• Sonuç bulunamadı

Yakalama ve Gözaltına Alma Koruma Tedbirleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yakalama ve Gözaltına Alma Koruma Tedbirleri"

Copied!
40
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YAKALAMA VE GÖZALTINA ALMA KORUMA TEDBĐRLERĐ

Dr. Pervin AKSOY ĐPEKÇĐOĞLU*

GĐRĐŞ

Koruma tedbirleri, ceza muhakemesinin yürütülmesini sağlamaya, muhakeme sonucunda uyuşmazlık konusu olaya uygun bir karar vermeye ve verilen kararın infazını gerçekleştirebilmeye yönelik tedbirlerdir1. Muhakeme-nin selametini (geleceğini), yakın olan tehlikeli sonuçtan korumak amacıyla koruma tedbirlerine başvurulmaktadır2.

Bu çalışmada CMK.’da, CMUK.’tan farklı olarak iki ayrı koruma tedbiri şeklinde düzenlenen “yakalama” ve “gözaltına alma” koruma tedbirleri üzerinde durulacaktır.

I. YAKALAMA KORUMA TEDBĐRĐ

1. Genel Olarak

Yakalama, ceza muhakemesinin sağlıklı bir şekilde yapılması amacıyla, suç şüphesi altında olan kişilerin, henüz bir yargıç kararı olmaksızın

*

Doğu Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi

1

Kunter, Nurullah, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Baskı, Đstanbul 1989, s. 655; Tosun, Öztekin, Türk Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri, C. I, Genel Kısım, 4. Baskı, Đstanbul 1984, s. 674; Erem, Faruk, Diyalektik Açısından Ceza Yargılaması Hukuku, 6. Baskı, Ankara 1986, s. 435; Toroslu, Nevzat – Feyzioğlu, Metin, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara 2006, s. 210-211; Centel, Nur, “Koruma Tedbirlerinde Gelişmeler”, Hukuk Araştırmaları 1994, C. 8, S. 1-3, s. 70 vd.

2

Kunter, s. 655-656; Kunter, Nurullah - Yenisey, Feridun, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 11. Baskı, Đstanbul 2000, s. 590-591; Kunter, Nurullah - Yenisey, Feridun - Nuhoğlu, Ayşe, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 14. Baskı, Đstanbul 2006, s. 753-754.

(2)

lüklerinin kısıtlanmasıdır3. Yakalama, gözaltına almayı ve tutuklamayı müm-kün kılmak için başvurulan bir koruma tedbiridir. Dolayısıyla yakalama, hem gözaltına almayı, hem de tutuklamayı gerçekleştiren bir araç durumundadır. Tedbirin geçici nitelikte olması da, yakalamanın gözaltına alma ve tutuklama bakımından bir araç durumunda olmasından kaynaklanmaktadır4.

Yakalama koruma tedbiri, “Yakalama, Gözaltına Alma ve Đfade Alma Yönetmeliği”nin 4. maddesinde tanımlanmıştır. Bu tanımda hem idarî, hem de adlî yakalamaya yer verilmiştir. Ancak konumuz itibariyle bizi adlî yakalama ilgilendirmektedir. Tanıma göre adlî yakalama, “... suç işlediği yönünde hakkında kuvvetli iz, eser, emare ve delil bulunan kişinin gözaltına ... alma işlemlerinden önce özgürlüğünün geçici olarak ve fiilen kısıtlanarak denetim altına alınmasını ifade eder”.

Kişi özgürlüğünü, yargıç kararı olmaksızın sınırlayan bu tedbire, zorunlu hallerde başvurulur. Bundan dolayıdır ki, yakalamanın şartları Anayasa’da ve kanunlarda ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. AY.’nın 19. maddesinin 3. fıkra-sında, yakalamanın ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabileceği belirtilmiştir. CMK. md. 90/1’e göre ise, yakalama, suçüstü halinde ve ayrıca tutuklama kararının verilmesini veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapıla-bilir.

Yakalamanın belli bir şekli yoktur, herhangi bir biçimde yapılabilir. Bu tedbirde kişinin hareket özgürlüğünün kaldırılması yeterlidir. Yakalama, kural olarak fiilî bir durumu yansıtmaktadır. Bir başka ifadeyle, herhangi bir emre dayanmaksızın yapılır. Buna “müzekkeresiz yakalama” da denilmektedir. Bir de Kanun’da emre dayalı yakalama halleri düzenlenmiştir ki, kolluk

3

Kunter - Yenisey, s. 631 vd.; Kunter, s. 703 vd.; Kunter - Yenisey - Nuhoğlu, s. 810-811; Centel, Nur - Zafer, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Đstanbul 2008, s. 329 vd.; Öztürk, Bahri - Erdem, Mustafa R., Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 11. Baskı, Ankara 2007, s. 535; Öztürk, Bahri - Erdem, Mustafa R. - Özbek, Veli Özer, Uygulamalı Ceza Muhakemesi, 5. Baskı, Ankara 2000, s. 558 vd.; Toroslu - Feyzioğlu, s. 230; Yurtcan, Erdener, Ceza Yargılaması Hukuku, 7. Baskı, Đstanbul 1998, s. 337; Centel, Nur, Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama ve Yakalama, Đstanbul 1992, s. 175 vd.; Taner, Tahir, Ceza Muhakemeleri Usulü, Đstanbul 1945, s. 136 vd.; Kantar, Baha, Ceza Muhakemeleri Usulü, Ankara 1957, s. 126 vd.

4

Kunter - Yenisey - Nuhoğlu, s. 815; Kunter - Yenisey, s. 633; Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, s. 337; Öztürk - Erdem - Özbek, s. 558; Keskin, Serap, Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı, Đnsan Hakları, Yapı Kredi Yayınları, Đstanbul 2000, s. 86; Tosun, s. 841.

(3)

lileri yakalama emri üzerine bu tedbiri yerine getirirler. Verilen yakalama emrinin gereği olarak başvurulan bu tedbire de “müzekkereli yakalama” denilmektedir5.

2. Müzekkeresiz Yakalamaya Hak veya Yetkisi Olan Kişiler ve Bu Kişilerin Müzekkeresiz Yakalama Yapabilmelerinin Koşulları

Kanunumuzda yakalamayı gerçekleştirecek olan kişiler tek tek sayıl-mıştır (CMK. md. 90). Bu kişiler, Kanun’daki sıra dikkate alındığında, resmî sıfatı haiz olmayan herkes, kolluk amir ve memurları ve Cumhuriyet savcı-larıdır.

Hak, hukuken korunan ve kişiye herhangi bir yükümlülük getirmeyen menfaattir. Yetki ise, Anayasa ve kanunlarla öngörülen ve beraberinde görev ile sorumluluğu da getiren bir kavramdır6. Bu nedenle, yakalama bazı durumlarda herkese tanınan bir hak; Cumhuriyet savcısı ve kolluk güçlerine verilen bir yetkidir. Herkesin yakalama hakkını kullanmaması bir sorumluluk doğurmamasına rağmen, Cumhuriyet savcısı ve kolluk görevlilerine verilen yakalama yetkisinin yerine getirilmemesi halinde sorumluluk söz konusu olur. Bu nedenle, hak ve yetki kavramları arasındaki farkı dikkate alarak, aşağıda herkesin yakalama hakkından, Cumhuriyet savcısının ve kolluk görevlilerinin ise yakalama yetkisinden ve bunların koşullarından bahsedeceğiz.

A. RESMĐ SIFATI HAĐZ OLMAYAN KĐŞĐLERĐN YAKALAMA HAKKI ve BU HAKKIN KULLANILABĐLME KOŞULLARI

Yakalama koruma tedbirinde diğer tedbirlerden farklı olarak, CMK. md. 90/1 ile, hiçbir resmî sıfatı haiz olmayan kişilere, bazı hallerde, suç faili olma şüphesi altında bulunanların özgürlüğünü kaldırma hakkı tanınmıştır7. Bu hak, devletin soruşturma ve kovuşturma makamlarına ait olan yetkiye bir istis-nadır.

Yakalama hak ve yetkisini kullanacak olan kişilerin özellikleri hakkında, kanunda herhangi bir belirleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla kanunun

5

Centel - Zafer, s. 329, s. 342.

6

Kunter, s. 265-266; Centel, Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama ve Yakalama, s. 177; Yıldız, Ali Kemal, “Ceza Muhakemesi Hukukunda Yakalama ve Gözaltına Alma”, SÜHFD 2006, C. XIV, S. 1, s. 138-139.

7

Centel, Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama ve Yakalama, s. 175; Kunter, s. 706 vd.; Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, s. 338 vd.

(4)

öngördüğü durumlarda, kişiye ilişkin herhangi bir şart aranmaksızın (reşit olma, vatandaş olma vs.), herkes yakalama hakkını kullanabilecektir8.

“Herkes” kavramına sıfatı ne olursa olsun herhangi bir kimse dahildir9. Bu kimsenin suçtan zarar gören kişi olması gerekmez, üçüncü kişilerin de suçüstü halinde yakalama yapması mümkündür.

5271 sayılı CMK. yakalamayı, 1412 sayılı CMUK.’tan farklı düzenle-miştir. Zira CMK. md.90/1’de, herkesin yakalama yapabileceği iki hal öngö-rülmüştür. Bunlardan ilki, kişiye suç işlerken rastlanılması, ikinci hal ise suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçma olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının olmamasıdır.

O halde, md. 90/1’e göre iki ayrı durumda herkes yakalama yapabilir; kişiye suç işlerken rastlanılması herhangi bir şarta bağlanmaksızın; suçüstü sayılan bir fiilden dolayı izlenen kişinin yakalanması iki şarttan birinin gerçekleşmesine bağlıdır.

Kişiye suç işlenirken rastlanılması veya suçüstü sayılan hallerde, önce-likle tamamlanmış veya teşebbüs aşamasında kalmış bir suç söz konusu olma-lıdır. Herkese tanınan yakalama hakkının kullanılabilmesi için, kanun koyucu kişiye suçu işlerken rastlanılmasını yeterli görmüştür. Suçüstü sırasında rastla-nılan kişinin, suçluluğu hakkında kuvvetli şüphenin bulunduğu hususunda tereddüt yoktur. Bununla birlikte, herkesin yakalama yapabileceği ikinci halde ise, suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli şüphe bulunması yanında, kaçma tehlikesinin var olması veya kimliğinin belirlenememesi de gerekmektedir. Ancak izlemenin mutlaka suçüstü fiili ile başlaması gerekir10.

CMK. md. 2/1 - (j) bendi, suçüstü halini, o sırada işlenmekte olan suçla sınırlı tutmamıştır; ayrıca suçüstü sayılan halleri de tanımlamıştır. Bu mad-deye göre suçüstü hali; işlenmekte olan suç yanında, henüz işlenmiş olan suç ile suçun işlenmesinden hemen sonra takip edilen veya suçun az önce işlen-diğine dair eşya ya da delille yakalanan kimsenin işlediği suçu da içermek-tedir.

CMK. md. 90/1 ile md. 2/1 - (j) bendi birlikte değerlendirildiğinde, her-kesin yakalama yapabileceği durumlar suçüstü tanımında yer alan ilk iki

8

Centel, Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama ve Yakalama, s. 176-177.

9

Kunter - Yenisey - Nuhoğlu, s. 820.

10

(5)

durumu kapsamaktadır. O halde, üçüncü durum olan suçun az önce işlendi-ğine dair eşya ya da delille yakalanan kimsenin işlediği suçlarda, herkese yakalama yapma hakkı tanınmamıştır. Kanun koyucunun, herkese tanınan yakalama hakkını, suçüstü tanımında yer alan üç durumu da kapsayacak şekilde düzenlemesi gerekmektedir11.

Üzerinde durulması gereken bir diğer konu da, CMK. md. 90/1’deki suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçma olasılığı ile CMK. md. 100’de yer alan tutuklamadaki kaçma şüphesinin içerik olarak aynı kavramlar olup olmadığıdır. CMK. md. 90’nın amacı ve bulunduğu faslın sistemi dikkate alındığında, yakalamadaki kaçma şüphesi konusunda, CMK. md. 100’de tutuklama koruma tedbirinde düzenlenen kaçma şüphesine yollama yapılmak istendiği anlaşılmaktadır. Đki koruma tedbirindeki “kaçma şüphesi (kaçma olasılığı)” içerik olarak aynı olmasına rağmen; somut olaylarda kaçma şüphe-sinin bulunup bulunmadığını takdir etmek farklılık gösterir. Yakalamanın özelliği gereği, yakalamaya karar veren kişi, o andaki hal ve koşullara göre, kendi mantığı ile, kişiyi yakalamazsa kaçacağı sonucunu çıkarıyorsa, kaçma olasılığının var olduğu kabul edilecektir. Diğer yandan, tutuklamada yer alan “kaçma şüphesi”, yargıç tarafından değerlendirilecek ve fail durumunda olan kişinin kaçma şüphesinin varlığına kanaat getirecektir12.

Çocuklara, beden veya akıl hastalığı, malûllük veya güçsüzlükleri nede-niyle kendilerini idareden aciz bulunanlara karşı suçüstü hallerinde, işlenen suçun soruşturması ve kovuşturması şikâyete bağlı olsa da, kişinin yakalan-ması şikâyete bağlı değildir (CMK. md. 90/3). Burada dikkat edilmesi gere-ken nokta şudur: Kanun koyucu, maddede sayılan kişilere karşı takibi şikâyete bağlı bir suç işlenmiş olsa bile, muhakemenin başlaması için değil, yakala-manın yapılabilmesi için şikâyet şartının aranmayacağını öngörmüştür.

B. KOLLUK GÖREVLĐLERĐNĐN YAKALAMA YETKĐSĐ ve BU YETKĐNĐN KULLANILABĐLME KOŞULLARI

CMK. md. 90/1’de, herkesin yakalama yapabileceği suçüstü hallerinde, şüphesiz ki kolluk görevlileri de yakalama yetkisine sahiptirler. Bunun

11

Aynı görüş için bkz. Yıldız, s. 143.

12

Centel, Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama ve Yakalama, s. 182-183; Kunter - Yenisey - Nuhoğlu’na göre; CMK. md. 90/1’deki (CMUK. md. 127/1) kaçma şüphesi, CMK. md. 100’ün (CMUK. md. 104) anladığı anlamdaki kadar “kuvvetli şüphe uyandı-racak vakıaları” şart koşmamaktadır. Bkz. Kunter - Yenisey - Nuhoğlu, s. 821; Kunter - Yenisey, s. 639.

(6)

dışında, CMK. md. 90/2’ye göre, “Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde; Cumhuriyet savcısına veya amirlerine derhal başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler”. Bu hallerde kolluk görevlileri, tutuklamayı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde tehlike13 olan durumlarda da yakalama yapabilirler.

Kolluk amir ve memuru, Cumhuriyet savcısının emri altındadır. Adli soruşturmada, Cumhuriyet savcısı, kolluk amiri ve kolluk memuru hiyerarşik bir yapı içerisindedirler. Hiyerarşik yapının en üstünde Cumhuriyet savcısı vardır. Kolluk memurları kolluk amirinin, kolluk amirleri de Cumhuriyet savcısının emri altında görev yapar. Bu durumda Cumhuriyet savcısı hem kolluk amirinin, hem de kolluk memurunun amiridir.

O halde, CMK. md. 90/2’de yer alan “görevli” ibaresine kolluk memur-ları yanında, kolluk amirleri de dahildir. Aynı maddede bulunan “amir” ibaresi ile de, yalnızca kolluk memurlarının amiri kastedilmiştir.

Tutuklamayı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecik-mede tehlike bulunan bir durum karşısında, kolluk amir veya memurlarının derhal amirlerine başvurma imkânına sahip olmamaları halinde, yakalama yapabilmeleri mümkündür. Kolluk amirinin Cumhuriyet savcısına veya kolluk memurunun kendi kolluk amirine, tutuklamayı veya yakalama emri veril-mesini gerektiren ve gecikmesinde tehlike bulunan halleri derhal bildirmesi mümkün ise, durumu amirlerine bildirecekler ve amirlerinden gelen emre göre hareket edeceklerdir. Đşte bu gecikmede tehlike, amirinden talimat almayı imkânsızlaştırmaktadır.

CMK. md. 100’de tutuklamayı gerektiren haller, kişinin suç işlediğine dair kuvvetli bir şüphenin bulunması ve kaçma tehlikesi veya delil araçlarını karartma şüphesi içerisinde veya muhakeme faaliyetine katılan bir takım kişiler üzerinde baskı kurma girişiminde bulunulmasıdır. Bu şartlar gerçek-leşse bile, tutuklama kararı vermek mecburi değildir, yargıcın takdirine bırakılmıştır. Takdire bırakılmasının nedeni, tutuklamanın kişi özgürlüklerini kısıtlayan en ağır tedbir olmasıdır. Bu nedenle, tutuklama kararı verilebilmesi

13

AY. md. 19/3’te, zarar ihtimali demek olan tehlike yerine, sakınca ibaresini kullanmıştır. CMK. md. 90/2 de Anayasa’ya uygun olarak “sakınca” kavramına yer vermiştir. Ancak sakınca, tehlikeye göre çok geniş bir kavramdır. Örneğin nezaket kurallarına aykırılık dahi sakıncalı bir durum ortaya çıkarabilir. Dolayısıyla, biz de Kunter’den beri süregelen “gecikmede tehlike” kavramının kullanılmasını uygun bulmaktayız. Bkz. Kunter, s. 660 dipnot 372.

(7)

için kesin sebep ve zorunluluklar bulunmalı ve bu durumu takdir etmek de yargıca ait olmalıdır14.

Yakalama tedbiri, tutuklamayı gerçekleştirmede bir araç olduğundan, kanun koyucu tarafından bilinçli bir şekilde, her iki koruma tedbirinde aynı şartlar öngörülmüştür. Yakalama tedbirine başvurabilmek için, tutuklama şart-larının gerçekleşmesi gerekmektedir. Ancak, yakalama koruma tedbirinde tutuklamadan farklı olarak yargıçtan karar almaya zaman yoktur. Gerçi, tutuk-lama şartları içerisinde “gecikmede tehlike” her zaman vardır. Tutuktutuk-lama yoluyla özgürlüğün kısıtlanmasında ilk önşart, bu işlemlerin hemen yapılma-sında zorunluluk olmasıdır. Gecikmede tehlike olması, ceza muhakemesinin gerektiği gibi ve amacına uygun yapılmaması tehlikesinin varlığıdır. Gecik-mede tehlike bulunması söz konusu olduğundan, tutuklama yapmayı gerek-tiren bir durumda yakalama tedbiri uygulanır. O halde, bu durumda gecik-mede tehlike, tutuklama şartlarının var olduğu durumlarda yargıçtan yakalama emri15 alma sürecinde ortaya çıkar. Yani gecikmede o kadar büyük bir tehlike söz konusudur ki, yargıçtan yakalama emri almak için yeterli zaman yoktur. Yargıç kararı beklendiği takdirde, yakalama ile gerçekleşeceği düşünülen amaç tehlikeye girecektir16.

Diğer bir husus, tutuklama kararının verilmesini gerektiren bir durumun varlığına rağmen, yargıçtan karar almak için yeterli zamanın bulunmasıdır. Bir başka ifadeyle gecikmede tehlike hali yoksa, normal yakalama emri düzenlenmesi prosedürü işletilecektir17.

C. CUMHURĐYET SAVCISININ YAKALAMA YETKĐSĐ

Cumhuriyet savcısının yakalama yetkisi, herkese tanınan yakalama hakkından daha geniştir. CMK. md. 90/2’de kanun koyucu, kolluk görevli-lerinin yanında, Cumhuriyet savcısına da yakalama yapma yetkisi tanımıştır.

Belirtmemiz gerekir ki, Cumhuriyet savcısı fiilen yakalama yapma-makta, emrindeki adli kolluk aracılığıyla yakalama yetkisini kullanmaktadır.

14

Centel - Zafer, s. 359; Köksal, Ayhan, “CMUK’nda Tutuklama ve 1961 Anayasası”, ĐÜHFM 1964, C. 30, S. 1-2, s. 101 vd.

15 CMK, yurtdışı kaçakları dışında gıyapta tutuklama kararı verilmesine yer vermediğinden,

CMK. md. 98/1 gereği sulh ceza hakimi Cumhuriyet savcısının istemi üzerine yakalama emri düzenleyebilir.

16

Centel, Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama ve Yakalama, s. 187.

17

(8)

Ancak, Cumhuriyet savcısının yakalama yapmasına da, herhangi bir hukukî engel bulunmamaktadır. Bununla birlikte, bu durum, Cumhuriyet savcısının yakalama kararı verme yetkisine sahip olmadığı anlamına gelmemektedir.

Kanun koyucu yakalama tedbirini, tutuklamayı mümkün kılabilmek için öngörmüştür. Nitekim, koruma tedbirlerinin geçici olma özelliği de bunu gerektirir. Tutuklama kararının verilmesi ile yakalama tedbiri sona erer. Zira yakalama tedbirine başvurmayı gerektiren haklı neden ortadan kalkmıştır18.

Cumhuriyet savcısı, yakalama emri veya tutuklama kararı gerektiren ve gecikmede tehlike bulunan hallerde, kolluk görevlilerinin kendisine başvurma olanağına sahip olduğu durumlarda yakalama kararı verme yetkisini haizdir. Bu bir “yakalama emri” değildir. Zira Cumhuriyet savcısının yakalama emri verme yetkisi, CMK. md. 98/2’de yakalanıp kolluk görevlilerinin elinden kaçan şüphelinin ve sanığın ya da tutukevinden veya cezaevinden firar eden tutuklu ya da hükümlü kişilerle sınırlıdır.

Yine CMK. md. 91/5’e göre, “Gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza hâkiminin kararı üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya neden olan fiille ilgili yeni ve yeterli delil elde edilmedikçe ve Cumhuriyet savcısının kararı olmadıkça bir daha aynı nedenle yakalama işlemi uygulanamaz”. Hükümden de açıkça anlaşılıyor ki, daha önce gözaltına alınan ve sürenin dolması ile veya sulh ceza hakiminin kararı ile serbest bırakılan kişi hakkında, yakalamaya neden olan fiille ilgili yeni ve yeterli delil elde edilmesi halinde, ancak Cumhuriyet savcısının kararı ile yakalama işlemi yapılması mümkün-dür.

O halde, Cumhuriyet savcısının yakalama kararı verme yetkisi, herkese tanınan yakalama hakkından ve kolluk görevlilerine tanınan yakalama yetki-sinden daha geniştir. Cumhuriyet savcısı, hem bu kişilerin sahip olduğu yaka-lama (hak) yetkisinde, hem de yukarıda sözü edilen durumlarda, her ne kadar fiilen bunu gerçekleştirmese de, yakalama yetkisine sahiptir.

3. Müzekkereli Yakalamaya Yetkisi Olan Kişiler ve Müzekkereli Yakalamanın Koşulları

CMK. md. 98’de yakalama emrinin hangi hallerde verilebileceği düzen-lenmiştir. Bu maddeye göre, “Soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen

18

Kunter, s. 659; Kunter - Yenisey, s. 593; Kunter - Yenisey - Nuhoğlu, s. 756; Toroslu - Feyzioğlu, s. 211.

(9)

veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hakimi tarafından yakalama emri düzenlenebilir. Ayrıca, tutuklama isteminin reddi kararına itiraz halinde, itiraz mercii tarafından da yakalama emri düzenlenebilir.

Yakalanmış iken kolluk görevlisinin elinden kaçan şüpheli veya sanık ya da tutukevi veya ceza infaz kurumundan kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında Cumhuriyet savcıları ve kolluk kuvvetleri de yakalama emri düzenleyebilirler.

Kovuşturma evresinde kaçak sanık hakkında yakalama emri re’sen veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hakim veya mahkeme tarafından düzen-lenebilir”.

Kural yakalamanın suçüstü hallerinde ve bir yakalama emrine dayan-maksızın yapılmasıdır. Ancak CMK. gıyapta tutuklama kararı verilmesini kaldırarak, yerine yakalama emri düzenlenmesini öngörmüştür.

Yakalama emri, hem soruşturma hem de kovuşturma evresinde verile-bilir. Sulh ceza yargıcı veya mahkeme tarafından verilebileceği gibi, bazı durumlarda Cumhuriyet savcısı veya kolluk görevlileri tarafından da düzen-lenebilir.

A. ÇAĞRI ÜZERĐNE GELMEYEN veya ÇAĞRI YAPILAMAYAN ŞÜPHELĐ HAKKINDA YAKALAMA EMRĐ DÜZENLENMESĐ

Soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısının talebi üzerine sulh ceza yargıcı tarafından yakalama emri düzenlenebilir (CMK. md. 98/1). Ancak, bu emrin düzenlenebilmesinin şartı, şüphelinin çağrı üzerine gelmemesi veya çağrı yapılamamasıdır. Bu hükmün getiriliş amacı, CMK.’da gıyapta tutuklamaya yer verilmemesidir.

Cumhuriyet savcısı, tutuklama kararı verilmesini veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren, ancak gecikmesinde tehlike bulunmayan hallerde, sulh ceza hakiminden bu emri düzenlemesi isteminde bulunabilir.

B. KAÇAK SANIK HAKKINDA YAKALAMA EMRĐ

DÜZENLENMESĐ

Kovuşturma evresinde kaçak sanık hakkında yakalama emri düzenlen-mesi mümkündür. Yakalama emri, re’sen veya Cumhuriyet savcısının talebi üzerine, yargıç veya mahkeme tarafından düzenlenebilir.

(10)

CMK. md. 98/3’teki kaçak sanık, çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan kişiyi ifade etmektedir. CMK. md. 247’de yer alan düzenlemede, kovuşturmanın sonuçsuz kalmasını sağlamak amacıyla yurt içinde saklanan veya yabancı ülkede bulunan ve bu nedenle mahkeme tarafından kendisine ulaşılamayan kişi kaçak olarak tanımlanmaktadır. Bu maddeye göre kaçak sanık, yurt içinde saklanan veya yurt dışında bulunan kişi olarak her iki durumu kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Yurt içinde saklanan ve çağrı yapılamayan veya çağrı yapılıp da gelmeyen sanık hakkında da Kanun, yakalama emri düzenlenebileceğini ifade etmektedir.

CMK. md. 248/5, kaçaklar hakkında tutuklama kararı verilebileceğinden de söz etmektedir. Ancak, bu hüküm, şüphesiz ki CMK.’nın gıyabi tutukla-mayı kaldırarak yerine yakalama emri düzenlenmesini getirmesiyle çelişmek-tedir. Bu çelişki, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5. maddesi ile ortadan kaldırılmıştır. Bu maddeye göre, CMK md. 248/5 yalnızca yabancı ülkede bulunan kaçaklar hakkında uygulanacaktır. Böyle bir sınırlama getirilmekle amaçlanan, uluslar-arası iade andlaşmaları açısından yakalama emrinin yetersiz kalabileceği endişesi karşısında, yurt dışındaki kaçaklar hakkında tutuklama kararı verile-bilmesini sağlamaktır. Ancak yasama tekniği açısından 5320 sayılı Kanun’un, CMK’nun ayrılmaz bir parçası haline getirilmesi isabetli olmamıştır. Çünkü 5325 sayılı Kanun bir geçiş dönemi kanunudur. Doktrinde bu konuda yapıl-ması gerekenin, 5320 sayılı Kanunun md. 5/2 hükmünü, CMK md. 248/5’e ilave etmekten ibaret olduğu görüşü ileri sürülmektedir19.

O halde, yurt dışı kaçakları hakkında gıyabi tutuklama kararı verilecek, yurt içinde saklanan ve çağrı yapılmasına rağmen gelmeyen veya çağrı yapılamayan sanıklar hakkında da yakalama emri düzenlenecektir.

C. YAKALANDIKTAN SONRA KAÇAN ŞÜPHELĐ veya SANIK HAKKINDA YAKALAMA EMRĐ DÜZENLENMESĐ

Yakalandıktan sonra kolluk görevlisinin elinden kaçan şüpheli veya sanık ya da tutukevi veya ceza infaz kurumundan kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında Cumhuriyet savcıları ve kolluk kuvvetleri de yakalama emri düzenleyebilirler (CMK. md. 98/2).

19

Bkz. Feyzioğlu, Metin, “5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Hakkında Bazı Tesbit ve Değerlendirmeler”, s. 11-12, www.turkhukuksitesi.com, Atıf tarihi: 15.11.2007; Toroslu - Feyzioğlu, s. 224.

(11)

Kanun koyucu, bu hükümle, yakalandıktan sonra kaçan şüphelinin ya da sanığın veya tutukevinden ya da cezaevinden firar eden tutuklunun veya hükümlünün tekrar yakalanması için, Cumhuriyet savcısına ve kolluk görev-lilerine yakalama emri düzenleme yetkisi vermektedir.

D. YAKALAMA EMRĐ ÜZERĐNE GERÇEKLEŞTĐRĐLEN

YAKALAMANIN SONUÇLARI

CMK. md. 94’te yargıç veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç yirmidört saat içerisinde yetkili yargıç veya mahkeme önüne çıkarılır. Yetkili yargıç veya mahkeme önüne çıkarılması mümkün olmayan hallerde, aynı sürede en yakın sulh ceza yargıcı önüne çıkarılır. Yargıç, yakalanan kişiyi serbest bırakmadığı takdirde, yetkili yargıç veya mahkemeye en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanmasına karar verir.

Emir üzerine gerçekleştirilen yakalamada, hakim veya mahkeme önüne çıkarılma süresine yol süresi eklenmemektedir. Yakalanan kişi en geç yirmi-dört saat içinde yetkili hakim veya mahkeme önüne çıkartılmalıdır. Aksi bir durumda, aynı süre içinde yakalandığı yere en yakın sulh ceza hakimi önüne çıkarılır. En yakın sulh ceza hakimi, yakalama emrinin esası üzerinde durmaz. Bu hakim, yakalanan kişinin yakalama emrinde yer alan kişi olup olmadığını ve bu emrin hâlâ yürürlükte bulunup bulunmadığını inceler. Yakalanan kişi, en yakın sulh ceza hakimi tarafından serbest bırakılabilir veya yetkili hakim veya mahkemeye gönderilmek üzere tutuklanabilir (CMK. md. 94). Müzekke-reli yakalama için öngörülen yirmidört saatlik süre içerisinde teşhis, yer gösterme, ifade alma gibi klasik gözaltı işlemleri yapılmaz. Yirmidört saatlik süre içerisinde kişinin yetkili hakim veya mahkeme veya en yakın sulh ceza hakimi önüne çıkarılması amaçlanmaktadır20.

4. Yakalanan Kişiye Tanınan Haklar

CMK. md. 90/4’e göre “Kolluk, yakalandığı sırada kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri aldıktan sonra, yaka-lanan kişiye kanunî haklarını derhal bildirir”. YGĐY.’nin md. 6/4’e göre, “Yakalanan kişiye, suç ayrımı gözetilmeksizin yakalama sebebi ve hakkındaki iddialar ile susma ve müdafiden yararlanma ... kanuni hakları ... herhalde

20

(12)

yazılı, bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal bildi-rilir”. Ayrıca yakınlarına haber verme hakkı da YGĐY. md. 6/6’da düzenlen-miştir.

Yakalama anında bildirilecek olan kanunî haklar şunlardır: - Susma hakkı

- Müdafiden yararlanma hakkı - Yakınlarına haber verme hakkı

Bunların yanında yakalanan kişinin en doğal haklarından biri, yapılan isnadı öğrenmesidir. Bunun anlamı, yakalanan kişiye neden yakalandığının veya yakalanma sebeplerinin ne olduğunun açıklanmasıdır. Đsnadın öğrenil-mesi, savunma hakkının temelini oluşturur. Kendisine isnad edilen suçu bilmeyen bir kişinin, savunma yapması mümkün değildir21.

Tez - antitez - sentez diyalektiği22 üzerine kurulan muhakeme sürecinde, antitezi oluşturan savunmanın gereği gibi yapılabilmesi için, suç şüphesi altında olan kişilere suçlandığı olayın anlatılması gerekir23. Savunmanın olmazsa olmaz şartı olarak da nitelendirebileceğimiz isnadın öğrenilmesi, Anayasa’da ve kanunlarımızda da düzenlenmiştir. Söz konusu metinlerde düzenlenen isnadın açıklanması, “öğretilecek bir hak” olarak öngörülmüştür. Bu nedenle, isnadın niteliği ve nedeni, şüpheli kişinin ayrıca araştırmasına gerek kalmaksızın, kendisine bildirilecektir24.

Anayasa, yakalanan kimseye yakalama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların hemen yazılı olarak bildirileceğini öngörmüştür. Yazılı bildirimin mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda da en geç yargıç huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirileceği belirtilmiştir (AY. md. 19/4).

21

Özgen, Eralp, Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Bilgisi, Eskişehir 1988, s. 119; Tosun, s. 629; Er, Deniz Erol, Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Hukukumuzda Sanık Hakları, Ankara 2002, s. 124-125.

22

Erem, Faruk, Diyalektik Açıdan Ceza Yargılaması, AÜHFD 1977, C. XXXIV, S. 1-4, s. 2 vd.; Ayrıca bkz. Erem, Faruk, “Savunma ve Ceza Yargılamasının Temeldeki Kusurları”, TBBD, Mart 1988, S. 1, s. 93 vd.; Erem, Faruk, Ceza Usulü Hukuku, Ankara 1973, s. 169 vd.

23

Cihan, Erol, Đnsan Hakları ve Ceza Muhakemesi Hukuku, CMUK Sempozyumu Đnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Karşısında 70. Yıldönümünde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (9 Nisan 1999 - Đstanbul), Đstanbul 1999, s. 143.

24

(13)

Savunma açısından önemli olan, kişiye isnat edilen suçun ne olduğunun, hem yakalandığı anda, hem de ifadesi alınırken bildirilmesidir.

Hakların öğretilmesi kurumunun kaynağını oluşturan Miranda Kara-rında25, gözaltına alınan kimselerin de bir takım haklara sahip bulunduğu ve bu hakların yakalama anında, yakalanan kişiye bildirilecekleri yer almıştır26. Kişinin kendisini savunabilmesi için önemli olan, isnat edilen suçun ne olduğunun yakalama anında şüpheli kişiye bildirilmesidir.

Şüpheli kişinin kendi kendini savunma hakkının bulunması, her zaman için gereken şekilde bir savunma yapabilmesini sağlamaz. Bunun nedeni, genellikle şüpheli kişilerin hukukî konularda bilgisi ve deneyimi olmaması ve haklarını nasıl kullanacaklarını, kendilerini nasıl savunacaklarını bilememele-ridir. Şüphelinin içinde bulunduğu ruhî durum, onun doğru bir değerlendirme yapmasını da etkileyebileceğinden, susmasının mı yoksa konuşmasının mı lehine olacağı konusunda doğru karar veremeyebilir. Đşte bu noktada müdafiin yardımı gerekmektedir27.

Müdafiden yararlanma hakkı, savunma hakkının en temel parçasıdır. Müdafi, suç şüphesi altında olan kişiye yardım eden kimsedir. Soruşturma evresi de, bir suç şüphesinin öğrenilmesi üzerine, devletin soruşturma

25

“Miranda ve Arizona” davasında, 1966 yılında Amerikan Yüksek Mahkemesi, polis tara-fından yakalanan şüphelilerin de bir takım haklara sahip olduğunu belirtmiştir. Bir başka ifadeyle Miranda Kararından kaynaklanan “hakları öğrenme hakkı” yakalama ile ilgili olarak doğmuş bir haktır. Bu haklar “Miranda Hakları” olarak da geçmektedir. Bkz. Hall, Daniel E., Criminal Procedure and The Constitution, USA 1997, s. 146 vd.; Yenisey, Feridun, Đnsan Hakları Açısından Arama, Elkoyma, Yakalama ve Đfade Alma ve Đlgili TCK - CMUK Maddeleri, AÜSBF Merkezi Yayınları, Ankara 1995, s. 77; Yenisey, Feridun, 24 Şubat 1995 tarihinde Hukuka Aykırı Deliller Seminerinde sunduğu “Örgütlü Suçluluk ve Hukuka Aykırı Deliller” tebliği, Hukuka Aykırı Deliller, Đstanbul Barosu Başkanlığı ve Marmara Üniversitesi tarafından düzenlenen sempozyum sonu-cunda yayınlanan kitap, Đstanbul Barosu Yayınları, s. 154; Centel - Zafer, s. 163; Kunter - Yenisey - Nuhoğlu, s. 836.

26

Hall, s. 146, s. 151; Yenisey, Đnsan Hakları Açısından Arama..., s. 77.

27

Eser, Albin (Çev. Nur Centel), “Alman ve Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Sanığın Hukuki Durumu”, YD 1990, C. 3, S. 3, s. 328; Demirbaş, Timur, “Hazırlık Soruşturmasında Müdafilik”, CMUK Sempozyumu Đnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Karşısında 70. Yıldönümünde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (9 Nisan 1999 - Đstanbul), Đstanbul 1999, s. 93 vd.; Koca, Mahmut, “Yakalama, Gözaltına Alma ve Đfade Alma Yönetmeliği Hakkında Genel Bir Değerlendirme”, EÜHFD 1999, C. III, S. 1, s. 76; Kantar, s. 146 vd.; Tahir, s. 120; Centel, Nur Başar, Ceza Muhakemesi Hukukunda Müdafi, Đstanbul 1994, s. 9 vd.

(14)

makamlarının harekete geçmesiyle başladığına göre, soruşturma evresinde de müdafiin yardımının bulunduğunu kabul etmek gerekir28.

Nitekim 5271 sayılı Kanunun 149. maddesinin 1. fıkrasında bu hak, hem şüpheliye, hem de sanığa tanınmıştır. Bu maddeye göre, “Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabilir; kanunî temsilcisi varsa, o da şüpheliye veya sanığa bir müdafi seçebilir”.

Müdafiden yararlanma hakkı, yakalanan kişiye ifade alınmazdan önce, yakalandığı anda söylenmelidir. Miranda Kararının özünü, polis nezaretinde olan kişinin de müdafiden yararlanma hakkına sahip olması oluşturmaktadır29. Yakalanan kişiye tanınan bir diğer hak, yakalandığını yakınlarına haber verme hakkıdır. Nitekim AY. md. 19/6’ya göre, “kişinin yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir”30 .

Görülüyor ki, Anayasa derhal bildirimi öngörerek, yakınlarına yakalan-dığını haber vermeyi mutlak bir hak olarak düzenlemiştir. CMK.’da ise bu hak, iki maddede somutlaşmıştır. CMK. md. 95’in 1. fıkrasına göre “şüpheli ve sanık yakalandığında,... Cumhuriyet savcısının emriyle bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, gecikmeksizin haber verilir” hükmü yer almaktadır. Aynı hüküm, YGĐY. md. 6/6’da düzenlenmiştir. Bu hükümler, bildirim hak-kını Cumhuriyet savcısının kararına bağlamıştır. Ayrıca yakalanan kişi, her yakınına değil, yalnızca bir kişiye durumunu haber verebilir. Görülüyor ki, söz konusu hükümler, Anayasa’nın derhal bildirim öngören ve herhangi bir sınır getirmeyen hükmünü daraltmıştır. Anayasa, yakalanan kişinin yakınla-rına haber verme hakkını, herhangi bir makamın karayakınla-rına bağlı kalmaksızın derhal bildirebileceğini öngörmüştür. Oysa ki, CMK. md. 95, Cumhuriyet savcısının emriyle yakınlarına bildirimin mümkün olacağını belirtmiştir. Bu nedenle, derhal bildirim öngören anayasa hükmü bu hükümle daraltılmıştır. Kanun koyucu CMK. md. 95’teki hükümle, yakalama anında şüpheliye tanı-nan durumunu bildirim hakkını, ihbar üzerine birden fazla yakalama

28

Demirbaş, Hazırlık Soruşturmasında Müdafilik, s. 93; Ayrıca bkz. Demirbaş, Timur, Sanığın Hazırlık Soruşturmasında Đfadesinin Alınması, Đzmir 1996, s. 7 vd.; Tosun, s. 587; Centel, Ceza Muhakemesi Hukukunda Müdafi, s. 165.

29

Yenisey, Đnsan Hakları Açısından Arama..., s. 77; Kunter - Yenisey, s. 521.

30

Anayasa’nın 19/6. maddesi, 2001 değişikliğinden önce, yakınlarına bildirim hakkını, soruşturmanın kapsam ve konusunun açığa çıkmasının sakıncalarının bulunmaması şartına bağlamıştı. Bu hükmün değiştirilmesi çok yerinde olmuş ve yakalanan kişinin durumunu yakınlarına bildirme hakkı, hiçbir şarta bağlanmaksızın kendisine tanınmıştır.

(15)

bilecek hallerde, kolluğun işini kolaylaştırmak gayesiyle düzenlemiştir. Ancak bu hüküm, Anayasa’da yakalama anında kişinin temel haklarından olan yakınlarına bildirmeyi yalnızca bir kişi ile sınırlı tutmuştur. Bu durum, AY. md. 13 kapsamında bir temel hakkın kanunla sınırlanmasıdır. AY. md. 13’e göre “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın ... ancak kanunla sınırlanabilir”. Kanunun uygulanmasını veya emrettiği işi göstermek üzere de, ilgili yönetmelik çıkarılabilir. YGĐY. md.6/6’da bu doğrultuda düzenlen-miştir.

Diğer yandan, ifade alma sırasında da yakalanan kişiye, durumunu yakınlarından istediğine haber verme hakkı tanınmıştır. CMK. md. 147/1 - (d) bendinde ifade alma sırasında “yakalanan kişinin yakınlarından istediğine yakalandığı derhal bildirilir”. Görüldüğü üzere CMK. md. 147/1 - (d) bendi, CMK. md. 95’te yer alan hüküm gibi, yakalananın durumunu bildirilebileceği yakınları bir veya iki kişiyle sınırlandırılmamıştır.

CMK.’nın bu iki maddesini birlikte düşünürsek, kişi yakalandığı anda, durumunu Cumhuriyet savcısının izniyle bir kişiye bildirebilecek; ancak, ifade alma işlemi sırasında veya sonrasında istediği yakınlarına durumunu haber verebilecektir. Bir başka ifadeyle, kanunun bu iki maddesinden çıkan sonuç, yakalanan kişinin durumunu ifadesi alınana kadar, Cumhuriyet savcı-sının izniyle yalnızca bir kişiye bildirebileceğidir. Bunun da ötesinde, yaka-lanan, gözaltına alınan kişinin yakınlarına bildirim hakkının, Cumhuriyet savcısının iznine tabi tutulması, temelini aldığı “Miranda Kuralını” da ihlal etmektedir. Bu hükümde yer alan, karar (emir) şartının madde metninden çıkarılmasının, suç şüphesi altında olan kişinin haklarının iyileştirilmesi açısından önemli bir adım olacağını düşünüyoruz.

Şüpheli kişinin yakalandığı andan itibaren yararlanabileceği haklardan, gözaltına alınan kişinin de yararlanabileceğinden kuşku yoktur. Her yakalanan kişi gözaltına alınmayabilir, ancak her gözaltına alınan kişi yakalanma anın-dan itibaren “gözaltı” hukukî durumu içerisine girmektedir.

II. GÖZALTINA ALMA KORUMA TEDBĐRĐ

1. Genel Olarak

Kolluk görevlileri, resmî sıfata sahip olmayanlar tarafından yakalanıp kendilerine teslim edilen veya doğrudan doğruya kendisinin yakaladığı kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına bilgi vermek ve emri doğrultusunda

(16)

işlem yapmakla yükümlüdürler (CMK. md.90/5). CMK. md. 91’e göre “.... yakalanan kişi, Cumhuriyet savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamam-lanması için gözaltına alınmasına karar verilebilir”.

O halde, yakalama koruma tedbiri iki şekilde sona erer. Yakalanan kişi, Cumhuriyet savcısı tarafından serbest bırakılabileceği gibi, gözaltına da alına-bilir. O halde, gözaltı, yakalamadan sonra ortaya çıkan hukukî bir durumdur.

CMK. md. 91’de, CMUK.’tan farklı olarak, gözaltına alma ayrı bir koruma tedbiri şeklinde düzenlenmiştir. Gözaltına alma koruma tedbiri YGĐY. md. 4’te tanımlanmıştır. Bu tanıma göre, gözaltına alma, “Kanunun verdiği yetkiye göre, yakalanan kişinin hakkındaki işlemlerin tamamlanması amacıyla, yetkili hakim önüne çıkarılmasına veya serbest bırakılmasına kadar kanuni süre içinde sağlığına zarar vermeyecek şekilde özgürlüğünün geçici olarak kısıtlanıp alıkonulmasını” ifade etmektedir.

Gözaltına alma, kişileri kısa süre de olsa özgürlüklerinden yoksun kılmaktadır. Temel hak ve özgürlüklerin, kural olarak yargıç kararı ile sınırla-nabileceği dikkate alındığında, yargıç kararı olmadan özgürlüklerin kısıtlan-masında gözaltı sürelerinin mümkün olduğunca kısa tutulmasına özen göste-rilmelidir31.

Gözaltına alınanlar, suç şüphesi altında olan şahıslardır. Bunlar, tutuklu veya hükümlü değildir. Dolayısıyla tutukevinde veya cezaevinde değil, neza-rethane dediğimiz polis veya jandarma karakolu içerisinde, kolluğun gözetimi ve denetiminde olan bir yerde muhafaza edilirler32. Ancak gözaltı durumu, yalnızca muhafaza edilen yerde alıkonulma halinden ibaret değildir. Kolluk gözetiminde, bir yerden diğer bir yere sevk etme de “gözaltı” dahilindedir33.

2. Gözaltına Almaya Yetkisi Olan Kişi

CMK. md. 91/1’e göre “... yakalanan kişi, Cumhuriyet savcılığınca bıra-kılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için gözaltına alınmasına karar veri-lebilir”.

31

Kunter - Yenisey, s. 633; Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, s. 337. Nitekim 3. 10. 2001 tarihli 4709 sayılı kanunla Anayasa’da gözaltı süreleri kısaltılarak düzenlenmiştir.

32

Öztürk, Bahri, “CMUK Reformu”, 11 Eylül 1992 tarihli “Demokrasi ve Hukuk Paneli’nde sunulan tebliğ, MBD, Ekim 1992, Y. 11, S. 43, s. 25; Öztürk, Bahri, “CMUK Reformu ve Uygulama”, Yeni Türkiye, Temmuz - Ağustos 1996, Y. 2, S. 10, s. 592; Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, s. 341.

33

(17)

Gözaltına alma yetkisi Cumhuriyet savcısındadır. Yakalanan kişi, otomatik olarak gözaltına alınmış sayılmaz34. Kolluk tarafından yakalanan veya suçüstü halinde yakalanıp kolluğa teslim edilen kişinin gözaltına alınabilmesi için, mutlaka savcının kararına ihtiyaç vardır. Yakalanan kişi, Cumhuriyet savcılığınca ya serbest bırakılır ya da gözaltına alınabilir.

Gözaltı, kişinin yakalandıktan sonra Cumhuriyet savcısının kararı ile içinde bulunduğu hukukî durumu ifade eder. Kişi salıverilmediği takdirde yakalamanın bir sonucu olarak, kısa süreliğine de olsa özgürlüğünden mahrum edilip gözaltına alınır. Kişi, gözaltına alındıktan sonra Cumhuriyet savcısının ve onun yardımcısı olan kolluğun gözetimi ve denetimi altına girer. Gözaltına alma, Cumhuriyet savcısının kararı ile yakalama anından itibaren başlayan ve azami gözaltı süresinin sonunda yine savcı kararı ile veya savcı tarafından bırakılmaz ise, yargıcın tutuklama veya adli kontrole karar vermesi ile sona eren bir süreçtir.

3. Gözaltına Almayı Gerektiren Haller

Cumhuriyet savcısının gözaltına almaya karar verebilmesi bir takım şartların varlığına bağlıdır. CMK. md. 91/2’ye göre “Gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek emarelerin varlığına bağlıdır”.

Cumhuriyet savcısının, gözaltına alma kararını verebilmesi için, iki şartın birarada bulunması gerekmektedir:

- gözaltına almanın soruşturma yönünden zorunlu olması,

- kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek emarelerin bulunması, durumunda Cumhuriyet savcısı gözaltına alma kararı verebilir.

Gözaltına almanın soruşturma yönünden zorunlu olması, yapılmadığında soruşturmanın hiç yapılamayacak veya yapılsa dahi maddi gerçeğin ortaya çıkarılamayacak olmasını ifade etmektedir. Şüphelinin kim olduğu belli ise, kaybolacak delil veya kaçma tehlikesi de bulunmuyorsa yakalama yapılama-yacağı gibi, devamı bir koruma tedbiri niteliğindeki gözaltına almaya da karar verilemez. Ancak suçüstü halinde şüpheli sayısının fazla olması veya kaçma tehlikesinin bulunması halinde ise, yakalama yapılabileceği gibi, gözaltına

34

(18)

alma işlemi de yapılabilir. Çünkü bu durumlarda, soruşturma yönünden bir zorunluluk söz konusudur35.

Kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek emarelerin bulunması ise, suçu genel hatları ile ortaya koyabilecek delillerin bulunması anlamına gelmektedir. Kanun koyucu emare (belirti) kavramını kullanmıştır. Emare, bir olayın veya durumun anlaşılmasına yardım eden şey anlamına gelmektedir ve ceza muhakemesinde de dolaylı delil sınıflandırmasında yer almaktadır. Emare kavramı yerine “delil” ibaresinin kullanılması, kişinin suçu işlediğini düşündürebilecek “delil”lerin aranması daha uygun bir ifade olacaktı. Zira kişinin suçu işlediğini düşündürebilecek nitelikte delil yoksa, gözaltına alma kararı verilmesi mümkün değildir36.

Gözaltı süresi içerisinde, şüphelinin de bulunmasını gerektiren bir takım işlemler yapılmaktadır. Örneğin, şüphelinin kimliğinin tespiti, ifadesinin alınması, yer gösterme işleminin yapılması, teşhis edilmesi, parmak izi alınması ve muayene edilmesi gibi klâsik gözaltı işlemleri yapılmaktadır37.

4. Gözaltındaki Kişinin Hukuki Durumu

A. GENEL OLARAK

Ceza muhakemesi basit bir şüphe ile başlar ve şüphenin yenilmesiyle sonuca ulaşılır. Muhakeme boyunca geçirilen safhalarda kişinin hukukî durumunun bilinmesi, sahip olacağı hak ve yükümlülükler açısından büyük önem taşır. Aşağıda muhakeme sürecinde, suç işlediği şüphesi altında bulunan kişiye verilecek, “şüpheli” ve “sanık” sıfatlarını inceleyeceğiz.

B. ŞÜPHELĐ VE SANIK KAVRAMLARI

a. Şüpheli Kavramı

Cumhuriyet savcısı veya kolluğun, ceza muhakemesi hukukunda sonuç doğuran ve suç olduğu tahmin edilen bir olayın aydınlatılması için, ilk işlemi yapmaları ile soruşturma evresi başlar. Đlk işlemin yapılabilmesi, belli ve

35 Öztürk - Erdem, s. 537. 36 Öztürk - Erdem, s. 539; Yıldız, s. 190. 37 Centel - Zafer, s. 339.

(19)

yaşanmış somut olayların, suç işlendiği yolunda bir şüphe ortaya koymasını gerektirir38.

Suç olduğu tahmin edilen olayla ilgili araştırma sırasında, her zaman belli kişiler üzerinde yoğunlaşılması mümkün olmayabilir. Dolayısıyla soruş-turma evresi, her zaman belli bir kişi hakkında araştırma yapılmasıyla başla-maz. Kriminalistik bilim dalının verilerine dayanılarak hakkında makul ve somut bir şüphe elde edilen kişi şüpheli statüsüne girer39.

Soruşturma evresinin başlayabilmesi ve şüpheli sıfatının ortaya çıkabil-mesi için, basit başlangıç şüphesinin somut verilere dayanması gerekir. Belli ve yaşanmış somut olaylara dayanmadan ortaya çıkan basit şüphe, sadece bir tahminden ibarettir; basit şüpheyi üzerinde toplayan kişi de, ne şüpheli ne de sanık konumundadır, sadece suç işlediği tahmin edilen kişidir40.

5271 sayılı CMK.’nın md. 2/1 - (a) bendinde şüpheli kavramı tanımlan-mıştır. Bu maddeye göre; “şüpheli, soruşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kişi”dir. Aynı tanımlamaya YGĐY.’nin 4. maddesinde de yer veril-miştir.

O halde, şüphenin kuvvet derecesi41, kişinin hukukî durumunu etkile-mekte; şüpheli olmak için, şüphenin basit halden, mâkul ve kuvvetlilik aşa-masına doğru yol alması gerekmektedir42.

38

Kunter - Yenisey, s. 363; Yenisey, Feridun, Uygulanan ve Olması Gereken Ceza Muhakemesi Hukuku, Hazırlık Soruşturması ve Polis, Đstanbul 1993, s. 113; Öztürk, Bahri, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koğuşturma Mecburiyeti (Hazırlık Soruşturması), Ankara 1991, s. 52.

39

Kunter - Yenisey, s. 360, s. 364-365; Demirbaş, Sanığın Hazırlık Soruşturmasında Đfadesinin..., s. 11.

40

Kunter - Yenisey, s. 361; Eryılmaz, M. Bedri, “Kolluğun Yetkileri Açısından Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (CMUK) ile Yeni CMUK Tasarısının Düşündürdükleri”, ABD 2000, C. 57, S. 1, s. 71-72.

41

Öztürk’e göre; şüphe, soruşturmanın başında delillere dayanan basit bir şüphedir. Ceza muhakemesinde delil olmadan şüpheden söz edilemez; delil olmadan hiçbir ceza muhake-mesi işlemi yapılamaz. Delillerin kuvveti, şüphenin kuvvetini ortaya çıkarır. Öztürk şüp-heyi, basit şüphe ve yoğun şüphe olarak ikiye ayırır. Yoğun şüpheyi de yeterli ve kuvvetli şüphe olarak iki kısımda inceler. Bkz. Öztürk - Erdem, s. 528-529; Öztürk, Bahri, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 3. Baskı, Ankara 1995, s. 434-436. Ayrıca şüphe-nin dereceleri için bkz. Eryılmaz, s. 70 vd.; Yenisey, Hazırlık Soruşturması ve Polis, s. 115; Gökcen, Ahmet, Ceza Muhakemesi Hukukunda Basit Elkoyma ve Postada Elkoyma (Özellikle Telefonların Gizlice Denetlenmesi), Ankara 1994, s. 66-75.

42

(20)

Kanun koyucu, ceza muhakemesinde her koruma tedbiri için farklı şüphe dereceleri öngörmüştür. Yakalama için, CMK. md. 90/2’nin, CMK. md. 100’e yaptığı atıf dolayısıyla, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli şüphe aranmak-tadır43. O halde, kuvvetli şüphe üzerine yakalanıp gözaltına alınan kişi, “şüpheli” statüsündedir44.

Doktrinde Yenisey, “geniş anlamda sanık” kavramını kullanmaktadır. Yenisey, sanığa tanınan hakların, şüpheliye de tanınması için, şüpheli kişileri geniş anlamda sanık olarak nitelendirmiştir45. 1412 sayılı Kanun’da muhake-menin evrelerine göre şüpheli - sanık ayırımı yapılmamıştı. Đşte şüpheli kişi-nin de, sanık haklarından yararlanmasını sağlamak amacıyla geniş anlamda sanık kavramı kullanılmıştı. Ancak CMK.’da, şüpheli - sanık ayırımı yapılmış ve şüpheli kişilerin de, bir takım hak ve yükümlülüklere sahip olduğu belirtil-miştir (CMK. md. 147). Kanunun “ifade ve sorgu usulü” başlığını taşıyan bu hükmü, şüpheli kişiler için de geçerlidir. Şüpheli kişinin ifadesi, Cumhuriyet savcısı ve kolluk önünde alınır (CMK. md. 2/ g bendi). Soruşturma evresini, kural olarak Cumhuriyet savcısı ve onun denetimindeki kolluk yürüttüğünden, şüpheli kişiyle ilk muhatap olacak olan Cumhuriyet savcısı veya kolluktur.

Kanunumuzda da şüpheli ve sanık ayırımı, ilgili tüm maddelere yansı-mıştır. Şöyle ki, ifade veya sorgu sırasında sahip olunan hakların düzenlendiği CMK. md. 147/1 ve md. 149/1’de “şüpheli veya sanık” ifadeleri kullanılmış-tır. Yakalanan kişi, suç şüphesi altında olan kişi, yani şüphelidir46. Kanunun açık hükmü karşısında yakalanan kişinin sanık olduğunu iddia etmek mümkün değildir. 5271 sayılı Kanun bilinçli olarak bir ayırıma gitmiştir. Zira Kanunun 2. maddesinde şüpheli ve sanık kavramları tanımlanmakta ve ilgili

43

Eryılmaz, s. 74.

44

Şahin, şüphelilik statüsünü, suç şüphesi üzerinde yoğunlaşan ve fakat kendisine henüz somut bir işlem yapılmamış olan kişinin içinde bulunduğu durum olarak tanımlamıştır. Bu nedenle yakalamayı da, suç şüphesi üzerinde yoğunlaşan kişiye karşı, somut bir işlem olarak nitelendirdiğinden, yakalanan kişinin sanık olduğunu kabul etmektedir. Şahin, Cumhur, Sanığın Kolluk Tarafından Sorgulanması, Ankara 1994, s. 44; Aynı görüş için bkz. Öztürk, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koğuşturma Mecburiyeti, s. 11.

45

Yenisey, Hazırlık Soruşturması ve Polis, s. 119; Kunter - Yenisey - Nuhoğlu da, “sanık” kavramını, şüpheliyi de kapsayacak şekilde geniş anlamı ile kullanmaktadır. Bkz. Kunter - Yenisey - Nuhoğlu, s. 445 vd.

46

Öztürk’e göre, yakalama özellikle suçüstü halinde yakalama (CMK. md. 90/1), faili sanık durumuna sokar. Bkz. Öztürk, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 252; Öztürk - Erdem, s. 535; Kunter - Yenisey - Nuhoğlu, adli amaçla yakalanan kişinin sanık statü-sünde olduğu görüşünü savunmaktadırlar. Kunter - Yenisey - Nuhoğlu, s. 815.

(21)

lerde de şüpheli - sanık statülerine yer verilmektedir. Kanaatimizce, şüpheli kişi henüz sanık olmadığından, kanunda şüpheli - sanık ayırımına ilişkin düzenlemelerin yapılması yerinde olmuştur.

Suç şüphesinin üzerinde yoğunlaşmasıyla ortaya çıkan şüphelilik statüsü, iddianamenin kabulüne veya kovuşturmaya yer olmadığı kararının kesinleş-mesine kadar sürer. Böylece, henüz soruşturma evresinde iken üzerinde suç şüphesi yoğunlaşan kişi “şüpheli”dir. Kanunda, yakalama işlemiyle kişi sanık değil47, şüpheli statüsüne girmektedir.

b. Sanık Kavramı

CMK. md. 2/1 - (b) bendinde sanık kavramı tanımlanmıştır. Bu hükme göre “Kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişi” sanık sıfatını alır. Aynı tanımlamaya YGĐY. md. 4’te de yer verilmiştir. Sanıklık statüsü için basit şüpheden öteye bir şüphe ve suç isnat edici bir işlem gerekmektedir48.

Şüphe, zihnin birçok düşünce arasında tercih yapma konusunda durak-sama yaşamasıdır. Ceza muhakemesinin başlayabilmesi için basit şüphe yeter-lidir. Basit şüphe, soruşturmanın başında yetkili kişilerin delillere dayanan bir tahmininden ibarettir. Basit şüphede de, olaya ilişkin delil mevcuttur. Ancak eldeki delillerin sayısı az veya sayıca az olmamasına rağmen delil kuvveti azdır. Buna karşılık, eldeki deliller sayıca az değil veya az olmasına rağmen delil kuvveti yeterli veya kuvvetli ise yoğun şüpheden bahsedilir. Đşte soruş-turma evresinde toplanan deliller, suçun işlendiği konusunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet savcısı iddianame düzenlemekte ve bunun kabul edilmesi ile de kovuşturma evresine geçilmektedir. Kuvvetli şüphenin varlığı halinde ise, duruşmada sanığın mahkûm olması kuvvetli bir ihtimaldir. Örne-ğin suçüstü halinde kişinin yakalanması, kuvvetli bir şüphenin varlığını ortaya koyar. Ancak hemen belirtmemiz gerekir ki, kişinin şüpheli veya sanık sıfatını

47 Karşı görüşte olan Şahin, yakalama işleminin kişiyi sanıklık statüsüne sokan suç isnadı

olduğunu ve yakalanan kişinin sanıktan başkası olmadığını ifade etmiştir. Öztürk’e göre de, yakalama özellikle suçüstü halinde yakalama (CMK. md. 90/1), faili sanık durumuna sokar. Bkz. Şahin, Cumhur, “Sorgu Müessesesine Đlişkin Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Değişikliklerinin Genel Bir Değerlendirmesi”, Prof. Dr. Halil Cin’e Selçuk Üniversitesi’nde 10. Hizmet Yılı Armağanı, Konya 1995, s. 81; Öztürk, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 252; Öztürk - Erdem, s. 535.

48

Kunter - Yenisey, s. 366; Yenisey, Hazırlık Soruşturması ve Polis, s. 117 vd.; Şahin, Sanığın Kolluk Tarafından Sorgulanması, s. 26.

(22)

almasında şüphenin derecesinin doğrudan bir etkisi yoktur. Şüphenin derecesi yalnızca evrelere geçişte önem arzetmektedir. Zira ceza muhakemesinin varlık sebebi suç şüphesine dayanır. Suç şüphesi de, ancak delillerle açıklanabilir49.

Her suçlama, ilgili kişinin suçu işlediği hususunda bir şüpheye dayanır. Yeterli şüphe, sanıklık statüsünün ilk şartıdır. Ancak şüphenin belli bir yoğun-lukta olması, yani yeterli olması gerekir. Şüphenin yeterli olması, araştırmalar sonucunda elde edilen delil araçlarının, kişinin fail olması ihtimalini doğrular nitelikte olmasını gerektirir50.

Bununla birlikte, sanık sıfatı için somut olaylara dayanan şüphenin, belli bir şahsa yönelik olması yeterli değildir. Yani şüphenin varlığı, otomatik olarak sanık sıfatını kazandırmaz. Şüphe yanında kişiye yönelmiş bulunan bir işleme ihtiyaç vardır. Bu işlem, sanığa suç isnat edici işlemdir51. Kişi hak-kında bir ceza kovuşturmasının başlamasıyla suç isnat edici işlem gerçek-leşeceğinden, sanık sıfatı da kazanılmış olacaktır. Ceza kovuşturması makam-larının iradi bir fiili ile suç isnadı gerçekleşir ve sanıklık statüsüne girilir52.

Kanaatimizce, sanıklık, kanunun tanımına uygun olarak, kovuşturma evresinde kişiye verilen bir sıfattır. Kovuşturma evresi de suç isnadı ile başlar. Suç isnadını gerektirecek bir işlemin soruşturma evresinde olması da kişiye sanık sıfatı vermeye yeterli midir? Kanunun açık hükmü karşısında bu soruya olumsuz bir cevap vermek gerekecektir53.

5. Gözaltı Süreleri ve Gözaltındaki Kişinin Yargıç Huzuruna Çıkarılması

Gözaltına alınan kişiler, azami gözaltı süresinin sonuna kadar veya yar-gıç huzuruna çıkarılıncaya kadar özgürlüklerinden yoksun bırakılırlar. Gözaltı

49

Öztürk - Erdem, s. 529.

50

Şahin, Sanığın Kolluk Tarafından Sorgulanması, s. 28; Kunter - Yenisey, s. 367.

51

Kunter - Yenisey, s. 368; Yenisey, Hazırlık Soruşturması ve Polis, s. 117; Şahin, Sanığın Kolluk Tarafından Sorgulanması, s. 30; Demirbaş, Sanığın Hazırlık Soruşturmasında Đfadesinin..., s. 16-17.

52

Demirbaş, Sanığın Hazırlık Soruşturmasında Đfadesinin..., s. 16-17.

53

Ancak 1412 sayılı mülga CMUK.’da ise, şüpheli ve sanık tanımına yer verilmediğinden, soruşturma evresinde de suç isnat edici işlemler şüpheliyi sanık statüsüne sokmaktaydı. Suç isnadını gerektiren işlemler, Cumhuriyet savcısının, sulh yargıcından şüphelinin tutuklanmasını veya sanık sıfatıyla sorguya çekilmesini talep etmesi veya uyuşmazlık konusunda önödeme teklif etmesidir. Bu hallerde, soruşturma evresinde dahi, şüpheli kişi sanık sıfatını almaktaydı. Bkz. Kunter, s. 440.

(23)

durumu, mevzuatın öngördüğü süreler içinde yargıç huzuruna çıkarılana kadar sürer. Gözaltı süresince kişinin özgürlükleri sınırlandığından, bu süreler, Anayasalarda ve kanunlarda ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Aşağıda sırasıyla Anayasa, Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi, Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca gözaltı süreleri ele alınacaktır.

A. ANAYASA’DA GÖZALTI SÜRELERĐ

Anayasa, temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanacağını ifade ettikten sonra, kısıtlayıcı bir işlem olan gözaltına almada, gözaltı sürelerine yer vermiştir. AY. md.19/5’e göre “yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hakim önüne çıkarılır”. Yakalanan kişi, en geç kırksekiz saat içerisinde yargıç önüne çıkarılmalıdır. Söz konusu kişi, kırksekiz saat içerisinde yetkili yargıç önüne çıkarılamazsa, tutulma yerine en yakın yargıç önüne çıkarılır. Ancak yaka-lanan kişi, ister yetkili isterse en yakın yargıç önüne çıkarılsın, gözaltı süresi kırksekiz saati aşamaz. En fazla iki kişiyle işlenen suçlarda kırksekiz saatlik gözaltı durumu, olabilecek en geç süredir. Bu süreden önce de işlemleri tamamlanan kişinin yargıç huzuruna çıkarılması mümkündür (AY. md.19/5).

Kanun koyucu, toplu olarak işlenen suçlarda, temel hak ve özgürlüklerin yargıç kararı olmaksızın sınırlandığını dikkate alarak, en çok dört gün içinde yargıç huzuruna çıkarılmaları gerekliliğini ifade etmiştir. Suç toplu olarak işlendiğinden, kırksekiz saatin yetersiz olduğu durumlarda, bu süre, en çok dört gün olabilir. Ancak dört günden önce de gözaltı işlemleri tamamlanmışsa, şüphelilerin yargıç önüne çıkarılmamaları için herhangi bir engel yoktur.

Anayasa’nın yakalanan kişinin gözaltı durumunu hükme bağlayan md. 19/5 hükmü, 3.10.2001 tarihinde yürürlüğe giren 4709 sayılı Kanunla değiş-tirilmiştir. Değişiklikte, en çok iki kişiyle işlenen suçlarda, daha önceden mevcut olan kırksekiz saatlik gözaltı durumu aynen korunmuştur. Toplu olarak işlenen suçlarda ise, en çok onbeş gün içinde yargıç huzuruna çıkarma süresi öngörülmüştü. Yargıç kararı olmaksızın, kişiyi onbeş gün özgürlü-ğünden yoksun bırakma, insan hakları açısından bir sakınca teşkil etmekteydi. Yeni düzenlemeyle birlikte bu sakınca da giderilmiştir.

(24)

B. AVRUPA ĐNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESĐ’NDE GÖZALTI SÜRELERĐ

2001 Anayasa değişikliğinin, temel esin kaynağı olan AĐHS.’nin hüküm-lerine ve AĐHM Kararlarına kısaca değinmekte fayda görüyoruz.

AĐHS.’nin 5. maddesine göre, “Her ferdin hürriyete ve güvenliğe hakkı vardır”. Ancak “bir suç işlediği şüphesi altında olan yahut suç işlemesine veya suç işledikten sonra kaçmasına mani olmak zarureti inancını doğuran makul sebeplerin mevcudiyeti dolayısiyle, yetkili adli makam önüne çıkarıl-mak üzere yakalanması” halinde kişi özgürlüğünden yoksun kılınabilir.

Kişi özgürlüğü temel bir hak olarak kabul edilmiştir. Kanunların izin verdiği ölçüde ve de ilgili hükümde ifade edildiği hallerde, suç işlediğinden şüphelenilen kişiler yetkili adli makam önüne çıkarılmak üzere yakalana-bilirler.

Madde, temel sınırları çizmekle beraber, yetkili adli makamlar önüne çıkarılmak için, en çok olabilecek olan gözaltı sürelerini düzenlememiştir. Sadece Sözleşme’nin 5/3. maddesinde, yakalanan kişinin yargıç veya adli görevi yapmaya kanunen yetkili kılınmış bir memur huzuruna çıkarılması için gerekli ve mâkul süre içinde muhakeme edilmesi ifadesini içermektedir. Gerekli ve mâkul sürenin azami sınırı belirtilmemiştir.

Çavuşoğlu, AĐHM.’in, Sözleşme’de yer alan terimlere “özerk” anlam vererek, Sözleşme hukukunu iç hukuklardan bağımsızlaştıran bir “özerk yorum tekniği” getirdiğini, bunun sonucunun da yapılan özerk yorumlarla her hakkın koruma alanını kendi geliştirdiği ölçütlerle çizdiğini belirtmiştir54.

Sözleşme’nin 5. maddesinde yer alan “süre”ler de (hemen, en kısa süre ve mâkul süre) her olayın şartlarına göre değerlendirilecek ve hakkın özünü koruyacak şekilde yorumlanacaktır. Ayrıca sözleşme içtihadı hukuku da yorum konusunda yardımcı olacaktır55.

Sözleşme’nin 5/3. maddesinde kişinin, “hemen” yargıç veya yetkili adli memur önüne çıkarılması gerektiği ifade edilmektedir. Bu fıkrada yer alan zamana ilişkin “hemen” ibaresi, “derhal” anlamında değildir. “Hemen” ibaresi, somut olaydaki şartlara göre değerlendirilmelidir56. Bu durumda,

54

Çavuşoğlu, Naz, “Đnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ni “Yaşayan Belge” Yapan Yorum Teknikleri”, Đnsan Hakları Yıllığı 1992, C. 14, s. 132, s. 135-136.

55

Çavuşoğlu, s. 136-137.

56

Gölcüklü, Feyyaz - Gözübüyük, Şeref, Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, 3. Baskı, Ankara 2002, s. 238.

(25)

Sözleşme’nin ilgili maddesinde gözaltı sürelerine ilişkin bir düzenlemenin olmaması ve maddede yer alan “hemen” ibaresinin de somut olayın özellik-lerine göre yorumlanması dikkate alınacağından, AĐHM Kararlarının incelen-mesi gerekmektedir.

AĐHM., 29 Kasım 1988 tarihli “Brogan ve Diğerleri” adlı davada vermiş olduğu kararında, yargısal denetime tabi olmaksızın dört gün altı saat polis nezaretinde gözaltında bulundurmada, altı saatlik süreyi Sözleşmenin 5. maddesinin 3. fıkrasına aykırı bulmuştur. Mahkeme Brogan davasındaki gözaltı sürelerinin, faillerin işledikleri suç türüne bakmaksızın, madde metninde yer alan “hemen” ibaresini ihlal ettiğini belirtmiştir. Söz konusu davada, failler terörizm amaçlı hareket etmişlerdir. Ancak amaç, gözaltı süresini kişi haklarına ve özgürlüklerine aykırı olacak şekilde uzun tutarak terörizme karşı toplumu korumak değildir. Mahkemenin 1988’de vermiş olduğu bu emsal karar, Türkiye’nin de mahkûm olduğu birçok uzun süreli gözaltına ilişkin olaylara dayanak teşkil etmektedir57. Bu kararlardan en

57

Örnek kararlar: 31.10.2006 tarihli “Pakkan v.Tr”, No: 13017/02; 18.7.2006 tarihli “Baltacı v.Tr”, No: 495/02; 4.5.2006 tarihli “Rüzgar v.Tr”, No: 59246/00; 11.4.2006 tarihli “Şevk v.Tr”, No: 4528/02; 23.3.2006 tarihli “Anyıç ve Diğerleri”, No: 51176/99; 21.3.2006 tarihli “Korkmaz ve Diğerleri”, No: 35979/97; 2.2.2006 tarihli “Duran Sekin v.Tr”, No: 41968/98; 22.12.2005 tarihli “Đ.B v.Tr”, No: 30497/96; 22.12.2005 tarihli “Mehmet Hanefi Işık v.Tr”, No: 35064/97; 22.12.2005 tarihli “Bulduş v.Tr”, No: 64741/01; 24.6.2004 tarihli “Yaşar Bazancir ve Diğerleri v.Tr”, No: 56002/00 ve 7059/02; 21.12.2004 tarihli “Talat Tepe v.Tr”, No: 31247/96; 27.7.2004 tarihli “Ağırağ ve Diğerleri v.Tr”, No: 35982/97; 6.2.2003 tarihli “Zeynep Avcı v.Tr”, No: 37021/97; 5.2.2002 tarihli “Yolcu v.Tr”, No: 34684/97; 21.2.2002 tarihli “Hasan Yılmaz et autres v.Tr”, No:26309/95, 26309/95, 26309/95 ve 26313/95; 26.2.2002 tarihli “Kaplan v.Tr”, No:24932/94; 22.5.2001 tarihli “Altay v.Tr”, No: 22279/93; 22.5.2001 tarihli “Özata and Others v.Tr”, No: 30453/96; 22.5.2001 tarihli “Şanlı and Erol v.Tr”, No:36760/96; 31.5.2001 tarihli “Kortak v.Tr”, No: 34499/97; 5.6.2001 tarihli “Lalihan Ekinci v.Tr”, No:24947/97; 7.6.2001 tarihli “Z.E. v.Tr and Others v.Tr”, No:35980/97; 10.7.2001 tarihli “Kürküt v.Tr”, No: 24933/94; 10.7.2001 tarihli “Değer v.Tr”, No:24934/94; 10.7.2001 tarihli “Avcı v.Tr”, No: 24935/94; 10.7.2001 tarihli “Orak v.Tr”, No: 24936/94; 10.7.2001 tarihli “Doğan v.Tr”, No: 24937/94; 10.7.2001 tarihli “Parlak, Aktürk and Tay v.Tr”, No:24942/94, 24943/94, 25125794; 10.7.2001 tarihli “Boğ v.Tr”, No:24946/94; 10.7.2001 tarihli “Demir v.Tr”, No: 24990/94; 10.7.2001 tarihli “Şenses v.Tr”, No:24991/94; 10.7.2001 tarihli “Yeşiltepe v.Tr”, No: 28011/95; 10.7.2001 tarihli “Fidan Çağrı and Özarslaner v.Tr”, No: 29883/96, 29884/96, 29885/96; 10.7.2001 tarihli “Mutlu and Yıldız v.Tr”, No: 30495/96; 10.7.2001 tarihli “Çakmak v.Tr”, No: 31882/96; 17.7.2001 tarihli “Đrfan Bilgin v.Tr”, No: 25659/94; 17.7.2001 tarihli “Karatepe and Kirt v.Tr”, No: 28013/95; 17.7.2001 tarihli “Okuyucu and Others v.Tr”, No: 28014/95, 28015/95, 28016/95; 17.7.2001 tarihli “Bağcı and Others v.Tr”, No: 29862/96; 17.7.2001

(26)

önemlisi, 26 Kasım 1997 tarihli “Sakık ve Diğerleri”58ne ilişkin karardır. Mahkeme bu kararında, başvurucuların yargılama öncesinde, polis nezaret-hanesinde gözaltında tutulmalarının sonuna kadar geçen oniki ya da ondört gün boyunca yargıç tarafından olaya hiç müdahale edilmemesini, Sözleş-menin 5. maddesinin 3. fıkrasında yer alan “hemen” ibaresi ile bağdaştırama-mıştır. Böylece söz konusu davada, başvurucuların bir kısmı için oniki gün, bir kısmı için ondört gün süren gözaltı süresi, Sözleşme’nin 5. maddesinin 3. fıkrasına aykırı bulunmuştur.

Emsal karar olan “Brogan ve Diğerleri” davasını esas alırsak, AĐHM.’in toplu olarak işlenen suçlarda gözaltı süresini, en çok dört günle sınırlamakta olduğunu söyleyebiliriz.

C. CEZA MUHAKEMESĐ KANUNU’NDA GÖZALTI SÜRELERĐ CMK.’da, gözaltına alınan kişinin gözaltında kalacağı süreler, çeşitli ölçütlere göre farklı belirlenmiştir.

a. Genel Olarak CMK.’da Düzenlenen Gözaltı Süreleri

Hakkında henüz kamu davası açılmayan bir kişinin gözaltına alınması durumunda, yakalama yerine en yakın hakim veya mahkemeye gönderilmesi için yolda geçen zorunlu süre hariç, yirmidört saat içerisinde sulh ceza yargıcı önüne çıkarılıp, sorgusunun yapılması gerekmektedir. Yakalama yerine en yakın hakim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz (CMK. md. 91/1).

Anayasa’da düzenlenen kırksekiz saatlik gözaltı süresinin, CMK. md. 91/1’de öngörülen yirmidört saatlik süreyi değiştirip değiştirmediği tartışmalı

tarihli “Demir and Others v.Tr”, No: 29866/96, 29867/96, 29872/96; 25.9.2001 tarihli “Ercan v.Tr”, No: 31246/96; 25.9.2001 tarihli “Yıldırım and Others v.Tr”, No: 37191/97; 27.9.2001 tarihli “Günay and Others v.Tr”, No:31850/96; 30.10.2001 tarihli “Saki v.Tr” No: 29359/95; 8.11.2001 tarihli “Tuncay and Özlem Kaya v.Tr”, No: 31733/96; 18.12.2001 tarihli “Acar v.Tr”, No: 29440/94; 18.12.2001 tarihli “Güngü v.Tr”, No: 24945/94; 11.7.2000 tarihli “Dikme v.Tr”, No: 20869/92; 26.11.1997 tarihli “Sakık ve Diğerleri v.Tr”, No: 87/1996/706/898, 87/1996/706/899, 87/1996/706/900, 87/1996/706/901, 87/1996/706/902, 87/1996/706/903, 23878/94, 23879/94, 23880/94, 23881/94, 23882/94, 23883/94

58

26.11.1997 tarihli “Sakık ve Diğerleri v.Tr”, No: 87/1996/706/898, 87/1996/706/899, 87/1996/706/900, 87/1996/706/901, 87/1996/706/902, 87/1996/706/903, 23878/94, 23879/94, 23880/94, 23881/94, 23882/94, 23883/94

Referanslar

Benzer Belgeler

yüzyıl resim sanatında deniz konusu­ nu görsel ilişkilerin kaynağı olarak değerlen­ diren ve duyarlı, romantik bir atmosfer oluş­ turan kişiliğinin ayrıcalıklı

—YMri~t, Muccemu'l-udebWda (c. 208-218)14, Beyhakrnin Me~ ri- bu't-tecffiib ve ~arffibu'l-~arffib adl~~ eserinde kendi hakk~nda söylediklerine dayanarak onun hayat~n~~ ve

Şekil ve şartları kanunda gösterilen Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının

CMK m.119/f.1- Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının

Antalya’nın Serik ilçesinde taş ocağı açmak isteyen madencilik şirketi yetkilileri ile köylüler arasında çıkan tartışma sonras ı gözaltına alınan köylüler,

İtalya’da polis ve doktorlardan oluşan 15 kişi, Cenova kentinde 2001’de yapılan G-8 zirvesi protestoları sırasında gözalt ına alınan küreselleşme karşıtlarına

Belediyelerin mülklerinde yapılan kiralama ihaleleri, adı rüşvet iddialarına karışan belediye çalışanlarının bankalarındaki hesapları ve son bir yılda verilen yaklaşık

"Polis, direni şi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken kendisine karşı silahla sald ırıya teşebbüs edilmesi halinde,