• Sonuç bulunamadı

Türk İslam edebiyatında "ilahiler, nefesler ve devriyeler"

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk İslam edebiyatında "ilahiler, nefesler ve devriyeler""

Copied!
102
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜN VERS TES

SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ

SLÂM TAR H VE SANATLARI ANAB L M DALI

TÜRK SLÂM EDEB YATI B L M DALI

“TÜRK SLÂM EDEB YATINDA LÂH LER,

NEFESLER VE DEVR YELER”

(Yüksek Lisans Tezi)

DANI'MAN

Prof. Dr. Ahmet YILMAZ

HAZIRLAYAN

Murat ÖZGÖKMEN

(2)

Ç NDEK LER ÖNSÖZ... 4 ÖZET... 6 ABSTRACT... 8 KISALTMALAR ... 9 G R ... 10 I. BÖLÜM ... 10

1. TÜRK SLÂM EDEB YATININ KAVRAMSAL ÇERÇEVES ... 10

1.1. TÜRK EDEB YATININ DEV RLER ... 10

1.1.1. SLÂM YET ÖNCES TÜRK EDEB YATI... 12

1.2. SLÂM KÜLTÜRÜ ETK S NDE GEL EN TÜRK EDEB YATININ ÖZELL KLER ... 14

1.2.1. SÖZLÜ EDEB YAT... 17

1.2.2. YAZILI EDEB YAT ... 19

1.3. TÜRK EDEB YATININ GENEL ÖZELL KLER ... 20

1.3.1. TÜRK EDEB YATININ KAYNAKLARI ... 20

1.3.2. TÜRK SLAM EDEB YATI NAZIM EK LLER ... 20

1.4. TÜRK EDEB YATINDAN ÖRNEKLER ... 22

1.4.1. KA GARLI MAHMÛD (DÎVÂNÜ LÜGÂT ’T-TÜRK) ... 22

1.4.2. KUTADGU B L G (YUSUF HAS HAC B) ... 23

II. BÖLÜM... 25

2. SLÂM KÜLTÜRÜ ETK S NDE GEL EN TÜRK EDEB YATI... 25

2.1. TÜRKLER VE SLÂM YET ... 25

2.2. TASAVVUF EDEB YATININ DO+U U VE GEL MES ... 27

2.3. TÜRK EDEB YATININ BÖLÜMLER ... 30

2.3.1. D VAN EDEB YATI ... 30

2.3.2. HALK EDEB YATI... 32

2.3.3. Â IK EDEB YATI ... 34

III. BÖLÜM ... 36

3. TÜRK SLAM EDEB YATINDA LAH -NEFES VE DEVR YELER... 36

3.1. LÂH LER ... 36

3.1.1. LÂH N N TANIMI ... 36

3.1.2. EDEB YATIMIZDAK YER ... 36

3.1.3. LÂH ÖRNEKLER ... 37

3.1.3.1. AZ Z MAHMÛD HÜDÂYÎ ( -1628)... 37

3.1.3.2. ERZURUMLU BRAH M HAKKI (1703-1780) ... 39

3.1.3.3. YUNUS EMRE (1239 -1321) ... 42 3.1.3.4. N YAZ MISRÎ (1618-1693 ) ... 49 3.3.3.5. EMSEDDÎN- S VASÎ ( -1597) ... 51 3.3.3.6. KUDDÛSÎ (1765-1848) ... 52 3.3.3.7. E REFO+LU( -1470)... 53 3.3.3.8. N ZAMO+LU (1551-1601)... 55

(3)

3.3.3.9. H MMET (1609-1684)... 57

3.3.3.10. HACI BAYRAM-I VEL ( -1428)... 57

3.2. NEFESLER... 59

3.2.1. NEFES N TANIMI ... 59

3.2.2. EDEB YATIMIZDAK YER ... 59

3.2.3. NEFES ÖRNEKLER ... 60

3.2.3.1. HATÂYÎ ... 60

3.2.3.2. P R SULTAN ABDAL ... 64

3.2.3.3. AHMED MUAMMER TARHAN... 67

3.2.3.4. HÜSEY N ZEK BABA ( -1812) ... 68

3.2.3.5. KUL MUSTAFA... 70

3.2.3.6. NESÎMÎ ... 71

3.2.3.7. KUL ÜKRÎ ... 73

3.2.3.8. PERÎ ÂN BABA ( -1866) ... 74

3.2.3.9. KUL HÜSEY N... 75

3.2.3.10. TAHTACILARCA OKUNAN B R NEFES... 77

3.3. DEVR YELER ... 79

3.3.1. DEVR YEN N TANIMI ... 79

3.3.2. EDEB YATIMIZDAK YER ... 80

3.3.3. DEVR YE ÖRNEKLER ... 84

3.3.3.1. TOKATLI NUR ... 84

3.3.3.2. DERTLÎ (1772-1845) ... 85

3.3.3.3. GUFRÂNÎ (1863-1926)... 86

3.3.3.4. TEME VARLI Â IK HASAN ... 88

3.3.3.5. HARÂBÎ (1853-1915)... 90 3.3.3.6. ÎRÎ ( -1761)... 91 3.3.3.7. KUL H MMET... 94 3.3.3.8. TESL M ABDAL... 95 SONUÇ ... 97 KAYNAKÇA ... 98 ÖZGEÇM ... 101

(4)

ÖNSÖZ

Edebiyat tarihi, tarihin en etkili ve en mühim k9sm9n9 ihtiva eder. Bu sebeple edebiyat tarihi, milletin as9rlarca geçirdi@i fikrî ve hissî geliCmesini oldu@u gibi tasvire çal9C9r. Bir milletin edebiyat9, o milletin millî rûhu ve millî hayat9n9 göstermek için en güzel ve en samimi bir aynad9r. Bir millet, hayat9 nas9l görüyor, ne düCünüyor, ne hissediyor? Bu sorular9n cevab9 o milletin kalem ve fikir mahsullerinde bulunabilir. Dolay9s9yla edebiyat tarihi, bir milletin maddî ve manevî geliCmesini gösteren canl9 bir tarih Cubesidir.

slâmiyet, edebiyat üzerinde oldukça tesirli olmuCtur. Bu geliCme slâmî topluluklar içinde “Hitabet ve Belâ@ât” sanat9n9 da zirveye ç9karm9Ct9r. slâmiyet öncesi toplumlar9n hayat9nda da edebiyat vard9. Öyle ki bir örnek vermek gerekirse slâm öncesi Arap toplumunda bir Hanzala, bir firûze unutulmayacak Cahsiyetlerdir.

Biz bu görüCler do@rultusunda, Yüksek Lisans Tezi olarak haz9rlamaya çal9Ct9@9m9z bu tezimizde Türk slam edebiyat9 naz9m Cekillerinden olan lâhi, Nefes ve Devriye konular9n9 örneklerle sunmaya çal9Caca@9z.

Tezimizi üç ana bölümde incelemeye çal9Ct9k.

I. Bölümde; Türk slâm edebiyat9n9n kavramsal çerçevesi baCl9@9 alt9nda Türk slâm edebiyat9n9n devirleri, slâmiyet öncesi Türk edebiyat9 ve özelliklerini, yaz9l9 ve sözlü edebiyat ile bunlar9n naz9m Cekilleri hakk9nda aç9klamalarda bulunduk.

II. Bölümde; slâm kültürü etkisinde geliCen Türk edebiyat9 ile dîvân, halk ve âC9k edebiyatlar9 hakk9nda bilgiler verdik.

III. Bölümde ise; Türk slâm edebiyat9 naz9m Cekillerinden olan lâhiler, Nefesler ve Devriyeler hakk9nda örnekleriyle aç9klamalar yapt9k.

Yapt9@9m9z bu çal9Cma ile konumuzla ilgili tüm kaynaklar (kitap, tez, makale) taranm9C olup, slâmî Türk edebiyat9n9, bölümlerini ve özelliklerini ana hatlar9yla inceledik.

slâmî Türk edebiyat9 naz9m Cekillerinden olan “ilâhi, nefes ve devriye”nin tan9mlar9n9, edebiyat9m9zdaki yerlerini örnekleriyle aç9klamaya çal9Ct9k. Okuyucuya 9C9k tutaca@9 ümidindeyiz.

(5)

Çal9Cmalar9m9z süresince bizi yönlendiren, bilgi ve tecrübesinden istifade etti@im dan9Cman hocam Prof. Dr. Ahmet YILMAZ bey’e Cükranlar9m9 arz ederim. Kaynak taramas9nda hiçbir zaman yard9mlar9n9 esirgemeyen E@itim Fakültesi Kütüphanesi personeline de ayr9ca teCekkür ederim.

(6)

ÖZET

slâm medeniyeti, her hususta oldu@u gibi edebiyat alan9nda da kendi dairesi içindeki toplumlar9n üzerinde etkili olmuCtur. slâm’9 kabul edip bu dinin müntesibi olan topluluklar kültür, edebiyat ve sanat alan9nda slâmî edebiyat ve sanat kaidelerine ve kal9plar9na uymak zorunda kalm9Clard9r. Bu zorunlulu@un yan9nda

slâm öncesi her kavim bu arada kendi örf ve âdetini de muhafaza etmiCtir.

Türklerin slâmiyet’ten önce vücûda getirmiC olduklar9 edebiyat ana hatlar9yla incelendi@inde görülecektir ki, o dönemin edebiyat9 ekseriyetle sözlü edebiyat ürünleri olup iptidâî bir kavim edebiyat9 hüviyetindedir. Yaln9z müesseselerde de@il, edebiyatta, dil, din, ahlak ve adetlerde bile kavimi Cahsiyetin mevcudiyeti kendini aç9kça göstermektedir.

Türkler, slâmiyet'le H. 751 y9l9nda tan9Cm9Ct9r. Ancak, Türklerin Müslüman olmalar9 8. ila 10. yüz y9llar aras9nda olmuCtur. Türklerin Müslüman olmalar9yla Türk tarihi, slâm tarihi ve dünya tarihinde pek çok de@iCiklikler olmuCtur. Din ve medeniyet de@iCmesiyle Türk edebiyat9 da de@iCiklik göstermiCtir.

Türklerin ilk devirlerdeki edebî eserleri kavim rûhundan a@9r a@9r kopmuC, kendi duygu ve düCüncelerini ortaya koymaya baClam9Ct9r.

H. V. as9rda acemlerle olan co@rafi, siyasi ve iktisâdi münasebetleri vesilesiyle, acem edebiyat9n9n Cekil ve kaidelerini taklit ederek yeni yeni usûl ve Cekiller geliCtirmiClerdir. Acem edebiyat9 Türkler için yüz y9llar boyu örnek olmuCtur. Bu örnek oluC yaln9z kelime, vezin ve naz9m Cekilleriyle de@il edebiyat9n özüne acem rûhu ve zevki hâkim olmuCtur.

Türkler Müslüman olduktan sonra ran edebiyat9n9 örnek alm9Clar, ondan çok etkilenmiClerdir. Özellikle, H. VII. ve VIII. yüz y9llardan baClayarak Türk slam edebiyat9nda slâm inanç ve tasavvufunun Ciirimiz üzerinde pek derin ve esasl9 tesirler yapt9@9n9 görüyoruz. Bu etkiyi yaln9zca “sûfîyane” Ciirlerde de@il, din d9C9 Ciirlerde bile görmek mümkündür.

(7)

Millet hayat9nda görülen dînî, siyâsî, içtimâî, iktisâdî ve kültürel de@iCiklikler zaman içinde edebi eserlere de tesir etmiCtir. Özellikle müslüman Türk yazar ve Cairleri, as9rlar sonra kendi duygu ve düCüncelerini sanatç9 kiCilikleriyle birleCtirerek dünya Caheseri denilebilecek büyük edebî eserler vücuda getirmiClerdir.

Biz Türk slam edebiyat9 naz9m Cekilleri baCl9@9 alt9nda bu Caheserlerden " lâhi, Nefes ve Devriye" konular9n9 detayl9 bir Cekilde örnekleriyle anlatmaya çal9Ct9k.

(8)

ABSTRACT

slâmic civilization, as in all matters, has influence on society within their own circle in the field of literature.

The communities which acknowledged slâm have to obey the slâmic rules in the field of culture, literature and art.

At the same time, every nation before slâm, maintains their own customs.

When literature before slâm was examined, we see it is generally oral literature that means it belongs to previous nations. We see the effects of previous nations not only in institutions but also in culture, language, religion, literature and customs.

Turks have met slâm in H.751. However, Turks have become Muslim between 8 and 10 centuries. There have been many changes in Turkish history, slâmic history and world history within being Muslim. Turkish literature has shown changes with religion and civilization.

Early literary works of Turks begin to reflect their own feelings and thoughts. Because of geographical, political and economical interactions, they were effected by “acem” literature and they have developed new styles according to “acem” literature’s rules.

After Turks have become Muslim, they have taken the example of Iranian literature and have been impressed by it. Particularly, starting from VII. and VIII. Centuries, we see the profound effect of the slâmic belief on the Turkish- slâmic literature. It is possible to see this effect not only on “sofiyane” poems but also poems apart from religion.

Religious, political, economical, social and cultural changes seen in life of people have effected literature in times. Especially Muslim Turkish writers and poets have written great literary works that can be accepted as masterpieces combining their own feelings and thoughts with their artistic personality.

We try to explain " lâhi, Nefes and Devriye" in details under the title of verse forms of Turkish- slâmic literature.

(9)

KISALTMALAR Hz. : Hazret, Hazreti H. : Hicrî M. : Mîlâdî M.Ö. : Milattan Önce M.S. : Milattan Sonra Ö. : Ölüm D. : Do@um vb. : Ve bunun gibi S………..:Sayfa

(10)

G R ' I. BÖLÜM

1. TÜRK SLÂM EDEB YATININ KAVRAMSAL ÇERÇEVES 1.1. TÜRK EDEB YATININ DEV RLER

Türkler dünyan9n en eski milletlerindendirler. Tarih sahnesine Orta Asya”n9n kuzeyinde, Aral Gölü ile Hazar Denizi aras9n9n teCkil etti@i ana yurtlar9nda ç9km9Clar, burada kendilerine mahsus bir hayat ve kültür meydana getirmiClerdir. Uzun zaman sonra büyük gruplar halinde Orta Asya’ya, zaman zaman bu sahan9n d9C9na da aCarak bat9ya do@ru yay9lm9Clar ve devletler kurmuClard9r.1

Türk tarihi Türklerin yeryüzünde göründü@ü, Türk edebiyat9 tarihi de Türkçe ilkyaz9n9n yaz9ld9@9 tarihle baClar. Türkler, tarihin kaydetti@i insan topluluklar9n9n en eskilerinden biri olup, gerek anayurtlar9 olan Orta Asya’da, gerek göçlerle yay9ld9klar9 türlü bölgelerde çeCitli uygarl9klar kurmuClard9r. Türklerin tarihini incelemeye çok eski ça@lardan baClamak gerekecektir. Bugün elimizde bulunan belgeler, M.Ö. V-VIII. yüz y9llara de@in an9tlarla mezar taClar9ndaki yaz9tlard9r.2

Bu yaz9l9 edebiyattan baCka, çok zengin bir sözlü edebiyat9m9z vard9r. As9l metinleri elimizde bulunmayan, ancak türlü bölgelerdeki söylentileri saptanm9C olan bu eski destanlar9n zaman9n9 kestiremiyoruz. Milâttan önceki eski ça@lara uzanan ve eski Türklerin yaCay9Clar9n9, inan9Clar9n9, gelenek ve göreneklerini yans9tan bu kal9nt9lar9n da ayr9ca incelenmesi gerekir.3

Türk tarihinde esasl9 iki dönüm noktas9 vard9r. Bunlar Türk tarihinin ak9C9n9 de@iCtirmiC ve yeni devirlerin baClang9c9 olmuCtur. Bu dönüm noktalar9ndan biri

slâm dininin kabulü, öteki de bat9ya dönüC hareketidir. Birincisinde Türkler, yeni dinin birleCtirici erki içinde, do@u uygarl9@9 dedi@imiz slâm uygarl9@9n9n kurulup geliCmesinde baCl9ca etken olmuClard9r. kincisinde ise, bat9 uygarl9@9n9 siyasal,

1 Kocatürk, Vasfi Mahir; Türk Edebiyat Tarihi, Ankara 1970, s. 1 2 Levent, Agâh S9rr9; Türk Edebiyat Tarihi I, Ankara l998, s. 17 3 Levent, Agâh S9rr9; age, s. 18

(11)

sosyal, kültürel ve ekonomik birçok olaylar9n bask9s9 alt9nda benimsemeye koyulmuClar ve çok çetin güçlüklerle karC9laCm9Clard9r.4

Özellikle Türklerin slamiyet’i kabulünden sonraki devreler içinde geliCmekte devam eden edebiyat, müslüman Türk toplulu@unun edebi mahsullerini içine ald9@9ndan slâmî Türk edebiyat9 ad9 ile an9l9r olmuCtur.

Bir milletin edebiyat9 geçirmiC oldu@u medeniyetin safhalar9na göre farkl9l9klar gösterir. Bu bak9mdan Türk edebiyat9n9 devirlerine ay9r9rken Türk medeniyet tarihinin dönemlerini ç9k9C noktas9 olarak almak gerekir. Edebiyatç9, içinde yaCad9@9 cemiyetin bir üyesi olmas9 bak9m9ndan, o cemiyetin maddî ve manevî de@erlerini do@rudan veya dolayl9 olarak temsil edecektir. Bu bak9mdan, “sanat sanat için” veya “sanat toplum için” tart9Cmas9n9n bir manas9 yoktur. nsan9n gölgesi nas9l ki kendinden ayr9 düCmez ise, bir edebiyatç9 da içinden ç9kt9@9 cemiyetin de@er ölçülerinin d9C9na ç9kamaz.5

Türk milleti kadar farkl9 co@rafyalarda yaCayan, bir o kadar da farkl9 medeniyetlerden geçip gelen bir baCka millet yoktur. Bu kadar farkl9l9@a ra@men millet olma özelliklerini kaybetmeyen yegâne millet Türklerdir.

Türk âlemi, medeniyet ve siyasi hâkimiyet bak9m9ndan VI. yüzy9la kadar O@uzlar, VIII. yüzy9l ortalar9na kadar Türkler, XI. yüzy9la kadar Uygurlar, sonra tekrar O@uzlar (Selçuklular ve Osmanl9lar) temsil etmiCtir.6

Türk edebiyat9n9n üç döneme ayr9lmas9, her yeni medeniyete intibak9n9n bir sonucudur. Buna göre Türk edebiyat9:

I- slâmiyet’ten önceki Türk edebiyat9 II- slâmiyet’in tesiri alt9ndaki Türk edebiyat9 III- Bat9 medeniyeti tesiri alt9ndaki Türk edebiyat9

olmak üzere üç ana döneme ayr9lm9Ct9r. Bu ay9r9m daha sonraki edebiyat tarihi araCt9rmac9lar9 taraf9ndan da benimsenerek edebiyat tarihlerinde yer alm9Ct9r. Sözü edilen bu üç ana dönem de kendi içinde ayr9ca dönemlere ayr9l9r.

4 Levent, Agâh S9rr9; age, s. 25

5 Pekolcay, Necla; slâmî Türk Edebiyat , stanbul l967, s. 7 6 Kocatürk, Vasfi Mahir; age, s. 1

(12)

Bu dönemlerden ilki henüz iClenmemiC durumdad9r. kinci dönemdeki ümmet ça@9 edebiyat9, bin y9la yak9n bir zaman9 kapsar. Üçüncü bölümü oluCturan bat9 etkisi alt9nda geliCen edebiyatta gördü@ümüz temel düCünce, duygu, zevk ve sanat anlay9C9 gibi ayr9l9klar di@er türlerde görülmez.7

Edebiyat tarihimizin kaynaklar9, yabanc9 ve yerli olmak üzere iki ayr9 niteliktedir. slâml9ktan önceki devirden kalm9C Yenisey-Orhun yaz9tlar9yla,

slâml9ktan sonra kaleme al9nm9C Kutadgu Bilig gibi eserlerimizi bize tan9tanlar, yabanc9 bilginlerdir. Bunlar9n, uzun araCt9rmalara ve yeni buluClara dayanarak haz9rlad9klar9 incelemeler, edebiyat tarihimizin ilk kaynaklar9d9r.

Daha sonraki devirlerde yaz9lm9C eserlerle bunlar9n yazarlar9n9 bize tan9tanlar ise, tezkireler ve benzerleri yerli ürünlerdir. Türk kültürü ile u@raCan bat9 bilginleri, meydana getirdikleri incelemeleri bu kaynaklara dayanarak haz9rlam9Clar, do@rudan do@ruya ele geçirdikleri metinler üzerinde çal9C9rlarken de, yine bu yerli kaynaklardan yararlanm9Clard9r.8

1.1.1. SLÂM YET ÖNCES TÜRK EDEB YATI

slâmiyet öncesi Türk edebiyat9 baClang9c9 kestirilemeyen çok eski bir tarihten baClayarak aCa@9 yukar9 XI. yüzy9la kadar sürer. Bu edebiyat9n meydana geldi@i çevre, muntazam bir s9n9rlarla belirtilemez. Sonradan yerleCti@imiz Anadolu, Azerbaycan ve Balkan topraklar9 d9C9nda oluCtu@u söylenebilir.9

slâmiyet’ten önceki Türk edebiyat9 örneklerine geçmeden önce, bu döneme ait sosyal yap9y9 ve dînî hayat9n esaslar9n9 hat9rlamak, edebî eserlerin de@erlendirilmesinde rehber olacakt9r. Bir edebi eseri, devrin Cartlar9ndan ve cemiyetin de@er hükümlerinden ayr9 düCünmek mümkün de@ildir. Bu manada,

slâmiyet’ten önceki Türk cemiyetinin aile yap9s9n9, dînî hayat9n9, devlet anlay9C9n9 tan9maya çal9Cal9m. Türk varl9@9n9n, bilinebilen ilk zamanlardan itibaren aile çekirde@i etraf9nda halkalan9p geniCleyen bir yap9 oluCturdu@u görülür.10

7 Kabakl9, Ahmet; Türk Edebiyat , stanbul 1978, s. 19 8 Levend, Agâh S9rr9; age, s. 24

9 Kabakl9, Ahmet; age, s. 2

(13)

lk zamanlar9n göze çarpan özelli@i, atl9 göçebe bozk9r hayat tarz9n9n hâkimiyetidir. Bar9C zamanlar9nda boy ve uru@ular kendi bölgelerinde da@9n9k biçimde yaCarlar. Büyük avlar, ak9nlar ve savaClarda toplanarak bir baCbu@ seçer ve savaC yahut av bitti@inde yeniden kendi bölgelerine çekilirler. Bu, daha çok avc9l9@a dayanan bir teCkilatlanmad9r. Hayvanc9l9k kültürü geliCtikçe boy ve uru@ular içindeki dayan9Cma daha da artar ve beyler güçlü hale gelirler. lk dönemlerden itibaren, göçebe hayat9n9n yan9 s9ra yerleCik hayat9n varl9@9n9 gösteren kültür kal9nt9lar9 da vard9r. Günümüze kadar gelen, k9C9n yerleCik bölgelerde, yaz9n ise yaylalarda yaCama gelene@inin çok eski ve sürekli oldu@u anlaC9lmaktad9r. Her uru@ ve boyun atadan kalma otlaklar9, yazl9k ve k9Cl9k yurtlar9 vard9r. Her boy, beyinin öncülü@ünde yaylak ve k9Claklarda yaCar. Bozk9rda hayat çok sert Cartlar alt9nda yürür. Tabiatla sürekli mücadeleyi ve hep hareket halinde olmay9 gerektirir. S9k s9k k9tl9klar olur. Eski kaynaklar, bu Cartlar alt9nda yaCayan insanlar9n her türlü güçlü@e dayanacak biçimde yetiCti@ini yazarlar. Türkler Büyük Okyanustan Hazar Denizine kadar ki büyük co@rafya üzerinde baCta Çin olmak üzere, ran, Hint, Yunan ve Roma ile çeCitli siyasî, askerî ve ticarî iliCkiler içinde çok hareketli yüz y9llar yaCam9C, dünya ticaretinin kalbi durumunda olan ipek yolunu sürekli elde tutmuC ve emniyetini sa@lam9Clard9r. Bu durum do@u ile bat9 aras9ndaki her türlü iliCkiyi zenginleCtirmiC, ticaret ve iktisadî geliCmeye, canl9l9@a yol açm9Ct9r. Bu hareketli karC9laCmalar9n ayn9 zamanda kültürel geliCmeyi h9zland9rm9C, zengin ve orijinal bir medeniyetin do@umuna hizmet etmesi tabiidir. 11

M.Ö. 138–115 y9llar9 aras9nda do@u ve bat9 Türkistan’9 gezen bir Çinli seyyah, sadece Fergana vadisinde yetmiC kadar Cehir ve kasaba sayd9@9n9 kaydetmiCtir. Göktürkler zaman9ndaki yerleCik hayat9n çoklu@u ve zenginli@ine dair Arap seyyahlar9n9n bol bol kay9tlar9 vard9r. Uygurlar dönemi ise, yerleCik topluma geçilen, büyük Cehirlerin kuruldu@u zamand9r. Bu ça@larda Türkler “on iki hayvanl9” millî bir takvim kullan9rlar. Yaz9da kulland9klar9 Göktürk alfabesi ise, daha sonra yerini Uygur alfabesine b9rak9r. Asya da yayg9nlaCan Uygur alfabesinin

(14)

XV. as9r Osmanl9 dîvân kâtiplerince de bilindi@i ve kullan9ld9@9 görülür. Uygurlar zaman9nda, sert tahtalardan yap9lm9C harflerle bask9 yapma iClemi bilinmektedir.12

slâmiyet öncesi Türk edebiyat9n9n genel özelliklerini ana hatlar9yla Cöylece özetleyebiliriz.

1- slâmiyet öncesi Türk edebiyat9, yabanc9 etkilerden uzak bir edebiyatt9r. 2-Dili saf Türkçe olup yabanc9 kelime yok denecek kadar azd9r.

3 -Bu edebiyat atl9 göçebe hayat9n9n özelliklerini anlat9r. 4-Eserler anonimdir. Sahipleri, bilineni azd9r.

5-Eserlerde milletin ortak duygu ve düCünceleri hâkimdir. 6-Naz9m birimi dörtlüktür.

7-Hece vezni ve daha çok yar9m kafiye kullan9lm9Ct9r.

8-Eserlerde ana tema, yi@itlik, yurt ve tabiat sevgisi, büyüklere sayg9 en baCta gelir.

9-Sözle ifade edilen edebi eserlere “Sözlü Edebiyat” denir. 10- iirler kopuz eCli@inde okunur.13

1.2. SLÂM KÜLTÜRÜ ETK S NDE GEL 'EN TÜRK EDEB YATININ ÖZELL KLER

Türkler slâm medeniyeti dairesine girdikten sonra yeni bir kültür ve edebiyat meydana getirmiClerdir. XIX. yüz y9l9n ortalar9na kadar süren bu edebiyat slâmî devir Türk edebiyat9 olarak isimlendirilir. slâmiyet’i çok önceden kabul eden ve zengin bir edebiyata sahip olan Araplarla ranl9lardan sonra ayn9 medeniyet dairesine giren Türkler bu edebiyat9n estetik anlay9C9n9 benimsemiClerdir. Arap ve ran eserlerini örnek alm9Clar ve ortak kullanm9Clard9r. Bu edebiyat büyük ölçüde slâm kültürüyle beslenmekteydi.14

Türklerin slaml9@a girmesi birdenbire olmam9Ct9r. Bu de@iCme yeni dinin ç9k9C tarihi olan VII. yüzy9ldan XI. yüzy9la kadar dört yüz sene sürmüCtür. XI.

12 Tekin, Talat; Orhun Yaz tlar , Ankara l988, s. 540 13 Kurnaz, Cemal; Eski Türk Edebiyat , Ankara 2004, s. 104 14 Mengi, Mine; Eski Türk Edebiyat Tarihi, Ankara 2007, s. 20

(15)

yüzy9ldan XIX. yüzy9l ortalar9na kadar süren bu uzun devir Türk tarihi ve edebiyat9 aç9s9ndan çok önemli bir ça@d9r.15

Türklerin Müslüman olduktan sonra yaratt9klar9 ve yeni Türk edebiyat9 döneminin baClang9c9 kabul edilen Tanzimat edebiyat9 dönemine kadar varl9@9n9 sürdürmüC olan eski Türk edebiyat9na, “dîvân edebiyat”9n9n yan9 s9ra “yüksek zümre edebiyat9”, “klasik Türk edebiyat9”, “saray edebiyat9” ve az rastlanmakla birlikte “Enderun edebiyat9” da denmiCtir. Eski Cairlerimizin yazm9C olduklar9 Ciirleri dîvân ad9 verilen defterler içerisinde toplamalar9 nedeniyle dîvân edebiyat9 a@9rl9kl9 olarak dîvân Ciiri denilen eski Türk edebiyat9na saray, konak, medrese çevrelerinde ve bunlara yak9n topluluklarda geliCti@i için “saray edebiyat9” denmiCtir. OkumuC kesime seslenmesi ya da daha çok okumuC kesimin ilgilendi@i edebiyat olmas9ndan dolay9 da “yüksek zümre edebiyat9” denmiCtir.16

Edebiyat tarihimiz içerisinde yer alan eski Türk edebiyat9 döneminin, klâsik edebiyat olarak tan9nma nedeni ise, öncelikle, an9lan edebiyat9n de@iCmez kurallara ba@l9 sanat anlay9C9yla ilgili olmakla birlikte, onun edebiyat tarihimizin eski dönemine ait oluCuyla da ilgilidir. Ayr9ca, alt9 yüz y9l gibi uzun bir süre varl9@9n9 sürdürmüC olan söz konusu dönem edebiyat9n9n gerek kendi ça@9nda gerekse daha sonra üstat kabul edilen güçlü sanatç9lar yetiCtirmiC olmas9, onun klâsik edebiyat olarak tan9nma nedenleri aras9ndad9r. Enderun, yayg9n olarak bilinen anlam9yla devlet yönetiminde görev alacaklar9n e@itim ve ö@retim gördü@ü saray okuluna denir. Devlet adamlar9n9n yan9 s9ra Enderun’dan Türk kültürüne hizmet etmiC pek çok sanatç9, özellikle Cair yetiCmiCtir. Gerek eski Cairlerimizin bir k9sm9n9n yetiCti@i yer olmas9, gerekse yetiCtikleri dönemde Enderundakilerle olan iliCkilerinden dolay9 bu edebiyata “Enderun edebiyat9” da denmiCtir.17

Ümmet Ça@9 Edebiyat9, slâm dininin ortaya koydu@u hükümlere dayan9r. Eski metinlerde hemen hiç bir sayfa yoktur ki, içinde Kur’andan bir âyet, Hz. Peygamber’in hadisinden bir cümle bulunmas9n ve düCünceler bunlara ba@lanm9C olmas9n. Tefsîr, kelâm, f9k9h gibi slâmî bilimler, kültürün dayana@9d9r. Îman ve îtikât, toplumun baCl9ca özelli@i olarak göze çarpar. Tasavvuf, bir felsefe sistemi

15 Kabakl9, Ahmet; age, stanbul l978, s. 31 16 Mengi, Mine; age, s. 23

(16)

olarak bütün edebiyat9 kaplam9Ct9r. Sanatta hüsnü-i mücerrede eriCmek ülküdür. Toplumda sihir, efsûn, nücûm, vehmi kimya, simya gibi as9ls9z bilimlere, hurafelere, efsanelere inan9l9r. Bunlar9n hepsi terimleriyle edebiyata geçmiC, birer mazmûna esas olmuCtur. slâm tarihiyle efsânevî ran tarihi baCl9ca kaynak olmuCtur.18

slâm kültürü etkisinde geliCen Türk edebiyat9, Türklerin müslüman olduktan sonra do@udan bat9ya yay9l9p yerleCtikleri geniC bir alan üzerinde özellikle Anadolu’da alt9 yüz y9l gibi uzun bir sürede meydana getirdikleri edebiyatt9r. Bu edebiyat9n kendine has baz9 özellikleri vard9r

öyle ki;

Dilde Arapça ve Farsça kelimeler görülür.

Uygur alfabesi yan9nda Arap alfabesi de kullan9lm9Ct9r.

iirde hem millî naz9m birimi olan dörtlükler hem de yeni Ciirin naz9m birimi olan beyitler kullan9lm9Ct9r. Hece vezni ile birlikte aruz vezni de kullan9lm9Ct9r.19

slam kültürü içerisinde daha önce Arap edebiyat9ndan etkilenerek do@up geliCen ran Ciirini örnek alarak baClam9C ve ümmet kaynaCmas9 yönünde geliCme göstermiCtir. Söz konusu olan kaynaCma genel çizgileriyle dil, biçim, söyleyiC, tür ve konu farkl9l9@9nda görülmüCtür.

Bu dönem edebiyat9nda naz9m esas olmakla birlikte baz9 anlat9m özellikleri bak9m9ndan nazm9n etkisinde ve paralelinde geliCmiC olan nesir de vard9r. Eskiden edebiyat yerine yayg9n olarak “Ciir ve inCâ” denmiCtir, nCâ; kurma, yapma, hesaplayarak, düCünerek meydana getirme anlamlar9na gelir. Eski edebiyat9m9zda ise inCâ’dan, ustal9kl9, sanatl9 anlat9m9n ön plana al9nd9@9 nesir anlaC9lm9Ct9r. Bu durum, dönemin edebiyattaki zevk anlay9C9 dikkate al9narak nesirde süslü, özentili, kafiyeli söyleyiCin önemli oldu@unu göstermektedir. Ancak, sade ya da k9smen sade nesir örneklerinin bulundu@unu da burada belirtmek laz9m.20

18 Levend, Agâh S9rr9; age, s. 24

19 Kabakl9, Ahmet; age, stanbul l978, s. 35 20 Mengi, Mine; age, s. 25

(17)

iirin kuruluCunda biçim önem taC9r ve belirli kurallara ba@lanm9Ct9r. Söz konusu kurallar ise Ciirin biçimini oluCturan naz9m birimi, vezin, kafiye ve naz9m Cekliyle ilgilidir.

Eski Ciirimizde naz9m birimi beyittir. Beyit sistemine dayanan bu Ciirde Cair, söylemek istedi@ini iki dizelik beyit içerisine s9@d9rmak durumundad9r. Bu anlay9C, Ciirin bir bütün olarak de@il beyitlerden ibaret bir dizi olarak görülmesinden kaynaklan9r.21

slâm uygarl9@9 içerisinde yer alan edebiyatlar9n kulland9klar9 ortak vezin aruzdur. Aruz, ritmik bir vezin olup, dizeyi meydana getiren kelimelerin hecelerindeki seslerin uzunlu@u ve k9sal9@9 esas9 üzerine kurulmuCtur.

slâmi dönem Türk Ciirinde göz kafiyesi esast9r. Göz kafiyesi dize sonlar9ndaki kelimelerin harf ve harekelerinin birbirine uygun olmas9 demektir. Ayr9ca eski Cairlerimiz kafiyenin tam ya da daha çok zengin kafiye olmas9na dikkat ederlerdi. Biçimle ilgili di@er kurallar gibi kafiye kurallar9 da eski Ciirimizin sanat disiplinini kazanmas9nda önemli bir yere sahiptir.

Eski Türk edebiyat9n9n dili, ortak slâm uygarl9@9n9n kulland9@9 yaz9l9 kültür diline dayan9r. Osmanl9ca olarak bilinen bu dönem edebiyat9n9n dili, Türkçe, Farsça ve Arapça olmak üzere üç dilin kar9C9m9ndan meydana gelmiCtir.22

1.2.1. SÖZLÜ EDEB YAT

Sözlü kültür ortam9nda oluCturulan ve aktar9m9 sözlü iletiCim ortam9nda yap9lan halk edebiyat9 ürünlerinin en temel kayna@9 sözlü kaynaklard9r. Sözlü kültür ürünlerini araCt9ran halk edebiyat9 araCt9r9c9lar9 üzerinde yo@unlaCacaklar9 malzeme veya metinleri, sözlü kültür ürünlerinin temsilcileri olan sanatkârlarca ortaya konur. Sözlü kaynaklardan maksat, masalc9lar, hikâyeciler, a@9tç9lar, sazc9lar, çengiler, halk Cairleri, ses ve el sanatç9lar9 akla gelir.23

slâmiyet’ten önceki Türk edebiyat9 ço@unlukla sözlü gelene@e tabidir. Bunun için de birço@u unutulmuCtur. Bu döneme ait en önemli kaynaklar Çin, ran ve Arap belgeleridir. Bu kaynaklara kadar uzanan destanlar, slâmiyet’ten önceki Türk

21 Köprülü, Fuad; Türk Edebiyat Tarihi, Ankara 2004, s. 161 22 Mengi, Mine,; age, s. 26

(18)

edebiyat9n9n çok zengin oldu@unu gösterir. Türk topluluklar9, daha bu yüz y9llarda yaz9ya geçtiklerine göre, sözlü Türk edebiyat9n9n baClang9c9 çok daha gerilere götürülebilir. En eski sözlü edebiyat örneklerine, ancak Çince çeviriler olarak Çin kaynaklar9nda rastlanmaktad9r.24

slâmiyet öncesi dönemde daha çok sözlü edebiyat ürünleri verilmiCtir. Bunlar destanlar, sagular, koCuklar ve savlard9r. lk Ciir örnekleri olan dînî Ciirlerle birlikte manzum olarak söylenen atasözlerine “sav” denir. KoCuklar ise, toy ya da Cölen denilen ziyafetlerde, sürgün avlar9nda söylenen Ciirlerdir. Yu@ diye bilinen mâtem âyinlerinde söylenmiC Ciirlere de “sagu” denmektedir. Sagular, ölenin arkas9ndan, onun yi@itli@iyle faziletlerini anlatmak amac9yla söylenirdi. A@9zdan a@za, kuCaktan kuCa@a geçerek yay9lan ve sözlü edebiyat ürünlerinin belli baCl9s9 olan destanlar ise dînî, efsânevî ve hamâsî konuludur.25

slâmiyet öncesi dönemin sözlü edebiyat ürünleri olan destanlar a@9zdan a@za kuCaktan kuCa@a geçmiClerdir.

slâml9ktan biraz önceki ve geçiC dönemi sözlü Türk edebiyat9n9n ilk Türkçe örneklerini KaCgarl9 Mahmûd’a borçluyuz. O, sözlü@ünü haz9rlarken, kendi deyiCiyle Türklerin görgülerini, bilgilerini göstermek için Ciir tan9klar9n9 kitab9na serpiCtirmeseydi, bugün elimizde o dönemlere ait Sözlü Türk edebiyat9 örnekleri bulunmayacakt9.26

Sözlü Türk edebiyat9 örneklerini, geçiC dönemi yaz9l9 edebiyat örneklerinden ay9ran özellik, naz9m biçiminden ibaret de@ildir. Sözlü edebiyat örnekleri, kesinlikle saz eCli@inde söylenir ve ezgileri içeriklerine uygun düCerdi. Bu gelenek, günümüze de@in sürüp gelmiCtir.

Sözlü Türk edebiyat9na ait bir örnek de XIII. yüz y9lda slâm dininin etkisinden uzak bir bölgede, Uygur yaz9s9 ve Uygur Türkçesiyle yaz9ya geçirilen O@uz Ka@an Destan9’d9r.27

24 Mengi, Mine; age, s. 18 25 Köprülü, Fuad; age s. 73

26 Koç, Nurettin; slaml ktan Önce Türk Dili ve Edebiyat , stanbul 2002; s. 73 27 Turan, Osman; Türk Cihan Hâkimiyeti Mefküresi Tarihi, stanbul 1969; s. 47

(19)

1.2.2. YAZILI EDEB YAT

Türk yaz9 dilinin ilk örnekleri, daha önce belirtildi@i üzere tiC 9rma@9 k9y9s9nda, Bobrovoye köyü yak9nlar9ndaki bir kurgandan ç9kar9lan M.Ö. V-IV. yüz y9llara ait “nazarl9k” üzerindeki yaz9 ile Esik kenti yak9nlar9ndaki kurgandan ç9kar9lan ve ayn9 yüz y9llara ait gümüC tas içindeki yaz9d9r.

slâmiyet öncesi Türk edebiyat9 dönemi, VIII. yüz y9lda baClar. Bilgilerimize göre yaz9l9 edebiyat sahibi oldu@unu belgeyle kan9tlayan yani elde yaz9l9 belgeleri bulunan ilk Türk devleti Göktürklerdir. Göktürk Devleti’nin tarihî ve edebî varl9@9n9 belgeleyen “Orhon Yaz9tlar9” VIII. yüz y9l9n9n ilk yar9s9nda Gök Türklerin devlet kurdu@u Orta Asya’n9n do@usunda dikilmiClerdir. Türk ad9n9n, Türk milletinin isminin geçti@i ilk Türkçe metin ve lk Türk tarihidir. TaClar üzerine yaz9lm9C tarih Türk devlet adamlar9n9 millete hesap vermesi, devlet ve milletin karC9l9kl9 vazifeleri, Türk kültürünün büyük vesîkas9. Türk askerî dehâs9n9n ve askerlik sanat9n9n esaslar9, Türk gururunun ilâhî yüksekli@i ve Türk edebiyat9n9n ilk Caheseri. Orhon Yaz9tlar9 yaln9zca Türk varl9@9n9 kan9tlayan ilk yaz9l9 belgeler olmakla kalmay9p, ayn9 zamanda Türkçenin VIII. yüz y9lda edebi bir dil olarak geliCmiC ve yüksek bir anlat9m gücü kazanm9C oldu@unu gösteren belgelerdir.28

Eski Türklerin gene bu döneme ait tarihi ve edebi de@eri olan yaz9l9 belgeleri de vard9r. Bu yaz9l9 belgeler, an9tlar, mezar taClar9, duvar, deri, bezlerin üzerine yaz9lmak suretiyle meydana getirilmiClerdir. Söz konusu belgelerden Orhon Yaz9tlar9n9n slâmiyet öncesi döneme ait elde bulunan en eski Türkçe yaz9l9 belgelerdir. Göktürklere ait bu yaz9tlardan biri 720 tarihinde Vezir Tonyukuk taraf9ndan yaz9lan ve kendi ad9na dikilen Tonyukuk Yaz9t9’d9r. Di@er iki yaz9t ise 732’de Kültigin, 735’te de Bilge Ka@an adlar9na dikilmiC Kültigin ve Bilge Ka@an Yaz9tlar9‘d9r. Her iki yaz9t da Bilge Ka@an’9n a@z9ndan söylenmiC, Yolluk Tigin taraf9ndan da yaz9lm9Ct9r. Dört yüzleri olan yaz9tlar9n her birinin üç yüzü Göktürk alfabesiyle Türkçe, bir yüzleri (bat9 yüzü) ise Çince yaz9lm9Ct9r.29

28 Ergin, Muharrem; Orhun Abideleri, stanbul l978, s. 7 29 Mengi, Mine; age, s. 18

(20)

1.3. TÜRK EDEB YATININ GENEL ÖZELL KLER 1.3.1. TÜRK EDEB YATININ KAYNAKLARI

Eski Türk edebiyat9n9n ana kaynaklar9n9 k9saca Cöyle s9ralayabiliriz: a) slâm Tarihi (tarihi olay ve kiCiler)

b) ran Mitolojisi (mitolojik olay ve özellikle kiCiler)

c) Türk Tarihi ve Milli Kültür Unsurlar9 (gelenek ve görenekler)

d) Dil malzemesi (deyimler, atasözleri, halk söyleyiCleri ve edebî dili yapan bütün unsurlar)

Yukar9da maddeler halinde s9ralad9@9m9z bu unsurlardan önce eski edebiyat9m9z9n temelinde, kayna@9n9 Kur’an ve hadislerden alan dînî inançlarla tasavvufun bulundu@unu unutulmamal9d9r.30

1.3.2. TÜRK SLAM EDEB YATI NAZIM 'EK LLER

slâmî edebiyatta as9rlarca hüküm sürmüC olan naz9m Cekilleri esas itibaniyle hemen hepsi eski Arap edebiyat9ndan nakledilmiCtir. Vâhidü”l-Kafiye (kafiye birli@i) kasîdeler, gazeller gibi. Araplar aruz ilmini düzenleyip ö@rendikten sonra bu eski Cekillerin tetkikini de@iCmez bir kaide tarz9nda tesbit etmiClerdir. iirde her beytin sonunda kafiyenin tekrar9 klâsik edebiyat9n baCl9ca esas9 kabul edilmiCtir.31

Her edebiyat9n kendi bünyesi ve özelliklerine uygun naz9m Cekilleri vard9r. Türklerin slâmiyet’i kabul etmelerinden sonra Türk edebiyat9 Arap ve Acem edebiyatlar9n9n etkileri alt9na girmiC, bu arada bu iki edebiyat9n naz9m Cekilleri de benimsenerek kullan9lmaya baClanm9Ct9r. Bunlar9n yan9nda millî naz9m Cekilleri olan dörtlüklerin de az çok de@iCtirilerek ve yeni adlar alt9nda kullan9ld9klar9n9 görüyoruz.

Naz9m Cekilleri, eski edebiyat kitaplar9nda “eCkâl-i naz9m” ad9 alt9nda incelenirdi. Her edebiyat9n kendi bünyesi ve özelliklerine uygun naz9m Cekilleri vard9r. Türklerin slâmîyeti kabul etmelerinden sonra Türk edebiyat9 Arap ve Acem

(21)

edebiyatlar9n9n etkisinde kalm9Clar bu arada iki edebiyat9n naz9m Cekilleri de benimsenmiC ve kullan9lmaya baClanm9Ct9r.32

Klâsik slâmî edebiyat9n müCterek naz9m Cekilleri olan Kasîde, Gazel, Rubâî, Mesnevî ve Müstezat gibi Cekilleri k9saca aç9klamak istiyoruz.

Kasîde, eski Türk edebiyat9 naz9m Cekillerinden biridir. Daha çok din ve devlet büyüklerin övmek amac9yla kaleme al9nan Ciirlerin naz9m Cekli olmuCtur. Tekke Cairleri “tevhid” ve “na’t”lar9 kasîde naz9m Cekliyle yazm9Clard9r.

Gazel, tekke ve tasavvuf edebiyat9nda ilâhî aCk9 anlatmak amac9yla yaz9lan Ciirlerde kullan9lan naz9m Cekli, eski Türk edebiyat9 gelene@inde daha çok aCk9, kad9n9 anlatan Ciirlerde kullan9lm9Ct9r.

Eski Türk edebiyat9n9n her beyti kendi içinde kafiyeli naz9m Cekli olan mesnevi, tekke tasavvuf edebiyat9 gelene@inde din ulular9 hakk9nda yaz9lan Ciirlerde kullan9lm9Ct9r.

Murabbâ, eski Türk edebiyat9nda ayn9 vezinde, dörder beyitlik bentlerden oluCan naz9m Ceklidir. lk bendin dört m9sras9 birbiriyle kafiyeli sonraki bentlerin son m9sras9 ile ilk bende kafiyeli olur. Her konuda yaz9labilir.

Müstezat, eski Türk edebiyat9 naz9m türlerindendir. Bir uzun, bir k9sa m9sra ile kurulu beyitlerden oluCur. Çoklukla aruz’un “mefûlü, mefâilü, feûlün ” kal9b9yla yaz9l9r.

Eski Türk edebiyat9nda kullan9lan naz9m Cekillerini kafiye düzeni ve m9sra say9lar9 bak9m9ndan iki bölümde inceleyebiliriz:

1- Beyitten oluCan naz9m Cekilleri 2- Bentlerden oluCan naz9m Cekilleri33

32 pekten, Haluk; Eski Türk Edebiyat , Ankara l985, s. 158 33 O@uz, Öcal; age, s. 219

(22)

1.4. TÜRK EDEB YATINDAN ÖRNEKLER

1.4.1. KA'GARLI MAHMÛD (DÎVÂNÜ LÜGÂT ’T-TÜRK)

KaCgarl9 Mahmûd’un eserine geçmeden önce Cahsiyeti hakk9nda az da olsa bilgi vermek faydal9 olacakt9r. Onun Cahsiyeti ve ideolojisi hakk9nda bilgi sahibi olmadan eserini tam anlam9yla de@erlendirmede güçlük çekeriz. Türk milletinin bir medeniyet de@iCtirme çizgisi üzerinde iken, onun bekas9n9 sa@layan bir eserin böyle bir zamanda vücuda getirilmesi eser sahibinin Cahsiyetine ba@l9 bir hadisedir.

Bir Türk prensi oldu@u tahmin edilmektedir. yi bir slâmî tahsil görmüC, siyasi sebeplerle genç yaCta memleketinden ayr9lm9C, çeCitli Türk illerinde y9llarca dolaCm9C, sonra Ba@dat’a gelerek l072’de bu meChur eserini yazm9Ct9r.34

KaCgarl9 Mahmûd, eserinde kendisi ve atalar9 hakk9nda az da olsa bilgi vermektedir. Babas9, Balasagunl9 Hüseyin bni Muhammed adl9 bir beydir. Kendisi KaCgar’da do@muCtur. Do@um tarihi de bilinmemektedir. Karahanl9lar döneminde ordu kumandanl9klar9 yapan yüksek bir aileye mensup oldu@u san9lmaktad9r. Yabanc9lara Türkçe’yi ö@retmek, Türkçe’nin Arapça ile boy ölçüCebilecek nitelikte bir dil oldu@unu göstermek üzere l070’li y9llarda KaCgarl9 Mahmûd taraf9nda kaleme al9nm9C Türkçe-Arapça ansiklopedik sözlüktür.35

1072 tarihinde Ba@dat’ta bitirilip Halife Ebu’l Kas9m Abdullah’a sunulan Dîvânü Lügati’t-Türk (Türk dilleri sözlü@ü) çeCitli Türk Lehçelerinin ansiklopedik bir sözlü@üdür.36

Asl9nda Araplar’a Türkçe ö@retmek amac9n9 güden eser, ad9ndan da anlaC9laca@9 gibi, aç9klamal9 ve aç9klamalar9n Ciir parçalar9, atasözleri ve özdeyiClerle desteklendi@i iki dilli (Türkçe-Arapça) bir sözlüktür.

KaCgarl9 Mahmûd, eserini niçin yazd9@9n9 yine kendisi Cöyle ifade ediyor: Kendim, Türklerin en fasih konuCanlar9ndan, en aç9k anlatanlar9ndan, en do@ru anlayanlar9ndan soy ve sopça en ileri bulunanlar9ndan, en iyi karg9 kullanan savaCç9lar9ndan olarak, Türklerin hemen hemen bütün beldelerini, çöllerini boydan boya dolaCt9m. Türk’ün Türkmen’in, O@uz’un, Çi@il’in, Ya@ma’n9n, K9rg9z’9n

34 Kocatürk, Vasfi Mahir; age, s. 20

35 Türk Edebiyat9 Tarihi I. stanbul 2007, s. 20l 36 Kabakl9; Ahmet; age, s. 47

(23)

dillerini, kafiyelerini ö@renip faydaland9m. O kadar ki her Türk tâifesinin dilini en iyi Cekilde ö@renmiC oldum. Bu kitab9m9 böyle uzun bir çal9Cmadan sonra en süslü bir düzenle en beli@ üslupla yazd9m. Ad9m9 dünyan9n sonuna kadar yâd ettirmek ve âhirette sonsuz nimet kazanmak için, Allah’tan yard9m dileyerek yazd9@9m bu kitaba “Dîvânü Lügati’t Türk” ad9n9 koydum.37

Türkçenin günümüze uzanan bu ilk sözlü@ünde dörtlük ve ikilik Ceklinde yer alan Ciir parçalar9n9n say9s9 300 kadard9r. Bunlar9n toplam dize say9s9 764’tür. Bu 764 dizenin 100 kadar9 ikiliklere, kalan9 dörtlüklere aittir. Dîvânü Lügâti’t-Türk de ayr9ca 289 atasözü bulunmaktad9r. Bunlar9n bir bölümü, uyakl9 ve ölçülü dizelerden oluCmaktad9r. KaCgarl9 Mahmûd, eserini 1074 y9l9nda bitirmiC, Ba@dat’ta Abbasi Halifesi Ebu’l Kâs9m Abdullah’a sunmuCtur.38

1.4.2. KUTADGU B L G (YUSUF HAS HAC B) Kutadgu Bilig, “kutlu olma bilgisi” anlam9ndad9r.39

Türk edebiyat9nda yaz9lm9C ilk uzun mesnevisi XI. yüzy9lda Yusuf Has Hacib taraf9ndan yaz9lan “Kutadgu Bilig” adl9 eserdir.40

Bu eser Balasagunlu oldu@u san9lan Yusuf adl9 bir Cairindir. air kitab9n9 1069–1070 y9llar9nda KaCgarda Karahanl9 Hükümdar9 Tabgaç Bu@ra Karahan Ebû Ali Hasan Bin Süleyman Arslan Karahan nam9na yazm9Ct9r. Sarayda yüksek bir mevki olan “Hashacip”li@e kadar yükseldi@i için Yusuf Hashacib diye an9lan Cair hakk9nda fazla bilgi yoktur.41

Kutadgu Bilig de, Divanü Lügati’t-Türk gibi slâmiyet’e geçiC döneminin eseridir. Eser naz9md9r. Eserdeki kiCiler birer semboldür. Bu sembollerin kimleri temsil etti@ini bilmeden eseri anlamak mümkün de@ildir. Eserde ana tema olarak dört unsur vard9r. Bunlar do@ruluk, saadet, ak9l ve kanaattir. Bu de@erleri temsil eden sosyal muhteval9 makam ve s9fatlar da Cöyledir:

Saadet veren anlam9na gelen Kutadgu Bilig, ad9ndan da anlaC9laca@9 üzere insana hem dünyada ve hem de ahirette mutlu olman9n yollar9n9 göstermek amac9yla

37 Yaz9c9, R9fk9; age, s. 101 38 Pekolcay, Necla; age, s. 49 39 Pekolcay, Necla; age, s. 42 40 pekten, Haluk; age, s. 75 41 Köprülü, Fuad; age, s. 191

(24)

yaz9lm9Ct9r. 6645 ikilikten ve 173 dörtlükten oluCan Kutadgu Bilig, ilk bak9Cta, devlet yap9s9 ve yönetimiyle ilgili bir eser izlenimi b9rakmaktad9r. Ancak, bir düCünürün kaleminden ç9kt9@9 kolayca anlaC9lan Kutadgu Bilig’de, evren, bilgi, adalet, dil, erdem, iyilik, ak9l, ölüm gibi konulara da geniC yer ayr9lm9Ct9r.42

Kutadgu Bilig XI. yüzy9l9n sonlar9nda (462/1069) kaleme al9nan didaktik, mesnevî tarz9nda bir siyasetnamedir. Kutadgu Bilig slâmî Türk edebiyat9n9n ilk önemli eseri say9l9r. Eser, sahibinin cebir ve öklit geometrisini bilecek kadar iyi bir e@itim ald9@9n9n bir göstergesidir. Eserdeki genel kanaat KaCgardaki müslüman Türk cemiyeti iptidâî ve göçebe bir topluluk mahiyetinde olmay9p oldukça yüksek bir iC bölümü derecesine eriCmiC yani içtimai geliCmenin her bak9C noktas9ndan oldukça ilerlemiC bir safhas9na girmiC bulundu@unu gösteriyor.43

42 Mengi, Mine; age, s. 30 43 Köprülü, Fuad; age, s. 193

(25)

II. BÖLÜM

2. SLÂM KÜLTÜRÜ ETK S NDE GEL 'EN TÜRK EDEB YATI 2.1. TÜRKLER VE SLÂM YET

slam medeniyetinin temelinde tek tanr9 inanc9 yani tevhid inanc9 vard9r. slam medeniyeti kendinden önce birkaç medeniyetin yaCad9@9 alanda yay9lm9Ct9r. Bunlar M9s9r, Yunan ve Sasani medeniyetleridir. Her medeniyet kendinden önceki medeniyetten esinlenmiCtir. slam kültür ve medeniyetinde dinin müspet yönde çok büyük bir rolü olmuCtur.44

Türkler slâmiyet ile ilk defa 751 y9l9nda tan9Cm9Clard9r.45

slâm ordular9 Mâverâünnehr’e henüz ulaCmadan önce, Türkler aras9nda slâmiyet’i kabul eden bir hayli insan vard9. 751 y9l9nda Türkler Çinlilerle beraber Arap ordular9na karC9 koymak için Talas Irma@9 k9y9s9nda karC9 karC9ya gelirler. Türkler galip gelecekleri bir s9rada Arap ordular9 taraf9na geçerler. Galip gelinece@i bir s9rada, ma@lubun yan9nda yer alman9n alt9nda yatan gerçek, karC9 taraf9n inanç ve de@erlerini benimsemiC olmakt9r.46

Türklerin büyük ço@unlu@unun dini “Camanizm” idi. O da slâmiyet’e pek ayk9r9 düCmüyordu. amanizm tek tanr9 inanc9na dayanan bir din olmakla beraber, “göksular” ad9 verilen inanç kayna@9 da semâvî bir mana taC9yordu. Bu bak9mdan,

amanizm inanç sistemi olarak totemizm den ziyâde semâvî dinlere daha yak9nd9.47 IX. as9rdan önce Türkler aras9nda amanizm’in yan9nda az da olsa Hindistan’dan gelen Budizm, ran yoluyla giren ZerdüCtlük ve Nesturilik bilhassa tacirler ve misyonerler vas9tas9yla Türkler aras9nda yerleCme@e ve geliCmeye çal9C9yordu. Vezir Tonyukuk, bu dinlerin göçebe olan Türklerin askeri ananesine ayk9r9 düCece@ini söyleyerek Uygur hükümdar9na telkinde bulunmuC, Maniheizm’in devlet dini oluncaya kadar Türkler eski dinlerinde devam etmiClerdir. 48

Tanr9 kelâm9 olmayan dinler, bir bak9ma kavim dini mahiyetindedirler. Böyle

44 Kayao@lu, smet; slam Kurumlar Tarihi II, Konya 1994, s. 91 45 O@uz, Öcal; age, s. 278

46 Mengi, Mine; age, s. 16 47 Mengi, Mine; age, s. 17 48 Köprülü, Fuad; age, s. 46

(26)

dinler, içinden ç9kt9@9 cemiyetin de@er ölçülerinin bir terkibi mahiyetindedirler. Bir baCka kavim taraf9ndan kabul edilmeleri halinde, yerli kültür ve inançlarla karC9 karC9ya gelmeleri mukadderdir. Bu da bir bak9ma milli kültür farkl9l9@9 demektir. Mani ve Buda dinlerinin Türkler aras9nda fazla ra@bet görmemesi bundan dolay9d9r.49

Türklerin müslüman olmalar9yla Türk tarihi, slâm tarihi ve Dünya tarihi de@iCir. lk deneme olan Karahanl9 devletinden sonra Büyük Selçuklular, Anadolu Selçuklular9, bilhassa Osmanl9 zaman9nda Türkler, slâmiyet’e dayal9 sürekli ve büyük bir medeniyet kurarlar, bin y9ldan beri devam eden Anadolu Türk medeniyeti Türklük ile slâmiyet’in bir terkibidir.50

Türkler, VIII. yüz y9ldan itibaren Müslümanl9@9n etkisinde kalarak yeni dini kabul etme@e baClam9Clard9r. Müslümanl9@9 önce do@udaki, Mâverâünnehr yöresinde yerleCmiC bulunan Türkler benimsemiC, ancak slâmiyet’in Türkler aras9nda yay9lmas9 X. yüz y9lda gerçekleCebilmiCtir.

X. yüz y9l9n ilk yar9s9nda hükümdarlar9 Satuk Bu@ra Hân’9n müslümanl9@9 kabul etmesi üzerine müslüman olarak ilk müslüman Türk devletini kurarlar. Böylece VIII. yüz y9ldan itibaren müslüman olmaya baClayan Türklerin yaCad9@9 Mâverâünnehr, Horasan, KaCgar yöresi XII. yüz y9la kadar, aCa@9 yukar9 dört yüz y9l süren bir dönem içerisinde Müslüman olmuCtur. Müslüman olan Türklerin ibadet için Kur’an okumalar9 gerekiyordu. Böylece Türkler, müslüman di@er milletler gibi Arap yaz9s9n9 kullanmaya baClad9lar.51

Müslüman olan Türklerin yavaC yavaC slâm kültürüne girmesinde Araplardan çok ranl9lar9n etkisi olmuCtur. BaCka bir deyiCle, slâm kültürü, dünya görüCü ve bunlar9n ürünü olan ortak slâm edebiyat9n9n iç ve d9C yap9s9n9 oluCturan ö@eler ranl9lar9n arac9l9@9yla Türk edebiyat9na girmiCtir.52

49 Yaz9c9, R9fk9; age, s. 100 50 Köprülü, Fuad; age, s. 109 51 Mengi, Mine; age, s. 29 52 Köprülü, Fuad; age, s. 179

(27)

2.2. TASAVVUF EDEB YATININ DO>U'U VE GEL 'MES

Tasavvuf, slam mistisizmidir. Temelini yarad9l9C nazariyesi oluCturur. Buna göre “vücudu mutlak” olan Allah, ayn9 zamanda kemal-i mutlak, cemal-i mutlak ve hüsn-ü mutlakt9r. O’nun Can9 kendini izhard9r. Allah’9n aCk-9 zâti nedeniyle kendini görmek ve göstermek istemesi âlemin yarat9lmas9na sebep olmuCtur.53

Tasavvuf di@er mistik sistemlerde oldu@u gibi hayata karC9 belli bir tav9r ve davran9C olarak baClam9C ve daha sonra bir düCünce tarz9 halinde sistemleCtirilmeye çal9C9lm9Ct9r. Sûfî kelimesi ve onunla birlikte tasavvuf daha sonraki dönemlerde ortaya ç9km9Ct9r. Dolay9s9yla ilk sûfîler mistik olmaktan ziyade zahid diye nitelemek daha do@ru olacakt9r.54

Tasavvuf, slâmiyet’in temel ilkelerine dayanarak nefsi ar9t9p, ahlak9 güzelleCtirerek dini yaCama ve bu yolla Allah’a ulaCma düCüncesidir. Tasavvuf, nefsi e@iterek insanlar9 Allah’a ulaCt9rmay9 amaçlayan bir din ve ahlak felsefesidir. Konusu, Allah’9n kutsal ve münezzeh olan zât9’d9r. Bu zât Tanr9 varl9@9n9n aynidir. Bu bilginin ilkeleri Allah’9n varl9@9na ba@l9 olan hakikatlerdir.55

Dînî-Tasavvufî Türk edebiyat9 slâmiyet’in ve tasavvufun etkisiyle ortaya ç9km9Ct9r. slâmiyet’in kökleCip yay9lmas9nda büyük etkisi olan tasavvuf zamanla edebi eserlerde de iClenmiC, din ve tasavvuf, edebiyat arac9l9@9 ile yay9lmaya çal9C9lm9Ct9r.

Tasavvuf, slam dininin do@uCundan iki yüz y9l kadar sonra slam dininin esaslar9na dayanarak geliCen felsefî bir ak9md9r. slam tarihinde asr9 saadette Hz. Muhammed’in yaCam9n9 örnek alarak maddeyi önemsemeyen dünyevi varl9klardan kurtulduklar9 ölçüde Allah’a yak9nlaCacaklar9na inanan sürekli ibadetle u@raCarak iyi bir kul olunaca@9n9 ve Allah’9n gazab9ndan korunulaca@9n9 kabul eden zahitlerin yaCam9 “zühd dönemi” olarak bilinir.56

Tasavvufun en belirgin faaliyet alan9 “varl9k”t9r. Tasavvuf, varl9@9 anlamay9 ve aç9klamaya amaç edinir.57

53 Pala, skender; DÎVÂN Edebiyat , stanbul l992, s. 41

54 Güngör, Erol; slam Tasavvufunun Meseleleri, stanbul l982, s. 66 55 Kabakl9, Ahmet; age, s. 78

56 O@uz, Öcal; age, s. 288 57 O@uz, Öcal; age, s. 286

(28)

slâmîyet’in do@uCundan k9sa bir süre sonra ortaya ç9km9C olan tasavvuf özellikle tarikatler ve tekkeler arac9l9@9yla slam dünyas9ndaki etkisi yüzy9llarca sürmüC bir düCünce ve inanç sistemidir. Allah’a sevgiyle varma@a yönelik bir sistem olup müslüman milletlerin edebiyatlar9nda da kal9ca izler b9rakm9Clard9r.58

Tasavvuf kelimesinin manas9n9 iki ayr9 menCe’ye ba@layanlar vard9r. Bunlardan biri, Latince as9ll9 olup “feylesof” kelimesinden “tefâ’ul” kal9b9yla elde edilen tasavvuf kelimesidir. BaCka kaynaklarda da bu naklî rivayete benzer bilgiler mevcuttur. ark düCünce sisteminde “sûfi” yün elbise giyen kimse anlam9nda kullan9lmaktad9r. Bu yayg9n kullanma iCi, tasavvufun sûfi kelimesinden geldi@i görüCünü kuvvetlendirmektedir.59

Dînî-Tasavvufî Türk edebiyat9na “tekke edebiyat9” da denir. Dînî tasavvufî Türk edebiyat9nda as9l olan sanat yapmak de@il, tasavvufî düCünceyi yaymakt9r. Tekke Cairlerinin ço@u, tarikatlarda yetiCmiC Ceyh ve derviClerdir. Tekke Ciiri hem halk ve hem de dîvân Ciirinden naz9m Cekilleri alm9Ct9r. Tekke Ciirinin genel ad9, özel bestelerle okunan ve tarikatlara göre de de@iCik isimlerle de an9lan ilâhilerdir. Gazel türünde de yaz9lm9C ilâhiler vard9r.60

Tasavvufun esas9 aCkt9r. Allah’a ulaCma aCk9yla kötülüklerden uzaklaCan kiCi, engin bir hoCgörüye ve rûh yüceli@ine ulaC9r. Tasavvuf bu yönüyle toplum hayat9na önemli bir katk9da bulunmuCtur. Tasavvuf erbab9 halk içinde Hak ile olmay9 ilke edinmiClerdir. Bunun en güzel örne@i de Osmanl9lardaki âhîlik kurumudur. Tasavvufa göre insan, en Cerefli varl9kt9r. Her zaman olgun insan (insan-9 kâmil) olmaya çabalamal9d9r. Bunun içinde insan9n geçici varl9@9ndan uzaklaC9p ebedi olan Allah’a yaklaCmaya çal9Cmas9 gerekir. Vahdet-i vücûd denilen tasavvuf görüCüne göre evrende tek bir varl9k vard9r. O da “mutlak vücûd” olan Allah’t9r. O ayn9 zamanda “hüsnü-i mutlak” mutlak güzelliktir.61

58 Mengi, Mine; age, s. 37 59 Yaz9c9, R9fk9; age, s. 135 60 Kabakl9, Ahmet; age, s. 79 61 Köprülü Fuat; age, s. 147

(29)

Bir kutsî hadiste:

“Allah gizli bir hazine iken bilinmeyi dilemiC ve bilineyim diye kâinat9 yaratm9Ct9r.” Asl9nda Allah’9n d9C9ndaki varl9klar vehimden, görüntüden baCka bir Cey de@ildir. O, bir an tecellî etmemeyi dilese bütün eCya ve evren bir hayal gibi görünmez olur.62

Tasavvufun amac9, insan9n benli@inin bask9s9ndan ve a@9rl9@9ndan kurtulmas9, hikmeti kavramas9, sembolik anlamada yok olmas9, manen Allah’a ulaCmas9, O’nun ahlak9n9 benimseyerek bilgili@i kazanmas9d9r. Tasavvuf, mutasavv9flara göre “hâl ilmi”dir. Hikmeti biliC, hikmeti buluC ve hikmetten oluC sürecidir.

Tasavvuf bir gönül terbiyesidir. Gönül de insanda bulundu@u için tasavvufun konusu insand9r. Gâyesi ise, onun kalbi yönünü, rûhunu manevî dünyas9n9 e@itip olgunlaCt9rarak kemal derecesine ulaCt9rmakt9r. Bu noktaya ulaCan kimseye “insan9 kâmil”, “mürCidi kâmil” adlar9 verilir.63

XII. ve XIV. yüz y9llardaki Türk edebiyat9n9n en büyük özelli@i dînî ve tasavvufî yan9n9n a@9r basmas9d9r. slâmiyet’in do@uCundan iki yüz y9l sonra ortaya ç9kan tasavvuf hareketi Türkler aras9nda da yay9larak Yesevîlik, BektâCîlik, Mevlevîlik gibi tarikatlar9n kurulmas9na yol açm9Ct9r.64

slâmiyet’in Türkler taraf9ndan kabulü, ranl9larla münasebetlerini daha da art9rm9Ct9r. Tasavvuf cereyan9n9n ran yolu ile Türkler aras9na XI. as9rdan itibaren girdi@ini görüyoruz. Türkler kendi Ceyhlerine “bab”, yani “baba” ad9 verirler. lâhîler okuyan, Ciirler söyleyen, Allah r9zas9 için halka birçok iyiliklerde bulunan, onlara cennet ve saadet yollar9n9 gösteren derviCleri Türkler; eskiden dinî bir kutsiyet verdikleri ozanlara benzeterek hararetle kabul ediyorlar, dediklerine inan9yorlard9. Bu suretle eski ozanlar9n yerini “ata” veya “bab” unvanl9 birtak9m derviCler alm9Ct9.65

X. yüz y9ldan sonra tekkeler çevresinde geliCen tasavvuf düCüncesi dini-tasavvufî bir halk edebiyat9n9n do@mas9na yol açm9Ct9r. Tasavvuf hareketi Türkler

62 Kabakl9; Ahmet; age, s. 78 63 Öcal, O@uz; age, s. 286 64 Kurnaz, Cemal; age, s. 138 65 Yaz9c9, R9fk9; age, s. l33

(30)

aras9nda ilk kez Türkistan’da Ahmet Yesevî ile baClam9C, daha sonra onun yolundan giden Mevlânâ, Hac9 BektâC9 Velî, Yunus Emre gibi mutasavv9flar eserlerinde hep bu düCünceyi iClemiClerdir.66

2.3. TÜRK EDEB YATININ BÖLÜMLER 2.3.1. D VAN EDEB YATI

Dîvân kelimesi arapçad9r. Türkçede dîvân kelimesi, padiCah9n oturdu@u sedir, büyüklerin karC9s9nda sayg9l9 duruC ve Cairlerin Ciirlerini toplad9@9 kitaplar gibi anlamlara gelir.67

Asl9 arapça olan dîvân kelimesi, kay9tlar defteri, dan9Cma ve harp meclisi, sultân9n oturdu@u sedir, yüksek mahkeme, büyükler huzurunda sayg9l9 duruC anlamalar9nda kullan9lm9Ct9r. Bundan baCka yüksek zümre Cairlerinin Ciir kitaplar9na da genel olarak dîvân denir. Tam dîvân, Cu ad9 geçen naz9m Cekil ve türleri içine almal9d9r. Kasîdeler, Gazeller, Rubâîler, Muhammesler, Terkîb-i ve Tercî-i Bentler.68

Kendine has bir sanat anlay9C9, s9n9rl9 bir duygu ve Ciir dünyas9, sanatl9 bir dili, slam dini ve tasavvufa dayal9 bir düCünce örgüsü bulunan Cekilci, kuralc9 ve idealist Türk edebiyat9na dîvân edebiyat9 denir.69

Türkler IX. yüz y9lda slâmiyet’i kabul ettikten sonra, eCyay9, dünyay9, insan9 yeni hayat anlay9C9na göre yorumlayan bir edebiyat geliCtirdiler. XI. yüz y9ldan XIX. yüz y9l ortalar9na kadar süren bu edebiyata “klasik Türk edebiyat9” veya “dîvân edebiyat9” denilmiCtir. Bunu yaparken de arap ve ran edebiyatlar9n9n etkisi alt9nda kalm9Clard9r. Verdikleri ürünlerinde onlar9n kurallar9 ve etkisi aç9kça görülür.

Dîvân edebiyat9 Ciir a@9rl9kl9 bir edebiyatt9r. Dîvân edebiyat9 denilmesinin sebebi, Cairlerin Ciirlerini toplad9klar9 kitaplara “dîvân” denilmesinden dolay9d9r. Dîvân kelimesi bir edebi toplulu@a ve bir dönem edebiyat9na da isim olmuCtur. Dîvân edebiyat9, dîvân Cairi vb.

Dîvân edebiyat9 Cairleri ran edebiyat9nda gördükleri biçim ve muhteva özelliklerine ayr9 bir önem vermiClerdir. Bunlar9n bir k9sm9n9 Türk edebiyat9na

66 Kurnaz, Cemal; age, s. 44 67 Yaz9c9, R9fk9; age, s. 141 68 Kabakl9, Ahmet; age, s. 170 69 Pala, skender; age, s.21

(31)

aktarmay9 düCünmüClerdir. Çünkü o ça@larda ran Anadolu’nun Avrupas9 idi. Acem Cairleri üstün görülmekte Türk Cairlerinin büyük bir k9sm9n9n onlar9 takip etti@i görülmektedir.70

Fars dilinin anlat9m kolayl9@9 Türkçede yoktur. O dönem Cairleri Türkçenin güzelli@ine ulaCmak yerine Fars dili ve edebiyat9na yönelmiCler Yunus Emre’nin açt9@9 halk ve tekke Ciirinde kulland9@9 Türkçenin fark9na varamam9Clard9r.71

slâmî edebiyatta as9rlarca hüküm sürmüC olan naz9m Cekilleri esas itibariyle hemen hepsi eski arap edebiyat9ndan nakledilmiCtir. Klâsik Türk edebiyat9nda naz9m birimi genel olarak beyittir. Naz9m Cekilleri kuruluClar9 yönünden beyitlerden ve bentlerden oluCur. Bu naz9m Cekilleriyle de@iCik türlerde Ciirler yaz9labilir. Klasik edebiyat9n belli baCl9 naz9m türleri gazel, kasîde, tevhit, münâcât, na’t, mevlit, medhiye, hicviye, mersiye’dir.72

Dîvân edebiyat9, bat9 Türklü@ünün, arap ve acem edebiyatlar9n9 örnek alarak kendilerine göre tasarruf etmelerinden ortaya ç9km9C bir edebiyat ak9m9d9r. Baz9lar9n9n iddia ettikleri gibi dîvân edebiyat9 ne arap, ne de acem edebiyatlar9n9n bir kopyas9d9r. Nas9l ki acemler ilk baCta araplar9 örnek alarak kendilerine göre adapte ederek bir acem edebiyat9 meydana getirmiCler ise, Türkler de ald9klar9 örnekleri zamanla geliCtirerek millî bir yap9ya kavuCturmuClard9r. Meselâ, acemler aruzu araplardan da alm9Clar ve kendi dillerinin yap9s9na uydurmuClar ve neticede bir acem aruzu ortaya ç9km9Ct9r. Türkler de bu ölçüyü Osmanl9ca’ya uygulanacak Cekilde de@iCtirmiC ve geliCtirmiClerdir. Dîvân edebiyat9 bir mazmûnlar edebiyat9d9r. Mazmûn kliCeleCmiC, kal9plaCm9C söz demektir. Meselâ, gül denildi@i zaman bülbülün hat9rlanmas9, kaC9n yay9, kirpiklerin oku, belin k9l9 (inceli@i) hat9rlatmas9 vb. Dîvân edebiyat9 hiç Cüphe yok ki her Ceyi ile bizim kendi mal9m9zd9r. Nas9l ki Osmanl9 cami mimarisi bizim orijinal mal9m9z ise, dîvân edebiyat9 da böyledir. Her Ceyden önce bu edebiyat9 yapanlar Türk’tür ve Türk kültürü içinde do@muC büyümüC, bu zevkle terbiye edilmiClerdir.73

70 Kabakl9, Ahmet; age, s. 9 71 Kabakl9, Ahmet; age, s. l0 72 Köprülü, Fuat; age, s. 135 73 Yaz9c9, R9fk9; age, s. 207

(32)

2.3.2. HALK EDEB YATI

Türk edebiyat9n9n tekke ve dîvân edebiyat9ndan sonra üçüncü kolu “halk edebiyat”9d9r. Bu Türk edebiyat9n9n en eski ve en milli bölümüdür. Çünkü do@rudan do@ruya slaml9k’tan önceki kavmi edebiyat9m9za dayanmakta ve en eski gelenekler üzerine kurulmuC bulunmaktad9r. Biçim, öz ve hatta üslup bak9m9ndan ilk dönem edebiyatlar9n9n büyük ölçüde devam9 niteli@indedir.74

Klâsik Türk edebiyat9n9n d9C9nda kalan âC9k edebiyat9 ve dînî ve tasavvufî edebiyat tarz9ndaki ferdî ürünlerle malzemesi dile dayanan atasözü, destan, masal, hikâye, f9kra, bilmece, mani, türkü, ninni, a@9t gibi anonim ve kolektif eserlerin meydana getirdi@i edebiyata “Halk Edebiyat9” denir.75

Halk edebiyat9 çok geniC bir tabirdir. Halk edebiyat9 denildi@i zaman akla, sahibi belli olan ve olmayan edebi mahsuller, sözlü ve yaz9l9 örnekler gelir. Masal, bilmece, tekerleme, efsane, halk hikâyeleri ve saz Cairlerinin manzum mahsulleri hep halk edebiyat9na dâhildir.76

Halk edebiyat9 deyince, önce hat9ra gelen, ilk ça@larda söyleyeni bilinmeyen efsaneleCmiC eski destanlar, atasözleri, hikâyeler, masallar, bilmeceler, tekerlemeler, türküler, mâniler, a@9tlar ve ilâhîlerle, karagöz ve ortaoyunu gibi halk temsilleridir. Bunlar birer folklor ürünüdür. Folklor kelimesi, önceleri “halkiyat” ve “halk bilgisi” deyimleriyle karC9lanm9C, son zamanlarda ise, bu kavram9 belirten bir terim olarak yerleCmiCtir. lk ça@larda meydana gelen bu folklor ürünleri d9C9nda, birde, sonralar9 halk çevrelerince beslenip de@erlendirilen ürünler vard9r ki, bunlarda halk edebiyat9d9r. Sözlü halk edebiyat9 dedi@imiz folklor ile bu halk edebiyat9n9n s9n9rlar9n9 çizmek, birinin nerede bitip ötekinin ne zaman baClad9@9n9 kesinlikle belirtmek kolay de@ildir.77

XIX. yüz y9l9n ikinci yar9s9nda ise stanbul’da bu tarza heves eden türlü meslekten saz Cairlerinin ço@almas9yla âC9klara ayr9ca “meydan Cairi” de denmiCtir.

lk ozanlar9n çald9@9 kopuz sonradan, kara düzen, bozuk, çö@ür, tambura, ba@lama,

74 Kabakl9, Ahmet; ÂC9k Edebiyat9, stanbul 2006, s. 11 75 O@uz, Öcal; age, s. 184

76 Köprülü, Fuat; age, s. 235 77 Levend, Agâh S9rr9; age, s. 35

(33)

cura ad9n9 alm9Ct9r. Ezgi, deyiC, türkü, türkmani, kayabaC9, varsa@9 yerine koCma, destan, semâi, türkü, dîvân, kalenderi, y9ld9z yayg9nl9k kazanm9Ct9r.78

Anadolu’nun muhtelif köCelerinde, hatta bugün bile âC9k unvan9n9 taC9yan ve çald9@9 sazla kendisinin veya baCkalar9n9n Ciirlerini terennüm eden Cair çalg9c9lar, yani saz Cairleri vard9r. Panay9rlarda, kahvehanelerde, dü@ünlerde, bir kelime ile umûmî toplant9larda, eskiden daha s9k rastland9@9 halde yirmi y9ldan beri gittikçe azalm9Ct9r. çtimâî mevkilerini ve ehemmiyetlerini kaybeden bu âC9klar, Osmanl9

mparatorlu@u memleketlerinde, hatta Tanzimat’tan sonra bile XX. as9r baClar9na kadar mühim bir meslekî zümre hâlinde devam etmiCtir.79

Halk Cairi eserlerini yaz9 ile de@il, söz ile yayar. Bu da ilkel toplumlar9n, eski kam, bask9 ve ozanlar9n töresidir. Böylece, hem kendi eserlerini, hem de baCka Cairlerin verimlerini, halka yaym9C haf9zalara emanet etmiC olurlar. Ancak, bu tarz yay9lan Ciirlerin, sanatç9n9n a@z9ndan ç9kt9@9 gibi saklanamayaca@9 tabiîdir. Bu yüzden halk Ciirleri de@iCir ve bozulur. Çok kez, toplumun folklor hazinesine kat9l9rlar.

Baz9 merakl9 dinleyiciler, bu Ciirleri “cönk” denilen defterlere yazarlar ama yine de bunlar9n ilk ve as9l Cekillerini kestirmek güçtür.80

Halk edebiyat9n9n naz9m birimi dörtlüktür. Ama hece ölçüsü de kullan9lm9Ct9r. Halk edebiyat9 dil olarak halk aras9nda yaCayan konuCma Türkçesini esas al9r.

Halk Edebiyat9 üç ana bölüme ayr9l9r: a) Anonim Halk Edebiyat9

b) Dînî -Tasavvufî Halk Edebiyat9 c) ÂC9k Tarz9 Halk Edebiyat9

78 Levend, Agâh S9rr9; age, s. l7 79 Levend, Agâh S9rr9; age, s. 36 80 Kabakl9, Ahmet; ÂC9k Edebiyat9, s. l5

(34)

2.3.3. Â'IK EDEB YATI ÂC9k kimdir?

ÂC9k, kalemsiz arzuhal yazan, gönül kitab9ndan diliyle arac9s9z Ciir üreten sanatkârd9r. ÂC9k, saz9 ve sözü ile kötülü@ü yeren, iyili@i öven, haks9zl9@a karC9 hakl9n9n yan9nda yer alan cesur kiCidir.81

ÂC9k edebiyat9n9n tarihsel seyrine bak9ld9@9nda gerek köylerde gerek Cehirlerde temsilcilerin yetiCti@ini görüyoruz. ehirlerde yetiCen âC9klar çeCitli kültürel ortamlar9n ve kurumlar9n etkisinde kalm9Clard9r. Bu âC9klar9n ço@u köklü bir e@itim ö@retim görmemekle birlikte medrese çevresinden uzak kalm9Clard9r. Klasik edebiyata ve müzi@e aCina olmuClard9r. Bunlardan bir k9sm9 tekkelerle yak9n temasda bulunmuC dînî tasavvufî konulara a@9rl9k vermiCtir. Köylerde yetiCen âC9klar iki ayr9 sosyal yap9n9n içinden gelmektedirler. Bu âC9klar9n baz9lar9 göçebe veya yar9 göçebe idiler. Konargöçer ad9 verilen bu âC9klar9n ürünleri tabiat a@9rl9kl9d9r. Di@erleri ise yerleCik düzeni tercih etmiCler, Cehir hayat9yla daha yak9n temas kurmuC olan Cairlerdir. Köylerde yetiCen âC9klar klasik edebiyat ve aruz vezni etkisinden uzaktad9rlar.82

ÂC9k Ciirini saz eCli@inde söyler. Kendisine saz Cairi denilmesi de bundand9r. Saz Cairden ve Ciirden ayr9 de@ildir. ÂC9k sadece saz çal9p türkü söyleyen ya da nükteli Ciirlerle halk9 e@lendiren bir kiCi olmay9p toplumu bir anlamda e@iten ve içinden geldi@i halk9n tercüman9 olan kimsedir.83

ÂC9k, halk aras9nda say9lan ve sevilen bir insand9r. Yar9 ermiC ve Tanr9 sevgisine nâil olmuC say9l9r. Onu Hakk’9n söyletti@ine inan9l9r. Bu yüzden geniC insan kitlelerine seslenir. ÂC9k, soyut ve her çeCit ö@ütler verir. yilik, mertlik, yi@itlik telkin eder. Dînî ve tasavvufî konularda laf eder. bretli hikâyeler anlat9r. Yani bir dereceye kadar eski amanlar9n rolünü de üstüne alm9Ct9r. ÂC9k, Ciirlerini bazen önceden düzenler, yeri gelince haz9rdan okur. Kimi zaman gördü@ü bir güzel kad9n, bir olay veya manzara karC9s9nda coCarak do@maca Ciirler de söyler. Halk en çok, böyle ans9z9n söylenmiC türkü ve destanlardan hoClan9r.84

81 Yard9mc9, Mehmet, Halk iiri ÂC9k iiri Tekke iiri, Ankara 1999, s. 114 82 Ö@uz, Öcal; age, s. 255

83 Yard9mc9, Mehmet; age, s. 115 84 Kabakl9, Ahmet; age, s. 438

(35)

Saz Cairi, “usta-ç9rak” gelene@inden yetiCir. Çünkü ço@u okuma yazma bilmeyen bu Cairlerin, kitap okumalar9na, hele yabanc9 dil ve fikirlerle temaslar9na imkân yoktur. GörüC ve bilgi ufuklar9 çok dar olan bu Cairlerin gelenekten s9yr9larak, büsbütün yeni muhteva ve biçimler getirmeleri beklenemez. Çünkü bir marangoz, nas9l ki s9rf ustan9n teknik ve yöntemi ile yetiCirse, bunlar da öyle yetiCir. çlerinden ço@u, ustan9n de@erine bile ulaCamaz s9radan bir “âC9k” olup gider. Ama aralar9nda birkaç büyük kabiliyet ç9kar ki, onlar gelene@in üstüne kendi yüksek sanatlar9n9n damgas9n9 vururlar. Köro@lu, Karacao@lan, Veysel iCte böyle Cairlerdir. Bu yetiCme dönemi, Cairin kabiliyetine göre k9sa veya uzun sürebilir.85

Toplumdaki geliCmelerle dîvân Ciiri ile tekke Ciiri olgunlaCm9C, halk Ciiri de çevresini geniCletmiC, vezir konaklar9ndan mahalle kahvelerine dek yay9lm9Ct9r. ÂC9k edebiyat9n9n tarz9n9n ayr9 bir nitelik kazanmas9 da bundand9r.

(36)

III. BÖLÜM

3. TÜRK SLAM EDEB YATINDA LAH -NEFES VE DEVR YELER 3.1. LÂH LER

3.1.1. LÂH N N TANIMI

lâhi, Arapça bir sözcüktür. Türk edebiyat9 naz9m türlerinden olup tasavvufî temalar9 iCleyen ve Türk dînî mûsikîsinin makam ve usulleriyle bestelenerek dînî toplant9larda okunan Ciirlere “ilâhi” denir.86

Tanr9’y9 övmek, ona yalvarmak amac9yla söylenen Ciirlerdir. Özel bir ezgi ile okunur. lâhiler, BektaCîlerde “nefes”, Alevîlerde “deme” (deyiC), di@er tarikatlarda da “cumhur” ad9yla an9l9r.87

lâhi, iman9n Ciiridir. lâhi aCk9 konu alan Ciirlerdir. lâhi’ye; Mevlevî’ler Ayin, BektâCî’ler, Nefes derler.

lâhi, Tanr9n9n vahdaniyetini, azamet ve kudretini anlatan nât9k Ciirlerdir. lâhi, Allah’9 övmek, O’na dua etmek ve en büyük aCk9n Allah aCk9 oldu@unu belirtmek amac9yla yaz9lm9C, makamla okunan, Allah sevgisiyle insan sevgisini bütünleCtiren dînî tasavvufî halk edebiyat9 naz9m Ceklidir.88

lâhi, Tanr9”n9n ilâhi vahdaniyetini, azamet ve kudretini nât9k Ciirlerdir. Aruz Cairlerince de ad9 tevhid’dir.89

3.1.2. EDEB YATIMIZDAK YER

lâhiler çok eski zamanlardan bu yana dinlerin ve inançlar9n önemli bir parças9 olmuCtur. Her dinin ilâhilere farkl9 bir bak9C9 vard9r. Her dinin farkl9 ilâhileri vard9r. lâhiler bir dinin kutsal metinlerinin bir parças9n9 oluCturup kutsî bir mahiyete sahip olabilir. Baz9 dinlerde ilâhi söylemek ibadetin bir parças9d9r.90

lâhilerde yerine göre, cennetten, cehennemden, insan9n aczinden de söz edilir. Fakat Cunu unutmamak gerekir ki tasavvuftaki Tanr9sal aCk, onun yüzünden çekilen ac9lar, doldurulan çileler, yaCan9lan Cevkler dile getirildi@i zaman; ilâhi

86 Uzun, Mustafa; lâhi, slam Ansiklopedisi XXII, stanbul 2000, s. 64 87 Dilçin, Cem; Türk .iir Bilgisi, Ankara l983, s. 34

88 Yard9mc9, Mehmet; age, s. 391

89 Onay, Ahmet Talat; Türk Halk .iirinin .ekil ve Nev”i, Ankara 1996, s. 218 90 O@uz, Öcal; age, s, 221

(37)

daha duygusal, daha coCkun bir nitelik kazan9r. (Yunus’tan ald9@9m9z örnekte oldu@u gibi) Zâhitlik endiCesiyle söylenenler, böylelerinin yan9nda sönük ve kuru kal9r.91

lâhi, hangi tarzda olursa olsun, toplumsal yaCam9m9zda pek önemli bir yer tutmuCtur. Yaln9z köylerdeki ve kasabalardaki halk aras9nda de@il, büyük kentlerde yaCayan geniC topluluklarda da kendine özgü besteleriyle ça@lar boyunca a@9zdan a@za dolaCm9C durmuC; tap9naklar9m9zda, evlerimizde, okullar9m9zda yap9lan çeCitli törenlere, özel Cekilde yetiCtirilen ilâhiciler, etkili sesleriyle, canl9 renkler katm9Clard9r.

Ço@unlukla hece ölçüsünün, yedili, sekizli kal9plar9yla düzenlenir. Fakat bilindi@i gibi halk ozanlar9, belirli kurallara ba@l9 kalmaktan hoClanmad9klar9 için, istedikleri zaman on birliyi de kullanm9Clard9r. lâhilerin aruzla söylenenleri de vard9r. Dikkati çeken nokta, seçilen kal9plar9n uyum bak9m9ndan heceyi an9msatmas9d9r. Sözü edilen naz9m biçiminin dize kümeleniCi, uyak örgüsü, koCma’n9n ki gibidir. Dörtlük say9s9, üç ile sekiz aras9ndad9r. Daha çok olanlar9na da rastlan9labilir. stenirse dizeler aras9nda nakarat’a da yer verilebilir. Bu da gösteriyor ki di@erlerinde oldu@u gibi, ilâhî’de de, ay9r9c9 nitelik bestededir.92

3.1.3. LÂH ÖRNEKLER

3.1.3.1. AZ Z MAHMÛD HÜDÂYÎ ( -1628)

Celvetî tarikat9n9n en büyük Ceyhi say9lan Aziz Mahmûd Hüdâyî asl9 Sivrihisarl9 veya Koçhisarl9 olup Bursa’da bulunmuC, eyh Üftâde’ye mürîd olmuCtur. Bir müddet sonra stanbul’a gelmiC Üsküdar da tekke kurarak ömrünü orada geçirmiCtir.93

Osmanl9 devri stanbul velilerinin büyüklerindendir. As9l ad9 Mahmûd'dur. "hüdâyî" ismi ve "aziz" s9fat9 kendisine sonradan verilmiCtir. Zaman9nda çok tan9nm9C, halktan ve padiCahlardan dahi çok büyük sayg9 görmüC olan Aziz Mahmûd Hüdâyî, Dîvân’9n9n d9C9nda daha pek çok dini ve tasavvufî eserler yazm9Ct9r.94

91 Zincirk9ran, Belk9s; Edebiyat Bilgisi, zmir t.y; s. 301 92 Yard9mc9, Mehmet; age, s. 391

93 Tezeren, Ziver; Aziz Mahmûd Hüdâyî DÎVÂNI, stanbul l985, s. 18 94 Kocatürk, Vasfi Mahir; age, s. 468

(38)

Ba@dadî Hazretleri'nin neslinden olup, "seyyid"dir. Bunu ilâhîlerinin birinde: “Ceddim-ü pîrim sultan, sensin yâ Resûlallâh” diyerek kendisi de ifâde eder. Koçhisar'da do@muC, çocuklu@u Sivrihisar'da geçmiCtir. O, bir asra yak9n ömür sürmüC ve sekiz padiCah devrini idrâk etmiC bir gönül sultan9d9r. Asr9nda, gerek eserleri ve gerekse de nasihatleri ile ümmet için bir feyiz kayna@9 olmuCtur.95

lim, tasavvuf ve edebiyat sahalar9nda parlak bir hüviyete sahip bulunan Hüdâyî Hazretleri, mâneviyyat rehberleri aras9nda müstesna bir mevkîye hâizdir. O, kuruluC y9llar9nda eyh Edebâlî Hazretleri'nin yapm9C oldu@u k9ymetli irCâd, hizmet ve faaliyeti ayn9 aCk ve heyecanla yürütebilen nâdir bir manevî Cahsiyettir.96

lâhileriyle ün kazanan bir Cairimizdir Aziz Mahmûd Hüdâyî’. O, hem aruz, hem de hece ölçüsüyle Ciirler yazm9Ct9r. Bunlar9n ço@u, ilâhi formunda bestelenmiCtir.

Hüdâyî'nin, bu ilâhisi aruz ölçüsüyle koCmaya benzeyen bir kafiye düzeni içinde yaz9lm9Ct9r.

Ye ter ol dun fe na ba @9n da nâ lân, Yü rü bül bül yü rü dost il le ri ne,

düp tâ vûs -9 kud sî ler le sey rân, Yü rü bül bül yü rü dost il le ri ne. Gülün rengine aldanma uçagör, Bu kesret merg-zâr9ndan geçegör, Varup vahdet Carâb9ndan içegör, Yürü bülbül yürü dost illerine.

Güli sanma ki derdüne devâdur, Sivâ hubb9 çü beyhûde hevâdur, Ko gayr9 maksad-9 aksa Hudâ'dur, Yürü bülbül yürü dost illerine.

95 Tezeren, Ziver; age, s. 19

(39)

Görüp pervâneyi andan sebak al, Göyündür nâr-9 aCka perr ile bâl, Mecaz9 ko hakîkat bahrine dal, Yürü bülbül yürü dost illerine.

Gönül verme Hüdâyî kâinata, Geçüp fâniden er bakî hayâta, Safâ bul gark olup envâr-9 zâta, Yürü bülbül yürü dost illerine.

3.1.3.2. ERZURUMLU BRAH M HAKKI (1703-1780)

brahim Hakk9 18 May9s 1703 Cuma günü Hasankale’de dünyaya gelmiCtir. “Hicretin tarihi bin yüz on beC oldu ol bahar

Kal’ay9 ahsen’de brahim Hakk9 do@du zar”

beytiyle bu gerçe@e iCaret olunmuCtur. brahim Hakk9’n9n divan9nda kay9tl9 bulunan “ey nur-9 mahz”, “hadim-i aCk” ve “hak’ka r9za” tamlamalar9da bu beyti do@rulamaktad9r.

brahim Hakk9 Erzurumlu olarak bilinir ve bahsedilir. Oysa Hasankale’de do@muCtur. Ancak Hasankale o günlerde çok küçük bir kasaba oldu@undan O, Hasankaleli de@il Erzurumlu brahim Hakk9 diye tan9nm9Ct9r.

Babas9 Osman Efendi temiz, sakin ve ilim sahibi bir insand9r. brahim Hakk9 ilk terbiye ve tahsilini babas9ndan alm9Ct9r. brahim Hakk9 l7 yaC9nda iken babas9 rahmetli olur. Yaln9z kalan brahim hakk9 yine de yak9n çevresinde bulunan ilim erbab9ndan ilim tahsiline devam etmiCtir. brahim Hakk9 4 evlilik yapm9C ve toplam 4’ü erkek 3’ü k9z olmak üzere 7 çocuk sahibi olmuCtur. 97

"Mevlâ görelim neyler, Neylerse güzel eyler” sözünün sahibi mütefekkir ve mutasavv9f vas9flar9yla tarihe geçen Erzurumlu brahim Hakk9 Hazretleri, çocuklu@unda smail Fakîrullah Hazretleri ile tan9Ct9. Erzurum Müftüsü Muhammed Haz9k'tan Arapça ve Farsça dersleri ald9. 1728'de Tillo'ya giderek eyh Fakîrullah

(40)

Hazretlerine ba@land9. Yedi y9l sonra Ceyhinin vefat9 üzerine Erzurum'a döndü ve Yukar9 Habib Efendi Camii'nde imam-hatip olarak görev ald9. Kabiliyeti vebilgisiyle çevresinin dikkatini çekince Sultan I. Mahmûd taraf9ndan saraya davet edildi ve saray kütüphanesi istifadesine sunuldu. 1775'te Hasankale'de inzivâya çekilerek kendini tamamen kitap haz9rlamaya adad9. Marifetname'yi o dönemde yazd9. Eserde, astronomiden matemati@e, astrolojiden t9bba kadar birçok konudaki sorular9n cevab9 yer al9yor. 22 Haziran 1780'de Tillo'da vefat etti ve Ceyhi Fakîrullah için yapt9rd9@9 türbeye defnedildi.98

brahim Hakk9, XVIII. yüzy9l9n belli baCl9 tasavvufçu Cairlerindendir. Marifetnâme isimli eseriyle meChur olmuCtur. Dîvân9n9n baC9nda kasîde Ceklindeki manzumelerinde Allah, Peygamber ve ilâhi aCk9 anlatmakta bu Ciirlerini bir sadelik ve samimilik göstermekte ise de Ciirleri yüksek Ciirler seviyesinde de@ildir. Erzurumlu brahim Hakk9’n9n bu Ciirindeki nakarat m9sralar9nda yer alan sözleri, onun Allah’a olan sevgisini ve ba@l9l9@9n9 samimi bir biçimde dile getirmektedir.

ESERLER

Divan: brahim Hakk9’n9n tüm Ciirlerinin topland9@9 bir eserdir. 1168/1755 y9llar9nda düzenlenmiCtir. brahim Hakk9 kendisi bu eserine “ lâhinâme” ad9n9 vermiCtir. Eserde bir münacat, 8 kaside, 360 gazel bulunmaktad9r.

Marifetnâme: Eserin en belli baCl9 konusu “Marifet Nazariyesi”dir. brahim Hakk9 eserini o@lu Seyyid Ahmed Naimi için yazm9Ct9r. 1170/1757 y9l9nda tamamlanm9C olan Marifetnâme bir mukaddime, üç fen ve bir hatime olarak beC bölümden ibarettir. Eserin mukaddimesinde âlemin yarat9l9C9, güneC, ay, y9ld9z, kar, ya@mur, arz tabakalar9, melek, cennet, cehennem ve k9yametin alametleri anlat9lmaktad9r. Fen bölümünün l. bölümünde, felsefe, tasavvuf, matematik, astronomi, aylar, günler, 2.bölümde; nsan9n yarat9l9C9, ruh ve beden sa@l9@9 konular. 3.bölümde ise Kur’an-9 Kerim ve Peygamberlere ba@lanman9n gereklili@i, zikir, tarikat ve âdâplar9 hakk9nda geniC bilgiler verilmektedir. Eserin son bölümünde ise, ahlak ve slam ahlak9’n9n özellikleri, ö@renci ö@retmen, ana baba evlat

Referanslar

Benzer Belgeler

üyesi Claude Farrere, Istanbul- daki Türkiye Fransa dostluk bir liği tarafından Türkiyeye davet edilmiştir. Bu ayın sonunda hareket edecek olan Fransız muharriri

Asırlardan beri klâsik edebiyatın muhterem dünyasına girmiş olan bu eseri, Vedad Ne­ dim, Burhan Asaî ve Sadri Ertem gibi arkadaşlarımızın idare ettik­ leri bir

Yeni Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Çankaya Köşkü ndeki tö­ renden sonra Meclis Başkanı Yıldırım Akbulut'u Başbakan atayarak merak konusu olan yeni hükümetin Jet hızıyla

Ateşli periyotlar sırasında karın ağrısı olan dört çocuğun ikisinde aynı zamanda ailesel akdeniz ateşi [familial Mediterranean fever (FMF)] geni pozitifliğinin de

Saatlarca benim = küçük müzik stüdyo’suna kapanır, bir yandan sanat S konuşmaları yaparken, öte yandan plâklar dinler ve 5 zamanın nasıl geçdiğini

Görkemin ve sefaletin, yazların ve sonbaharlann içle­ rinden geçip altına gölgeye ve içinde İstanbul a dönüştüğüm bu hakir, pejmürde ve düzayak

Hastanın akciğer metastazı nedeni ile yapılan operasyonlarından sonraki takibinin onuncu ayında çekilen kontrol toraks BT’sinde sağ akciğer üst lob anterior segmentte 2,6 cm

7, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara... 7, Yeni Türkiye