliyetçi, halkçı,

inkılâpçı, devletçi cumhuriyet, bize bütün

evsafile Atatürkün en kıymetli emaneti­

dir,

Ufulündenberı Atatürkün aziz adı ve

hatırası, bütün halkımızın en candan duy-

gularile sarılmıştır. Memleketimizin her

köşesinde ve bütün milletçe kendisine gös­

terdiğimiz samimî bağlılık, devlet ve mil­

letimiz için kudret ve vefanın beliğ

misalidir. Türk milletinin aziz Atatürke

gösterdiği sevgi

ve saygı,

onun niçin

Atatürk gibi

bir evlât

yetiştirebilir

bir kaynak olduğunu bütün dünyaya gös­

termiştir.

Atatürke tazim vazifemizi ifa ettiği­

miz bu anda, halkımıza, kalbimden gelen

şükran duygularımı ifade etmeği, ödenme­

si lâzım bir borç saydım.

Milletler arasında kardeşçe bir insan­

lık hayatı Atatürkün en kıymetli idealiydi.

Bütün dünyada ölümünün gördüğü ihti­

ramı insanlığın âtisi için

ümit verici bir

müjde olarak selâmlarım. Bu sözlerim, ya»

zılariîe ve toprağımızda şövalye askerleri

ve mümtaz şahsiyetlerde yasımıza iştirak

eden büyük milletlere, Türk milleti adına

şükranlarımın ifadesidir.

Devletimizin banisi ve milletimizin fe­

dakâr, sadık hadimi,

İnsanlık idealinin âşık ve mümtaz si­

ması,

;

a

---Eşsiz kahraman Atatürk,

Vatan sana minnettardır.

Bütün ömrünü hizmetine verdiğin

* Türk milletile beraber senin huzurunda ta­

zim ile iğiliyoruz. Bütün hayatında bize

ruhundaki ateşten canlılık verdin. Emin ol,

aziz hatıran sönmez meşale olarak ruhları­

mızı daima ateşli ve uyanık tutacaktır.,

Reisicumhur

A * *

İSMET İNÖNÜ

•>»

Acı ve keder

içinde

Şeker bayramı

Yarın Şeker Bayramı başlıyor.. Ve İstanbul matbuatı, neşir vazifesini iki gün için “Kızılay,, gazetesine bı­ raktı.. Gazetemiz de çarşamba ve per­ şembe günleri intişar etmiyecektir.

Bu bayram, büyük acımızla bizi baş- başa bırakacak bir vakfe olacaktır.

Atamızı, Cumhuriyet gibi aziz bir bayramımızla Şeker Bayramı arasında kaybettik. Cumhuriyetin on beşinci yıl­ dönümünde, bütün T ürk milleti, değil coşkun eğlence tezahürlerini, Atasının hastalığı ile duyduğu derin hüzün ve ıstırabını bile içi kanayarak gizledi.

Atanın güzel başını artık kaldırama­ dığı yatağında incinmesinden korkan T ürk milleti o büyük bayramında sa­ kin ve yekpâre bir endişe halinde şaşkın gibi idi.

Ataya, bu bayramdan iki gün önce, son vedarmızı yaptık.. T ürk milleti bu seneki Şeker Bayramına, işte böyle de­ rin ve sönmez bir hüzünle giriyor.

Bu bayram T ürk milletinin Şeker Bayramı değil, bütün dünyayı sızlatan, bütün bir on sekiz milyon T ürk kütle­ sini hıçkırtan en büyük insanın ebedî •kaybına hicran günleridir.

Türk matbuatı, bir taraftan neşir va­ zifesini eda ile çırpınırken diğer taraf tan Atasının, büyük ve ebedî şefinin ar kasından ıstırap çekti.. Biz daha yor gun, daha bitkin düştük.

Bu bayramda T ürk milletine Cumhu riyet gibi aziz varlığiyle, İnönü gibi A tanın hedef ve ideal arkadaşının başm da olmasiyle teselli bulmasını temenn ederiz.

Bayramınız mübarek olsun büyük ac ile zedelenmiş aziz Türk milleti!..

HABER

2

® Asrın g ü n e şi

ULU ÖNDER v e ŞEFİMİZ

T A T O R K 'ün

| Ufulü üzerine Dolmabahçe Sarayından Sarayburnuna, S araybum undan îzm ite, îzmitten, A nkaraya ve A nSarada yapılan bilûmum m erasim in tam am ı, Türkiyenin ea m eşhur operatörleri ta ra fın d an sinem aya çekilm iştir. I A yrıca film dosyalarım ızda mevcut A tatürkün, bugüne k adar memleketimizin hiçbir şehrinde ve hiçbir sinema-

j

smda gösterilm em iş 1000 m etrelik filmi ile gene ATATÜRK’ün istik lâl H arbinde memleketimiz dahilinde muhte- | lif seyahatleri, birçok açılış törenlerinde filmlerile bizzat kendilerinin TürkiyeB üyük Millet Meclisinde ir a t bu- | yurdukları n u tu k ları film halinde gösterilecektir. Bu 3000 m etrelik film bu akşam s a a t 9 dan itibaren

IPEK

v e SARAY s i n e m a la r ı n d a birden g ö s t e r i l e c e k t i r .

Bu film yarından itibaren îzm irde

ELHAMRA ve YENİ

sinem alarında da ayni zam anda gösterilecektir.

ULU ÖNDER ve ŞEFİMİZ

A T A T Ü R K ’ün

Ufulü üzerine Dolmabahçe Sarayından Sarayburnuna, Sarayburnundan îzm ite, îzm itten A nkaraya ve A nkarada yapılan1 bilûmum m erasim in tam am ı, Türkiyenin en m eşhur operatörleri ta rafın d an sinem aya çevrilm iştir.

Yarından itibaren

M E L E K s in e m a s ın d a

Hatavın İktisadî

kalkınması

H ü k ü m e t i m i z bu

m e v z u ü z e r in d e

çalışılıyor

Hatayın iktisaden inkişafını temin i- çin alınacak bazı tedbirler üzerinde meş­ gul olunmaktadır, öğrendiğimize göre bilhassa bunların başında kardeş mem­ leketin mahsullerinin satılması, ihraca­ tının artırılması bulunmaktadır. Hükü­ metimizin H atay menşei mamulât ve masnuatmda gümrük resmini yüzde 9 tenzil etmek hususunda yeni verdiği ka­ rarın çok müsmir olacağı muhakkak ad­ dedilmektedir .

Kardeş Hatayda ziraate elverişli olan 140.000 hektarlık toprağın şimdilik ancak 6000 hektarı ekilmektedir. Bu arazide buğday, arpa, yulaf, pirinç, ak darı, tü­ tün, üzüm, hububat ve muhtelif meyva- lar yetişmektedir. 15000 hektarlık arazi de bağlık ve bahçeliktir.

Kardeş memleketin gerek iktisaden yükselmesi gerekse sıhhî bir beliyyeden kurtulması için 19000 hektar araziyi kaplayan Amik bataklıklarının kurutul­ ması da yapılacak işlerin başında gelmek tedir. Bu saha M uratpaşa, Canbulad, Re­ şadiye, Paşaköy, Içada, Çileoğlu, Turfa, re Telosman arasındaki mıntaakda bu­ lunmaktadır.

tiramr ifa etti.

Top arabasının tevakkufu üzerine büyük önderin yaverleri ve maiyeti su­ bayları tabutun üzerindeki Türk bay­ rağını ve örtüyü aldılar. Şefin tabutu zaferden zafere koşturduğu Mehmet­ çiklerle, komutanların ve subayların o- muzlan üzerinde yükseldi. Ve ağır ağır müzenin methaline doğru ilerlemeğe başladı.

Müzede

Methale doğru yükselen mermer ba­ samakların sağ tarafında Türkün büyük evlâdına karşı milletlerinin, devletleri - nin sonsuz saygı ve sevgilerini ve onun gaybubetinden dolayı Türk ulusuna taziyetlerini bildirmek için gelen fevka­ lâde heyetlere, kordiplomatik, sol tara­ fında ise vekiller heyeti, millet meclisi azaları, merasime iştirak eden diğer ze­ vat bulunmakta idi.

Tabut Mehmetçiklerin, generallerin, subayların elleri üstünde ve omuzla - rmda Türk ulusunun ve dünyanın bu değerli mümessillerinin son tazim teza­ hürleri arasından geçerek, oraya, müze­ ye girdiği zaman şefin hemşiresile, Rei- isicumhur İsmet İnönü ve Büyük Millet Meclisi reisi Abdülhalik Renda, Başve kil Celâl Bayar, büyük erkânı harbiye reisi mareşal Çakmak, tabutun konula­ cağı kaidenin önünde yer almış bulunu­ yorlardı.

Tabut, müzenin tam orta kısmım teşkil eden ve yukarıdan aşağıya beyaz muslinlerle kaplanmış olan salonun or­ tasındaki kaideye gene silâh arkadaş - larınm elleriyle kondu. Ve gene bu el­ lerle üzerine şanlı bayrağımız örtüldü.. Şimdi başta Cumhurreisi ism et İn­ önü olduğu halre bütün başlar eğik, derin bir huşu içinde büyük şefi anıyor­ lar ve onun hatırasını taziz ediyorlar. Manzara tarife sığmıyacak derecede yüksek ve heyecan verici..

A tatürkün her tarafı beyazlara bü­ rünmüş olan bu istirahatgâhında ruhla­ ra sükûn veren, teselli sunan bir hava esiyor..

Bütün gözler ve kalbler siyah bir zemin üstünde yükselen beyaz bir kai­ de üzerinde yatan bayrağa sarılı Ata­ türkün tabutunda...

Kimse ne gözünü, ne de kalbini on­ dan ayıramıyor.

Reisicumhur İnönü, Önderin tabutu önünde uzun bir vakfeden sonra Millet Meclisi Reisi, Başvekil ve Mareşal ile

birlikte Atanın istirahatgâhından ayrıl

dılar. -. ;

Ondan sonra da baş ve ayak uçlarına üçer meş’alenin yandığı ve dört suba­

yın yalınkılıç nöbet beklediği büyjük kurtarıcının tabutu önünde Millet Mec lisi azalariyle kara, deniz ve hava kuv­ vetlerine mensup komutanlarla subay­

ların ve hükümet erkânının veda ve ta­ zim geçişleri başladr. Herkes büyük bir sükûn içinde göz yaşlarını içlerine akıta akıta Şefin önünden geçti. (A.A.)

(5)

22 IKINCİTEŞKIN — 1938 HABER — Akşam postası

Bir saç telinin ömrü bsşöŞSIl

Yazan: D r „ O . A .

â r ^ 1

âP

Bayanlar için saç,- güzelliği tamamlayan

[ ¡bir taç demek olduğundan onun her teli pek

¡kıymetlidir. Bir kadın ■ modaya uymak için - »açlarım kısa kestirmeğe razı olsa da, o kısa tellerden bir tanesini bile kaybetmeğe gönlü ra­ zı olmaz, meğer ki kendi eliyle iki üç tel kopa­ rıp, dünyada baha biçilemiyecek kadar kıymetli bir yadigâr olmak üzere vermek istesin..

Eski zamanda bazı geveze erkekler, bir ka­ dın saçlarını kaybedince aklını da beraber kay­ beder, derlermiş. Bu söz, tabiî doğru olamaz. Fakat hangi kadın olursa olsun başını yıkarken, «açların ıtararken bir kaç telin döküldüğünü gördükçe hemen üzülür ve bir gün

«açları dökülmüş erkekler gibi, fildişi renginde parlak başlı olabileceği hemen hatırına gelir.

Halbuki, her şeyi bilen Aristo feylo- zofun daha iki bin şu kadar yıl önce söylediği gibi, çocuklarla hadımağalan- nm, bir de kadınların saçları hiçbir va­ kit büsbütün dökülemez. Bu teşbihte nezaketsizlik bulunsada hata olmadığı şüphesizdir.Onun için hem bayanların kendilerine, hem de onların saçlarım güzel görmek istiyen erkeklere teselli verecek doğru bir sözdür..

H er gün saçınızı tararken, tarağın üzerinde kaldığını gördüğünüz saç tel­ lerinin dökülmesi tabiî bir şeydir. Saç telinin, bütün vücudumuzun ömründe ayrı bir ömrü vardır: Saç başın derisi­ nin arasından doğar, uzar, bir dereceye varır, o kadar uzunlukta bir müddet kalır, ondan sonra can taşıyan her şey gfbi... Tarağın dişlerine takılan işte bu teller, ömürleri sona ermiş saçlardır. Her saç telinin ömrü iki, nihayet dört yıldır.

Saçların tabiî olarak dökülmesi hem yılın mevsimine, hem de hayatımızın mevsimine göre değişir. Bir kere, yazın ve sonbaharda saçlar daha çok dökü­ lür. Burada da hatasız bir teşbih

var-I R a s B m l l

H a f t a k i m i n )

11 uncu sayısı ç ık tı

Müvezzilerden

atayınız

dır, fakat pek nezaketsiz olduğundan ben tekrar edemiyeceğim. M ektepte bi­ yoloji dersi okudunuzsa onu kendi kendinize bulursunuz.

Hayatımızın mevsimine göre değiş­ mesine gelince, bu işe pek meraklı bir hekim her gün dökülen saç tellerini saymış ve ince hesaplar neticesinde (in­ san saçları pöstekiye benzemediğinden o hekime deli deyemeyiz) ortalama sa­ yıları bulmuş.

Bir günde çocukların başından 90 tel, çocukluktan sonra 38 den 108 e kadar, ihtiyarlıkta da 120 tel saç düşer. Ba - yanlara hiç bir vakit ihtiyar denilemi- yeceği için burada ihtiyarlık yaşma ait sayı, tabiî erkeklerindir. Fakat bayan­ lar da günde 108 e kadar saç teli dö­ kerlerse bunu tabiî tutarak hiç merak etmemek lâzımdır. Çünkü dökülen tel­ lerin yerine gene tabiî olarak yenileri doğar, ve uzar.

Bir saç teli ömrünü bitirince hemen düşmez. Artık beslenemez ve uzaya- maz, fakat bir müddet daha - toprağa saplanmış cansız bir değnek gibi - ye­ rinde durur. Böyle cansız kaldığı müd detçe hiç zora gelmezse en sonunda kendi kendine düşer. Arada sırada baş yastığımızın üzerinde, yahut elbisemi­ zin yakasında gördüğümüz saç telleri bunlardır.

Ancak, medeniyet hayatında bir ba­ şın zora gelmeden yaşaması tasavvur edilemez: Medenî insan her gün başını yıkar, saçlarım tarar. Bu sırada da başı az çok zora gelir demektir. Başımızı yıkarken, saçlarımızı tararken gördü­

ğümüz teller de böyle ömrünü bitirmiş ve biraz zora gelmiş saç telleridir.

Demek oluyor ki, insan günde - yuvarlak hesapla - yüz taneye kadar saç teli düşürürse gene merak edecek, üzülecek bir sebep yoktur. Böyle tabiî olarak dökülen saç tellerinin yerine mutlaka yenileri çıkar. Saçlar fazla dö­ külürse, dökülenlerin yerine yenileri çıkmazsa, o vakit, merak etmelidir.

Çindeki Japon is­

tilâsı karşısında

Ingiıterenin nihayetsiz m enfaatleri bulunan

Kong şehıinin v a ziy e ti nedir ?

Japon istilâsı Çinde her gün biraz da­ ha büyüyor. Ve Japon istilâsı kargısın­ da, başta Ingiltere ve Amerika olmak ü- zere, Çinden birçok menfaatler temin etmekte olan dünyanın en büyük devlet­ lerinin de İktisadî zararları arttıkça artı­ yor.

Avrupanm tanınmış bir muharriri, In- gilterenin uzak şarktaki büyük menfaat merkezlerinden olan Hong - Kong hak­ kında enteresan bir yazı yazmıştır. Mu - harririn bu yazısından bazı kısımları a- lıyoruz:

“Kanton düştükten sonra artık Hong- Kong ölmüştür. Halbuki, Ingiltere impa­ ratorluğu için bu ada, Şanghaydan kat kat mühimdir. Şanghay bir milletler a- rası şehriydi. Orada her milletin zabıta­ sı, bankaları, şirketleri, mağazaları var­ dı. H er millet kendi evini, kendi kuvve­ tini müdafaa edebiliyordu. Bu şehir bü­ yük Yangçe nehrine hâkim bir vaziyet­ teydi. Bu nehirse Çinin can damarı de­ mekti. Fakat bu nehir dahi bir milletler arası nehri haline gelmişti.

Halbuki Hong - Kong, îngilizdi ve tam îngilizdi. Burası, uzak şarkın Cebelütta- | rıkıdır. Bir ada, bir kaya, doldurulmuş bir tepe. Tepede geçeceklere ölüm saçan topların boğazlan görülür. Açık bir li

-Ingi’terenln Çindeld ticarî ve bahrî limanının

merkezlerinden görünüşü...

Hongkong

emperyalizmi, Asyadan garp müstame- relerini sürüp çıkarmak istiyor. Japon- lar buna, Şanghayda az çok muvaffak ol­ dular. Hong - Kong nasıl Kantonu tutu-man, mevkiin çoraklığına varmcaya ka- 1 yorsa, bugün Hainen adası da Hanoyu dar Cebelüttarıka benzer. Orada da yağ­

mur suyundan başka içecek su yoktur, dağların mail sırtlarından, muazzam be­

ton sarnıçlara yağmur sulan dökülür. Hong - Kongda istenen her şeyi yap­ mak için mükemmel surette seçilmiş bir yerdir: Bir sürgü, bir kontrol kapısı, bir de marşandiz deposu!

16 mcı asrın başlarında Portekizliler kalyonlariyle Kanton önlerine geldikle­ ri vakit bu mevkiin kıymetini takdir e- demediler .Hong - Kong adasını ihmal ettiler.Kantondan oldukça uzakta Makao yarımadasına yerleştiler. Burası Porte­ kizlilere daha emin geldi.

Japonlar için, AvrupalIların dört yüz otuz senedenberi ticaretgâh yaptıkları ve yerleştikleri Asyanın bu noktasını i- taate almak hiç zor olmadı.

Çin harbinden şu hakikat çıkar: Japon

öylece tutmaktadır. Japon emperyalizmi, Hinen adasını da işgal edecektir.

Eğer bundan birkaç hafta evvel önüne geçilen Avrupa harbi patlak verseydi, Japon ordusu ve donanması, Hindi Çin’e, Singapura ve Hong - Konga saldıracaktı. O zaman Çin, Japonya için ikinci dere­ cede bir hasım haline düşecekti.

Hong - Kong gören her seyyah, Nevyorku veya Riyodöjaneyroyu görmüş gibi muhayyelesinde insan ölçüsüne sığ­ mayan bir azamet peyda olduğunu hisse­ der.,,

Uzaklarda, beş yüz elli metre yük­ sekliğindeki kale tepesinin, koyu san surları içinde yükseldiğini görürsünüz. Sonra, yaklaşırsanız, bütün bu dağın ev­ leri birbir üzerine katlanmış bir şehirle örtülü olduğunu farkedersiniz: Monako gibi bir yer...

[

K a m i

g ö l g e

H A B E R ’ I N R E S İ M L İ

Z A B I T A

R O M A N

10

lû r F S H oka & 4V 4 O İV

-V9 CİO '-

v o g v z

Koya girer girmez, kendinizi Çin şeh­ rinin ümit etmediğiniz uğultu ve gürül­ tüsü içinde bulursunuz. Binlerce kayık yelkenlerini rüzgâra karşı açmışlar. Bu­ ralardaki kayıklan ekseriya kadınlar kullanır. Adayı kaleye, Hong - Kongun Kovlona bağlıyan büyük posta vapurları­ nın, feribotların, tüccar vapurlarmın a- rasında, bu gemiler adetâ mekik dokur.

Kadm, erkek çocuk tam iki yüz insanı ferah ferah taşıyan Agamemnon, Kris- tof Kolomb’un yelkenlerini andıran eski biçim Çin gemileri, havayı yırtan düdük, çan ve ıslık sesleri içinde suları yarar gi­ der.

Çin sahillerine çıkmca, açık havada kokular saçan mutfakları, hamalları, ta ­ cirleri ve dopdolu sokaklariyle bütün Çin birdenbire gözünüzün, kulağınızın, ve burnunuzun önüne serilir. O zaman insan hakikaten îngüterenin nerede olduğunu kendi kendine sorar.

Fakat bu suali kendine sormazdan ev­ vel bir saniye durur. Ingiltere orada, her yerdedir. Bankalar, mağazalar, kru­ vazörler, zırhlılar, tayyare ana gemileri hep hep îngilteredir.

Hong - Kong, imparatorluğun müstah­ kem bir burcudur.

Hong - Kongun arkasında Çin var. Doymak bilmiyen kalabalık Çin Ingiliz ti­ caretine apaçıktır. Londra şehri Hong - Kong cephesini kaybetmekle, 400 mil - yon müşteriyi, 400 milyon aç boğazı kay­ bedecek demektir. Bu takdirde Mançes- te r dünyanın en büyük pamuklu sanayi­ ini 400 milyon Çinliye harcıyamıyacak- tır. Alışverişte Amerika ikinci, Almanya üçüncü safta geliyor. Ingiltere şark de­ nizlerinde kontrolü kaybederse, Ingilte­ re adalarında işsizlik artar. Büyük Britan ya tecerrüt etmemelidir. Ingiltere, Mal- tada, Süveyşte, Singapurda, Cebelütta- rıkta, Kapta ve Hindistanda olduğu gi­ bi Hong - Kongda da kuvvet bulundur­ malıdır.

Fakat Ingiltere, kıtalarda mücadele - lerle kuvvetini israf edemez. Ve etmek istemez. O da bilir ki, en ufak bir yor­ gunluk eseri gösterdiği takdirde, avcı milletler, onun üzerine çullanacak!ardır.

Bugüne kadar Çin ordusu Fransız pi­ yadesinin Majinoda kendisi için çarpışa­ cağını zannettiği gibi Ingiltereyi de öy­ le zannediyordu.

Halbuki Ingiltere, şahsı müstearla harbetmiyecektir. Lâkin, tâ Nelson ve Kiçner zamanındanberi kınında duran kı­ lıcı çekecektir, işte, Kanton ve Hankeu alındığı sıralarda uyanık ve tecrübeli a- damlar Ingiltere için böyle düşünmüş • lerdir.

Ne de olsa Ingiltere, yirmi sekiz ay sonra ikinci defa olarak Uznk şarkta “cephe” kaybetmiştir.

(6)

HABER — Akşam postası

Seyahat notları

Amasyaya turistik bir

mahiyet vermeliyiz

Dört b:n senelik bir maziye malik olan bu şehir

tarihî kıymeti yüksek eserlerle doludur

Eğer gece toplsntiîarma sık sık git­ mek âdetiniz değilse, çok pahalıya çı­ kacak ve ancak beş altı defa giyildikten sonra modası geçecek olan bir rob yap­ ınmayınız. Ansızın bir yere davet olu­ nursam “ne giyerim” diye de üzülme­ yiniz ve uzun bir eteklik yaptırır ve bu­ nun için güzel bir kumaş seçersiniz. Mev kie ve zamana göre, münasib bir blûzu her vakit kullanabileceğiniz bu eteklik üzerine giydiniz mi, güzel bir gece tu­ valetine sahib olur ve bununla istediği­ niz kadar zarif görünmenize de bir mâ­ ni kalmaz. Yani blûzu gündüz ziyaretle­ rinde de bir tayyörle giymek kabildir. Bu suretle faydasız bir masraftan kur­ tulmuş olacaksınız. Bu yaptıracağınız blûz için resimde gördüğünüz modeller­ den birisini seçmek mümkündür.

1 _ Çok parlak satenden bir ceket. Kollar geniş omuzlu olup kol ağızları büzgülerle çok daraltılmıştır. Dört kıy­ metli düğmeyle bu ceketin önü kapanır. Yakasında ve ceb altlarında işlemeler vardır. Bu ceket 1 metre eninde 1,80 metre kumaştan çıkar.

2 — Tentene blûz. Kollar çok geniş, kol kapakları dirsek hizasındadır. Ayni kumaştan kesilmiş iki banddan birisi bir kemer gibi blûzu eteklik üzerine rapte­ der. Diğeri de eski zaman elbiselerinde roba denen göğüs kısmını blûzun diğer kısmından tefrik eder. Her iki band ge­ niş birer t'iyoııga ile biterler. Bu blûz i- ein 1 metre eninde 1,25 metre kumaş gi­ der.

3 — Bel tarafı dar siyah bir kozak, önden düğmelidir. Ve üst kısmı geniş bir pelerin şeklinde bir kumaş parçasile süslüdür. Bu kozak 90 santimetre enin­ de 2,30 metre kumaştan çıkar.

4 — Açık renkli krep Romarenden kor saj. Bu korsajın bütün süsü omuzlarda­ ki bal peteği şeklindeki bir sıra büzgü­ lerdir. Dirsek hizasında geniş olan kol­ lar ağızlara doğru sıkışır. Burada asıl ku­ maşa verev olarak konmuş geniş bir bi­ lezik vardır. Bu korsaj için 80 santi­

metre eninde-3 metre kumaş kâfidir. 5 — Mat renklerde ipekli jerseden blûz. Kollar çok yüksek obuzludur. Ke­ merin uçları etekliğin önüne doğru u- zun olarak sarkar. Blûzun zarafetini ve­ ren bu sarkık kemerdir. 1 metre eninde, 3,25 metre kumaştan çıkar. •

I

Kış geliyor. Yaz sebzeleri artık dükkân, larda bulunmıyacak, kış sebzeleri de gün­ den güne pahalılaşacak. Binaenaleyh seb­ zelerin nasıl muhafaza edileceğini bilmek ev kadınının hem işini kolaylaştıracak, hem de tasarruf imkânlarım temin ede. çektir.

Patat* s ıı n uhaf azası

Patatesler ancak iyice kuru oldukları takdirde uzun zaman dayanırla!. Onun için patatesleri evin rutubetsiz bir yeren­ den, iyice kuru olarak, biribirine değme­ mek şartile sıralamak lâzımdır. Buranın ayni zamanda serin ve hattâ soğuk olma, sı şarttır. Aksi takdirde patatesler çimle­ nirler.

Patatesleri bu suretle sıraladıktan sonra onları ara sıra altüst etmek, ve patatesleri üzerinde hasıl olan yumruları kesmek icap eder.

Havuç- ve ş a lg a m la rın m u h a fız a sı

Havuç ve şalgam patatese nazaran daha kolay saklanır. Fakat bunları alırken ku­ rumamış ve içlerinin boşalmamış ofhnası. na dikakt etmelidir.

Evin karanlık bir mahzeninin bir kö­ şesine bir miktar kum serpmeli. iyice

ku-n a s ı l m u -

e d e l i m ?

rutulmuş olan havuç ve şalgamları bu kum tabakası üzerine koymalıdır. Çünkü kökleri ve derenleri yenen sebzelerin ru tubet en korkulacak düşmanıdır. En ufak bir rutubet eseri muvacehesinde çimlenir­ ler. Eğer bir apartımanda oturuyorsanız ve bu çeşit sebzeleri koyacak bir yeriniz yoksa onları tahta bir raf üzerinde sıra­ lamak dahi mümkündür. Bu rafın üzerine sebzeleri sıraladıktan sonra üzerine bir ta. baka kum kum döşer ve üzerine gene seb­ zeleri istif etmekte devam edersiniz.

L a h n a ve k a rn a b a h a rın m uh afazas ı

Lâhna ve karmbaharlara gelince, onları apartımanda muhafaza etmeğe katiyen yanaşmayınız. Zira bu sebzeler kükürtü ihtiva ederler, ve yavaş yavaş neşrettikleri kükürtlü bir koku ile bütün bir ap artm a­ nı doldururlar.

Maamafih bu sebzeleri uzun bir zaman için saklamak mecburiyeti hasıl olursa ya. pılacak kolay bir iş vardır. Bu sebzelerin köklerinden kesildiği yerden itibaren u- facık bir delik açılır. Bu deliğe bir parça kömür tozu (tercihan odun kömürü tozul doldurulur. Bu takdirde sebzeler koku neşretmeden epeyce zaman muhafaza edi­ lir .

: y

Tarihî Amasya kalesi

Tarih! kayıtlara bakılırsa Amasya şeh­ ri kurunu ûlâ ilk yarısında Amazon ve­ ya Amasistlerden “Amas” tarafından yapılmış dört bin senelik bir maziye ma­ liktir.

Tarih, Amasyanm İranlIlardan sonraki hâkimini Romalılar olarak gösteriyor. U- zun müddet Romalılar tarafından idare edilen bu şehir, bir ara BizanslIlara, mü­ teakiben Trabzon Komnenlerine, sonra da sırayla Danişmendilere, Selçukîlere, îlhanilere geçmiş ve nihayet Osman o- ğullarmın hâkimyeti altına girmiştir.

Amasya tarih bakımından en zengin Anadolu memleketlerinden biridir. Şeh­ rin şimalini kapıyan yalçın kayalıkların, Yeşilırmağa bakan yüzünde mazgal de - liklerine müşabih mağara ağızları görü­ lüyor. Bunlar eski çağlarda bu civarda hükümet kuran hükümdarların mezar - larıdır. Mezarların bulunduğu tep er1-' en üstünde, bugün enkazından bir kısmı hâlâ ayakta duran kale ve sed bakaya­ sı görülmektedir.

Çıkıp bakmadım, fakat anlattıklarına göre bu yalçın kayalığın kaleye münte­ hi bulunan kısmından başlryarak Yeşilır- mak seviyesine kadar inen gizli bir yol varmış. Baştan aşağı oyma merdiven şeklinde açılmış olan bu yolu o zamanki hükümdarlar, herhangi bir düşman tara­ fından muhasara vukuunda susuz kal­ mamak ve nehre inerek su alabilmek için yaptırmışlar.

Yeşilırmak nehriyle kalenin bulundu­ ğu tepenin arasındaki yükseklik en aşa­ ğı beş yüz metre vardır. Demek oluyor ki sert kayalığın içinde gizli bir yol yap­ mak için yıllarca uğraşılmış ve asgarî bin, bin iki yüz basamak yapılmıştır. A- radan uzun bir zamanm silindiri geçtiği için şimdi bu yol metruk ve işlenmez bir hâle gelmiştir.

Amasya geçmişte zengin tarihî hâdise­ lere sahne olduğu için bugün eski

tari-Amasyada Selçukî eserlerinden Hiljet gazi türbesi

hinden birçok menkıbeler, bir hayli ri­ vayetlerle bahsediliyor. Bunlar mazinin sinesinde tetkike muhtaç meselelerdir. Zaman zaman dünyanın muhtelif yerle­ rinden yurdumuza gelen tarihçiler Amas­ yaya uğramağı ihmal etmiyorlar. Amas­ yanm bu hüviyetle bir turist memleketi olmağa kabiliyeti pek müsaittir. Yakm tarihte de bu şehrin büyük bir mevki ta­ şıdığını biliyoruz.

Amasya Osman oğulları devrinde eya­ letken şimdiki Tokat ve Çorum vilâyetle rini de ihtiva ettiği için yine o zamanki Manisa eyaletinden daha geniş bir mın- takaydı. O zamanlar, diğer iki eyaletten burayı ilim bakımından temyiz etmek de mümkündür. Amasyada ilahiyat fa­ kültesine muadil medreseler uzun müddet yaşamış ve İslâm diyarının hemen her yanına şöhret yaymıştır.

Amasyanın tarihî bakımdan ehemmi­ yetini arttıran ve zenginleştiren hâdise­ lerden birisi de yakın mazide cereyan etmiştir. Büyük Şefimiz Atatürk’ün ilk millî teşkilâtı kurmak için, şeref verdiği memleketlerden birinin de Amasya ol - ması bu tarihî memleketin zengin hüvi­ yetine bambaşka bir vakar bahşetmiş o- luyor.

Tokat ve Çorum şehirlerinin çevrele­ riyle birlikte, zaman zaman, İdarî taksi­ mata göre, vilâyet yapılarak bunlardan ayırd edilmesiyle Amasya halihazırda Türkiyenin en küçük ve maddeten fakir vilâyetlerinden biri vaziyetine düşmüş­ tür. Daralan, küçülen ve gelir kasnak­ ları azaldığından fakirleşen bu vilâyete para ve hareket sokmak için bir çare var: Amasyaya turistik bir mahiyet ver­ mek.

Bizdeki turizm teşkilâtının devamlı propagandasından bu memleketi de fay­ dalandırmakla beklenen müspet netice - nin tahakkuk edeceği üzerindeki kanaat umumîdir. ... ... 4 H- Günay - ■ 1 *» *» ı -Tj ' , , *\ \ „‘a M I Mİ \U \ K s M ¡V

mm

>

(7)

*

Top arabasının kahraman erler tarafından çekilişi ve

Referanslar

Benzer Belgeler

Mustafa adında 8 yaşındaki bir çocuk Ata'ya kendisini okutturma - sini istem iş ve"Ben okumak, adam olmak istiyorum" demişti .Atatürk derhal gerekli em irleri vererek

Histological and coprological findings confirmed the diagnosis of Diphyllobothrium latum; ova were ellipsoidal with operculate characteristics, and had a small knob in

Moreover, we obtain some important identities involving the Gaussian Pell and

醫療衛教 致命20秒 昏厥恐發生意外 返回醫療衛教 發表醫師 陳龍 發佈日期 2014/01/21

Denizcilik Bankası ambje- mi, Gelincik sigarası paketi, İz­ mir Tekel Fuarı pavyonu gibi ta­ sarımlar yapan, şiirlerinin yanı sıra eleştirileri de yayımlanan sa­

Danacı, Tülin, Neccârzâde Şeyh Rızâ Dîvânı (yüksek lisans tezi, 1988), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Demir,

Türün telefona sarılıp Atıf Yılmaz'm askerliğinin üç ay ertelenmesi emrini veriyor. Karşıdakiler, bunun 'usulsüz' bir durum olduğunu söylerlerse de, Faik Türün,

■ Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, çok sevdiği tango müziğinin efsane Kralı Şecaattin Tanyerli'nin banka he­ sabına sessiz sedasız 50 milyon lira yatırarak,