• Sonuç bulunamadı

Ekonomik büyümenin belirleyicileri: Farklı gelir grubu ülkeleri için karşılaştırmalı bir analiz

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ekonomik büyümenin belirleyicileri: Farklı gelir grubu ülkeleri için karşılaştırmalı bir analiz"

Copied!
105
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İKTİSAT ANABİLİM DALI

EKONOMİK BÜYÜMENİN BELİRLEYİCİLERİ:

FARKLI GELİR GRUBU ÜLKELERİ İÇİN

KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ

Tuğba TOKMAK

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Dr. Öğr. Üyesi Alper SÖNMEZ

(2)

İKTİSAT ANABİLİM DALI

EKONOMİK BÜYÜMENİN BELİRLEYİCİLERİ:

FARKLI GELİR GRUBU ÜLKELERİ İÇİN

KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ

Tuğba TOKMAK

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Dr. Öğr. Üyesi

Alper SÖNMEZ

(3)
(4)
(5)

TEŞEKKÜR

Bu çalışmayı tamamlamamda en başta desteğinden dolayı danışmanım Dr. Öğr. Üyesi Alper SÖNMEZ’e ve Selçuk Üniversitesinin tüm değerli hocalarına teşekkür borçluyum. Bunun ardından da bana olan destekleri için yakın arkadaşlarıma ve tabii ki, her zaman yanımda olan eşim başta olmak üzere tüm aileme içtenlikle teşekkür ederim.

Tuğba TOKMAK

İmza

(6)

T

.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü

Müdürlüğü

ÖZET

Bu çalışmada ekonomik büyümenin belirleyicileri; farklı gelir grubundan 152 ülkeye ait 2000-2017 dönemi verileri kullanılarak analiz edilmiştir. Serilerin durağanlığı; Fisher ADF, LLC ve IPS yöntemleriyle incelenmiş ve bütün serilerin I(0) oldukları görülmüştür. Regresyon analizlerinde yüksek gelirli ülkelerde ekonomik büyümeyi; doğurganlık oranı ve ithalatın negatif, kamu harcamaları, ihracat, eğitim harcamaları, doğrudan yabancı yatırımlar, sağlık harcamaları, doğumda beklenen ortalama yaşam süresi, enflasyon ve ticari dışa açıklığın pozitif etkilediği görülmüştür. Üst-orta gelirli ülkelerde ekonomik büyümeyi; ithalat ve doğumda beklenen ortalama yaşam süresinin negatif, diğer değişkenlerin pozitif etkilediği belirlenmiştir. Alt-orta gelirli ülkelerde ekonomik büyümeyi; doğurganlık oranı, kamu harcamaları, ihracat, enflasyon ve ticari dışa açıklık olumlu yönde

Öğ

ren

ci

ni

n

Adı Soyadı

TUĞBA TOKMAK

Numarası

174226001019

Ana Bilim / Bilim Dalı İKTİSAT / İKTİSAT

Programı

Tezli Yüksek Lisans X Doktora

Tez Danışmanı

Dr. Öğr. Üyesi Alper SÖNMEZ

Tezin Adı

EKONOMİK

BÜYÜMENİN

BELİRLEYİCİLERİ: FARKLI GELİR

GRUBU

ÜLKELERİ

İÇİN

(7)

etkilerken, ithalat ve sağlık harcamaları olumsuz yönde etkilemiştir. Düşük gelirli ülkelerde ekonomik büyümeyi ihracat ve doğumda beklenen ortalama yaşam süresindeki artışlar olumlu yönde etkilerken, doğurganlık oranı, ithalat, doğrudan yabancı yatırımlar ve ticari dışa açıklık olumsuz yönde etkilemiştir.

Anahtar Kelimeler: Ekonomik Büyüme, Dış Ticaret, Eğitim, Sağlık, Beşerî

(8)

T

.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü

Müdürlüğü

ABSTRACT

In this study, determinants of economic growth are analyzed by using the data of the 2000-2017 periods of 152 countries from different income groups. The stationarity of the series is tested by Fisher ADF, LLC and IPS methods. All series are found to be I(0). Regression analysis show that, fertility rate and imports negatively affects economic growth while public expenditures, exports, education expenditures, foreign direct investments, health expenditures, expected average life expectancy at birth, inflation and openness in trade have positive impact in high-income countries positively. In upper-middle income countries, effects of import and expected average life expectancy at birth on economic growth are negative, and other variables’ effects are positive. Although fertility rate, public expenditures, exports, inflation and openness to trade have a positive impact on economic growth in lower-middle-income countries, they have affected import and health expenditures negatively.

Öğ

ren

ci

ni

n

Adı Soyadı

TUĞBA TOKMAK

Numarası

174226001019

Ana Bilim / Bilim Dalı İKTİSAT / İKTİSAT

Programı

Tezli Yüksek Lisans X Doktora

Tez Danışmanı

Dr. Öğr. Üyesi Alper SÖNMEZ

Tezin Adı

DETERMINANTS OF ECONOMIC

GROWTH:

A

COMPERATIVE

ANALYSIS FOR COUNTRIES IN

DIFFERENT INCOME GROUPS

(9)

While the economic growth in low-income countries is positively affected by the increase in the expected average life expectancy of birth and exports, fertility rate, imports, foreign direct investments and openness to trade have negative affect.

Key Words: Economic Growth, Foreign Trade, Education, Health, Human Capital,

(10)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI...i

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU ... ii

TEŞEKKÜR ... iii

ÖZET ...iv

ABSTRACT ...vi

İÇİNDEKİLER ... viii

KISALTMA VE SİMGELER ... x

TABLOLAR LİSTESİ ... xii

ŞEKİLLER LİSTESİ ...xiv

EKLER ... xv GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM: TEORİK ÇERÇEVE ... 6 1.1. Ekonomik Büyüme... 6 1.2. Ekonomik Kalkınma ... 7 1.2.1. Lorenz Eğrisi ... 8 1.2.2. Gini Katsayısı ... 9

1.3. Ekonomik Büyüme Teorileri ... 9

1.3.1. Klasik Büyüme Modeli ... 11

1.3.2. Marksist Büyüme Modeli ... 11

1.3.3. Schumpeter Büyüme Modeli ... 12

1.3.4. Post-Keynesyen Büyüme Modeli ... 12

1.3.5. Neoklasik Büyüme Modeli ... 13

1.3.6. Roma Kulübü Modelleri ... 13

(11)

1.3.8. Kurumsal İktisadi Büyüme Modeli ... 16

1.4. Ekonomik Büyümenin Belirleyicileri ... 16

1.4.1. İşgücü ... 17 1.4.2. Sermaye ... 17 1.4.3. Doğal Kaynaklar ... 18 1.4.4. Girişimci ... 19 1.4.5. Teknoloji ... 20 1.4.6. Kurumsal Yapı ... 21 1.5. Literatür Taraması ... 21 1.5.1. Uluslararası Literatür ... 21 1.5.2. Ulusal Literatür ... 29

İKİNCİ BÖLÜM: ÜLKE GRUPLARINDA EKONOMİK BÜYÜME ANALİZİ ... 37

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: EKONOMETRİK ANALİZ ... 46 3.1. Veri Seti ... 46 3.2. Tanımlayıcı İstatistikler ... 49 3.3. Korelasyon Matrisleri ... 51 3.4. Model ... 54 3.5. Yöntem ... 54

3.6. Panel Birim Kök Testleri ... 55

3.7. Hausman Testi ... 58

3.8. Panel Regresyon Analizi ... 60

SONUÇ VE ÖNERİLER ... 68

KAYNAKÇA ... 71

EKLER ... 84

(12)

KISALTMA VE SİMGELER

AB : Avrupa Birliği

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

ADF : Augmented Dickey Fuller: Genişletilmiş Dickey Fuller Birim Kök

Testi

ARDL : Autoregressive Distributed Lags: Gecikmesi Dağıtılmış

Otoregresif Model

Ar&Ge : Araştırma ve Geliştirme Faaliyetleri

BR : Birth Rate: Doğum Oranı

CPI : Consumer Prices Index: Tüketici Fiyatları Endeksi

DYY : Doğrudan Yabancı Yatırımları

EE : Education Expenditure: Eğitim Harcamaları

EKK : En Küçük Kareler Yöntemi

FED : ABD Merkez Bankası

FDI : Foreign Direct Investment: Doğrudan Yabancı Yatırımlar

FMOLS : Fully Modified Oerinary Least Squares: Tam Değiştirilmiş En

Küçük Kareler Yöntemi

GE : Government Expenditure: Kamu Harcamaları

GDPPC : Gross Domestic Product Per Capita: Kişi Başına Düşen Gayrı Safi

Yurtiçi Hasıla

(13)

Metodu

GSYH : Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla

HE : Healt Expenditure: Sağlık Harcamaları

ILO : International Labour Organisation: Uluslararası İşgücü Örgütü

IMF : International Monetary Fund: Uluslararası Para Fonu

IPS : Im Pesaran Shin Panel Birim Kök Testi

LE : Life Expectancy at Birth: Doğumda Beklenen Ortalama Yaşam

Süresi

LLC : Levin Lin Chu Panel Birim Kök Testi

M : İthalat

OECD : Organisation for Economic Cooperation and Development :

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü

OP : Openess: Ticari Dışa Açıklık

PP : Phillips Perron Birim Kök Testi

VECM : Vector Error Correction Model: Vektör Hata Düzeltme Modeli

TUİK : Türkiye İstatistik Kurumu

UNIDO : United Nations Industrial Development Organization: Birleşmiş

Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı

(14)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1.1: Ekonomik Büyüme Teorilerinin Kısa Tarihi ... 10

Tablo 1.2: Literatürde Yer Alan Uluslararası Çalışmaların Özeti ... 27

Tablo 1.3: Literatürde Yer Alan Ulusal Çalışmaların Özeti ... 34

Tablo 2.1: Ülke Gruplarının Temel Makroekonomik Göstergeleri (2017) ... 37

Tablo 3.1: Yüksek Gelirli Ülkelere Ait Verilere İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler ... 49

Tablo 3.2: Üst-Orta Gelirli Ülkelere Ait Verilere İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler ... 50

Tablo 3.3: Alt-Orta Gelirli Ülkelere Ait Verilere İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler.... 50

Tablo 3.4: Düşük Gelirli Ülkelere Ait Verilere İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler ... 51

Tablo 3.5: Yüksek Gelir Grubu Ülkelerine Ait Korelasyon Matrisi ... 51

Tablo 3.6: Üst-Orta Gelir Grubu Ülkelerine Ait Korelasyon Matrisi ... 52

Tablo 3.7: Alt-Orta Gelir Grubu Ülkelerine Ait Korelasyon Matrisi ... 53

Tablo 3.8: Düşük Gelir Grubu Ülkelerine Ait Korelasyon Matrisi ... 53

Tablo 3.9: Panel Birim Kök Testi Sonuçları (Yüksek Gelirli Ülkeler) ... 56

Tablo 3.10: Panel Birim Kök Testi Sonuçları (Üst-Orta Gelirli Ülkeler) ... 56

Tablo 3.11: Panel Birim Kök Testi Sonuçları (Alt-Orta Gelirli Ülkeler) ... 57

Tablo 3.12: Panel Birim Kök Testi Sonuçları (Düşük Gelirli Ülkeler) ... 57

Tablo 3.13: Hausman Testi Sonuçları (Yüksek Gelirli Ülkeler) ... 59

Tablo 3.14: Hausman Testi Sonuçları (Üst-Orta Gelirli Ülkeler) ... 59

Tablo 3.15: Hausman Testi Sonuçları (Alt-Orta Gelirli Ülkeler) ... 59

Tablo 3.16: Hausman Testi Sonuçları (Düşük Gelirli Ülkeler) ... 60

Tablo 3.17: Panel Regresyon Analizi Sonuçları (Yüksek Gelirli Ülkeler) ... 61

Tablo 3.18: Panel Regresyon Analizi Sonuçları (Üst-Orta Gelirli Ülkeler) ... 62

(15)

Tablo 3.20: Panel Regresyon Analizi Sonuçları (Düşük Gelirli Ülkeler) ... 65 Tablo 3.20: Panel Regresyon Analizi Toplu Sonuçları ... 67

(16)

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1.1: Lorenz Eğrisi ... 8

Şekil 2.1: Ülke Gruplarını Ürettikleri Milli Gelirlerin, Dünya Milli Geliri İçindeki Payları (%) ... 39

Şekil 2.2: Ülke Gruplarında Kişi Başına Düşen Milli Gelirdeki Değişim (ABD Doları) ... 40

Şekil 2.3: Ülke Gruplarının İhracatlarındaki Değişim (Trilyon Dolar) ... 41

Şekil 2.4: Ülke Gruplarının Tüketici Fiyatları Endeksindeki Değişim (%) ... 41

Şekil 2.5: Ülke Gruplarına göre DYY’ın Dünya DYY İçindeki Payları (%) ... 42

Şekil 2.6: Ülke Gruplarında Doğumda Beklenen Ortalama Yaşam Süresindeki Değişimler (Yıl) ... 43

Şekil 2.7: Ülke Gruplarına Göre Doğurganlık Oranlarındaki Değişimler (%) ... 43

Şekil 2.8: Ülke Grupları İtibariyle Milli Gelirden Eğitim Harcamalarına Ayrılan Paydaki Değişimler (%) ... 44

Şekil 2.9: Ülke Grupları İtibariyle Milli Gelirden Sağlık Harcamalarına Ayrılan Paydaki Değişimler (%) ... 45

(17)

EKLER

Ek 1: Yüksek Gelirli Ülkeler ... 84

Ek 2:Üst Orta Gelirli Ülkeler ... 85

Ek 3: Alt Orta Gelirli Ülkeler ... 86

(18)

GİRİŞ

Ekonomik büyüme, ülkeler açısından ekonomik kalkınma, gelişme ve refah seviyesinin en önemli göstergelerinden biridir ve bu nedenle de ülke yöneticilerinin birincil önceliklerindendir (Derviş, 2003; Arslan, 2013; Barış ve Uzay, 2015).Bir ülkenin sınırları içinde, belirli bir dönemde üretilen bütün mal ve hizmet miktarındaki oransal artışı ifade etmekte olan ekonomik büyüme (Parasız, 2008: 71) ile ilgili çalışmalar çok eski yıllara kadar uzanmaktadır. Ekonomik büyüme kavramı Adam Smith tarafından 1776 yılında yayınlanan Ulusların Zenginliğinin Kaynağı isimli çalışmasından itibaren yaklaşık 250 yıldır bilimsel olarak tartışılmaktadır. Farklı düşünce okulları ekonomik büyümenin kaynağı olarak; toprak, iş gücü, yatırım miktarı, serbest dış ticaret, sahip olunan doğal kaynaklar, nüfus, işgücünün sahip olduğu haklar, çıktının dengeli bölüşümü, Araştırma ve Geliştirme (Ar&Ge) faaliyetlerine ayrılan para ve işgücü miktarı, yürütülen inovasyon (yenilik) faaliyetleri gibi farklı noktaları ön plana çıkarmışlardır. Bilim insanları ülkeler arasındaki ekonomik büyüme farklarının nedenleri üzerinde uzun süren araştırma ve tartışmalar yapmışlardır. Örneğin, ABD’li ekonomist David Landes “Neden biz daha

zenginiz, diğerleri daha yoksul?” derken (Landes, 1990: 1), Robinson ve Acemoğlu

(2016) “Neden bazı ülkeler zenginken, bazıları yoksuldur?” sorusuna cevap aramıştır. Solow (1956) ekonomik büyümeyi sadece işgücü ve sabit sermaye stoku (yatırımlar) ile açıklayıp, teknolojiyi “gökten düşen elma” gibi dışsal kabul ederken, Romer (1986) ve Lucas (1988) geliştirdikleri İçsel Büyüme Modelinde, teknolojinin, beşerî sermaye tarafından geliştirildiğini, beşerî sermayenin ise eğitim ve sağlık harcamaları ile iyileştirilebileceğini öne sürmüşlerdir. Temelleri Hamilton tarafından atılan, Coase ve Williamson çalışmalarıyla daha da geliştirilen Kurumsal İktisat Okulunda ise ekonomik büyümenin en temel belirleyicileri olarak; insan hakları, ülkelerdeki demokrasi ve özgürlük düzeyleri ve fikri mülkiyet haklarının korunma derecesi sayılmaktadır (Kama, 2011).

Yeldan (2009:3), ülkeler arasındaki ekonomik büyüme farklılığının kaynakları için “ekonomistlerin en iyi korunan sırrı” ifadesini kullanmakta ve ekonomi biliminin, büyüme oranlarının tarih boyunca neden ve nasıl bu kadar farklılaştığına tatmin edici bir cevap veremediğini ifade etmektedir.

(19)

Çalışmanın ana konusu ekonomik büyümenin belirleyicilerini, (i) yüksek, (ii) üst-orta, (iii) alt-orta ve (iv) düşük gelir grubu olmak üzere dört gruba ayırdığımız ülkeler için teorik ve ekonometrik olarak analiz edip, elde edilen bulguları karşılaştırmaktır.

Çalışmanın amacı ve önemini ise şu şekilde özetleyebiliriz. Ünlü ekonomistler Brock ve Durlaf (2001:68), ekonomi bilimi teorilerinin, bütün ülkeler için aynı ölçüde geçerli olduğunun varsayıldığını, oysa bunun gerçekçi bir varsayım olmadığını, özellikle ekonomik büyümenin, ülkelerin karakteristik özelliklerine çok bağlı olduğunu ifade etmektedir. Yıllardır Uluslararası Para Fonu (International Money Found: IMF) tarafından hazırlanan ekonomik büyüme ve kalkınma programlarının başarılı olamamasının en temel nedeni de budur. Yani IMF uzmanları ABD ve benzeri gelişmiş ülkeler için geçerli olan ekonomi teorilerini ve ekonomik büyüme formüllerini (yöntemlerini, reçetelerini), aynen götürüp az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere de uygulamaya çabalamıştır. Oysa her ülkenin kendine has ekonomik ve siyasi koşulları bulunmaktadır. Bu nedenle de ülkeler için hazırlanan ekonomik büyüme formüllerinin, yol haritalarının, o ülkenin reel gerçekleriyle örtüşmesi, onların da göz önünde bulundurularak hazırlanmış / revize edilmiş olması, ilgili programın uygulanabilirliği ve başarı şansı açısından büyük önem taşımaktadır (Bocutoğlu, 2014: 16). Dolayısıyla, bütün ülkelere uyan bir reçete (one size fitsall) belirlemektense, hangi ekonomik büyüme belirleyicisinin, hangi gelir düzeyine sahip ülkelerde, hangi kalkınma aşamasında etkili olduğunun ortaya konulması, bu çalışmanın öncelikli amacıdır. Bu konu, ülkelerin ekonomi politikalarının belirlenmesi noktasında büyük önem arz etmektedir.

Bu çalışmada amaçlanan; farklı gelir grubundaki ülkelerin ekonomik büyümesinde etkili olan temel noktaları saptamak, politika yapıcılara ve ekonomiyle ilgilenen bireylere bu konuda ışık tutmaktır. Bu kapsamda sadece dış ticaret, enflasyon, kamu harcamaları, doğrudan yabancı yatırımlar (DYY) gibi mekanik etmenler değil, beşerî sermaye ile yakından ilişkili olan sağlık harcamaları, eğitim harcamaları, doğumda beklenen ortalama yaşam süresi ve doğurganlık oranı gibi değişkenlerde analizlerde göz önünde bulundurulacaktır.

Bu çalışmanın bir diğer temel amacı da; ülkelerin ekonomik büyüme seviyelerini yakından etkileyen ve mevcut literatürde üzerinde yeterince durulmayan

(20)

beşerî sermaye ve kurumsal yapı konularını da analiz edilerek, literatüre ve ülke ekonomilerine pozitif katkı sağlamaktır. Çalışmanın analiz bölümünde düzenli veri setine ulaşılabilen ülkeler analizlere dâhil edilerek, oldukça kapsamlı bir çalışma yapılması hedeflenmiştir. Böylece farklı gelir düzeyine sahip ülkeler için en iyi ekonomik büyüme stratejilerinin neler olacağı konusunda çıkarımlarda bulunmak olanaklı hale gelecektir.

Özetle, bu çalışmada analiz ettiğimiz ülkeler Dünya Bankası’nın yaptığı sınıflandırma temel alınarak (i) yüksek gelirli, (ii) üst-orta gelirli, (iii) alt-orta gelirli ve (iv) düşük gelirli ülkeler olmak üzere dört farklı kategoride gruplandırılıp, her bir alt grupta ekonomik büyümenin en önemli dinamiklerinin ortaya konulması amaçlanmaktadır. Çalışmadan elde edilen bulguların politika yapıcılar açısından yol gösterici olacağına inanıyoruz

Çalışmanın varsayımlarını şu şekilde özetleyebiliriz. Çalışmadaki en temel varsayım ülkelerin ekonomik büyüme düzeylerinin farklılık gösterdiğidir. Bu tez çalışmada bunun nedenleri, teorik ve uygulamalı olarak araştırılacaktır.

 Doğrudan yabancı yatırımlarındaki artışlar, ülkelerin ekonomik büyümelerini olumlu yönde etkileyecektir.

 İhracattaki artışlar, ülkelerin ekonomik büyümelerini olumlu yönde etkileyecektir.

 İthalattaki artışlar, ülkelerin ekonomik büyümelerini olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilecektir. Etkinin yönü, ithal edilen mal bileşimine bağlıdır. Nihai tüketim malları ithal eden ülkelerde etkinin negatif, ara malı ve sermaye malları ithal eden ülkelerde ise pozitif çıkması öngörülmektedir.

 Eğitim harcamalarının milli gelir içindeki payı arttıkça, ülkelerin ekonomik büyümeleri hızlanacaktır.

 Sağlık harcamalarının milli gelir içindeki payı arttıkça, ülkelerin ekonomik büyümeleri hızlanacaktır.

 Doğumda beklenen ortalama yaşam süresi sayısı arttıkça, ülkelerin ekonomik büyümeleri hızlanacaktır. Çünkü bu durum, ülkedeki beşerî sermayenin iyileştiğinin bir göstergesidir.

(21)

 Doğurganlık hızı (nüfus artış hızı) arttıkça, ülkelerin ekonomik büyümeleri azalabilecektir. Çünkü bu durumda, kişi başına düşen sabit sermaye stoku ve işgücünün marjinal verimliliği azalabilmektedir. Ama diğer yandan artan nüfusla birlikte yeni fikirler çoğalacağı için teknolojik ilerleme olanağı doğabilir ya da en azından emek yoğun ürünlerin üretimi artırılarak da ekonomi belirli bir seviyeye kadar büyütülebilir. Bu noktada yapılacak ampirik analizler yol gösterici olacaktır.

 Ülkelerdeki enflasyon oranı arttıkça, ülkelerin ekonomik büyümeleri azalacaktır.

 Ülkelerdeki ticari olarak dışa açıklık düzeyi arttıkça, ülkelerin ekonomik büyümeleri hızlanacaktır.

 Ülkelerdeki kamu harcamaları artarken, ekonomik büyüme farklı yönlerde etkilenebilecektir. Eğer kamu harcamaları, yurtiçi kaynaklarla (vergiler, doğal kaynak gelirleri, kamu iktisadi teşekküllerinin gelirleri vb.) finanse ediliyor ve kamu yatırım harcamaları da bu harcamalar içinde önemli bir yer tutuyorsa, ekonomik büyüme bundan olumlu yönde etkilenirken, dış borçlarla finanse edilen ve daha çok lüks tüketim mallarına yapılan kamu harcamaları, ülkelerin uzun dönemli ekonomik büyümelerini olumsuz yönde etkileyecektir.

Çalışmadaki sınırlılıkları ise şu şekilde özetleyebiliriz. Bu çalışmadaki en temel sınırlılık; özellikle düşük gelir grubu ve alt-orta gelir grubu ülkeler için yeterli veri setlerine ulaşılamamasıdır. Oysa yapılacak analizlerin güvenilir olması açısından, mümkün olduğunca uzun zaman boyutuna sahip verilere ihtiyaç vardır. Çalışmadaki bir diğer sınırlılık da gelişmiş ülkeler için dahi Ar&Ge demokrasi, kurumlar (institutions) gibi alanlarda düzenli veri setlerine ulaşılamamasıdır. Ayrıca Dünya Bankası’nda yayınlanan verilerin yıllık veriler olması nedeniyle, aylık veya üçer aylık verilere ulaşılamamaktadır.

Özellikle az gelişmiş ülkelerde sıklıkla yaşanan savaşlar ve iç çatışmalar nedeniyle bu ülkelerde uzun süre düzenli veri seti tutulamaması ve yayınlanamaması bir diğer sıkıntı olmaktadır. Örneğin, 2010 yılında başlayan Arap Baharı olayları nedeniyle Kuzey Afrika ve Orta Doğu Ülkeleri için 2010 sonrası döneme ait düzenli

(22)

veriler yayınlanmamaktadır. Bu durum, söz konusu ülkelerle ilgili detaylı analizler yapılmasını güçleştirmektedir.

Çalışma planını şu şekilde özetlenebilir. Çalışmanın birinci bölümünde,

ekonomik büyüme ile ilgili tanım ve teorilere yer verilecektir. Bu bölümde özellikle ekonomik büyümeyle yakından ilgili olan Ar&Ge harcamaları, beşerî sermaye, kurumsal yapı ve bu kavramların ekonomik büyüme modellerindeki yerleri hakkında bilgiler sunulacaktır. Ekonomik büyümenin belirleyicileri ve konuyla ilgili literatür taraması sonuçları da bu bölümde yer alacaktır.

Çalışmanın ikinci bölümünde ise farklı gelir grubundaki ülkelerin ekonomik büyümeleri ve ekonomik büyümeleriyle bağlantılı ek bilgiler, grafik ve tablolar yardımıyla sunulacaktır. Üçüncü bölümde, ekonomik büyümenin belirleyicilerine yönelik ekonometrik analizler gerçekleştirilecektir. Ekonometrik analiz, veri setine tam olarak ulaşılabilen yüksek gelirli 49, üst-orta gelirli 38, alt-orta gelirli 37 ve düşük gelirli 28 olmak üzere toplam 152 ülkeye ait 2000-2017 dönemi verileriyle gerçekleştirilecektir. Çalışmanın bu aşamasında, bir tanesi bağımlı, on tanesi bağımsız olma üzere toplam on bir adet farklı değişken ve bu değişkenlerle kurulmuş yedi farklı ekonometrik modelden yararlanılacaktır. Bütün modellerde yer alması gereken değişkenleri belirleyebilmek için, korelasyon matrislerinden faydalanılacaktır. Çalışmada analiz yöntemi olarak, panel veri analizinden yararlanılacaktır. Bu bölümde analizlerde kullanılan yöntemler hakkında bilgiler sunulacak, bulgular rapor edilecek ve yorumlanacaktır. Sonuç ve önerilerle çalışma tamamlanacaktır.

Bu çalışma, kullanılan veri setinin (zaman boyutu, ülke sayısı ve veri adedi itibariyle) genişliği, verilerin detaylı ve özenli biçimde seçilmiş olması, ekonometrik modellerin kurulma tekniği (ve bu işlemde korelasyon matrislerinden yararlanılması), oluşturulan ekonometrik model adedi, kullanılan ekonometrik analiz yöntemleri ve ulaşılan bulgular itibariyle benzer çalışmalardan ayrışmakta olup, bu yönüyle literatüre önemli bir katkı sağlayacaktır. Ayrıca bu çalışma ülkelerinin ekonomik büyümesini hızlandırmaya çalışan, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki politika yapıcılar açısından önemli bulgular barındırmakta olup, bu yönüyle de literatüre olumlu katkı sağlaması beklenmektedir.

(23)

BİRİNCİ BÖLÜM: TEORİK ÇERÇEVE

Çalışmanın bu bölümünde, ekonomik büyüme ile ilgili tanım ve teorilere yer verilecektir. Bu kapsamda, özellikle ekonomik büyüme ile yakından ilgili olan Ar&Ge harcamaları ve kurumsal yapıya ilişkin kavramların ekonomik büyüme modellerindeki yerleri hakkında bilgiler sunulacaktır.

1.1.Ekonomik Büyüme

Ekonomik büyüme bir ekonomide, belirli bir dönemde üretilen bütün nihai mal ve hizmet miktarında meydana gelen artışı ifade eder (Parasız, 2008: 71). Ekonomik büyümenin hesaplanmasında, ülkede üretilen bütün mal ve hizmetlerin, sabit bir yılın fiyatlarıyla çarpılmasıyla hesaplanan, reel Gayrı Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYH) verileri kullanılır ve bu değerdeki oransal değişim, ekonomik büyüme oranını verir (Yıldırım vd. 2009: 56). Ekonomik büyüme Denklem (1) yardımıyla hesaplanabilmektedir:

Burada, zamanındaki (yılındaki) ekonomik büyüme oranını (growth), zamanındaki (yılındaki) reel gayrı safi yurtiçi hasılayı, zamanındaki (bir önceki yıldaki) reel gayrı safi yurtiçi hasılayı

ifade etmektedir. Eşitliğin 100 ile çarpılması, elde edilen değerin % olarak ifade edilebilmesine olanak sağlamaktadır. Ekonomik büyüme oranı yıllık olarak hesaplanıyorsa, bir yılın reel GSYH değeri, bir önceki yılın reel GSYH değeriyle karşılaştırılırken, üç aylık ya da aylık hesaplanırken, bir dönemin reel GSYH değeri, bir önceki yılın aynı dönemine ait reel GSYH değeriyle karşılaştırılmaktadır. Yıllık büyüme oranını hesaplamakta kullanılan denklem (1), üçer aylık dönemler halindeki ekonomik büyüme oranını hesaplayacak şekilde düzenlenirse;

şeklini alacaktır. Burada örneğin 2018 yılının ilk çeyreklik döneminin ekonomik büyümesi hesaplanacaksa, 2018:Q1 dönemi reel GSYH değeri ile 2017:Q1 dönemi reel GSYH değeri bir arada kullanılacaktır. Buradaki Q; çeyrek dönemin İngilizcesi olan Quarterly kelimesinin ilk harfi olup, literatürde çeyrek dönemlik (üç aylık)

(24)

verileri gösterirken sıklıkla kullanılmaktadır. Benzer şekilde aylık ekonomik büyüme oranları hesaplanmak istenirse;

Burada da örneğin 2018 yılının Ocak ayına ait ekonomik büyümesi hesaplanacaksa, 2018:M1 dönemi reel GSYH değeri ile 2017:M1 dönemi reel GSYH değeri bir arada kullanılmış olacaktır. Buradaki M; aylık İngilizcesi olan Monthly kelimesinin ilk harfi olup, literatürde aylık verileri gösterirken kullanılmaktadır.

Ekonomik büyümeyi, kişi başına düşen reel GSYH’nin veya sanayi üretiminin yıllık değişim oranıyla ölçmenin daha doğru olduğunu dile getiren ekonomistler de mevcuttur (Boulhol vd. 2008; Arslan, 2013: 46; Bolt vd. 2014; Alfarajat ve Alalaya, 2017).

1.2.Ekonomik Kalkınma

Ekonomik büyüme ile sık sık karıştırılan ekonomik kalkınma terimi, ekonomik büyümeden farklı bir anlam ifade etmektedir. Kalkınma, ekonomik büyümeye göre daha kapsamlı ve ölçülmesi daha zor olan bir kavramdır. Kalkınma kısaca, ekonomide oluşan gelir artışının toplum kesimleri arasındaki dengeli dağılımını, ülkedeki alt yapı, sağlık, ulaşım vb. alanlarda yaşanan iyileştirmeleri ve toplumun genelinde yaşanan refah artışını ifade etmektedir (Kaynak, 2011: 775-78).

Bir ülke ekonomik olarak büyüyebilir, ancak bu gelir, toplum katmanları arasında dengeli bir şekilde dağıtılmadığında, ülkelerde düşük gelirli bireylerle, yüksek gelirli bireyler arasındaki fark artar. Böylece ülkede reel GSYH artmış olmasına karşılık, toplumun genelini ilgilendiren (etkileyen) bir refah artışı söz konusu olmaz. Bu durumda ülke ekonomik olarak büyümüş, ancak kalkınamamış olacaktır. Özellikle doğal kaynak zengini ve demokrasi dışı rejimlerle yönetilen ülkelerde bu duruma sıklıkla rastlanılabilmektedir (Aktuğ, 2009: 5).

Ekonomik büyüme ile ekonomik kalkınmanın birlikte hareket edebilmesi için, ülkelerdeki gelir dağılımı dengesine bakılmasında yarar vardır. Gelir dağılımı dengesi, Gini katsayısıyla ölçülebilmektedir. Bu katsayıyı hesaplayabilmek için de Lorenz Eğrisi’nden yararlanmak gerekmektedir.

(25)

1.2.1. Lorenz Eğrisi

1905 yılında Max Otto Lorenz tarafından geliştirilen bu eğri, gelir dağılımının ifade edilmesi amacıyla kullanılmaktadır. Koordinat düzleminin yatay eksenine ülke nüfusunun %20’lik dilimleri, birikimli olarak yerleştirilirken, düşey eksenine de her bir nüfus diliminin, milli gelirden aldıkları paylar yine birikimli olarak yerleştirilmektedir. Sonra bu noktaların birleştirilmesiyle ortaya çıkan eğri, Lorenz Eğrisi adını almaktadır (Aktan ve Vural, 2002: 4). Kısaca Lorenz eğrisi, nüfusun yüzde kaçının, milli gelirin yüzde kaçını aldığını gösteren noktaların birleştirilmesiyle elde edilmektedir. Ekonomide tam gelir dağılım dengesi sağlandığında, her bir nüfus dilimi, kendi payına düşen milli geliri tam olarak alacaktır. Bu ideal durum Şekil 1.1’de Eş Bölüşüm Doğrusu olarak görülmektedir.

Şekil 1.1: Lorenz Eğrisi

Kaynak:Peçe vd. (2016: 137)’den alınmış, yazar tarafından düzenlenmiştir.

Şekil 1.1’de ideal gelir bölüşümünü gösteren Eş Bölüşüm Doğrusu ve gerçek hayattaki bölüşümü gösteren Lorenz Eğrisi yer almaktadır. Lorenz Eğrisinin, Eş Bölüşüm Doğrusuna yakın olması, ülkede gelir dağılımının dengeli olduğuna, uzak olması da gelir dağılımının bozukluğuna işaret etmektedir. Bu durumu sayısal hale getirerek, daha net biçimde ölçebilmek için Gini katsayısı hesaplanmaktadır.

(26)

1.2.2. Gini Katsayısı

Gelir dağılımı dengesini sayısal olarak ölçme imkânı sunan Gini katsayısı, Lorenz Eğrisinde yer alan A ve B bölgelerinin alanları kullanılarak hesaplanmaktadır (Eğilmez, 2012):

Bu katsayının 0’a yaklaşması, olumlu olarak ekonomide gelir dağılımının, ideal duruma yaklaştığını gösterirken, katsayının 1’e yaklaşması, ilgili ülkede gelir dağılımının adaletsiz olduğunu ortaya koymaktadır (TUİK, 2016). Günümüzde gelişmiş ülkelerde Gini katsayısı ortalama 0.20’li değerler alırken, az gelişmiş Afrika ülkelerinde ortalama 0.60’ı geçebilmektedir. Özellikle 0.50’yi geçen Gini katsayıları, ilgili ülkede gelir adaletinin sağlanamadığını ortaya koymaktadır (Ceylan, 2014). Gini katsayısının 0’a yakın olması, ülkelerin kalkınmışlık düzeylerinin de bir ölçütünü ortaya koymaktadır.

1.3.Ekonomik Büyüme Teorileri

Literatürde ekonomik büyümeyle ilgili kabul edilen ilk bilimsel çalışma, Adam Smith tarafından 1776’da yayımlanan “Ulusların Zenginliği” kitabıdır. Daha sonra yapılan çalışmalarla çok sayıda ekonomik büyüme teorisi geliştirilmiştir. Bu teorilerin kısa bir tarihi ve özellikleri, Tablo 1.1’de görülmektedir. Gelecek bölümde bu modellerden önemlileri üzerinde kısaca durulacaktır.

(27)

Tablo1.1: Ekonomik Büyüme Teorilerinin Kısa Tarihi

Büyüme Teorisi Büyümenin Kaynağı Büyümenin Özelliği

Klasik Büyüme Teorileri  Adam Smith (1776)

 Thomas Robert Malthus (1799)

 David Ricardo (1817)

 Serbest dış ticaret

 İş bölümü

 Uzmanlaşma

 Artık değerin yatırıma dönüşmesi  Sınırlı büyüme  Tarımda azalan verimler yasası nedeniyle sınırlı büyüme

 Nüfus artışı nedeniyle sınırlı büyüme

Marksist Büyüme Modeli  Karl Marx (1867)

 Sermaye birikimi

 Elde edilen artık değerin adil bölüşümü

 Kapitalist süreçte kar oranlarının düşmesi

Schumpeter Büyüme Modeli  Joseph Alois Schumpeter

(1911-1939)

 Yenilikler demeti  Kararsız büyüme

Post-Keynesyen Büyüme Modeli

 Roy Forbes Harrod (1939)

 Evsey Domar (1946)

 Tasarruf ve yatırımlar  Kararsız denge

Neoklasik (Dışsal) Büyüme Modeli  Robert Solow (1956)  Trevor Swan (1956)  İşgücü ve yatırım miktarı  Azalan verimler yasası gereği sınırlı büyüme

Roma Kulübü Modelleri

 Dennis L. Meadows (1972)  Doğal kaynaklar

 Nüfus patlaması, çevre kirliliği ve enerji kaynaklarının yetersizliği

Yeni (İçsel) Büyüme Modelleri  Paul M. Romer (1986)  E. Robert Lucas (1988)  Robert J. Barro (1990)  Jeremy Greenwood (1990)  Boyan Javanovic (1991)  Sergio Rebelo (1993)

 Fiziki sermaye, beşeri sermaye, teknoloji, kamu harcamaları, mali aracılar  Büyümenin içsel olması, devletin yenilenmesi, tarihsel geçmişin dikkate alınması

Sanayi Bölgeleri Modeli  Giacomo Becattini (1991)  Sınai ve mahalli örgütlenme şekli  Büyümenin bölgesel dengesizliğinin açıklanması

Kurumsal İktisat Teorisi Douglas North (1991)

 Steven Knack (1995)

 Paulo Mauro (1995)

 Simeon Djankov vd. (2002)

 Daron Acemoğlu (2003)

 Ülkelerin sahip olduğu kurumsal yapı, fikri mülkiyet hakları, hukukun üstünlüğü ve yolsuzlukla mücadele düzeyi  Ekonomik büyümenin, ülkelerin sahip olduğu kurumsal yapıyla olan yakın ilişkisi

(28)

1.3.1. Klasik Büyüme Modeli

Adam Smith kitabında ulusların zenginliğinin kaynağını, uluslararası serbest dış ticaret olarak görmektedir. Her ülkenin, görece daha ucuza üretebildiği ürünlerde uzmanlaşması gerektiğini, bu üretiminden kendi ihtiyacı kadarını kullandıktan sonra kalanını diğer ülkelere satması ve diğer ihtiyaçlarını dış ülkelerden almasının gerektiğini ifade etmektedir. Smith, bu sürecin, ülkeler arasında iş bölümü ve uzmanlaşmayı beraberinde getireceğini ve bu yolla bütün ülkelerin zenginleşeceğini ve refahlarının artacağını dile getirmektedir (Doğan, 2014: 365-366).

Smith uluslararası serbest dış ticaretin, ancak Mutlak Üstünlükler Teorisi çerçevesinde, malları daha ucuza üreten ülkeden, daha pahalıya üreten ülkeye doğru olabileceğini öne sürürken, Ricardo bunun şart olmadığını, ülkeler arasında malları karşılaştırmalı olarak daha ucuza üreten ülkeden, diğerlerine doğru dış ticaretin yapılabileceğini ifade etmiştir. Böylece Ricardo literatüre karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisini kazandırmıştır (Yüksel ve Sarıdoğan, 2011: 199).

Kötümser iktisatçı olarak kabul edilen Malthus, nüfusun geometrik, gıda maddelerinin ise aritmetik olarak arttığını ve bu nedenle ileride insanların yiyecek sıkıntısı çekeceklerini ve ekonomik büyümenin duracağını ifade etmiştir (Güneş, 2009: 134-136). Ancak aradan geçen zaman, durumun böyle olmadığını göstermiştir. Zaman içinde gıda üretim teknolojilerinde yaşanan gelişmelerle birlikte, dünyada nüfus artışı da ekonomik büyüme de devam etmektedir.

Klasik iktisatçılar, yaşadıkları dönemde ekonominin tarımsal üretime dayalı olması nedeniyle, bu üretimi ekonominin merkezine yerleştirmişler, zamanla tarımsal üretimde verim kayıpları olacağını ve bunun da ülkelerin ekonomik büyümelerini sınırlandıracağını ifade etmişlerdir. Ancak, 1830’lardan sonra başlayan Sanayi İnkılabı ile tarımda ve sanayide makineleşmenin artması, ülkelerin ekonomik büyümelerini sürekli hale getirmiştir.

1.3.2. Marksist Büyüme Modeli

Marx, kapitalist ekonomi sisteminin adaletli olmadığını, üretimde artık değeri (katma değeri) üreten asıl faktörün emek (işgücü) olduğunu, ancak işgücünün, çıktıdan hak ettiği payı aşamadığını öne sürerek/tespit ederek, bu durumun uzun dönemde sürdürülebilir olmadığını, zamanla işgücünün örgütlenerek kendi hakkını alacağını

(29)

ve bunun, kapitalist düzenin sonunu getireceğini, sınıfsız bir toplum meydana getireceğini ifade etmiştir. Marx’a göre ürünlerin fiyatları, üretimlerinde kullanılan birim emek (saat) miktarına göre belirlenmelidir. Marx, kapitalist firma sahiplerinin (sermayedarların), karlarını artırabilmek (artı değerin daha büyük bir kısmını kendilerine aktarabilmek) amacıyla zaman içinde makineleşmenin artacağını, üretimde yer alan işgücü miktarının azalacağını, ancak bunun, işgücü eliyle üretilen artık değer miktarını ve sermayedarların karlılığını azaltacağını ve kapitalist düzenin sona ereceğini ifade etmiştir (Erdoğan, 2016: 60-61).

1.3.3. Schumpeter Büyüme Modeli

Schumpeter’in 1911 ve 1942 yıllarındaki çalışmalarına dayanan bu modelde ekonomik büyümenin kaynağı, firmalar tarafından yürütülen yenilik (inovasyon) faaliyetleridir. Schumpeter, kâinatta yenilenmenin esas olduğunu, bu nedenle kendisini sürekli yenilemeyen ve geliştirmeyen firmaların, kendisini yenileyen firmalar tarafından piyasasının dışına atılacağını ifade eder ve buna Yaratıcı Yıkım

Teorisi adını verir. Bu teoriye göre, verimsiz çalışan firmalar yıkılacak, yerine daha

verimli firmalar kurulacaktır. Bu da ekonomik büyümeyi hızlandıracaktır (Fikirli ve Çetin, 2017: 29-32).

Schumpeter, kapitalist sistemin yapısı gereği ekonomik bunalımla karşılaşmayıp, sürekli kendini geliştireceğini savunmuştur. Kapitalist sistemin yarattığı üretim artışının, işçi sınıfın refahının yükselmesine yol açacağını ve bunun da kapitalist sistemin devamlılığını sağlayacağını ifade eder. Hatta Schumpeter’e göre, kapitalist sistemin sonunu getirecek olan ekonomik bunalımlar değil, refah artışının meydana getireceği aydın sınıfta oluşan manevi tatminsizlik ve otoriteye başkaldırı olacaktır (Alanot, 2017).

1.3.4. Post-Keynesyen Büyüme Modeli

Literatürde Harrod - Domar Büyüme Modeli olarak da anılan bu modelde; üretim potansiyelini artıracak yatırımların, uzun dönemli ekonomik büyümeyi nasıl etkilediği üzerinde durulmuştur. Yazarlar, artan yatırımların, ülkenin üretim kapasitesini artıracağını ve bunun da uzun dönemli ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkileyeceğini ifade etmişlerdir. Yazarlar üretilen malların satılabilmesi ve

(30)

üretimin sürekliliği açısından, Keynesyen iktisat görüşünü benimseyerek, aynı zamanda talebin de artırılmasının gerekliliği üzerinde de durmuşlardır.

Harrod ve Domar geliştirdikleri modelde; yatırımların artırılmasının, hem gelir artırıcı, hem de üretim kapasitesini artırıcı rolünün olduğunu ve bu ikisi dengeye geldiğinde, ekonominin iç dengesinin sağlanacağını ifade etmişlerdir. Bu modelde milli gelir, yurtiçi tasarruflar ve üretim miktarı arasında önemli bir ilişkinin olduğu ifade edilmektedir. Modele göre; yurtiçi tasarruflar milli gelire, milli gelir yatırımlarla ve üretim kapasitesine ilintilidir. Sürdürülebilir bir ekonomik büyüme için artan talep ile üretim düzeyinin birbirine eşit olması gerekmektedir. Bu eşitlik bozulduğunda, kararsız büyüme durumu söz konusu olacaktır (Akkaya, 2016: 53).

1.3.5. Neoklasik Büyüme Modeli

Solow (1956) ve Swan (1956) tarafından geliştirilen bu modelde ekonomik büyüme, sabit sermaye stoku ve işgücü ile açıklanmış olup ve diğer faktörler modelden dışlanmıştır. Bu nedenle bu modele Dışsal Büyüme Modeli de denilmektedir. Solow (1956) ve Swan (1956), modellerinde teknolojiyi tamamen dışsal görmüştür. (Erdoğan ve Canbay, 2016: 32). Dışsal Büyüme Modelinde sermaye stokun ve/veya işgücündeki artışların, üretim ve ekonomik büyümeyi artırması beklenmektedir. Ancak bu faktörlerden biri sabit tutulup, sadece diğeri (örneğin sermaye stoku) sürekli artırıldığında, ekonomi belirli bir düzeye kadar büyür, sonra emek veya sermayenin azalan verimleri yasası gereği ekonomi durağan durum dengesine gelir ve ekonomik büyüme durur (Özel, 2012)

1.3.6. Roma Kulübü Modelleri

1968 yılında kurulan Roma Kulübü isimli düşünce kuruluşu tarafından, ekonominin gelecekte ulaşacağı durumla ilgili sipariş edilen raporun, Meadows (1972) tarafından Büyümenin Sınırları başlığıyla hazırlanmasıyla gündeme gelen bu modelde; henüz petrol krizi ortaya çıkmadan, doğal kaynakların sınırlı olduğu ve ekonomik büyümenin de bu kaynaklarla orantılı olarak sınırlı kalacağı ifade edilmiştir. Meadows (1972) raporunda; nüfus, sanayi üretimi, gıda üretimi, çevre kirlenme seviyesi ve yenilenmeyen kaynak stoklarının etkileşimi üzerinde durmuş ve ekonomik büyümenin, o dönemdeki yüksek seviyesinde devam etmesi halinde 21.

(31)

yüzyılın başında ciddi bir ekonomik çöküş yaşanacağını, bu çöküşün 2030’dan sonra daha da hızlanacağını ifade etmiştir.

Bu büyüme modelinin ortaya çıkardığı temel sonuç; var olan ekonomik sistemin son derece dengesiz olduğudur. Ancak bütün değişkenleri aynı anda ve bir an önce etkileyecek köklü önlemlerin alınması durumunda, sistem bir ölçüde istikrarlı bir dengede tutulabilecektir (İnsel, 2012).

1.3.7. İçsel Büyüme Modelleri

Romer (1986) ve Lucas (1988) ile başlayan İçsel Büyüme Modellerinde; Ar&Ge çalışmalarının, teknolojinin, ekonomik büyüme modellerinden dışlanamaması gereken önemli bir faktör olduğu belirtilip, teknolojik ilerleme, beşerî sermaye üzerinden üretim fonksiyonlarına eklenmiş ve beşerî sermaye arttıkça, ekonomik büyümenin de sonsuza kadar devam edebileceği belirtilmiştir (Güvel, 2011: 106). Lucas (1988) yaklaşımında beşerî sermaye, Romer yaklaşımında Ar&Ge faaliyetleri ön plandadır.

Ar&Ge harcamalarının ekonomik büyümeye olan etkileri ilk olarak Romer (1986) tarafından gündeme getirilmiş olmakla birlikte, Grossman ve Helpman (1991) ile Aghion ve Howitt (1992) de yaptıkları çalışmalarla bu ilişkinin teorik altyapısına destek olmuşlardır. Ar&Ge harcamaları, bilgi ve teknolojiye dayalı yeni ürün ve üretim tekniklerinin geliştirilmesine imkân sağlayarak, verimlilik artışı ve katma değeri yüksek yeni ürünlerin oluşturulmasını olanaklı hale getirecektir. Bütün bu gelişmeler de ülkelerin uluslararası alanda dış ticaret rekabet gücünü arttırır, ihracat gelirlerini ve ekonomik büyümelerini yükseltir. Bu nedenle özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin teknoloji açıklarını giderebilmeleri ve gelişmiş ülkelerle aralarındaki milli gelir farkını azaltabilmeleri açısından, Ar&Ge harcamalarına ve bu harcamaları ürün ve üretim sürecine dönüştürebilecek nitelikli işgücünün yetişmesine olanak sağlayacak eğitim çabalarına özel bir önem vermeleri gerekmektedir (Taş vd. 2017: 198).

Romer (1986), ekonomik büyümeyi, teknolojideki yenilikler ve Ar&Ge çalışmalarına bağlı olarak açıklamaktadır. Jones (2001), Romer’in ortaya koyduğu bu teoriye Yaratıcı Fikirler İktisadı adını vermektedir. Romer’e göre yaratıcı fikirlerin en önemli özelliği, yüksek fayda sağlayacak çıktı üreterek, teknolojik yeniliklerin

(32)

kaynağını oluşturması ve Solow (1956) ile Swan (1956) modelinde1

yer alan teknoloji değişkeninde artışa yol açmasıdır (Tiryakioğlu, 2006). Teknolojik gelişmeler, yapılan Ar&Ge faaliyetleri sonucunda ortaya çıkarak kaynakların daha verimli kullanılmasını imkan hazırlar. Böylece ülkeler daha fazla üretim ve tüketim yaparak, ekonomik büyümelerini ve refahlarını arttırabilmeleri mümkün olacaktır. Yani ülkelerin yapmakta oldukları Ar&Ge harcamaları ve inovatif faaliyet düzeyleri, sahip oldukları teknoloji geliştirme beceri düzeylerini ortaya koyması, katma değeri yüksek ürünler üretme becerisine işaret etmesi ve dış ticarette sahip oldukları rekabet gücünü belirtmesi yönüyle büyük önem taşımaktadır. Kurumsal yapı ise ülkeye özgü faktörleri ön plana çıkarması ve azgelişmiş ülkelerin nelere dikkat etmeleri gerektiğini belirtmesi yönüyle ülkelere ışık tutmaktadır. Bu çalışma ile amaçlanan da bu faktörlerden, her bir ülke grubunu, görece daha fazla etkileyenleri ortaya çıkarmaktır.

Rebelo (1993), ülkeler arasındaki ekonomik büyüme farklarının, ülkelerin uygulamakta oldukları politika farklarından kaynaklandığını ifade etmiş ve literatüre farklı bir bakış açısı kazandırmıştır. Rebelo, gelir vergisindeki artışların, özel sektörün karlılığını azaltarak, yatırımlarını kısacağını, bunun da ülkedeki sermaye stoku ve ekonomik büyümede kalıcı azalmalara neden olacağını açıklamıştır (Taşar, 2015: 6).

Barro (2003) ise kamu harcamalarının ekonomik büyüme üzerindeki etkilerini incelemiş ve milli gelirin belirli oranını aşmayan, özel sektörün verimliliğini artırıcı eğitim, sağlık, Ar&Ge ve altyapı alanlarındaki kamu yatırım harcamalarının ekonomik büyümeyi destekleyeceğini ortaya koymuştur. Barro (2003)’ün bu yaklaşımı literatürde Kamu Politikası Modeli ya da Kamu Harcamaları

Modeli olarak anılmaktadır. Barro (2003) tarafından önerilen eğitim ve sağlık

harcamaları beşerî sermayeyi artırarak ekonomik büyümeyi etkileyeceği için bu model de İçsel Büyüme Modelleri arasında sınıflandırılmaktadır (Çiftçi ve Aykaç, 2011: 165-166).

(33)

1.3.8. Kurumsal İktisadi Büyüme Modeli

Ülkelerin sahip oldukları kurumsal yapının (institutions) ekonomik büyüme üzerindeki etkileri Veblen (1898) tarafından gündeme getirilmiş olup, Mithcell (1912) ve North (1991) çalışmalarıyla bu konu detaylı biçimde ortaya konulmuştur. Ayrıca Robinson ve Acemoğlu (2016)’nın da bu teoriye çok önemli katkıları olmuştur. Bu yaklaşıma göre; iktisat biliminin hukuk, siyaset, sosyoloji ve antropoloji gibi farklı bilim dallarıyla yakından etkileşimi vardır ve ülkelerin ekonomik büyümelerinde hükümet, hukuk, piyasalar, firmalar, hane halkı ve dış âlem gibi toplumsal yaşamda yer alan bütün kurumların hepsinin bir kısım etkileri söz konusudur. Ülkelerin sahip olduğu denetleyici ve düzenleyici kurumların ve yönetim şekillerinin, ekonomik büyümeleri ve kalkınmaları üzerinde önemli etkileri vardır.

Kurumsal iktisat teorisine göre, aynı gelişmişlik düzeyine sahip ülkelerde benzer politika uygulamalarının, her zaman benzer sonuçlar üretmeyebileceği, çünkü ülkeler arasındaki kurumsal yapı farklılıklarının ekonomik büyüme düzeyini önemli ölçüde etkileme potansiyelinin olduğu ifade edilmektedir (Erdoğan, 2016). Bu görüşe göre; “her derde deva iktisat politikaları” geliştirmenin yararı yoktur. Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından hazırlanan politika önerilerinin Türkiye ve Arjantin gibi ülkelerde başarı getirmemesinin temel nedeni de politika önerilerinin hazırlanması aşamasında bu ülkelere özgü kurumsal yapıların göz önüne alınmamış olmasıdır. Bu nedenle, ülkeler için hazırlanacak ekonomi politikalarının ve krizlerden çıkış reçetelerinin, her ülkenin sahip olduğu iç ve dış şartlar göz önünde bulundurularak hazırlanması gerekmektedir (Alptekin, 2009).

Zaman içinde yapılan ilavelerle ekonomik büyüme teorisi sürekli genişlemekte olup, günümüz iktisatçıları özellikle Ar&Ge ve kurumsal yapının da modellerde yer almasının önemi üzerinde durmaktadırlar (Griffith, 2000; Adesina vd. 2017).

1.4.Ekonomik Büyümenin Belirleyicileri

Ekonomik büyümenin belirleyicileri ifadesiyle kastedilen başlıca faktörler ülkelerin ekonomik büyüme oranını ya da reel GSYH’lerini etkileyen işgücü, sermaye, doğal

(34)

kaynaklar, girişimci, teknoloji düzeyi ve kurumsal yapıdır. Bunların detayları aşağıda incelenmiştir.

1.4.1. İşgücü

Çalışma istek ve yeterliliğine sahip, cari ücret düzeyinden çalışmayı kabul eden ve bir haftalık süre içinde işbaşı yapabilecek birey sayısı, literatürde işgücü ya da emek olarak adlandırılmaktadır. Beden gücü ve düşünce gücüne dayalı çabaların tümü, emek faktörünü meydana getirmektedir (Limoncuoğlu, 2006: 9). İşgücü, tarihin ilk dönemlerinden beri en önemli üretim faktörleri arasında yer almıştır. Teknoloji ve sanayileşmeyle birlikte üretimde emeğin yeri azalmış gözükse de o teknolojiyi de üretenin nitelikli emek olduğu göz önüne alındığında, hala emek faktörünün üretim içinde vazgeçilmez olduğu görülecektir.

Uluslararası İşgücü Örgütü (International Labor Organization: ILO) tarafından geliştirilen sistematiğe göre ülkelerin işgücü sayısı hesaplanırken; 15 yaş2

ve üzeri birey sayısından çalışmaya mani engeli olanlar, çalışamayacak kadar yaşlı ya da hasta olanlar, öğrenciler, zorunlu askerlik görevini yapan er ve erbaşlar, mahkûmlar ve kendi rızasıyla çalışmak istemeyenler (ev hanımları, iş ya da ücret beğenmeyen kişiler, kendi servetleriyle ya da mirasla geçinen kişiler) çıkartılmaktadır (Avşaroğlu, 2018: 1). İşgücü içinde yer alıp da iş bulamayanlar, işsizleri oluşturmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) tarafından uygulanan işgücü anketlerine göre ise bir kişinin işsiz sayılabilmesi için son 15 günlük sürede iş aramış fakat bulamamış olması, bu süre içinde ücret karşılığında 1 saat dahi çalışmamış olması gerekmektedir (TUİK, 2018).

1.4.2. Sermaye

Sermaye ikiye ayrılmaktadır: Makine, teçhizat, fabrika binası, ulaşım ve iletişim ağları, enerji, su ve diğer altyapılardan oluşan sabit sermaye stoku ve firmaların kurulum ve işletilmesinde kullanılan finansal sermaye. Ekonomi literatüründe sermaye (kapital) denildiğinde genellikle sabit sermaye ya da diğer ifadesiyle yatırımlar anlaşılmaktadır. Yatırımlar genellikle yerli firmalar, yabancı firmalar (Doğrudan Yabancı Yatırımlar: DYY) ve devlet eliyle yapılabilmektedir. Hane

2ILO işgücünü daha önce [15, 65] yaş aralığı olarak açıklamış olmakla birlikte, Türkiye’de son

(35)

halkının konut edinimi de yatırım olarak sınıflandırılmaktadır (Eğilmez, 2015). Kısaca yatırımlar, ileride üretim miktarını artırabilmek için yapılan ilave makine-teçhizat, bina, altyapı harcamaları ile bu alanlarda meydana gelen aşınma ve yıpranmaları gidermek için yapılan harcamaların toplamından oluşmaktadır (Şahbaz, 2014: 2). Sermaye, bir stok değişken olduğu için sabit sermaye stoku ya da sabit sermaye oluşumu3

şeklinde ifade edilmektedir. Sermaye stoku özet olarak; bir ülkenin, belli bir zamandaki elinde bulundurduğu üretim araçlarının toplamıdır (Akkaya, 2016: 46).

Sermaye, üretimin, özellikle de seri üretimin, ağır sanayi ve teknoloji ürünleri üretiminin vazgeçilmez bir bileşenidir. İnsanlık tarihinde kol gücüne dayalı yavaş ve yüksek maliyetli üretimden, kitle (aynı anda çok miktarda) üretimine geçilmesi, üretimde kalite artışı ve maliyet düşmesi hep sermaye (yatırımlar) sayesinde olmuştur.

Ekonomik büyümeyi sağlayan en önemli faktörlerden biri de yatırımların miktar ve kalite olarak artırılmasıdır. Bu sayede Neoklasik büyüme modelinde yer alan işgücü başına üretim faktörü miktarı artırılarak, işgücünün verimliliği ve üretkenliği yükseltilebilir. İçsel büyüme modeline göre beşerî sermaye artırılabilir ve ekonomik büyüme kalıcı olarak iyileştirilebilir (Mercan, 2014).

1.4.3. Doğal Kaynaklar

Üretimde kullanılan toprak, yer altı ve yer üstü madenler, petrol, doğal gaz, su, biyolojik çeşitlilik ve diğer varlıklar doğal kaynakları oluşturmaktadır. Doğal kaynaklar, üretimin en önemli bileşenlerinden olup, taşınması imkânsız ya da çok güç olması nedeniyle, üretim yerinin şekillenmesinde önemli bir yere sahiptir4

. Doğal kaynaklar, kıt mallardan olup, yeniden inşası güç / imkânsız üretim faktörlerindendir. Roma Kulübü’nün de üzerinde durduğu gibi, dünyada sürdürülebilir bir ekonomik sistemin inşası açısından doğal kaynakların bilinçli kullanımı ve korunması büyük önem arz etmektedir (Çınar, 2015).

3Dünya Bankasının kullanımıyla Gross Domestic Capital Formation. 4

Bir alabalık tesisini, soğuk suyun olduğu bir yerde kurmaktan başka çare yoktur. Benzer şekilde termik santralleri kömür madenlerinin olduğu yere, tarım alanlarını verimli toprakların ve uygun iklim koşullarının bulunduğu bölgelere kurmak, maliyetleri azaltmak açısından son derece önemlidir.

(36)

Doğal kaynaklar, ülkelerin ekonomik büyümelerini hızlandırıcı yönleri itibariyle, tarihteki coğrafi keşiflerin ve sömürge faaliyetlerinin de temel nedenini oluşturmuştur. Avrupa ülkeleri, 1800’lü yılların başından itibaren sanayi devrimi ile girdikleri kitlesel üretim5

için gerekli hammadde ve çıktıları satabilecekleri pazarları elde edebilmek için sömürgecilik faaliyetlerine büyük önem vermişlerdir6

.

Doğal kaynaklara sahip olmak her zaman ülkelerin ekonomik uzun dönemli büyümesine yarar sağlamayabilmektedir. Özellikle sahip olduğu doğal kaynakları işlemeden satan ülkeler, kısa dönemde döviz geliri elde ederek, ekonomisinin büyümesini sağlasa da uzun dönemde ülke parasının aşırı değerlenmesi, diğer alanlardaki yatırımların doğal kaynağın bulunduğu alana kayması ve diğer alanlarda yaşanan sanayisizleşme ve ülkenin, doğal kaynak gelirlerine güvenerek Ar&Ge ve inovasyon yapmaması, Schumpeter (1911)’in Yaratıcı Yıkım Teorisiyle uyumlu olarak, ülkeleri Hollanda Hastalığı7

türü ekonomik sıkıntılara sokabilmektedir.

1.4.4. Girişimci

Emek, sermaye ve doğal kaynağı birleştirerek, üretim faaliyetini gerçekleştiren girişimci, sonradan üretim faktörleri arasına dâhil edilmiştir. Girişimci kendi emeğini, finansal ve beşerî sermayesini ortaya koyup, gerekli riskleri de üstlenerek üretim faaliyetini gerçekleştirdiği için üretim çıktısından pay alma hakkına kavuşmaktadır. Girişimciler, ekonominin canlı tutulmasında önemli bir rol oynarlar. Girişimcilerin yürüttüğü başlıca ekonomik faaliyetler arasında; gerekli sabit sermaye yatırımlarını gerçekleştirmek, gerekli ham madde kaynaklarını bulmak, gerekli işgücünü, uygun pozisyonlarda istihdam etmek, iş süreçlerini, üretim ve pazarlama faaliyetlerini tasarlamak / organize etmek ve yeni pazarlar bulmak sayılabilir (Akkaya, 2016: 47).

5

Bu kavramın İngilizcesi Mass Production olup, kitlesel üretim, seri üretim ya da toplu üretim gibi anlamlara gelmektedir.

6 Günümüzde sömürgecilik faaliyetleri bitmiş gözükse de İngiltere’nin uygulamakta olduğu ortak

refah (commonwealth) siyaseti sayesinde 53 ülkenin İngiltere ile ayrıcalıklı ticaret ilişkileri ve dolaylı bağımlılığı sürmektedir.

7

Bu durum ilk defa Hollanda’ya ait Kuzey Denizinde 1959 yılında doğalgaz bulunmasıyla yaşandığı için problem, ekonomi literatüründe bu ülkenin adı ile anılmaktadır. Hollanda hastalığı kavramı ilk olarak 1977 yılında, The Economist dergisi tarafından kullanılmıştır (Mercan ve Göçer, 2014: 253, 269)

(37)

1.4.5. Teknoloji

Solow (1956) tarafından büyüme modeline içsel olarak dâhil edilmeyen ve gökten

düşen elma gibi dışsal olarak belirlendiği varsayılan teknoloji, Yeni Büyüme Modellerinin en fazla üzerinde durduğu üretim faktörlerinden biridir. Teknoloji

kavramıyla çoğunlukla sabit sermaye stokundaki teknolojik düzey anlaşılsa da beşerî sermaye (işgücünün niteliği, üretkenliği) de teknolojinin bir parçasıdır (Çalışkan vd. 2014). Sabit sermaye stokundaki (makine- teçhizat, fabrika binaları, üretim ve ulaştırma gereçleri, mekânları), ürün ve üretim süreçlerindeki teknolojik gelişmeler, Romer (1986)’nın de üzerinde ısrarla durduğu Ar&Ge çalışmalarıyla mümkün olmaktadır. Beşerî sermayedeki artış ise başta eğitim ve sağlık olmak üzere, işgücünün verimliliğini ve niteliğini iyileştirici kamu ve özel sektör yatırımlarıyla, uygun yönetim şekli ve özgürlüklerle sağlanabilir (Selim vd. 2014).

Ar&Ge ülkelerde gerçekleştirilen araştırma ve geliştirme faaliyetlerini ifade etmekte olup, ülkelerin Ar&Ge performansları genellikle bu işler için harcanan para miktarı ya da milli gelirden Ar&Ge faaliyetlerine ayrılan pay ile ölçülmektedir. Ar&Ge harcamalarının, ülkelerin teknolojik bilgi birikimini, yeni ürün ve üretim teknikleri geliştirme potansiyelini, yüksek teknolojili ürünler üretim ve ihracatını artırması beklenmektedir (Çetin, 2016; Avcı, 2017). Dış ticaret açığı sorunu yaşayan ve ihracatını bir türlü artıramayan ülkeler için en iyi çözüm alternatiflerinden biri, ihraç edilen ürünlerin katma değerini yükseltmektir. Katma değeri en yüksek olan ürünler, yüksek teknolojili ürünlerdir. Yüksek teknolojili ürünlerin üretim ve ihracatını artırabilmenin yolu ise Ar&Ge faaliyetlerinin arttırılmasından geçmektedir. Ar&Ge çalışmalarıyla ulaşılacak yeni fikirlerin, yeni ürünlerin, fonksiyonel tasarımların, yeni üretim süreçlerinin / tekniklerinin ve bilimsel buluşların, ülkelerin ihracatında teknoloji yoğun ürün miktarı artacağı, ülkelerin ihracat rekabet gücünü yükselteceği, ihracattan elde ettikleri kârın ve milli gelirlerin yükselmesi beklenmektedir (UNIDO, 2016).

Teknoloji için vazgeçilmez olan inovasyon, ülkelerin yaptıkları yenilik faaliyetleri olup, bu konuya ilk dikkat çeken iktisatçı Schumpeter (1911) olmuştur. Schumpeter (1911) tarafından geliştirilen Yaratıcı Yıkım Teorisine göre; Ar&Ge faaliyetlerinde bulunmayan, kendisini, ürünlerini ve üretim süreçlerini yenilemeyen

(38)

firmalar, bu faaliyetleri yürüten firmalar tarafından piyasadan silineceklerdir. Bu nedenle firmaların ve ülkelerin uzun dönemde sağlıklı bir şekilde rekabete dayanabilmeleri açısından mutlaka Ar&Ge ve inovasyon faaliyetlerine gerekli finansal ve beşerî kaynakları ayırmalarında yarar vardır.

1.4.6. Kurumsal Yapı

Ülkelerin yönetim biçimi (demokrasi, teokrasi, oligarşi, diktatörlük vb.), dini, dili, ırkı, sahip oldukları denetleyici ve düzenleyici kurumlar ve bu kurumların etkinliği (Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu, Enerji Piyasası Denetleme Kurulu, Rekabet Kurulu, vb.), hukukun üstünlüğü, yolsuzlukla mücadele derecesi, fikri mülkiyet haklarını korumaya yönelik yasal ve yapısal düzenlemeler, ülkenin sahip olduğu uluslararası ilişkiler ağı ve ülkelerin dâhil olduğu ekonomik entegrasyonlar ve benzerleri ülkelerin kurumsal yapısını oluşturmaktadır (Noyan, 2015: 28-30).

Ayrıca ülkelerde uygulanan sosyal güvenlik sisteminin yeterliliği ve güvenilirliği de işgücünün verimliliği ile yerli ve yabancı yatırımcıların yeni yatırımlar yapmasını sağlama noktasında önemli rolü bulunmaktadır (Mesjasz, 2008: 128).

1.5.Literatür Taraması

Tez çalışmasının bu bölümünde ekonomik büyümenin belirleyicilerine ilişkin yapılmış çalışmaların özetleri sunulacaktır. Bunu yaparken önce uluslararası, daha sonra ulusal çalışmaların özeti, yayınlanma tarihi sıralamasına göre verilmiştir.

1.5.1. Uluslararası Literatür

Radelet vd. (2001), 1965-1990 döneminde 18 Asya ülkesinde ekonomik büyümenin belirleyicilerini ülke karşılaştırmalı ekonomik büyüme modeli yardımıyla araştırmışlar ve başlangıçtaki eğitim seviyesi, ülkenin denize kıyısının bulunması, ülkenin deniz kıyısına olan uzaklığı, kamu tasarrufları, ticari olarak dışa açıklık, kurumsal yapının kalitesi, doğumda beklenen ortalama yaşam süresi ve çalışma çağındaki nüfusun ekonomik büyümeyi olumlu yönde, başlangıçta işçi başına düşen çıktı miktarı, doğal kaynak bolluğu, ülkenin denize sınırının olmaması, ülkenin tropik iklim bölgesinde yer almasının ise ekonomik büyümeyi negatif etkilediği görülmüştür.

(39)

Bleaney vd. (2001), 22 gelişmiş ülkede ekonomik büyümenin belirleyicilerini 1974-1995 dönemi verilerini kullanarak, maliye politikası ve uzun dönem ekonomik büyüme oranları üzerinden araştırmışlardır. Analiz sonucunda, kamu harcamalarının etkinliğinin uzun dönem ekonomik büyüme ile pozitif ilişkili olduğunu, vergi sistemindeki çarpıklıkların ise uzun dönemde ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkilediği saptanmıştır.

Freire-Seren (2002), İspanya’da ekonomik büyümenin belirleyicilerini, genişletilmiş Neoklasik Büyüme Modeli çerçevesinde, 1964-1991 dönemi için araştırmış ve beşerî sermayedeki iyileşmelerin ve yatırım harcamalarının ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkilediğini ortaya koymuştur.

Barro (2003), gelişmiş ve gelişmekte olan 87 ülkede 1965-1975, 1975-1985 ve 1985-1995 dönemlerinde ekonomik büyümenin belirleyicilerini panel veri analizi yöntemiyle araştırmış ve ortalama okula devam etme yılı, yatırım harcamaları, kanunların üstünlüğü, demokrasi, ticari dışa açıklık ve ticaret şartlarının ekonomik büyümeyi pozitif etkilediğini, başlangıçtaki kişi başına düşen milli gelir, doğumda beklenen ortalama yaşam süresi, doğurganlık oranı, kamu harcamaları, enflasyon ve ülkenin denize sınırının olmamasının ise ülkelerin ekonomik büyümelerini negatif etkilediğini tespit etmiştir.

Anaman (2004), Brunei Darussalam’da ekonomik büyümenin kaynaklarını genişletilmiş Neoklasik Büyüme Modeli çerçevesinde 1971-2001 dönemi verilerini kullanarak analiz etmiş ve ihracat ve yatırımların ekonomik büyümeyi pozitif ve istatistiksel olarak anlamlı düzeyde etkilediğini tespit etmiştir. Bu çalışmada kamu sektörünün orta büyüklükte olmasının ekonomik büyümeyi olumlu, çok büyük olmasının ise olumsuz yönde etkilediği de görülmüştür.

Botric ve Slijepcevic (2008), bankacılık sektörü verimliliği ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi 6 Güney-Doğu Avrupa ülkesi (Arnavutluk, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Makedonya ve Romanya) için 1995-2005 dönemi verilerini kullanarak sabit etkiler modeli ile araştırmış ve faiz oranı, enflasyon ile ekonomik büyüme arasında negatif, genel hükümet dengesinin GSYH’ye oranı ile ekonomik büyüme arasında pozitif ilişkinin olduğunu tespit etmiştir.

De Grauwe ve Schnabl (2008), döviz kuru istikrarının ekonomik büyüme üzerindeki etkilerini 18 Güney-Doğu Avrupa ve Merkezi Avrupa ülkesinin

(40)

1994-2004 dönemi verilerini kullanarak, sabit etkiler yöntemiyle incelemiş ve döviz kuru oynaklığının ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkilediğini tespit etmiştir. Yine bu çalışmada dolar cinsinden yapılan ihracat ve bütçe açığının ise ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkilediği belirlenmiştir.

Asheghian (2009), Japonya’da ekonomik büyümenin belirleyicilerini, 1977-2006 dönemi için Beach-MacKinnon8yöntemiyle hesaplamış ve toplam faktör

verimliliği ile yurtiçi yatırımların, ekonomik büyümeyi pozitif yönde ve istatistiksel olarak anlamlı düzeyde etkilediğini tespit etmiştir.

Rahman ve Salahuddin (2010), Pakistan’da ekonomik büyümenin belirleyicilerini 1971-2006 dönemi verilerini kullanarak FMOLS9 ve ARDL10yöntemleri yardımıyla analiz etmiş ve borsanın etkinliği ile ekonomik büyüme arasında kısa dönemde de uzun dönemde de pozitif ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkinin var olduğunu tespit etmiştir.

Prochniak (2011), ekonomik büyümenin belirleyicilerini talep ve arz yönünden 10 Merkezi ve Doğu Avrupa ülkesi için 1993-2009 dönemi için EKK11

yöntemiyle araştırmış ve yatırım harcamaları, beşerî sermaye, finansal sektör gelişmeleri, yüksek nitelikli hizmet sektörü, çalışma çağındaki yüksek nitelikli nüfus, bilgi – iletişim teknolojilerindeki ilerleme, ekonomik özgürlük ve yapısal reformların ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkilediğini, bütçe açığı, kamu kesimi açığı, faiz oranı ve enflasyonun ise ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkilediğini tespit etmiştir.

8Beach ve MacKinnon (1978) tarafından geliştirilen ve Full Maximum Likelihood (Tam En Çok

Olabilirlik) yöntemi adı da verilen bu yöntemde; Prais-Winsten yöntemindeki sapmalar ortadan kaldırılarak, regresyondaki otokorelasyon hataları giderilmeye çalışılmıştır.

9

FMOLS; Fully Modified Ordinary Least Squares: Tam Değiştirilmiş En Küçük Kareler Yöntemi olup, EKK (En Küçük Kareler) yöntemine göre daha güçlü bir tahmincidir.

10 ARDL: Autoregressive Distributed Lags: Gecikmesi Dağıtılmış Otoregresif Model yöntemi,

modeldeki her bir değişken için farklı gecikme uzunluklarına izin veren ve optimum gecikme uzunluğunun Akaike veya Schwarz kriterleriyle belirlendiği tahmin (regresyon katsayılarını belirleme) yöntemidir.

11 EKK: En Küçük Kareler yöntemi. Regresyon katsayılarının belirlenmesinde en yaydın kullanılan

yöntemdir. Yöntemin teorik temeli 1800’lü yıllarda yaşayan Carl Friedrich Gauss’a kadar dayanmaktadır.

Şekil

Şekil 1.1: Lorenz Eğrisi
Tablo 1.2: Literatürde Yer Alan Uluslararası Çalışmaların Özeti(Devamı)
Tablo 1.3: Literatürde Yer Alan Ulusal Çalışmaların Özeti (Devamı) Yazar  Ülke  Döne
Şekil 2.1: Ülke Gruplarına Göre Milli Gelirlerin, Dünya Milli Geliri İçindeki Payları (%)
+7

Referanslar

Outline

Benzer Belgeler

Another prospective, placebo controlled, randomised study in 6 6 postmenopausal women demonstrated that alfa calcidiol combined with calcium increased radial bone

Panel kantil regresyon modeli kullanılarak Standartlaştırılmış Dünya Gelir Eşitsizliği Veri tabanınından elde edilen gelir eşitsizliği verisi üzerinde finansal

Kaplan-Meier analysis showed that patients who had serum cystatin C levels of >1.5 ng/mL had a significantly higher to- tal death rate compared with lower levels

Sabit ve rassal etkiler modeli varsayımı altında tahmin edilen model 5’ in katsayıları incelendi- ğinde ise, her iki katsayının da istatistiki olarak anlamlı ve pozitif

122 Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Dergisi Cilt: 4, Sayı: 2, 2014 / Journal of Marmara University Institute of Health Sciences Volume: 4, Number: 2, 2014

Şekil-4.1: Sonlu Farklar Yönteminde noktaların gösterimi 27 Şekil-4.2: Sonlu kuantum kuyusuna sonlu farklar yönteminin uygulanışı 28 Şekil-4.3: Sisteme yabancı

Bu çalışmada Kayıp Balık Nemo animasyon filminin çözümlemesi için Propp’un dizimsel çözümleme yöntemi kullanılmıştır.. Filmin çözümlemesinden önce göstergebilim,

The aim of this activity is to help students make connections between the reflection of light and real life, make predictions about the situations that may occur as a result