• Sonuç bulunamadı

Milli Görüş Partileri'nin eğitim ve kültür programları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Milli Görüş Partileri'nin eğitim ve kültür programları"

Copied!
184
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ

EĞĠTĠM BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

ORTAÖĞRETĠM SOSYAL ALANLAR ANA BĠLĠM DALI

FELSEFE GRUBU ÖĞRETMENLĠĞĠ BĠLĠM DALI

MĠLLĠ GÖRÜġ PARTĠLERĠ‟NĠN

EĞĠTĠM VE KÜLTÜR PROGRAMLARI

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

Yusuf YALANIZ

DanıĢman: Yrd. Doç. Dr. ġakir BERBER

Ankara Aralık, 2011

(2)

JÜRĠ ONAY SAYFASI

Yusuf YALANIZ‟ın “Milli GörüĢ Partileri‟nin Eğitim ve Kültür Programları” baĢlıklı tezi, jürimiz tarafından Felsefe Grubu Öğretmenliği Ana Bilim Dalında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiĢtir.

Adı Soyadı Ġmza

Yrd. Doç Dr. ġakir BERBER ………..

Yrd. Doç. Dr. Erdal AKSOY ………..

(3)

ÖN SÖZ

Bu tezi hazırlama sürecinde baĢta danıĢman hocam Yrd. Doç. Dr. ġakir BERBER olmak üzere, her daim desteğini esirgemeyen ve bana sabırla katlanan anneme, babama ve eĢime, akademik formasyon kazandıran Yrd. Doç Dr. Beyhan ZABUN‟a, motivasyonuma ivme katan Salih AKYÜZ, M. Ali ALTINIġIK, Onur TURAN ve Fatih AYDIN‟a, teknik destek veren Prof. Dr. Arif ERSOY, Prof. Dr. Ġbrahim ARSLANOĞLU ve Atik AĞDAĞ‟a, imkânlarından istifade ettiğim Ekonomik ve Sosyal AraĢtırmalar Merkezi (ESAM)‟ne ve ESAM‟ın Genel BaĢkanı M. Recai KUTAN‟a teĢekkür ederim.

(4)

ÖZET

MĠLLĠ GÖRÜġ PARTĠLERĠ‟NĠN EĞĠTĠM VE KÜLTÜR PROGRAMLARI YALANIZ, Yusuf

Yüksek Lisans Tezi, Felsefe Grubu Öğretmenliği Bilim Dalı Tez DanıĢmanı: Yrd. Doç. Dr. ġakir BERBER

Aralık-2011, 183 Sayfa

Bu araĢtırmanın amacı, Türkiye siyaset tarihinde otantik bir siyaset kültürüne sahip olan Milli GörüĢ Partileri‟nin, eğitim ve kültür programlarını siyaset sosyolojisi açısından din, siyaset, eğitim ve kültür iliĢkileri dâhilinde kavramsal nitelik ve siyasal pratiklerini ele almak, siyasal süreç içinde değiĢikliklerini saptamak, siyasal toplumsallaĢma rolünü belirtmek ve Türkiye‟deki dindar kesimin kolektif bilincini siyasal alana nasıl ve ne düzeyde projekte ettiğini gözlemlemek ve değerlendirmektir.

Bu araĢtırma, literatür taramasına dayalı tarihsel ve kavramsal yöntem ile ele alınmıĢtır. Tarihsel ve kavramsal yöntem araĢtırması ile bir süreç dâhilindeki çeĢitli dönemler, kendi konjonktürleri dâhilinde gözlemlenmiĢ ve kavramsal analizlerle değerlendirilmiĢtir. Buna göre; araĢtırma, nicel verilere dayalı analizlerin bir araya getirilmesiyle oluĢturulmuĢtur./

AraĢtırma öncelikle, belirlenen konunun öngörülen içeriği ve siyaset sosyolojisinin temel kavramlarının analiz edilmesiyle baĢlamıĢtır. AraĢtırma, Milli GörüĢ Partisi olarak nitelendirilen Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi ve Saadet Partisi kapsamında tarihsel bir çerçeve ile belirtilmiĢtir. Daha sonra araĢtırma analizleri, bu kapsamda belirtilen partilerin; parti programı, seçim beyannamesi, afiĢi ve sloganları, koalisyon protokolü, hükümet programı ve politikaları sınırlılıklarıyla değerlendirilmiĢtir. Belirtilen amaç doğrultusunda partiler, dönemsel farklılıkların belirlenmesi ve bütünlüğü sağlaması açısından kronolojik olarak bölümlere ayrılmıĢ ve her bir bölüm kendi içinde de analiz edilmiĢtir.

Sonuç olarak da, geleneksel bir siyasi kültür ile hareket eden Milli GörüĢ Partileri‟nin eğitim ve kültür alanlarıyla ilgili olarak tarihsel süreç içinde form, üslup ve içerik bakımında çeĢitli farklılıklar yaĢadığı gözlemlenmiĢtir.

(5)

ABSTRACT

EDUCATION AND CULTURE PROGRAMS OF MĠLLĠ GÖRÜġ PARTIES YALANIZ, Yusuf

Postgraduate Thesis, Science of Philosophy and Related Fields Thesis‟s Advisor: Assist. Prof. Dr. ġakir BERBER

December-2011, 183 Page

The aim of this research is to observe the education and culture programs of Milli GörüĢ Parties, having an authentic political culture in the history of Turkish politics, in the frames of religion, politics, education and culture from the view of political sociology, to determine the changes in political process and state the role of political socialization, and to assess to what extent the collective consciousness of religious part of Turkey reflect on politics.

This research is approached with historical and conceptual method based on literature review. With the historical and conceptual method research, various periods in a process are observed in their own conjectures and evaluated by conceptual analysis. According to this, the research is constituted by gathering the analysis based on quantitative data.

The research begins with analysis of basic concepts of political sociology and analysis of the estimated content of determined subject. The research is stated with a historical frame within the scope of Milli GörüĢ Parties, such as Milli Nizam Party, Milli Selamet Party, Refah Party, Fazilet Party and Saadet Party. And then the research analysis is evaluated by the borders of these stated parties‟ party programs, declarations of election, posters and slogans, coalition protocols, government programs and policies. In the direction of determined aim the parties are divided into periods chronologically to state the periodical differences and to get the coherence and each period is analyzed in itself as well.

In conclusion, it is observed that Milli GörüĢ Parties moving with traditional political culture have some changes in their education and culture programs by form, style and content in the historical process.

(6)

ĠÇĠNDEKĠLER SAYFA JÜRĠ ONAY SAYFASI ... i ÖN SÖZ ... ii ÖZET ... iii ABSTRACT ... iv

KISALTMALAR LĠSTESĠ ... vii

GĠRĠġ ... 1 Problem Durumu ... 2 Amaç ... 3 Önem ... 3 Yöntem ... 4 Sınırlılıklar ... 4 1. BÖLÜM: Kavramsal Analiz ... 6 1.1 Siyaset ... 6 1.2 Din ... 8 1.3 Eğitim ve Kültür ... 10

1.4 Din-Siyaset-Demokrasi ve Eğitim ĠliĢkisi ... 12

2. BÖLÜM: 1969 Öncesi Türkiye‟de Dini-Siyasi Yapı ... 19

2.1 1950 Öncesi Tek Partili Dönem ve Devlet Ġdeolojisi ... 19

2.2 1950-1960 Arası Demokrat Parti Ġktidarı ve 1960 Darbesi ... 20

2.3 1960-1969 Arası Adalet Partisi Ġktidarı ve Milli Nizam Partisi‟nin KuruluĢuna Doğru ... 23

3. BÖLÜM: Türkiye Siyaset Tarihinde Milli GörüĢ Partileri ... 27

3.1 Tarihsel Düzlem ... 27

(7)

3.1.2 Milli Selamet Partisi Dönemi ... 30

3.1.3 Refah Partisi Dönemi ... 39

3.1.4 Fazilet Partisi Dönemi ... 63

3.1.5 Saadet Partisi Dönemi ... 68

3.2 Kavramsal Düzlem ... 79

4. BÖLÜM: Milli GörüĢ Partileri'nin Eğitim ve Kültür Programları ... 85

4.1 Milli Nizam Partisi‟nin Eğitim ve Kültür Programları ... 86

4.1.1 Milli Nizam Partisi Programlarının Eğitim ve Kültür Açısından Analizi ... 93

4.2 Milli Selamet Partisi‟nin Eğitim ve Kültür Programları ... 95

4.2.1 37. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ... 99

4.2.2 39. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ... 101

4.2.3 41. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ... 107

4.2.4 Milli Selamet Partisi Programlarının Eğitim ve Kültür Açısından Analizi ... 109

4.3 Refah Partisi‟nin Eğitim ve Kültür Programları ... 111

4.3.1 54. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ... 117

4.3.2 Refah Partisi Programlarının Eğitim ve Kültür Açısından Analizi ... 124

4.4 Fazilet Partisi‟nin Eğitim ve Kültür Programları ... 126

4.4.1 Fazilet Partisi Programlarının Eğitim ve Kültür Açısından Analizi ... 133

4.5 Saadet Partisi‟nin Eğitim ve Kültür Programları ... 134

4.5.1 Saadet Partisi Programlarının Eğitim ve Kültür Açısından Analizi ... 140

SONUÇ VE DEĞERLENDĠRME ... 141

KAYNAKÇA ... 149

MĠLLĠ GÖRÜġ PARTĠLERĠ‟NĠN BELGE, DOKÜMAN VE YAYINLARI ... 156

SÜRELĠ YAYINLAR ... 160

(8)

KISALTMALAR LĠSTESĠ

AKP : Adalet ve Kalkınma Partisi ANAP : Anavatan Partisi

Anasol-D : Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti, Demokrat Türkiye Partisi Koalisyonu

Anasol-M : Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi Koalisyonu

AP : Adalet Partisi BBP : Büyük Birlik Partisi

BMGYGM : BaĢbakanlık Mevzuatı GeliĢtirme ve Yayın Genel Müdürlüğü BP : Birlik Partisi

BYEGM RĠS : Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü Resmi Ġnternet Sitesi CGP : Cumhuriyetçi Güven Partisi

CHP : Cumhuriyet Halk Partisi

CKMP : Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi

D8 : Developing 8

DEHAP : Demokratik Halk Partisi DEP : Demokrasi Partisi

DGM : Devlet Güvenlik Mahkemesi DP : Demokrat Parti

DSP : Demokratik Sol Parti DYP : Doğru Yol Partisi

ESAM RĠS : Ekonomik ve Sosyal AraĢtırmalar Merkezi Resmi Ġnternet Sitesi FP : Fazilet Partisi

GP : Genç Parti

HADEP : Halkın Demokrasi Partisi IMF : Uluslar arası Para Fonu MÇP : Milliyetçi ÇalıĢma Partisi MGK : Milli Güvenlik Kurulu MHP : Milliyetçi Hareket Partisi MĠT : Milli Ġstihbarat TeĢkilatı MNP : Milli Nizam Partisi MP : Millet Partisi

(9)

MSP : Milli Selamet Partisi

OECD : Ekonomik ĠĢbirliği ve Kalkınma TeĢkilatı Refah-Yol : Refah Partisi, Doğru Yol Partisi Koalisyonu RP : Refah Partisi

SHP : Sosyal Demokrat Halkçı Parti SP : Saadet Partisi

TBMM RĠS : Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi Ġnternet Sitesi

TCAB RĠS : Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Resmi Ġnternet Sitesi TCAM RĠS : Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Resmi Ġnternet Sitesi TCCB RĠS : Türkiye Cumhuriyeti CumhurbaĢkanlığı Resmi Ġnternet Sitesi TCK : Türk Ceza Kanunu

TCY : Türk Ceza Yasası TDK : Türk Dil Kurumu

TDK RĠS : Türk Dil Kurumu Resmi Ġnternet Sitesi TĠP : Türkiye ĠĢçi Partisi

TOBB : Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği TRT : Türkiye Radyo ve Televizyonu TSK : Türk Silahlı Kuvvetleri

YAġ : Yüksek Askeri ġura YÖK : Yüksek Öğretim Kurumu YSK : Yüksek Seçim Kurulu YTP : Yeni Türkiye Partisi

(10)

GĠRĠġ

Siyaset sosyolojisinin temel konuları çerçevesinde en belirgin amaçlarından biri, toplumların yapılarıyla siyasal rejimler arasındaki iliĢkileri inceleyerek bir siyasal rejim tasnifi oluĢturmaktır. Toplumsal yapıyı oluĢturan devletin çeĢitli kurumları arasındaki iliĢkiler de bu tasnifin oluĢmasında etkili bir unsurdur.

Devletin çeĢitli kurumları arasındaki iliĢkiler birçok münasebetle etkileĢim halinde olmalarıyla birlikte, birbirlerini etkileme oranları farklıdır. Siyasetin bir kurum olarak tam da bu noktada devleti oluĢturan diğer kurumları daha fazla etkileyerek yönlendirmesi birçok yönü ile siyaseti cazip hale getirmiĢtir. Devlet sisteminde siyasal yapının iĢleyiĢi ve beslendiği ideoloji açısından da siyasi partiler belirleyici bir öneme haizdir.

Türkiye‟de çok partili siyasal hayata geçilmesi ve 1950‟den sonra yaĢanan sosyolojik değiĢimler siyasal yapının değiĢmesine ve beraberinde toplumsal yapının hareketlenmesine sebep olmuĢtur. Çok partili siyasal sistemin etkinliğinin belirginleĢmesi, toplumun siyasette etkililiğinin artması ve 1960 ihtilalinden sonra hazırlanan yeni anayasayla siyasal özgürlüklerin geniĢlemesi sivil toplum anlayıĢını da geliĢtirmiĢtir.

1969 yılı öncesiyle birlikte sivil hareketlilik mukavemetinin artması, dini-siyasi anlayıĢın değiĢmesi üzerine, Türkiye siyasi tarihinde “Bağımsızlar Hareketiyle” baĢlayıp üç defa koalisyon ortağı olmuĢ ve bir defa da hükümet kurma görevi üstlenmiĢ dini-siyasi bir anlayıĢa sahip olan “Milli GörüĢ Hareketi” ve partileri siyaset sahnesindeki yerini almıĢtır.

Bu hareketin liderliğini, çeĢitli dönemlerde Türkiye siyasi tarihinde milletvekilliği ve baĢbakanlık yapan Prof. Dr. Necmettin Erbakan, bağımsızlar hareketindeki sekiz mühendis, iki avukat, iki ilahiyatçı ve üç eski politikacıyla Türkiye siyasetine farklı bir boyut kazandırmıĢtır. Ama bu modern görünüm ilk Milli GörüĢ

(11)

partisi olan MNP‟nin (Milli Nizam Partisi) daha sonra sırasıyla MSP‟nin (Milli Selamet Partisi), RP‟nin (Refah Partisi) ve FP‟nin (Fazilet Partisi) özellikle dini-siyasal anlayıĢ ve söylemlerinden dolayı kapatılmasını engelleyememiĢtir.

Problem Durumu

Türkiye siyasi tarihi ile ilgili yapılan çoğu çalıĢma; siyasi yapı, partiler ve ideolojiler üzerinedir. 1950‟den sonraki süreç için yapılan çalıĢmalarda ise partiler ve ideolojiler daha belirgin olarak ele alınmaya baĢlanmıĢtır. Partilerin ön plana çıkmasıyla sosyolojik olarak siyasal sistemdeki roller, siyasal davranıĢ, siyasal kültür ve siyasal ideoloji konuları da gündeme gelmeye baĢlamıĢtır.

Siyasal ideolojiye bağlı olarak Ģekillenen siyasal yapıda, toplumdaki seçmenler partilerce kendisine oy verecek eğilime getirilmeye çalıĢarak eğitilmektedirler. Bu politikalar, partilerin hem siyasal davranıĢını hem de siyasal kültürünü ortaya çıkararak toplumu yönlendirmede etkili bir unsur haline gelmektedir. Parti politikalarına iliĢkin bu sistem, eğitim ve kültür politikalarıyla toplumun değer yargılarını etkileme ve bunlarla seçmenler üzerinde siyasal tercihleri belirlemede etkili olmaktadır. Bir devlet yaptırımı olarak milli eğitimde, yüksek öğretimde ve benzeri eğitim kuruluĢlarında uygulanan parti politikalarına iliĢkin Ġsmet Ġnönü, Cemal Gürsel, Süleyman Demirel gibi Türkiye Cumhuriyetinin BaĢbakanlığını yapmıĢ siyasetçilerin dönemleri araĢtırılarak çeĢitli çalıĢmalar yapılmıĢtır.

Yerel yönetimlerin eğitim ve kültür uygulamalarına iliĢkin siyasal yapıdaki yerleri de parti politikalarıyla yakından ilgilidir. Siyasal iktidarın yadsınamaz gücü yerel yönetimlerde de etkisini göstermektedir. Bu probleme iliĢkin sadece Türkiye‟deki Ģehirler de değil Londra, Toronto, Tokyo gibi dünya Ģehirlerinde de incelemeler yapılmıĢtır. Türkiye‟de ise özellikle Ġstanbul ve Ankara‟daki Sosyal Demokrat Halkçı Parti ve Refah Partisi dönemlerindeki eğitim ve kültür politikaları üzerine çalıĢmalar yapılmıĢtır.

Eğitim ve kültür ekseninin yanı sıra Milli GörüĢ Partileri‟nin insan hakları söylemi, maddi ve kalkınma anlayıĢları, ĠslamlaĢtırma çalıĢmaları, dört kez de yer aldığı

(12)

koalisyon hükümetlerinin kurumlar bazında hangi anlayıĢlara sahip oldukları üzerine çeĢitli yüksek lisans ve doktora tezleri yayınlanmıĢtır.

Ancak bütün yapılan bu çalıĢmalara binaen Milli GörüĢ Partileri‟nin eğitim ve kültür programları üzerine sistematik bir çalıĢma ortaya konulmamıĢtır. Bundan dolayı ele alınan problemin durumu özgün bir nitelik taĢımaktadır.

Amaç

AraĢtırmanın konusunun özgünlüğüyle beraber çalıĢmada Milli GörüĢ Partileri‟nin eğitim ve kültür programlarının; otantikliğini ne derece koruduğu, konjonktüre göre nasıl bir form kazandığı, öncelik etkilerinde nelerin değiĢtiği, toplumsal patolojiyi hangi üsluplarla dile getirdiği, siyasal değiĢimler ve manevralar karĢısındaki durumları, siyasal kültür oluĢturmadaki karĢılıkları, Türkiye‟deki dindar kesimin kolektif bilincini ne derece yansıttığı konularındaki analiz ve değerlendirmeler çalıĢmada ulaĢılmak istenen hedeflerdendir.

Önem

1969 yılından bu yana Türkiye siyasal hayatında hükümet partisi olarak uzun süre iktidarda kalmamasına rağmen Milli GörüĢ Partileri‟nin siyasete getirdiği anlayıĢ toplumda ve siyasette sosyolojik bir karĢılık bulmuĢtur.

Milli GörüĢ lideri Necmettin Erbakan‟ın siyasi üslubu ve özellikle Refah Partisi döneminde vurguladığı “Adil Düzen” söylemi siyasette “sistem sorununu” ortaya çıkarmıĢtır.

Yine bu çalıĢma, Dünya ve Türkiye siyasetinde ideolojinin ve siyasal kültürün politikaya en belirgin olarak yansıdığı Milli GörüĢ Hareketi‟nin siyasi çizgisi ve partilerinin durumları, eğitim ve kültür programları ekseninde incelenerek siyasal ve

(13)

sosyolojik analizler doğrultusunda siyasal ideoloji, siyasal kültür, siyasal davranıĢ gibi siyaset sosyolojisiyle doğrudan bağlantılı olan kavramlarla değerlendirilmiĢtir.

Milli GörüĢ Partileri‟nin dini içerikli siyaset anlayıĢı, siyasal ideolojiler açısından Türkiye siyasi tarihinde önemli bir yer teĢkil etmektedir. Ġdeolojisini söylemlerine yansıtarak kendine has bir siyasal kültür oluĢturması da bu önemi artırmaktadır. Bu söylem ve ideolojiyle Milli GörüĢ Partileri‟nin siyasal bir kültür oluĢturmakla birlikte nasıl bir kültür politikası izlediği de önemlidir. Toplumun değer yargılarını, eğitim ve kültür politikalarıyla etkileyerek dini-siyasal bir algıyı “nasıl” geliĢtirdiği bu çalıĢmanın önemli yanlarındandır.

Ayrıca, Milli GörüĢ Hareketi‟nin partilerinden biri olan Refah Partisi‟nin hükümet olduğu dönemde baĢlayan “28 ġubat Süreci” gibi Türkiye siyasi tarihinde derin izler bırakan önemli bir siyasal, sosyal ve zihinsel dönüm noktasının ve bu sürecin baĢlamasına sebep olan Refah-Yol (Refah Partisi, Doğru Yol Partisi Koalisyonu) hükümeti politikalarının eğitim ve kültür açısından analizleri yapılmıĢtır.

Yöntem

Bu çalıĢma, literatür taramaya dayalı tarihsel yöntemle ele alınarak hazırlanmıĢtır.

Sınırlılıklar

Bu çalıĢma, Milli GörüĢ Partileri olarak adlandırılan Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi ve Saadet Partisi‟nin parti programları, seçim beyannameleri, koalisyon protokolleri, hükümet programları, siyasal yansıması olarak temsilcilerinin miting, televizyon ve meclis konuĢmaları sınırlılıklarında tarihsel temayüller dikkate alınarak ele alınmıĢtır.

(14)

Milli GörüĢ Hareketi ile doğrudan bağlantılı olsa da yapılan çalıĢmanın konusuyla korelâsyonu düĢük olduğu için cemaatler, sivil toplum kuruluĢları, Milli GörüĢ Hareketi‟nin diğer kuruluĢları olan; gençlik hareketleri, bayan örgütlenmeleri ve benzeri yapılanma ve organizasyonları bu araĢtırmanın sınırlılıkları dıĢında bırakılmıĢtır.

Yine bu çalıĢmada Milli GörüĢ Hareketi çizgisinden ayrılarak farklı tarzda siyaset yapan Adalet ve Kalkınma Partisi ve Halkın Sesi Partisi‟nin Türkiye siyaset tarihindeki yerleri, siyasi duruĢları, eğitim ve kültür program ve politikaları sınırlılıklar dıĢında bırakılmıĢtır.

(15)

1. BÖLÜM: KAVRAMSAL ANALĠZ

1.1 Siyaset

Siyaset sosyolojisinin temel konuları çerçevesinde araĢtırmayla doğrudan bağlantılı olarak devlet, siyaset, din, eğitim ve kültür kavramları analiz edilerek birbirleriyle olan münasebetleri değerlendirilecektir. AraĢtırmanın ileri safhasında ise Ġslamcılık ve Ġslami hareket kavramlarının ayrımı yapılarak “Milli GörüĢ Hareketi”nin hangi alanlarda kendini belirgin olarak gösterdiğinin tespiti yapılacaktır.

Bu tespitlerle beraber yine sosyoloji bilimi açısından “Ġslami Hareketler” gözlemlenirken Ġslami mobilizasyon, düzen, kolektif eylem, dini-siyasal metafizik ve davranıĢ, radikalizasyon, Cumhuriyet Ġslamcılığı gibi birçok yeni veya reorganize olmuĢ mefhum ele alınacaktır.

Kavramsal analizine “Devlet” kavramıyla baĢlamak muhayyer olacaktır. Arapça bir kelime olan Devlet; TDK (Türk Dil Kurumu)‟nin tanımında, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiĢ millet veya milletler topluluğunun oluĢturduğu tüzel varlıktır. Topçu‟ya (2006) göre, muayyen topraklar üzerinde hâkimiyetle yaĢayan insanların meydana getirdiği manevi birliktir. Weber‟e göre de; toplumu yöneten, kuralları belirleme yetkisine sahip olan özel bir kurumlar bütünüdür (Marshall, 1999).

Devlet tanımıyla ilgili olarak çok çeĢitli görüĢler mevcuttur. Farklılığın sebeplerinden birisi tarih boyunca değiĢen devlet yapısı ve algısıdır. Site devletleri, feodalite, imparatorluklar ve ulus-devlet gibi devlet Ģekilleri devleti oluĢturan unsurları farklılaĢtırarak değiĢik tanımların olmasını sağlamıĢtır. Farklılığın diğer bir sebebi de ideolojilerdir. Ġdeolojiler, insan-devlet iliĢkilerinden hareketle baza aldıkları farklı ağırlık merkezleriyle devlet kavramına değiĢik manalar yüklemiĢlerdir.

(16)

Devleti oluĢturan kurumlar arasında ise siyaset en etkin olanıdır. Çünkü siyaset, devletin diğer kurumlarını en fazla etkileyen değiĢken olmakla beraber temel hak ve özgürlükler noktasında da devlet sisteminde önemli bir yere sahiptir. Günümüz devlet anlayıĢında, bu siyasal etkinliği de halk adına partiler yapmaktadır. Bundan dolayı partiler modern siyasal sistemlerin en önemli unsurlarıdır. Ġçinde yaĢadığımız yüzyıl; partileri, siyasal katılmanın en temel örgütlenme biçimi ve siyasal sistemin vazgeçilmez demokratik mekanizmaları olarak karĢımıza çıkarmıĢtır. Bu nedenle demokratik rejimlerde partilerin önemi daha da fazladır.

Partilerin artan bu önemiyle birlikte Türkiye‟de siyaset sosyolojisi bilim dalında parti sistemleri, partilerin kökenleri, partilerin iĢlevleri ve buna benzer konularda yoğunlaĢmalar baĢlamıĢtır (MaviĢ, 2009). Türkiye siyasal hayatında yaĢanan demokratikleĢme süreçleri, hak ve özgürlüklerdeki geniĢlemeler, sivil mukavemetin artması, siyasal çeĢitlilik, siyasal-ideolojik yaklaĢımlar, partizan tutumlar gibi ve benzeri durumlar da bu çalıĢmalardaki yoğunluğu arttırmıĢtır. Yalnız, siyasal alandaki çıkar iliĢkileri, ahlaki olmayan tutumlar, yanlıĢ siyaset üslubu, Türkiye siyasetinde partileri hak ettikleri mevzide tutamamıĢ ve bundan dolayı toplumdaki siyasi parti algılayıĢı ideal olandan uzak kalmıĢtır.

Siyasi partiler, toplulukların hak ve menfaatlerini birleĢtiren kuruluĢlardır. Dolayısıyla, hak ve menfaatleri arasında paralellik olan toplum grupları, talep ve tepkilerini yönetim katmanına ulaĢtırmak için bir siyasal örgütlenme biçimi olarak siyasal partileri tercih edebilirler. ĠĢte bu noktada siyasi partilerin ülkenin gidiĢatını etkilemek, yönlendirmek, değiĢtirmek, ülke meselelerine çözüm getirmek ve o ülkede yaĢayan insanlara saadet getirmek gibi önemli bir iĢlevi ortaya çıkmaktadır (Erbakan, 1991b).

Ayrıca siyasi partiler, “siyasal toplumsallaĢma” aracı olarak da iĢlev görürler. Bu siyasal toplumsallaĢma, insanların belli bir aidiyet duygusuyla hayatlarıyla ilgili kararlar almaya baĢladıkları andan itibaren baĢlar (Aktay, 2004). Daima bir topluluk içerisinde yaĢayan fert üzerinde, onu her tarafından çeviren cemiyetin, grubun veya partinin kendine özel baskısı ile bir takım etkileri vardır ve bu etkiler hem maddi hem de manevi yaĢayıĢta gözlemlenebilir (Topçu, 2006). Bu etkileĢim sürecinin karĢılıklı olduğu göz önüne alındığında ise siyasi partileri; toplumun eğilimleri, farklılaĢan talepleri, tabakalaĢmaları hatta bazen alt-kültür gruplarının bile Ģekillendirdiği söylenebilir. Onun için toplumdan uzak, etkileĢime kapalı, durağan siyasal hareketler varlık gösteremezler.

(17)

Bütün bu yönleriyle siyaset/siyasi partiler toplumların tekâmülünde yapıcı bir etkiye sahip olduğu kadar yıkıcı bir etkiye de sahip olduğu söylenebilir. Dünyaca ünlü fizikçi Stephan Hawking bu konuyla ilgili olarak Ģöyle demiĢtir: “Bilinçli veya bilinçsiz olarak kendi kendimizi yok edecek bir virüs yaratma tehlikesiyle karĢı karĢıyayız (Güler, 2002).”

1.2 Din

Bu çalıĢmada din kavramına; TDK‟nin “Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeĢitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleĢtiren toplumsal bir kurumdur” (Türk Dil Kurumu Resmi Ġnternet Sitesi [TDK RĠS]), Meydan Larousse ansiklopedisinin “akıl sahibi Ģuurlu insanları; kendi arzu ve istekleri ile hak ve gerçeğe, mutlak hayır ve saadete götüren, insanlara saadet yollarını gösteren ve peygamberlerin vahiy ve ilhamına dayanan ilahi bir kanundur (Zengin, 1995)”, Büyük Larousse ansiklopedisinin “insanın kutsal olanla iliĢkisini betimleyen inanıĢ ve dogmalar bütünüdür (Benk, 1986)”, Ana Britannica ansiklopedisinin “insanın kutsal saydığı gerçeklikle iliĢkisi; bu iliĢkinin çerçevesinde oluĢturulan inançlar, öğretiler, değer yargıları, davranıĢ kuralları, tapınma biçimleri ve kurumsal yapılardır (Goetz, 1994)”, Temel Britannica ansiklopedisinin “insanların anlayamadıkları, karĢısında güçsüz kaldıkları doğa ve toplum olaylarını gizemsel nitelikteki güçlere bağlayarak açıklamaya yönelmelerdir (Somerville, 1993)”, Rehber ansiklopedisinin “insanları ebedi saadete götürmek için, Allahü Teala tarafından gösterilen yoldur (Apak, 1984)”, Mc. Taggart‟ın “…muhtemelen kendimizle kainat arasında bir ahenk kainatı çerçevesinde derin bir duygudur”, Julian Huxley‟in “korku, saygı… ve mahiyette kutsiyet duygusudur”, Matthew Arnold‟un “duyguyla yüklenmiĢ, alevlenmiĢ, yanmıĢ bir ahlak ilmidir”, Michel Mayer‟in “Tanrıya, insanlara ve kendimize karĢı yapmamız gerekene dair öğütlerle inançların tamamıdır”, Emile Durkheim‟in “bir cemaatin meydana gelmesini sağlayan ayin ve inançlar sistemidir”, Ragıp el-Ġsfahani‟nin “itaat ve cezadır” (Türkiye, 1994) ve genel olarak Ġslam ansiklopedilerinde bulunan “akıl sahiplerinin peygamberlerin bildirdiği gerçekleri benimsemeye çağıran ilahi bir kanundur (Zengin,

(18)

1995)” tanımlarından uzak ve farklı olarak felsefi ve sosyolojik temelli eklektik bir düzlemde yaklaĢılmaya çalıĢılacaktır.

Din üzerine yapılan tanımlarda daha çok tikel unsurların ve mistik ifadelerin varlığı göze çarpmaktadır. Fakat kavram analizi ve içerik incelemesi yapıldığında daha tümel bir perspektif gözlemlenmektedir. Örneğin, Kur‟an da belirtilen “Sizin dininiz size, benim ki bana” (109/ 9) (Çantay, 1984) ifadesi peygamberlere çağdaĢ olan yerleĢik düzenlerin de din olarak kabul edildiğini göstermektedir. Yani Kur‟an, vahye dayalı olmayan yaĢam biçimlerini de din olarak adlandırmaktadır (Zengin, 1995).

SistemleĢen yaĢam tarzının vahye dayansın veya dayanmasın din olarak nitelenebilinmesi beĢeri sistemlere (Kapitalizm, Marksizm ve benzeri) yaklaĢımımızı da Ģekillendirmektedir. Yalnız din olarak nitelenen beĢeri sistemlerde inanç esasları alıĢılagelmiĢ vahye dayanan din anlayıĢıyla aynı değildir. ĠĢte burada sosyolojik bakıĢ açısı, dinin tüm yaĢam alanlarıyla iliĢkisi olduğu kadar kendini asıl gösterdiği alanları tespit etmemizi sağlar. Ġnancın, beĢeri planda nihai amacı, o dinin belirlediği ahlak ve hukuk sistemini inananlarının yaĢamlarıyla iĢlerlik kazandırmaktır. Bundan dolayı ahlak ve hukuk alanı inancın dıĢa vuran kısmıdır, denilebilir (Zengin, 1995). Bunların biri tutumlarla ilgili, diğeri normatif olanla ilgili iki unsurdur.

Dinin hukukla olan iliĢkisi ve değiĢimi siyasal alanda normlarla gözlemlenmektedir. Fakat ahlakla ilgili olan kısmındaki değiĢiklikler bariz değildir ve kısa süre zarfında da gözlemlenmesi kolay değildir. 21. yüzyılın kavramlarından biri olan “sekülerleĢme” dindeki bu değiĢimi, yozlaĢmayı ifade eder. Yani bir “sistemleĢmiĢ yaĢam tarzı” olarak dinin özüne uygun olmayan yaĢayıĢına “sekülerleĢme” denmektedir.

Din sosyologu Peter Berger, sekülerleĢmeyi, toplum ve kültür alanlarının dini kurumlar ve sembollerin etkisinden çıkarıldığı süreç olarak tanımlamaktadır. Nasıl ki, toplum ve kültürün sekülarizasyonundan bahsediyorsak, aynı Ģekilde bilincin sekülarizasyonundan da bahsedilebilir (Güler, 2002).

Burada meselenin iki boyutunu birbirinden tefrik etmek gerekir: Birincisi, dinin toplumsal hayatta ve bireysel bilinçte değerini yitirmesi; yani kültür, sanat, felsefe, eğitim, bilim, dil ve günlük hayatın dini sembol, kurum, düĢünce ve değerlerden arındırılmasıdır. Ġkincisi ise, devletin siyasi, hukuki ve ekonomik örgütlenmesinin din kurumundan uzaklaĢmasıdır.

(19)

Türkiye‟de din kavramı, hala alıĢılagelmiĢ sözlük anlamlarıyla kullanılmaktadır. Bundan dolayı beĢeri sistemlere karĢılık gelen bilincin sekülerleĢtiğinden bahsedilememektedir. Türkiye bir bakıma din, gelenek ve modernite arasında gidip gelen ve kendine özgü mecra arayan bir toplum haline gelmiĢtir (Bulaç, 2009). Bu sekülerleĢmenin bir sonucudur. Fakat Türkiye‟deki toplumun, hayatın her alanında tarihten gelen kolektif bir din algısı vardır. Topçu (2006), bu durumu “Kendimizi incelersek görürüz ki, bizim müfekkiremiz, ahlaki, siyasi ve içtimai inançlarımız, tamamı ile dinimizden geliyor.” sözleriyle açıklamaktadır.

Türkiye‟de demokratikleĢme sürecine bağlı olarak 1950‟lerden sonra din ile bağlantılı olarak sosyal örgütlenmeler hız kazanmıĢ ve birçok siyasal açılımlar vuku bulmuĢtur. Kavramsal analiz açısından bu toplumsal mukavemet ve mobilizasyon bütün dünyada olduğu gibi “Ġslami Hareket” mefhumunu gündeme getirmiĢtir. Bu kavrama da Türkiye siyasi tarihinde 1969 yılında ortaya çıkan dini-siyasi bir oluĢum olarak “Milli GörüĢ Hareketi” karĢılık gelmektedir.

1.3 Eğitim ve Kültür

Eğitim ve kültür birbirleriyle yakından iliĢkili olan iki kurumdur (Arslanoğlu, 2002). Kültüre göre eğitim, eğitime göre de kültür Ģekillenmektedir. Bir bakıma birbirlerinin otoritesi durumundadırlar. Örneğin, “milli eğitim” tabiri, kültüre angaje olmuĢ bir eğitimin algısıdır ve bir kültürün kendine has eğitim anlayıĢını göstermektedir. Topçu (2006) bu anlayıĢı Ģöyle izah etmektedir:

Ġlim ve ahlâk hayatı, milli eğitim çalıĢmalarının mahsulüdür. Milli eğitimin saha ve istikameti, herhangi bir idare mekanizması tarafından düzenlenmez. Millet üniversiteleri tarafından düzenlenir, devlet eliyle gerçekleĢtirilir.

Eğitim ve kültür kavramlarıyla ilgili bir analiz yapılırsa makro manada eğitim Ertürk‟ e göre, bireyin davranıĢlarında kendi yaĢantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istenilen değiĢme meydana getirme sürecidir. BaĢka bir açıklama ile; kiĢinin bedensel, zihinsel, ruhsal ve sosyal yönlerini geliĢtirme sürecidir (Arslanoğlu, 2002).

Eğitim ve öğretim, insanlık tarihiyle baĢlayan çağlar içinde geliĢip günümüzde evrenselleĢerek birey açısından bir temel hak, kamu açısından da bir temel görev halini

(20)

almıĢtır (Refah Partisi [RP], 1997). Meriç‟e (2009) göre devletin iki görevi vardır; içte ırkın korunması ve ıslahı, dıĢta bu ırkın yaĢaması ve hâkim olması için gereken toprağın zaptı. Ġçteki ırkçı misyonunu yerine getirmek için devletin kullandığı araçlar, propaganda ve eğitimdir.

Bir ülkenin kalkınmasında en etkili olan faktör kaliteli yani eğitimli insan gücüdür (Arslanoğlu, 2002). Ġkinci dünya savaĢından sonra kendi kültürü ile eğitim sistemini Ģekillendiren devletler ilerlemiĢlerdir. Bu ilerlemenin devletlerin eğitim durumlarından kaynaklandığını zanneden devletlerin taklitçilikle birlikte önce milli eğitimleri sonra da kültürleri zeval olmuĢtur. Bu durumu Topçu (2010b) Ģöyle izah etmektedir:

Milletimizin üç asırdan beri geçirmekte olduğu buhranların sebebi ve kaynağı kültür ve maarif sahasında aranmalıdır. Millet ruhunu yapan maariftir. Maarifin düĢmesi millet ruhunu yerlere serer. Maarife değer vermeyiĢ millet ruhunun yıkılıĢını hazırlar. Maarif hangi yönde yürürse millet ruhu da onun arkasından gider. ġu halde millet, maarifi demektir.

KiĢide olduğu gibi milletin yapısında da iki unsur vardır. Biri verasetle ecdattan getirdiği tecrübe ve kültür öbürü de eğitimle getirdiği eğilimdir. Ecdadın veraseti tarih Ģuuru içinde saklıdır. Eğitim ise maarifin hizmetidir.

Kültürle ilgili olarak da Amerikalı iki yazar 160 tarifini bulmuĢ; kimi tasvir, kimi tarih, kimi normatif, kimi psikolojik, kimi yapısal, kimi jenetik ve saire yönlerini ele almıĢtır. Ama kültür tanımları bakımından tümel bir yaklaĢıma değinmek gerekir. Çünkü kültürün özünde zaten bir farklılık unsuru vardır. Etimolojisine uygun bir yaklaĢımla kültür, bir cemiyetin kendi tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümlerinin bütünüdür. BaĢka bir tahdit ile de insanın teĢekkül ettiği her Ģey kültürdür (Meriç, 2009).

Kültür önce zihinde oluĢur sonra maddeye yansır. Bundan dolayıdır ki felsefe kültürler için çok önemlidir. Felsefe, bir milletin adeta kolektif algısı, eylemidir. Felsefe; bir insanın bir milletin kâinat görüĢüdür, bir milletin benliğinden çıkarak kâinatın her tarafına doğru uzanan iradesinin, sistem halindeki ifadesidir (Topçu, 2006). Bundan dolayıdır ki bir milletin felsefesi o milletin ne derece milli olduğunun da göstergesidir.

Bir milletin milli olması veya kültür muhafazakârlığıyla ilgili olarak Meriç‟de (2009) Ģu ifadeleri kullanmıĢtır:

Medeniyeti millileĢtirmek isteyen bir anlayıĢ, tekâmül; mukaddeslerimizden feragatle olamaz. Kültür muhafazakârlığı, özellikle de dini alana ait ne varsa tamamını ilga etmeye dönük

(21)

politikası karĢısında bir milletin tarihinden ve kültüründen kopamayacağı teziyle hareket eden bir aydın grubunu tanımlamak için kullanılmıĢtır.

Sıradan insanın günlük inanıĢ ve davranıĢ kalıpları olarak kültürün kendisi muhafazakârlıktır. Olaylar ve iliĢkiler karĢısında düĢünce, kasıt, Ģuur, niyet ve kendini odaklama yerine itiyat, alıĢkanlık, âdet, örf ve geleneğin otomatik devreye giriĢidir.

“Milli kültür” ve “milli eğitim” kavramları tarih felsefesi açısından ele alındığında, egemen kültürün alt kültürü olan toplumların zihinsel bir münazaa içine girerek, tahakküm ile öz benliklerini yitirdikleri görülmektedir. Ġbn-i Haldun‟un devletlerin beĢ aĢamadan geçerek yıkıldıklarını açıklayan skalasında dördüncü aĢama, iĢte bu taklitçilik devresidir. Bu aĢama yıkılmaya yüz tutmuĢ bir devletin yıkılmadan önceki son devrini ortaya koymaktadır (Muhammed, 2004).

Ġbn-i Haldun‟un devlet nazariyesindeki aĢamalar mutlak geçiĢli değildir ve bir toplumun her aĢamada bulunma süreleri aynı olmayabilir. Çünkü bu nazariye izafidir, bir durumu tespit üzere yapılmıĢtır. Her bir aĢama, toplumun içinde bulunduğu çeĢitli durumların ahlaki ve hukuki boyutla ele alınarak devlet ömrü açısından organize edilmesiyle oluĢmuĢtur. Denilebilir ki taklitçilik evresi Ġbn-i Haldun‟a göre ahlaki ve hukuki zaafların bulunduğu bir aĢamaya karĢılık gelmektedir. Devletlerin kuruluĢ tarihinden bağımsız olarak hangi zaman aralığında olunursa olsun bu aĢama “milli kültür” den uzaklaĢma ve yıkılmaya yüz tutmuĢ toplum evresidir (Muhammed, 2004).

1.4 Din-Siyaset-Demokrasi ve Eğitim ĠliĢkisi

Sosyoloji biliminin özgün bir alan olarak belirmesinden itibaren din-siyaset iliĢkisi üzerine baĢlayan tartıĢmalar, toplumsal ve siyasal yapılar hakkında teferruatlı bilgi edinilmesine ve analiz yapılmasına imkân vermiĢtir. Din anlayıĢı ile siyasal model arasında çok yakın bir iliĢki vardır. Tarihin çeĢitli dönemlerinde din anlayıĢının, siyasal ve sosyal modellerin, siyasi manevralar ise din ve eğitim kurumunun Ģekillenmesinde belirleyiciliğe sahip olduğu söylenebilir.

Bu belirleyicilik bir denge unsuru olarak devletin varlık sebebi olan insanın temel hak ve özgürlüklerini sınırlamamalı, tahakküme meyletmemelidir. Tabi olarak bir

(22)

siyasal güce her zaman ihtiyaç vardır. Ancak bu güç bir din, bir yaĢam tarzı dayatma yetkisinde olan bir yasama gücü değil, bireyler ve toplumlar arası sözleĢmeleri yürüten bir yürütme gücü olmalıdır. Yoksa beĢeri kaynaklı bir sistemi dayatmakla ilahi kaynaklı bir sistemi dayatmak arasında, baskı altına alınan insan iradesi açısından bir fark yoktur (Zengin, 1995).

Din-siyaset iliĢkisi bağlamında siyaset sosyolojisinin ve felsefesinin baĢlıca problemleri/odağı yetki kaynağına iliĢkin ve yetki kaynağının nasıl bir siyasal erke dayandığı konusundaki tartıĢmalardan oluĢmaktadır. Bu bağlamda genel bir tasnif yapılırsa; yetki kaynağına iliĢkin tartıĢmalar beĢeri ve ilahi kaynaklara, nasıl bir siyasal erke dayandığı konusundaki tartıĢmalar ise diktaya ve halkın rızasına dayanmaktadır. Devlet Ģekilleri ve yönetim biçimleri ise bir alt tasnifte yer almaktadır.

Tarih felsefesi açısından siyasal anlayıĢ ve kavramların çeĢitli dönemlerde farklı düzlemlerde mütalaa edildiği söylenebilir. Yani milattan önce 4. yüzyılda yaĢamıĢ bir filozofun dönemindeki devlet anlayıĢıyla milattan sonra 21. yüzyılın baĢındaki devlet anlayıĢının aynı olması beklenmemelidir. Ama topluma ve devlete bakıĢ açıları, erdemler ve insan/halk iradesinin yine baskı altına alınıĢı bakımından değerlendirilmiĢtir. Aristoteles demokrasi için: “Ġnsanlar, adaletin eĢitlikle olduğunu ve eĢitliğin halk iradesinin üstün tutulması olduğunu ve hürriyetin anlamının insanın her istediğini yapması olduğunu düĢünürler. Böyle demokrasilerde herkes kendi keyfine göre yaĢar.” demektedir (Ebenstein, 2003).

Demokrasi tartıĢmaları, pek çok dönemde -özellikle de filozoflar ve siyaset bilimcileri tarafından- gündemde tutulmuĢ, tarihin çeĢitli dönemlerinde birçok kere sekteye uğrasa da günümüze kadar sürüp gelmiĢ ve hem dünyada hem de Türkiye‟de siyasal tartıĢmaların merkezine oturmuĢtur.

Güler‟e (2010a) göre, Türkiye Ģekli olarak demokrasiye, hukuk devletine geçmeye çalıĢsa da birçok siyasetçi ve asker-sivil bürokratın kafası bürokraside ve siyasette EĢ'ari teolojisinin gerektirdiği “hikmetinden sual olunmaz Allah” anlayıĢının yansımasını devam ettirmektedir.

Rönesans‟la baĢlayan modern dönemde siyaset, giderek daha ziyade kamuya ait değerlerin ele geçirilmesi için çeĢitli iktisadi ve toplumsal kesimlerin verdiği bir mücadele, savaĢ ve çatıĢmaya dönüĢmüĢtür. Hobbs'un “Ġnsan insanın kurdudur” sözü bu siyaset anlayıĢının mottosudur.

(23)

Dinin siyasetle olan iliĢkisi bağlamında Güler‟e (2002) göre; eğer politika, birçok politikacının ve siyaset bilimcinin anladığı anlamda, bir toplumdaki değerlerin elde edilme mücadelesi; düĢünce, menfaat ve psikolojik eğilimlerin farklılığından doğan bir çatıĢma, iktidarı ele geçirme mücadelesi ve hükmetme tutkusu ise dinin politikayla bir iliĢkisi yoktur. Ancak, siyaset bununla birlikte, aynı zamanda, toplumun bütün üyelerinin yararına uygun olabilecek bir düzen kurma, haksız bireysel menfaatlere karĢı toplumun ortak çıkarını temin etme, iç barıĢ ve düzeni sağlama, bireysel, grupsal ve kitlesel zulümleri dinleyerek adaleti kaim kılma mücadelesi ve Aristoteles'in tanımıyla “pratik ahlak” ise, o zaman dinin önemli bir bölümünün siyaset olduğu söylenebilir.

Din ve siyasal davranıĢ iliĢkileri söz konusu olduğunda, demokratik yönetimlerde kitlelerin siyasal davranıĢlarını belirleyen faktörler arasında din önemli bir faktördür. Siyasal yapıya yansıyan toplumsal olgular arasında dininde sayılması gerekir. KöktaĢ‟a (1997) göre, dine bağlılık ve dini pratikleri yapma düzeyi insanın siyasal hayata katılmasının yönünü ve siyasal partilerden beklentilerini etkileyen önemli bir faktördür. Bayyiğit‟e (2008) göre, Türkiye bağlamında bu durum -dinin siyasal alandaki önemi- uzun yıllar fark edilememiĢtir. Dinin etkinliğinin farkında olan siyasal elitler de rekabetçi siyasal sistemin tabi bir sonucu olarak dinsel alanı dikkate alma yarıĢı içine girmiĢlerdir. Çok partili siyasal hayata geçene kadar hep bastırılmıĢ ve otoritenin denetiminde olmuĢ olan dini alanın 1946‟dan itibaren siyasal iktidar üzerindeki denetiminden söz edilebilir.

Aktay‟a (2004) göre, gündelik hayatında yaptığı bütün tercihlerde, eylemlerinde, dini bir metinle uyumlu olmayı gözeten bir insanın siyasal tercihlerinde veya katılımında bu metne uygunluğu gözetmemesi düĢünülemez bir durumdur. Demokrasinin, Ġslamcı kesimin devletle karĢılaĢmasında müracaat edeceği, buna karĢılık kendi üzerindeki refleksiyonu kolaylıkla görmezlikten gelebileceği bir araçsal algıdan çıkartılmıĢ olduğu da söylenebilir.

Toprak‟a (2009) göre, 1950 yılında DP (Demokrat Parti)‟nin iktidara geliĢinde ve 1950-1960 döneminde iktidarda kalmayı baĢarmasında din faktörünün rolü Türk aydınları tarafından uzun yıllar tartıĢılmıĢtır. Bu tartıĢmalar DP döneminde dinsel güçlere çok fazla taviz verilmiĢ olduğu ve DP‟nin iktidar hırsı nedeni ile dini siyasete alet ettiği yönündedir.

(24)

Ergüder‟e göre de, Türkiye‟de 1950‟lerde çok partili demokratik düzene geçilmesiyle, dini semboller siyasi partilerce destek sağlamak için sıkça kullanılmaya baĢlanmıĢtır. 1970‟lerde de Türkiye siyaset hayatının ilginç bir boyutu orta çıkarak dinin önemi ve etkinliği gittikçe artmıĢtır (Bayyiğit, 2008).

Aslında dinin siyasal hayat içinde etkinliğinin nasıl arttığının ve denetim iĢlevini gördüğünün en açık örneği ezanın Arapça okunması yasağının kaldırılıĢı ile ilgili Meclis görüĢmeleridir. Bu konuda Meclis‟te mutlak çoğunlukla karar verilmiĢtir. Bu durumun siyasi karĢılığı mütalaa edilirken CHP (Cumhuriyet Halk Partisi)‟li milletvekillerine karara neden karĢı çıkmadıkları sorulmuĢtur. Cevapları: “Onu yapsaydık da 1954 seçimlerini de kaybetseydik, öyle mi?” Ģeklinde olmuĢtur (MaviĢ, 2009).

Din, devletin topluma olan görevlerinde meydana gelen aksamalara veya yanlıĢ uygulamalara karĢı toplum reflekslerini harekete geçirir. Siyasal alanın mukavemeti ve organizasyonuna karĢı toplumda kendi mukavemetini ve organizasyonunu oluĢturur. Türkiye‟de 1950‟lerde mobilize olmuĢ “Ġslamcılık” kavramından sonra yeni bir refleks olarak toplum, remobilize olmuĢ ve bir kolektif eylem olarak “Ġslami Hareket”i ortaya çıkarmıĢtır.

1969‟a kadar olan süreç, dini akımların gerek siyasiler üzerindeki denetim iĢlevleri açısından gerek kendi iç bünyelerine dönük faaliyetleri ve topluma dönük çalıĢmaları açısından daha etkin olmaya baĢladıkları bir süreçtir. Din-siyaset iliĢkisi bakımından 1969 yılı ise öncelik etkisinde dini ön plana çıkaran dindarların bir siyasal kimlik olarak var oluĢunun baĢladığı, yani bir “Ġslami Hareket” olarak “Milli GörüĢ Hareketi”nin ortaya çıktığı döneme karĢılık gelmektedir.

Bulaç (2004), Türkiye‟deki bu "Ġslami Hareket"i "Ġslamcılık"dan ayırarak Ģöyle tarif etmiĢtir: “Cumhuriyet sonrası dönemde Ġslam'dan soyutlanarak halka da yabancılaĢan devlete karĢı Ġslami Hareket; sivil halk taleplerini dillendiren kitlelerin merkeze yürüyüĢünü ifade etmektedir.”

Toplumun devlete yönelik bu talepleri arasında eğitimin özel bir yeri vardır. Eğitim hem bir toplumsal taleptir hem de devletin ana görevlerindendir. Eğitim, dini bir kolektif bilinç olarak da Müslümanların tekit ettikleri meselelerden biridir. Türkiye siyasi tarihi ve toplumun sosyolojik eğilimleri doğrultusunda spesifik olarak; Kur‟an öğrenimine yaĢ sınırının ve yasakların getirilmesi, kesintisiz zorunlu eğitim ve bu duruma bağlı olarak Ġmam Hatip Okulları‟nın orta kısımlarının kapatılıĢı, üniversiteye

(25)

giriĢ sınavlarındaki katsayı farklılıkları, üniversitelerdeki baĢörtüsü yasağı uygulamaları gibi olgular ülke gündemin de çokça tartıĢılmıĢtır.

Yine din-siyaset ve eğitim iliĢkileri bağlamında “siyasal simge”, “dini-siyasi eğilim” ve “dini-siyasi davranıĢ” gibi kavramlar bu meselelerin ana ekseninde sıklıkla kullanılmıĢtır. Kimilerine göre birilerinin “arka bahçesi” olmuĢ okulların, kimilerine göre “namus meselesi” olmuĢ kıyafetlerin, kimilerine göre “zulüm” olarak nitelendirilen üniversiteye giriĢ sınavındaki uygulamaların her biri farklı ideoloji, cemaat, grup ve kiĢiler tarafından değiĢik perspektiflerde yorumlanmıĢ ve mütalaa edilmiĢtir.

Türkiye siyaset tarihinde hükümetler ideolojilerini en belirgin olarak eğitim üzerinde göstermiĢlerdir. Çünkü ideolojiler; propaganda ve programlar sayesinde güçlenebilirler. Bu iki özellik de eğitim alanında mevcuttur. Zengin‟e (1995) göre, aslında ideolojinin hiç girmemesi gereken bir alan varsa o da eğitim ve öğretim alanıdır. Ama asıl mesele bir devlet bilinci olarak “milli” bir eğitim anlayıĢının olması gerekliliğidir. Türkiye de her on senede bir eğitim sistemi değiĢtirilmiĢtir. Fransız sistemi, Alman sistemi, Amerikan sistemi derken milli bir eğitim anlayıĢının olmasının gerekliliği bu sistem tartıĢmalarının uzağında kalmıĢtır.

Eğitimde sistem tartıĢmalarının yanı sıra model tartıĢmaları da ülke gündeminde çokça kalmıĢ, yönlendirmeli 5+3 ve zorunlu 8 yıllık kesintisiz eğitim modelleri ideolojik söylemlerin odağı haline gelmiĢtir. Aslında; 5+3 derken Ġmam Hatip Okulları‟nın açılması, 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim derken de Ġmam Hatip Okulları‟nın kaldırılması mı söz konusuydu? Yoksa gerçekten eğitimde iyileĢtirilme mi yapılmak isteniyordu? Bu bağlamda, Ġmam Hatip Okulları dıĢındaki okullar acaba göz ardı mı ediliyordu yoksa Ġmam Hatip Okulları bahane edilip Türkiye‟nin “Mesleki Eğitim” alanı mı daraltılıyordu? Bunlar gibi eğitimde sistem ve model çalıĢmalarıyla ilgili pek çok polemik söz konusu olmakta ve bu tartıĢmalar hala süre gelmektedir.

Türkiye‟de din-siyaset ve eğitim bağlamında yapılan çalıĢmalara Ġmam Hatip Okulları en kayda değer örnektir. Ġmam Hatip Okulları‟nın hem dini hem siyasi hem de eğitim yönü, her döneme iliĢkin farklı sosyolojik analizlerinin yapılmasına imkân vermiĢtir. Kronolojik olarak Cumhuriyetin ilk yıllarından 8 yıllık kesintisiz eğitimin yasallaĢtığı 1997 tarihine kadar Ġmam Hatip Okulları‟ndan kısaca Ģöyle bahsedilebilir (BaĢbakanlık Mevzuatı GeliĢtirme ve Yayın Genel Müdürlüğü [BMGYGM], 1997).

(26)

AkĢit‟e (2004) göre, “Cumhuriyet döneminde gerçekleĢtirilen reformlar bir ıslahattan öte toplumun modern ve laiklik Ģemalarına göre yeni baĢtan yapılanmasını ve dönüĢümünü içerdiği için diğer reform hareketlerinden ayrılır. Eğitimle ilgisi bakımından düĢünüldüğünde dönemin en önemli yenilikleri, 1924 yılında kabul edilen "Eğitim ve Öğretimin BirleĢtirilmesi" (Tevhid-i Tedrisat) kanunu ile 1928 yılında gerçekleĢtirilen Latin alfabesinin kabulüdür.”

1920'lerde eğitim alanına iliĢkin gerçekleĢtirilen reformlar, Ġslami eğitimin "iyi Müslüman yetiĢtirme" ilkesine karĢıt olarak, eğitimin kontrolünü ulemadan alıp devlete vermeyi, ülkenin bütününde aynı eğitim sistemi ve müfredatların uygulanmasını sağlamayı, okuryazarlık düzeyini yükseltmeyi ve laik ve milliyetçi değerleri geliĢtirmeyi kendisine amaç edinmiĢtir. Ġmam Hatip Okulları‟nın açılıĢı bu politikaların uygulanmasıyla birlikte baĢlamıĢ ve ilk Ġmam Hatip Okulları 1923-1924 öğretim yılında 29 farklı yerde açılmıĢtır. Ama Ġmam Hatip Okulları‟na devam eden öğrencilerinin sayısı giderek düĢmüĢ ve bu okulların sayıları 1925'te 26'ya, 1926'da 20'ye, 1927'de 2'ye düĢmüĢ, 1930'da da Ġmam Hatip eğitimi tamamen kaldırılmıĢtır. Bu yıldan sonra 1948‟e kadar resmi anlamda Ġmam Hatip eğitimi yapılmamıĢtır. Özellikle 1940'lı yıllardan sonra dinsel ve laik dünya görüĢleri Türkiye'nin toplumsal, kültürel ve siyasal hayatını etkileyen iki farklı ideoloji olmuĢtur. Bu etkiler sonucunda, bir taraftan kendisini modernizeyle ve onun bütün kurumlarına karĢı korumaya çalıĢan ve dinsel ideolojiyle Ģekillenen kurumlar ve gruplar varlığını sürdürürken, diğer taraftan laik ideolojinin etkisiyle modern toplumun gerekli kıldığı kurumlar toplumsal yaĢamda etkili olmaya baĢlamıĢtır.

Ġmam Hatip Okulları‟nın geliĢiminde gözle görülür bir artıĢ 1950 yılından sonra baĢlamıĢtır. Ne var ki asıl geliĢmeler, 1951 yılında gerçekleĢtirilmiĢ ve DP hükümeti Ġmam Hatip Okulları‟nın açılmasını kabul etmiĢtir. Bu tarihten itibaren Ġmam Hatip Okulları‟nın sayısı giderek artmıĢ ve aynı artıĢ Ġslam Enstitülerinde, Ġlahiyat Fakültelerinde, Kur‟an kurslarında ve Ġslamcı yayınlarda da gözlenmiĢtir.

1951 yılında Türkiye‟de yalnızca 7 adet Ġmam Hatip Okulu varken bu rakam 1968 yılında 69‟a ulaĢmıĢtır. Özellikle de Kur‟an kurslarında olduğu gibi 1965‟den sonra daha hızlı bir artıĢ söz konusu olmuĢtur (MaviĢ, 2009).

Ġmam Hatip Okulları, buraya devam eden veya mezunu olan öğrenciler, aileleri ve bazı Ġslamcılar tarafından hem dini ilimlerin hem de modern bilimlerin öğretildiği

(27)

okullar olarak kabul edilmiĢ ve diğer okullara üstün tutularak tercih edilmiĢtir. Ġmam Hatip Okulları‟nın tarihi boyunca bu okullar bazı Ġslamcılar tarafından da “Ġslami yeniden uyanıĢın veya canlanıĢın” gerçek çerçevesi olarak görülmüĢtür. Toplum içinde bu çerçeveyi paylaĢan Ġmam Hatip Okulu yaptırma dernekleri bile kurulmuĢtur. 1996-1997 öğretim yılının baĢına gelindiğinde ise Ġmam Hatip Okulları‟nın sayısı 601‟e ulaĢmıĢtır (SubaĢı, 2004).

BaĢlangıçta, Ġmam Hatip Okulları‟nın açılmasının asıl nedeni, tamamen mesleki bir eğitim vererek aydın, din adamı, imam ve hatipler yetiĢtirmek olmuĢtur. Hatta baĢlangıçta Ġmam Hatip Okulları‟ndan mezun olan öğrenciler sadece "Yüksek Ġslam Enstitüsü"nde yüksek eğitim alma hakkına sahipken 37. Türkiye Cumhuriyeti CHP-MSP Koalisyonu Hükümeti bu haklarda geniĢletme çalıĢması yapmıĢtır.

CoĢkun‟a göre, bazı muhafazakâr kız öğrenci aileleri Ġmam Hatip Okulları‟nı kızlarının baĢlarını örterek devam edebileceği okullar olarak algılamıĢtır. 55. Mesut Yılmaz Hükümeti diğer adıyla Anasol-D (Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti, Demokrat Türkiye Partisi Koalisyonu) Hükümeti tarafından 1997'de kabul edilen ve 18.08.1997 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan 8 yıllık ilköğretim yasasına göre Ġmam Hatip Okulları‟nın orta kısımları kapatılmadan önce de neredeyse tamamının kız öğrenci olduğu okullar haline gelmiĢ, böylelikle hem okul hem de öğrenci sayıları belirli bir tavan seviyesine ulaĢmıĢtır (AkĢit & CoĢkun, 2004).

AkĢit‟e (2004) göre, esasen 1997 yılında doruğa çıkaran ve halen devam eden ilgili tartıĢmaları fitilleyen düĢünce ise Ġmam Hatip Okulları‟nın siyasal Ġslamcılığın, özelde Refah Partisi'nin “arka bahçesi” olma iddiasıdır.

Güler‟e (2002) göre de, dinsel kimliği oldukça baskın olan Refah Partisi'nin giderek güçlenmesi, Türkiye'de Ġslamiyet ve özel olarak da din-siyaset iliĢkileri alanındaki tartıĢmaları arttırmıĢtır. Fakat gerek medyada, gerekse düĢünce dünyasında yapılan tartıĢmalar, entelektüel açıdan oldukça düĢük bir seviyede cereyan etmiĢtir. “Siyasal Ġslam”ın, son yirmi yılda Ġslam dünyasında güçlenmesi, geliĢmesi ve yer yer iktidara gelmesiyle din-siyaset iliĢkisi alanındaki tartıĢmalar da buna paralel olarak artmıĢtır.

(28)

2. BÖLÜM: 1969 ÖNCESĠ TÜRKĠYE’DE DĠNĠ-SĠYASĠ YAPI

2.1 1950 Öncesi Tek Partili Dönem ve Devlet Ġdeolojisi

Türkiye siyasi tarihinde Cumhuriyet Dönemi‟nin ilk yılları, resmi ve ideolojik devlet anlayıĢının hâkim olduğu tek partili iktidar dönemlerine karĢılık gelmektedir. Ġdeolojik devlet anlayıĢına bağlı olarak siyasette ve dinde birçok sınırlılıklar olmuĢtur. SavaĢtan yeni çıkmıĢ bir millet için manevi kültürle ilgili yapılan bu sınırlılıklar toplum reflekslerini de farklılaĢtırmıĢtır. Mardin‟e (1991) göre, her ne kadar cumhuriyet devrimlerinin sert tutumu karĢısında dini alan daraltılmıĢ ve din geri çekilmiĢ olsa da, bu gerileme ancak 1945 yılına kadar sürebilmiĢtir.

Tek partili iktidar dönemindeki dini hayatın kontrolü, dini alanı yeniden canlandırmayı amaçlayan Ġslami neĢriyatın ortaya koyduğu tavırla 1945'den itibaren değiĢen politik koĢullar içinde kısmen değiĢime uğramıĢtır. SubaĢı‟na (2004) göre, 1947'de bir geçiĢ döneminin baĢlangıcı olarak da sayılabilecek CHP Kongresi‟nde, toplumdaki dini hissiyatın yaratabileceği gerilimin politik bir manevra içinde nasıl kullanabileceğinin iĢaretleri verilmiĢtir. Bu konuda en ĢaĢırtıcı adımları atma önceliğine en baĢta CHP bizzat kendisi sahip olmuĢtur. Her dönemde tartıĢılan Ġmam Hatip Okulları‟nın yeniden açılıĢına iliĢkin ilk açılımı da CHP yapmıĢtır. Hatta medrese kökenli ġemseddin Günaltay'ın 1949 yılında baĢbakanlık makamına getirilmesi CHP'nin, seçmenlerin dini unsurlarına yaptığı bir jest olarak yorumlanmıĢtır.

1947'de yapılan CHP kurultayı laiklik, din eğitimi ve benzeri konularda bir dönemin kapandığını göstermiĢtir. 1949'da öncelikli olarak ilkokulların 4. ve 5. sınıflarına seçmeli din dersleri konulmuĢ ve aynı yıl Ankara Üniversitesi bünyesinde Ġlahiyat Fakültesi açılmıĢtır. 1950'de de 1925'ten beri kapalı olan 19 türbede halk ziyaretine izin verilmiĢtir. Siyaset sosyolojisi açısından dini alanda yapılan bu açılımların 1950 seçimleri öncesi olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır.

(29)

CHP'nin 1945-1950 yılları arasındaki din politikaları Türkiye'de ilk kez resmi olarak "dini inkiĢafı” gerçekleĢtirmiĢtir. Nitekim Günaltay, baĢbakanlığı döneminde dinin önemini ifade eden pek çok konuĢma da yapmıĢtır. Böylelikle dinin gittikçe siyasal erkten uzaklaĢmasına karĢı toplumsallaĢan yapı kontrol altına alınmaya çalıĢılmıĢtır.

Türkiye‟nin sosyolojik yapısı daha sonra çok partili demokratik hayata geçiĢi zorlamıĢtır. Bu yapı içerisinde Ġsmet Ġnönü, 1946 yılında muhalif bir partinin kurulmasına izin vermiĢ ve 7 Ocak 1946 tarihinde ikinci bir parti olarak DP resmen kurulmuĢtur (Bulaç, 2009). Sallabi‟ye (2008) göre, 1946‟da kurulan bu parti bir bakıma Cumhuriyet Halk Partisi‟nin parçalanmasından doğmuĢtur.

Türkiye‟de dini alanda bu tarz açılımlar yapılırken, dünyada da Müslümanların bulunduğu coğrafyalarda siyasal alanda dinin etkinliği artmıĢtır. Hint yarım adasında yaĢayan Müslümanların 1947 tarihinde Pakistan adı altında modern ulus devlet formatında bir “Ġslam Devleti”ni kurmaları, Mısır'da Ġhvan-ı Müslimin Hareketi‟nin politik bir kimlik değiĢimine uğraması ve 1953‟te Ġran'da “Musaddık Hareketi”nin patlak vermesi bunlardan bazılarıdır. Bu olgular Müslümanların politik düĢüncelerinde köklü değiĢimlere yol açmıĢtır.

Bulaç‟a (2004) göre, Müslüman toplumlarda temel argüman, sadece devlet eliyle resmi toplumun ĠslamlaĢtırılması değil, devlet ve kurumlar yanında kültürel ve bütün toplumsal yapıların ĠslamileĢtirilmesidir. Türkiye‟de devlette dini algının değiĢmesi, geniĢ halk yığınlarının kendilerini siyasette hissettirmesi, dini cemaat ve tarikatların taleplerde bulunması ise çok partili hayata geçiĢle baĢlamıĢtır. Aynı zamanda bu dönem “din istismarı" ve "dinin siyasette bir araç olarak kullanılmasının” da baĢlangıcıdır.

2.2 1950-1960 Arası Demokrat Parti Ġktidarı ve 1960 Darbesi

1946'da, çok partili döneme geçiĢle birlikte DP, siyasallaĢan toplumsal muhalefetin dilini muhatap almaya baĢlamıĢtır. 1950'de DP'nin, dini alanda ifade edilen toplumsal hoĢnutsuzlukları kendi siyasal projesine tahvil ederek iktidara gelmesi, dinsel düĢüncenin yeniden canlılık kazanmasını sağlamıĢtır.

(30)

Sosyal değiĢmenin kendi doğal mecrası içinde gerçekleĢmemesi, karĢılıklı gerilme ve çatıĢmaları her zaman gündeme getirmiĢtir. Bunun bir sonucu olarak da 14 Mayıs 1950 seçimlerinde DP oldukça güçlü bir halk desteğiyle iktidara gelmiĢtir. Burada, toplumdaki dinsel kaygı ve beklentilerin seçim sonuçlarını etkilediği gözlemlenmiĢtir. 1950'de iktidarı devralan DP, muhtemel bir rahatlamanın dini havada da gerçekleĢebileceğini göstermiĢtir.

Ġslamcı düĢünürlerin ve Müslüman halkın din duygusuna hitap eden kararlara imza atmasına rağmen DP yönetimi, CHP‟nin laiklik anlayıĢını sürdürmüĢtür. DP, kendi siyasal projesini dinsel geleneğin diliyle takviye ederek dinin siyasallaĢmasına kapı açmıĢ olmasına rağmen DP'nin, dinsel siyaset geleneğine dönmek gibi bir amacı olmamıĢtır. BaĢka bir deyiĢle, desteğini kırsal kesimden alan DP, yaĢayan Ġslam kültürünü, siyaset yörüngesine yerleĢtirmiĢse de, Ġslam‟ın toplumsal yaĢantıda daha fazla yer alan bu görüntüsü aslında siyasal değil dini-kültürel bir olaydır.

Çaha‟ya (2004) göre, 1950 sonrasındaki çok partili demokratik rejim dönemindeki Ġslami canlanıĢ, daha çok kitlelerin inançlarını yasaklanmıĢ ve bastırılmıĢ olan özel alanda yaĢama talebi etrafında geliĢmektedir. Özellikle cemaat Ģeklinde geliĢmeye baĢlayan dini gruplar için 1950'lerde en önemli talep, kendi çocuklarına dini eğitim verme imkânına kavuĢmanın yanı sıra, bir araya gelerek kitaplar okumak ve buna iliĢkin değerleri kolektif biçimde paylaĢmaktan ibarettir. Fakat zamanla Ġslami kesimin talepleri özel alanla sınırlı olmaktan çıkarak kamusal alana da taĢınmıĢtır. Kamusal alanda dini eğitime kavuĢma talebi, Kur‟an kursları ve Ġmam Hatip Okulları‟nın yaygınlaĢmasıyla kendisini ortaya koymuĢtur.

DP, 16 Haziran 1950‟de ezanın Arapça okunma kararından sonra radyolarından dini yayınlar yapılmasına da izin vermiĢtir. Ayrıca 1950-1951 öğrenim yılında din dersleri zorunlu hale getirilmiĢ, yine 1951 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 7 ilde Ġmam Hatip Okulları açılmıĢ ve bunların sayısı 1954-1955 ders yılında 16‟ya çıkarılmıĢtır. Bunların yanı sıra 1950‟den itibaren Diyanet ĠĢlerinin bütçesi sürekli olarak geniĢletilmiĢ, Vakıflar Umum Müdürlüğü‟ne ayrılan fonlar çoğalmıĢ ve bu kurumun 1951-1954 yılları arasında 600‟ü aĢan cami ve türbeyi onarması sağlanmıĢtır. Yine 1950-1960 yılları arasında 15 bin civarında cami inĢa edilmiĢtir. 1950‟den sonra dini örgütlerin sayısında da çok hızlı bir artıĢ görülmektedir. Örneğin, Kur‟an kurslarının açılmasını ya da camilerin inĢasını amaçlayan türden dini örgütlerin sayısı 1946 yılında 11 iken, 1951 yılında 251‟e 1960‟da da 5104‟e çıkmıĢtır (MaviĢ, 2009).

(31)

1950-1954 arası DP politikalarının toplumsal karĢılığı, seçimlerde kendini göstermiĢtir. DP, 2 Mayıs 1954 seçimlerinde % 57.50 oy oranı ile 502 milletvekili, 27 Ekim 1957 seçimlerinde ise % 47,91 oy oranı ile 424 milletvekili çıkarmıĢtır. Böylelikle DP, toplumun beklentilerini doğru analiz ederek özellikle de dini alanda yaptığı ataklarla toplumsal desteği yakaladığını göstermiĢtir.

DP‟nin dini alanda yaptığı bu atakların devletin diğer kurumları tarafından tasvip edildiği söylenemez. Bu tutumun siyasal alandaki karĢılığı ise, Türkiye‟nin demokratikleĢme sürecini etkilemiĢtir. Türkiye siyasi tarihinde 1947‟den sonra her ne kadar demokrasi adına açılımların baĢlatıldığı görülse de, bu dönemde askeri bir vesayetin varlığı her zaman söz konusu olmuĢtur. Bu vesayetin bir sonucu olarak da yine birçok sebep ortaya konularak ordu, 27 Mayıs 1960'da yapılan askeri bir darbeyle yönetime el koymuĢtur.

Kurtoğlu‟na (2004) göre, Türkiye siyasal tarihindeki bu ilk askeri darbeden sonra yazılan 1961 Anayasası, askeri bürokrasiye tanınan ayrıcalıklarla doludur. Öyle ki, anayasanın 110. ve 111. maddeleri ile sivil otorite ile aynı düzeye yerleĢtirilen askeri otorite, yönetimin değil yürütmenin asli bir organı olarak tanımlanmakta, dolayısıyla siyasal bir aktör olarak anayasal bir statüye kavuĢturulmaktadır. Bu konum değiĢikliği Türk Silahlı Kuvvetleri'nin siyasal bir erk olarak varlığını, anayasal olarak garanti altına almaktadır. Nitekim o tarihten itibaren yürütme erki, daha çok Bakanlar Kurulu tarafından değil de, Milli Güvenlik Kurulu tarafından etkilenmiĢtir.

27 Mayıs 1960 darbesinden sonra yapılan 1961 Anayasası‟nın 19. maddesi, on dört yıllık demokrasi deneyimine farklı bir boyut getirildiğini göstermiĢtir. Bu maddede yer alan; "kimse devletin sosyal, iktisadi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya Ģahsi çıkar veya nüfuz sağlama amacıyla, her ne surette olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan Ģeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz" ifadesi yalnızca devletin değil bireylerin de laik olmalarının gerekliliğini ortaya koymuĢtur.

Bulaç‟a (2009) göre, 27 Mayıs 1960 ihtilali diğer bütün ihtilallerden çok daha önemlidir. Çünkü askeri darbelerin anasıdır. Ancak bu ihtilalden sonra "çok partili demokratik bir rejim" içinde "askeri müdahale”nin mümkün olduğu böylece herkese anlatılmıĢ ve hatta buna heves edecekler için referans alınacak bir teamül halini almıĢtır.

(32)

27 Mayıs 1960 askeri darbesi sayesindedir ki açık modern veya üstü örtük post-modern müdahalelerle hep "siyaset dıĢı güçler" sivil siyasete müdahale etmiĢtir.

27 Mayıs 1960'da gerçekleĢen ve milli irade ile iĢbaĢına gelmiĢ bir hükümetin iktidardan uzaklaĢtırılması ve 16 Eylül 1961‟de hükümetin iki Bakanı Hasan Polatkan ve Fatin RüĢtü Zorlu‟nun, 17 Eylül 1961‟de de BaĢbakan Adnan Menderes‟in idam sehpasına götürülmesiyle sonuçlanan ihtilal, Türkiye‟nin demokratikleĢme sürecinde almıĢ olduğu en büyük darbe olmuĢtur (Güven, 2010).

Ġhtilali yapanların yeni bir devlet ve yeni bir millet oluĢturma duygu ve düĢünceleri, bir kurum olarak eğitime yaptıkları müdahalelerde kendini iyice göstermektedir. Zaten ihtilal yapma nedenleri arasında gösterilen okullarda din dersinin zorunlu olması, orta öğretimde din dersi konması nasıl bir toplum oluĢturma düĢüncesinde olduklarının belirgin bir göstergesidir. Ġhtilalden hemen sonra 1962 yılında yapılan Milli Eğitim ġurası‟nda tarihin en detaylı kararları alınmıĢ, okullardaki sıra düzeninden kıyafete, ders programından öğretmenlerin nasıl davranacağına kadar her türlü husus karara bağlanmıĢtır.

Çınar‟a (2010) göre, ihtilalin etkileri sadece eğitim alanında değil aynı zamanda diğer kurum ve kuruluĢlarda hissedilirken, Anadolu‟nun en ücra köĢesinde bu etkilerin yaĢandığı dönemlerde Amerika menĢeili olan ama Avrupa'dan çıkan 1968 öğrenci hareketleri ve bu hareketin yankıları, ülkemizde yine ihtilal odaklarının istediği biçimde geliĢmiĢ, kendi gençlerini kurdukları düzene kurban etmekten imtina etmemiĢlerdir. 1960 ihtilalinden aldıkları cesaret, güç ve imtiyazlarıyla 12 Mart 1971 muhtırasını gerçekleĢtirmiĢler ve ardından 12 Eylül 1980 askeri müdahalesine uzanan yolu açmıĢlardır.

2.3 1960-1969 Arası Adalet Partisi Ġktidarı ve Milli Nizam Partisi’nin KuruluĢuna Doğru

Çok partili siyasal hayatla beraber siyasal denetimi ve etkinliği artan dinin, 1960‟dan sonra da belirleyiciliği sürmüĢtür. Bununla beraber 1960‟dan sonraki yıllarda Ġslamcı kesim de yeni bir ideolojik yenilenme sürecine girmiĢtir. Bulaç‟a (2004) göre,

(33)

Ġslamcı kesimin içine girdiği bu ideolojik yenilenme süreci bir yandan Ġslam‟a yeni siyasi muhtevalar kazandırırken, diğer yandan da bağımsız siyasal Ġslami bir kimliğin oluĢumunu hazırlamaktadır. Bu süreç daha çok Türkiye dıĢındaki coğrafi ve kültürel alanların etkisiyle ĢekillenmiĢtir.

Darbe sonrası yeni dönem ve anayasa, birçok siyasi faaliyete de imkân vermiĢtir. Yine bu dönemde sol ideolojilerde ve örgütlenmeler de kuvvetlenen radikal eğilimler dikkat çekerken, aynı Ģekilde sağ ideolojilerde ve örgütlenmelerde de benzer bir radikalleĢme eğilimi dikkatleri çekmektedir.

1960‟lı yıllar sağ, sol ve Ġslami kesim açısından hem bir ideolojik canlanma, hem de yenilenme süreci olmuĢtur. Bu açıdan bakıldığında 1960‟lı yılların, çok yoğun ideolojik içeriğe sahip olmayan dini hizmetler ile ilgili derneklerinin yaygınlaĢması yanında, ideolojik muhteva taĢıyan dernekleĢme faaliyetlerinin de yoğunlaĢtığı yıllar olduğu görülmektedir.

Yine 1960‟lı yılların yayın hayatına bakıldığında, dini bir atılımın içine girildiği görülmektedir. Hem Ġslami yayınlarda ve tercümelerde hem de din karĢıtı ideolojilere karĢı yayınlanan eserlerde büyük artıĢlar olmuĢtur. Mısır Ġhvan-ı Müslimin‟in kurucusu Hasan el-Benna‟nın, aynı cemaatin ideologlarından Seyyid Kutub‟un ve Pakistan Cemaat-i Ġslami‟nin kurucusu Ebul ala Mevdudi‟nin eserlerinin Türkçeye tercüme edilmeye baĢlanması, toplumun din algısında zihinsel bir değiĢimi baĢlatmıĢtır.

Bu dönemde devletin diğer bir kurumu olan eğitimle ilgili olarak 1960-1970 döneminde iktidarda bulunan I. ve II. Gürsel, VIII. , IX. ve X. Ġnönü, Ürgüplü ve I. Demirel Hükümetlerinin en önemli meselesi, öğretmen açıkları olmuĢtur. Demiralp‟e (2005) göre, bu durumun temel nedeni öğretmen yetiĢtirme programlarının yetersizliği ve toplumun öğretmen olmaya karĢı isteksizliğidir. I. Gürsel Hükümeti, öğretmen sorununu çözmek amacıyla, 11 Ekim 1960 tarihinde çıkarılan bir kanunla lise ve dengi okulu mezunları ile üniversite ve yüksek okullardan mezun olmadan ayrılanları, bir kurstan geçirilerek askerliklerini köylerde ilkokul öğretmeni olarak yapmıĢtır. Öğretmenlik görevine bulundukları yere de devam etmek isteyenler ise 26 Temmuz 1963 tarihte yayınlanan bir kanunla, sürekli olarak öğretmenliğe geçme hakkına kavuĢmuĢtur.

1956-1957 yıllarında ortaokullara konulan din dersi uygulaması da bu dönemde öğrenci velisinin isteğine bağlı olarak verilmiĢtir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Milli Türk Talebe Birliği tarafından çıkarılmakta olan Birlik gazetesi, 2 Temmuz 1933 tarihinde İstanbul’da yayın hayatına başladıktan sonra toplamda 14 sayı çıkarılmış

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) 2023 Eğitim Vizyonu sonrası mesleki eğitimde biriken sorunların çözümü yönünde iki yılda çok önemli adımlar atmıştır.. Özellikle,

Yine de CHP kendisini hâlâ Avrupa yanlısı bir parti olarak göstermek- tedir; ancak, CHP açısından en önemli sorun, hem Avrupa’da hem de Türki- ye’de CHP’yi

2021-2022 ÖĞRETİM YILI MÜDÜR MÜDÜR MUAVİNİ YER DEĞİŞTİRME İŞLEMLERİ. YER DEĞİŞTİRME

• Türkiye Uzay Ajansı, Ortadoğu Teknik Üni- versitesi ve ODTÜ Teknokent arasında kurula- cak “Uzay Teknoloji Geliştirme Bölgesinde Or- tak Ar-Ge ve Teknoloji

 Kadrolu / Sözleşmeli öğretmenler MEBBİS tek şifre girişi ile DYS / DYS WEB ikonunu kullanarak veya MEBBİS şifreleri veya e-Devlet şifreleri ile dysweb.meb.gov.tr

2019-2020 ÖĞRETİM YILI MÜDÜR, MÜDÜR MUAVİNİ VE ÖĞRETMENLERİN YER DEĞİŞTİRME İŞLEMLERİ.. YER DEĞİŞTİRME

Ad Soyad Tayin Tarihi Görev Yeri Tercihler.. [1-1] Ziba Betmezoğlu