SAYFA
It
D İZ İ YAZI
CUMHURİYETÇok sağol, sol ayağım
S O L A Y A Ğ IY L A I
D Ü Ş Ü N E N A D A M
S A LÂ H BİRSEL
kendi ellerinden nefret etmeye başlı yordun Sallanan kafasından, çarpık ağzından iğreniyordun Kardeşlerinin iterek yürüttükleri tekerli arabasında olduğu vakitler, insanların bakışların dan da artık tedirgin oluyordur. Yok sa, eskiden o bakışların varlığını bile sezmiyordun
O
E:
— 1
ı y okur, dünya karmakarışık ol maya başladı.
K £
LÜlâhımızı önümüze koyup dü şünürsek, kalabalıkta pek belli olma masına karşın, yaşama sevincini ve renlerin yine de sanatçılardan, şairler den başkası olmadığına varırız.B ı►iz de bugün burada okurlarımı zın yüreğini bir sanatçıyla üstelik fele ğin gönlünü ikiye yarmış, canı başına sıçramış, yolda yol şaşmış, filtufanı de nilen tufanın içinden geçmiş, çevresin de laleş yani çaresiz kalmış, kendi avında ve kuşunda, bedensel özürlü bir yazarla dolduracağız.
Do
'ünyaya sakat olarak, sadece boynuyla sol ayağını oynatarak mer habasını çeken Christy Brovvn'ın öy küsüdür bu. Sol ayağının parmakları nı kullanarak hem yazar, hem ressam olmayı başarmış bir üstün insan. Bir dev.T a m 60 yıl önce, 5 haziran 1932'- de, İrlanda’da, Dublin’de Rotunda
Hastanesi'nde dünyaya gözlerini aç
mış. Annesiyle babası, Dublin’in en yoksul mahallelerinden birinde ya şamlarını sürdürüyorlarm ış. Baba duvarcıdır. Anne de dünyaya fırlattığı 22 çocuğa bakabilmek için ev kadını rolünü üstlenmiştir. Christy onuncu çocuğudur. Ne ki bu 22 yavrudan dör dü. genç yaşta ömür dersini bütünle- yecektir.
C dıristy ’nin normal bir çocuk ol madığını ilk anası sezer. O zamanlar yavru dört aylıktır. Oğlunun ağzına biberonu dayadığı zaman başının
ar-Tiint aile mutfakta, büyük sobanın çevresinde toplanmıştır.
Yalnız M ona ile Paddy bir köşede, minik bir tahta iistimde,
bir tebeşirle toplamlar yapıyordur. Chris onlardan pek
uzakta değildir. Boyuna kardeşlerinin ellerindeki san tebeşiri dikizliyordun Birden kızkardeşinin yaptığım yapm ak
isteği uyanır içinde. Sol ayağıyla M ona ’nın elinden
tebeşiri kapar. Chris bunu yapınca duralar. Ordakilerin
• topu da suspus olmuştur.
kaya kaydığını görüyordur. Nedir, çocuk yaş aldıkça örnek dışı oluşu da ha iyi ortaya çıkar. Elleri yumuk yu m uktur. Hiç mi hiç açılmıyordur. Üstelik Christy onları önünde değil ar kasında tutuvordur. Dudakları ise anasının meme Ucunu kavrayamıyor dun Çenesi iyisinden kenetlidir. Ağzı nın açılmasına meydan vermiyordun
B
►ir yaşını doldurduğu vakit arka sına yastık koymadan, herhangibir yerde oturamadığı anlaşılır. Doktor lar çocuğun geri zekâlı olduğunu ve yaşamı boyunca bahtının açılamaya cağını söylemişlerdir.D c►enememizi yanlış kantarlama- mak için şunu da belirtelim ki anne, oğlunun hiç mi hiç iyileşmeyeceği savı nı kabul etmemiştir. Hele onun tam bir hemenneka olduğuna inanmıyor dun
\_-hristy beş yaşma geldiği vakit de tas-tıs bir uttur.
/\.n n e : "Bakın a gidiler! Benim oğ lum hebenneka değil. Bedeni sakat ama beyninin filan öyle değil.”
Gelgeldim
Chris'in ağzından bir tek söz çıkmıyordun Zekâ adına hiç bir varlık da göstermiyordun Yalnız sol ayağında ve de sol ayağın parmak larında. aferin onlara, canlılık vardır.He
Ler gün mutfakta sırtüstü yatı yor. Sıcak ve güneşli günlerde de. yine sırtüstü gevşemek üzere, bahçeye çıka rılıyordun Ama anne yine inançlıdır. Bir gün bu bağlanışının bir karşılığını da görür. Aralık ayının bir öğle sonra sıdır. Dışarda sokaklar karlarla örtü lü. Rüzgâr küçük kar tanelerini hava- landırircasma esiyor.TTüm aile mutfakta, büyük soba nın çevresinde toplanmıştır. Yalnız Mona ile Paddy bir köşede, minik bir tahta üstünde, bir tebeşirle toplamlar yapıyordur. Chris onlardan pek uzak ta değildir. Boyuna kardeşlerinin elle rindeki sarı tebeşiri dikizliyordur.
B
►irden kızkardeşinin yaptığını yapma isteği uyanır içinde. Sol aya ğıyla Mona'nın elinden tebeşiri kapar.İlerde anılarını yazarken şöyle diye cektir:
-Sol ayağımı neden kullanmıştım? Hiç bilmiyordum. Birçok kişi için bu, bir bilmece oldu. Ben de akıl erdireme- dim. İlk zamanlardan beri sol ayağı mın parmaklarına ilgi duymuştum ama, o güne değin onları hiç kullan mamıştım. Ayağımın baş parmağıyla ikinci parmağımın arasına tebeşiri sı kıştırdım ve taş tahtanın üstüne karga cık burgacık bir şeyler çizdim.
t f l ı r i s bunu yapınca duralar. Şaş kın şapalak bir durumdadır. Gözlerini tebeşire dikmiştir. Ne yapacağını kes- tiremiyordur. Ama tebeşirin sol ayağı na nasıl konduğunu az çok anımsıyor d u n O rdakilerin topu da suspus olmuştur. Kimse yerinden kıpırdaya- mıyordur. Mona da, gözleri fal taşı, ona bel bel bakıyordun Sobanın öbür yakasında oturan babası, elleri dizic inde, öne doğru eğilmiştir. Anne mut fağın gerisinden geliyordur. Elinde yeni demlenmiş çayla dopdolu bi r çay danlık. Yarı yolda, masa ile ocak ara sında, zınk diye durur. Odada bir şey ler döndüğünü sezmiştir. Birden gözü Chris’c, sol ayak parmaklarındaki te beşire takılır. Çaydanlığı hemen yere bırakır. Bir solukta oğlunun yanına gelir. Her zamanki gibi yanında yere diz çöker ve şöyle der: "Onu nasıl kul lanacağını, istersen öğretim sana.”
A .n n e bunun üzerine Mona'dan bir başka tebeşir alır, yere, oğlunun önüne kocaman bir A harfi çizer.
Son-_ \ artık dünyanın içinde olan biri değildir. Dünyayı seyreden biridir. Anne, oğlunun en küçük bir davranı şını kaçırmayan anne, ondaki değişik liği çakmıştır. Evet o, Chris’in tüm duygularını o duygular kendi içinde depreşiyonnuşçasma hep sezegelmiş- tir. Şimdi kederli, içine kapanık biri oluveren ve bütün gün sobanın yanın daki koltuktan kalkamayan oğluna yardım için elinden geleni yapıyordur. Chris’i allak bullak eden yalnızlık uçu rumundan çekip çıkarması gerekiyor. Onu oyalamak için birtakım masallar anlatıyor ve de Chris’in bu anlatılanla rı sol ayağının parmakları arasında tuttuğu kurşun kalemle -dolmakalem kullanmayı hiç sevmemiştir- küçük okul defterlerine aktarmasına göz ku lak oluyordur. Bu da Chris’in kendi anlatım yollarını bulmasına yol açı yordun
^ lıris, gün geçtikçe boyalarını da ha çok sevmeye başlar. Ve de değişik konular üzerinde çalışır. Peter'ın bir portresini de yapmıştır. Ayrıca içinde balıkların oynaştığı sepetlerden olu şan bir ölüdoğa, bir natürmort. Kom şu evin kedisi Trilby balıkların koku sunu alıncaya değin işini bitirmiştir.
A m n e , ona başka boyalar, başka fırçalar, başka kurşun kalemleri de al mıştır. Bir sürü de albüm. Albümler onun anlatım olanaklarını genişleti yordun.
A li:
D
.nne ile baba da oğullarının mut luluğunu artırmak yolunda her gün yeni bir şeyler buluyorlardır. Resim kâğıdının oynamaması için onu yer raptiye ile tutuşturuyorlardı. Yani şö valesi olmadığı halde Chris dil lakla- kasma sahip akuareller boyuyordur. Kendini resme kaptırdıkça da içinde bir şeylerin, duru diri oynadığını anlı yordun Artık kendisine bir soru yö neltildiği vakit de ağzından ters bir karşılık, bir vığıltı, bir homurtu yük selmiyordun Resim yaşamının büyük aşkı olmuştur. Boya ve fırça evrenin den başla bir yerde soluk almıyordun ’iyeceğim, Chris on yaşının orta
larında artık eni konu kendi içine, içi nin derinliklerine dalmaya başlamış tır.
O ,
O
yıl Noel'de kardeşlerinden biri bir kutu boya armağan almıştır. Chris de kurşun erlerden oluşan bir kutu. Bi zimkisi boyaları görünce, ne yapıp yapıp onları elde etmek ister. Bu mavi, kırmızı, sarı, yeşil, beyaz boyalar ken disini adamakıllı büyülemiştir. Ak şam, kardeşi Paddy, boya ve fırçalar la, eski bir ayakkabı mukavvasının üstüne sulu zırtlak resimler yapmaya başlar. Doğrusu bizimkisi kardeşini iyisinden kıskanmıştır. Az-biraz sonra Paddy elinden fırçasını atarak: “ Bu nunla bir yere varılmaz. Bu daha çok kızları oyalayacak bir şey” diyebağı-n iki yaşıbağı-ndadır ki bir gübağı-n, bir pazar günü, yine aylardan aralıkta, Chris Sunday İndepcndent gazetesini ayağıyla çevirip okurken bir resim ya rışmasının açıldığını öğrenir. Kardeş leri kiliseye gitmiştir. Anne, arka mut fakta lahana yıkıyordun Baba, pence renin kenarında. Yarışmanın konusu Pamuk Prenses’le Sevimli Prens’tir. Chris iyisinden coşmuştur. Annesini çağırır, yarışma haberini gösterir. An ne: “ Katılsana.”
O s
ğul omuz silker. İşin kolay ol madığını belirtir. Anne: “Gülünç ol ma, bu iş için dahi olmaya gerek yok. Hem katılmakla neyi yitirirsin ki?”Bizimkisi büyük bir sevinçle annesi nin öğüdüne uyar. Hemen o gün, öğle den sonra da tablosuna başiar.'Resitn
mışlır. Gazetenin ortalık yerinde de ciğerdelen bir fotografisi: Kısa pantol- lu bir çocuk. Ayağının biri öbür ayağı nın altında. Kaşlar kaleye işaret kaldı rıyor. Yandan uzanan bir el Chris’in daha iyi poz vermesi için onu tutuyor.
i k i saat sonra sevgilisi Delahunt da boy gösterir. Ödül kazanmış ressamı mızın elini avuçlarının içine alır, alnına bir öpücük kondurarak kendisiyle gu rurlandığını söyler.
Kmlbimizi sıcak tutan şudur ki 13 yaş Chris’e bir başka sevgili de getire cektir: Jenny. Evi bitişiktedir. İki adım ötede. Esmer, bukleli, yeşil parlak göz lü bir kız. Kendilerine bir bakış fırlat ması için mahallenin tüm kopilleri birbirleriyle kavga ediyorlardır. Topu da ona kesiktir.
C h risesk isi gibi, kardeşlerinin, ar kadaşlarının yürüttüğü tekerli sandal ye ile dışarı çıkm ıyordun Onlarla oynamaya da gitmiyordun Ne ki, Jenny’yi odasının penceresinden sey redebiliyordun Kıza öylesine vurul muştur ki resim yapmayı bile unut muştur. Sokaktan, onun sesi gelir gelmez, pencereye koşuyor, onu arka daşlarıyla ordan oraya koşarken izli yordur. Bir gün Jenny gözlerini Chris’- lerin evine doğru kaldırınca bizimki nin kendisini dikizlediğini görür. Chns kızararak geri çekilir. Aralıkta Jenny ona gülümsemiştir. Chris yeniden pencereye yaklaşarak bir karşı gülüm semeyi rayına koyar. Kız ise bu kez kendisine bir öpücük gönderir.
avru ressam o akşam not defte rinden bir sayfa koparır. Kurşun kale mini yine sol ayağının parmakları arasına kıstırarak Jenny’ye bir mek tup yazar. Ertesi gün de kardeşlerin den birinin aracılığı ile onu Jenny’ye iletir. Mektupta Jenny’ye, mahallenin en güzel kızı olduğunu yazıyordur. Ayrıca resmini yapmaya izin verip vermeyeceğini soruyordur. Dipnotta
iggg&
- mYönetmen Jim Sheridan sinema dünyasına ilk adımını, sol ayak parmaklarını kullanarak resim yapan, kitap yazan îrlandalı Christy Brown’un hayatını an lattığı “My Left Foot-Sol Ayağım” filmiyle attı. Filmde Christy Brown’u canlandıran Daniel Day Lewis bu rolüyle en iyi erkek oyuncu Oscar’ını kazandı.
ra da "Hadi Chris, sen de benim yaptı ğımı yap.”
G -h ris harfi yazmak için birkaç kez uğraşır. Başaramaz. Ama caymaz da. Sonunda harfin bir yanını çizmiş tir. Ardından da öbür yanını. Böylece ünlü yazar Christy Brown yaşamında ilk kez A harfini çizmiş bulunuyordun
B,
•u biricik harf artık ona yeni bir dünyanın yolunu işaret ediyordur. Chris:-Bana kafa özgürlüğümün anahta rını veriyordu.
A .n n e , o günden başlayarak ona tüm alfabeyi öğretir. Her gün yere te beşirle bir harf çiziyor, sonra onu sile rek Chris'e kâfadan yinelettiriyordun İlk öğrendiği şey de kendi adının ilk harfleri olur: C.B.
K,
usa zamanda tüm alfabeyi sök ülüştür. Harfleri birleştirerek sözcük yapmayı, sözcükleri birleştirerek tüm ce kurmayı da kapar. Gelin görün ki, işler o kadar kolay gitmiyordur. An nenin bakm ak zorunda olduğu 7 küçük yavru daha vardır.rır.
\^ l ı r i s fırsatı yitirmez. Kendi kur şun erlerini ayağıyla Paddy’ye doğru iter ve bir dizi homurtuyla onları boya kutusu ve fırçalarla değişebileceğini anlatmaya çalışır.
P a d d y sevmediği bir oyuncaktan kurtulduğu için sevinir ama kardeşine: "Sen bununla ne yapabilirsin ki?” diye sorar. Doğrusu, Chris, o anda bunlar la ne yapabileceğini pek bilmiyordur. Ne ki, Noel günlerinin sonunda, bir gün mutfaktaki dolapta duran boya kutusunu, dolabı sol ayağıyla açarak alır. Anne de mutfaktadır. Ve de işi çakmıştır:
-Ne o resim mi yapacaksın? Y i ğ i t çocuk ciddi ciddi başını eğer. Fırçayı sol ayağının parmakla rıyla kavrar, ucunu tükrükle ıslatır, sonra onu en çok hoşlandığı mavi bo yaya batırıp sol ayağının üstüne vurur. Ayakta mavi bir leke. Kendi homurtu işlemiyle annesine: “Oluyor” der. An ne de: "Dur sana biraz su getireyim.”
bitince, bir ara, yarışmaya katılmama yı düşünürse de, hadi annesini umur samayabilir diyelim ama sevgilisinin üstlemelerini nasıl savacaktır. Çünkü, çünkü o yaşta Chris’in bir de sevgilisi vardır: Katriona Delahunt. 18 yaşında çıtı pıtı bir kız.
Ne
edir, yine de yarışmayı kazana- mıyacağına kesin gözle bakıyordur. Dahası, bir avuntu ödülü kaldıramı- yacağını bile düşünüyordur. Hoş o da önemli değildir. Katılmakla sevgilisini memnun etmiştir ya.da kıza olan sevgisini açığa vuruyor- dur.
X arım saat sonra Jenny şıp diye çıka gelir. Süveterinin altında bir pu sula tutuyordur. Onu bizimkine uza tır. Chris de onun orda olduğunu bir an için unutarak, pusulayı hırsla oku maya başlar. Kız ayaktadır. Chris’e “Acaba bu çocuk kaçık mı?” gibilerden tuhaf tuhaf bakıyordur. Chris ise bu pusulayı boyuna yeniden yeniden okuyordur.
D aaha sonraki günlerde yarışmayı
iyisinden unutur. Her zamanki gibi kendini yine resim çalışmalarına adar. Ertesi cuma günü ise hiç beklenmedik bir şey olur. Sevgilisi D elahunt, Chris'e haber vermeden, Sunday Inde pendent gazetesinin fotoğrafçısını ve muhabirini getirir. Onlara yarışmaya kaplanlardan birinin resimleri sol aya ğıyla yaptığını haber vermiştir. Onlar da konuyu çok ilginç buldukları için Chris'in evine damlamışlardır.
K,
O
K,
Ge
Tünler günleri kovalarken Chris sol ayağından yararlanmayı daha da ilerletir. Evet, dış dünya ile ilişki kura bileceği başlıca aracın sol ayağı oldu ğuna iyisinden inanmıştır.Bi;
•izim Yiğit artık 10 yaşındadır. Ama yine ne yürüyebiliyor, ne konu şabiliyor, ne tek başına yemek yiyebili yor, ne giyinebiliyordun Yalnız yete neksizliğinin, yetersizliğinin bilincine varmıştır artık. Her şeyi sakat bir ço cuğun gözleriyle değerlendiriyordun Kardeşi Peter'ın esmer ve güçlü elleri ni, kemikli parmaklarını görüyor, on ları kendilcriııkiyle karşılaştırıyor ve.adıncağız, biraz sonra mutfağın gerisinden bir fincan suyla görünür. Onu, oğlunun uzandığı yere bırakır. Chris'in kâğıdı olmadığı için de kar deşlerinden birisinin defterinden ko pardığı bir kâğıdı oğlunun yanına bırakır. Chris de fırçayı suya daldır dıktan sonra bu kez kırmızıya bakar. Vc dc kâğıt üzerine -bunları yaparken annesi onu hep gözlüyordu» ■ bir istav roz işareti çizer.
gün röportajcı ile fotoğrafçı mutfağa girdikleri vakit bizimkisi yeni bir peyzajı bitirmiş bulunuyordur. İki adam, kıpırdamadan onu seyreder. Anne arkalarından. Chris biraz buna lır gibi olur. Ne yapsın? Yeniden hızlı hızlı resme çalışmaya koyulur. Gaze teciler: “Vallahi doğruymuş" diye şaş kınlıklarını belirtirler. Ve de fotoğrafı üstüne fotoğrafı.
Er
B a•aşarııııştır. Annesine gülerek bakar. Evet burada, beş yıl önce, yine annesinin yamacında alfabenin ilk harfini çizmiştir. Böj! d.ş dünya ile ilişki kurma işinde yeni bir adım atmış oluyordur.
i tesi pazar Chris'le kardeşi Peter
yataklarında sabah keyfi sürdürürken Baba merdivenleri koşarak tırmanır. Chris'in yatağının üstüne oturur ve gözlerinin önünde Sunday Indepen dent gazetesini sallayarak:
-Kazandın, kazandın.
cisacası, Chris'le Jenny çabucai dost olurlar. Çok buluşmuyorlardı ama her hafta birbirlerine bir sür; mektup yazıyorlardır. Kız zaman za man evin arka bahçesinde Chris’e bi merhaba çakıyordur. Gerçekte Peter’ m da Jenny’ye bir düşkünlüğü vardıı Jenny’nin gönlünü çelmek için o d; her şeyi göze alabileceğini söylüyor dur. Bir gün, buraya dikkat edin, kar deşiyle sevgilisini arka bahçede yaka lar. Kızın armağanı bir resimle öyki kitabını inceliyorlardır. Başlan birbiri ne yanaştı, yanaşacak.
C -hris, kardeşini görür görme kıpkımuzı kesilir. Kız ise hiç oralı ol maz. Peter’a şipinişi bir gülücük yolla diktan sonra yeniden kitabın üzerim eğilir. Peter ise kardeşine kaçamak bi bakış fırlattıktan sonra eve girer. Ar kasından da kapıyı şaklatır. Az-bira; sonra kız da kalkar. Bir an düşünür Sonra yere, toprağa, Chris'in yanın« oturarak alnına, aman amanlar biı öpücük bırakır. Bizimkisi şaşınr. Gc t iler. Çünkü Jenny o güne değin ken dişini hiç kucaklamamıştır. Bir şeyleı söylemek için ağzını açarsa da somu alamaz. Kızda durmaz kaçar.
E
vet bizimkisi yarışmayı kazan-SÜRECEK
SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 1992 ÇARŞAMBA
12
DİZİ YAZI
Edebiyatın adıyla konuş!
O günden sonra Jenny haftalarca görünmez. Mektup da yazmaz. Bizim kisi geceleri yatakta onu düşünüyor ve niçin gelmiyor diye yas-matem eyli- yordur.
14
.
yaş gunu.J
enny’den bir kart. Ne ki kendisi hâla ortalarda yoktur. Bizim küçük ressam da düş kırıklığını gidermek için boyuna küçük, küçük tablolar boyu- yordur. Bir gün sırtını bir sabun kasa sının arkasına dayamış, bahçede otu ruyordun Bir ayak sesi. Jenny’dir bu. Kendisinden birkaç adım ötede duru yordun Gözlerini bizimkine dikmiştir. Chris bu bakışlarda bir acıma duygu su okur. O gün, daha sonraki günlerde de Chris böyle acıma dolu bakışların ne denli içini kıydığını daha iyi anlaya caktır. Bu yazıklanma dolu bakışlar karşısında başını eğer. Jenny de, daha çok eğlenmeden, çekilip gider.J
enny’nin verdiği mutluluk Chris’i öyle coşturmuştur ki gerçek ki şiliğini unutmuştun Kendisiyle başka ları arasında hiçbir ayrım olmadığına varmıştır. Ama şimdi gerçek ona çok acı gelmiştir, öteki insanlarla aynı çiz gide olmadığını kavramıştır.Ş
imdi yeniden eski sözümüz üze rinde durarak evde de her şeyin değiş tiğini yineleyebiliriz. Çocukların topu çok büyümüştür. Kardeşlerinin eni konu delikanlı olduğunu görmek de Chris’in yalnızlığını artırıyordunO n beşine bastığı gün anne bir toplantı düzenler. Kız kardeşi Mona, Chris’e haber vermeden, Jenny’yi de getirir. Jenny artık on altısındadır. Tır naklan boyalı. Saçlan parfümlü.
Bir gün yine esinlerden biri düşer usuna. Öğünden başlayarak, yarım yam alak
konuşmasıyla, kardeşi Eamonn ’a düşüncelerini bir bir sıralar. O da bir deftere geçirir bunları. Bu kendi yaşamının
öyküsüdür. Yalnız, o güne değin Dickens’tan başka bir
yazarla burun buruna gelm ediği için yarım y ü zyıl
öncesinin İngilizcesini kullanıyor dur. Öyle sözcükler,
öyle tümceler döktürüyordur ki, bunlar birkaç saniye içinde biitiin bir orduyu uyutabilecek
güçtedir.
"Nasılsın Chris, iyi misin?” diye so rar Jenny. Ama bizimkinin karşılık vermek için ağzını boş yere oynattığını görünce, koruyucu bir insan afur- . tafuruyla. “Anladım anladım, kendini
yorma" sözünü yapıştırır.
C h ris , bir an, Jenny’den nefret et mek gerekip gerekmeyeceğini düşü nür. Artık çocuk değildir. Ama büyük bir erkek de değildir. Çocukluğun mutluluk veren bilgisizliği ile ufukta görünen delikanlılığın cavala cuvalası arasında sallanıp duruyordur. Gelece ğin boşluğu ile umutsuzluğunu, arka bahçede, bir kız çocuğu kendisine ha şatını yakan gözlerle baktığı vakit çak mıştır.
V a y bana, vaylar bana. Kendisin den bir türlü kaçıp kurtulamıyordur. Ne ki, yine de boyuna resme kapanı yordun Yalnız yaptığı akuareller onu eskisi kadar oyalayamıyordur.
D u r u n , bu da kendisinde yeni bir güç. yeni bir gereksinim doğmuş ol masındandır. Yeni durumunu kırmı zılar, canlı sanlar, koyu siyah renkler karşılayamıyordur artık. Zekâsı geliş tikçe, resim yapma eğilimi de azalıyor dun Ne var, artık sakatlığını düşüne rek eskisi gibi üzülmüyor, ağlamıyor dun Hoş, umutsuzluğunun çok arttığı bir giin. pencereden atlayarak kendini öldürmek ister. Bu kez onu yine Kat- riona Delahunt, daha doğrusu onun hayali kurtanr. Delahunt akıl tasına düşer düşmez pencereden aşağı iner ve hüngür hüngür ağlamaya durur.
Ç o k şükür haber de gelmiştir. A/-- tık on altısındadır. Kızkardeşi Lily ev lenmiştir. Tony de evlenmiştir. Jim, Tony, Paddy ve Peter... topu da baba ları gibi duvarcı olmuş, yaşamlannı kazanıyorlardı. Ama Chris tuğlaları yerinden bile oynatamadığı için yapı işlerinden nefret ediyordur. '
B irk aç ay geçince Chris'te daha da yeni bir duygu belirir. Korkunç bir duygudur bu. Eni konu kinci olmuş tur. Tüm dünyayı kendi çarpık ağzın dan ve çarpık ellerinden sorumlu tutu yordun Onların yanında kendini bil giç bir maymun ya da foktan başka bir şey görmüyordun
(jü n lc rd e n bir gün aklına yeni bir düşünce takılır. Yıllardır mektup yaz maktan büyük hazlar devşirmiştir. Sözgelişi, Delahunt’a yazdığı mektup larda sokaktan geçen atları, gördüğü şeyleri anlatmıştır. Şimdilerde öykü yazamaz mıydı?
B u düşünce kafasında iyice gelişir. Bir yazar olmaya karar verir. Nedir, o güne kadar çok bir şey okumamıştır. Evlerinde edebiyattan çok ekmeğe saygı gösteriliyordun Evdekiler
karın-S O L
AYAĞIYLAl
D Ü Ş Ü N E N
A D A M
SALÂH BİRSEL
larını doyurmayı kafalarını beslemeyeyeğtutuyorlardır.
E rte si günden tezi yok, bir defter alır. Usundan geçen her şeyi deftere boca ediyordur. Bunlar bütünlenme miş tümcelerdir. Birbirleriyle hiçbir alış-verişleri yoktur. Ama efendim, ye ni bir oyuncak karşısında büyülenmiş bir çocuk gibi, şimdiler, sözcüklerle oynamaktan büyük hazlar sağlıyor dun Zamanla, o tümceleri birbirine bağlamayı, evvelce nasıl boyaları bir leştirerek tablolar yapmışsa, şimdi de laf kümelerinden bütüne atlamayı ba şarır. Yani sözcüklerin arkasına artık düşünceler de yerleştiriyordun
B e ş yaşında ayağıyla alfabenin ilk harfini yazdığı halde, yazının kendisi ne yeni bir dünyanın kapısını açabil mesi için on yedi yaşına değin bekle mesi gerekmiştir.
-Peki, o halde hemen işe başlıyoruz. E v e t işe ertesi gün başlanır. Bu kez Doktor VVarnants gelmiştir. Bizimkine, evdekilerden birinin yardımıyla yapı labilecek bir takım fiziksel hareketler öğretir. Giderken de egzersizlerin physiotherapie'ye dayandığını açıklar. Ve, "Bu, öncelik gerektiren bir testtir” der. Artık her pazar Doktor VVarnants geliyor, her hareketi kendi önünde bir daha yinelettiriyordur.
D o ğ ru su , o güne değin Chris’in okuması beş para çalişamamışlır. Tek yol arkadaşı Dickens’tir. Onun arka arkaya yedi romanını devirmiştir. İçle rinde de en çok David Copperfıeld'i beğenmiştir. Yılbaşında Delahunt - o artık Bayan Maguire’dir - kendisine Kaptan Cook’un Yolculukları’nı arma ğan eder. Kitap Chris’i iyisinden etki ler.
doktorlar uzmanlıklarını'gösterecek tir ama onun da ilk görevi kendini ba şarıya ulaştırmak olmalıdır.
Y e n i rejim Dublin’de, bir klinikte başlar. Yaşantı bir yıldır orda geçiyor dun Deneyler ve de deneylerin beynin deki yansımaları onda bir sürü düşün ce uyandırmıştır. Gözlerinin önünden bir perde kalkmış gibidir.
B i r gün yine esinlerden biri düşer usuna. O günden başlayarak, yarım yamalak konuşmasıyla, kardeşi Ea- monn’a düşüncelerini bir bir sıralar. O da bir deftere geçirir bunları. Bu kendi yaşamının öyküsüdür. Yalnız, o güne değin Dickens’tan başka bir yazarla burun buruna gelmediği için yarım yüzyıl öncesinin İngilizcesini kullanı yordun Öyle sözcükler, öyle tümceler döktürüyordur ki, bunlar birkaç sani- yaiçinde bütün bir orduyu uyutabile cek güçtedir.
N e var, zavallı Eamonn, ağabeyi bu gerçeği anlayıncaya değin 400 say fa yazar. Kitabın adını da koymuşlar dır: "Kafası yeterince gelişmemiş bir adamın anılan.”
C h ris kendisine çok iyi davranan Doktor Collis’e yeniden başvurmayı düşünür. Doktor kendisine omuz ve rebilecek midir, veremeyecek midir? Collins hemen o akşam damlar.
Kol-Özürlü yazar ve ressam Chris’e hayatı boyunca en büytik destek, dünyaya 22 çocuk getiren annesinden geldi. B u n d an böyle kurşun kalem sol
ayağının parmaklanndan hiç düşme yecektir. Tek kaygısı yazı yazmaktır artık. Bu ilk denemeler arasında me lodramlar ya da polis romanları da vardır. Duygusal yaşamı yavaş yavaş ortaya çıkarıyordun
A y la r geçer. Aralıkta Delahunt da evlenir. Gerçi, “ Bu. seni zaman zaman yoklamaya gelmeme engel değildir” demiştir ama bu neyi anlatır? Evdeki kalabalık da arttıkça artmıştır. Lily'- nün üç çocuğu olmuştur. Kız ve erkek kardeşlerin dışardan getirdiği eşler ve onlann çocukları da evi tekkeye çevir miştir.
H a y d a bre okurlar, bir gün kapı larının önünde bir otomobil durur. Gelen Doktor Collis’tir. Cfıris’in ya nındaki bir iskemleye çöker. Onu çok küçükken, bir ağu bebekken tanımış tır. Daha sonra da bir gün sinemada, kardeşinin boynuna asılı iken görmüş tür. Uzun zamandır Chris’i arıyordur. Ayağa kalkar. Odada bir aşağı, bir yu karı dolaşırken der ki:
-Şimdiler, zihinsel özürlüler yeni bir yöntemle sağaltılıyor. Sanırım sen dc iyileşebilirsin. Yalnız senin de bu sa ğaltmaya, elden geldiğince, yardımcı olman gerek. Eğer sen iyileşmek için hiçbir çabada bulunmazsan, ben de sana yardımda bulunamam.
D o k t o r Collins bunları söyledik ten sonra Chris’e doğru eğilir, gözleri ni onun üstünde tutarak:
-Şansını denemek ister misin? Elbet benim desteğimle.
O ğ lu m Chris, ne konuşabiliyor, ne de karşılık verebiliyordun Ama yola çıkardığı bakışlardan doktor onun karşılığını çakmıştır. Büyük bir se vinçle Chris’i omuzlarından kavrar:
Fiziksel eğitim Doktor VVarnents’- in gözetiminde aylardır sürüp gidiyor dur. Bir gün Doktor Collis yine görü nür. Üvey kızkardeşi Bayan Eirenc Collis kafa özürlüler konusunda çok ünlenmiş bir doktordur. Londra’da çalışmaktadır. Collis, Chris'e yeni bir test uygulamaya geçmeden onun dü şüncesini de almak istemiştir.
U z u n lafın kestirmesi 1949 Ocak’- ında Chris’i Londra’ya götürürler. Artık 18 yaşındadır. Londra’da bir gün kalırlar. Birkaç saat içindede tüm alınyazısı değişir. Bayan Eirene arka daşlarıyla bizimkini uzun boylu evirip çevirdikten sonra şöyle der:
-Evet Chris. iyileşmeni engelleyecek hiçbir neden görmüyorum. Nedir, önümüzdeki yıllarda sımsıkı bir rejim altında yaşamayı kabul etmelisin. Ya ni bir özveri gerek. Şunu da unutma ki. bir şeyleri göze almadan hiçbir so nuca varılamaz. Senin yapacağın ilk iş sol ayağını hiç mi hiç kullanmamaktır.
N a s ıl? Chris sol ayağından ayrıla cak mı? Oysa onun yüzü suyuna dü şüncelerini anlatabiliyor, onun yüzü suyuna çalışabiliyordun Dış dünya ile ilişki kurması da onun sayesindedir.
C lıris gıkını çıkarmamıştır. Bayan Eirenc konuşmasını sürdürür:
-Biliyorum bu, büyük bir özveridir. Ama başarıya ulaşmak için tek yol da bııdur. Eğer sol ayağını kullanmakta direnirsen büyük bir sanatçı, büyük bir yazar olabilirsin ama hiçbir zaman bu eğri biiğrülükten kurtulamazsın. Hiçbir zaman konuşamazsın. Hiçbir zaman yürüyemezsin. Hiçbir zaman ellerinden yararlanamazsın. İyi düşün, ne olursa olsun, sol kullanma maya söz veriyor musun?
E v e t, evci veriyordun Çcvresinde
tuğunun altında bir sürü kitap. Tümü nü Chris’e armağan eder. Chris ona yazdırdıklarını uzatır. Collis defterlere şöyle bir göz atar. Kısa bir süre.
- Korkunç bir şey bu.
B u sözler Chris’in yüreğini deler. Ama yine de kendini toparlar. Anıları okumayı sürdüren doktor biraz sonra Chris’i yeniden yoğun bakıma alır:
-Bak burda bir tümce var ki sende yazarlık için birçok üstün nitelikler bulunduğunu gösteriyor. Doğrusu, bir çıraklık döneminden geçmeden in san sanatçı olamaz. Yazı sanatı, resim yapmak kadar zordur. Onu ele geçir mek için çok çalışmak, kişisel bir bi çeni yaratmak gerekir. Üslûp kadar önemli olan bir şey daha vardır, o da meslek aşkı. İnsan anlatımını zamanla' geliştirir. Ama gerisinde hiçbir şey yoksa dört dörtlük bir biçem dc insanı kurtaramaz.
E n sonunda doktor dirseklerini masanın üstüne dayar:
-Chris bu ortaya çıkardığın şeyler hiç de yararsız değil. Aksaklıklarına karşın vaktini boşuna harcamamışsın. Hiç değilse kafandakileri gark gark boşaltmışsın. Ama elgiin maskarası olmadan bir yaşam öyküsü kotarmak istiyorsan her şeye baştan başlamalı sın. Yazı yazmak için iki şey gereklidir. İlkin raya koyacağın bir şeyin olacak, sonra onu öyle betimleyeceksin ki okurlar da o öyküyü seninle birlikte yaşayacak.
K dinik sağaltması sonunda doğru dürüst konuşmaya başlamıştır. Öte yandan. Doktor Collins -Chris onun da zamanla iyi bir yazar olduğunu öğ renecektir- bizimkine yazı sanatını öğretme işinde elinden geleni esirge memiştir. Ona hep sade bir anlatımla yazmayı öğutlemiştir. Uzun tümceler kullanmayacak ve dc ünlü kuramları
yazısına katmayacaktır.
A nılarını yeniden yazmaya da başlamıştır. Bu kez kâtipliğini 13 ya şındaki kardeşi Francis üstlenmiştir. Sonunda bu ikinci yazılışın yeterince olgunlaştığına vanr. Ama Collis, başı nı yine sağa-soia sallayacaktır:
-Evet bu, daha iyi. Ama yine de o değil. Kendini şöyle sere serpe salıver
miyorsun. Çok da edebiyat yapıyor sun.
B u n a Chris de “Yoo” diyemez. Çünkü bu kez de tumturaklı ve çata- patlı bir dil kullanmıştır. Collis:
-Yeniden başla. Sanırım bu kez ba şaracaksın.
B i r süre geçince, Collis bizimkine belli bir kültür elde etmesi gereğini de aşılar. Elbet, ta baştan okula gitmek söz konusu değildir. Ama özel bir öğ retmenden dersler alabilir.
Sevgili Delahunt’un yardımıyla Chris’e iyi bir öğretmen dc bulunur. Öğretmen haftada iki gün geliyordur. Ona matematik, Latince ve edebiyat ufuklarını açar. Shakcspeare’i, Shaw’u tanıtır. Shakespeare gökkub- beden kopup gelen bir soluktur. Shaw ise uzaklardan fışkıran, ağzı-paça bir mart rüzgârı etkisi yapıyordur. Shaw’- un düşgürlüğü, canlılığı içini yağlıyor dun Shaw’un mantığı, zaman zaman yolunu şaşırsa da yine de hoşuna gidi yordur.
C h r is anılarında Shaw üzerine şu açıklamayı da yapacaktır:
-Kısa zamanda Shaw’un tilmizlerin den biri olmuştum. Kendisini tanrıta nımaz ilan etmesi, kendini ona inan dırmak istemesinden geliyordu. Belki içinde bir kanı vardı. Ya da, hiç değilse bir kanı gereği taşıyordu. Ve de gururu yüzünden onu saklı tutuyordu. Bile mem. Çünkü onun zihinsel, entelektü el inceliği beni çok aşıyordu. Ama tiyatro yapıtları, ne kadar elverirse, beni uyarıyor, bana güç katıyordu. Birçoklarında olduğu gibi. Doğrusu onun oyunları, ala sabah, deniz kıyı sında yapılan uzun bir gezidir.
C h r is çağdaş yazarları incelemek ten de geri kalmamıştır. Öğretmen Bay Guthrie dersi bitirdiği vakit onun la Bertrand Russell’ın felsefesi, Thompson’un, Yeats’in şiiri üzerine coşkulu tartışmalara giriyordur.
(je c e le ri dc kardeşi Francis, Chris’in söyleyeceklerini yazmak üze re odasına geliyordur. Oturuyor, dol ma kalemini çıkarıyor ve bekliyordun Chris’in söyleyeceği şey yoktur. Ne ki, boşu boşuna yırtınıyordun Dilinin ucuna hiçbir şey takılmıyordun Bir akşam birden kardeşine bağırır:
-Hadi, çek arabanı git.
K audeşi ağasının yüzüne bakar. Ağladı ağlayacak. Bizimkisi acımasız lığını yine sürdürür:
-Hadi, çabuk çabuk.
F ra n c is’in arkasından Chris ken dini yatağına atar. Sol ayağının çora bını çıkanr. Parmaklarının arasına bir kurşun kalem sıkıştırır ve yazmaya koyulur. Yazar, yazar, bıkmadan, usanmadan, mola vermeden yazar. Şimdi kendisini çok başka bir yaratık olarak görüyordur. Artık bir bedensel sakat, bir edebiyat bozuğu değildir. Özgürdür. Düşünebiliyor, yaşayabili yor, yaratabiliyordur.
( j e l i n görün ki, odanın kapısı ani den açılır, içeriye Doktor Collis girer. Bizimkisi ona yapma bir gülücük yol larken, sol ayağını da sağ ayağının altı na saklar. Bir şey söylemiş olmak için de:
-Bu akşam ne kadar soğuk var. D o k to r hiçbir şey görmemiş gibi davranır. Ocağın başına oturur ve dere-tepe konuşmaya başlar. Derken lafı Chris’e getirir:
-Demek, sonunda yine sol ayağına başvurdun?
C h r is utanmıştır. Sol ayağını sağ ayağının altından çıkarır. Doktor:
-Doğrusu ben, sol ayağından ayrı yaşamaya ne kadar dayanacağını me rak ettim hep. Sen söylüyorsun, baş kası yazıyor. Bunun hoş bir yanı yok elbet. Evet, evet hakkın var. Doktor Eirene’ye bu konuda hiçbir şey açmı- yacağım. Üzülme. Armv ben de sen den, zorda kalmadıkça, başka çıkar yol bulamadıkça, sol ayağını kullan mamanı isteyeceğim. Bu konuda bana kesin söz ver.
C h ris , sonraki günlerden anılarına şu tümceyi de sıkıştıracaktır:
-Birden hafifledim, duruldum. De mek, zaman zaman kendim olabile cektim. Eğer dans etme sevinci bana yasak edilmişse, hiç değilse yaratma sevincinin ne olduğunu tanıyacaktım.
C h risty Brown, “Sol Ayağım” (My Left Foot) adını taşıyan anılarını 22 yaşında bitirir. Bu, üçüncü ve son yazılıştır. Daha sonra. 16 yıl boyunca çalışarak, yine o büyülü sol ayakla “Günlerin Geçişini Seyreden Adam” (Down all the Days) adında bir roman da yaratacaktır.
S o n olarak şunu da belirtelim ki “Günlerin Geçişini Seyreden Adam” ilk 1970 Haziran’ında yayınlandığı va kit (Chris artık 38 yaşındadır) İngil tere’de eleştirmenler bu 300 sayfalık yapıtı büyük alkışlarla karşılaşmışlar dır. Kimileri onu James Joyce, Dylan Thomas katına bile çıkarmıştır.
BİTTİ
p o l i t i k a
y e
ö t e s i
MEHMED K E M A L ____________
Ödüllerin Öyküsü
Tek parti CHP’nin kültür ve uygarlık uzantısı Halkevleri idi. Halkevleri Türkocaklarının yerine konmuştu. Hamdul lah Suphi'nin Türkocakları biraz Turancı, biraz şoven sayı lıyordu. İlk Halkevi, Samanpazarı'ndan istasyona doğru inen yol üstündeydi. Mimar Hikmet Koyunoğlu yapmıştı.
Savaş sonrası Halkevleri günlerini şair Şinasi özdenoğ- lu, aylık Yazın Dergisi, ‘öykü ve Şiir’de ne güzel anlatır:
“ Siyasal Bilgiler’e girdiğimin ertesi yılı 19 yaşında Dil/ Edebiyat üyeliğine seçildim. Dokuz kolda çalışmalar yapı yorduk. Spordan köycülüğe, müzikten tiyatroya kadar sa natın ve sosyal çalışmaların en seçkin örneklerini sergile meye çalışıyor; Halkevi’nin güzel sıcak toplantı salonun da, konferanslar ve anma günleri düzenliyorduk.”
Savaş bitmiş, dünyanın her yönünde demokratikleşme ye yönelen etkinlikler başlamıştı. Tek parti de buna uymak zorunluluğunu duyuyordu. Halkevleri aracılığıyla bir öykü ve roman ödülü kondu. Dedikodu olmasın diye çok sayıda bir seçiciler kurulu kotarıldı. 25 kişilik kurulda Falih Rıfkı Atay’la Prof. Fuat Köprülü kurula -özel nedenlerden ötürü- katılmadılar. Kurul 23 kişi olarak toplandı. Yapılan seçim sonunda birincilik “ Sinekli Bakkal" romanıyla Halide Edip Adıvar'a, ikincilik ‘Yaban’ romanıyla Yakup Kadri Karaos- manoğlu'na, üçüncülük “ Fehim Bey ve Biz” yapıtı ile Ab- dülhak Şinasi Hisar’a verildi.
1942 yılında yapılan öykü ve roman yarışması roman dalında böylece sone erdi.
Romanda böyle bir yarışma oldukça gürültüsüz ve patır- dısız sona erdi. Bir de şiir ödülü konmak isteniyordu. Yeni şiir akımlarının kaynaştığı bir dönemde şiire ödül nasıl ve rilebilirdi? Bunu saptamak gerekiyordu. Gereken duyuru yapıldı. Ünlü olsun, olmasın herkes bu yarışmaya katılabi lirdi. Yarışmaya katılacaklar 1945 yılında yayımladıkları bir şiirle katılacaklardı. Seçiciler kurulu yedi kişiydi. Bunlar, İbrahim Alaettin Gövsa, Yahya Kemal Beyatlı, Behçet Ke mal Çağlar, Nurullah Ataç, Kemalattin Kamu, Ahmet Ham- di Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Necmettin Halil Onan idi. Jüri üyelerinin Nurullah Ataç hariç hepsi ya şairdi ya şiir yazmıştı.
Yapılan inceleme ve seçme sonucu üç kişi kazanmıştı. Bunlardan Cahit Sıtkı Tarancı, ‘Otuz Beş Yaş' şiiriyle birin ci; Attila Ilhan 'Gavur Dağlarından Rivayet’ (Cebbaroğlu Mehemmed) şiiriyle ikinci; Fazıl Hüsnü Dağlarca, ‘Çakır’ın Destanı’ adlı şiiriyle üçüncü olmuştu.
Yeni Türk Edebiyatı adlı kitabında bu konuya oldukça geniş bir yer veren Ahmet Miskioğlu şunları yazıyor:
"Şiirin üçü de çok beğenildi.
Seçiciler kurulu gerçekten tam ve uygun bir karar ver mişti. Ancak şiirine değil de Attila Ilhan’ın adına karşı çıkıl dı. Yazıncılar (edebiyatçılar: onu ilk kez yarışma ile tanı yorlardı. Attila Ilhan ilk kez duyuluyordu.” )
Cahit Sıtkı olsun, Fazıl Hüsnü olsun tanınmıştı. Attila Il han şiirle önü alır da sonra şiirden dönerse? Ya bir şiirde soluğu biter, tıkanır kalırsa? Bu düşüncelerle kuşkuya düştüler. Seçiciler kurulu sonunda Attila Ilhan’a ödülü ver di. Yahya Kemal, hastalığından ötürü toplantıya katılma mıştı. Onun da yazılı olarak düşüncelerini aldılar.
* Yarışmaya 164 kişi katılmıştı. Bunların gönderdikleri 500’ü aşkın yapıt incelenmiş, bu üç şair seçilmişti.
Ödüller o dönemin ölçülerine göre epeyce geçerli bir paraydı. Cahit Sıktı Tarancı, parayı aldığının ertesi gün şa ir arkadaşlarına oldukça cömert bir şölen vermiş ve para nın yarısını harcamıştı. Kimi şairler de tek partinin yarış masına girilmez diyerek yarışmaya katılmamışlardı.
BULMACA
SOLDAN SACA:
1/ Işık açıp kapa mak yoluyla işaretler vererek anlaşmayı sağlayan aygıt. 2/ Asya’da bir göl... Acıklı. 3 / Yeniçerile rin giydikleri üst lük... Verme, ödeme 4 / Kesilen ağacın kökü. 5 / Hintkene- virinden elde edilen ¡uyuşturucu madde...
Eski dilde rüzgâr. 6/ ¡“ Geçme nam ert
k ö p r ü s ü n d e n --- aparsın su
¡seni” (Diyarbakırlı Sait Paşa)... Hi le, düzen. 7 / Kaynak... Su... Kale hendeği. 8 / Osmanlı devletindeki si vil rütbelerden biri... Alman faşisti. 9 / Canlı hücrelerin ana maddesini oluşturan karmaşık yapılı doğal m adde
¡YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Sıcaklığa ve kimyasal etkilere da yanıklı bir tür cam. 2/ Karakter... Bir gözü kör olan. 3 / Bir inceleme so nucunu içeren yazı... Uluslararası
Çalışma Orgütü’nün simgesi. 4 / Sıcaklığı çok yüksek ya da çok düşük olmayan... Satrançta bir taş. 5 / Asurlular tarafından ku rulan ticaret kolonilerine verilen ad. 6 / Türk resim sanatında önemli bir grubun ad olarak benimsediği harfin okunuşu... Ki şinin sevinç, güven ve her türlü devimsel etkinliklerinin normal olmayan bir biçimde arttığı ruh hastalığı. 7 / Hz. Muhammed’- in aile üyelerine verilen ad... Zihin. 8/ Kamu İktisadi Teşebbü- sü’nün kısa yazılışı... Divan şiirinin ölçüsü. 9 / AvrupalIların Çin devlet memurlarına verdikleri ad.
0Î0S3 '
TC
ARSİN ASLÎYE
HUKUK MAHKEMESİNDEN
Esas No: 1990/100-174
Davacılar Trabzon İl özel İdaresi ve Trabzon Belediyesi vekilleri tara fından davalılar aleyhine açılan acele el koyma davasının yapılan açık yargılaması sonunda.
Mahkememizce verilen karar davalılardan Hacere Çalışkan’a bunca aramalara rağmen tebliğ edilemediği anlaşıldığından 7201 sayılı tebligat kanununun 29. maddesi gereğince adı geçen davalıya ilanen tebliğine, ilandan itibaren ilgiliye 7 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağı. Kararın teb liğinden sonra kanuni süre olan 15 gün içerisinde adı geçen davalıca karar temyiz edilmediğinde kesinleşeceği tebligat yerine kaim olmak üzere ila nen tebliğ olunur.
Basın: 50929
İLAN
YOZGAT KADASTRO
MAHKEMESİ’NDEN
1992/67
Davacılar Raşit Ergül ve paydaşlan tarafından davalılar İsmail Yur- dagül ve Zeki Yurdagül aleyhine Yozgat Merkez Fakıbeyli köyüne ait Ören mevkisinde bulunan 194 numaralı parselin kendilerine ait oldu ğunu iddia ederek mahkememize kadastro tespitinin iptali ve tescil davası açmışlardır.
Zabıtaca yaptırılan tahkikat sonucu adresleri tespit edilemeyen da valılar Yozgat Merkez Fakıbeyli köyü nüfusuna kayıtlı Abidin çocuk ları İsmail ve Zeki Yurdakul'a tebligatın ilanen yapılması gerekmiştir.
Duruşmanın 17.11.1992 günü saat: 10'a talik edildiği, duruşmaya gelmedikleri takdirde yokluktannda karar verilebileceği hususu ilan tarihinden itibaren 7 gün içerisinde tebliğ edilmiş sayılacağı 7201 sayılı yasanın 31. maddesi uyarınca ilanen tebliğ olunur. 12.10.1992
Basuı: 50865___________________,
Taha Toros Arşivi