• Sonuç bulunamadı

Ankara Milli Kütüphane Yazma Eserler Kolleksiyonundaki Delailüzl Hayratzlarda Yer Alan Mekke Ve Medine Minyatürleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ankara Milli Kütüphane Yazma Eserler Kolleksiyonundaki Delailüzl Hayratzlarda Yer Alan Mekke Ve Medine Minyatürleri"

Copied!
118
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

ANKARA MĠLLĠ KÜTÜPHANE YAZMA ESERLER

KOLLEKSĠYONUNDAKĠ DELAĠLÜ’L HAYRAT’LARDA YER ALAN MEKKE VE MEDĠNE MĠNYATÜRLERĠ

Aslıhan ĠNCE

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

EL SANATLARI EĞĠTĠMĠ ANABĠLĠM DALI

GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ

EĞĠTĠM BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

(4)

i

TELĠF HAKKI ve TEZ FOTOKOPĠ ĠZĠN FORMU

Bu tezin tüm hakları saklıdır. Kaynak göstermek koĢuluyla tezin teslim tarihinden itibaren ...(….) ay sonra tezden fotokopi çekilebilir.

YAZARIN

Adı : Aslıhan

Soyadı : ĠNCE

Bölümü : Geleneksel Türk El Sanatları Eğitimi Bilim Dalı Ġmza :

Teslim tarihi :

TEZĠN

Türkçe Adı : Ankara Milli Kütüphane Yazma Eserler Kolleksiyonundaki Delailü‟l Hayrat‟larda Yer Alan Mekke Ve Medine Minyatürleri

Ġngilizce Adı : The Miniatures Of Meccah And Medina Ġn the Delailü‟l Hayrat from the Written Works Collection Of The National Library Of Turkey, Ankara

(5)

ii

ETĠK ĠLKELERE UYGUNLUK BEYANI

Tez yazma sürecinde bilimsel ve etik ilkelere uyduğumu, yararlandığım tüm kaynakları kaynak gösterme ilkelerine uygun olarak kaynakçada belirttiğimi ve bu bölümler dıĢındaki tüm ifadelerin Ģahsıma ait olduğunu beyan ederim.

Yazar Adı Soyadı : Aslıhan ĠNCE Ġmza: ………..

(6)
(7)

iv

TEġEKKÜR

Köklü bir geçmiĢe sahip olan geleneksel el sanatlarımızdan biri olan minyatür, belgeleyici özelliği ile tarihin aydınlatılmasında büyük rol üstlenmiĢtir.

Kutsal kentlerle ilgili eserlerin yazılıp resimlendirilmesi, ilk kez Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılmaya baĢlanmıĢtır. Kutsal kent tasvirleri, Ġslam dini tasvirciliğinin önemli bir yönünü oluĢturmaktadır.

Bu araĢtırma da, Ankara Milli Kütüphane yazma eserler koleksiyonundan yola çıkarak, Mekke ve Medine minyatürlerinin belgelenmesi amaçlanmıĢtır.

Bu çalıĢmamda birlikte çalıĢtığım değerli danıĢman hocam Prof.Dr.Vildan ÇETĠNTAġ‟a, manevi desteğini hep hissettiren meslektaĢım, kadim dostum R.AyĢe KEMER‟e, ders çalıĢmam için ona ayıracağım vakitten feragat eden kahramanım, oğlum Çınar ĠNCE‟ye, Master eğitimim boyunca hep yanımda olan, en büyük desteğim hayat arkadaĢım Sezgin ĠNCE‟ye sonsuz teĢekkür ederim.

(8)

v

ANKARA MĠLLĠ KÜTÜPHANE YAZMA ESERLER

KOLLEKSĠYONUNDAKĠ DELAĠLÜ’L HAYRAT’LARDA YER ALAN

MEKKE VE MEDĠNE MĠNYATÜRLERĠ

(Yüksek Lisans Tezi)

Aslıhan ĠNCE

GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ

EĞĠTĠM BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

Kasım, 2015

ÖZ

Bu araĢtırmada Mekke ve Medine minyatürleri incelenmiĢtir. Ankara Milli Kütüphane yazma eserler koleksiyonundaki Delailü‟l Hayrat‟larda bulunan 13 adet Medine ve 12 adet Mekke minyatürü seçilmiĢ, teknik özellikler, dönem özellikleri, ortak özellikleri ve farklılıkları açısından incelenmiĢtir. AraĢtırma kapsamında minyatür sanatı, minyatürün tarihsel geliĢimi, teknik özellikleri, kutsal mekan tasvirleri, Delailü‟l Hayrat ve Muhammed b. Süleyman Cezulı hakkında bilgi verilmiĢtir. AraĢtırmanın sonucunda Delailü‟l Hayrat‟larda bulunan Mekke ve Medine Minyatürlerinin figürsüz Topoğrafik uslüp ile dikine yığma perspektif kullanılarak, iki ve üç boyutlu, kuĢ bakıĢı görünümünde resmedildiği belgelenmiĢtir. Bilgi formlarından elde edilen bilgilere göre eserlerin bağıĢ ve satın alma yoluyla müze envanterine girdiği tespit edilmiĢtir.

Bilim Kodu : -

Anahtar Kelimeler : Minyatür Sanatı, Mekke ve Medine Minyatürleri, Delailü‟l Hayrat Sayfa Adedi : 104

(9)

vi

THE MINIATURES OF MECCAH AND MEDINA IN THE

DELAĠLÜ’L HAYRAT FROM THE WRITTEN WORKS

COLLECTION OF THE NATIONAL LIBRARY OF TURKEY,

ANKARA

(M. Sc. Thesis)

Aslıhan ĠNCE

GAZI UNIVERSITY

INSTITUTE OF EDUCATIONAL SCIENCES

November, 2015

ABSTRACT

Miniatures of Mecca and Medina are examined in this study. 13 miniatures of Mecca and 12 of Medina in the Delailu‟l Hayrat, found in the Collection of Written Works of the National Library of Turkey, are selected, and their technical aspects, the implications of their time, their similarities and differences are assessed. Information about the art of miniature, the evolution of miniature throughout history, its technical aspects, depictions of holy places, Delailu‟l Hayrat and Muhammed b. Suleiman Jazuli is provided. As conclusion of the study, it is documented that the Mecca and Medina miniatures found in the Delailü‟l Hayrat are pictured in unfigured topographical stylevfrom conglomerate, 2D and 3D, panoromic aspects.According to the information from the documents,it is found that the pieces have entered the museum‟s inventory by means of purchase and donation.

Science Code :-

Key Words : Miniature Art, Miniatures of Mecca and Medina, Delaılu‟l Hayrat Page Number : 104

(10)

vii

ĠÇĠNDEKĠLER

ÖZ ... i ABSTRACT ... vi 1.GĠRĠġ ... 1 1.1. Problem ... 1 1.2. AraĢtırmanın Amacı ... 2 1.3. AraĢtırmanın önemi ... 2 1.4. Varsayımlar ... 2 1.5. Sınırlılıklar... 2 1.6. Tanımlar ... 3 BÖLÜM II ... 5

KAVRAMSAL ÇERÇEVE ĠL ĠLGĠLĠ ARAġTIRMALAR ... 5

2.1.Minyatür Nedir? ... 5

2.2.Minyatür Sanatının Tarihsel GeliĢimi ... 5

2.2.1.Osmanlı Dönemi Türk Minyatür Sanatı ... 9

2.3.Minyatür Tekniği Ve Kullanılan Malzemeler ... 12

2.3.1.Minyatür Tekniğinde Kullanılan Boyalar ... 13

2.3.2. Minyatür Tekniğinde Kullanılan Fırçalar... 14

2.3.3. Minyatür Tekniğinde Kağıt ... 14

2.3.4. Minyatür Tekniğinde Altın Varak ĠĢlemi ... 16

2.3.5. Minyatür Tekniğinde Altının Ezilmesi ... 16

2.3.6. Minyatür Tekniğinde ZerefĢan Yapımı ... 17

2.4. Minyatür Sanatında Boyama Teknikleri ... 18

2.4.1.Akıtma Boyama Tekniği... 18

2.4.2.Tarama Boyama Tekniği ... 18

2.4.3. Nüanslı Boyama Tekniği ... 18

2.4.4. Noktalama Boyama Tekniği... 19

2.4.5. Kademeli (Degrade) Boyama Tekniği ... 19

2.5. Kutsal Kent Tasvirleri ... 19

2.6.Delailü’l-Hayrat Nedir?... 20

2.7. Muhammed B. Süleyman Cezulı Kimdir ?... 22

BÖLÜM III ... 25

YÖNTEM... 25

(11)

viii

3.2. Evren ve Örnekleme ... 25

3.3. Veri Toplama Teknikleri ... 25

3.4. Verilerin Analizi ... 25 BÖLÜM IV ... 27 BULGULAR VE YORUM ... 27 4.1.Bilgi formu 1 ... 27 4.1.1.Medine minyatürü ... 29 4.1.2. Mekke Minyatürü ... 30 4.2.Bilgi Formu 2 ... 32 4.2.1.Medine Minyatürü ... 34 4.2.2.Mekke Minyatürü ... 36 4.3.Bilgi Formu - 3 ... 38 4.3.1.Medine Minyatürü ... 39 4.4.1.Medine Minyatürü ... 42 4.4.2.Mekke Minyatürü ... 44 4.5.Bilgi Formu 5 ... 46 4.5.1.Medine Minyatürü ... 48 4.5.2.Mekke Minyatürü ... 50 4.6.Bilgi Formu 6 ... 52 4.6.1.Medine Minyatürü ... 54 4.6.2.Mekke Minyatürü ... 56 4.7. Bilgi Formu 7 ... 58 4.7.1.Medine Minyatürü ... 60 4.7.2.Mekke Minyatürü ... 62 4.8. Bilgi Formu 8 ... 63 4.8.1.Medine Minyatürü ... 64 4.8.2.Mekke Minyatürü ... 66 4.9.Bilgi Formu 9 ... 68 4.9.1.Medine Minyatürü ... 70 4.9.2.Mekke Minyatürü ... 71 4.10. Bilgi Formu 10 ... 72 4.10.1. Medine Minyatürü ... 74 4.10.2. Mekke Minyatürü ... 76 4.11. Bilgi Formu 11 ... 78 4.11.1.Medine Minyatürü ... 80 4.11.2. Mekke Minyatürü ... 81 4.12.1.Medine Minyatürü ... 84

(12)

ix 4.12.2. Mekke Minyatürü ... 86 4.13.1. Medine Minyatürü ... 89 4.13.2.Mekke Minyatürü ... 91 SONUÇ ve TARTIġMA ... 93 DEĞERLENDĠRME………9 9 KAYNAKLAR………...10 0 ÖZGEÇMĠġ………10 3

(13)

x

ġEKĠLLER LĠSTESĠ

ġekil 1. 06 Mil Yz A 6770 ArĢiv Numaralı Medine Minyatürü ... 29

ġekil 2. 06 Mil Yz A 6770 ArĢiv Numaralı Mekke Minyatürü ... 30

ġekil 3. 06 Hk 4687/1 ArĢiv Numaralı Medine Minyatürü ... 34

ġekil 4. 06 Hk 4687/1 ArĢiv Numaralı Mekke Minyatürü ... 36

ġekil 5. 06 Mil Yz A 7281 ArĢiv Numaralı Mekke Minyatürü ... 39

ġekil 6. 06 Mil Yz A 9397 ArĢiv Numaralı Medine Minyatürü ... 42

ġekil 7. 06 Mil Yz A 9397 ArĢiv Numaralı Mekke Minyatürü ... 44

ġekil 8. 06 Mil Yz A 6691 ArĢiv Numaralı Medine Minyatürü ... 48

ġekil 9. 06 Mil Yz A 6691 ArĢiv Numaralı Mekke Minyatürü ... 50

ġekil 10. 06 Mil Yz A 3834 ArĢiv Numaralı Medine Minyatürü ... 54

ġekil 11. 06 Mil Yz A 3834 ArĢiv Numaralı Mekke Minyatürü ... 56

ġekil 12. 06 Hk 2445 ArĢiv Numaralı Medine Minyatürü ... 60

ġekil 13. 06 Hk 2445 ArĢiv Numaralı Mekke Minyatürü ... 62

ġekil 14. 26 Hk 1100 ArĢiv Numaralı Medine Minyatürü ... 64

ġekil 15. 26 Hk 1100 ArĢiv Numaralı Mekke Minyatürü ... 66

ġekil 16. 06 Hk 1651 ArĢiv Numaralı Medine Minyatürü ... 70

ġekil 17. 06 Hk 1651 ArĢiv Numaralı Mekke Minyatürü ... 71

ġekil 18. 06 Hk 4541 ArĢiv Numaralı Medine Minyatürü ... 74

ġekil 19. 06 Hk 4541 ArĢiv Numaralı Mekke Minyatürü ... 76

ġekil 20. 06 Hk 4538 ArĢiv Numaralı Medine Minyatürü ... 80

ġekil 21. 06 Hk 4538 ArĢiv Numaralı Mekke Minyatürü ... 81

ġekil 22. 06 Mil Yz A 470/4 ArĢiv Numaralı Medine Minyatürü ... 84

ġekil 23. 06 Mil Yz A 470/4 ArĢiv Numaralı Mekke Minyatürü ... 86

ġekil 24. 06 Mil Yz A 8153/3 ArĢiv Numaralı Medine Minyatürü ... 89

(14)

xi

TABLOLAR LĠSTESĠ

Tablo 1. Eserlerin Ait Olduğu Dönemler………...….90

Tablo 2. Eserlerin Teknik ve Dönemsel Özellikleri……….91

Tablo 3. Eserlerin Ortak Özellikleri ve Farklılıkları………..…………...……...92

(15)

1

BÖLÜM I

1.GĠRĠġ

Bu bölümde problem durumu, araĢtırmanın amacı, önemi, varsayımları, kapsam ve sınırlılıkları yer almaktadır.

1.1. Problem

Ġslam dünyasında resim sanatının temsilcisi olan minyatür, süsleyiciliği yanında kuvvetli bir anlatım gücüne ve kendisine has estetik bir yapıya sahip olarak, asırlar boyu değiĢik ve çok çeĢitli üsluplar altında daima geliĢimini sürdürmüĢtür. Genelde bir kitap resimleme sanatı olarak kabul edilerek, metni açıklayıcı ve destekleyici olarak yapılmaktadır (Keskiner, 2004).

Kutsal kentlerle ilgili eserlerin yazılıp resimlendirilmesi, ilk kez Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılmaya baĢlanmıĢtır. Kutsal kent tasvirleri, Hac töre ve yöntemlerini, Mekke ve Medine Ģehirlerinin özelliklerini anlatan, mesnevi tarzında, manzum, mensur yazılmıĢ eserlerde veya Hac vekaletnamesi olarak düzenlenmiĢ, rulo Ģeklinde eserlerde yer almaktadır. Kutsal kent tasvirleri, Ġslam dini tasvirciliğinin önemli bir yönünü oluĢturmaktadır. Osmanlı tasvirciliğine özgü olan bu tür çalıĢmalarda, özellikle Mekke ve Medine kentleri ve bunların civarındaki kutsal yöreler, insan figürüne yer vermeden tasvir edilirler. Tasvirlerin üzerine, genellikle tasvir edilenlerin isimleri de yazılmıĢtır.(Özsayıner, 2004).

Bu bilgiler ıĢığında yapılan araĢtırmalar da yazma eserlerdeki Mekke ve Medine minyatürleri ile ilgili yeterli kaynak olmadığı görülmüĢtür. Mekke ve Medine minyatürlerinin belgelenmesi amaçlanmıĢtır. Bu amaçtan yola çıkarak problem cümlesi ortaya konmuĢtur. “Milli kütüphane yazma eserler koleksiyonundaki eserlerde bulunan Mekke ve Medine minyatürlerinin renk, kompozisyon ve teknik özellikleri nelerdir? Minyatürlerin yapıldıkları dönemler itibariyle farklılıkları ve ortak özellikleri nelerdir? ”

(16)

2 1.2. AraĢtırmanın Amacı

Bu araĢtırma da amaç Ankara Milli Kütüphane yazmalar koleksiyonunda ki eserlerde bulunan Mekke ve Medine minyatürlerini renk, kompozisyon ve teknik özelliklerinin incelenmesi, minyatürlerin yapıldıkları dönemler itibariyle farklılıkları ve ortak özelliklerini belgelemektir.

Alt amaçlar;

1.Ġncelenen eserlerin teknik özellikleri nelerdir? 2.Ġncelenen eserlerin dönem özellikleri nelerdir?

3.Ġncelenen eserlerde dönemleri itibariyle farklılıklar var mıdır? 4.Ġncelenen eserlerde dönemleri itibariyle ortak özellikler var mıdır?

1.3. AraĢtırmanın önemi

Ġçinde bulunduğumuz çağda insan geliĢen teknolojiyle bütünleĢip kültürel aktarımdan uzak yapay bir dünyanın etkisi altına girmektedir. Kültürlerin aktarımı ve paylaĢılıp yaĢatılması konusunda sanatın yeri tartıĢılmayacak kadar önem arz etmektedir. Türk sanatının zenginlikleri konusunda toplumumuzda farkındalıklar yaratmaya gerek görülmektedir. Kendi geleneksel sanatlarımızın günümüz Ģartlarında yeterince tanınmadığı toplumumuzda hak ettiği yeri almadığı gözlenmektedir.

Bu araĢtırmada Ankara Milli Kütüphane yazmalar koleksiyonundaki Delail-ül Hayrat „larda bulunan Mekke ve Medine minyatürlerinin renk, kompozisyon ve teknik özellikler bakımından incelenmiĢ, minyatürlerin yapıldıkları dönemler itibariyle farklılıkları ve ortak özellikleri belgelenmeye çalıĢılmıĢ, tanıtımı yapılmıĢtır.

1.4. Varsayımlar

1-Ankara Milli Kütüphane Yazma Eserler Koleksiyonundaki Delail-ül Hayrat‟larda yer alan Mekke ve Medine minyatür örnekleri araĢtırmayı sonuca ulaĢtıracak niteliktedir. 2-Ġncelenen ürünler evreni temsil edecek özelliktedir.

1.5. Sınırlılıklar

(17)

3

2- AraĢtırma Ankara Milli Kütüphane yazma eserler koleksiyonundaki Delail-ül Hayrat‟larda yer alan 12 adet Mekke ve 13 adet Medine minyatürleri ile sınırlıdır.

1.6. Tanımlar

Âhar: NiĢasta, yumurta akı, niĢadır, kitre, zamk-ı Arabi, üstübeç, beyaz Ģap, balık tutkalı, un,hatmi çiçeği, taze gül yaprağı, pirinç gibi maddelerden,yapılan ve ham kâğıtların terbiyesinde kullanılan sıvı.

Bordür: Klâsik ciltlerde, kapağın dıĢ kenarını çevreleyen kısma denir. Yerine göre pervaz,ulama, kenar suyu gibi isimler alır.

Destezenk : Boya ezmek için kullanılan alet. Ġstinsah: Nüshasını çıkarmak, kopya etmek.

Mıklep: Ciltli kitapların sol cilt kapağında bulunan ve okunmakta olan yeri belli eden,ucu üçgenimsi, katlanabilir parça.

Mihrabiye: Ucu ince tığlarla biten,mihrap Ģeklinde kitap baĢlığı.

Motif: Yan yana gelerek bir bezeme iĢini oluĢturan ve kendi baĢlarına birer birlik olan ögelerden her biri.

Muhallebi: Pirinç ya da buğday niĢastasının piĢirilmesi yolu ile elde edilen kola Musavvir: Tasvir sanatçısı, ressam.

Mühre: Hattatların yazacakları kağıtları mührelemek(cilalamak),düzgünleĢtirmek için kullandıkları, midye veya istiridye kabuğu gibi sert maddeye denir.

Müzehhep: Eski yazmaların tezhipli olanları.

Serlevha: BaĢlık, yazma kitabın tezhiplenen baĢlık bölümü.

Sülüs yazı: Eski yazı çeĢitlerinden ' biri. 2-3 mm kalınlığındâ kalemle, yazılır, harfler yumuĢak ve ahenkli döner,. Harflerin üçte iki parçası düz, üçte bir parçası ise devirlidir. Bu Oran daima korunduğu için sülüs (=üçte bir) adını alınıĢtır.

Süsleme: 1. Süslemek iĢi, bezeme, donama, tezyin. 2. Süsleri yerleĢtirme biçimi veya sanatı. 3. Sanat eserlerinin yüzeyini süslemek için kullanılan motif, oyma vb.

(18)

4

ġemse: Eski kitap ciltlerinin üzerine yapılan ,güneĢ Ģeklinde süsleme motifi.

Talik yazı: Yatık çizgileri uzun, dik çizgileri kasa bir yazıdır; yaygın ve hafif sağa, geriye yatıktır, Ġranlıların kullandığı bu yazıya Osmanlılar talik, Ġran'lılar ise nestalik demiĢlerdir. Talik, levha, kitabe ve kitap yazısıdır.

Tahrir: Sayfanın yazı kenarlarını çevirmek üzere dört tarafına çekilen çizgi; cetvellerin kenarına çekilen değiĢik renkli çizgiler; boya veya altınla iĢlenen süsleme Ģekillerinin çevrelerine daha koyu renkte ve çoğunlukla mürekkeble geçirilen çizgiler.

Varak : Yaprak, tabaka.

ZerefĢan : Altın serpme ile yapılan süsleme. Zencirek: Cilt kapağındaki ince çizgiler.

(19)

5

BÖLÜM II

KAVRAMSAL ÇERÇEVE ĠL ĠLGĠLĠ ARAġTIRMALAR

2.1.Minyatür Nedir?

Kökeni Ġtalyanca “minyatüre” kelimesinden gelen minyatür, el yazması kitapları süslemek için yapılan küçük boyutlu resimlerdir.

“Kitaplara gayet ince ve renkli olarak, küçük kıt‟ada yapılan resme” denir (Büngül, 1979, s.22).

2.2.Minyatür Sanatının Tarihsel GeliĢimi

Minyatür kitap resimleme sanatı olarak bilinen, kendine özgü bir perspektif ve boyama teknikleri olan bir sanattır. Küçük boyutlarda çalıĢılan, yazı ve resmin birlikte kullanıldığı ya da sadece resim ile konuların anlatıldığı bir sanattır. Minyatür kelimesi Türklerde nakıĢ olarak geçmektedir.

Minyatür, bir kitabı, madalyonu ya da küçük boyutlu herhangi bir objeyi bezemek amacıyla yapılmıĢ olan küçük resimlere verilen isimdir. Ġtalyanca “minyature” kelimesinden alınmadır. Minyatür kelimesinin Türkçe‟de , Arapça‟da ve Farsça‟da bir karĢılığı yoktur. Türk dünyasında eskiden beri minyatüre nakıĢ yapana da nakkaĢ adı verilmiĢtir. Türklerde nakıĢ, boya ile resim yapmak anlamında kullanılmıĢ bir tabirdir (Binark, 1978, s.271-272).

Bilinen en eski minyatürler Mısır'da rastlanan ve M.Ö II. yüzyılda papirüs üzerine yapılan minyatürlerdir ki bu minyatürler eğitim amaçlı hazırlatılmıĢ „Ölüler Kitabı‟dır. Daha sonraki dönemlerde Yunan, Roma, Bizans ve Süryani el yazmalarının da minyatürlerle süslendiği görülür ( Shahmari, 2014, s.3).

Türklerde resim ve minyatür sanatının tarihi, Orta Asya‟da tarih sahnesine çıktıkları devirlere kadar uzanır. Türklerin ana yurdu olan Orta Asya toprakları üzerinde yapılan kazı ve araĢtırmalar neticesinde minyatürün, bir Orta Asya Türk sanatı olduğu arkeolog ve sanat

(20)

6

tarihçileri tarafından , ortaya konmuĢtur. M.S.VIII.yüzyıl ortalarında Uygur Türkleri Hoço merkez olmak üzere Turfan Bölgesinde meydana getirdikleri minyatürler, sonrasında Türk minyatür sanatının kaynakları olmuĢtur. Uygur Türkleri resim ve minyatür sanatında çok ileri düzeye ulaĢmıĢlardır. Önce maniheizm dinin sonrada Budizm dinini seçen Uygurların sanatı bu iki din çerçevesinde geliĢimini göstermiĢtir.

Eski Türk resim sanatı Budizm, Maniehizm ve Ġslamlık devri olarak üç din çerçevesi içindeki eserleri ihtiva eder. Böylece VIII.yüzyıldan XIX.yüzyıl sonuna kadar bin yıldan fazla bir zamana yayılmaktadır. Eski Türk resminin asıl temsilcileri sanatta çok istidatlı olan Uygur Türkleri‟dir. Eski Uygur Ģehirleri harabelerinde bulunan VIII. ve IX. yüzyıllardan kalma Budist ve Maniheist duvar resimleri ile minyatürler Türk resminin bugüne kadar bilinen en eski örnekleridir. Bu resimlerde rahipler, vakıf yapanlar ve müzisyenler tasvir edilmektedir. Kompozisyon ,sıralama halinde ve simetrik bir düzene göredir. Koyu mavi ve kırmızının çok olduğu parlak renkler kullanılmıĢtır (Aslanapa, 1984, s.15-16).

Turfan araĢtırmalarında ortaya çıkan Bezeklik ve Sorçuk duvar resimleri(fresk) ile birlikte bu minyatürler, Orta Asya Türk resim üslubunun, Çin resminden ayrılan karakteristik özellikleri olduğunu göstermektedir.

Uygur'ların yapmıĢ olduğu, pek azı' elde bulunan minyatürlere gelince bunların sanat bakımından daha da üstün olduğu anlaĢılıyor. "Uygur minyatürlerinin tekniği hakkında yazılı bir vesika yoktur. AnlaĢıldığına göre, resimlenecek olan satıh evvela boyanıyor, sonra taslak kırmızı veya siyah mürekkeple çiziliyor, nihayet resim, renklerle dolduruluyordu. Temel renkler, değiĢik tonlarda, kırmızı, koyu mavi ve sarı idi. YeĢil renk az kullanılıyordu. Gerek duvar, gerekse kitap resimlerinde görülen kiĢiler; “yuvarlak yüzleri, çekik gözleri, küçük burunları, baĢlık biçimleri, giyiniĢleri ve kadınsa saç örgüleri” ile kendilerini belli ederler. Bu özellikleri, Horasan Selçuklularından kalan tabakların, Rum (Anadolu) Selçuklularından kalan fayans parçalarının resimlerinde de görürüz. Ayrıca, sayfa kenarlarını süsleyen kıvrım dallar ve çiçeklerle de Uygur kitap resimleri kendilerini belirtirler. Bu tarz sonraki asırlarda, Uygur bölgesinden uzaklara geçmiĢ, en güzel örneklerini XV. asır sonlarında ve XVI. asırda, Türkistan'da, Türkiye'de ve Ġran' da vermiĢtir. Turfan sanatında tabiat, fon olarak, Ģematik dağlarla gösterilmiĢtir ki, benzerlerini Ġlhanlı minyatürlerinde de görürüz (Yetkin, 1963, s.5)

Uygur resim ve minyatür üslubu bir çok değiĢiklikler göstermekle beraber esasları bozulmadan XV.y.y. içlerine kadar devam etmiĢtir. Türkler, Orta Asya‟dan Uygur resim üslubunu batıya getirerek Gazne, Rey, Musul ve Anadolu‟ya yerleĢmiĢlerdir.

Büyük Selçuklu devletinin kurucusu Tuğrul Beyin 1055 „de Bağdat‟a girerek Sultan ünvanını alması, Selçuklu sanat ve kültürünün bu bölgede yayılmasının baĢlangıcıdır. Keramiklerde ve sayıları pek az olan erken devir Selçuklu çinilerinde Büyük Selçuklu üslubundan iyi fikirler veren bir çok resimler kalmıĢtır. Bunların en belirgin özelliği Selçukluların o zamanki hayatını,

(21)

7

tiplerini, kıyafetlerini, savaĢ sahnelerine varıncaya kadar realist bir görüĢle canlandırmalarıdır (Aslanapa, 2014, s.364).

“GeliĢen zaman içerisinde, gerek Moğol, gerekse Ġran minyatür sanatı çeĢitli iliĢkiler sonucu Batıya açılması gereğini doğurmuĢ Selçuklular‟ la birlikte Anadolu‟ya gelmiĢtir. Bu dönem minyatürlerinde belirli bir üslup birliği görülmekle birlikte, yer yer Ġran etkisinin özellikleri göze çarpar (Arseven, 1984, s.88).

Ġslamiyetten önce Orta Asya‟da Uygurların üstün bir seviyeye çıkardıkları Türk resim ve minyatür sanatı,Ġslamiyetin kabulünden sonra çeĢitli yollarla Anadolu‟ya gelmiĢtir.Bu dönemde Ġslam dünyasını hakimiyeti altına alan Selçuklu Türkleri,sultan ve emirlerinin Uygurlu nakkaĢlara sahip çıkmalarıyla Selçuklu çığırını yaratmıĢtır.Büyük Selçuklular devrine tekamül eden bu dönemden sonra minyatür sanatı,Anadolu Selçukluları zamanında da devam etmiĢ,fakat bu döneme ait fazla bir elyazma eser günümüze kadar gelememiĢtir.Günümüze ulaĢan eserlerde ise;ilim,hekimlik,tabiat ve edebi konular ele alınmıĢtır (Elmas, 1998, s.9). Ġslam sanatının bilinen ilk minyatürlü yazmaları XI. Yüzyıl sonundan gelmekle birlikte, Mısır‟da Fayyum ve Fustat‟ta bulunan ve Fatımi hanedanlığı dönemine ait olduğu düĢünülen birtakım resim parçaları X ve XI. yüzyıllarda da kitap ressamlığının var olduğunu kanıtlamaktadır. Ancak kitap hazırlama etkinliğinin sistemli bir yapıya kavuĢturulması IX.yüzyılda halife Memun‟un (813-833) antik kitapları Arapçaya çevirmesiyle baĢlar. Geç Antik döneme ait bu kaynaklar çevrilirken resimleri de onlarla birlikte kopya edilmiĢtir. Bu çeviri etkinliğinin IX.yüzyılda baĢladığı anlaĢılmıĢsa da günümüze ulaĢan antik eserlerin resimli kopyaları ancak XI.yüzyıl Selçuklu dönemine aittir (Mahir, 2005, s.31-32).

Ġslam minyatürü üzerinde Türklerin etkisi , Selçuklu Türklerinin XI. Ve XII. yüzyıllarda Ġran‟dan, ön Asya‟ya, Mezopotamya, Suriye ve Anadolu‟ya yayılmalarıyla birlikte artmıĢtır. Selçuklu Türk emir ve sultanları Uygurlu nakkaĢlara sahip çıkmıĢlardır. Böylece Selçuklu çığrını yaratmıĢlardır. Bu dönemden günümüze ulaĢan en eski minyatür örnekleri Selçuklu Resim Üslubu baĢlığı altında incelenmektedir. XIII.yüzyılın sonunda ve XIV.yüzyılın baĢında Ġlhanlıların hakimiyeti ile Uygur ressamları minyatür sanatında yeni bir parlak devir açmıĢlardır.

XII.yüzyıl sonuyla XIII.yüzyıl baĢlarında Ġslam minyatür sanatında oluĢan yeni Selçuklu sentezinin, XIV.yüzyılda Moğolların Doğu‟yu istilasının ardından Asya etkileriyle zenginleĢtiği görülür. Bununla birlikte 1335‟te Moğol Ġmparatorluğunun tarihe karıĢmasıyla ortaya çıkan bağımsız hanedanların koruyuculuğunda geliĢen Ġslam kitap resmi hem Moğol dönemindeki Ġlhanlı atölyelerinin üslubundan esinlenen hem de kendine özgü yenilikler taĢıyan bir karaktere bürünmüĢtür. Resimli yazma hazırlama faaliyeti bu dönemde Fars bölgesindeki ġiraz kentinde yoğunluk kazanmıĢtır. Yüzyılın sonundan itibaren de Cezayirlilerin hakimiyetindeki Bağdat ve Tebriz‟de, Ġslam kitap resimlerinin geliĢeceği yönü tayin edecek

(22)

8

bezemeci bir üslup yaratılmıĢtır. Eski geleneklerle Moğol resim üslubunun sentezinden doğan bu yeni bezemeci üslupta, yükseltilen ufuk çizgisi ve figür gruplarının peyzaja nazaran küçük gösterilmesiyle çevreye kazandırılan öneme dikkat çekilirken bu resimlerin önemli özelliği mesafe gözetilmeksizin kullanılan saf ve parlak renkler olmuĢtur (Mahir, 2005, s.39-40). Selçuklular döneminde Mevlana ve müritlerinin desteğiyle Anadolu‟da minyatür sanatı önemli bir yer tutmuĢtur. XII.y.y. ilk yarısından XIII.y.y. ilk çeyreğine kadar Artuklu emirleri resim sanatına destek vermiĢler, özellikle Diyarbakır‟da yazma kitap çalıĢmaları hız kazanmıĢtır. XII. ve XIII. Yüzyıllara ait ilk minyatür örnekleri, Anadolunun çeĢitli merkezlerinde hazırlanan eserlerde yer almıĢtır: Silvan‟da(Meyyafarikin), Artuklu Emiri Necmeddin Alpi‟ye(1152-1176) sunulan Dioskorides‟in Materia Medica adlı botanik ve zoolojiyle ilgili eserlerinin Kitab el-Haşa’iş [MĠRM] adıyla Süryaniceden Arapçaya çevrilmiĢ nüshası, minyatür içeren en erken tarihli eser kabul edilir (Mahir, 2005, s.33).

Selçuklu minyatürlerinin Anadolu'ya yayılmasıyla birlikte ilk Türk-Ġslâm minyatür üslûbu doğmuĢtur. On üçüncü asır baĢlarında Konya'da hazırlandığı anlaĢılan Ayyukî'nin Varka ve GülĢâh mesnevisindeki figürler nakkaĢ Abdü'l-mü'min el-Hûyî tarafından çizilmiĢtir. Tasvirlerde simgeler yoğun olarak kullanılmıĢtır. Meslelâ tavĢan Ģansı, tilki zekâ ve kurnazlığı, köpek cahilliği, kedi nankörlüğü horoz cömertliği, çekirge yalnızlığı simgeler (KarataĢ, 2009). XIV.yüzyıl sonlarında, Ġran toprakları Çağatay Türklerinin bir kolundan gelen Timur ordularının saldırıları sonucunda Ġslam kitap resimleri XV.yüzyıl boyunca önce Timurlu daha sonra Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmen devletlerinin koruyuculuğunda geliĢmiĢtir. Yapımında kullanılan malzemelerden dolayı pahalı bir sanat olan minyatür,saray sanatı olarak bilinmektedir. NakkaĢlar, hanların, Ģahların ve sultanların himayesinde saray okullarında çalıĢmıĢlardır.

ÇeĢitli dönemlerdeki bilinen minyatür okulları Ģunlardır. *Tebriz Okulu *Herat Okul * Kazvin Okulu *ġiraz Okulu *Bağdat Okulu *Ġsfehan Okulu

(23)

9

2.2.1.Osmanlı Dönemi Türk Minyatür Sanatı

Osmanlı minyatürünün geliĢim ve değiĢim evreleri genellikle “Erken”, “Klâsik” ve “BatılılaĢma” olmak üzere üç dönem de ele alınmıĢtır. Osmanlı minyatür sanatında Erken Dönem, 15. yüzyıldan 16. yüzyılın ikinci yarısına kadar geçen süreci kapsamaktadır. 1453 yılında Ġstanbul‟un fethinden sonra ülkenin ekonomik, siyasal-sosyal alanda ilerleme kaydetmesi ve Fatih‟in sanata ve destek vermesi ile minyatür sanatı yeniden hayat bulur. Osmanlı minyatür sanatının erken dönemi olarak adlandırılan bu dönemde hazırlanan minyatürlü yazmaların ancak bir kısmı günümüze kadar ulaĢılabilmiĢtir.

Osmanlı dönemi minyatürleri saray hayatı, padiĢah portreleri, törenler, edebi eserler, dini konular, kent görünümleri, günlük yaĢam sahneleri gibi konulardan oluĢmaktadır. Ġnsan figürleri, hayvan figürleri, çeĢitli bitkiler ve mimari yapıların bulunduğu minyatürlerde; yerleri, duvarları, gökyüzünü meydana getiren arka plan unsurları, konuları tamamlayıcı dekoratif elemanlar olarak kullanılmıĢtır. Bu elemanlar bazı minyatürlerde halı, bazılarında perde, bazılarında rahle olabilmektedir (Özaltın ve Ölmez , 2011).

Fatih Sultan Mehmet yeni sarayında bir nakıĢhane kurmuĢ ve baĢına Özbek asıllı Baba NakkaĢ‟ı getirmiĢtir. Bu nakıĢhanede Fatih‟in yeni kütüphanesi için çok sayıda kitap çoğaltılmıĢtır. Bu eserler müzehhipler tarafından tezyin edilmiĢ, nakkaĢlar tarafından resmedilmiĢ ve mücellidler tarafından ciltlenerek nakıĢlı kitaplar içerisinde padiĢaha sunulmuĢtur.

Dünya tarihinin çizgisini değiĢtiren ender hükümdarlardan birisi olan Fatih Sultan Mehmed‟in kimliği ve sanat koruyuculuğu minyatür sanatı açısından büyük önem taĢır. Fetihleri kadar bilime ve edebiyata düĢkünlüğü ile de tanınan Fatih‟in saltanatı sırasında Ġstanbul kenti ve Topkapı Sarayı gerçek anlamda bir sanat ve kültür merkezine dönüĢtü. Avrupa‟dan sanatçılar getirtti. Portre ressamlığı saraya gelmiĢ oldu. Sanatta doğu – batı sentezi oluĢmaya baĢladı. Fatih döneminden sonra Osmanlı sarayında resimli el yazması üretimi kurumsallaĢmıĢtır. Fatih‟i izleyen Sultan 2. Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde çok sayıda resimli el yazması tarih kitabı üretilmiĢtir (Gürsoy, 2013, s.116). Gelibolulu Mustafa Ali 1587 tarihli Menakıb-ı Hünerveran adlı eserinde, bu dönemin minyatür sanatçılarından bahsederken, NakkaĢ Sinan Bey‟in Venedikli ressam Mastori Pavli‟nin öğrencisi olduğu; Sinan Beyin öğrencisi Bursalı ġiblizade Ahmed‟in de portre yapan ressamların en iyisi olduğu hakkında bilgi vermiĢtir. Bu dönemde Osmanlı saray nakkaĢhanesinde üretilmiĢ üç adet II. Mehmed portresi günümüze ulaĢmıĢtır. Bu portrelerden ikisi yukarıda adları geçen ve günümüzde yaĢam öyküleri hakkında fazla bilgi bulunmayan sanatçılar, NakkaĢ Sinan Bey ve Bursalı ġiblizade Ahmed‟e atfedilmektedir (Konak, 2013, s.427).

(24)

10

Osmanlı minyatür sanatında Klâsik Dönem 16. yüzyılın ikinci yarısı ile 17.yüzyılın ilk çeyreği arasındaki süreci kapsamaktadır. Yavuz Sultan Selim‟in tahta çıkmasıyla birlikte(1512-1520) Osmanlı minyatürü için verimli bir dönem baĢlar. Kanuni Sultan Süleyman döneminde de (1520-1566) devam eder. Yavuz Sultan Selim‟in Tebriz ve Mısır‟a yaptığı seferlerden sonra Ġstanbul‟a getirilen, Doğulu nakkaĢlar ile etkisi XVI.yüzyıl ortalarına kadar sürecek dekoratif bir üslup yaratılır. Klasik dönem olarak isimlendirilen bu dönemde nakkaĢlar, tarihi gerçeği yakalamak amacıyla belgesel nitelikli minyatürlere yönelmiĢlerdir. Seferler sırasında bulunulan yerlerin Topografik özellikleri Ģehir planları, harp planları, Osmanlı ordusunun yürüyüĢleri, çeĢitli törenleri konu alan tasvirler, padiĢah portreleri ve tarihi belgesel gerçekçilik Türk minyatür sanatının en önemli özelliğini oluĢturmuĢtur .

Klasik Türk minyatürünü Ģekillendiren sanatçı NakkaĢ Osmandır.16.yüzyıl baĢlarından 17.yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı‟da tüm kitap sanatçıları klasik dönem üslubu olarak adlandırılan NakkaĢ Osman‟ın üslubuyla çalıĢmıĢlardır. NakkaĢ Osman Osmanlı minyatüründeki "özgün perspektif ve belgesel gerçeklik" anlayıĢının yerleĢmesini sağlamıĢtır.kanuni döneminde baĢlayan ve III.Murad döneminde de bir süre devam eden ġehnameci Seyyid Lokman ile NakkaĢ Osman‟ın birlikte çalıĢmalrı sonucunda Osmanlı Minyatür sanatı en parlak dönemini yaĢamıĢtır. Böylece Osmanlı minyatürüne tarihî belgesel gerçeklik ve özgün perspektif yerleĢmiĢtir. Bu özellik Osmanlı minyatürünü diğer Ġslâm minyatürlerinden ayıran en belirgin özelliklerden biridir.

Osmanlı Ġmparatorluğunun sınırları içinde ve dıĢında kalan yörelerin, kentlerin ayrıntılı haritaları, krokileri, burada ki binaların plan-maket görünümünde ki çizimleri Ġslam dünyasında, özgün biçimde Türk bilim adamlarının ve sanatçılarının eserlerinde yer alır. Eserlerin bir kısmı fethedilecek veya edilmiĢ yöre ve kale-kentlerin veya bir kıtanın haritasını gösterir. Deri, kağıt, kumaĢ üzerine büyük boyda yapılmıĢtır. Uçuk renklerle boyanmıĢ bazen az sayıda insan figürüne de yer verilmiĢtir. Piri Reisin Güney Amerika‟nın doğusu ve Afrika‟nın batısını gösteren haritasında olduğu gibi bazen çizimde görülen yerlerin üzerine ayrıntılı bilgilerde yazılmıĢ, o yöreyle ilgili anlatıldıktan baĢka, öyküyle ilgili tasvirlerden yapılmıĢtır. Haritalar ve topoğrafik bir anlayıĢla yapılmıĢ yöre ve kent tasvirleri el yazma kitapların içinde de yer alır. Piri Reisin Kitab el- Bahriye isimli eserinde bunların ilk örnekleri görülüyor. Resimlerde Akdeniz‟in liman ve kale-kentleri insan figürsüz olarak renklendirilerek çizilmiĢtir. Ali Macar Reis de, dünyayı, Avrupa ve Akdeniz sahillerinin bir kısmını gösteren ve kitap içinde topladığı, renklendirilmiĢ haritalarında bazı kale-kentleri batı tarzında çizilmiĢ manzaralar içinde sunar. Kanuni Sultan Süleyman dönemi bilginlerinden Matrakçı Nasuh, kent ve yöre tasvirlerini topoğrafik bir anlayıĢla birleĢtirerek ustalığın doruğuna varmıĢ bir

(25)

11

sanatçıdır. Güney Avrupa liman ve kale-kentleri hariç Macaristan, Ġstanbul, Anadolu, Batı Ġran ve Irak menzil kale ve kentlerini kendi gözlemleriyle çizmiĢtir. Onun bu tasvirleri aynı zamanda Türk resminde ki ilk salt manzaralardır. Türk tasvir sanatının baĢka musavvirleride özellikle tarihi konuda resimledikleri eserlerde metinle ilgili olarak gereken yerlere insan figürsüz veya figürlü salt belgelemeye amaçlayan ve gözleme dayanan, plan-maket topoğrafik harita görünümünde çizimler de yaptılar. Bunların en önemlileri klasik dönemin nakkaĢı Osman‟ın Zigetvar, Yemen kale-kentleri Ġskenderiye Haliç‟i, Malta adası, Ġstanbul, Ġstanbul su yolları, Ġstanbul Topkapı Sarayı, Selimiye ve Ayasofya Camileri, bir baĢka klasik dönem nakkaĢı Hasan PaĢanın Manisa kentidir (Tanındı, 1983, s.25).

XVI. yüzyıl boyunca Osmanlı sarayında padiĢah portreciliğine büyük önem verilmiĢtir. Kanuni Sultan Süleyman‟ın ünlü Avrupalı ressamlar tarafından yapılmıĢ birçok portresi vardır. PadiĢah portreciliği geleneğinin, XVI. yüzyıldaki temsilcisi sayılan Nigari mahlaslı Haydar Reis bu dönemde tam profil veya dörtte üç kalıbını kullanarak Kanunu Sultan Süleyman‟ın, II.Selim‟in , ve Barbaros Hayrettin PaĢa‟nın portrelerini yapmıĢtır.

17. yüzyılda Ġstanbul saray nakkaĢhanesine ilginin azaldığı görülür. Buna sebepse ava meraklı IV. Mehmet‟in saltanatı sırasında Edirne‟de yaĢamayı yeğlemesidir. Bu yüzyılda sanatçıların bir bölümü Edirne Sarayı‟na yerleĢtiğinden Ġstanbul‟daki nakkaĢların sayısı da azalır. Ve 18. yüzyılın ilk yarısına kadar da Edirne Sarayı etkinliğini sürdürür. 1878 Rus saldırısı sırasında Edirne Sarayı‟nın havaya uçurulmasıyla birlikte bu eserler yok olmuĢtur. Bu sebepten dolayı bu dönemde yapılan eserler hakkında bir bilgimiz yoktur. Fakat minyatür sanatının devam ettiği de “Edirne‟de Edirnekâri iĢçiliğinin baĢarıyla geliĢmesi sanat etkinliğinin bu merkezde de yoğun olduğunu gösteren bir kanıt sayılmaktadır. Ayrıca, 18. yüzyılın ilk yarısında Edirne‟den Ġstanbul‟a gelmiĢ olan Levnî gibi bir ustanın üretkenliği, minyatür geleneğinin kesintisiz sürdüğünü gösteren ikinci kanıttır” (Ödekan, 1997, s. 445).

Avrupa resim sanatının Osmanlı minyatür sanatı üzerindeki etkisi, yenilikçi Levni üslubunda görülür. 18.yüzyılda Levni, batılı anlamda perspektifi ve boyama da derinliği kullanmaya baĢlamıĢtır. BatılılaĢma dönemi olarak bilinen bu dönemde Levni Lale Devrini unutulmaz eserlerle belgelemiĢtir. Levni eserlerinde batılı anlamda perspektifi kullanmamıĢtır. Ġnsan figürlerinde ve bazı peyzaj betimlemelerinde klasik üsluba bağlı kalmıĢtır. Bu üslubun örneklerinden bir tanesi de 1720 Ģenliğinin yapıldığı Ok Meydanı‟ndaki erkan çadırının düzenini gösteren Surname-i Vehbi isimli eserde ki ,peyzaj çalıĢılan minyatürdür. Levninin yaptığı bir diğer eser ise “Silsilename” dir. Silsilenamede Sultan III.Ahmed‟e kadar olan Osmanlı Sultanlarının portreleri bulunmaktadır.

Osmanlı sarayında XVII.yüzyıl sonlarında ortaya çıkan batı sanatı ve yaĢantısına dönük ilginin ,XVIII.yüzyılda giderek arttığı görülür. Minyatür sanatında üçüncü boyutun verilmeye çalıĢıldığı ilk örnekler, Bu dönemdedir. Söz konusu deneysel araĢtırmalar, III.Ahmet‟in

(26)

12

saltanat yıllarının en önemli ressamı Levni‟de bariz bir biçimde kendini gösterir. Klasik minyatür sanatının son temsilcisi olarak kabul edilen bu usta sanatçının en önemli eseri,hiç kuĢkusuz “Surname” adlı,Sultan III.Ahmet‟in üç Ģehzadesinin sünnet düğünü anlatan eserdir. Bunun dıĢında sanatkarın murakkaa halinde tek figürleri de bulunmaktadır. Bu örneklerde kadın figürüne bolca yer verdiği görülür. Esasen kadın figürlerinin münferit olarak yoğun biçimde iĢlenmesi XVII. Yüzyılda baĢlamıĢ; bu gelenek XVIII.yüzyılda ressam Levni ve Abdullah Buhari gibi sanatkarlar tarafından devam ettirilmiĢtir (Keskiner, 2010, s.63).

18.yüzyılda minyatür sanatçıları Avrupa tarzını benimsemiĢ ve manzaralar resmetmeye baĢlamıĢlardır. Cinsellik betimlenmiĢ, genç kız ve erkek resimleri yapılmıĢ, insanlar çiftler olarak resmedilmeye baĢlanmıĢtır.

17. yüzyılın sonlarına doğru, Osmanlı minyatürleri daha çok albümlerde toplanmaya baĢlamıĢtır. Bu albümlerde en çok tercih edilen konular arasında tek figürler, kıyafetler ve çiçek resimleri yer alır. (Artan, 91) 18. yüzyıl minyatürleri incelendiğinde ise, değiĢen toplum yapısının değiĢen ihtiyaçlarıyla birlikte içki içip dans eden, “hamamdan eve en mahrem mekânlarda eğlenen dekolte kıyafetli kadınların, erkeklerin ve erotik aĢk sahnelerinin iĢlendiği göze çarpar” (Artan, 1993, s.92).

XVIII. yüzyılın ikinci yarısında tamamen kaybolmaya yüz tutan klasik Türk resim tarzının son örneklerini “Hubanname ve Zennename” minyatürlerinde görürüz. Kısmen batı etkisi altında yapılmıĢ olan bu eser, bize Ġstanbul toplum hayatından sahneler sunmaktadır. Türk minyatür sanatı, XVX.yüzyıl batı sanatının büyük etkisi ile yavaĢ yavaĢ silinip kaybolmuĢ ve bin yıllık geçmiĢi olan resim ekolümüz, yabancı akımların tesirinde eriyip gitmiĢtir (Keskiner, 2010, s.63).

2.3.Minyatür Tekniği Ve Kullanılan Malzemeler

Minyatür yapımında ilk iĢlem basamağı konu seçimidir. ÇalıĢılacak konu seçiminden sonra eskiz çizimine geçilir. Minyatürün yapılacağı kağıt seçildikten sonra kağıdın boyutuna uygun Altın Dikdörtgen çerçeve çizimi yapılır. Minyatür çalıĢması kendine özgü geometride ki Altın Oran kuralına bağlı kalarak Altın Dikdörtgen içinde dikine perspektif diğer bir deyiĢle yığma perspektifle ifade edilir. Kesin taslak çizimi ve renklerin belirlenmesinden sonra minyatür çalıĢmasının hazırlık aĢaması tamamlanmıĢ olur.

Minyatür iĢlemine baĢlarken ilk önce resimlendirilecek olan eserin konusu tespit edilir. Manzara, portre veya herhangi bir olayın anlatımı isteniyorsa, bunun hakkında gerekli olan araĢtırma yapılarak bilgi toplanır. Bu hazırlık safhasından sonra, iĢlenecek olan konu bir eskiz kağıdına çizilir. Hataları varsa düzeltilerek, noksanları tamamlanır. Aharlı bir kağıt üzerine

(27)

13

alınır. Eğer aynı kompozisyondan bir kaç adet yapılması isteniyorsa, ince ve oldukça mukavim bir kağıdın üzerine çizilen desen çok ince uçlu bir iğne ile, sert bir mukavva üzerinde sık aralıklarla iğnelenerek kalıbı çıkarılır. Söğüt ağacı kömürü toz haline gelene kadar ezilir. Bir tülbent içinde topak halinde sıkıĢtırılır. ĠĢlenecek olan kağıdın üzerine konan iğnelenmiĢ kalıp üzerinden kömür tozu ile geçilerek, desenin boyanacak kısma çıkması sağlanır. KurĢun kalem ile hatlar sabitleĢtirilir. Altta kalan kömür tozları bir kürk parçası ile temizlenir (Keskiner, 2004, s.12-13).

2.3.1.Minyatür Tekniğinde Kullanılan Boyalar

Minyatür tekniğinde toprak boyalar kullanılmıĢtır. Boyaların sabitlenmesi ve kağıtların daha parlak olması için yumurta sarısı kullanılmıĢtır. Yumurta sarısı ile yapılan boyalar kuruduktan sonra kullanımı zor olduğu için zamanla tutkal kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Parlaklığın sağlanması için tutkala pekmez ya da üzüm suyu karıĢtırılmıĢtır.

Günümüzde bu zahmetli çalıĢmalar terk edilmiĢ, el yapımı boyalar yerine çok kaliteli fabrikasyon boyalar kullanılmaktadır. Sulu, akrilik, guaĢ, taĢ boya gibi birçok su bazlı boyalarla minyatür yapılmaktadır.

Minyatürde kullanılan boyalar toprak boyasıdır. Boyalar muhakkak tabii olacaktır; sentetik boyalar yani akvarel boyaları minyatürde kullanılmaz ; zira minyatürde boyalar üst üste sürülür; eğer bu, sentetik boya olursa, bir birine karıĢır ve istenilen Ģekil hasıl olmaz. Toprak boyalar evvela sert bir taĢ üstünde çok dikkatli olarak ve yalnız su ile eritilir; sonra fincanlara konulur. Boyaların sabit olması için eski zamanlarda XIV - XVII. asırlarda ve XVIII. asır sonlarına kadar, yumurta sarısı kullanılmıĢtır. Yumurta sarısı karıĢtırılmıĢ boyalar, gayet sabit ve parlak olduğu gibi minyatürdeki resimlerde bir parça kabartma hali husule getirir ki, bu hal çok makbuldür . Bu Ģekilde yapılan minyatürlerin, renkleri adeta fırında yapılmıĢ mine gibi canlı ve Ģeffaftır, ve boyalar zamanla kaynaĢmıĢ yekpare olmuĢtur; öyle ki, o minyatürlerin üzerine kazara su dökülür ve bu su derhal kurutma kağıdıyla kurutulursa minyatürde bozukluk hasıl olmazsa; yalnız yumurta sarısı ile hazırlanan boyalarda, her kullanıĢta taze yumurtalı boya hazırlamak mecburiyeti gibi bir güçlük vardır ; zira yumurta karıĢmıĢ boya kuruduktan sonra ikinci defa kullanılamaz, yani yumurtalı boya kurursa tekrar karıĢtırılamaz (Tahir ve Behzad, 1963, s.30-31).

Minyatür boyamak için boyanın hazırlanmasında kullanma kabı olarak midye kabukları, beyaz sulu boya paleti, porselen beyaz tabaklar tercih edilir. Beyaz zemin, rengin doğru görünmesini sağlar. Artan boyanın kuruduktan sonra tekrar kullanımı sırasında rahatça ezilebilmesi ve tüpteki kıvamına(krem gibi)getirilebilmesi amacı ile bu tür boya kapları

(28)

14

kullanılmalıdır. Ayrıca bu kaplar boyaları bittikten sonra yıkanıp tekrar kullanılabilir (Ersoy, 2006, s.73).

Minyatürün boyanmasına zemin renklerinin sürülmesi ile baĢlanır. Zemin rengi olarak altın veya gümüĢ kullanılacaksa, öncelikli olarak bunlar sürülür ve zermühre ile parlatılır. Renk seçimine dikkat edilmelidir, Birbirleri ile uyumu renkler tercih edilmelidir. Figürlerin etrafı kendi renginden daha koyu bir renk ile tahrirlenmelidir. Sonra ki aĢama ise; minyatürde bulunan detay ve süslemeler, bitkiler, çiçekler, dağ, ağaç gibi bütün elemanların en ince ayrıntılarına kadar iĢlenmesidir. Yapılan portre çalıĢmalarında da yine aynı sabır ile erkeklerin saç, sakal, bıyık, kadınların saç, kaĢları, giysilerindeki kürkler en ince ayrıntıları verilerek iĢlenir.

2.3.2. Minyatür Tekniğinde Kullanılan Fırçalar

Eski ustalar ,boyalarını ,fırçalarını kullanacakları bütün aletlerini kendileri yaparlardı. Eski kaynaklara göre üç aylık kedinin ense tüyünden yapılan fırçalar kullanılırdı. Kontürler ve en ince ayrıntıları bu fırçalarla yaparlardı. Günümüzde sanat malzemeleri satan dükkanlarda çok kaliteli fırçalar bulunabilmektedir.

Eski zamanda sanatkar, fırçasını da, boyası gibi, kendisi yapardı. Bugün de Ġran‟da minyatür ve tezhip yapan sanatkârlar, fırçalarını kendileri yapmakta, Avrupa fırçası kullanmamaktadırlar. Minyatür fırçaları üç aylık beyaz kedinin ense tüyünden yapılır. Ġnce tahrir yapmak, ince çizgileri çizmek ve boya kullanmak iĢlerine yarayan fırçalar ayrı ayrıdır. Beyaz kedinin ensesinden alınan kıl, istenilen iĢin fırçası olmak üzere düz bir porselen üstünde tertibe konur ve ince bir ibriĢim ile bağlanır; bağlanan yer, bir parça tutkal suyuna batırıldıktan sonra, güvercin kanadının ucundaki uzun yeleklerden hazırlanmıĢ kalemin içerisine yerleĢtirilir ve istenilen uzunlukta kalemin ucundan dıĢarı çıkarılır; böylece fırça imal edilmiĢ olur. Fırça yapıldığı zaman tüyler, porselen üstünde öyle tertibe konulur ki, fırçanın ucundaki tek bir kıl, ince iĢlerde kullanılır. O tek kıl körlendikten sonra bu fırça, boya sürme iĢlerinde kullanılır. Daha düne kadar yerli cetvel kalemleri kullanılırdı. Bu cetvel kalemleri (Tirlin) çelikten yapılır ve kolay kolay körlenmez, aĢınmazdı. Velhasıl. ġark sanatkarları sanata ait bütün ihtiyaçlarını kendileri temin eder, ne boya bakımından, ne de fırça bakımından Avrupa‟ya ihtiyaç hissetmezlerdi (Tahir ve Behzad, 1963, s.30-31).

2.3.3. Minyatür Tekniğinde Kağıt

Türk süsleme sanatlarında kağıtlar beyaz olarak kullanılmamıĢ, arzu edilen renklerde boyanmıĢtır. Kağıdın boyanması iĢlemi üstten boyayarak ya da banyo usulünü kullanılarak yapılmaktadır. Her iki usulde de ilk olarak kağıtlar Ģaplı suya batırılıp kurutulmalıdır.

(29)

15

Boyama iĢlemi yapılan kağıtlar gölgede kurutulmalı ve kuruma iĢlemi baĢlayınca üzerine konacak ağırlık yardımı ile kırıĢması engellenecektir. Kağıtların renklendirilmesinden sonra aharlanması iĢlemine geçilir.

Boyama iĢlemi üstten sürerek olduğu gibi, banyo usulü ile de yapılır. Buna daldırma denir. Kağıtlar ne Ģekilde boyanırsa boyansın, ilk önce, kağıdı Ģaplı bir suya daldırıp, kurutmakta fayda vardır. Sürme usulü ile kağıt boyamasında, toz boya, mermer üzerinde, bir miktar sirke ile ve destezenk yardımı ile ezilir. Buna niĢasta muhallebisi yapılarak karıĢtırılır.

El ile veya bir sünger ile kağıdın üzerine yedire yedire iyice sürülür. Gölgede kurumaya bırakılır. Suyunu iyice çekip kurumaya baĢladığında, bir ağırlık altına konarak kağıdın kırıĢmaması sağlanır. Ancak kağıt boyamada en güzel tarz banyo usulü olanıdır. Burada ton farkı olmaz. Yapımına baĢlarken, ilk önce, renk veren bitkiler zevke göre seçilir. Ihlamur, çay, safran, kına ve gelincik gibi bitkiler suda iyice kaynatılır. Rengi iyice çıktıktan sonra, bu suya bir miktar Ģap ilave edilerek tekrar kaynatılır. Kenarlı bir tepsiye alınan bu renkli suyun içine kağıtlar daldırılarak banyo yaptırılır. Suyun süzülmesi için kağıdın bir köĢesinden asılarak kuruması beklenir. Boyama iĢlemi özellikle aharlanmamıĢ olan kağıtlar kullanarak yapılmalıdır. Zira aharlı kağıt boya tutmaz (Keskiner, 2004, s.15-16).

Minyatür sanatında kağıdın aharlanması iĢlemi, kağıdın dayanıklılığını arttırmak, fırçanın kağıt üzerinde rahat kayabilmesi için yapılmaktadır. Kağıdın aharlanması iĢlemi son derece önemlidir. Boyalı kağıtlar üzerine yapılan ahar iĢlemi, yumurta aharı ve niĢastalı ahar olmak üzere iki Ģekilde yapılmaktadır. Yumurta aharı, yumurtanın akının Ģap ile karıĢtırılması sonuncunda su haline gelen karıĢımın kağıda sürülerek yapılması iĢlemidir. Gölgede kurumaya bırakılan kağıt hemen sonra mührelenir. Mühreleme iĢlemi kağıdın daha parlak olmasını sağlar. NiĢastalı aharda ise,niĢasta su ile muhallebi kıvamında piĢirilir. Sürekli karıĢtırılarak soğutulan muhallebi, sünger yardımı ile kağıda sürülür. Kuruyan kağıtlar yine mührelenerek aharlama iĢlemi tamamlanır.

Minyatür için, parĢömen denilen ipekli kağıttan baĢka, yumurtalı ve aharlı kağıt yapılır. Yumurtalı kağıt yumurtanın akı ile yapılır. Bunun için yumurta akı bir fincan içine dökülüp bir miktar Ģapla karıĢtırılır, o kadar karıĢtırılır ki yumurta akı, lüzuciyetini kaybedip su haline gelir. Su haline gelen mayi kağıda sürülür, kağıt kuruduktan sonra çukur ve kuru cevizden yapılmıĢ bir tahta üstünde mührelenir ; mührelendikten sonra kağıtta bir parlaklık ve saflık hasıl olur. ĠĢte o kağıt üzerinde minyatür, tezhip ve yazı, gayet güzel görünür ve güzel parlar. Aharlı kağıt ise, Ģekersiz ince niĢasta, kağıt üzerine sürülerek aynen yumurtalı kağıtta olduğu gibi mührelenmek suretiyle elde edilir (Tahir ve Behzad, 1963, s.32).

(30)

16

2.3.4. Minyatür Tekniğinde Altın Varak ĠĢlemi

Altın varak iĢlemi son derece zahmetli bir iĢ olup, eski ustaların belirli ısılarda altını iki güderi arasında on bin defa çekiçle döverek inceltmesi sonucunda meydana gelirdi. günümüzde altın varaklar 18-22-24 ayarlarda , 8cm2

büyüklüğünde 24 sayfalık defterler halinde bulunmaktadır. Ġçinde bulunan katkı maddesi olan gümüĢ ve bakırın oranlarının arttırılıp azaltılması ile sarı, yeĢil , kırmızı renkte altınlar elde edilmektedir.

Altın varak, saf altın parçacığının, iki güderi arasında çekiçle dövüle dövüle, gayet ince tabakalar haline getirilmesidir. Bu tabakalar ezilme iĢleminden sonra yazma eserlerimizde, fırça ile sürülerek kullanılabilecek bir hal alır. Tezhip ve minyatür sanatlarımızda kullanılan altın varaklar çok çeĢitlidir. Bunların en iyisi 24 ayar olanlardır. Ayarı düĢük olanlar az parlar, yeĢil altın, belirli bir oranda saf altına gümüĢ katarak elde edildiği için rengi daha açık ve yeĢilimtıraktır. Rutubetli bir yerde bırakıldığında esmer bir renk alır ve zamanla kararır. Kırmızı altın ise, altına bakır katılarak elde edilir. Ancak katılan bakır oranı fazla olduğu zaman sürüldüğü zemini yer ,kağıdın zamanla parçalanmasına neden olur. Minyatür sanatında gümüĢ varakların da kullanıldığı görülmektedir. GümüĢ çok çabuk okside olan bir madde olduğu için bir zaman sonra kararır ve ilk sürüldüğü zamanki parlaklığını kaybeder. Yazma eserlerimizde altın ve gümüĢ, çeĢitli tekniklerde kullanılmıĢtır. Ezilip sürülerek olanı en çok tercih edilenidir. Bunun dıĢında, yapıĢtırılarak, serperek veya elekten geçirilerek yapılanları da vardır. Altın varaklar çok ince kağıtlar arasında muhafaza edilir. On tane altın varağın bir arada olanına deste, on destesine tefe denilmektedir (Keskiner, 2004, s.14).

2.3.5. Minyatür Tekniğinde Altının Ezilmesi

Yaprak halinde bulunan altın plakaların, fırça ile kolay bir Ģekilde sürülebilir hale getirilmesi iĢlemine atının ezilmesi denir. Porselen bir tabağın ortasına bir çay kaĢığı kullanacağımız katkı maddesi arap zamkı(katı veya likit olabilir) ve ya bal koyulur. Likit arap zamkı kullanılacaksa üç dört damla su damlatılmalıdır. Ezilecek olan bir altın varak da tabağa alındıktan sonra altının üzerine parmakla baskı yapılarak dairesel Ģekilde çevrilmeye baĢlanır. Ġlk altın varak eriyip hamur halini alınca diğer altın varaklarda aynı iĢlemi takip eder. Altın çok iyi ezilirse rengi açılmaya baĢlar, gerçek altın rengi ortaya çıkar. Altının ezilmesi ve yıkanması iĢlemlerinde bir bardak klorsuz kullanmak gereklidir. Ezilme iĢlemi bittikten sonra saf su yardımı ile porselen tabaktan parmakla sıyrılarak baĢka bir porselen kaseye sıyrılarak toplanır, suyun geriye kalan kısmı ile altının üzeri tamamlanır. 24 saatlik bir dinlenmeye alınır. Ġyi ezilmiĢ bir altın bulunduğu kaba yayılmıĢ olarak bulunur, tortu halinde dibine çöküyorsa ezilme iĢlemi baĢarılı olmamıĢ demektir. Ġki

(31)

17

defa klorsuz su ile yıkanan altın kullanılan katkı maddesi olan zamktan ayrılmıĢ olur. Ġnce bir tülbentten süzülen altın kullanılmak üzere kurumaya bırakılır.

Altın varakları tam ezilmeden üst üste tabağa doldurulmamalı, yavaĢ yavaĢ almalıdır. Ezilecek altının hepsi tabağa alındıktan sonra, hamur haline gelen altın, tabağın büyüklüğüne göre bir veya diğer parmakların da yardımı ile ezilmeye devam edilir. Bu iĢlemi yaparken zamk, parmakların hareketine mani olacak bir koyuluk alırsa, birkaç damla su ilave edilir ve gerektiğinde bu iĢlem her sefer tekrarlanır. Altın ne kadar iyi ezilirse o kadar rengi açılır ve harelenmeye baĢlar. Ezilip inceldiğine emin olmak için, tabağın altınlı olan bir kenarına üç-dört damla su koyup hafifçe karıĢtırılmalı, tabağı eğerek bunun akıĢına bakmalı. Eğer kumlu gibi birbirlerinden ayrılarak akıyorsa henüz ezilmemiĢtir. Ġyi ezilen altın damlasında zerreler görülmez. Altın varakların iyice ezildiğine emin olduktan sonra, temiz su ile altınlı olan parmaklar aynı tabak içinde suyu akıtılarak yıkanır. Tabak içindeki altın ve su iyice karıĢtırılarak daha küçük bir çanağa ince bir tülbentten süzülerek aktarılır. Bu iĢlemi ince bir mendil kullanarak da yapabiliriz. Ufak çanağa alınan sulu altının üzerine kabın alabileceği kadar su konur, karıĢtırılır ve suyun durularak altının dibe çökmesine kadar üzeri kapalı olarak bekletilir. Ġyi ezilmeyen altın, çanağa yayılmıĢ olarak değil, ortada birikmiĢ halde toplanır. Altının su seviyesine kadar tutunması makbuldür. EzilmiĢ olan altın en az 24 saat kadar bekletildikten sonra, süzülür ve hafif bir ısıya tutularak kurutulur. El sürüldüğü zaman çıkmaması için jelatinli su ile kullanılır (Keskiner, 2004, s.15-16).

2.3.6. Minyatür Tekniğinde ZerefĢan Yapımı

ZerefĢan; kağıt üzerine püskürtme tekniği ile uygulanan bir tür altın bezeme iĢlemidir. Varak altın toz haline getirildikten sonra jelatinli su ile karıĢtırılır daha sonra fırça ile veya elek üstünden jelatinli veya yumurta akı sürülmüĢ kağıda serpiĢtirilir. Yüzeye serpilen altının tamamen kurumasından sonra mühreleme iĢlemi yapılabilir. Mühre ile altının sabitliği sağlanır.

ZerefĢan yapmak için oldukça koyu bir kıvamda jelatinli su hazırlanır. Bu sıvı, bir iki saat bekletildiğinde pelteleĢecek Ģekilde olmalıdır. Bir çay fincanı suya, jelatin tabakasından beĢ, altı kare konarak hafif ateĢte jelatin tamamen eriyene kadar kaynatılır. BaĢ ve iĢaret parmaklarımızı ıslattığımızda, birbirlerine değdirdiğimiz zaman hafifçe yapıĢıyorsa istenilen kıvamdadır. Sonra soğuması beklenir ve zerefĢanlanacak olan yere kalın bir fırça ile sürülür. Bu kıvamdaki jelatini beklettiğimiz taktirde, pelteleĢecek, ertesi gün kullanma olanağı olmayacaktır. Onun için her seferinde taze olarak yapılması gerekmektedir. Ġri delikli bir tel süzgeç içine altın yaprağından bir kaç tane konur. Çok sert ve nispeten uzun tüylü bir fırça ile eleğin üzerinden hafifçe geçirilir. Fırçayı çok bastırdığımızda altın toplanır, parça parça düĢmez. Jelatinli su sürülmüĢ olan yüzeye serpilen altın, tamamen kuruduktan sonra

(32)

18

üzerinden sıkıca mührelenir. Altının sabitleĢmesi sağlanır. Bu tarzda yapılan zerefĢan, çok kaygan zeminler üzerinde iyi netice vermez. Emiciliği az olan kağıtlar üzerinde mühre kayar ve altın toplanır. Kağıda gerektiği kadar yapıĢmaz (Keskiner, 2004, s.18).

2.4. Minyatür Sanatında Boyama Teknikleri

Minyatürün boyama tekniği, kendine özgü bir tekniktir. Minyatür boyama teknikleri aynı zamanda Türk Süsleme Sanatlarında uygulanan boyama teknikleridir. Minyatürde boyama beĢ teknikle yapılır.

2.4.1.Akıtma Boyama Tekniği

Türk Süsleme Sanatlarındaki boyama tekniklerinin temelidir. Diğer boyama tekniklerinin tümü akıtma tekniği üzerine kullanılır. (Degrade boyama Tekniği hariç)suluboya, suluca muhallebi kıvamında hazırlanır. Fırçaya bolca alınan boya, boyanacak alana fırçanın ucu değdirilerek bırakılır ve fırça zemine değdirilmeden ,fırçanın yan tarafı ile aĢağıya çekilir. Fırça boyayı akıtmakta yardımcı olmalıdır (Ersoy, 2006, s.76).

2.4.2.Tarama Boyama Tekniği

Minyatürde saç, sakal, bıyık, tül, kürk ve tuğ tüy boyama teknikleri aynıdır. Bu teknik kuĢ boyamasında da kullanılır. Daha önceden tezhip öğrenmiĢ kiĢiler, Ģükufe çiçek boyamasında bu tekniği uyguladıkları için çok daha baĢarılı olacaklardır. Yalnız tahrir çekmek amacı için ayrılmıĢ 000 veya 0000 numaralı fırça(ucunda tek kılı olan fırça) boyaya batırıldıktan sonra fazla boya paletin kenarına sürülerek akıtılır ve fırça kendi ekseni etrafında çevrilerek alınır, Fırça ucunun sivrilmesi sağlanır. Fırçaya boyayı aldıktan sonra, fırçayı döndürerek paletten alın ki fırçanın ucu yuvarlanıp sivrilsin, çünkü taramayı yapacak olan fırçanın ucundaki tek kıldır (Ersoy, 2006, s.79).

Tarama Boyama Tekniği içerisinde Sakal ÇalıĢma tekniği, Bıyık Tarama Tekniği, Saç Tarama Tekniği ve Tül Tarama tekniği de ayrı ayrı çalıĢılan tekniklerdir.

2.4.3. Nüanslı Boyama Tekniği

Eserdeki hareketi sağlaması nedeniyle özelliği olan bir tekniktir. Minyatürde çizgi niteliği düz ve tek düze(yeknesak) değildir. Çizgiler ritmik hareketlerle inceli kalınlı çizilerek estetik güzellik içinde, figürler ve nesnelerde hareket oluĢması sağlanır.

(33)

19

Nüanslı çizimde ritim ve karĢıtlık vardır. Ritim birbirini takip eder, figürdeki kumaĢ kıvrımı nüanslı çizilirken diz kıvrımı da düĢey çizgi olarak nüanslı çizilir. Yani kıvrım yapıldığı zaman bir kıvrımda onun karĢısına yapılır. Minyatürdeki karĢıt hareketler ile eser tamamlanır (Ersoy, 2006, s.82).

2.4.4. Noktalama Boyama Tekniği

“Bu teknik minyatürdeki baĢ giysi süslemelerinde, takılardaki boncuk çalıĢmalarında giysilerin düğmelerinde ve kumaĢ desenlerinde, çiçeklerde, panter ayağı desenlerinde ve bazı gölgelemelerde tarama yerine de kullanılır. Fırçanın ucundaki boya miktarı noktanın büyüklüğüne göre ayarlanır” (Ersoy, 2006, s.85).

2.4.5. Kademeli (Degrade) Boyama Tekniği

Selçuklu münhanilerinde uygulanan bir boyama tekniğidir. Kademeli boyama tekniği minyatür sanatında bulut çalıĢmalarında ,bazı meleklerin, mitolojik hayvanların kanat boyamalarında, çiçek ve dağ boyamalarında uygulanan bir tekniktir.

Boyanacak alanın Ģekline göre boya dipte koyu, onun yanına gelen boya bir ton daha açığı ondan sonraki bölümse en açık bölümü kapsar, dıĢta kalan bölüm en açıktır. Boyama iĢlemi kat kat devam eder. Boyanacak zeminin Ģekline göre aynı boyanın tonlarının koyudan açığa doğru yan yana sürülmesi ile gerçekleĢen bir boyama tekniğidir (Ersoy, 2006, s.86).

2.5. Kutsal Kent Tasvirleri

Kutsal kentlerle ilgili eserlerin yazılıp resimlendirilmesi, ilk kez Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılmaya baĢlanmıĢtır. Kutsal kent tasvirleri, Hac töre ve yöntemlerini, Mekke ve Medine Ģehirlerinin özelliklerini anlatan, mesnevi tarzında, manzum, mensur yazılmıĢ eserlerde ve ya Hac vekaletnamesi olarak düzenlenmiĢ, rulo Ģeklinde eserlerde yer almaktadır. Kutsal kent tasvirleri, Ġslam dini tasvirciliğinin önemli bir yönünü oluĢturmaktadır.

Osmanlı tasvirciliğine özgü olan bu tür çalıĢmalarda, özellikle Mekke ve Medine kentleri ve bunların civarındaki kutsal yöreler, insan figürüne yer vermeden tasvir edilirler. Tasvirlerin üzerine, genellikle tasvir edenlerin isimleri yazılır. Kutsal kent tasvirleri, tasvir

(34)

20

ettikleri Ģehirleri ve çevrelerini topoğrafyaları ile belgelemekle birlikte” hac rehberi” olma özelliğini de taĢırlar (Özsayıner, 2004).

Kutsal kentlerin tasvir edildiği baĢlıca eserler, Muhyi Lari‟nin 1540 tarihli Futuh-el Harameyn adlı Farsça eseri, 1540-45 tarihli, ġerh-i ġeceret el-Ġman veel-Hacc kurret al-uyun adlı eser, 17.yy baĢı, Muhammed el Yemeni‟nin Fezail-i Mekke ve Medine adlı Türkçe eseri, 19.yy baĢı, Muhammed bin Mesut bin Muhammed Said PaĢa an NakĢabendi el Muradi‟nin Nebzet el Menasik adlı Arapça ve Türkçe eseri, 19.yy baĢı, Mecmua-ı Sure ve Ed‟iye adlı eserlerdir.

Kutsal yörelere aynı zamanda “Dela‟ilü‟l Hayrat” yazmalarında ve Hac Vekaletnamelerinde rastlanır.

Ġslam kitap sanatında daha çok Türklere özgü bir tür tasvir de, Hac, töre ve yöntemleriyle ilgili eserlerde bulunuyor. Bilinen resimli ilk örnekler 16. Yy ilk yarısındadır. Bu eserlerde Hac töresi gereğince ziyaret edilecek kent ve yörelerin tasvirleri yapılmıĢtır. Ġnsan figürsüz olan bu tasvirlerde ne olduğu yazıldıktan baĢka, yapıyı yaptıranın adı, onarımı ve onarım tarihi, Kabe ziyaretinde hangi duaların nerelerde okunacağı gibi notlar da yazılmıĢtır. Sanki bir hac rehberi gibi hazırlanmıĢ eserler arasında Hac vekâletnameleri de bulunuyor. Vekaletnameler, baĢkası biri adına Hac görevi yerine getirmek için Hacca giden kiĢilerce rulo Ģeklinde düzenlenmiĢtir. Metin kısmı olmayan salt Mekke ve Medine yöresinde ki makamların kutsal tasviridir. Sonunda kim tarafından, kimin adına Hacca gidildiği yazılmıĢ ve Hacca giden kiĢinin bu görevi yerine getirdiği de Ģahitlerce imzalanarak kanıtlanmıĢ ve tarih atılmıĢtır. Hac vekaletnamelerinin bilinen resimli ilk örnekleri 13. Yy. dadır (Tanındı, 1983, s.25).

2.6.Delailü’l-Hayrat Nedir?

Delailü'l Hayrat, meĢhur salavatı Ģerifeler mecmuasıdır. Arapça tam ismi “Delâilü'l Hayrat ve ġevâriku'l Envâr fî Zikri's Salât Ale'n Nebiyyil Muhtar‟dır. Manası "SeçilmiĢ Peygamber‟e Salat Konusunda Nurların Kaynağına UlaĢtıran Salat ve Selamlar‟dır. Mekke ve Medine'nin minyatürleri, tarihçe, Allah'ın 99 ismi, Hz. Muhammed'in isimleri, Ravza-i Mutahhara'nın tarifi, farklı nüshalarda dualardan sonra salavat-ı Ģerifeleri kapsar. Haftanın her günü okunmak üzere parçalara bölünmüĢtür.

Dua ,namaz, Allah‟ın rahmeti, bereketi gibi anlamlara gelen salavat kelimesi, salat‟ın çoğuludur. Salavat kelimesi Allah Teala‟ya nisbet edilince “rahmet”, melekler için kullanıldığında “istiğfar”, müminler için kullanıldığında ise “dua, sevgi, övgü” anlamlarına gelir. Bir müminin, Hz.Muhammed‟e hayatında bir defa salavat getirmesi farzdır. Fakat ism-i

(35)

21

Ģerifler anılınca salavat okumanın vacip olduğu konusunda alimlerin ittifakı vardır. Peygamber Efendimiz‟den bize pek çok salavat çeĢidi öğretilmiĢtir. Alimlerimiz bu salavatları kitaplarında derleyip ümmet-i Muhammed‟in istifadesine sunmuĢlardır. Bu salavat derlemelerinden biri de ġazeli yolunun büyük velilerinden olan Cezuli hazretlerinin Delailü’l Hayrat isimli kitabıdır (Tozlu, 2013).

Türkler arasında daha çok Dela‟il-i ġerif, Dela‟il-i Hayrat ve Dela‟il diye bilinen risalenin tam adı Dela‟ilü‟l-Hayrat ve Ģevariku‟l-envar fi zikri‟s-salat‟ ale‟n-nebiyyi‟l- muhtar‟dır. ġazeliyye tarikatının Cezuliyye kolunun kurucusu olan ġeyh Cezuli‟nin bu risalesi müridleri arasında bir tarikat evradı olarak çok okunmuĢ ve dolayısıyla çok sayıda istinsah edilmiĢtir.

Dela‟il‟i sadece Cezuliyye veya ġazeliyye mensupları değil diğer tarikat mensupları, hatta bir tarikata bağlı olmayan Müslümanlar dahil faziletine inanarak düzenli bir biçimde okumuĢlardır. Önsözünde, salavatı belli zamanlarda düzenli bir Ģekilde okuyanların çok sevap kazanacakaları, Hz.Peygamber‟in Ģefaatına nail olacakları, günahlarının affedileceği, kötü huyları terkedip iyi huylar edinecekleri, maddi ihtiyaçlarının karĢılanacağı ve dünya iĢlerinin düzeleceği belirtilmiĢtir. Bu salavatı düzenlemiĢ olması sebebiyle Cezuli‟nin kabrinin misk gibi koktuğuna inanılır. Dela‟il her gün, gün aĢırı, dört günde veya hafta da bir defa olmak üzere beĢ tertip üzere okunur (Türkiye Diyanet Vakfı Ġslam Ansiklopedisi, 1994, s.113-114).

Ġmam Cezûlî, Allah‟ın rızâsını ve Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in muhabbet ve Ģefaatini kazanmak ve baĢkalarına da kazandırmak maksadıyla yazdığı bu esere, bir açılıĢ faslı ile baĢlar. Burada kısa duâlarla esmâ-i hüsnâ zikri vardır. Daha sonra mukaddime bölümü gelmektedir. Mukaddimede salâvat-ı Ģerife getirmenin faziletinden bahsetmektedir. Bu fasılda önce Ahzâb suresinin 59. ayetini, ardından da salâvât okumanın faziletine dair vârid olmuĢ otuz beĢ tane hadîs-i Ģerif ile salâvât okumanın ehemmiyetine dair tasavvuf büyüklerinin görüĢlerini nakleder. Hadislerin delil olarak getirilmesinden sonra “Esmâü‟n-nebî” zikredilmektedir. Burada Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in zât ismi salavâtla birlikte okunmaktadır. Bu kısım bir ilk olması açısından dikkat çekicidir (Sargın, 2006).

“Delâilü‟l-hayrât”ta Efendiler Efendisi (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in 201 adet ismi bulunmaktadır. Bu isimler Kur‟ân-ı Kerîm‟de Cenâb-ı Hakk‟ın Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟e hitaplarından, hadîs-i Ģerîflerde Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in kendisini târif ederken kullandığı sıfatlardan, sahâbî efendilerimizin kendisine iltifat ederken kullandıkları sıfatlardan, gerek nesebinden gerekse evlâtlarına nisbet edilmesinden kaynaklanan künye ve lâkablarından ve Ģaîrlerin, edîplerin ve tasavvuf

Şekil

ġekil 1. 06 Mil Yz A 6770 ArĢiv Numaralı Medine Minyatürü
ġekil 2. 06 Mil Yz A 6770 ArĢiv Numaralı Mekke Minyatürü
ġekil 3. 06 Hk 4687/1 ArĢiv Numaralı Medine Minyatürü
ġekil 4. 06 Hk 4687/1 ArĢiv Numaralı Mekke Minyatürü
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

L’un de ses plus importants ouvrages et celui intitulé «Mo­ numents Turcs d'Anatolie», groupés en trois tomes avec ses «Voyages archéologiques dans la Turquie

İkinci bölümde ise dokuz yazma eser müze envanter numaralarına göre kataloglandırıldıktan sonra eserin; eser numarası, bölümü, dili, tarihi, ölçüleri, sayfa ve satır

Küme- nin yo¤un merkezinde nötron y›ld›zlar› ve beyaz cüce içerenlerin d›fl›nda, normal y›ld›zlar›n olufltu8rdu¤u ikili sitemler de var.. Ancak bunlar›n

Is›y› elektri¤e çeviren öteki ayg›tlarda genellikle kullan›lan pahal› ve toksik malzeme- nin tersine, Infineon çipleri çok daha ucuz ve sa¤l›kl› bir malzeme olan

İlk defa Stanford Üniversitesi ve Kaliforniya Eyalet Teknik Üniversitesi (Cal Poly) tarafından geliştirilen bu küçük uydular, özellikle üniversitelerden araştırmacıların ve

«İki Kemal» başlıklı fıkrayı kı­ saca hatırlatayım: 1922 martının birinde malî yıl vesilesile Gazi Mustafa Kemal Paşa çok mühim ve tarihî nutkunu

Karaciğer Sağlıklı portörler Hepatitin kronik şekli Hepatosellüler Kanser %50 persistan infeksi yonlar ı Karaciğer Sağlıklı portörler ı ı 40-45 mn küresel 27 mn kor