• Sonuç bulunamadı

Resimlerini İstanbul'dan sonra Paris'te sergileyen BEdri Baykam:sünyanın ilgisiz yerlerindeki insanlarla aynı resmi yaptık

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Resimlerini İstanbul'dan sonra Paris'te sergileyen BEdri Baykam:sünyanın ilgisiz yerlerindeki insanlarla aynı resmi yaptık"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

if A Ş A M

¡963'TEN BU YANAİlk kişisel sergisini 1963'te 6 yaşındayken açan Bedri Baykam'ın bugünkü resmiyle Graffiti akımının yakın bağları var. Özellikle 198l'de salt Graffiti olan birçok çalışma ger­ çekleştiren Baykam, belirli tezler doğrultusunda bir çabası olmadığını söylüyor.

Resimlerini İstanbul’dan sonra Paris’te sergileyen Bedri Baykam:

Dünyanın ilgisiz yerlerindeki

insanlarla aynı resmi yaptık

EMİN ÇETİN GİRGİN

1963’te Ankara Sanatseverler Kulübü’nde açtığı ilk sergisinden bu yana 37 kişisel sergi gerçek­ leştiren ressam Bedri Baykam, kısa bir süre önce İstanbul A ta­ türk Kültür Merkezi’nde izleni­ len sergisiyle yeniden gündem­ deydi. Öte yandan, 1983’ten bu yana sergileri New York’ta sürek- İilik kazanan genç sanatçının ye­ ni bir sergisi de Paris’teki “Ga­

lene Daniel Templon”da açıldı.

İstanbul sergisi yeni sona eren, Paris sergisi 27 kasıma kadar sü­ recek olan Baykam’la son çalış­ malarını konuştuk.

— Yeni dışavurumcu akım ve Graffiticiler (1980’lerden sonra Avrupa ve Amerika'da duvar yazılarından yola çıkan ressam­ lar) konusunda ne dersiniz? Bi­ çimsel olarak bugünkü resminiz­ le yakın bağları olan bu yenilik­ çi (modernist) akımlarla görsel iletişimi nasıl sağladınız?

B.B. — Amerika’ya 1980 yı­

lında gittim. California College of Arst and Crafts adlı okula de­ vam ettim. Daha önce Paris’te, Sorbonne’dayken resme devam ediyordum. Fakat profesyonel olarak fesme yaklaşan, sergiler açan bir kişi değildim. Yalnız resmi çok okuyordum. Sergile­ re gidiyor, çalışıyordum. 1980 yılında Amerika'ya gittiğimde, galerilerin hemen tümünde mi­ nimal resimler sergileniyordu.

Okulda normal, bildiğimiz akademik eğitim vardı. Foto- realist, minimal, abstre sanat ça­ lışmaları vardı. Ve Amerikan ge­ leneğinden, kökeninden gelen

soyut sanat hâlâ yapılıyordu. Bense kendi gelişmem ve düşün­ cem çerçevesinde, özellikle salt minimal veya kavramsal sanat­ la halkın ilişkisini çok kopuk bu­ luyordum. Bunlar beni etkileme­ di. Beni figüre bağlayan olayın kökenini Alman Dışavurumcu- luğu’nda, Doğu sanatında bula­ biliriz. Serbest figür, serbest ça­ lışmaya yönelik, fakat gene de hikâye anlatıcı, his anlatıcı tav­ rı olan bir resim sanatı geliştir­ me çabalarına başladım. Ve Amerika’ya gider gitmez yaptı­ ğım ilk girişimlerde bu vardı. Bu, okuduğum üniversite çevre­ sinde biraz müstehzi karşılanı­ yordu. Salt ekspresyonist (dışa­ vurumcu) anlamda resimler yap­ madım. Alman Dışavurumcula- rı’nın 1905-20 arası yaptığı çalış­ malar gibi çok az resim yaptım. Onun yerine sürrealizmin ya da bilinçaltı dürtülerinin girdiği ve soyutla ekspresif figüratif sanat arasında daha çok gidip gelen bir sanatı geliştirmeye başladım.

— Bu dönemde Graffiti izleri görülüyor muydu çalışmalarınız­ da?

B.B. — Evet, 81 ’de yaptı­

ğım, hatta salt Graffiti olan birçok çalışmam var. hatta sırf yazı olan resimlerim var o dö­ nemden. Ve ben “ Yeni Dışa­

vurumculuk” ve “ Yeni Figü- rasyon” olayını -dünyada bir ta­

rih, bir olay olarak konuşulması­ nı- 1982’de algıladım. 82’nin so­ nunda olaya topluca yer ayıran ve olayı analiz etmeye başlayan sanat dergilerinden aldım. Ve çok şaşırdım. O günü hiç unut­ m uyorum . Benim için çok

önemli bir gündü. “ Art in Ame-

rica’yı aldığım gündü. Nasıl

olur, diyordum. Dünyanın en il­ gisiz yerlerindeki tanımadığım insanlar aynı kaygılarla bu tip resimler üretmiş. Yakın arkadaş­ larımla konuştum. Kaliforniya sanat çevresinde tanıdığım bu in­ sanlar arasında da, demin sözü­ nü ettiğim ‘Bu sanat nedir’ gibi müstehzi yaklaşımlar son buldu.

... Ben 80, 81 yıllarında sürek­ li olarak en spontane salt soyut çalışmaları, Alman Dışavurum­ cularına yakın bir kompozisyon endişesi taşıyan çalışmalarla aynı anda yapıyordum. Sonra bu iki değişik veri iç içe girmeye başla­ dı. Mesela o dönemden “ Kade­

re isyan” , “ Fahişenin Odası” ,

aynalı resimler,salt ekspresif re­ simlerdir. Bir de bunun yanında siyah ve renk, kırmızı üstüne si­ yah gibi ötekilerine paralel ola­ rak çalışmalar vardır.

— Bu biçimselliği getiren fel­ sefi ve kültürel örgütlenmeler ne­ lerdir?

B.B. — Ben, felsefi açıdan,

sübjektif ilerlemem ve bunları yapışım açısından olayları bili­ yorum. Sonra bir adım geriye atıp, “ Bu adam buraya nasıl

gelmiş” diye eleştirmenlerin so­

racağı soruyu kendi kendime so­ ruyorum. Bugün bunları yapar­ ken belirli felsefi düşünceler ya da tezler doğrultusunda bir ça­ bam yok. Benim 70’Ii yıllarda Türkiye’de yaşamış olmam, İs­ tanbul’da, Graffitinin politik cümlelerle okunduğu bir ortam ­ dan bulunmam... mesela diğer Graffiticilerde yazı, okunur bir cümle olmaz genellikle. Sırf bir karalama gibi olur. Diğerlerini düşündüğümde, benim resmim­ de Graffiti slogan gibi geliyor. Onlardan farklı politize olmama rağmen. Bunun 70’li yıllarda .Türkiye’de Graffitiyi hazır cüm­ le olarak görmemle bağı vardıı sanırım.

B eni figüre bağlayan olayın kökenini, Alman

dışavurumculuğunda ve Doğu sanatında

bulabiliriz. Ama sürrealizmin ya da bilinçaltı

dürtülerinin girdiği ve soyutla ekspresif figüratif

sanat arasında gidip gelen bir sanatı

geliştirmeye başladım.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kanımızca da bu otuz dakika şöyle kazanılablllr Dakikalar alan gereksiz özetlerden vazgeçerek; ha­ berleri şimdiki gibi pramlt biçiminde değil, az - öz

çesine çeviren çok sayıda çelenk için­ de, eski parti başkaplan ve millet­ vekilleri Ue Başbakan Turgut Özal, SOD EP Genel Başkanı Erdal İnö­. nü, TBMM

“ Yunanlıların bizim hakkımızdaki temayülleri nelerdir diye, o zaman be­ ni görevlendirdi Mustafa Kemal Paşa.. Bu gizli

Türkçe oruç ayı deriz Ahmet Vefik Paşa’nın “ Lehçe-i Osmanî” adındaki lügat kitabında oruç kelimesinin aslının “ oruz” olduğu, belki de Farsça “ rûze”

Arsıulusal cihanda teknik politik, eko­ nomik ve sair bütün işler için çıkan fikir­ ler, vesikalar, yapılan fevkalâde fihris- lere, lügatlere rağmen böyle

Fakat ümitsiz aşkı tasvir e- den (Werther) i yazınca o ümit­ siz aşktan lıalâs olan Goethe gi­ bi, Mahmut Yesarî engin sefaleti tasvir eden romanla o

Bir gün konuşulurken Enver Pa­ şa için “ Germanofl!!” demişler, ya­ ni Alman yanlısı, Maliye Nazırı Ca- vit Bey için “ Francöfil” demişler,

Bir ara, Eyüboğlünu gördüm, koşa­ rak, Genel Kurul salonuna giriyordu, durumu anlat­ tım, yoklamaya yetişecekti, «ben sizi ararım» dedi ve hemen salona