9
I içek pasajı, 1945-50’lerde ilk •içki kabadayılığına biranın içine votka katarak çabuk tekliğe terfi etmek istiyen deli kanlıların değişmez mekanı idi, hem sanatçıların yazı adamlarının itibarı yükselmiş gazetecilerin ra kılarım İstanbul uslubu içinde yu dumladıkları bir efendilik labora tuarı.Şimdi üst katları traş edilmiş görüntüsü ile eski zamanların cü
ce karikatürü haline getirilmiş tarihi dem- gah, o vakitlerde hem boyu hem girişteki çi çek denizi ile, hem çekinilerek içine girilen, hem de insanın son adımlarını atarken çeki düzenin son rötuşlarını yaptığı bir alkol dikkat merkezi idi.
Şu yıllarda herkesin alkol aldığı bir umumhaneye dönen çiçek pasajı sözünü ettiğim yıllarda, hem kıyafet gustosu hem de insan ve içki zerafeti yönünden ince eleyip sık dokunan bir toplum imbiği idi, aslında.
İstanbul’un varoşlarında tek tük gece kondu çivisi çakmaya başlayan taşra, bu lundukları yerdeki ilkel ve lokal meyha nelerinde rakı ve şarap şişelerinin dibine vururlar, kadeh keyiflerini Çiçek pasajı na kadar uzatmak gibi bir cüreti göze a- lamazdı, hiç.
Çiçek pasajının girişinde, taşra insanı nı lisanı ile görgü birikiminin köksüzlüğü ile kılık kıyafettindeki hırpaniliği ile ge riye püskürten bir itici makina vardı, sanki...
* * *
Akşam üstlerinde güneş yüksek binaların çatısından düşüp, katlann tuğlalarında kırı lıp İstiklal caddesinde gölgeler dolaşmaya başladığında bu tarihi yerin müdavimleri şaşmaz bir saat ve adım trafiğine uyarak do luşurlardı, Çiçek pasajına...
Herkesin dükkanı, herkesin masası garso nu patronu, sanki yıllardan beri aynı abon man bileti alınmışçasına, sabitleşmiş ezber lenmiş bir içki haritası çizerdi.
Müşteri ile dükkan arasında kurulan bu bağ, bazı yerlerde daha titiz ittifaklara varır, yıllarca aynı kadeh aynı müşteri vefasına ka dar uzanırdı.
Girişin sağ tarafındaki ilk dükkan masası, günün hangi saatinde varırsanız varınız Çi çek pasajına, hiç üstünden hamulesi kalkma yan bir sabit dekor gibi dururdu.
Rakı kadehleri nereye kadar içilmişse, o se viyede bakardı, pasaj ziyaretçilerinin merak larına doğru.
Masadaki beyaz peynir, masadaki domates salatalık söğüş, masadaki mevsim değişiklik leri ile birlikte değişen meze potborisi büyük bir sessizlik içinde bakardı, o esnada gelip ge çenlere...
* * *
Kalktığı, kaldırıldığı ve temizlendiği hiç gö rülmemiştir, o masanın pasajdan.
Belki saat sabahın dokuzunda o hale getiri len masa gece yirmi dörtlere kadar şeklini ay nen muhafaza eder, seans seans müdavimleri tarafından ziyaret edilen rakı limanı, içip kalkan tekrar gelip demlenip ve giden aynı insanlar tarafından, görülmemiş eziyetli bir alkol seyr ü seferi için kullanılırdı, biteviye..
Buraya oturan insanlar, benim o ana kadar
acı
anı
«CV'ıo ¿i
gördüğüm son Beyoğlu rakı maratoncuları idi, galiba...
Başbakan Recep Peker’in oğlu Can Peker, tiyatrocu Cahit Irgat, beyazperdenin jönü Tu ran Seyfioğlu, Beşiktaş’ın unutulmaz sağ açı ğı Sabri Gençsoy ve radyoların gelmiş geçmiş en büyük spikeri, kadife sesli ve kadife Türk- çeli Dümev Tunaseli...
Beheri ne kadar içerdi, kaç saat içerdi, veri len molaların sebebi ne idi, meyhane sahibi de dahil, pasaj devamcılarmın çözdüğü bir sır olamadı, hiçbir zaman.
Grup sabah, hangi alkol dayanma tanrısı nın kampından çıktığı belli olmayan bir di rençle hergün pasaja gelip, daha önce hazır lanmış masalarına oturur, binbir keyif ve o gün hayata açtıkları esprileri yek diğerine atarak saat onüçlere kadar içerler, sonra Can Peker’in “hadi beyler, bizler için şekerle
me vaktidir” davudi sesi ile ayağa kalkarlar,
dokunulmayan masa, sahiplerine pasajı ter- kedinceye kadar, hazırola benzer bir kımıltı- sız duruşla bakardı.
Bu grubun sarhoş olduğunu, ayakta sallan dığım, öteye beriye yalpa gönderdiklerini, hiç görmedi pasaj.
Hiç içmemiş insan manzaraları bırakırdı her keresinde bu grup, geçtikleri yerden.
Mola saat onbeşlere onaltılara kadar devam eder, bu süre bitince sanki grubun baş ucunda çok hassas bir çalar saat varmış gibisine her kes ayaklanır pasajdaki rakı ve votka devamı na, bir lokomotife bağlanan vagonlar gibi ard arda gelirlerdi.
Sinema aktörü Turan Seyfioğlu ve tiyatro aktörü Cahit Irgat öğleden sonra içkilerine hiç itina etmedikleri kılık kıyafetleri ve yüzle
rinde gezdirmeyi hiç sevmedikleri jiletsizlikle gelir, olanca tanrı natü- rellikleri ile otururlardı, masaya.
Ama Can Peker’le, Sabri Gençsoy öyle değillerdi.
Çok köklü ve aristokrat bir aile den geldikleri için bu ikili kalkar kalkmaz, doğruca Çiçek pasajının tam karşısındaki Beyoğlu’nun en p a h a lı ve lü ks b e rb e r d ü kk an ı Vily’ye uğrar, kendilerini koltuğa bırakıp hem sakal traşı olurlar, hem de ense kökü ve alınlanna enine boyuna çok süren bir dinlenme masajı yaptırırlardı.
Can Peker’le Sabri Gençsoy Çiçek pasajının kapısından içeri girip masaya seyirttikle- rinde Turan Seyfioğlu olanca ciddiyeti i- çinde Dürnev Tunaseli’ye döner, “kız pa
halı görücüler geliyor, kendine çeki düzen ver” komutunu fırlatır ve birlikte
kalkarlardı ayağa.
Pasaj müdavimlerinin belki gıpta belki hasetle izledikleri bu grup, alkol dayanık lılığı ve maratonculuklan ile uzun yıllar Beyoğlu’nun simgesi olmuş, onlar gibi iç mek ukalalığına yeltenenler, soluğu Be yoğlu ilk yardımında alarak, mideleri yı kanıp kurtulan bir kadeh figüranı olarak istiklal caddesinin tekel arşivine girmiş lerdir.
Ses tiyatrosunun iki büyük mizahçısı Salih Tozanla Vahdi Ersin bu ünlü gruba bazı geceler takılırlardı, ayaküstü.
Tozan’ın “mirim midye bağladınız,
pasaj dubasında” ya da Ersin’in, “3 yıl önce aynı masada sizinle tanışmıştık"
sataşmalarına, grup aynı cevabı yapıştırır dı, hep.
“Kılıbıklar otobüsü beş dakika sonra Tepebaşmdan kalkıyor. Hadi karılarını zın kaşkorsesine beyler...”
Saat yirmidörtlere yaklaştığında değişik bir teklif mutlaka Cahit Irgat’tan gelirdi, gruba hep.
“Hadi çocuklar V a sil’den iki büyük kanyak alıp Yenikapı’ya deniz dinlemeye gidelim.”
Cahit Irgat usta aktörlüğünün yapında, iyi bir şairdi de.
ister saplantı deyin, isterse inanmışlık. Cahit Irgat iyi şiirlerin' mutlaka gece, mut laka kanyak eşliğinde, deniz dinleyerek yazıl dığına inandırmıştı, kendisini.
Grup ayağa kalkar, pasajdan çıkar kaldı rımda 10 metre yürüdükten sonra Cahit Irgat zmg diye durur ve Can Peker’e bir bilmece so rardı.
“Ulan puşt. Dünyanın parasını yedin, Avrupada dolaşmadığın yer kalmadı. Ka run kadar zengin olsan şimdi, nereye gi demezdik?”
Can Peker uzunca bir suskunluğu sürdü rürken, kendi sorusuna kendi cevap verirdi Cahit Irgat ayaklarını göstererek.
“Bastığın yere gidemezdik hıyar, bastı ğın yere...”
Gruptan en genç Turan Seyfioğlu öldü. Son ra sırası ile Can Peker, Sabri Gençsoy ve Ca hit Irgat.
Alkolün tanıdığım İstanbullu en güzel kra liçesi Dümev Tunaseli yaşıyor hala.
Ama İstanbul’da değil, Bodrum’da. İstan bul’un eski gecelerini ve kaybolmuş grubunu belki hatırlayarak ya da hatırlamıyarak...
29 MAYIS 1994 - FİESTA SAYFA 21
Kişise! Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi