TANIMADIĞIMIZ MEŞHURLAŞ:
tt
' y n ^
rl¿A
M rf\
id^ O - ™ i? U» ı» í* ¿í 'W M-J* V V ev
w& ?
se w ^í
&
4a*^ *y
¿> c* ıx' e
-v-> vL».«,. tjL» m~#9 V4 / J>
ry
-SiT;:?&|/•? #-,rs?I,ç
^iflU v*^‘ tfc* ««* v^» SjftK tjfiPhp^£*T
-**ri* * V • # ¥ 1
c c k m u c i e r a
Topkapıh Mükoos efer.di meşhur Ahmet
Vat:: paşadan nasıl ders ‘alıyordu?.
, r C J «««» «T Ü.«.üa
Nİftoos efcnü-itin
pc..._.r
renguuleki yunakları
—
Dolmabahçeden Top
-1
,*
kap.¿a
—3 sene süren Türkçe dersi
—B A lâl zadenin sözleri
—Nikoos
1
efendi vali paşanın huzurunda
—Ahm et Vefik paşa Türkçe demi veri-
ilyor
—E y tipteki iptidai mektebi
—Büyük Dede efet.^de karşılaşma
— |iAhbıyıktaki konak
—Duyrunuz meşk odasına!.»
—Sıra sıra sakallı tule-
| *beler
-—Bu çocuk kepimiz: geçecek!..
— -Saraya giriş.».
[I
Şöhreti yalnız Türkiyeye de. ¿il, bir çok Şark memleketlerine ; yayılan, hattâ kendisine ecnebi i.dkümdavlar tarafından nişan gönderilen büyük bestekârda gayet dr ... bir -inat tevazuu» görüyoruz. Bir v.âca anlatalım:
Devrinde tanınmış murikişi, naslardan bir «TopkapıU NiLu-s efendi» vardı. Günlerden bir gün Nikcos efendi yeni bir bc :e yap mış, Bırnu bizzat kendisinden ¡geçmek lazım. Arif bey çok deha ¡mühim olan kendi besilerini bir ! tarafa bırri 1 r, Dolmabahçe sa
rayından çıkıp, arkadaşlarile bu. lıışıırdu, ve küçük bir ş-zkıyı geçmek m:.I.~aci;le tâ T ^ kapıya Nikoos efendinin evine g-ucrler» di.’ Şarkıyı geçerler, yine hep be raber şehre dönülürdü. Ari' ' 7 de saraya giderdi.
Musiki dünyamızda unutulup giden ve bugün ismi bile lıatır- lanmıyan «TopkapıU Nikoos*» efendi pek mühim bir sima ve kuvvetli bir sanatkârdı. Pancar gibi kırmızı kırmızı, gayet etli, tombul, tombul yanakları vardı. Fevkalâde güzel Türkçe konu, ■urdu. Onun konuşmasından kendisinin hakiki hüviyetim,an. lamak kabil olamazdı.
Nikoos efendinin hayatında meşhur Moİyer mütercimi Ah met veıik paşanın dr Lmi geçen meraklı bir hikâye vardır. Bir zaman1 ar musiki kültürüne 11e kadar enonnuiyet verildiğini gös termesi bakımından hu hikâyeyi anlatalım:
Nikoos efendi pek genç yaşın, da Şark musikisine merak sar. mıştı Lâkin o zamanlar efendi Türkçeyi hiç de iyi konulm u yordu. Mamafih buna rağmen devrin c m. büyük musiki üstadı Deliâl zadeye gü-ti ve:
— Ben alaturka musiki öğren mek -istiyorum.. dedi.
Deıial zade kendisini düıledi. Hakikaten elma yanaldı, tom bul Nikoos efendinin inamımı, yacak derecede güzel sesi vardı. Deliâl zade bunu pek- beğendi, fakat genç Nikoos’a şöyle dedi:
— Türkçen fena... Tamam 3 yıl Türkçe dersi alacaksın!.. Son ra gel, ben seni Türkçeden imti han ederim. Ve sana musiki dersi veririm,
O zamanlar Nikoos efendi Bur- sada idi. Deliâl zadenin bu söz leri üzerine Türkçeyi en iyi membamdan ve en mükemmel bir şekilde öğrenmek istedi. Molyer mütercimi Ahmet Vefik paşa Bursada vali...
Bir gün Nikoos efendi çat ka. pı vali paşanın huzuruna çıktı. Zaten tip itibarile, kıpkırmızı yüzile pek sempatik adamdı. Başından geçenleri olduğu gibi anlattı. Musiki aşkını izah etti ve:
— Bana Türkçe dersi verecek, siniz paşam!., dedi.
Ahmet Vefik paşa, o kadar mühim vilâyet işleri arasında Nikoos’un bu derin sanat aşkı karşısında fahrî hocalığı derhal kabul etti. Hattâ îstanbula dön düğü zaman bile al yanaklı mu siki delisi genç adama ders ver. di. Bunun için Nikoos Türkçeyi harikulâde bir şekilde konuşu, yordu.
Lisanı iyice öğrendikten sonra üstadına gitti. Bu sefer musiki dersi aldı. Ve o nefis seslle pek ziyade parladı. Hattâ sarayın bile dikkatini çekti. Bu hikâye den devrin musiki kültürü telâk kisini, Nikoos efendinin çalışma sını Deliâl zadenin 3 yıl dil der. si tavsiyesindeki güzelliği ve Ah met Vefik paşanın sanat aşkına karşı gösterdiği sevginin derece, sini çıkarıyoruz. >iı '> , f i yS/ •'*■ - ■ i • :/ -NS • X I / ‘V * • V \ . • , , ? ' - "6, t -A-: - ***. t " 4 * t -*6». I* -i r i f Kİ U
t
k \K-i ■
„ » 'H i r j-'- - ' 1 J Meşhur Ahmet Veıik paşaAkbıyıktaki konak..
Arif beyin kendi yetiçrae t ar. zina gelince... Büyük bestekâr lstanbulda, E„ :pte 1"17 yılında doğmuştur. Bahası Bekir efendi son derecede yazı meraklısı bir zatmış. Ve her un büyük diviti bcimde sokulu olarak dolaşırmış.
Bekir efendi aynı zamanda Eyüp mahkeme! şeriyesinde ser. kâtip idi. Küçük Arif Jyup ipti daî mektebine giderken musiki hocası Eyüpiü bestekâr Mehmet beyin Vu Zt-kûı Dedenin dikkati ni çekiyor. Bilhassa Zekâi Dede bu çocûu ıa parlak bir istikbal gördüğü için, mco^ j i büyük Dedo efendiye anlatıyor ve şu cevabı alıyor:
— Bir gün getir de dinliydim!. işte bıı surefie bestekâr Arif beyi Zekâi Dede de, büyük Dede efendiye tanıştırıyor. Bunun d i nasıl olduğunu bestekâr Arif bey talebelerine ve yakınlarına bir kaç kere şu suretle anlat, mistir:
— Zekâi Dede, beni İsmail De. denin evine götürmek üzere an nemden izin almış. Fakat bana nereye gideceğimizi hiç söyle medi. Kalktık. Sultanahmette Kabasakalda Dede efendinin ko. nağma gittik. [Dede efendi için vaktile ihtifal yapılan konak].
Hiç unutmam. Şöyle geniş bir avlu. Yatık, alçak basamaklı çif. te merdivenlerde, limon gibi sa ri, ince mısır hasırları... Sofalar da öyle. Devrin musiki İlâhları hep orada. Ben bir köşeye büzül, düm. Evvelâ düğün var zannet, miştim. Cemaatle namaz kılının, ca kendi kendime: «Düğün olsa namaz kılınmaz!.» dedim. Niha yet tahta tablalarla yemek gel. di. Yer sofraları kuruldu. Tahta kaşıklar, büyük bakır lengerlerle- yemekler... Hepimiz yedik.
Yemekten sonra:
— Buyrunuz meşk odasına!., dediler.
Dede efendinin konağında bü yük bir meşk odası vardı. Köşe de yüksek bir minderde saz be. nizli kısa sakallı iyi yüzlü bir adam, Dede efendi oturuyordu, ötekiler, hepsi de sakallı sakat, lı, İhtiyar musikişinaslar Dede ile aralarında epey bir hürmet me safesi bırakarak çok ileriye yere, saygılı tavırla diz çökmüşlerdi. Buradaki ak sakallı telâmizden, talebelerden en genci Zekâi De de idi. Ve yaşının nispeten kü. çüklüğü dolayısile en başta otu. ruyordu ötekilerin yaşlarım bundan çıkarmak kabildir.
Ak sakallı şakirtler başlar öne eğilmiş sükût içinde duruyorlar. Nihayet Zekâi Dede, büyük De de efendiye:
— Geçen hafta bahsettiğim
Arif bendenizi getirdim efendim., dedi.
Büyük Dede efendi cevap verdi:
— Öyleyse bize bir şey oku mazlar mı?.
Ben fena halde sıkıldım. Ter içinde kaldım, Zekâi Dede kula, ğıma eğildi:
— Oku oku., diye mırıldandı. Ve bir ilahi okudum..,» Hikâ. yenin buraya kadar olan kısmı nı Arif berin talebelerine anlat t ı ilde tesbit edebiliyoruz.
Küçük Arif, büyük musiki üs. tadıma karşısında İlâhiyi oku. yunca Dede efendi o kadar mü- td ..ssis oluyor ki o sakallan gö beklerinde büyük musiki üstat, larmın en gerisinde olan Arife:
— Gel, otur buraya oğlum!.. sözlerde, minderde ve yanında yer gösterim . Ve işte o zaman meşhur sözünü s^ ıü y o ı:
— Bu çocuk hepimizi geçe, çektir!..
Dede efendi bunun üzerine kendi çıraklarından Eyübî Meh met efendiyi, Arif beye hoca tâ yin ediyor. Yalnız Arif buyle Eyübî Mehmet efendinin sanat zevkleri pek kaynaşamıyor.
Saraya
Arif bey 17 . 18 yaşında saraya intisabettiği zaman orada ken. dirine mükemmel bir üstat
bul-ı.k. -r i U i .
Meşhur Hâşim bey... Ih bu suretledir ki bestekâr Arif bey sa.
n sevgilisi olmuştur.
Mamafih zaman zaman saray, la arasının açıldığım, gadre uğ. radığını, hattâ sarayda hapse dildiğini görüyoruz. Onları da başka yazılarımızda anlatacağız.
Hikmet Feridun Es
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi