• Sonuç bulunamadı

Cami İslam toplumunun kalbidir

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Cami İslam toplumunun kalbidir"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DİYANET AYLIK DERGİ EKİM 2017

28 DiyanetDergisi

S Ö Y L E Ş İ

Bu yıl Diyanet İşleri Başkanlığı, Camiler ve Din Görevlileri Haftası etkinliklerini “Cami, Şehir ve Medeniyet” teması çerçevesinde düzenliyor. İslam toplumunda caminin veya kadim

ifadesiyle mescidin yeri ve önemi hakkında neler söylersiniz?

Hz. Peygamber (s.a.s.) Medine’de bir İslam toplumu inşa etmek is-tediğinde ilk yaptığı iş cami inşa etmek oldu. Bütün faaliyetler cami üzerinden yürütüldü. İlk dö-nemde cami hem devlet başkan-lığı makamı, hem mahkeme hem okul hem toplanma alanı hem konferans salonu hem de ibadet mekânıydı. Bu işlevler o dönemde ayrılmamıştı hepsi bir mekânda yapılıyordu. Dolayısıyla İslam me-deniyetinin ana kurumu camidir. Diğer kurumların hepsi camiden

doğmuştur. Yani diğer kurumlar başta camilerin meydana getirdiği işlevlerin yavaş yavaş başka ku-rumlara devredilmesinden ibaret olarak görülebilir.

Cami İslam toplumunun kalbidir. Ecdadımız, camile-ri toplumun merkezine koymuştur. Şehir planlaması yapılırken merkeze cami onun yanına medrese onun yanına tekke onun yanına hastane onun yanına çarşı pazar şeklinde organize edilmiş, merkezde her zaman cami olmuştur ve camiler her zaman en yüksek en dikkat çekici en görkemli binalar olarak inşa edilmişlerdir. Ama bu mo-dernite ile beraber cami toplu-mun merkezi olmaktan çıkıyor çünkü artık orada bir medeniyet dönüşümü yaşanıyor. Günümüz-de artık camilerin yerini AVM’ler aldı, toplumun merkezi olma gö-revini artık AVM’ler üstleniyor. Yani hayatın çoğu orada geçiyor günümüzde. Bu da kapitalizmin hayatın merkezi hâline gelmesi ile alakalı bir durum.

Medeniyetler sahip oldukları şehirlerde şekille-nir ve gelişirler. Bu anlamda İslam Medeniyeti

Fazıl ACAR

PROF. DR. RECEP ŞENTÜRK:

(2)

DİYANET AYLIK DERGİ

EKİM 2017 29

www.diyanetdergi.com

S Ö Y L E Ş İ

Peygamber şehri Medine-i Münevvere’den neşet etmiş bir medeniyettir. Bize

Me-dine-Medeniyet ilişkisi hakkında neler söylersiniz?

Medeniyet kelimesi İbn Haldun’a göre ümran ve ictima-i beşerî keli-meleri ile müteradiftir. Bu açıdan bakıldığında medeniyet, toplum anlamına gelmiş oluyor. Toplumun bir sosyal bir de fiziki organizas-yonu var, fiziki organizasyon şehir planlamasında kendini gösteriyor. Sosyal organizasyon ise o toplum-daki siyasi yapılanmada sosyal ve ekonomik yapılanmada kendisini ifade ediyor. Ama bu sosyal siya-si dinî yapılanma maddi ifadesiya-sini, fiziki ifadesini mimaride ve şehir planlamasında göstermiş oluyor. Şimdi Medine’ye baktığımızda ora-da bir kere mescit her şeyin

merke-zini teşkil ediyor ve Müslümanlar günde beş kere o merkezde toplanıyorlar. Bu bir millet meclisi görevi

görmüş oluyor. Toplumdaki kenetlenme ve iletişimi sağlıyor. Birlik beraberlik ve daya-nışma duygusunu kuvvetlendiri-yor. Ve bu direkt doğrudan iletişim mekanizması olarak işliyor ve Hz. Peygamber (s.a.s.) günde beş kere oraya toplanan o cemaati bir şekilde eğitiyor. Aralarında birlik beraberlik kardeşliği tesis etmiş oluyor ama mescit sadece Müslümanların mer-kezi değil aynı zamanda orada bulu-nan Yahudi Hristiyan putperestlerin de idare edildiği bir merkez. İşte bu yüzden ben peygamberimizin Me-dine’de kurmuş olduğu medeniyeti açık medeniyet olarak isimlendiri-yorum. Sadece Müslümanları değil Müslüman olmayanları da yönetimi altında barındıran bir medeniyeti peygamberimiz orada inşa etmiş oluyor. Ama burada çok ilginç bir durum var. Peygamberimiz bir ta-raftan onların insan haklarını koruyor, din özgürlüğü

Ecdadımız, camileri top-lumun merkezine koy-muştur. Şehir planlaması yapılırken merkeze cami onun yanına medrese onun yanına tekke onun

yanına hastane onun yanına çarşı pazar

şek-linde organize edilmiş ve camiler her zaman en

yüksek en dikkat çekici en görkemli binalar

(3)

DİYANET AYLIK DERGİ EKİM 2017 30

S Ö Y L E Ş İ

DiyanetDergisi

veriyor. Kendi dinlerini tatbik etme fırsatı veriyor, on-lara bir özgürlük tanıyor. Peygamberimizden önce de bu imkân azınlıklara başka medeniyetler tarafından tanınıyordu ama Peygamberimiz burada bir devrim yapıyor bu hakları yazılı hukuk hâline getiriyor. Do-layısıyla Peygamberimizden sonra devlet başkanları yönetimler değişse bile bu yazılı hukuk hâline geldiği için herkes bunu uygulamak mecburiyetinde oluyor. Hz peygamber, İslam’ı bir açık medeniyet olarak tesis ediyor ve bunun hukuki temellerini Medine de kur-muş oluyor. Ancak burada dikkat etmemiz gereken bir husus var; Hz. Peygamber onlara

yasal hakları ve din özgürlüğü ve-riyor bir taraftan da onların dinini tenkit ediyor. Hem Kur’an-ı Kerim’i eleştiriyor hem de Peygamberimiz eleştiriyor. Yahudilik ve Hristiyanlı-ğın tahrif edilmiş olduğunu ve Pey-gamberimiz ile beraber nesh edil-diğini peygamberimiz orada açıkça ifade ediyor. Burada İslam’ın diğer dinlere yaklaşımı ortaya çıkıyor. İs-lam hak dindir ama tek din değildir. Ve biz diğer dinlere baskı ile değil de tebliğ ile ulaşabiliriz. Onlara özgür-lük tanımak onların dinlerini onay-ladığımız anlamına gelmez.

Müslümanlar Mekke ve Medi-ne’den sonra Şam, Kufe, Kahire, Bağdat, İsfehan yüksek seviyede eğitim yapan medreseleri, kütüp-haneleri ve mimarileri ile bu yeni medeniyetin dal budak salmasını sağlamışlardır. Daha sonraki yıl-larda doğuda Buhara, Horasan, Semerkant, Samarra; batıda

Kur-tuba, Gırnata, Tuleytula İslam Medeniyetinin en yetkin şehirleri olarak temayüz etmişlerdir. İslam şehirleri dediğimizde hangi özellikleri ön plana çıkmaktadır?

İslam şehri İslam’ın yaşandığı şehirdir. İslam şehrini birtakım fiziki özellikleri ile diğer şehirlerden ayırt etmek gerekirse caminin merkezde olduğu şehir-dir. İslam’ın yaşanması ile caminin merkezde olması birbiri ile irtibatlı olan şeylerdir. Eğer kültürde, sos-yal hayatta, dinî hayatta İslam merkezde ise cami de mutlaka merkezde olur. Orada İslam’ın yaşandığı,

merkeze konulmuş olan o hâkim abidevi cami yapı-sı ile tescil edilmiş olur. İstanbul’da bunun en güzel örneklerini görüyoruz. Ecdadımız Ayasofya’yı cami yapmışlar, oranın en büyük yapısı ve fethin bir sem-bolü; Süleymaniye’yi Sultanahmet’i inşa etmişler, dolayısıyla cami o mekânın İslam’ın hâkim olduğu bir mekân olduğu anlamına geliyor. İki tane İstanbul var, İstanbul’da ecdadın kurduğu bölgeler ile sonra-dan oluşan bölgeler arasında bu farkı bariz bir şekilde müşahede edebiliyoruz.

İslam medeniyet tasavvurunda mabet ve şehir, birbiriyle yakın ilişkisi olan, ol-ması beklenen iki değer. Klasik dönemlerde şehir kendini mabe-din çevresinde konumlandırırdı. Böylelikle hayatın merkezinde yer alan mescit, merkezin hayatını da dizayn ederdi. Modern şehir ise bu dikkatin uzağında parametrelerle oluşturuldu. Mabet, şehri oluştu-ran unsurlardan bir unsura dönüş-tü. Bu dönüşümden ve seküler hi-zalanmadan tedirgin olmalı mıyız?

Tabii ki tedirgin olmalıyız. Bu, şe-hirlerimizin kimliğini kaybettiği anlamına geliyor. “Artık şehirlerimiz bir İslam şehri hüviyeti taşımıyor” anlamına geliyor, bu aynı zamanda sosyal bir dönüşümünde maddi bir ifadesi olarak görülmelidir. Demek ki toplumda böyle bir sosyal dönüş-me var, kültürde böyle bir dönüşdönüş-me var. Artık İslam hâkim bir unsur de-ğil birçok unsur arasında bir unsur haline indirgenmiş demektir. Bakın üç tane önemli İslam şehri var: Mekke, Medine, Ku-düs. Bunların hepsi bir mabetle önem kazanmıştır. Bu da İslam medeniyetinin şehir anlayışında mabe-din ne kadar önemli bir yeri olduğunu gösteriyor. Di-ğer İslam şehirlerimde âdeta Mekke, Medine, Kudüs modelini devam ettirmiş ihya etmişlerdir. Ama ma-alesef bu modernleşme Batılılaşma süreci içerisinde hayatın merkezi İslam olmaktan çıkıyor. Bu da cami-nin hayatın merkezinde olmasına mani oluyor. Hatta bırakın merkezinde olmayı çok kenarında bir yerde olduğunu üzülerek müşahede ediyoruz.

İçinde yaşanılan mekân-ların insan üzerinde tesiri

büyük. Biz yurt dışın-dan Türkiye’ye öğrenci getirip onlara Türkiye’de program yapıyoruz. Ben

onlara siz Türkiye’de hiçbir şey öğrenmeseniz, sadece Süleymaniye

Ca-mii’nde iki rekât namaz kılıp o ortamı görseniz bu bile size eğitim olarak

yeter diyorum. Çünkü orada İslam’ın ihtişamını,

medeniyetini, sanatını, mimarisini, gücünü

(4)

DİYANET AYLIK DERGİ

EKİM 2017 31

www.diyanetdergi.com

S Ö Y L E Ş İ

Dindar insanlar bile camiye gitmeyip namazlarını evde kılabiliyorlar. Türkiye öyle bir İslam ülkesi ki cuma na-mazında caminin önünde trafik tıkanıklığı yaşanıyor. Bütün erkeklere cumanın farz olduğu bir ülkede cami-nin önünde trafik tıkanıklığı yaşanıyor insanlar cuma namazını bile terk edebiliyorlarsa bu manidar ve üs-tünde çok ciddi düşünülmesi gereken bir durum. Camilerin fiziki olarak varlığı ancak

ve ancak içleri aktivitelerle doldu-rulduğu zaman bir mana ifade eder. Caminin sadece mimari yapısının var olması ve insanlarında orayı müze gibi ziyaret etmesi bu bizim endişelenmemiz gereken bir du-rumdur.

İnsan ve mekân arasında canlılığı-nı hiç kaybetmeyen bir etkileşim, iletişim var. İnsan şehri inşa ettiği kadar şehir de insanı inşa ediyor malumunuz. Modern şehrin getir-dikleri ve götürdüklerine bu zavi-yeden bakacak olursanız ilk olarak nelere dikkat çekmek istersiniz?

İçinde yaşanılan mekânların insan üzerinde tesiri büyük. Biz yurt dı-şından Türkiye’ye öğrenci getirip onlara Türkiye’de program yapıyo-ruz. Ben onlara siz Türkiye’de hiçbir şey öğrenmeseniz, sadece Süleyma-niye Camii’nde iki rekât namaz kılıp o ortamı görseniz bu bile size

eği-tim olarak yeter diyorum. Çünkü orada İslam’ın ih-tişamını, medeniyetini, sanatını, mimarisini, gücünü görmüş oluyorsunuz. Çünkü bu insanlar yurt dışında hiçbir mimari özelliği olmayan daireden dönüştü-rülmüş yerlerde ibadet ediyorlar. Orada İslam’ın es-tetiğe ne kadar ehemmiyet verdiğini ne kadar güzel sanat ürettiğini göremeyebiliyorlar. Ama bunu gelip gördüğünde bu onun üzerinde çok ciddi bir tesir

bı-rakıyor. Bu mimari aynı zamanda bizim toplumsal hafızamızın kaydını teşkil ediyor.

Ecdadımızın cami mimarisinde bir sembolizm var-dır, bizim mimarlarımız camiyi Kâbe modelinde inşa ediyorlar. Mesela cami kare şeklinde inşa edilir, kili-seler dikdörtgendir. Çünkü Kâbe kare şeklindedir ve her cami Kâbe’nin bir şubesidir. Camilerin içine veya bahçesine zemzemi hatırlatsın diye su konulur. Mimar Sinan Tezkire-tü'lbünyan isimli bir eseri var orda şöyle diyor: “Cami âlemdir, âlemi yansıtıyor, cami Kâbe’dir, Kâbe’yi yansıtıyor, cami cennettir, cenne-ti yansıtıyor, cami İslam’dır, İslam’ı yansıtıyor.”

Maalesef modernleşme sürecinde değişen şeylerden bir tanesi de ca-minin sembolizmi. İslam’ın sem-bollerini taşıyan camiler yapılması konusunda mimarlarımızın dikkat etmesi iyi olur kanaatindeyim. Camilere gitmek oralarda bulunmak aslında toplum için sosyal psikoloji açısından bir terapi işlevi görür. Ora-ya giren insan dinlenir ve bir manevi-yat hisseder, ahireti ve dinî değerleri hatırlar, eski camilerimizin etrafında mezarlıklar var, mezarlıkların için-den geçerek gidiliyor, o mezarlık ki-şiye ölümü ahireti hatırlatıyor, orada önemli insanların kabirlerini görerek onların miraslarını ve örnekliklerini hatırlamış olu-yor ki bunlarda insanda müspet tesirler yapıolu-yor. Beş vakit namaza gidip gelmek bir teneffüstür, ruhun bir teneffüsüdür. Böyle bir teneffüs Allah Teala tarafından insanlara zorunlu kılınmış bir teneffüstür. Kişi böyle bir teneffüs yapmadığında psikolojik olarak manen ve bedenen yorulur. Maddi varlığıyla şehri İslamlaştıran cami, manevi fonksiyonuyla ruhu teskin eder.

P

rof. Dr. Recep Şentürk 1964 Çankırı doğumlu. İstanbul İmam-Hatip Lisesi (1982) ve Marmara Üni-versitesi İlahiyat Fakültesi (1986) mezunu. 1987-88 yılları arasında araştırma amacıyla Mısır’a gitti.

1998'de ABD'de New York Columbia Üniversitesi'nde doktora çalışmalarını tamamladı. 2003 yılında doçent,

2008 yılında profesör oldu. Uluslararası İbn Haldun Topluluğunda başkanlık görevlerini yürütmektedir. 10

Mart 2017 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından İbn Haldun Üniversitesi rektörlüğü-ne atandı.

Üç tane önemli İslam şehri var: Mekke, Me-dine, Kudüs. Bunların hepsi bir mabetle önem kazanmıştır. Bu da İslam

medeniyetinin şehir anlayışında mabedin ne kadar önemli bir yeri

olduğunu gösteriyor. Diğer İslam şehirlerimde

âdeta Mekke, Medine, Kudüs modelini devam ettirmiş ihya etmişlerdir. Ama maalesef bu moder-nleşme Batılılaşma süreci içerisinde hayatın merke-zi İslam olmaktan çıkıyor.

Referanslar

Benzer Belgeler

The barber of Bajazet the Second was made Grand Vizier.10 In a despotic monarchy the approach to the person of the sovereign is an advantage which no merit can

Missou- ri Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı otizmli çocukların yüz özellikleri ile nor- mal gelişen çocukların yüz özelliklerini ve şekillerini

Batı dünyasında Sovyetler Birliği dün­ yasını kuş uçmaz kervan geçmez bir karan­ lık dünya gibi gösteren iddiaların tersine Sertel ile Bakû’dan

20 Ocak 2010’da Dörtyol Devlet Hastanesi acil servisine, çelikhanede yurtd›fl›ndan gelen asit tank› kesimi s›ras›nda kesilen tank için- den ortama yay›lan dumana (1 -

Bilirkişi raporunun da incelendiği davada mahalle aralarına kurulan baz istasyonlarının özellikle çocukların sağlığını etkilediği belirtildi.. Davanın karar kısmında

Marmara İlahiyat Cami’nde ortalama olarak ölçüm yapılan günlerde ısıl konfor Tablo 3’te gösterildiği gibi konfor değerleri arasında olmuştur.. Rüzgârlı

-TAMAMEN KESME TAŞ VE MERMERDEN YAPILMIŞ OLAN -TAMAMEN KESME TAŞ VE MERMERDEN YAPILMIŞ OLAN CAMİDE ŞAHANE BİR TAÇ KAPI VARDIR.. BU TAÇ KAPI, DIŞ CAMİDE ŞAHANE BİR TAÇ

Cami derslerinde karşılaşılan iletişim engellerine dair cemaat tarafından cami içi ve cami bağlantılı diğer etkinliklerde pek nadir rastladığımız bir öz