• Sonuç bulunamadı

Türk müzeciliğinin büyük üstadı Osman Hamdi Bey merhum:Ölümünün 42 inci yıl dönümü üzerinden iki ay geçti, ne soran var ne arayan!

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk müzeciliğinin büyük üstadı Osman Hamdi Bey merhum:Ölümünün 42 inci yıl dönümü üzerinden iki ay geçti, ne soran var ne arayan!"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bir Türk büyüğünü, Türk mü­ zeciliğinin kurucusu Hamdi Os­ man beyi, 42 yll evvel Şubat ayında kaybetmiştik. Ne yazık ki, ölümünün dönüm yılında ne andık, ne de hatırasını taziz ve tokrim ettik. Aradan iki ay geç­ tiği halde gazetelerimizde, onun hakkında ufak bir yazı bile çık madı. Onun açtığı ekolün, bu­ günlerde üstün bilgin ve müte­ fekkiri Toplcapı müzesinin yük­ sek değerli müdürü Tahsin Öz­ ün emekliye ayrılacağını öğren dik; yine matbuatta yeter bir aksi sadaya rastıyamadık.ı

Ne hüzün verici ihmaller de­ ğil mi?

Müzemizin kuruluşunu, daha dpğrusu bu memlekette müzeci­ liği Hamdi Osman beye borçlu­ yuz. Bu, apaçık bir hakikattir. Onun himmet ve başarılarım genç nesile öğretmek kaygnsuy la bir kaç söz söylemek iste­ dim. Fakat, Hamdi Osman be­ yin başarılarından bahsetmeden evvel müzelerimizin tarihinden, — kısaca da olsa — bahsetmeyi faydalı buluyorum.

Memleketimizde ilk müze Fa­ tih Sultan Mehmet zamanında açıldı. Müze olarak kullanılan bina, Topkapı sarayı müzesine giden yolun sağındaki (Aya irini) kilisesidir. Bilindiği gibi, burası yakın zamanlara kadar,

(Askerî müze) idi.

(Ayairini) kilisesini împara tör büyük Kostantin yaptırmış­ tır. Bizinsın genişletilmeğe baş­ ladığı devire rastlar, Müverrih

(Sofranos), Konstantinden ev­ vel kilisenin yerinde eski Bi­ zans kasabasının meşhur bir ma bedi bulunduğunu iddia ediyor.

(Ayasofya), Konstantin zama nında ahşap olarak yapıldı, (360), Bu tarihe kadar şehriri baş kilisesi (Aya İrini) idi. Aya sofya, 440 yılında yanınca, baş kiliselik tekrar (Aya irini) ye geçti.

Ondan sonra, burası bir çok vakayie sahne oldu. 564 yılında çıkan bir yangında' binanın, iç

f

Türk Müzeciliğinin Büyük üstadı

|Hamdi bey merhumj

Olömimiin 42 inci vıl dönümü üzerinden

iki ay geçti, ne s o r a n var ne a ra y a n !,,

lerdeki kiliseler yıkıldı. Yalnız Iznikte tek bir kilise kurtuldu. Zelzeleden Aya irini de zarar gördü. Bundan sonra, Aya irini nin yaplıdığma dair tarihlerde muayyen bir tarih gösterilme­ miştir.

Fetihten sonra, büyük Türk hakanı Fatih Sultan Mehemet Ayairinlnin camie çevrilmesini düşünmedi. Kıymetli silâhları.

raya koydular. Adına da (Har­ biye anbarı) denilerek, Üçüncü AUmedin (Darüleslâha) sı silâh anbarı oldu. Ve nihayet, Topha­ ne müşiri Fethi Ahmet paşanın himmetile tekrar eski şeklini bulmaya eski hüviyetini kazan­ mağa başladı.

Fethi Ahmet paşa, burasım müze haline getirmek istedi, bu- (Darüleslâha) adı verildi. (1139

Y A Z A N :

Kİ. S ra le ym a m Ç A P A K fl& Ğ JLU

bahçeye bakan bir kısmı harap oldu.

740 tarihinde bir zelzele ol­ du. Tahribatı çok büyüktü. Yal nız Bizansı değil, Trakyayi da harabe haline getirdi. Bu bölge- savaşa ait eski eserleri sakla­ mak, için depo haline koydur­ du. (Cebehane) diye adlandırı­ lan Ayairini Üçüncü Ahmet devrine kadar böyle kaldı.

Üçüncü Ahmet zamanında, Av rupada olduğu gibi bir askerî müzee şekline konulması düşü­ nüldü. Ve Ayairiniye bazı tesi­ sat eklendi. Büyük kapının üs­ tüne bir de kitabe konularak Hicret yılı).

Üçüncü Selim devrinde, Yeni­ çeriler bir kaç defa yağma et- âlet ve haıp malzeme'erini

bu-tiler. ikinci Mahmut zamanında “Vak’ai Hayriye,, den sonra tâ kubbesine kadar Yeniçerilere ait silâhlarla doldurdular. Son­ radan bunların çoğunu Avrupa­ lIlara demir fiyatına sattılar. Aralarında kıymetli olanları da vardı. Bunlar alıkonuldu. 1 Âbdülmecit zamanında, Avru- padan alman silâh, fişek, askerî nun için paşa bir taraftan bir silâh müzesi hazırlıyor, bir ta­ raftan da zenginleştirmeğes sa­ vaşıyordu. Bunun için binanın başka taraflarından ve bir çok harabelerden getirilen zafer ga­ nimetleri ile. İstanbul dn zaptı sıraŞmda Halici kapayan zincir­ leri, Hinodromdan çıkarılan sü­ tun başlıklarını, Bizanstan kal­ ma heykelleri, dolapları,

mah-kûkâtı buraya topluyor, bu eski eserlerle müzeyi süslüyordu.

Bugün mevcut müzelerimizin temelini nüvesini bu eserler teş­ kil eder. Yeniçeri kıyafetlerini gösteren heykeller de Fethi Ah met paşanın eseridir. Paşa, bal- rnumundan heykeller yaptıra. rak, üzerlerine eski devirlerin kıyafetlerini gösteren elbiseler giydirmişti. Bu heykellerle üzer i rindeki eşyalardan bir kısmı £'.ıltan Abdülâziz ve İkinci Süi­ tim Abdülhamit devrinde Avru­ pa hükümdarlarına ve devlet adamlarına hediye edilmiştir.

Şimdiki (Askerî Müze) ile Es­ ki Eserler müzelerinin kurucusu Fethi Ahmet paşadır. Bunu böy (e kabul etmemek, paşayı, Av­ rupai mânada müzelerimizin ba­ nisi saymamak haksızlık değil, sadece nankörlüktür.

Fethi Ahmet paşanın ölümün­ den sonra müzenin başına iki

müdür getirildi: Ingiliz Goo d ve Teroziyo, Birincisi, Galatasa­ ray lisesinde öğrenmendi. öteki

si de Luyd kumpanyasının Istan

bı 1 acentasmm oğluydu, , ikisinin de müzeye sayılı hiz- mitleri dokunmamış, emekleri geçmemiştir. Yalnız Goold, o yı 'arda îstanıbulda bulunan, F insiz Akademisi âzasından (üemond) da küçük bir müze katalogu hazırlatmıştır.

Müzelerimize Ahmet Vefik pa

şa zamanında ehemmiyet veril­ meğe başlanmıştır. Bu moksat- la Almanyadan mütahassıs ola­ rak Dethier isminde biri getiril­ miştir. Bu adam Suphi paşanın zamanında yapılan eski eserler nizamnamesindeki “Hafir sahibi ile müze arasında üçe taksim edilir,, maddesinin verdiği salâhi yetle toprak altından çıkan kıy metli parçaları memleketine gön dermeğe başladı. Böylelikle, Türkiyeden bir çok tarihî ve kıy metleri üstün eserler ve bilhas­ sa meşhur (Bergama) kazıların dan çıkan çok kıymetli ve bu gün baha biçilmiyen hazineler, yabancı ellere, AvrupalIların ti­ lerine geçmiştir.

Müzemizin tekâmülü, tam bir müze hüviyetni kazanması Ham di Osman beyin zamanında baş­ lar. 11 Eylül 1881 tarihinde, “Teşrifatı umumîye Nazırı,, Mü­ nir paşanın tavsiyesile müze müdürlüğüne getirilen Hamdi Osman boy, 30 Kânunuevvel 1842 de Istanbulda doğdu. Tah­ silini Pariste yaptı. Çok değerli bir Türk Arkeologu idi. Onun müzemize ilk iyiliği, en başta gelen başarısı, kazılardan çıkan eserlerin üçe taksimi maddesini kaldırmak olmuştur.

Bugün müzelerimizi süsleyen ve kıymetlendiren tarihî eserle­ rin hepsi Hamdi Osman beyin zamanında yapılan kazılardan çıkarılmış, Anadolunun, Suriye- nin, Akdeniz adalariyle kıyıla­ rının muhtelif köşelerinden çıka rılan sayısız ve emsalsiz antika eserler, hep onun müdürlüğü za­ manında müzeye nakledilmiştir. Onun himmetiledir ki, Türk mli- îe si birinci dereceye çıkmış, Hamdi Osman beyin başaıılarıy- le ün almıştır.

Hamdi Osman beyin kurduğu müze meydana getirdiği eser, bütün azamet ve haşmetile hâlâ ve hâlâ yaşıyor. Ve biz onunla iftihar ediyoruz, gurur duyuyo­ ruz. Bu büyük adam, bu muaz­ zam eseri meydana getirmek için bütün ömrünü feda etmiş­ tir. Onun himmetiledir ki, eski eserler müzesi, bütün dünyada

gıpta ve hasetle anılmaktadır, Hamdi Osman bey, müzecilik- * 1 teki kudretinden, bilgisinden, il minden başka resimde de bir , kudretti; bir otorite idi. Kuv- i vetli bir Sanatkârdı. 1905 yılın- j da Paris reism sergisinde teşhir j ettiği tablolar büyük başarılar kazandı, takdirlere lâyık görül­

dü. |

Müze müdürlüğüne getirilişi­ nin 25 inci devir yılında kendi­ sine “Fransa Sanayii Nefise A. kademisi madalyası., verildi. Hamdi Osman bey, Berlin, Lon­ dra, Fransa, Viyana ve Ameri­ ka eski eserler Akademilerine âza seçilmiş, Oksford Üniversi­ tesinden de doktorluk Unvanım almıştır.

Hamdi Osman beyin zarif ve nüktedan bir insan olduğunu, çok tatlı ve sade bir ifade ile konuştuğunu, eski eserler ilmi­ ne ve resim sanatına ait hoş, ince fıkralar anlatmaktan hoş­ landığını ve Fransızcayı Tiirki- yedeki ifade ve şiveye uygun bir kuvvetle söylediğini kendi­ sini tanımak bahtiyarlığına ula­ şanlardan biri olan babam ve Ahmet Rasim söylerlerdi.

18İ2 tarihinde doğan Hamdi Osman bey, 1940 Şubatında Ku< ruçeşmedeki yalısında öldü. Sağ­ lığında "Gebze,, de Türk - Sel­ çuk mimarî ta zında yaptırdığı mezarında gömülüdür.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Dini esaslara dayalı devlet kurmak amacıyla gazeteci yazarlar Çetin Emeç, Turan Dursun ve İranlı Ali A kbar Gorbanı’nm öldürülmesi eyleminin de aralarında bulunduğu çok

Zobu’nun ardından o sırada 82 yaşında olan büyük usta Muh­ sin Ertuğrul bir kez daha Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönet- menliği’ne atandı. Ancak bu kez de

Bugünkü İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun temeli olan Darülbedayi'nin kurucusu, çağdaş Türk tiyatrosu­ nun öncüsü, ilk sesli ve renkli Türk filminin yönetmeni.

Bunun gibi her bir üçlü karta ait imgeyi me- kânsal iliflkilerle efllefltiren Cooke, is- kambil destesindeki kartlar›n dizilifl s›- ras›n› hat›rlayaca¤›nda akl›nda

Kikuchi-Fujimoto hastalığı (histiyositik nekrotizan lenfadenit) nadir görülen, klinik olarak servikal lenfadenit ve yüksek ateş ile seyreden, kendini sınır- layan ve sıklıkla

Treg hücre oranı ve sayısını, otoimmünite tespit edilen erişkin sIgA hastalarında tespit edilmeyene göre, istatistiksel olarak anlamlı olmasa da, daha düşük

Sait Faik’in öykülerindeki Fransızca sözcüklerle alıntılar bunlardır. Görüldüğü üzere, Sait Faik, bazı sözcükleri kendi yazılışları gibi yazmış,

Osman Hamdi Bey’in, &amp; çoğunu, 1860 yıllarında, Paris’te öğrenci iken yaptığı bu etüüer, Türk resminin ilk çıplaklarından oluşuyla da ayrı bir önem