• Sonuç bulunamadı

Mürebbiye

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Mürebbiye"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

emi s

ZAiıiAn

Mfirebbiye

40 yıl evvel konaklarda enstitütrisler - Beyoğlunda Frenkçe

salgını - Küçük hanımefendilerin yanlarındaki madmazeller-

Madmazeiler nasıl aranır, nasıl seçilirdi

Y a sa n : Sermed M u h ta r A lu s

P

augaltı üç yol _

ağzına varıp , « \ f, »oldan geri edece- f i "

ğim sıra, vakit her J?

-zamankinden erken ^ 5 '*

elduğu, ortalığı pırıl ^ ki V

pırıl güneş yaldız-ladığı, havanın dur­ gunluğuna da eş bu

Ilınmadığı İçin Vali konağı caddesini tu tarak biraz daha yü rüdüm. Eski Harbi­ ye mektebi yemek-

banesile Emek

a-partınıanının arasın- |İWH daki yeşil saha mı desem, çocuk bah-

çesi mi desem, o İ p '<*' 'W- i cennet gibi yer bay­

ram yerinden farksız.

Bebek arabalarında, her kimlerin ise Allah bağışlasın, tombalisa tombalisa masumlar, baş uçlarında dadıları, tarh­ lar arasındaki yollarda daha kabaca çocuklar koşuşuyor, oynuyor. Kanape- lerde de kiminin dadıları; kiminin de eski tabirle mürebbiyeleri, veya matma Kelleri, yahut enstitutrislerl.

Yavrulara gûya Avrupa dili ve ter­ biyesi öğreten bu kadınların bozuk ak­ sanlı konuşuşları, seslenişleri kulakları tırmalıyor.

Adeta şaşaladım. Gidiş 40 yıl evvel­ kinin aynı. O tatlı su frengi Madam Blanş'lar, Avusturya yahudisi froylayn Ida’lar; Tatavlada doğan; halis muhlis Marlka olan matmazel Mari’ler; Balat- ta büyüme, Sultana’lıktan aktarma mat mazel Süzan’lar yine ortalıkta (ahkâ- müküm) desene...

B

undan 40 yıl evve, Istanbulun he­ men bütün büyük konaklarında, torunlara bir enstitütris tutmak, yetiş­ kin kerimelere mutlaka bir enstitütris şakak lâlâsı etmek modası alıp yürü­

müştü.

Vapurlarda, trenlerde, tünelde, cad- deikebirde, büyük mağazalarda, Efijeni, Şp:gel, Kalivrusi gibi lüks terzihaneler­ de, dişçi Heyde’lerin, Barri’nln, Ça- mi’nin bekleme salonlarında, hele Pa­ ris’in, Viyana’nın moda gazeteleri alı­ nan Vays’m, K ayl’m kitapçı dükkânla­ rında Fransızca dan gayri tek kelime earfetmemek, alamotlarca âdet

olmuş-(Bonmarşe) de tezgâhtarların avazı bulakları doldurur:

— Trois quarts, a la caisse! — Quarante piastres!.. — Niko, servez madame!

(Pazar Alm an) a girip (oyuncak bir çiftlik takımı) derken, derhal:

— Au

premier-1 dayarlar; çocuk eşyası mağazası Vapillen’e dalıp kukulete isteseniz:

— Capuchon?

mı diye sorarlar; Galatasaray döneme­ cindeki şekerlemeci Ancopulo’da, yemiş şekerlemesi alacaklara,

_ Ool, des fruits glaeés!..

Cevabını yerleştirirler; Yani birahane sinde,

— Un bock!

Demeyenin önüne kallavi bira bar­ dağını koymazlardı.

Kitapçı Depasta biraderlerin bitlşiğİD

deki köşede, işportası göğsüne asılı te­ neşir horozu kılıklı rumyoz çikolatacı,

— Shocolat, chocolat!..

Diye gırtlak paralar; piyanocu Ko- mendinger'in önünde bekleyen hamal­ lar, gelen geçene,

— îsi müsü, madam!

Diyerek kapıyı gösterir; Tüneldeki turnike memurları,

— S’il vous jolait!

Y i mırıldanarak fişi alırlardı.

Bu frenkçe salgını Beyoğlu Doğru yolundan îstanbulun belli başlı konak- tarına da sirayet etmişti. Hemen hemen hepsi birbirlerile yarışta. Torunlara, ke rimelere, mahdumlara bir enstitütris tutmak sevdasında.

Tünelin perdesi inik köşesinde, vapur ların yan kamaralarında, vagonların bölmelerinde, mesire piyasalarına katil­ miş arabalarda, sandallarda, sayfiye ti­ yatrolarının localarında, şatafatlı veli­ me cemiyetlerinde küçük hanfendilerin yanında mutlaka bir matmazel bulunur, fanfin fanfin ötüp dururlardı.

Modaya uymak, yar ve ağyardan

geri kalmamak kaygusuna dayanan ens titütris tedariki, kolaycacık olma/, ö n ­ ce hayli düşünülür, zihin yorulurdu. Evin direği hazretin zendost mizaçhğı, baldız ortanca hanımefendinin erkeği enişte beyin hâlâ içi ölmemişliği, büyük kerimenin kocası damad beyin tek dur- mazlığı. delikanlı mahdumun ele avuca sığmazlığı hesaba katılır. Bütün mah­ zurların incesi ipe, kalını çöpe dizilir.

Yaşlı hatunlar, emekdar dadılar, ta­ yalar çeneleri veriştirirler:

— A yol çıldırdınız mı çocuklar? Evi­ mizin beti bereli! gider, tadı tuzu kaçar. Aramıza melâikelcr giremez. Aklınızı denk alın, son pişmanlık fayda etmez-.

O körolası görenek yine de hüküm- ferma. Bu fikirden vazgeçilemezdi.

Karar verildi mİ, dercenki evvel Ncm-

îî> * se ve Deli kuması, seyyar boıiçacı ma -

damlara, RıZapaşa

yokuşunun alt başın daki Çorapçı hanının yahudi tezgâhtarla - nna, Suitanhamamın daki (Gün Doğdu) mağazasının kasada­ rı Madam Şapirere, (Vapillon; ticaretha­

nesinin kara kuru

vandözüne baş vuru­ lup rcyıeri alınır. Hepsinde ayni cevap:

Şişhane karakolu yokuşunda Enternas­ yonal, Okçu Mu - sa caddesinde Mat - Asmalımescidde Ma-mazel Karolin

dam Filomen- (Büro dö plasöman) la- rma gidiniz!..

A lâ amma Galatada, Beyoğlunda öy­ le her sokağa dalıp falan filân mada- hıamn evine damlamak mümkün mil ° Polisler, hafiyeler:

—- Muhadderatı îslâmiyenin buraya girişiten maksadı acaba ne ola? diye yakaladılar gitti.

Binaenaleyh, Beyoğlunda vaktile

çarh çevirmiş, ununu eleyip eleğini as­ mış, uzak akrabadan veya bendegân- dan bir apikoya iş havale edilirdi.

Evin baş hatunu gizlice kulağını bü­ ker:

— L â f aramızda, sakın ha akçe pak ça, fingirdek bir kokona olmasın. Kart, çehre züğürdü olsun!

Matmazel, doğrudan doğruya gelinlik kerime hanfendilere tutulursa onlar da efendicağıza usulca fısıltıyı geçerler:

— Yaşlı, biçimsiz, kılık kıyafetsiz bi­ rini seçip getirmeyin kuzum, öylesini yanmıza katıp nasıl şuraya buraya çı­ karız. El âleme mati maskara mı ola­ cağız? Tazeden gayrisini kat’lyen iste­ meyiz!..

Bu zatı şerif, dediğim idarehaneleri boylar, sandalyaya kurulup esirci köı İbrahim de Çerkeş odalık seçer gibi kar şısma çıkarılanlar: inceden inceye sü­ zer, göz kestirdiklerine yılışır, yarenli­ ğe girişir, nihayet birini peyleyip, pe­ şine katıp getirirdi.

u takımın gençlerinin azametin- den geçilmez, ayağım ayağının üstüne atıp herkesin burnuna sokar, ev de delikanlı melikanlı yoksa bavulunu getirmek bahanesile hemen kirişi kırar, şayed varsa karar kılar, tazelere de bilmedikleri neler öğretirdi.

Bu kategorinin Almanca için tutul­ muşlarına gelince, hepsi sarıya boyalı saçlı, gaga dilli, kepçe elli, salapurya ayaklı, Bükovina yahudisi kartolozlar. Sofrada ortaya konanı kıtlıktan çıkmış çasma sömürürlerdi.

(2)

Geçmiş zaman olur ki:

Mürebbiye

(B a ş tarafı S inci sayfada)

Üçüncü tabaka lenstitütrisler frenkçe yi yarım yamalak, çetrefil çetfefil söy­ leyen, Yenişehir’in, Papasköprüsiinün Rum kokonaları ile yayık dilli, bir ku­ laktan bir kulağa ağızlı, suratı çillerle ve çiçek bozuğile pıtrak Kuledibi, Has- köy, Balat poliçaları idi ki ayda beş

r v t a n M t f r a <1o n A İ r

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Kuramsal bir çalışma olan makalemizde, tarihi tecrübelerimizi de göz önünde bulundurarak günümüz din öğretiminde ve DKAB programında insan onuruna saygı’nın

Deniz ekosistemlerinde plantonik canlılardan omurgasızlara, balıklardan dev deniz memelilerine kadar çok büyük canlı çeşitliliği mevcuttur. Tuzluluk, derinlik, su sıcaklığı

İşte Tuba Işınsu Durmuş, Şair ve Sultan adlı çalışmasın- da, sanatın ve sanatçının desteklenme- si konusunda yazılanların ve hamilik konusunda sınırlı sayıda

Parmak uçlarından gönderilen hareket etme isteği içerikli kısa mesaj sinirler aracılığıyla beynine ulaşınca bütün vücudu önce bir traktörün çalışırken titremesi

Ilısu Barajı’na kredi sağlayan ülkeler, bölgedeki tarihi, kültürel ve sosyal dokunun korunmasını öngören 153 kriterin yerine getirilmesi için Türkiye’ye tanıdığı

The research is conducted with questionnaires distributed to health station nurses by mail. It is designed to evaluate the change of tuberculosis control policy by surveying

Eski Dünya bubalarına yol açan bakterinin bu tip enfeksiyonlara neden olan en eski tür olduğu; frengiye yol açanın da daha sonra ortaya çıkan bir tür olduğu anlaşıldı..

Büyük Önde­ rin mukaddes nâaşını hamil olan Ya­ vuz ve onu takip eden diğer Türle harp gemileri dakikadan dakikaya îzmite yaklaşıyorlar, akşamın alaca