Kendisinin mütarekedeki ve
25 —
Şu kadar var ki bu çöküntüye se bep olanlar, memleketin kurtarılma sı çaresini ileri sürenleri vatan hai ni addetmekten ve kendi cahalet ve ihtiraslarının neticesini başkalarına yüklemekten haya duymamışlardır.
Halbuki Prens Sabahattin Bey, sümmettedarik ileri sürülen tema yüllere kapılmadan, memleketin ha lâsını İlmî esaslara istinat ettirmek istiyordu. Buna binaen, Birinci Ci han Harbi mütarekesinden sonra neşrettiği «Türkiye Nasıl Kurtarıla- bilir» adlı eserinde bütün bu nokta lar aydınlatılmakta ve hattâ; «Sci ence sociale - içtimaiyat ilmi» ile hu kuk, iktisat ve ahlâk gibi içtimai te zahürlere istinat eden «sosyolojimin yekdiğerine karıştırılmamasını sara- hatla tavsiye eylemektedir. İnsanla rın, içtimaiyat ilmi bakımından, tasni
fe tâbi olduklarını ve bu içtimai tas nifi tanımanın milletlerden her bi rinin hangi teşekküle mensup oldu ğunu bilmek demek bulunduğunu zikreden Sabahattin Bey, bütün in sanların tecemmüî veya infiradî Ha mile iki teşekküle bağlı bulunduk larını ve bir teşekkülden, lâzım ge len şartlar dahilinde, diğer teşekkü le geçmenin mümkün olduğunu da ileri sürüyor. İnfiradî cemiyetlerde nefsine güven esas olduğunu ve tecemmüîlerde camiaya istinat zaa fı mevcudiyeti tebarüz ettirirken de, Anglo Saksonlarla İskandinavya lIların infiradî teşekküle mensubi yetlerini ve bilûmum şarklıların - Türkler, Kuşlar, Hintliler - tecem- müi teşekküle dahil bulunduklarını ve idare tarzlarındaki farkların bun dan neşet eylediğini de ilâve edi yor. Hattâ «İJci teşekkül arasındaki farkı bilmek kendi kendimizi idare etmek ve bilmemekse körü körüne idare olunmaktır» diyor.
Binaenaleyh; bir cemiyeti ve umu mî kuvvetlerini ıslah edebilmek için evvelâ o cemiyetin içtimai teşekkü lünü tanımalı; bunu bilmeden ısla hat programları çizmeğe kalkışmak, dümensiz bir gemi ile seyahate çık maktan başka bir şeye benzemez, neticesine varıyor. Yani Meşrutiyet veya Cumhuriyet isteği veya garp lılaşmak dileği, tüı-kçesi hükümet şeklinin tâdili veya kanunların teb dili ile bir milletin yükselmesi müm kün değildir; evvelâ hususî hayatın kabiliyetsizliğini gidermek, sonra da hükümet ricalinde hâkim olan te cemmüî zihniyeti bertaraf etmek lâ zımdır, demek istiyor.
Hulâsa infiradî teşekkül, istihsa le istinat ettiği için şahsî istiklâli halkediyor; tecemmüî teşekkül, is tihsalden ziyade istihlâke meyyal insanlar yarattığı için İçtimaî kabi liyetleri baltalıyor, neticesine varı yor. Binaenaleyh; Türkiyenin ve Türklerin yükselmesi için, evvelemir de, İçtimaî teşekkülümüzün tayini ve ondan sonra da İçtimaî kanun lara tebaan ıslahat icrasını tavsiye ediyor. Türkleri tecemmüî teşekkü le mensup addeden üstad, zamanın ihtiyacatı hakikiye ve ameliyesine uymanın infiradî teşekkül istikame tinde yürümekle mümkün olduğunu ve bunun için ise aile hayatımızı ve maarif sistemimizi ona göre tâdil ve ıslah lâzım geldiğini iddia ediyor, tecemmüî teşekkül terbiyesi âtıl bir terbiye ve infiradî teşekkül terbiyesi faal bir terbiyedir, teşhisini koyu yor.
Ferdî olan bu düsturlardan umu mî hayat ıslahatına geçerken de mer keziyette olduğu gibi yekdiğerine müteselsilen tâbi salâhiyetsiz ve gay ri mesul idare heyetleri yerine mü teşebbis inzibat ve intizam yaşatan heyetler ikamesini, yani faaliyet ten mahrum «merkeziyet» den faa liyetle mücehhez «ademi merkezi yet» e geçilmesini istiyor.
Mahallî hükümetlerin salâhiyeti! ve mesul heyetlerden teşkilini, in zibat usullerinin mahallî hizmetler meyanına ithalini ve adalet işlerinin süratle ve az masrafla temini çare sine bakılmasını söylerken mektep lerimizin istinatlarını hükümet ha ricinde arayacak elemanlar yetişti recek şekle sokulmasını ve aile ter biyesinin de o cepheden tanzimi lü zumunu katiyetle tebarüz ettiriyor. Umumî mütarekeden sonra Prens Sabahattin Bey İstanbula avdet etti ği sıralarda Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Paşa, Anadoluya geç tniş ve İzmiri işgal eden Yunanlılara karşı cephe kurmuş bulunuyordu. Bununla beraber Sabahattin Bey, İs- tanbulda mevcut hükümete hiç bir ehemmiyet atfetmemiş ve memle ketin istikbalini Mustafa Kemal Pa lanın başarılarına bağlamıştı. Nite*
M I
Osmcmlt hanedanı hakkındaki Meclis kararı dolayısiyle
tekrar vatanını terke mecbur kalan bu Türk âliminin
son düşüncesi, gene mijleti oldu
kim İstanbul limanına geldiği gün de istikbaline gelen gazetecilere va purda «istilâya uğrayan bir memle ket silâha sarılmak mecburiyetinde dir» demişti. Bilâhare de bu fikrini muhafaza etmiş ve hattâ Kütahya- nın Yunanlılar tarafından istilâsı ve- silesile Büyük Millet Meclisi Riya setine, aşağıya koyduğumuz telgrafı çekmek lüzumuna kanaat getirmiş ve kuvvei mâneviyenin kırılmaması için ufak bir işarette bulunmaktan kendini alamamıştı:
Ankara Büyük Millet Meclisi
Riyasetine
«Düşmanlarımız da dahil olduğu halde cihan insaniyetin menfaati müşterekesini adalet ve insaniyetten ayrılmamakta gören bir Türk ve Osmanlı sıfatile maruz olduğumuz şu en haksız tecavüzü askeriyeye kar şı müdafaai meşruanızı derin bir sa mimiyetle tebrik eder ve mütecaviz lerin müstefit olageldikleri vesaiti faikai maddiyeye mukabil İlâhî kudretin mazharı lütuf ve muave neti olmaklığınızı temenni eylerim.»
Sabahattin Ahval bu merkezde cereyan eder ken nihayet Gazi Mustafa Kemal Pa şa Yunanlıları mağlûp etmiş ve Türk topraklarını düşman istilâsından kur tarmıştır.
Fakat Cumhuriyetin ilânı sırasın da Büyük Millet Meclisinin OsmanlI hanedanı hakkında ittihaz ettiği ka rar dolayısile Prens Sabahattin Bey de, vatanını terke mecbur kalmış ve tekrar Avrupaya çekilmiştir, İleride memleketten ayrılışından sonra üs tadın geçirdiği hayat hakkında ka rilerimi tenvire çalışacağımı, hattâ bazı hususi mektuplarının ve ya zılarının neşrine delâlet eyliyece- ğimi vadetmekle beraber; buraya ö* lümüne tekaddüm eden dakikalara ait bir hâtırayı ilâve etmeği de za rurî görüyorum:
Ölüm döşeğinde yatarken yanın da bulunan Satvet Lütfi Beye hita ben:
«— Ne duruyoruz, artık memle kete dönelim, ben bıktım buralar dan..»
«Hep göklerde muazzam bir tay yare, onun üstünde de ondan muaz zam al bir Türk bayrağı görüyorum. Tayyare müthiş bir süratle semaları tarıyor ve beni arıyor.»
Dedikten sonra o küçük ve mecal siz ellerile yanındaki gece dolabın dan çektiği Türk bayrağını gözleri ne sürmüş ve dudaklarına yapıştıra rak hıçkırıklarla ağlamış., ağlamış ve artık kendinden geçmiştir.
Demek oluyor ki havsalai beşere sığmaz iftiralara maruz bıraktığımız bu Türk âliminin son düşüncesi mil leti olmuş ve kalbinin son darbesini Türklük teşkil eylemiştir. Kendisi için Cenabı Haktan mağfiret diler ken hakkında reva görülen mübalât- sızlıklardan dolayı bizleri affetmesi ni aziz ruhundan niyaz eylerim.
— S O N —
Prens Sabahattin Beye ait
bir hâtıra
de Refik ve diğer arkadaşlarile her gün toplandıklarını anlatıyor. «Ad riyatik denizinden Basra körfezine kadar uzanan o geniş Osmanlı im paratorluğunun her tarafından ge len dilekleri muhtevi telgrafları tet kik eder, icap eden tedbir ve ka rarları alırdık. Verdiğimiz kararlan Babıâliye giderek hükümete tebliğ eder, icralarında zerrece kusur edil memekte olduğunu görürdük» di yor ve memleketten uzaklaşmağa mecbur kalmış olanların, acele dön mek istediklerini, bu gibi kimseleri karşılamakta umumî merkezin te halük gösterdiğini, iki oğlu ile Av rupaya kaçmış olan ve orada vefat eden Damad Mahmut Paşanın oğul ları Sabahattin ve Lütfullah Bey lerin, . babalarının cesedini İstanbu la getirmeğe, kemiklerini yyrdun toprağına gömmeğe teşebbüs ettik lerini tesbitten sonra; Sabahattin Beye ait hatırasını anlatmağa şöyle devam ediyor;
«Bu haberi alan umumî merkez, vatan uğrunda yâd illerde vefat et miş olan Mahmut Paşanın cesedini ve oğullarını karşılamağa başkan lığım altında olarak birkaç arkadaşı seçmiş idi... 1908 «1324» .senesi A- ğustosunun lâtif ve gönül açıcı bir günü idi. Sirkeciden binmiş olduğu muz bir motörle cesedi ve prensleri hâmil olan vapura yanaştık; Saba hattin Bey vapurun güvertesinde bizi karşıladı. Simasında babasının yurdun bu uğurlu gününe yetişe - memesinden ötürü melâl hissolun- muyor değildi, kaldı ki hürriyete kavuşmuş olduğumuzdan dolayı se vinç eserleri farketmemek te kabil olmuyordu.
Kendisine şu birkaç sözle «hoş geldiniz» dedim:
— Memleketimizin kavuştuğu bu şanlı güne erişebildiğinizden ötürü sizi tebrik ederim. Bugünü rahmetli babanızın aziz ruhu da hiç şüphe yok kİ kutiayacak ve şad olacaktır. Sizi, memleketimizi kurtarmış olan «İttihat ve Terakki cemiyeti» nin bir azası olarak selâmlar ve cümle ye saadetler ve başarılar dilerim.
Bu hitabeden sonra kendisile mü- safaha ederek ayrılmıştık... Ondan sonra 40 yıl kadar bir zaman geç miş olduğu halde bile o müsafaha- nm lezzetini hâlâ duymaktayım. Bu suretle Sabahattin Beyle başlamış olan tanışmaklığım, ölümüne ka dar sürmüş ve nice tatlı hatıralar sağlamıştır.
«İttihat ve Terakki cemiyeti» nin salim hareket tarzı, kendisini» cüm leye sevdirmiş ve takdir ettirmişti; fakat zamanla değişiveren siyaseti, - gerek Sabahattin Beyle, gerek be nimle - aramızda bir uçurum açmış oldu. Zatî düşüncelere ve belki de faydalara kapılmış olan «İttihat ve Terakki» erkânı, memleketin saade tini düşünmekte - ne yalan söyliye- yım - mübalâtsızlık gösterdiler. Ken dilerin her işde âmil ve fail ola rak yüksekte, hem pek yüksekte görmeğe başladılar. Musip vesaya ve efkârı dinlememek başlıca zevk leri oldu. Birçok değişmeler sebe- bile senelerce gurbet illerinde kal dım, memleketin hizmetinden mah-Bugün biten Ahmet Bedevi’nin
«İnkılâp tarihimizde Sabahattin Bey» tefrikası dolayısile; «Kadıköy; Kadife sokak No. 41 emekli kurmay albayı Yusuf Rasih Şahinbaş» ad resli ve imzalı bir mektup aldık. Kendisi, Prensin ölümünden duy duğu teessürü ifade yollu mektubu na «Sabahattin Beyi nasıl tanı • dım?» serlevhalı bir hatıra yazısını iliştirmiştir.
Yusuf Rasih Şahinbaş, bu yazı sında; kurmay binbaşısı ve tabur kumandanı sıfatile Üsküp, İştip, Köprülü ve Selânik havalisinde «İt tihat ve Terakki cemiyeti» nin ma ruf simalarından olarak emekler sarfettiğinı, meşrutiyetten sonra İs tanbula geldiğini, cemiyetin umumî merkezi olan Cağaloğlunda Şerefe- fendi sokağındaki mahsusî dairede toplanan arkadaşlarına iltihak etti ğini, Ahmed Rıza, Talât, Manyasiza
rum oldum. Böylece acı günler ge çirmekliğime sebep olanların hatalı hareketleri cümlemizi ağlatan acı sonuçlarla belirdi, meydana çıktı.
Millî kıyam başlayınca yurduma dönebildim. Yine Sabahattin Beyle kavuşup buluşmağı vefakârlık ica bı saydım.. Bana her türlü yardımı nı eksik etmemiş o âlicenap ve asil zat, cumhuriyetin ilânı üzerine yur du terkte mahsus kanun hükmüne göre muztar kaldı. Senelerce gur bet illerinde hayat geçirdi. Ölümü nü haber aldığımda babasının ger çekten maddi ve mânevi varisi ol duğuna kanaat getirdim. Ölümü - nün Türk milleti için bir ziya’ oldu ğunu göz yaşlarımla bildirmekte te-
reddüd etmem ve kendisine hürri yet fedaisi ünvanını vermekle mü balâğa etmiş olmam.»
Emekli kurmay albayı Yusuf Rasih ŞAHİNBAŞ
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi