Firakınla, zâtim, harab oldu can.. Diye başlıyan şarkı uzun müddet fasıllarda tekrar edilmiştir.
Recai zade piyanosunu ve musi ki bilgisini ilerletmek için Devlet e- fendi adında birisi ile dostluk tesis etmişti.
Bu Devlet efendi ömür adamdı. Ermeni şivesile, kusursuz Fransızca konuşur, hem alaturka hem de ala franga, oldukça mükemmel piyano çalardı.
Şarluları, peşrevleri alafranga tek niğe göre ahenkleştirir, eski Türk nağmelerini ele alıp valsler, romans lar bestelerdi.
Ö bür üstadlar kendisile daima a- lay ettikleri için, onlar geldiler miy di, Devlet efendi:
r— Nah! Çenem ınaytapçilar
ge-loor!
Bunlardan, hâiâ hayranlıkla yâ- dettiğim iki kişiyi hiç unutamam. Biri Kemani Tatyos, öteki de N ey zen ve bestekâr Rahmi bey*
Tatyos keman çalmaz, kemanım âdeta konuşturur, yalvartır, ağlatır, inletirdi. Taksim ettiği zaman, nıuz- tarîp bir ruhun geçirmekte olduğu toütiin elem safhalarını onunla birlik te siz de duyardınız.
Gözlerini kapayıp, yanağını kema nının üstüne dayar, bîr elinin par makları perdelerin üzerinde gezinir- ken, kayıtsız gibi görünen öbür eli- le yayı idare ederdi.
Alkolden şişmiş yüzünün çizgileri gayet kaba idi. Kendinden geçtiği vakitler kaim ve yayvan dudakları bir ıstırap kıvranmasını andıran acı ve korkunç bir tebessümle bükülür dü.
O ip ince, hisli nağmeleri o adam nasıl yaratıyor diye kendi kendime sorar dururdum.
Edirne mektupçuluğunda, M aarif mektubî kalemi müdürlüğünde bulun muş ve bu son yıllarda derin bir za ruret ve sefalet içinde ölmüş olan bir Mustafa Reşit bey vardı. ,
Şöyle böyle bir şairdi. Fakat gü nün birinde onun ağzından, çok mu vaffak bir güfte çiktı. Her uzatılan manzumeye itibar etmiyor Tatyos o gü fteyi beğendi ve besteledi. Enfes
bir şarkı oldUi
Güfte ile bestenin sahipleri, bir akşam, birlikte yalıya geldiler. Şar k ıyı ilk defa «üstad» a dinletmek ve ancak o beğenirse dışarıya yaymak istiyorlardı.
Tatyos kemanını akort etti ve çal mağa başladı, Mustafa Reşit eserini bizzat okuyacaktı. .
«H âbgâhı yâre girdim arz için ahvâlimi, Bir perişan hâlini gördüm, unut
tum hâlimi, Leblerinde, sinesinde gizlenen â-
ılıâlimi, Leblerimle topladım., tebrik edin
ikbâlimi!» Recai zade ayağa kalktı. Şairi de, bestekârı da tekrar tekrar tebrik et ti. Aman! Bu ne gü zel şarkı idi. N e üstadane bir edası, ne yep yeni nağmeleri vardı. Güfte de ne zarif, ne güzel tertip olunmuştu!
Dişarda temmuz mehtabı olanca şa şaasile yayılıyordu. Denizin üstü gü müş bir ihramla örtülmüş gibi idi.
Yeniköy camimin müezzini kü- i çuk H a fız da o sırada çıka gelmez m i? Hemen, şarkıyı ona geçiverdi ler. Lâhutî sesile birkaç defa tek rarlattılar. K ayık Ismarlandı. T at yos, Mustafa Reşit bey, küçük Ha fız, babam ve ben bindik. Doğru, Kanlıca körfezine.
Deniz üstü mahşer. Mehtap me raklıları, saz 'âşıkları hep orada.: Sa it Halini' ptışamn, Suphi pa«j> Sami beyin ve tekmil o ayardaki ki*o$ seterin sandalları, kayıkları ufacık körfezin içini doldurmuş, ağzını tı kamış.. bir heyheydir gidiyor.
O kalabalığa pek sokulmadık, bir azıcık açıkta durduk; fırsat kolla- yorduk. Ve bir aralık, öbür kayık lardaki çalan ve okuyanlar susunca, Tatyos taksime başladı..
O saat tamdılar., fısıltılar işitildi; ----Tatyos!.. Aman, Tatyos çalı yor.. dinliyelim!
Taksim bitti., küçük Hafız, hafif ten bir iki öksürdü. Yeni şarkının nağmeleri, akisler yaparak, körfeze yayıldı. .
Kalabalık, Hafızın gür sesini hı- şu ile dinliyordu. Şarkı bitti..
— Aman! Bir daha rica ederiz!. Lütfediniz! sesleri yükseldi.
Tatyos ile H gfız tekrar ettiler. Mustafa Reşit bey heyecanından ağ- layor, tıkanacak gibi oluyordu.
Üçüncü bir temenniye Tatyos ce vap vermedi. Oradan uzaklaştık..
Ertesi gün şarkı meşhur olmuş,, bütün hanendelerin ağızlarına düş müştü. f r
-R
ahmi bey ufacık, tefecik, bo yuna değil de enine gelişmiş' bir zattı. Mülkiyede, babanım talebe si imiş. Orada, arkadaşları ona «bos tan patlıcanı» lâkabını vermişler. Gayet terbiyeli, edeb’.i, derli toplu idi. Oldukça güzel şiir söyler, neyin biraz küçüğü olan nlsfiye çalar, hem de iyi çalardı.Alaturka musikide âlim denecek kadar vukuf sahibi idi. Nağmelerle
i
âdeta oynardı. En dar ve güç ma kamlardan besteler ibda ederdi.O da sik sık bize gelir,' her geli şinde, babamın güftelerinden birinin bestesini getirir, kendi tâbiri ile: «Hâkipâyi üstada arz» eylerdi.
O bestelerin her biri bir şaheser dir ve klâsiklerimiz arasına geçmiş tir.
«G ü l hazin, siiııbül perişan, bâğ- zarm şevki yok» Ve, A.sfıhan makamından;
«Geç bu sevdadan lıenıan vazgeç' gönül!» İT**"~TTrBr"*7rT~"TWTrryTrCTMWMnw|»rM «"ltr —
---İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi