■5-:Q.hDi
Cumhuriyet
PARASIZ PAZAR EKİ
SAYI- 41
30 KASIM 1986
mf
t
r
■k..
??;■\
u A
Uc asırlık nara
YANGIN VAR!
t
MERT ALİ BAŞARIR □
B
undan 50 bin yıl kadar önce, insanlar her türlü uygarlıktan uzak, avla dıkları hayvanlarla, bitkilerin yaprak ve kökleriyle karınlarım “hazunsız-hk çekmeden” doyurup, ev sahiplerinden uzak, mağara ve ağaç kovuklarında “mütevazı bir
şeklide” ikâmet ederlerdi. Değişmeyen hava durumuna göre sürekli soğukların kaydedildiği o günlerde “yontma taş modası” hayvan post ları giyilir, taş ve kemikten oluşan “konvansi yona! silahlar” kullanılırdı. Dünyadaki silah lanmanın başlangıcında atalarımız, kopardık ları ağaç dallarım sivriltmek için birbirlerine sürterlerken bunlardan önce duman çıktığım görmüşler, daha sonra bu duman, uygarlığın müjdecisi olan “ateş”e dönüşmüştür. Oysa gü nümüzde iki odunu birbirine sürterek, ateş çı kartmamız “odnncnlar yüzünden” mümkün değildir. Zaman zaman çıkan korkunç yangın felaketleri de maddi ve manevi kayıplara yol açtığından, insanoğlunu ateşi bulduğuna piş man etmiştir. Daha sonraları çelik parçasını çakmak taşma sürterek ateş elde edilirken, kib rit, mum, gaz ocağı, petrol, elektrik, havaga zı, tüpgaz gibi “teknolojik belalarla” yangın lar her geçen gün biraz daha artmıştır.
Yangın sebeplerim incelemeden önce yangın ları, çıktıkları yerlere göre resmi yangınlar ve gayrı resmi yangınlar olmak üzere iki üst baş lıkta toplayabiliriz. Resmi yangınlar deyince devlet dairelerinde çıkan yangınlar anlaşılıyor. Bu tür yangınlar daha çok “bürokrasiden dolayı” çıkıyor. O da şöyle oluyor; görevli me murlar bodrumdaki arşivden, ‘İlilmem kaç ta rih ve sayılı dosyayı” binlerce tozlu dosya ara sında ararlarken, sıkıntıdan birkaç paket sigara tüketiyorlar. Ancak bu hengâmede mutlaka iz maritlerden birisi çıkartılan evraklarla birlik te dosyalanıyor. Zaten devlet dairelerindeki bi rikmeler de bu tür yangınlar sayesinde “bilgi sayara geçilmiş gibi” tasnif edilebiliyor. Aksi takdirde “arşivdeki farelerin” bu dosyalan tek başlanna tetkik ederek, bunlarla başa çıkma- lan mümkün olmuyor. Ancak yangından son ra bürokrasi tekrar başlıyor. Cevabı buluna cak tek soru; “Acaba yangın hangi dosyadan başlayarak diğer dosyalara sirayet etmiştir?” Gayn resmi yangınlar ise çok çeşitli şekil lerde oluyor. Bunlardan biri, nesli gitgide aza lan ve “mevzuattan dolayı çıkan” yangınlar dır ki, bunlar tarihi eser sayıldıkları için Anıt lar Yüksek Kurulu tarafından yıkımına izin ve rilmeyen köşk, konak ve yalı gibi ahşap yapı larda meydana geliyor. Bu tür binalar yıkıla- maz, ama herhangi bir sebeple pekala yakılabilirier ve yerlerine asansörlü, hidroforlu, diafonlu, uydu antenli, “ikinci derece tarihi eser sayılan” süper lüks, dubleks daireli blok lar inşa edilebilir.
“Bile bile dikkatsizlik” diye nitelendirilen yangınlar literatürde“sigorta yangınları” ola rak geçer. Piyasadaki para darlığı nedeniyle bi raz “nakit sıkıntısı çekmekte” olan yangın sa hibine, böyle bir afetle karşılaşacağı içine do
ğuyor ki, güzel bir tesadüf neticesi evine ya da işyerine birkaç gün önce en yüksek primden yangın sigortası da yaptırıyor. Çok eski devir lerin yangın sigortalan ise evlerdeki saçakla- n n altına asılan “Ya H afız”, “ism i Celâl”, “Hilyeyi Muhammed” gibi levhalardır ki bun lar yağmur dualan gibi rağbet gören “yangın dualaradır. “Padişah yangına gelirse yangın söner” denilirdi ki bu daha çok padişahtan ih san alanların bir fetvasıydı.
Yangınlar “altyapısal sebeplerden” dolayı da çıkabilir. Bu yangın çeşidinde “Ateşle barut yanyana durmaz” sözü geçerliliğini yitirmiş tir. Çünkü çoğu zam an “ barut fıçısı tüpgazlaria” evlerimizden 15-20 metre uzak lıktaki tam otomatik “benzin istasyonlarıyla” yanyana yaşamaktayız. Mutfağınızda tüpga- zınız yoksa “ hiç üzülmeyin” salonunuzdaki televizyonunuz da zaman zaman tüpgaz gibi “fonksiyonel bir duruma” geçebilir. Yangın dan sonra elektrik tesisatçınızın “2.Slu k tel kullanmadığım” yerinde saptayabilirsiniz. Hat ta pantolonunuzu ütülerken “bir kısa devre” o gün pantolon giyemeden, kendinizi sokakta bulmanıza yol açabilir. Kandilin, mumun dev rilmesi, gaz lambasının parlaması T.E.K. ön cesi ve tabii sonrası iptidai yangın sebeplerini oluşturuyor.
Yangınlarda rol oynayan etkenlerin biri de “Damak zevkidir”. Bu tür yangınlar yaz ayla rında mutfakta kabak, patlıcan kızartırken ta vadaki yağın tutuşmasıyla başlar, “perde-raf güzergâhıyla” yoluna devam eder.
Hepimiz çocukluğumuzda itfaiye arabala rının siren seslerini taklit ederek itfaiyecilik oy- namışızdır, bu hevesle yangın yerine de itfai yeden önce varmışızdır. İtfaiyecilik fedakârlık isteyen mesleklerin en başmda gelir, itfaiye fik ri ilk kez Mısır’da ortaya çıkmış, oradan A ti
na’ya, Roma ve Mezopotamya’ya sirayet etmiş tir. itfaiyeciler kendi canlan pahasına, başka- lannın canım malım kurtarmak için gözlerini kırpmadan ateşin üzerine yürürler, yanmakta olan bir yapının içine tereddüt etmeden gire rek, mahsur kalanları dışanya çıkarırlar, bu uğurda yanarak can veren, yaralanan ya da yı kıntı altında kalan “nice itfaiye şehidimiz” var dır. Yine evimize su bassa, kedinin biri dam da kalsa, çocuğun biri kuyuya düşse baş vu racağımız yer yine itfaiyedir.
1714’lü yıllara kadar İstanbul’da itfaiye ile ilgili bir teşkilât kurulmamış olduğundan, kent zaman zaman “bir kül yığını” haline gelmiş. 1579 yılında İstanbul Kadısı tarafından yürür lüğe giren fermana göre, “herkesin evinde, bi nanın damına çıkabilecek bir merdivenle (o devrin yangın merdiveni oluyor) büyük bir fı çı su bulundurmaları zorunlu
kılınmış.”
Yan gınlar tulumbadan önce sarnıçlardan, kuyu lardan, çeşmelerden taşınan kova kova sular la söndürülmeye çalışılırdı. Ancak “taşıma suyla değirmenin dönmediği, yangının ise hiç sönmediği” görüldü. Ttlrkiyede ilk yangın tu lumbasını 1714 yılında yapan Fransız Muse- visi David, bu tulumbayı adamları ile birlikte Tüfekhane ve Tophane yangınlarında kullan mış, dinini değiştirdiği gibi de adındaki i ün lüsünü, bırakıp u ünlüsünü alarak Davud adıy la “daha ünlü” olmuş. Sadrazam Damat İb rahim Paşa tarafından Yeniçeri asker ocağına bağlı olarak, ilk resmi itfaiye teşkilatı olan Yan gın Tulumbacıları Ocağı” kurulmuş, bunun başına da ağa unvanıyla Davud getirilmiştir. Davud’un yaptığı ilk tulumba, madeni boru lardan dolayı çok ağır olup, 130 kilo idi ve bun lara “didon” adı veriliyordu. Daha sonra bun ların biraz hafifleri ve kuyudan su çekilebile- ni Bostancılar Ihlumbacılarbaşısı tarafındanİtfaiyeciler, 24 saat çalışıp, 48 saat dinleniyorlar ve hemen hepsi “kırm ızı ve san renkler den pek hoşlanmıyorlar. İtfaiyeciler arasında evi yanm ış olanlar, çocukluklannda kibritle fazla haşır neşir olanlar da var.
H
m
angını İstanbul
semtlerine,
“ Köşklü” denen
haberciler
duyururdu.
Semtten semte
koşan köşklüye, “ Uğur
ola!” diye seslenilirdi
yapıldı, bu tulum balara d a “didon bozması” denildi. Acemioğlanlar arasından sağlam ya pılı, boylu poslu, hızlı koşabilenler tulum bacı olarak seçilirdi. Bu tulum bacı neferleri başla n n a “ kalaylı tas” bulunur, tasların üzerinde de neferin num arası yazılırdı. Üzerlerindeki kolsuz gömleği iliklemezler, dize kadar uza nan don giyerlerdi. A yakları ise çıplaktı. T u lum bacı Ocağı 110 yıl kadar devam etmiş, 1826 yılında Yeniçeri Ocağı ile beraber kaldı rılmıştır. Ancak bu boşluktan “ Hocapaşa yan
gın felâketi” yararlanm ıştır. D aha sonra m a
halle tulum bacılığı kurulm uştur.
16
“Kömür kızışm ası’'için Fatih'e giderken “başlangıç” tabir edilen 3 itfaiye aracıyla yola çıktık. 2 tona yakın su püskürtülerek tehlike önlendi.
Fatih 'te bulunan itfaiye müzesinde ilk tulumbadan tulumbacılara, ‘yeniçeri tulumba ocağından ’ itfaiye taburuna kadar olan dönemlerdeki itfaiyeci kıyafetler kullanılan gereçler, çeşitli miğferler, madalyalar ve resimler görülebilir.
Üc asırlık nara
*di. Başlannda fes, külah ya da takke bulunur, ayaklarında “Kamerçin” adı verilen yüksek ök- çeli pabuçlar göze çarpardı. Her tulumbacının hangi semtten olduğu üzerlerindeki “alameti farikadan” anlaşılırdı. Tulumbacılarda sandık lar arası “transferi engelleyici” herhangi bir “84. madde mevzuatı” yoktu. Günümüzde po litikacıların yaptıkları “sandık naralarım” o devirde tulumbacılar sırtlarında sandıkla halk arasından geçerken atarlardı. Yangına
gider-umhuriyet’in
ilanından sonra,
“ Belediye
İtfaiyesi”
kurularak,
köşklülerin
yangın ihbarları, bekçilerin
yangın naraları
yasaklandı...
ken tulumbacı sandıklan arasında kavgalar olur, taşlı, sopalı hatta bıçaklı arbedeler çıkar dı. Çünkü tulumbacılar söndürdükleri yangı na karşılık mal sahiplerinden “bahşiş” alırlar dı. Günümüzde A N A P’ın düzenlediği “sünnet seferberliğini” o devirlerde tulumbacılar üst lenmişti. Tulumbacıların yalınayak olduğu de virlerde olmuştur.
Bunlar sesine, fiziğine, karakterine ve kah ramanlıklarına göre isimler alırlardı. Kentin çe şitli kahvelerinde kurduklan karargâhta “M a ni, divan ve semai” okurlardı. Tulumbacıları divan ya da sofa yargılar, cezalandırılan tulum bacı “prangaya vurulnp” hapsedilirdi, ancak yangın sırasında cezalı tulumbacı izinli olarak yangına gönderilirdi. Kırbaç cezası ise reis ta
rafından infaz edilirdi. “ Kadırga, Kocamus-
tafapaşa, Karagümrük, Kasımpaşa semtleri
nin tulumbacıları çok ünlüydü. Bazı tulum ba cıların yağm aya kalkışm aları, serserilerin tu lum ba takım larına girmesi halkın gözünden tulum bacılığı düşürdü.
Bu arada yan askeri bir teşkilat kurulmuş
3
Türkiye’de, “ Yangın var!” seslerinin çaresiz birer çığlık
olmaktan çıkıp, ilk örgütlü itfaiye ikazı haline gelmesi,
1700’lere dayanıyor...
“Asakiri Mensûrei Muhammedi ye” adlı “itfa iye alayı” 1923 yılına kadar görev yapmıştır. Cumhuriyet’in ilanından sonra “Belediye İtfaiyesi” kurularak, köşklülerin yangın ihbar- lan, bekçilerin yangın ilan etmeleri yasaklan mıştır. □
“ YAAAN GUUUN VAAAA! BEGOOOLUNDA GALYONCU GOLLUGUND AAA A A !.. ”
Bu bağırışlar 1923’den öncesi İstanbul so
kaklarında köşklülerin ve mahalle bekçilerinin “yangın ihbar ve ilanlarından” biri... Yangını İstanbul semtlerine “Köşklü” denen haberci ler duyururdu. Başlannda fesleri, kırmızı ce ketleri, tokalı kemerleri ve ellerindeki “Kargılarla” çok hızlı koşan köşklüler, mahal lelere gelip bekçilere haber verirler, sonra başka mahallelere doğru koşarlardı. Yangım mahal leliye de bekçi duyururdu. Semtten semte bur nundan soluyarak koşan köşklüye “Yangın ne rede?” diye sormak; ona açmaz vermekti. Köşklü bu soruyu sorana karşılık olarak, yan gının “çok uygunsuz bir yerde” olduğunu söy lerdi. Bu yüzden yangın yerini öğrenebilmek için köşklüye “Uğur ola” demek gerekiyordu.
Mahallelerdeki tulumba sandıklarının başı na bir reis getirilir, diğer tulumbacılara “uşak” denilirdi. Ayrıca ikinci reis, fenerci, hortum- cu ve borucn da bulunurdu. TUlumba sandığı birinci reise zimmet edilirdi. Fenerci gece yan gınlarında elinde fener önden yürür, borucu da “su fışkırtma bornsn” taşırdı. TUlumbacı kıyafetleri ise o devrin modasma göre değişir
Tulumbacı sandığının değişmez elemanları reis, 2. reis, borucu, hortumcu ve fenerci idi. Tulumbacılar, halk arasından geçerken kendilerine özgü “naralar ” atarlardı.
“ Tulumbacı” deyince akla gelenler..
NARALARI
Her tulumbacı sandığının kendine özgü naraları vardı.
Clballkapılılar:
Her yerde metin Cibalikapulu!Karacaahmetliler:
Virdimiz rahman Karacaahmet Sultan Türbeli!Üsküdar Karakollular:
Düşmana kan kusturan Bahtiyar KarakollulAnadoluhlsariılar:
Yıldırım Bayezid KuielilKAHVELERİ
Tulumbacı kahveleri içinde, Galata'daki Hendek Kahvesi en ünlüleridir. Gedikpaşa’da Arabacılar Kahvesi, Pangaltı'da Kalfanın kahvesi, Karagümrük’te Uzun Ahmet'in Kahvesi, Defterdar’da Kahya İsmail Kahvesi.
ÜNLÜLERİ
Defterdarlı Çiroz Ali, Galata Mengeneii Topuklu Cemal, Üsküdarlı Arap Bilal, Cibalili Dilaver, Kocamustafapaşaiı Ablasıgüzel Mustafa, Mektepli Kız Basri, Paşakapulu Incebacak Mehmet, Tulumbacı Bahriye (Tulumbacı tek kadın)
BİR KANTODAN...
Çek fenerci feneri, Borucu arş ileri
Geçid yerimiz “ Senadır” beyler Tulumbacılar takdir ile seyreyler aman uşak, civan uşak Adım atışları pek yaman uşak İnce belde Trablus kuşak Altına döktüğü kakülü başak... Haydi omuzdaşlar
Kahraman civelek kardaşlar Köşklü geçti, yangın varl Nerede?
Kıztaşrnda, kıztaşi'nda Gönülevinde, gönülevinde Başta keçe külah, yar keçe külah Yanıyorum billah, yanıyorum ah!
KÖŞKLÜ ADI NEREDEN GELİYOR?
Küçükpazar yangınında Süleymaniye’deki Yeniçeri Ağalığı Sarayı’da yanmış, yeni yapılan sarayın yanına gözetleme kuleleri de ilave edilerek bu kuleye
“ Yangın
Köşkü” ,
nöbetçilerine de“Köşklü"
denmiştir.Yangıns
İtfaiye her yangın ihbarını değerlenilirtyw .
İ
stanbul İtfaiye M üdürü olarak 2,5 yıldır gö rev yapan M akine M ühendisi Metin Demir’- le günüm üz itfaiyesini konuştuk.— Avrupa’daki itfaiye kuruluşlarının bazı sis temleri getirilmiş, şehrimiz şartlarına uydurul m uştur. İstanbul Fatih, Beyoğlu, Ü sküdar, Ka dıköy, Istinye, Bakırköy, Büyükada, Sarıyer, Beşiktaş ve K artal olm ak üzere 10 grup bu n lara bağlı 18 m üfreze görev yapm aktadır. İs ta n b u l’da 28 yerde çalışıyoruz.
— Müfrezelerin çalışmaları neler?
— Şöyle söyleyeyim, bizi bir askeri birlik k a bul ederseniz, burası “ordu kom utanlığı” ben kom utanıyım . G rupları alay farzedelim. M üf rezeler de birer bölük oluyorlar, alayda 10 araç varsa bölükte 3 araç var; oran bu. Bu m üfreze leri kurm a gayesi bir an evvel yangına m ü d ah a le etsinler diye gerekiyorsa gruptan yardım gide cekse merkezden gelinceye kadar müfreze orda- ki yangını sirayet ettirmemeye çalışır, yani bölük tepede düşmanla karşılaştı, ana güç gelinceye ka d ar oyalam a d urdurm a taktiğine giriyorlar, am a güç geldi mi A llah A llah saldırılıyor, it faiyecinin düşm anı yangındır. Yangına gitti ğimizde ne ile karşılaşacağım ız meçhul, içer den pat küt bir şeyler patlıyor gece ise çok güç d urum da kalıyoruz. O binayı o fabrikayı bi len adam ı arıyoruz. Bekçisi var mı bulm aya çalışıyoruz.
— Peki bu devlet kuruluşlarının füan plânı var mı sizde?
— Bu planları hazırlıyoruz. İstanbul’daki önem li yerlerin, m esela A m erikan Konsoloslu ğu, Vilâyet, Adliye, büyük iş hanları, Hürriyet gazetesi gibi yerleri biliyoruz. Birkaç kez de Cum huriyet gazetesine geldik. H erhangi bir yangın çıktığında, projeden bakıp yangının çık tığı k atta neler olduğunu bulabileceğiz.
— İtfaiyecilik fedakârlık isteyen bir meslek, bir itfaiye erinin aldığı ücret nedir?
— Aldıkları ücret, belediyedeki diğer işilerden yüzde 20 k adar fazladır.
— Yangın sırasında binaya nerden giriliyor, kaç kişi giriyor?
— Bu yangmın durum una göre değişir. Yan gının bir an evvel sönmesi için her yerden gireriz içeri.
— Binaların çoğunda yangın merdivenleri yok..
— Bu sorun haline geldi, m aalesef bizde yan gın merdivenleri çok ihmal edilmiş, son yıllarda başkanımızm emriyle Em inönü, Aksaray, Lale- li’deki otellere, Mecidiyeköy’deki hanlara yan gın merdivenleri yapıldı.
— İstanbul itfaiyesindeki gelişmeler neler?
— K ocasinan’da ve G aziosm anpaşa’da ö n ü müzdeki yıl hizmete girecek bu tesisler, eğitim te sisleri olacak. Avrupa’dan 33 taneson model ye ni aracım ız geldi, 40 tane su tankı yaptırdık, 20 civarında yardımcı araç aldık; toplam 100’e ya kın aracımız var. İstanbul’a 50 tane yangın mus- lluğu koyduk yeni tesislerimizde yangın tünel leri dum an odaları var. İtfaiyeci arkadaşlara çe lik çizme yaptırdık, eldiven aldık, yüzlerini ko rum ak için kasklarına cam korkuluk taktırdık. İstanbul İtfaiyesi’nin bağlı bulunduğu A n a kent Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’ın itfai ye üzerine görüşleri de şöyle:
“ Son 3 yıl içinde İstanbul I tfaiyesi’ne 5 milya rın üzerinde harcama yaptık ve İstanbul itfaiyesi her türlü m odern araç gereçle donatıldı. Şe hir nüfusuyla paralel yangın sayısı artarken, yangından ölen insan sayısı azalm aktadır. O r m an yangınlarında ve dik yerlerde rah at g ö rev yapılabilmesi için, yeni siparişlerim iz var. A lm anya’dan önümüzdeki yıl gelecek uzm an lar, Kocasinan ve G aziosm anaşa’daki tesisler de dersler verecekler. Helikopterlerle havadan kontrolü de sağlayacağız. Sinyalizasyon çalış m alarım ız neticesi, yangın sırasında itfaiye araçları için tüm kentte devamlı yeşil ışık ya nacak, “ Yangınsız bir İstanbul” için çalışm a larımızı aralıksız sü rd ü rü y o ru z...”
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi