• Sonuç bulunamadı

Sol ayağıyla düşünen adam

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sol ayağıyla düşünen adam"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAYFA

It

D İZ İ YAZI

CUMHURİYET

Çok sağol, sol ayağım

S O L A Y A Ğ IY L A I

D Ü Ş Ü N E N A D A M

S A LÂ H BİRSEL

kendi ellerinden nefret etmeye başlı­ yordun Sallanan kafasından, çarpık ağzından iğreniyordun Kardeşlerinin iterek yürüttükleri tekerli arabasında olduğu vakitler, insanların bakışların­ dan da artık tedirgin oluyordur. Yok­ sa, eskiden o bakışların varlığını bile sezmiyordun

O

E:

— 1

ı y okur, dünya karmakarışık ol­ maya başladı.

K £

LÜlâhımızı önümüze koyup dü­ şünürsek, kalabalıkta pek belli olma­ masına karşın, yaşama sevincini ve­ renlerin yine de sanatçılardan, şairler­ den başkası olmadığına varırız.

B ı►iz de bugün burada okurlarımı­ zın yüreğini bir sanatçıyla üstelik fele­ ğin gönlünü ikiye yarmış, canı başına sıçramış, yolda yol şaşmış, filtufanı de­ nilen tufanın içinden geçmiş, çevresin­ de laleş yani çaresiz kalmış, kendi avında ve kuşunda, bedensel özürlü bir yazarla dolduracağız.

Do

'ünyaya sakat olarak, sadece boynuyla sol ayağını oynatarak mer­ habasını çeken Christy Brovvn'ın öy­ küsüdür bu. Sol ayağının parmakları­ nı kullanarak hem yazar, hem ressam olmayı başarmış bir üstün insan. Bir dev.

T a m 60 yıl önce, 5 haziran 1932'- de, İrlanda’da, Dublin’de Rotunda

Hastanesi'nde dünyaya gözlerini aç­

mış. Annesiyle babası, Dublin’in en yoksul mahallelerinden birinde ya­ şamlarını sürdürüyorlarm ış. Baba duvarcıdır. Anne de dünyaya fırlattığı 22 çocuğa bakabilmek için ev kadını rolünü üstlenmiştir. Christy onuncu çocuğudur. Ne ki bu 22 yavrudan dör­ dü. genç yaşta ömür dersini bütünle- yecektir.

C dıristy ’nin normal bir çocuk ol­ madığını ilk anası sezer. O zamanlar yavru dört aylıktır. Oğlunun ağzına biberonu dayadığı zaman başının

ar-Tiint aile mutfakta, büyük sobanın çevresinde toplanmıştır.

Yalnız M ona ile Paddy bir köşede, minik bir tahta iistimde,

bir tebeşirle toplamlar yapıyordur. Chris onlardan pek

uzakta değildir. Boyuna kardeşlerinin ellerindeki san tebeşiri dikizliyordun Birden kızkardeşinin yaptığım yapm ak

isteği uyanır içinde. Sol ayağıyla M ona ’nın elinden

tebeşiri kapar. Chris bunu yapınca duralar. Ordakilerin

topu da suspus olmuştur.

kaya kaydığını görüyordur. Nedir, çocuk yaş aldıkça örnek dışı oluşu da­ ha iyi ortaya çıkar. Elleri yumuk yu­ m uktur. Hiç mi hiç açılmıyordur. Üstelik Christy onları önünde değil ar­ kasında tutuvordur. Dudakları ise anasının meme Ucunu kavrayamıyor­ dun Çenesi iyisinden kenetlidir. Ağzı­ nın açılmasına meydan vermiyordun

B

►ir yaşını doldurduğu vakit arka­ sına yastık koymadan, herhangibir yerde oturamadığı anlaşılır. Doktor­ lar çocuğun geri zekâlı olduğunu ve yaşamı boyunca bahtının açılamaya­ cağını söylemişlerdir.

D c►enememizi yanlış kantarlama- mak için şunu da belirtelim ki anne, oğlunun hiç mi hiç iyileşmeyeceği savı­ nı kabul etmemiştir. Hele onun tam bir hemenneka olduğuna inanmıyor­ dun

\_-hristy beş yaşma geldiği vakit de tas-tıs bir uttur.

/\.n n e : "Bakın a gidiler! Benim oğ­ lum hebenneka değil. Bedeni sakat ama beyninin filan öyle değil.”

Gelgeldim

Chris'in ağzından bir tek söz çıkmıyordun Zekâ adına hiç­ bir varlık da göstermiyordun Yalnız sol ayağında ve de sol ayağın parmak­ larında. aferin onlara, canlılık vardır.

He

Ler gün mutfakta sırtüstü yatı­ yor. Sıcak ve güneşli günlerde de. yine sırtüstü gevşemek üzere, bahçeye çıka­ rılıyordun Ama anne yine inançlıdır. Bir gün bu bağlanışının bir karşılığını da görür. Aralık ayının bir öğle sonra­ sıdır. Dışarda sokaklar karlarla örtü­ lü. Rüzgâr küçük kar tanelerini hava- landırircasma esiyor.

TTüm aile mutfakta, büyük soba­ nın çevresinde toplanmıştır. Yalnız Mona ile Paddy bir köşede, minik bir tahta üstünde, bir tebeşirle toplamlar yapıyordur. Chris onlardan pek uzak­ ta değildir. Boyuna kardeşlerinin elle­ rindeki sarı tebeşiri dikizliyordur.

B

►irden kızkardeşinin yaptığını yapma isteği uyanır içinde. Sol aya­ ğıyla Mona'nın elinden tebeşiri kapar.

İlerde anılarını yazarken şöyle diye­ cektir:

-Sol ayağımı neden kullanmıştım? Hiç bilmiyordum. Birçok kişi için bu, bir bilmece oldu. Ben de akıl erdireme- dim. İlk zamanlardan beri sol ayağı­ mın parmaklarına ilgi duymuştum ama, o güne değin onları hiç kullan­ mamıştım. Ayağımın baş parmağıyla ikinci parmağımın arasına tebeşiri sı­ kıştırdım ve taş tahtanın üstüne karga­ cık burgacık bir şeyler çizdim.

t f l ı r i s bunu yapınca duralar. Şaş­ kın şapalak bir durumdadır. Gözlerini tebeşire dikmiştir. Ne yapacağını kes- tiremiyordur. Ama tebeşirin sol ayağı­ na nasıl konduğunu az çok anımsıyor­ d u n O rdakilerin topu da suspus olmuştur. Kimse yerinden kıpırdaya- mıyordur. Mona da, gözleri fal taşı, ona bel bel bakıyordun Sobanın öbür yakasında oturan babası, elleri dizic­ inde, öne doğru eğilmiştir. Anne mut­ fağın gerisinden geliyordur. Elinde yeni demlenmiş çayla dopdolu bi r çay­ danlık. Yarı yolda, masa ile ocak ara­ sında, zınk diye durur. Odada bir şey­ ler döndüğünü sezmiştir. Birden gözü Chris’c, sol ayak parmaklarındaki te­ beşire takılır. Çaydanlığı hemen yere bırakır. Bir solukta oğlunun yanına gelir. Her zamanki gibi yanında yere diz çöker ve şöyle der: "Onu nasıl kul­ lanacağını, istersen öğretim sana.”

A .n n e bunun üzerine Mona'dan bir başka tebeşir alır, yere, oğlunun önüne kocaman bir A harfi çizer.

Son-_ \ artık dünyanın içinde olan biri değildir. Dünyayı seyreden biridir. Anne, oğlunun en küçük bir davranı­ şını kaçırmayan anne, ondaki değişik­ liği çakmıştır. Evet o, Chris’in tüm duygularını o duygular kendi içinde depreşiyonnuşçasma hep sezegelmiş- tir. Şimdi kederli, içine kapanık biri oluveren ve bütün gün sobanın yanın­ daki koltuktan kalkamayan oğluna yardım için elinden geleni yapıyordur. Chris’i allak bullak eden yalnızlık uçu­ rumundan çekip çıkarması gerekiyor. Onu oyalamak için birtakım masallar anlatıyor ve de Chris’in bu anlatılanla­ rı sol ayağının parmakları arasında tuttuğu kurşun kalemle -dolmakalem kullanmayı hiç sevmemiştir- küçük okul defterlerine aktarmasına göz ku­ lak oluyordur. Bu da Chris’in kendi anlatım yollarını bulmasına yol açı­ yordun

^ lıris, gün geçtikçe boyalarını da­ ha çok sevmeye başlar. Ve de değişik konular üzerinde çalışır. Peter'ın bir portresini de yapmıştır. Ayrıca içinde balıkların oynaştığı sepetlerden olu­ şan bir ölüdoğa, bir natürmort. Kom­ şu evin kedisi Trilby balıkların koku­ sunu alıncaya değin işini bitirmiştir.

A m n e , ona başka boyalar, başka fırçalar, başka kurşun kalemleri de al­ mıştır. Bir sürü de albüm. Albümler onun anlatım olanaklarını genişleti­ yordun.

A li:

D

.nne ile baba da oğullarının mut­ luluğunu artırmak yolunda her gün yeni bir şeyler buluyorlardır. Resim kâğıdının oynamaması için onu yer raptiye ile tutuşturuyorlardı. Yani şö­ valesi olmadığı halde Chris dil lakla- kasma sahip akuareller boyuyordur. Kendini resme kaptırdıkça da içinde bir şeylerin, duru diri oynadığını anlı­ yordun Artık kendisine bir soru yö­ neltildiği vakit de ağzından ters bir karşılık, bir vığıltı, bir homurtu yük­ selmiyordun Resim yaşamının büyük aşkı olmuştur. Boya ve fırça evrenin­ den başla bir yerde soluk almıyordun ’iyeceğim, Chris on yaşının orta­

larında artık eni konu kendi içine, içi­ nin derinliklerine dalmaya başlamış­ tır.

O ,

O

yıl Noel'de kardeşlerinden biri bir kutu boya armağan almıştır. Chris de kurşun erlerden oluşan bir kutu. Bi­ zimkisi boyaları görünce, ne yapıp yapıp onları elde etmek ister. Bu mavi, kırmızı, sarı, yeşil, beyaz boyalar ken­ disini adamakıllı büyülemiştir. Ak­ şam, kardeşi Paddy, boya ve fırçalar­ la, eski bir ayakkabı mukavvasının üstüne sulu zırtlak resimler yapmaya başlar. Doğrusu bizimkisi kardeşini iyisinden kıskanmıştır. Az-biraz sonra Paddy elinden fırçasını atarak: “ Bu­ nunla bir yere varılmaz. Bu daha çok kızları oyalayacak bir şey” diye

bağı-n iki yaşıbağı-ndadır ki bir gübağı-n, bir pazar günü, yine aylardan aralıkta, Chris Sunday İndepcndent gazetesini ayağıyla çevirip okurken bir resim ya­ rışmasının açıldığını öğrenir. Kardeş­ leri kiliseye gitmiştir. Anne, arka mut­ fakta lahana yıkıyordun Baba, pence­ renin kenarında. Yarışmanın konusu Pamuk Prenses’le Sevimli Prens’tir. Chris iyisinden coşmuştur. Annesini çağırır, yarışma haberini gösterir. An­ ne: “ Katılsana.”

O s

ğul omuz silker. İşin kolay ol­ madığını belirtir. Anne: “Gülünç ol­ ma, bu iş için dahi olmaya gerek yok. Hem katılmakla neyi yitirirsin ki?”

Bizimkisi büyük bir sevinçle annesi­ nin öğüdüne uyar. Hemen o gün, öğle­ den sonra da tablosuna başiar.'Resitn

mışlır. Gazetenin ortalık yerinde de ciğerdelen bir fotografisi: Kısa pantol- lu bir çocuk. Ayağının biri öbür ayağı­ nın altında. Kaşlar kaleye işaret kaldı­ rıyor. Yandan uzanan bir el Chris’in daha iyi poz vermesi için onu tutuyor.

i k i saat sonra sevgilisi Delahunt da boy gösterir. Ödül kazanmış ressamı­ mızın elini avuçlarının içine alır, alnına bir öpücük kondurarak kendisiyle gu­ rurlandığını söyler.

Kmlbimizi sıcak tutan şudur ki 13 yaş Chris’e bir başka sevgili de getire­ cektir: Jenny. Evi bitişiktedir. İki adım ötede. Esmer, bukleli, yeşil parlak göz­ lü bir kız. Kendilerine bir bakış fırlat­ ması için mahallenin tüm kopilleri birbirleriyle kavga ediyorlardır. Topu da ona kesiktir.

C h risesk isi gibi, kardeşlerinin, ar­ kadaşlarının yürüttüğü tekerli sandal­ ye ile dışarı çıkm ıyordun Onlarla oynamaya da gitmiyordun Ne ki, Jenny’yi odasının penceresinden sey­ redebiliyordun Kıza öylesine vurul­ muştur ki resim yapmayı bile unut­ muştur. Sokaktan, onun sesi gelir gelmez, pencereye koşuyor, onu arka­ daşlarıyla ordan oraya koşarken izli­ yordur. Bir gün Jenny gözlerini Chris’- lerin evine doğru kaldırınca bizimki­ nin kendisini dikizlediğini görür. Chns kızararak geri çekilir. Aralıkta Jenny ona gülümsemiştir. Chris yeniden pencereye yaklaşarak bir karşı gülüm­ semeyi rayına koyar. Kız ise bu kez kendisine bir öpücük gönderir.

avru ressam o akşam not defte­ rinden bir sayfa koparır. Kurşun kale­ mini yine sol ayağının parmakları arasına kıstırarak Jenny’ye bir mek­ tup yazar. Ertesi gün de kardeşlerin­ den birinin aracılığı ile onu Jenny’ye iletir. Mektupta Jenny’ye, mahallenin en güzel kızı olduğunu yazıyordur. Ayrıca resmini yapmaya izin verip vermeyeceğini soruyordur. Dipnotta

iggg&

- m

Yönetmen Jim Sheridan sinema dünyasına ilk adımını, sol ayak parmaklarını kullanarak resim yapan, kitap yazan îrlandalı Christy Brown’un hayatını an­ lattığı “My Left Foot-Sol Ayağım” filmiyle attı. Filmde Christy Brown’u canlandıran Daniel Day Lewis bu rolüyle en iyi erkek oyuncu Oscar’ını kazandı.

ra da "Hadi Chris, sen de benim yaptı­ ğımı yap.”

G -h ris harfi yazmak için birkaç kez uğraşır. Başaramaz. Ama caymaz da. Sonunda harfin bir yanını çizmiş­ tir. Ardından da öbür yanını. Böylece ünlü yazar Christy Brown yaşamında ilk kez A harfini çizmiş bulunuyordun

B,

•u biricik harf artık ona yeni bir dünyanın yolunu işaret ediyordur. Chris:

-Bana kafa özgürlüğümün anahta­ rını veriyordu.

A .n n e , o günden başlayarak ona tüm alfabeyi öğretir. Her gün yere te­ beşirle bir harf çiziyor, sonra onu sile­ rek Chris'e kâfadan yinelettiriyordun İlk öğrendiği şey de kendi adının ilk harfleri olur: C.B.

K,

usa zamanda tüm alfabeyi sök­ ülüştür. Harfleri birleştirerek sözcük yapmayı, sözcükleri birleştirerek tüm­ ce kurmayı da kapar. Gelin görün ki, işler o kadar kolay gitmiyordur. An­ nenin bakm ak zorunda olduğu 7 küçük yavru daha vardır.

rır.

\^ l ı r i s fırsatı yitirmez. Kendi kur­ şun erlerini ayağıyla Paddy’ye doğru iter ve bir dizi homurtuyla onları boya kutusu ve fırçalarla değişebileceğini anlatmaya çalışır.

P a d d y sevmediği bir oyuncaktan kurtulduğu için sevinir ama kardeşine: "Sen bununla ne yapabilirsin ki?” diye sorar. Doğrusu, Chris, o anda bunlar­ la ne yapabileceğini pek bilmiyordur. Ne ki, Noel günlerinin sonunda, bir gün mutfaktaki dolapta duran boya kutusunu, dolabı sol ayağıyla açarak alır. Anne de mutfaktadır. Ve de işi çakmıştır:

-Ne o resim mi yapacaksın? Y i ğ i t çocuk ciddi ciddi başını eğer. Fırçayı sol ayağının parmakla­ rıyla kavrar, ucunu tükrükle ıslatır, sonra onu en çok hoşlandığı mavi bo­ yaya batırıp sol ayağının üstüne vurur. Ayakta mavi bir leke. Kendi homurtu işlemiyle annesine: “Oluyor” der. An­ ne de: "Dur sana biraz su getireyim.”

bitince, bir ara, yarışmaya katılmama­ yı düşünürse de, hadi annesini umur­ samayabilir diyelim ama sevgilisinin üstlemelerini nasıl savacaktır. Çünkü, çünkü o yaşta Chris’in bir de sevgilisi vardır: Katriona Delahunt. 18 yaşında çıtı pıtı bir kız.

Ne

edir, yine de yarışmayı kazana- mıyacağına kesin gözle bakıyordur. Dahası, bir avuntu ödülü kaldıramı- yacağını bile düşünüyordur. Hoş o da önemli değildir. Katılmakla sevgilisini memnun etmiştir ya.

da kıza olan sevgisini açığa vuruyor- dur.

X arım saat sonra Jenny şıp diye çıka gelir. Süveterinin altında bir pu­ sula tutuyordur. Onu bizimkine uza­ tır. Chris de onun orda olduğunu bir an için unutarak, pusulayı hırsla oku­ maya başlar. Kız ayaktadır. Chris’e “Acaba bu çocuk kaçık mı?” gibilerden tuhaf tuhaf bakıyordur. Chris ise bu pusulayı boyuna yeniden yeniden okuyordur.

D aaha sonraki günlerde yarışmayı

iyisinden unutur. Her zamanki gibi kendini yine resim çalışmalarına adar. Ertesi cuma günü ise hiç beklenmedik bir şey olur. Sevgilisi D elahunt, Chris'e haber vermeden, Sunday Inde­ pendent gazetesinin fotoğrafçısını ve muhabirini getirir. Onlara yarışmaya kaplanlardan birinin resimleri sol aya­ ğıyla yaptığını haber vermiştir. Onlar­ da konuyu çok ilginç buldukları için Chris'in evine damlamışlardır.

K,

O

K,

Ge

Tünler günleri kovalarken Chris sol ayağından yararlanmayı daha da ilerletir. Evet, dış dünya ile ilişki kura­ bileceği başlıca aracın sol ayağı oldu­ ğuna iyisinden inanmıştır.

Bi;

•izim Yiğit artık 10 yaşındadır. Ama yine ne yürüyebiliyor, ne konu­ şabiliyor, ne tek başına yemek yiyebili­ yor, ne giyinebiliyordun Yalnız yete­ neksizliğinin, yetersizliğinin bilincine varmıştır artık. Her şeyi sakat bir ço­ cuğun gözleriyle değerlendiriyordun Kardeşi Peter'ın esmer ve güçlü elleri­ ni, kemikli parmaklarını görüyor, on­ ları kendilcriııkiyle karşılaştırıyor ve

.adıncağız, biraz sonra mutfağın gerisinden bir fincan suyla görünür. Onu, oğlunun uzandığı yere bırakır. Chris'in kâğıdı olmadığı için de kar­ deşlerinden birisinin defterinden ko­ pardığı bir kâğıdı oğlunun yanına bırakır. Chris de fırçayı suya daldır­ dıktan sonra bu kez kırmızıya bakar. Vc dc kâğıt üzerine -bunları yaparken annesi onu hep gözlüyordu» ■ bir istav­ roz işareti çizer.

gün röportajcı ile fotoğrafçı mutfağa girdikleri vakit bizimkisi yeni bir peyzajı bitirmiş bulunuyordur. İki adam, kıpırdamadan onu seyreder. Anne arkalarından. Chris biraz buna­ lır gibi olur. Ne yapsın? Yeniden hızlı hızlı resme çalışmaya koyulur. Gaze­ teciler: “Vallahi doğruymuş" diye şaş­ kınlıklarını belirtirler. Ve de fotoğrafı üstüne fotoğrafı.

Er

B a•aşarııııştır. Annesine gülerek ba­

kar. Evet burada, beş yıl önce, yine annesinin yamacında alfabenin ilk harfini çizmiştir. Böj! d.ş dünya ile ilişki kurma işinde yeni bir adım atmış oluyordur.

i tesi pazar Chris'le kardeşi Peter

yataklarında sabah keyfi sürdürürken Baba merdivenleri koşarak tırmanır. Chris'in yatağının üstüne oturur ve gözlerinin önünde Sunday Indepen­ dent gazetesini sallayarak:

-Kazandın, kazandın.

cisacası, Chris'le Jenny çabucai dost olurlar. Çok buluşmuyorlardı ama her hafta birbirlerine bir sür; mektup yazıyorlardır. Kız zaman za man evin arka bahçesinde Chris’e bi merhaba çakıyordur. Gerçekte Peter’ m da Jenny’ye bir düşkünlüğü vardıı Jenny’nin gönlünü çelmek için o d; her şeyi göze alabileceğini söylüyor dur. Bir gün, buraya dikkat edin, kar deşiyle sevgilisini arka bahçede yaka lar. Kızın armağanı bir resimle öyki kitabını inceliyorlardır. Başlan birbiri ne yanaştı, yanaşacak.

C -hris, kardeşini görür görme kıpkımuzı kesilir. Kız ise hiç oralı ol maz. Peter’a şipinişi bir gülücük yolla diktan sonra yeniden kitabın üzerim eğilir. Peter ise kardeşine kaçamak bi bakış fırlattıktan sonra eve girer. Ar kasından da kapıyı şaklatır. Az-bira; sonra kız da kalkar. Bir an düşünür Sonra yere, toprağa, Chris'in yanın« oturarak alnına, aman amanlar biı öpücük bırakır. Bizimkisi şaşınr. Gc t iler. Çünkü Jenny o güne değin ken dişini hiç kucaklamamıştır. Bir şeyleı söylemek için ağzını açarsa da somu alamaz. Kızda durmaz kaçar.

E

vet bizimkisi yarışmayı kazan-

SÜRECEK

(2)

SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 1992 ÇARŞAMBA

12

DİZİ YAZI

Edebiyatın adıyla konuş!

O günden sonra Jenny haftalarca görünmez. Mektup da yazmaz. Bizim­ kisi geceleri yatakta onu düşünüyor ve niçin gelmiyor diye yas-matem eyli- yordur.

14

.

yaş gunu.

J

enny’den bir kart. Ne ki kendisi hâla ortalarda yoktur. Bizim küçük ressam da düş kırıklığını gidermek için boyuna küçük, küçük tablolar boyu- yordur. Bir gün sırtını bir sabun kasa­ sının arkasına dayamış, bahçede otu­ ruyordun Bir ayak sesi. Jenny’dir bu. Kendisinden birkaç adım ötede duru­ yordun Gözlerini bizimkine dikmiştir. Chris bu bakışlarda bir acıma duygu­ su okur. O gün, daha sonraki günlerde de Chris böyle acıma dolu bakışların ne denli içini kıydığını daha iyi anlaya­ caktır. Bu yazıklanma dolu bakışlar karşısında başını eğer. Jenny de, daha çok eğlenmeden, çekilip gider.

J

enny’nin verdiği mutluluk Chris’i öyle coşturmuştur ki gerçek ki­ şiliğini unutmuştun Kendisiyle başka­ ları arasında hiçbir ayrım olmadığına varmıştır. Ama şimdi gerçek ona çok acı gelmiştir, öteki insanlarla aynı çiz­ gide olmadığını kavramıştır.

Ş

imdi yeniden eski sözümüz üze­ rinde durarak evde de her şeyin değiş­ tiğini yineleyebiliriz. Çocukların topu çok büyümüştür. Kardeşlerinin eni konu delikanlı olduğunu görmek de Chris’in yalnızlığını artırıyordun

O n beşine bastığı gün anne bir toplantı düzenler. Kız kardeşi Mona, Chris’e haber vermeden, Jenny’yi de getirir. Jenny artık on altısındadır. Tır­ naklan boyalı. Saçlan parfümlü.

Bir gün yine esinlerden biri düşer usuna. Öğünden başlayarak, yarım yam alak

konuşmasıyla, kardeşi Eamonn ’a düşüncelerini bir bir sıralar. O da bir deftere geçirir bunları. Bu kendi yaşamının

öyküsüdür. Yalnız, o güne değin Dickens’tan başka bir

yazarla burun buruna gelm ediği için yarım y ü zyıl

öncesinin İngilizcesini kullanıyor dur. Öyle sözcükler,

öyle tümceler döktürüyordur ki, bunlar birkaç saniye içinde biitiin bir orduyu uyutabilecek

güçtedir.

"Nasılsın Chris, iyi misin?” diye so­ rar Jenny. Ama bizimkinin karşılık vermek için ağzını boş yere oynattığını görünce, koruyucu bir insan afur- . tafuruyla. “Anladım anladım, kendini

yorma" sözünü yapıştırır.

C h ris , bir an, Jenny’den nefret et­ mek gerekip gerekmeyeceğini düşü­ nür. Artık çocuk değildir. Ama büyük bir erkek de değildir. Çocukluğun mutluluk veren bilgisizliği ile ufukta görünen delikanlılığın cavala cuvalası arasında sallanıp duruyordur. Gelece­ ğin boşluğu ile umutsuzluğunu, arka bahçede, bir kız çocuğu kendisine ha­ şatını yakan gözlerle baktığı vakit çak­ mıştır.

V a y bana, vaylar bana. Kendisin­ den bir türlü kaçıp kurtulamıyordur. Ne ki, yine de boyuna resme kapanı­ yordun Yalnız yaptığı akuareller onu eskisi kadar oyalayamıyordur.

D u r u n , bu da kendisinde yeni bir güç. yeni bir gereksinim doğmuş ol­ masındandır. Yeni durumunu kırmı­ zılar, canlı sanlar, koyu siyah renkler karşılayamıyordur artık. Zekâsı geliş­ tikçe, resim yapma eğilimi de azalıyor­ dun Ne var, artık sakatlığını düşüne­ rek eskisi gibi üzülmüyor, ağlamıyor­ dun Hoş, umutsuzluğunun çok arttığı bir giin. pencereden atlayarak kendini öldürmek ister. Bu kez onu yine Kat- riona Delahunt, daha doğrusu onun hayali kurtanr. Delahunt akıl tasına düşer düşmez pencereden aşağı iner ve hüngür hüngür ağlamaya durur.

Ç o k şükür haber de gelmiştir. A/-- tık on altısındadır. Kızkardeşi Lily ev­ lenmiştir. Tony de evlenmiştir. Jim, Tony, Paddy ve Peter... topu da baba­ ları gibi duvarcı olmuş, yaşamlannı kazanıyorlardı. Ama Chris tuğlaları yerinden bile oynatamadığı için yapı işlerinden nefret ediyordur. '

B irk aç ay geçince Chris'te daha da yeni bir duygu belirir. Korkunç bir duygudur bu. Eni konu kinci olmuş­ tur. Tüm dünyayı kendi çarpık ağzın­ dan ve çarpık ellerinden sorumlu tutu­ yordun Onların yanında kendini bil­ giç bir maymun ya da foktan başka bir şey görmüyordun

(jü n lc rd e n bir gün aklına yeni bir düşünce takılır. Yıllardır mektup yaz­ maktan büyük hazlar devşirmiştir. Sözgelişi, Delahunt’a yazdığı mektup­ larda sokaktan geçen atları, gördüğü şeyleri anlatmıştır. Şimdilerde öykü yazamaz mıydı?

B u düşünce kafasında iyice gelişir. Bir yazar olmaya karar verir. Nedir, o güne kadar çok bir şey okumamıştır. Evlerinde edebiyattan çok ekmeğe saygı gösteriliyordun Evdekiler

karın-S O L

AYAĞIYLAl

D Ü Ş Ü N E N

A D A M

SALÂH BİRSEL

larını doyurmayı kafalarını beslemeye

yeğtutuyorlardır.

E rte si günden tezi yok, bir defter alır. Usundan geçen her şeyi deftere boca ediyordur. Bunlar bütünlenme­ miş tümcelerdir. Birbirleriyle hiçbir alış-verişleri yoktur. Ama efendim, ye­ ni bir oyuncak karşısında büyülenmiş bir çocuk gibi, şimdiler, sözcüklerle oynamaktan büyük hazlar sağlıyor­ dun Zamanla, o tümceleri birbirine bağlamayı, evvelce nasıl boyaları bir­ leştirerek tablolar yapmışsa, şimdi de laf kümelerinden bütüne atlamayı ba­ şarır. Yani sözcüklerin arkasına artık düşünceler de yerleştiriyordun

B e ş yaşında ayağıyla alfabenin ilk harfini yazdığı halde, yazının kendisi­ ne yeni bir dünyanın kapısını açabil­ mesi için on yedi yaşına değin bekle­ mesi gerekmiştir.

-Peki, o halde hemen işe başlıyoruz. E v e t işe ertesi gün başlanır. Bu kez Doktor VVarnants gelmiştir. Bizimkine, evdekilerden birinin yardımıyla yapı­ labilecek bir takım fiziksel hareketler öğretir. Giderken de egzersizlerin physiotherapie'ye dayandığını açıklar. Ve, "Bu, öncelik gerektiren bir testtir” der. Artık her pazar Doktor VVarnants geliyor, her hareketi kendi önünde bir daha yinelettiriyordur.

D o ğ ru su , o güne değin Chris’in okuması beş para çalişamamışlır. Tek yol arkadaşı Dickens’tir. Onun arka arkaya yedi romanını devirmiştir. İçle­ rinde de en çok David Copperfıeld'i beğenmiştir. Yılbaşında Delahunt - o artık Bayan Maguire’dir - kendisine Kaptan Cook’un Yolculukları’nı arma­ ğan eder. Kitap Chris’i iyisinden etki­ ler.

doktorlar uzmanlıklarını'gösterecek­ tir ama onun da ilk görevi kendini ba­ şarıya ulaştırmak olmalıdır.

Y e n i rejim Dublin’de, bir klinikte başlar. Yaşantı bir yıldır orda geçiyor­ dun Deneyler ve de deneylerin beynin­ deki yansımaları onda bir sürü düşün­ ce uyandırmıştır. Gözlerinin önünden bir perde kalkmış gibidir.

B i r gün yine esinlerden biri düşer usuna. O günden başlayarak, yarım yamalak konuşmasıyla, kardeşi Ea- monn’a düşüncelerini bir bir sıralar. O da bir deftere geçirir bunları. Bu kendi yaşamının öyküsüdür. Yalnız, o güne değin Dickens’tan başka bir yazarla burun buruna gelmediği için yarım yüzyıl öncesinin İngilizcesini kullanı­ yordun Öyle sözcükler, öyle tümceler döktürüyordur ki, bunlar birkaç sani- yaiçinde bütün bir orduyu uyutabile­ cek güçtedir.

N e var, zavallı Eamonn, ağabeyi bu gerçeği anlayıncaya değin 400 say­ fa yazar. Kitabın adını da koymuşlar­ dır: "Kafası yeterince gelişmemiş bir adamın anılan.”

C h ris kendisine çok iyi davranan Doktor Collis’e yeniden başvurmayı düşünür. Doktor kendisine omuz ve­ rebilecek midir, veremeyecek midir? Collins hemen o akşam damlar.

Kol-Özürlü yazar ve ressam Chris’e hayatı boyunca en büytik destek, dünyaya 22 çocuk getiren annesinden geldi. B u n d an böyle kurşun kalem sol

ayağının parmaklanndan hiç düşme­ yecektir. Tek kaygısı yazı yazmaktır artık. Bu ilk denemeler arasında me­ lodramlar ya da polis romanları da vardır. Duygusal yaşamı yavaş yavaş ortaya çıkarıyordun

A y la r geçer. Aralıkta Delahunt da evlenir. Gerçi, “ Bu. seni zaman zaman yoklamaya gelmeme engel değildir” demiştir ama bu neyi anlatır? Evdeki kalabalık da arttıkça artmıştır. Lily'- nün üç çocuğu olmuştur. Kız ve erkek kardeşlerin dışardan getirdiği eşler ve onlann çocukları da evi tekkeye çevir­ miştir.

H a y d a bre okurlar, bir gün kapı­ larının önünde bir otomobil durur. Gelen Doktor Collis’tir. Cfıris’in ya­ nındaki bir iskemleye çöker. Onu çok küçükken, bir ağu bebekken tanımış­ tır. Daha sonra da bir gün sinemada, kardeşinin boynuna asılı iken görmüş­ tür. Uzun zamandır Chris’i arıyordur. Ayağa kalkar. Odada bir aşağı, bir yu­ karı dolaşırken der ki:

-Şimdiler, zihinsel özürlüler yeni bir yöntemle sağaltılıyor. Sanırım sen dc iyileşebilirsin. Yalnız senin de bu sa­ ğaltmaya, elden geldiğince, yardımcı olman gerek. Eğer sen iyileşmek için hiçbir çabada bulunmazsan, ben de sana yardımda bulunamam.

D o k t o r Collins bunları söyledik­ ten sonra Chris’e doğru eğilir, gözleri­ ni onun üstünde tutarak:

-Şansını denemek ister misin? Elbet benim desteğimle.

O ğ lu m Chris, ne konuşabiliyor, ne de karşılık verebiliyordun Ama yola çıkardığı bakışlardan doktor onun karşılığını çakmıştır. Büyük bir se­ vinçle Chris’i omuzlarından kavrar:

Fiziksel eğitim Doktor VVarnents’- in gözetiminde aylardır sürüp gidiyor­ dur. Bir gün Doktor Collis yine görü­ nür. Üvey kızkardeşi Bayan Eirenc Collis kafa özürlüler konusunda çok ünlenmiş bir doktordur. Londra’da çalışmaktadır. Collis, Chris'e yeni bir test uygulamaya geçmeden onun dü­ şüncesini de almak istemiştir.

U z u n lafın kestirmesi 1949 Ocak’- ında Chris’i Londra’ya götürürler. Artık 18 yaşındadır. Londra’da bir gün kalırlar. Birkaç saat içindede tüm alınyazısı değişir. Bayan Eirene arka­ daşlarıyla bizimkini uzun boylu evirip çevirdikten sonra şöyle der:

-Evet Chris. iyileşmeni engelleyecek hiçbir neden görmüyorum. Nedir, önümüzdeki yıllarda sımsıkı bir rejim altında yaşamayı kabul etmelisin. Ya­ ni bir özveri gerek. Şunu da unutma ki. bir şeyleri göze almadan hiçbir so­ nuca varılamaz. Senin yapacağın ilk iş sol ayağını hiç mi hiç kullanmamaktır.

N a s ıl? Chris sol ayağından ayrıla­ cak mı? Oysa onun yüzü suyuna dü­ şüncelerini anlatabiliyor, onun yüzü suyuna çalışabiliyordun Dış dünya ile ilişki kurması da onun sayesindedir.

C lıris gıkını çıkarmamıştır. Bayan Eirenc konuşmasını sürdürür:

-Biliyorum bu, büyük bir özveridir. Ama başarıya ulaşmak için tek yol da bııdur. Eğer sol ayağını kullanmakta direnirsen büyük bir sanatçı, büyük bir yazar olabilirsin ama hiçbir zaman bu eğri biiğrülükten kurtulamazsın. Hiçbir zaman konuşamazsın. Hiçbir zaman yürüyemezsin. Hiçbir zaman ellerinden yararlanamazsın. İyi düşün, ne olursa olsun, sol kullanma­ maya söz veriyor musun?

E v e t, evci veriyordun Çcvresinde

tuğunun altında bir sürü kitap. Tümü­ nü Chris’e armağan eder. Chris ona yazdırdıklarını uzatır. Collis defterlere şöyle bir göz atar. Kısa bir süre.

- Korkunç bir şey bu.

B u sözler Chris’in yüreğini deler. Ama yine de kendini toparlar. Anıları okumayı sürdüren doktor biraz sonra Chris’i yeniden yoğun bakıma alır:

-Bak burda bir tümce var ki sende yazarlık için birçok üstün nitelikler bulunduğunu gösteriyor. Doğrusu, bir çıraklık döneminden geçmeden in­ san sanatçı olamaz. Yazı sanatı, resim yapmak kadar zordur. Onu ele geçir­ mek için çok çalışmak, kişisel bir bi­ çeni yaratmak gerekir. Üslûp kadar önemli olan bir şey daha vardır, o da meslek aşkı. İnsan anlatımını zamanla' geliştirir. Ama gerisinde hiçbir şey yoksa dört dörtlük bir biçem dc insanı kurtaramaz.

E n sonunda doktor dirseklerini masanın üstüne dayar:

-Chris bu ortaya çıkardığın şeyler hiç de yararsız değil. Aksaklıklarına karşın vaktini boşuna harcamamışsın. Hiç değilse kafandakileri gark gark boşaltmışsın. Ama elgiin maskarası olmadan bir yaşam öyküsü kotarmak istiyorsan her şeye baştan başlamalı­ sın. Yazı yazmak için iki şey gereklidir. İlkin raya koyacağın bir şeyin olacak, sonra onu öyle betimleyeceksin ki okurlar da o öyküyü seninle birlikte yaşayacak.

K dinik sağaltması sonunda doğru dürüst konuşmaya başlamıştır. Öte yandan. Doktor Collins -Chris onun da zamanla iyi bir yazar olduğunu öğ­ renecektir- bizimkine yazı sanatını öğretme işinde elinden geleni esirge­ memiştir. Ona hep sade bir anlatımla yazmayı öğutlemiştir. Uzun tümceler kullanmayacak ve dc ünlü kuramları

yazısına katmayacaktır.

A nılarını yeniden yazmaya da başlamıştır. Bu kez kâtipliğini 13 ya­ şındaki kardeşi Francis üstlenmiştir. Sonunda bu ikinci yazılışın yeterince olgunlaştığına vanr. Ama Collis, başı­ nı yine sağa-soia sallayacaktır:

-Evet bu, daha iyi. Ama yine de o değil. Kendini şöyle sere serpe salıver­

miyorsun. Çok da edebiyat yapıyor­ sun.

B u n a Chris de “Yoo” diyemez. Çünkü bu kez de tumturaklı ve çata- patlı bir dil kullanmıştır. Collis:

-Yeniden başla. Sanırım bu kez ba­ şaracaksın.

B i r süre geçince, Collis bizimkine belli bir kültür elde etmesi gereğini de aşılar. Elbet, ta baştan okula gitmek söz konusu değildir. Ama özel bir öğ­ retmenden dersler alabilir.

Sevgili Delahunt’un yardımıyla Chris’e iyi bir öğretmen dc bulunur. Öğretmen haftada iki gün geliyordur. Ona matematik, Latince ve edebiyat ufuklarını açar. Shakcspeare’i, Shaw’u tanıtır. Shakespeare gökkub- beden kopup gelen bir soluktur. Shaw ise uzaklardan fışkıran, ağzı-paça bir mart rüzgârı etkisi yapıyordur. Shaw’- un düşgürlüğü, canlılığı içini yağlıyor­ dun Shaw’un mantığı, zaman zaman yolunu şaşırsa da yine de hoşuna gidi­ yordur.

C h r is anılarında Shaw üzerine şu açıklamayı da yapacaktır:

-Kısa zamanda Shaw’un tilmizlerin­ den biri olmuştum. Kendisini tanrıta­ nımaz ilan etmesi, kendini ona inan­ dırmak istemesinden geliyordu. Belki içinde bir kanı vardı. Ya da, hiç değilse bir kanı gereği taşıyordu. Ve de gururu yüzünden onu saklı tutuyordu. Bile­ mem. Çünkü onun zihinsel, entelektü­ el inceliği beni çok aşıyordu. Ama tiyatro yapıtları, ne kadar elverirse, beni uyarıyor, bana güç katıyordu. Birçoklarında olduğu gibi. Doğrusu onun oyunları, ala sabah, deniz kıyı­ sında yapılan uzun bir gezidir.

C h r is çağdaş yazarları incelemek­ ten de geri kalmamıştır. Öğretmen Bay Guthrie dersi bitirdiği vakit onun­ la Bertrand Russell’ın felsefesi, Thompson’un, Yeats’in şiiri üzerine coşkulu tartışmalara giriyordur.

(je c e le ri dc kardeşi Francis, Chris’in söyleyeceklerini yazmak üze­ re odasına geliyordur. Oturuyor, dol­ ma kalemini çıkarıyor ve bekliyordun Chris’in söyleyeceği şey yoktur. Ne ki, boşu boşuna yırtınıyordun Dilinin ucuna hiçbir şey takılmıyordun Bir akşam birden kardeşine bağırır:

-Hadi, çek arabanı git.

K audeşi ağasının yüzüne bakar. Ağladı ağlayacak. Bizimkisi acımasız­ lığını yine sürdürür:

-Hadi, çabuk çabuk.

F ra n c is’in arkasından Chris ken­ dini yatağına atar. Sol ayağının çora­ bını çıkanr. Parmaklarının arasına bir kurşun kalem sıkıştırır ve yazmaya koyulur. Yazar, yazar, bıkmadan, usanmadan, mola vermeden yazar. Şimdi kendisini çok başka bir yaratık olarak görüyordur. Artık bir bedensel sakat, bir edebiyat bozuğu değildir. Özgürdür. Düşünebiliyor, yaşayabili­ yor, yaratabiliyordur.

( j e l i n görün ki, odanın kapısı ani­ den açılır, içeriye Doktor Collis girer. Bizimkisi ona yapma bir gülücük yol­ larken, sol ayağını da sağ ayağının altı­ na saklar. Bir şey söylemiş olmak için de:

-Bu akşam ne kadar soğuk var. D o k to r hiçbir şey görmemiş gibi davranır. Ocağın başına oturur ve dere-tepe konuşmaya başlar. Derken lafı Chris’e getirir:

-Demek, sonunda yine sol ayağına başvurdun?

C h r is utanmıştır. Sol ayağını sağ ayağının altından çıkarır. Doktor:

-Doğrusu ben, sol ayağından ayrı yaşamaya ne kadar dayanacağını me­ rak ettim hep. Sen söylüyorsun, baş­ kası yazıyor. Bunun hoş bir yanı yok elbet. Evet, evet hakkın var. Doktor Eirene’ye bu konuda hiçbir şey açmı- yacağım. Üzülme. Armv ben de sen­ den, zorda kalmadıkça, başka çıkar yol bulamadıkça, sol ayağını kullan­ mamanı isteyeceğim. Bu konuda bana kesin söz ver.

C h ris , sonraki günlerden anılarına şu tümceyi de sıkıştıracaktır:

-Birden hafifledim, duruldum. De­ mek, zaman zaman kendim olabile­ cektim. Eğer dans etme sevinci bana yasak edilmişse, hiç değilse yaratma sevincinin ne olduğunu tanıyacaktım.

C h risty Brown, “Sol Ayağım” (My Left Foot) adını taşıyan anılarını 22 yaşında bitirir. Bu, üçüncü ve son yazılıştır. Daha sonra. 16 yıl boyunca çalışarak, yine o büyülü sol ayakla “Günlerin Geçişini Seyreden Adam” (Down all the Days) adında bir roman da yaratacaktır.

S o n olarak şunu da belirtelim ki “Günlerin Geçişini Seyreden Adam” ilk 1970 Haziran’ında yayınlandığı va­ kit (Chris artık 38 yaşındadır) İngil­ tere’de eleştirmenler bu 300 sayfalık yapıtı büyük alkışlarla karşılaşmışlar­ dır. Kimileri onu James Joyce, Dylan Thomas katına bile çıkarmıştır.

BİTTİ

p o l i t i k a

y e

ö t e s i

MEHMED K E M A L ____________

Ödüllerin Öyküsü

Tek parti CHP’nin kültür ve uygarlık uzantısı Halkevleri idi. Halkevleri Türkocaklarının yerine konmuştu. Hamdul­ lah Suphi'nin Türkocakları biraz Turancı, biraz şoven sayı­ lıyordu. İlk Halkevi, Samanpazarı'ndan istasyona doğru inen yol üstündeydi. Mimar Hikmet Koyunoğlu yapmıştı.

Savaş sonrası Halkevleri günlerini şair Şinasi özdenoğ- lu, aylık Yazın Dergisi, ‘öykü ve Şiir’de ne güzel anlatır:

“ Siyasal Bilgiler’e girdiğimin ertesi yılı 19 yaşında Dil/ Edebiyat üyeliğine seçildim. Dokuz kolda çalışmalar yapı­ yorduk. Spordan köycülüğe, müzikten tiyatroya kadar sa­ natın ve sosyal çalışmaların en seçkin örneklerini sergile­ meye çalışıyor; Halkevi’nin güzel sıcak toplantı salonun­ da, konferanslar ve anma günleri düzenliyorduk.”

Savaş bitmiş, dünyanın her yönünde demokratikleşme­ ye yönelen etkinlikler başlamıştı. Tek parti de buna uymak zorunluluğunu duyuyordu. Halkevleri aracılığıyla bir öykü ve roman ödülü kondu. Dedikodu olmasın diye çok sayıda bir seçiciler kurulu kotarıldı. 25 kişilik kurulda Falih Rıfkı Atay’la Prof. Fuat Köprülü kurula -özel nedenlerden ötürü- katılmadılar. Kurul 23 kişi olarak toplandı. Yapılan seçim sonunda birincilik “ Sinekli Bakkal" romanıyla Halide Edip Adıvar'a, ikincilik ‘Yaban’ romanıyla Yakup Kadri Karaos- manoğlu'na, üçüncülük “ Fehim Bey ve Biz” yapıtı ile Ab- dülhak Şinasi Hisar’a verildi.

1942 yılında yapılan öykü ve roman yarışması roman dalında böylece sone erdi.

Romanda böyle bir yarışma oldukça gürültüsüz ve patır- dısız sona erdi. Bir de şiir ödülü konmak isteniyordu. Yeni şiir akımlarının kaynaştığı bir dönemde şiire ödül nasıl ve­ rilebilirdi? Bunu saptamak gerekiyordu. Gereken duyuru yapıldı. Ünlü olsun, olmasın herkes bu yarışmaya katılabi­ lirdi. Yarışmaya katılacaklar 1945 yılında yayımladıkları bir şiirle katılacaklardı. Seçiciler kurulu yedi kişiydi. Bunlar, İbrahim Alaettin Gövsa, Yahya Kemal Beyatlı, Behçet Ke­ mal Çağlar, Nurullah Ataç, Kemalattin Kamu, Ahmet Ham- di Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Necmettin Halil Onan idi. Jüri üyelerinin Nurullah Ataç hariç hepsi ya şairdi ya şiir yazmıştı.

Yapılan inceleme ve seçme sonucu üç kişi kazanmıştı. Bunlardan Cahit Sıtkı Tarancı, ‘Otuz Beş Yaş' şiiriyle birin­ ci; Attila Ilhan 'Gavur Dağlarından Rivayet’ (Cebbaroğlu Mehemmed) şiiriyle ikinci; Fazıl Hüsnü Dağlarca, ‘Çakır’ın Destanı’ adlı şiiriyle üçüncü olmuştu.

Yeni Türk Edebiyatı adlı kitabında bu konuya oldukça geniş bir yer veren Ahmet Miskioğlu şunları yazıyor:

"Şiirin üçü de çok beğenildi.

Seçiciler kurulu gerçekten tam ve uygun bir karar ver­ mişti. Ancak şiirine değil de Attila Ilhan’ın adına karşı çıkıl­ dı. Yazıncılar (edebiyatçılar: onu ilk kez yarışma ile tanı­ yorlardı. Attila Ilhan ilk kez duyuluyordu.” )

Cahit Sıtkı olsun, Fazıl Hüsnü olsun tanınmıştı. Attila Il­ han şiirle önü alır da sonra şiirden dönerse? Ya bir şiirde soluğu biter, tıkanır kalırsa? Bu düşüncelerle kuşkuya düştüler. Seçiciler kurulu sonunda Attila Ilhan’a ödülü ver­ di. Yahya Kemal, hastalığından ötürü toplantıya katılma­ mıştı. Onun da yazılı olarak düşüncelerini aldılar.

* Yarışmaya 164 kişi katılmıştı. Bunların gönderdikleri 500’ü aşkın yapıt incelenmiş, bu üç şair seçilmişti.

Ödüller o dönemin ölçülerine göre epeyce geçerli bir paraydı. Cahit Sıktı Tarancı, parayı aldığının ertesi gün şa­ ir arkadaşlarına oldukça cömert bir şölen vermiş ve para­ nın yarısını harcamıştı. Kimi şairler de tek partinin yarış­ masına girilmez diyerek yarışmaya katılmamışlardı.

BULMACA

SOLDAN SACA:

1/ Işık açıp kapa­ mak yoluyla işaretler vererek anlaşmayı sağlayan aygıt. 2/ Asya’da bir göl... Acıklı. 3 / Yeniçerile­ rin giydikleri üst­ lük... Verme, ödeme 4 / Kesilen ağacın kökü. 5 / Hintkene- virinden elde edilen ¡uyuşturucu madde...

Eski dilde rüzgâr. 6/ ¡“ Geçme nam ert

k ö p r ü s ü n d e n --- aparsın su

¡seni” (Diyarbakırlı Sait Paşa)... Hi­ le, düzen. 7 / Kaynak... Su... Kale hendeği. 8 / Osmanlı devletindeki si­ vil rütbelerden biri... Alman faşisti. 9 / Canlı hücrelerin ana maddesini oluşturan karmaşık yapılı doğal m adde

¡YUKARIDAN AŞAĞIYA:

1/ Sıcaklığa ve kimyasal etkilere da­ yanıklı bir tür cam. 2/ Karakter... Bir gözü kör olan. 3 / Bir inceleme so­ nucunu içeren yazı... Uluslararası

Çalışma Orgütü’nün simgesi. 4 / Sıcaklığı çok yüksek ya da çok düşük olmayan... Satrançta bir taş. 5 / Asurlular tarafından ku­ rulan ticaret kolonilerine verilen ad. 6 / Türk resim sanatında önemli bir grubun ad olarak benimsediği harfin okunuşu... Ki­ şinin sevinç, güven ve her türlü devimsel etkinliklerinin normal olmayan bir biçimde arttığı ruh hastalığı. 7 / Hz. Muhammed’- in aile üyelerine verilen ad... Zihin. 8/ Kamu İktisadi Teşebbü- sü’nün kısa yazılışı... Divan şiirinin ölçüsü. 9 / AvrupalIların Çin devlet memurlarına verdikleri ad.

0Î0S3 '

TC

ARSİN ASLÎYE

HUKUK MAHKEMESİNDEN

Esas No: 1990/100-174

Davacılar Trabzon İl özel İdaresi ve Trabzon Belediyesi vekilleri tara­ fından davalılar aleyhine açılan acele el koyma davasının yapılan açık yargılaması sonunda.

Mahkememizce verilen karar davalılardan Hacere Çalışkan’a bunca aramalara rağmen tebliğ edilemediği anlaşıldığından 7201 sayılı tebligat kanununun 29. maddesi gereğince adı geçen davalıya ilanen tebliğine, ilandan itibaren ilgiliye 7 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağı. Kararın teb­ liğinden sonra kanuni süre olan 15 gün içerisinde adı geçen davalıca karar temyiz edilmediğinde kesinleşeceği tebligat yerine kaim olmak üzere ila­ nen tebliğ olunur.

Basın: 50929

İLAN

YOZGAT KADASTRO

MAHKEMESİ’NDEN

1992/67

Davacılar Raşit Ergül ve paydaşlan tarafından davalılar İsmail Yur- dagül ve Zeki Yurdagül aleyhine Yozgat Merkez Fakıbeyli köyüne ait Ören mevkisinde bulunan 194 numaralı parselin kendilerine ait oldu­ ğunu iddia ederek mahkememize kadastro tespitinin iptali ve tescil davası açmışlardır.

Zabıtaca yaptırılan tahkikat sonucu adresleri tespit edilemeyen da­ valılar Yozgat Merkez Fakıbeyli köyü nüfusuna kayıtlı Abidin çocuk­ ları İsmail ve Zeki Yurdakul'a tebligatın ilanen yapılması gerekmiştir.

Duruşmanın 17.11.1992 günü saat: 10'a talik edildiği, duruşmaya gelmedikleri takdirde yokluktannda karar verilebileceği hususu ilan tarihinden itibaren 7 gün içerisinde tebliğ edilmiş sayılacağı 7201 sayılı yasanın 31. maddesi uyarınca ilanen tebliğ olunur. 12.10.1992

Basuı: 50865___________________,

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Latmos Da ğı’ndaki 8000 yıllık, Burunkaya’da ve İzmir Karabel geçidindeki 4000 bin yıllık resimli yazılar, bugün Ege kıyılarında bilinen en eski tarihöncesi ve

Bunlar dönem fotoğrafı açısından neler ifade ediyor?. Roman

Ondokuz çalışma ve 936 hastayı içeren sistematik bir derlemede intraoperatif esmolol kullanımının intraoperatif analje- zik ve anestezik gereksinimini azalttığı,

Meşruti- yet’te (1908-1918) de Doğancılar Parkı düzenlenmiş; park açmayı belediyenin başlıca görevlerinden sayan Şehremini (belediye başkanı) Cemil Paşa

Genellikle preoperatif olarak malign veya benign ayrımı net yapılamayan ve genellikle rastlantısal olarak saptanan akciğerin sklerozan hemanjiomu; kadınlarda ve 30 ile 50

((Dünya, cumhuriyet namı al­ tında imparatorluklar, yine cumhuriyet namı altında.. mutlakiyetler

Asık suratlı, karamsar olma­ sın diye kadın erkek cenazeye katılacakla­ rın beyaz veya açık renk giyinmesini iste­ dim” diye açıkladı.. Cenazeye çelenk gönderilmemesini

Regresyon analizi sonuçlarına göre, okul müdürlerinin dönüşümcü liderlik davranışları ile okulların öğrenen örgüt olma düzeyleri arasında istatistiksel